Sayın Av.Ömer Kavili dışındaki tüm yorumlara üç aşağı beş yukarı bende katılıyorum, bir hukukçunun ölüm orucuna girmesi yapabileceği şeyleri de yapamaması demektir, bu hukuka, adalete, mesleğe ve yaşamına olan saygısını yitirmiş olması demektir, burada inandığı değerler uğruna yaşamını hiçe sayıyor gibi bir tablo ortaya çıkabilir ama inandığı şeyleri savunması ve gerçekleştirmesi için herşeyden önce karşısındakilere karşı dimdik durması gerekir. Sayın Av.Armağan Konyalı'nın başlatmış olduğu tartışmayla ilgili olarakta son derece yerinde görüyorum ve söylediklerine katılıyorum.. Sayın Av.Selim Balku'dan
 |
Alıntı: |
 |
|
|
|
|
|
|
|
yıllar önce bendenizde cezaevinde(tutukevi) bulundum, statü olarak mı yada başka bir nedendir bilmiyorum ama diğerlerine göre bizlere çok iyi bakıyorlardı, inanın o zamanlar dışarda yemediğim yemeği içerde yiyordum, çamaşırlarım günlük temizleniyordu ve 20 kişilik koğuşlarda yatıyordum, televizyon izleme saatimiz, istediğimiz kadar kitap okumak için kütüphanemiz ve hatta tavla, dama, satranç oynama imkanımız, vardı... Dışardan bakılınca tam konforlu 5 yıldızlı tatil gibi görünüyor ama dışardan bakılınca öyleydi, zira bir tutuklu olarak herşeye sahiptik ama özgürlüğümüzden uzaktık. |
|
 |
|
 |
|
Ben cezaevlerini çok yakından bilen bir adliye çalışanı olarak söyleyebilirim ki, cezaevlerinin içerisindeki yaşama koşulları emin olun dışardakinden çok daha iyi ve lüks, eksik olan özgürlük ama orasıda bir otel değil, suçluların ıslahı ve bir daha suç işlememeleri için haklarından mahrum bırakıldığı yerler, buna rağmen yemekleri, sosyal faaliyetleri, tedavi imkanları ve yasal haklarıyla cezaevlerimiz devletimizin tüm imkanlarından son derece güzel faydalanmaktadır. Koğuş sistemine gelince de normal bir adi suçluyu koğuşta yatırmazlar, nitelikli suçlardan girenler, örgüt, çete liderleri, terör suçluları veya bulunduğu koğuşta sürekli olay çıkararak diğer mahkumlara kötü örnek olan kişileri tecrite koyarlarki bence bu da son derece doğal ve mantıklı bir yaklaşım...