23-09-2006, 14:03
|
#16
|
|
Demokratik, çağdaş hukuk devletlerinde olmazsa olmaz temel kural erklerin ayrımından ve eşitliğinden geçer. TC Anayasasının giriş bölümünün 4. paragrafında da belirtildiği üzere -ki malumunuz olduğu üzere giriş bölümü de anayasa metnine dahildir (AY md. 176)- “Kuvvetler ayrımının, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medeni bir işbölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu;” kuralı ve AY md 9 hükmü gereğince yargının temel görevi olan denetim –hukuki denetim- görevini yargı harici bir kuruma vermek her şeyden önce Türk Parlamenter sisteminin temeli olan ve TC Anayasası’nda da yukarda alıntıladığım şekilde ifadesini bulan erkler ayrımı ilkesini zedeleyecektir. Çağdaş erkler ayrımı sisteminde ister erklerin –bizde olduğu gibi- yumuşak ayrımını ister –başkanlık sisteminde olduğu gibi- katı ayrımını benimseyin; erkelerin birbirine üstünlüğünü savunmak olanaksızdır. Hukuk devleti –ya da Anglosakson deyimiyle Hukukun Üstünlüğü- ilkesinin olmazsa olmaz ölçütü; yapılan tüm iş, işlem ve eylemlerin -yapanın kim olduğu önem taşımaksızın- hukuka uygunluğunun sağlanması olduğu göz önüne alındığında bu denetimi yapmak sadece ve sadece yargı organlarının tekelinde bulunabilir.
82 Anayasası’nın; gerek özünde getirmiş olduğu parlamenter sistemin gereksinimi olarak gerekse de günün koşulları nedeniyle özellikle yürütme erkini güçlendirmeyi hedef alması sayesinde bugüne kadar sıklıkla eleştirilere konu olan yargı bağışıklıkları konusu nesnel olarak değerlendirildiğinde ve anayasanın tamamı ile genel hukuk kurallarına bağlı kalınarak ele alındığında anayasada tarif edilen – AY md. 2 – devletin özelliklerinden biri olan hukuk devleti ilkesi ile çelişki içinde bulunduğu kanımca yersiz bir savdan ibarettir.
Her şeyden önce söz konusu bağışıklıklar tamamen istisnai olup açıkça anayasa ile hüküm altına alınmıştır. Hal böyle olmakla bu durumun hukuk devletini zedeleyecek ölçüde genelleştirilmesi pek de gerçeği yansıtmamaktadır. Bu bağışıklıkların varlık nedeni de her şeyden önce erkler ayrımının sağlanmasına hizmet etmekten geçer. Bugün erkler ayrımının sağlanmadan bir hukuk devletinden bahsedebilmek –özellikle Kara Avrupa’sı Hukuk Sistemi düşünüldüğünde- ne kadar olanaklıdır?
Forumda özellikle üzerinde durulan HSYK’nın kararlarına tanınmış olan yargı bağışıklığı; kurulun görev ve yetkileri düşünüldüğünde son derece yerindedir. Ancak bu husus da özellikle üzerinde durulması gereken konu söz konusu kurulun kararlarının yargıya tabii olup olmaması değil bu kurulun oluşum biçimi olması gerekmektedir. Aksi halde söz konusu kurulun oluşum biçimi ile ilgili olan sorunlar çözümlenmeden sadece kurul kararlarına karşı da yargı yolunun açılması içinden çıkılmaz bir paradoksun doğmasından başka bir sonuç vermeyecektir. Bu haliyle kurulun kararlarının hukuk devleti ilkesine uyarlığından bahsetmek mümkün değilken hatta bırakın kararlarını kurulun kendisinin başlı başına hukuk devleti içinde yer almasının olanaksız olduğu göz ardı edilerek kararlarının hukukilik denetimine tabiliği ne kadar gerçekçilik olur? Şu an asıl olan söz konusu kurulun baştan düzenlenmesidir. Özellikle kurul üzerinde bulunan yürütme gölgesinin derhal bertaraf edilmesi gerekir. Hali hazırda bu düzenleme yapıldığında da söz konusu kurulun kararlarının denetimi ihtiyacı da tamamen ortadan kalkmış olacaktır. Başta hukuk devleti ve erklerin ayrılığı ilkeleri ile genelde yargının özelde de savunmanın bağımsızlığı ve silahların eşitliği ilkeleri göz önüne alındığında hukuk mantığıyla çelişen birçok yönü bulunan kurulun baştan yapılandırılması artık bir zorunluluktur.
|