|
1. Ceza Hukuku açısından;
Türk Ceza Kanunun 125. maddesinde “Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden ... veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilât ederek işlenmesi gerekir.” Demekte,
Türk Ceza Kanun 128. maddesinde Yargı mercileri veya idarî makamlar nezdinde yapılan yazılı veya sözlü başvuru, iddia ve savunmalar kapsamında, kişilerle ilgili olarak somut isnadlarda ya da olumsuz değerlendirmelerde bulunulması hâlinde, ceza verilmez. Ancak, bunun için isnat ve değerlendirmelerin, gerçek ve somut vakıalara dayanması ve uyuşmazlıkla bağlantılı olması gerekir.
Yani 128. madde uyarınca savunma hakkı kapsamında değerlendirilebilmesi için gerçek ve somut vakıalara dayanması ve uyuşmazlıkla da bağlantılı olması gerekir.
4. Ceza Dairesi İçtihatlarına göre de;
“ Yargıtay 4. Ceza Dairesi
Esas : 2002/10299
Karar : 2002/12781
Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç gününe göre dosya görüşüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1-Sanık eski karısından kızının velayetini alabilmek amacıyla mahkemeye verdiği dilekçede kişisel davacı için " ...evliliğimiz sırasında eski karımla ilişkiye girmiş, bu ilişki sürmektedir..." demesinin, davanın temel dayanağını açıklama niteliğinde olup, TCY.nın 486/1 düzenlenen iddia ve savunmanın dokunulmazlığı sınırları içerisinde kaldığı bu sebeple hakaret suçunu oluşturmadığı; ancak bu açıklamaya eklenen "... iffeti düşük bayanlarla yaşar, kadın pazarlar, kadın parasını yemeyi seven bir yapısı var,... yakın arkadaşının kızına cinsel tacizde bulunmuş, ... karaktersizliklerini öğrenince... " biçimindeki değerlendirme ve iddiaların sözü edilen sınırları aştığı ve sövme suçunu oluşturduğu gözetilmeden, aksine düşüncelerle TCY.nın 480/2. madde ve fıkrasından hüküm kurulması,
2-Kabule göre de, suça konu dava dilekçesinin muhatabı kişisel davacı olmayıp, sanığın eski karısı olduğundan, kişisel davacının dilekçeyi okumak zorunluluğu bulunmadığı, eylemin TCY.nın 480/1. madde ve fıkrasına girdiği gözetilmeden aynı maddenin 2. fıkrasıyla hüküm kurulması,
Yasaya aykırı ve sanık Erhan Batimor müdafiinin temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 16.9.2002 gününde oybirliğiyle karar verildi”.”
Aynı şekilde Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2007/4-105 E VE 2007/174 K sayılı ilamında;
“davada taraf olan; davalı, davacı, şahsi davacı, katılan, sanık ve savcının iddianın ve savunmanın gerektiği şekilde yapılabilmesi için belirli koşullar dahilinde bazı isnadlarda bulunabilecekleri, bunu yaparken de bazan muhataplarını küçük düşürücü ifadeler kullanabilecekleri öngörülmekle, iddia ve savunmanın gerekliliği ile orantılı olmak şartıyla bu şekilde ortaya çıkan eylemlerin hukuka uygun sayılacağı,
Ancak;
> Bu hakkın kullanımının bazı koşullara bağlı olduğu, bu koşulların;
a ) Eylemin iddia veya savunma niteliğindeki evrak ile yazılı olarak veya iddia ve savunma sırasında sözlü olarak yapılması gerektiği ( Şekil şartı ),
b ) Eylemin, yargı organlarına verilen dilekçelerde veya bu organlar huzurunda yapılması zorunluluğu ( Yer şartı ),
c ) Hak kullanılırken sınırın aşılmamasının gerekli olduğu ( Ölçülülük şartı ), Şeklinde sıralanabileceği,
Olayımızda şekil ve yer koşullarının varlığına karşılık üçüncü koşul olan ölçülülük şartının bulunduğundan söz edilemeyeceği,
Ölçülülük koşulu değerlendirilirken, 765 Sayılı Yasanın 486. maddesinin 2. fıkrasından da bahsetmek gerektiği; 486. maddenin 2. fıkrasındaki düzenlenin; "Dava ile ilgili olmayan ve ilgili olduğu takdirde dahi iddia ve müdafaa hududunu aşan hakareti mutazamın yazı ve sözler yukarıdaki fıkra hükmünden hariçtir." şeklinde olduğu,
