Aslında sayın Halycon'un (keşke en azından bu sitede insanların nickname kullanmaları yerine gerçek isimleri kullanmaları kuralı olsa; cümleye baksanıza: Sayın Halycon

) önerisi de sebepleri de boş değil. Bir defa dünyada pek çok ülkede (özellikle anglikan hukuku uygulanan) hakimler ve savcılar da avukattır, baro mensubudurlar. Hatta savcılar için durum daha da yaygın şekilde böyledir. Gelelim Av.Cengiz bey'in eleştirilerine:
1- Evet meslekte olgunlaşma önemlidir. Ben avukatlıktan başka iş yapmadım ve mesleğe ilk başladığım yıllarda yazdığım dilekçelerdeki ifadeleri bugün görünce yüzüm kızarmıyor değil. Gençliğin de verdiği fevrilikle -ki mesleğe aslında 25 gibi pek de erken olmayan bir yaşta başladım- hakimin veya karşı taraftaki meslektaşımın bana ters gelen en ufak karar mimik ve ifadesinde derhal klavye başına oturup 10 20 30 yıllık hukukçulara hukuk ve dava terbiyesi öğretmeye kalkmışım... Bugün de anadoluda bazı ilçelerde daha yetkisi geleli 3 gün olmuş hakim ve hakimelerden dilekçe yazımı öğretmeye veya usul dersi vermeye kalkanlarla karşılaşıyorum. Meslekte olgunlaşmak da bu olsa gerektir. Öncelikle oturduğu kürsünün sağında da solunda da bir süre dirsek çürütmüş olmak, taraf cinliklerinin bir kısmında mağdur, bir kısmında fail konumunda yer almak, orada oturan hakime, bürokrasi adabı dışında ne öğrettiğini pek de bilemediğim hakimlik savcılık stajından daha fazlasını verecektir. Olayın insani bir boyutu da var. Eğer hakim veya savcı bir süre avukatlık yaparsa, yani sıradan kullar arasında vakit geçirirse, yarın kendisine kirazın en iyisini ucuza veren manavın, ayakkabısını yırtarcasına fırçalayan boyacının aslında makamına gösterdiği saygının büyüklüğünü görür; hayatını emekli olana kadar herkesin herkese böyle davrandığı ilizyonu ile yaşamaz, o zaman belki yaptığı işin kudsiyeti hakkındaki farkındalığı daha da gelişir.
2- Bence asıl sizin iddianız temelsizdir... Çok klişe ama bir o kadar da doğru bir laftır; damdan düşen hocanın hocanın ne istediğini soran kalabalığa: "bana damdan düşen birini getirin" demesi gibidir. Kitaplar, eğitim, hep birilerinin başka birilerinin tecrübelerini kategorize ederek konsantre hale getirip sunması ve bundan olabilecek maksimum faydanın alınmasının umulması üzerinedir. Ancak hiçbir damdan düşme öğrenimi damdan düşmenin kendisi kadar öğretici olamaz. Çok basittir aslında bu, sizin önermeniz doğru olsaydı, okuldan mezun olduğumuzda fişek gibi olurduk, adliyeye girdiğimizde sudan çıkmış balık gibi kalmazdık. Şimdi siz yine doğru eğitim, doğru staj diyeceksiniz ancak; kabul edin ki %99'umuz ilk günlerde aynen böyleydik. Şimdi bir de o balıklara vatandaşın hakkını hukukunu emanet edip, zamanla eğrisi doğrusunu bulsun diye bekliyoruz -ki asıl yanlış olan budur.
3- Bu maddede size kısmen katılıyorum. Teknik olarak hakimlik, diğer iki "iş"ten (meslek değil) oldukça farklıdır. Temelinde hepsi hukukçu da olsalar (sizin de belirttiğiniz idari saçmalık istisnası hariç) hakimlik bazı özelliklerinden ötürü devamlılığı esas olan özel bir durumdur. Ancak savcılık "iş"i ile "avukatlık" arasında benim canlı şahidi olduğum yegane fark, ikisinin de aracı adliye önünde park halinde iken birinin arabasının çekilmesi (ve gidip cezasını ödemesi), diğerinin arabasını çeken polis memurunun ise aynı gün bir sebeple tutuklanmasıdır. Biz diyoruz ki bu farkı ortadan kaldıralım.
4. bir madde de ben eklemek istiyorum: Kişisel olarak samimi olduğum yaklaşık her kıdem grubundan hakim savcının bir şekilde avukatlık yapmayı düşündüğünü biliyorum. Hatta ilk tayin sistemi değiştirilmeden önce çıkan kurayı beğenmeyip istifayı basan, ve -konunun başında bazı mesajlarda belirtildiği gibi- bir gün bile yetki almadan eski hakim/savcı titriyle adliyede dolaşan avukat(!) meslektaşlarla doluydu ortalık. Bu durum bakanlık için de ciddi emek israfı anlamına geliyor kuşkusuz. Sınavı eğitimi stajı bilmemnesi 2-3 yılınızı verdiğiniz, kurasını çekip görev yerini gösterdiğiniz bir hakiminiz iki günde elinizden uçup gidiyor (hoş şimdi değişti, önce batıya tayin ediyorlar, ev aldırıp, araba aldırıp borca sokup, bir de öğretmen/doktor/veya meslektaşla evlendirip sonra haydi Pülümür hakimi!

Cesaretin varsa gitme

). Böyle bir israfın da önüne geçme gibi bir fonksiyonu olacak. Avukatlığın ne olup ne olmadığını herkes görmüş olacak, 5 yıl avukatlık yapmasına rağmen hala hakimlik savcılık isteyen varsa da artık gerçekten isteyerek mesleğe gireceği için emekliliğe kadar bir daha avukatlık düşünmeyecek.
Haa, emekli veya müstafi hakim veya savcının avukatlık yapmasına karşı mıyım? HA-VET.. Yani tabii ki avukatlığa dönebilsinler (bkz. yazının başı: baştan da avukattılar zaten) ancak, hiçbir surette görev yaptıkları yargı çevrelerinde dava alamamalılar. Veya tüm adliye kadrosunun yenilenmiş olması beklenecek makul bir süre geriye dönük yasak da (mesela son 15 yıldaki görev bölgeleri) konabilir. Neticede "Avukat tutma, hakim tut" sözü bu topraklardan çıkmışsa, hiçbir vatandaşın "bir ücretle ikisini de tutma" hakkı olmamalı.