| 
		 
			
			 
			
			
			
			
		 
			
				  
				
		
	  | 
	
	
		
			
			
				 
				Markanın hükümsüzlüğü davasında süre
			 
			 
			
		
		
		
		Bu konu ile ilgili daha önce açılmış konuları da inceledim ancak kafam karıştı. Yargıtay Hukuk Kurulu'nun aşağıda yer alan kararına göre daha sonra tescili yapılmış markanın hükümsüzlüğü için dava açılmasında markanın tanınmış olmaması halinde de 5 yıllık hak düşürücü sürenin kıyasen uygulanması gerektiği belirtilmiş. 
 
YARGITAY 
HUKUK GENEL KURULU 
Esas Numarası: 2007/11-499 
Karar Numarası: 2007/450 
Karar Tarihi: 04.07.2007  
  MARKANIN  HÜKÜMSÜZLÜĞÜ
  DAVA AÇMA SÜRESİ
  MARKAYA TECAVÜZ
  HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE
  PARİS KONVANSİYONU
Taraflar arasındaki  “markanın hükümsüzlüğü-marka tecavüzünün önlenmesi” davasından dolayı yapılan  yargılama sonunda; İ. 1. Fikri ve Sınai Haklar  Hukuk Mahkemesince davanın asıl davanın kabulü, karşı davanın reddine dair  verilen 18.5.2004 gün ve 2003/1105 E. 2004/284 K. sayılı kararın incelenmesi davalı-karşı davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11.  Hukuk Dairesinin 18.05.2004 gün ve 2003/1105 E. 2004/284 K. sayılı ilamı ile;
  (... Davacı-karşı  davalı vekili, davalı-karşı davacı vekilinin çektiği 02.06.1998 tarihli ihtar ile kendi adlarına tescilli olduğunu belirttiği M. C. adlı markalı ürünlerin kullanılmamasını isteğini, ancak araştırmada davalının markasının tescil edilmemesi gereken kimyasal bir madde ismi olduğunun belirlendiğini,  müvekkilinin ise M. K. adı altında tescilsiz fakat ruhsatlı olarak tıbbi müstahzar ürettiğini, davalı-karşı davacının markası adı altında ürettiği tıbbi  müstahzar ile müvekkilinin ürettiği tıbbi müstahzarın içerik olarak birbirinden  farklı olduğunu, müvekkilinin taklit üretim yapmadığını, davalının markasının  her nasılsa tescil edilmiş olduğunu, zira, bir kimyasal maddenin adının  marka olarak tescil edilemeyeceğini ileri sürerek, müvekkili tarafından  üretilen M. K. isimli tıbbi müstahzar üretim fiillerinin davalının M. C. isimli  marka hakkına tecavüzün olmadığının tesbiti ile davalının M. C. markasının hükümsüzlüğüne karar verilmesini, kararın ilanı talep etmiştir.
  Davalı-karşı davacı  vekili, müvekkilinin markasının ürün adı olmadığını, zira M. C. kimyasal bileşim olarak  adının “magnezyum oksit” olduğunu, oysa müvekkilinin ürettiği ürünün “magnezyum Hidroksid” olduğunu, markanın 1993 tarihinde tescil edilmesine rağmen  1964 tarihinden beri Türkiye'de ilaç piyasasında satıldığını, ilaç  piyasasında ayırt edici niteliği kazandığını, 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 7/c  maddesi uyarınca hükümsüzlüğünün istenemeyeceğini savunarak, davanın reddini  talep etmiş, karşı dava olarak ise, davalının müvekkilinin tescilli markasının  okunuş şeklini kendi üretimine koymak suretiyle müvekkilinin marka hakkına  tecavüz ettiği gibi haksız rekabet yaptığını ileri sürerek, davalının müvekkili markasına tecavüz ettiğinin ve müvekkili şirketle haksız rekabette  bulunduğunun tesbitine ile menine, kararın ilanına karar verilmesini talep etmiştir.
  Mahkemece, iddia,  savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından asıl davanın kabulü ile davalı adına  tescilli M. C. ibareli markanın hükümsüzlüğüne ve sicil kaydından terkinine,  kararın ilanına, karşı davanın ise reddine karar verilmiştir.
