30-09-2009, 22:08
			
							
		 | 
		
			 
            #48
		 | 
	
	| 
		 
			
			 
			
			
			
			
		 
			
				  
				
		
	  | 
	
	
		
			
			
				 
				Hoca ve öğrencisi...
			 
			 
			
		
		
		
		Vaktiyle bir bilge hoca, yıllarca yanında yetiştirdiği öğrencisinin 
seviyesini öğrenmek ister. Onun eline  çok parlak ve gizemli görüntüye  sahip  iri bir nesne verip: 
 
"Oğlum" der, "Bunu al, önüne  gelen esnafa  göster, ama hiç kimseye satmadan sadece ne kadara satın alacaklarını sor, sonra gel bana anlat" demiş.  
 
Öğrenci  elindeki ile çevresindeki esnafı  gezmeye başlar. 
 
İlk önce  bir bakkal dükkanına girer ve 
"Şunu kaça alırsınız?"  diye sorar . 
 
Bakkal parlak bir boncuğa benzettiği nesneyi eline alır, evirir çevirir,   sonra dudak bükerek;  
"Bizim çocuk oynasın diye,  bir tek lira veririm." der. 
  
İkinci olarak  bir manifaturacıya gider. O da parlak  bir taşa benzettiği  neneye ancak bir  beş lira vermeye  razı olur. 
 
Ardından semerci dükkanına girer. Semerci nesneye  şöyle bir bakar hoşlanır;  
 
"Bu benim semerlere iyi süs olur. Buna    bir on lira  veririm." der 
 
En son olarak bir  kuyumcuya gider. Kuyumcu öğrencinin 
elindekini görünce yerinden fırlar. 
 
"Bu kadar  değerli mücevheri  nereden  buldun?" diye  hayretle 
 bağırır ve "Buna kaç lira  istiyorsun?" der. 
 
Öğrenci sorar:  
"Siz ne  veriyorsunuz?"  
 
Kuyumcu; 
"Ne istiyorsan veririm." 
 
Öğrenci,  "Kusura bakmayın veremem."  
 
Ama kuyumcu taşı almak için yalvarmaya başlar.  
 "Ne olur bunu  bana satın.  Dükkânımı, evimi, hatta arsalarım vereyim." 
 
Kafası karışan öğrenci, hocasına gidip olan biteni anlatır.  
  
Bilge güler ve:  
"Bir şeyin kıymetini ancak onun değerini  bileni anlar ve onun kıymeti ancak değerini bilenlerin yanında belli olur". 
 
Her insanın  hayatında varlığını ve  değerini bilen, hisseden, fark eden  kuyumcular mutlaka   vardır.  
Mesele kuyumcuyu bulmaktadir... 
		
	
	
    
  
		
		
		
				
		
	
	 |