06-11-2006, 22:57
|
#85
|
|
İki üç gündür Site'ye girmemiştim. Olayı hava alanında gazeteden sadece başlık olarak okumuştum. Başlıktan ötesini okumak, nasılki korunç bir film seyrederken vahşet sahnesini görmemek için gözlerinizi kapatırsınız hissine benzer bir hisle, içimden gelmedi; haberi okumadım veya okuyamadım. Belki de tahminim doğrudur korkusundan. Korkunç ve iğrendirici bir olay, eğer gazetelerin yazdıkları doğru ise!
Evet eğer basının bildirdiği doğru ise! Basın anayasal koruma altına alınmış bir haberleşme ve kamuoyu oluşturma kurumu. Ama "anayasal kurum basının" bu işlevini tam olarak yerine getirdiğini söylemek biraz güç. Çoğu zaman kamuoyunu sansasyon haberlerle ve şişirmelerle galeyana getiriyor.
Galeyana gelen kitleler söz konusu kişileri ele geçirseler linç edecekler neredeyse.
Gözümü kapatıp görmemek istediğim ve gerçek olduğuna inanamadığım ikinci sahne, ayağa kalkmış ve intikam hırsıyla yanan bu kitlenin sergilediği sahne. Devletin hakkı olan cezalandırma işlevini kendisi yerine getiren kitle. Örneğini Çarşamba'da gördük.
Hukukçu olarak idam cezasından yana veya bu cezaya karşı olabilirsiniz; Hiçbir diyeceğim yok, kendi şahsi görüşünüz. Bu bir tavırdır ve, evet veya hayır diyerek tavrınızı ortaya koyarsınız. "İdam cezasına karşıyım, ama..." ismini koyamadığım bir tavır. Bu tavrı ortaya koyanlar, neden "İdam cezasından yanayım" dmezler bir türlü anlıyamadım!
İdam cezasından vazgeçmemizin üzerinden daha fazla bir zaman geçmedi, ama idam cezası kalkmamış olsaydı bile söz konusu olan olayda, ait olduğumuz hukuk sistemini göz önünde bulundurduğumuzda, idam cezasının söz konusu olabileceği bir durum göremiyorum. Öyle olunca da bu durumu bilmesi gereken hukukçuların 'İdam edilsinler' demelerine bir mana veremiyorum.
Danıştaya saldırı, seri cinayetler ve şimdi de küçük bir çocuğa tecavüz, perde arkaları daha tam olarak aydınlığa kavuşturulmamış olaylar. Ama özellikle son iki olay Türkiye'nin yeni bir suç kategörisine sahne olduğunu, suç işlemenin yeni bir boyuta ulaştığını gösteriyor. Her üç olayda da kamuoyunun gösterdiği tepkide büyük bir benzerlik var.
Olayların toplumsal nedenlerini araştırıp ona göre bir tedbir almayı düşüneceğimize, hemen ağır ceza ve idam diyoruz. Ceza derken öne çıkan unsur, cezanın caydırıcılığı ve örnek olması değil, sadece ve sadece intikam duygusu ön plana çıkıyor. Ceza olsun veya olmasın diye bir tartışmaya girmek istemiyorum; Suç batağını, özellikle küreselleşmenin ve iletişim vasıtalarının suladığı batağı sırf cezai önlemlerle değil bu cezai önlemleri gereksiz kılacak toplumsal eğitim ve koruma önlemleri ile kurutabiliriz. Toplumun tüm kurumlarının ortak çalışması sonucu gerçekleşebilecek böyle bir projeyi "birkaç suçluyu sallandıralım, ortalık güllük gülüstanlık olur" mantığıyla yürütemeyiz diye düşünüyorum.
Saygılarımla
|