Mesajı Okuyun
Old 05-02-2010, 22:14   #10
Av.Nevra Öksüz

 
Varsayılan

Usulsüz tebligatın özü, Tebligat Kanununda düzenlenen tebliğlerin usulüne dair hükümlere riayet etmeksizin yapılan tebliğleri muhtevidir. Usulsüz tebligat, mutlak butlanla yok hükmünde olmadığından borçlunun öğrenme tarihi itibariyle geçerli sonuç doğuracaktır. Borçlu, tebliği öğrendiğini bildirdiği tarihten itibaren 7 GÜN içinde ŞİKAYET yoluyla İcra Mahkemesine başvurmak zorundadır ve bu öğrenme tarihi en geç davanın ikame edildiği tarih olarak kabul edilir. Ek olarak tebligatın usulsüz yapılmış ve bu durumun da şikayete konu edilmiş olması itiraz süresinin işlemesini engellemez. Bu sonucun sebebi dahi borçlu tarafından İcra Mahkemesine bildirilen tarihin ve/veya en geç dava tarihinin borçlunun muttali addedildiği tarih kabulünden kaynaklıdır. Bu sebeple usulsüz tebligat söz konusu olması durumunda borçlu, İcra Mahkemesine öğrenme tarihi olarak bildirdiği süreye göre itirazını da (ilamsız takipte) İcra Dairesine yapmış olmalıdır. Aksi takdirde takip kesinleşecek ve İcra Mahkemesinde yapılmış olan şikayetin de hukuki platformda bir anlamı ve borçluya da bir faydası kalmayacaktır.

Ödeme emrinin tebliği ise İİK m.61 de düzenlenmiştir. İşbu amir madde hükmü gereği borçluya ödeme emrinin tebliği zorunludur. 2004 S.K. m.16/2: “ Bir hakkın yerine getirilmemesinden veya sebepsiz sürüncemede bırakılmasından dolayı her zaman şikâyet olunabilir.” demektedir ki; İcra Dairesince İİK m.61 e aykırı hareket edilmiş olması bu sebeple SÜRESİZ ŞİKAYETE tabidir. Kanaatimce bu halde ödeme emrinden borçlunun haberi oldu şeklindeki bir iddia da dinlenemez; çünkü borçlunun Kanundan doğan hakkı: kendisine ödeme emrinin tebliği ve buna bağlı hak ve yükümlülüklerinin bildirilmesini muhtevidir; ki bu durum kamu düzeninin de koruması altındadır.

Somut olayda –zarfın üzerinde ödeme emrinin tebliğ edildiğine dair bir ibare- olması halinde ispat güçlüğü olacağı görüşlerine iştirakle; 2. anlatım dairesinde bir vakıanın söz konusu olduğu ve bunun uygulanması gerektiğini düşünüyorum.

Bu vesileyle Sayın Meslektaşlarımın affına ve kuşku duymadığım hoşgörülerine sığınarak ; Sn Baki Kuru nun aksi görüşte olan Sn Ernest Hirş e (her ne kadar HUMK m.76 ya aykırı gibi görünse de) katıldığımı da belirterek, Üstadın bu konudaki fikrini de aktarmak isterim: “…Dava dilekçesinde demin bahsettiğimiz tarzda sadece ana kanunlardan bazılarının zikredilmesi yahut daha da geniş olarak “ilgili Türk Mevzuatı” denmekle yetinilmesi halinde, Usulün 179. maddesinin aradığı manada hukuki sebeplerin hülasası zikredilmiş sayılamaz; böylesine genel bir ibarenin derci ile, kanunun aradığı hülasanın hiç yazılmaması arasında, doğrusu istenirse, hiçbir fark yoktur. Titiz davranmak gerekirse, hukuki sebeplerin hülasasını gerçek manada ihtiva etmeyen bir dava dilekçesi kanunen eksik yazılmış demektir ve bu takdirde HUMK 187. maddesinin 7 numaralı bendine değinecek tarzda dava arzuhalinin tanziminde kanuni noksan bulunduğu hükmüne varılmak mümkündür.”

Saygılarımla…