Sayın MTL,
Emek verip Yargıtay kararını siteye eklediğiniz için çok teşekkür ederim.
Yargıtayın bu kararına katılmak mümkün değildir. Bu kararda Yargıtay, ticaret şirketlerinin tasfiyeye tabi olduğunu ve bu bakımdan ticareti terk kavramının söz konusu olamayacağını gerekçe göstermiştir.
Oysa ticaret şirketi olmayan ve Borçlar Kanunu 520.maddeden itibaren tanzim edilen Adi Ortaklıklarda da tasfiye sözkonusu olup, (BK.540), şirketlerde tasfiyenin sözkonusu olması halinin tek başına ticareti terk suçunun işlenmesine engel olmayacağına en bariz örnektir.
Diğer yandan ticaret şirketleri bakımından resmi tasfiye ile ortaklık ilişkisi neticelendirilir ve alacaklıların mevcut varlık ile tatmini öngörülür ise de, bu husus usulüne uygun tasfiye işlemlerininin başlatılıp, tamamlanması ile mümkündür. Yoksa hiç bir şekilde resmi tasfiye işlemi de yapmadan ortadan kaybolan ve şirket merkezini fiilen kapatan ticaret şirketlerinin ticareti terk etmediğini iddia etmek imkan dahilinde değildir.
Bu itibarla, şirketlerin normal koşullarda faaliyetine resmen son vermesi tasfiye ile olur ise de, bu husus resmi tasfiye işlemlerine başlanması halinde geçerli olup,
hiç bir resmi tasfiye işlemine girişmeden, şirket merkezini kapatıp, faaliyetine son veren şirketler (yetkili temsilcileri) için, ticareti terk suçunun tatbikine engel bir durum olmadığı kanaatindeyim.
Esas itibariyle yukarıda da vurguladığım üzere, gerçek kişi olup, tüzel kişiliği olmaksızın faaliyet gösteren (ve esnaf faaliyeti sınırlarını aşan) tacirler bakımından da Adi Ortaklık hükümlerinin uygulandığı ve bu bağlamda adi ortaklıkların da tasfiyeye tabi olduğu (BK.540) kabul edildiğinde, bu argümanın gerçek kişi tacirler bakımından da uygulanmasına engel olmadığı gerçeği karşısında, geçersiz bir gerekçedir (diye düşünüyorum)