  Kararı, davalı-karşı  davacı C. San, ve Tic. A.Ş. vekili temyiz etmiştir.
  1- Dava, davacı-karşı  davalıya ait M.K. adı altında tescilsiz fakat ruhsatlı olarak üretilen tıbbi müstahzar  üretim fiillerinin davalı-karşı davacıya ait M. C. isimli markasına tecavüz  etmediğinin tesbiti ile davalı-karşı davacının M. C. markasının hükümsüzlüğüne karar verilmesi istemi ile karşı dava olarak açılan markaya tecavüzün ve  haksız rekabetin tesbiti ve men'i istemine ilişkindir.
  551 sayılı Markalar  Kanunu'nun 15/2 nci maddesi hükmü gereğince tescilli marka sahibine karşı, aynı marka  üzerinde üstün ve öncelikli hak sahibi olduğunu ileri sürenlerin açacakları marka terkini davaları için 6 ay ve 3 yıllık hak düşürücü süreler getirilmiş  iken, 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'de, marka tescil başvuruları değerlendirilirken, ilgililere, itiraz olanağı ile birlikte sonradan  marka tescilinin hükümsüz sayılması için dava açma olanağı da tanınmasına  rağmen, bu davanın hangi sürede açılacağı hususunda bir düzenleme getirilmemiş ise  de, yine anılan Kanun Hükmünde Kararname'nin 42 nci maddesinde Paris  Konvansiyonuna göre tanınmış sayılan marka sahiplerinin hükümsüzlük davasını, tescil  tarihinden itibaren 5 yıl içinde açması gerekeceği belirtilmiş dava açma hakkının  sınırsız sürede kullanılmasının da yasanın ruhu ve hukuk mantığı ile  bağdaşmayacağı gözetilerek bu yasal boşluğun yukarıda sözü edilen tanınmış sayılan  markalar için öngörülen 5 yıllık sürenin, en azından diğer markalar yönünden  açılacak davalar için de uygulanarak yasal boşluğun doldurulması Dairemizce uygun görülmüştür. Nitekim, Avrupa Topluluğu Antlaşması'nın  189 uncu maddesi uyarınca kabul edilen 89/104 sayılı Yönerge'de tanınmış markalar için de, 5 yıllık hak düşürücü süre öngörülmüştür.
  Dava konusu somut  olayda, davalı marka tescilinin 25.02.1993 tarihinde olması, 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin  önceki yasada (551 sayılı Markalar Kanunu md. 15) benimsenen 3 yıllık hak  düşürücü sürenin dolmasından önce Kararname'nin 22.06.1995 tarihinde yürürlüğe  girmesi ve işbu davanın da 11.06.1998 tarihinde açıldığı göz önüne alınmak  suretiyle markanın hükümsüzlüğü için açılan davanın, mahkemece öncelikle dava açma  süresi yönünden değerlendirilmesi gerekirken, hükümsüzlük davalarının süreye  tabi bulunmadığı gerekçesiyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru  görülmemiştir.
  2- Bozma sebep ve  şekline göre davalı-karşı davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine  yer olmadığına karar vermek gerekmiştir...),
  Gerekçesiyle bozularak  dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
  Hukuk Genel Kurulunca  incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
  Tarafların karşılıklı  iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel  Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve  yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
  SONUÇ avalı-karşı davacı vekilinin temyiz  itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen  nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz  peşin harcının geri verilmesine, 04.07.2007 gününde oybirliği ile karar  verildi.
Ancak kararda da yer aldığı üzere, kanunda bir süre düzenlemesi yok. Ne düşünüyorsunuz? 
		
	
	
    
  
		
		
		
				
		
	
	 |