Bütün bunlar birlikte değerlendirildiğinde, ölçülülük koşulunda önemli olanın, eylemin yargılama konusu ile ilgili olması hususu olduğu, yani eylemin, iddia veya savunmaya katkıda bulunmasının gerektiği,
Bu katkı ile ilgili olarak; eylemle savunma veya iddia arasında mantıksal bir bağlantının arandığı, iddia ve savunma ile ilgili olmayan veya iddia ve savunma açısından zorunlu bulunmadığı halde sarfedilen hakaret ve sövme içerikli yazı veya sözlerin savunma dokunulmazlığı kapsamında değerlendirilemeyeceği,
Sonuç olarak; bir hakkın kullanımının, başka bir hakkın ihlali neticesini doğurmaması ve Anayasa ile teminat altına alınmış özgürlükleri yok etmemesi gerektiği,
Görüş ve kanaati benimsenmekle;
Somut olayda; davalı vekili olarak görev yapan sanığın, davacının cevap dilekçesindeki delillerini çürütmek maksadıyla da olsa, yeni delilin, davacının aynen diğer delillerinde olduğu gibi "şaibeli, tecavüz ve hırsızlık sonucu elde edilmiş" bir delil olduğunu, herhangi bir bilgi veya belgeye dayanmadan soyut ve aşağılayıcı bir anlatım yöntemiyle ifade etmek suretiyle, "davacının", mütecaviz ve hırsız olduğu yönünde bir değerlendirme yaparak, savunma sınırlarını aştığı ve savunma dokunulmazlığının "ölçülülük koşulunu" ihlal ettiği kabul edilmelidir.”
Ceza Genel Kurulunun verdiği bu karar uyarınca, iddia ve savunmayla ilgili olmayan veya iddia ve savunma açısından zorunlu bulunmadığı halde sarfedilen hakaret ve sövme nitelikteki yazı ve sözler savunma kapsamında değerlendirilemeyecektir.
2) Özel hukuk açısından; Manevi tazminat davası açılacaksa:
Yargıtay 4. Hukuk dairesinin içtihatlarına göre;
“Yargıtay 4. Hukuk Dairesi
Esas : 2001/3038
Karar : 2001/6716
Davacı Yusuf Özmen vekili Avukat Tülay Sakıpoğlu tarafından, davalı Ayhan Çekiç aleyhine 7.10.1998 tarihinde davalı Ayhan Çekiç ise 1.12.1998 günlü verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; dava ve karşı davanın reddine dair verilen 5.7.1999 tarihli kararın Yargıtay'ca tetkiki davacı Yusuf Özmen tarafından süresi içerisinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, haksız eylemden kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, dava reddedilmiştir.
Davacı avukat olup, dava dışı müvekkilinin kira ve tahliye davalarını takip etmiştir. Davalı ise kiracı olarak, davacının vekil olduğu davalara karşı yazılı beyanlarda bulunmuştur. Davacı, davalının bu beyanlarında savunma hakkının sınırlarının aşılarak kendisine hakaret edildiğini ileri sürmektedir.
Dava konusu dilekçeler incelendiğinde; davalının davacı için; "Duyarsız-Bilinçsiz ve de haksız, yasalara ve hukuk ilkelerine uymayan davranışları sonucu, Avukatlık kanun ve İlkelerini hiçe sayarak aleyhine icra takibi yapma cüreti ve eyleminde bulunduğu...", "kötü niyetli ve haksız alacak takipleri yaptığı" "kendi kişisel maddi çıkarlarını ve müvekkili adına haksız çıkarlar sağlamak uğruna, hayali, çıkarcı hukuki eylemlerde bulunan" şeklinde nitelendirmelerde bulunmuştur. Davacı avukat olarak müvekkili adına tahliye ve kira tesbiti davaları açmış ve icra takipleri yapmıştır. Davalı açılan davalar ile icra takiplerinin sair tarafıdır. Hukuksal uyuşmazlıklar mahkeme ve icra dairelerince çözümlenmiştir.
Davalının, davacı hakkında söylediği sözler, görülmekte olan o davalarla ilgili olmayıp, doğrudan davacının kişiliğini hedef alan sözlerdir. Böylece davalı, savunma hakkının sınırlarını aşmıştır. Şu halde BK.nun 49. maddesinde ön görülen koşulların gerçekleştiğinin kabulü ile davalının haksız eylemi sebebiyle davacı yararına manevi tazminat takdiri gerekirken, yazılı gerekçe ise istemin tümden reddedilmiş olması usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ:Temyiz edilen kararın yukarda gösterilen sebeple BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istem halinde geri verilmesine 25.6.2001 tarihinde oybirliğiyle karar verildi”
|