Mesajı Okuyun
Old 27-08-2006, 15:26   #48
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan Caretta, kırlangıç ve ağaçkakan…

Tavsiyeler üzerine, Antalya-Çıralı’da 1 haftalık tatil yaptım sonunda…(Tatilin yarısını dava dilekçesi yazmakla geçirdik ama olsun) Önümüzdeki yıl iyi bir tatil beldesi arayan olursa diye gözlemlerimi aktarmak istiyorum.

Muhteşem bir yer…Eğer tatili, bir yıllık yorgunluğu atmak, sessizlik, doğa…Olarak algılıyorsanız sizin için ideal bir yer…

Kemer’den sonra(30 km kadar) ana yoldan ayrılıp 7 km virajlı ve dar bir yoldan iniyorsunuz Çıralı’ya….

Biz Ondile isimli bir otelde kaldık…Oldukça büyük bir havuzu…Çam ağaçların arasında tek katlı binalar…Mevsimine uygun her renkte, her çeşit çiçeklerle bezeli bahçesi…Odanıza girerken dahi çiçeklerin o nefis kokusu size eşlik etmektedir. Hanımeli, Begonvil vs..Kırmızı, beyaz, mor, sarı…

Denize 40 m uzaklıkta bir otel. Zaten denize daha yakın yapılaşma yasak. Nedeni Caretta’lar.

Evet, Çıralı Caretta’ların yumurtalarını bıraktıkları ender yerlerden. Şansımıza yumurtadan çıkma dönemlerine denk geldik. Özel hayvanlar oldukları için özel muamele de gerekmektedir. Sabah 05-06.30 saatleri arasında yumurtadan çıkıp, zorlu bir mücadeleden sonra denize ulaşırlarsa yaşayabilmekteler…Sahilde muhtelif yerlerdeki yumurtlama alanları kafeslerle işaretlenmiş…Oradaki çevreciler hangi kafesten ne zaman bir yavru çıkacak günü gününe bilmektedirler. Güneş yükselmeden denize ulaşmak zorundalar, yoksa kavrulup ölüyorlarmış…

Neyse ilk sabah yanlış istihbarat sonucu elimiz boş döndük. İkinci sabah aynı azimle erkenden kalktık. Bir kafesin yanına gittiğimizde tek bir yavru bir bacağı sakat, denize doğru ilerlemekteydi(başında bizim gibi bir sürü meraklı ve görevliler)… Yavaş yol aldığı için kimsenin umudu yoktu tabii ki…40-50 m. ilerideki kafesin yanına gittiğimizde 4 tane yavru yumurtadan çıkmış yaşam mücadelesine ilk adımlarını atmaya başlamıştı bile…Bunlardan birisi de kördü…

Belirtmeliyim ki, yumurtaların bulunduğu yuvalar, denize 15-20 m uzaktadır…Tempolar eşliğinde 3 yavru denize ulaşmayı başardı..Ancak kör olan yolu bulamamaktaydı…Vatandaşlar güneşin yükseldiğini görünce, yardım etmek istediler(bu arada elle temas da sağlıkları açısından tehlikeliymiş) Neyse bulunduğu taş ve kum parçaları ile birlikte kaldırıp denizin kıyısına kadar getirdiler yavruyu… Ne mi oldu? Girdi bir iki kafasını çıkardı ve sonra öldü…Çünkü hayatta kalabilmesi için gerekli eforu kendisi harcamamıştı. Bundan çok etkilendim. Doğaya bakınız…Belli bir mesafe hayat mücadelesini tek başına kimsenin kıyağı olmadan yapmak zorundasınız…Aksi takdirde yaşama şansınız yok…

Bu yavrular 30-40 yıl sonra hayata göz açtıkları bu kıyılara geri dönerlermiş. Ha, ayağı sakat olan ne oldu derseniz, o denize ulaşmış ve yaşamaya devam etmiş… Denize ulaştıktan sonra kafalarını suyun üstüne çıkarıp nefes alışlarını seyretmek inanılmazdı doğrusu…

Caretta’lardan sonra gelelim tatilin diğer bölümlerine…Küçük bir otel olduğu için ve otelde kalanlar genelde dışarıya gezmeye/yüzmeye gittikleri için havuzda genelde 2-3 kişi veya bizden başka kimse olmuyordu.

Kırlangıçlar…Siz havuzda yüzerken kırlangıçlar pike yaparak su içip, yıkanıyorlar.. Çocuklar için de iyi bir eğlence çıkıyordu tabii...

Sabah kahvaltısında masanızı serçeler ziyaret edebilir…Bir parça ekmek verirseniz alıp aşağıya iner ve yedikten sonra tekrar masanıza gelirler. Otel sahibine sordum, bunlar korkmuyor mu diye…”kimse vurmadığı için, alıştılar artık”dedi…

Sonra bir gün güneşlenirken 3 m. kadar ileride şimdiye kadar görmediğim bir hayvan gördüm. Otların arasında böcek avlamaktaydı…Çizgi filmlerden aklımda kaldığı kadarıyla ağaçkakana benzemekteydi…Görevliye sordum:”Abi çok var bunlardan”dedi..

Gezmek isterseniz de ideal bir yer…7 km ileride Ulupınar diye bir yer var…Şelalelerin içinde, çınar ağaçlarının altında bir yer…Serinlemek için ideal…3x3, 3x4 m lik platformlar yapmışlar akan suyun üzerine…Sedirler, yastıklar, minderler...Dört bir yanınızda akan serin su…Tereyağda pişirilmiş alabalık veya levrek…2 tane de bira…Kedi gibi kıvrılıyorsunuz vallahi…Nazım Usta Anadolu’da bir çınar altı derken…Böyle bir yeri tasvir etmiş sanki…

Sonra, Yanartaş’a gidebilirsiniz…800 metre tırmandıktan sonra 2-3 dönümlük taş bir arazi ve 10-15 muhtelif yerden çıkan irili ufaklı ateş(Bazıları doğalgaz ocağı gibi yanıyor)…Mitolojik öyküsü bulunmakla birlikte, bilimsel olarak taşların altındaki gazdan kaynaklanan bir yanma sözkonusu…

Olimpos’a gidebilirsiniz mesela…Tarihi eser merakınız varsa tabii…İtiraf edeyim ki ben hayal kırıklığına uğradım.

Çam kokuları, sabah ve akşam sulanan çimlerin üstünde güneşlenme şansı…Kuş sesleri…Sessizlik…Peki olumsuz hiçbir şey mi yok…

Yüzme bilmiyorsanız ve ille de deniz diyorsanız pek şansınız yok…3-4 metrede derinleşen denizi size göre değil…Yine gürültü yok dedim ama bahçede bağlı bulunan kurt köpeğinden bahsetmedim …2 adet yavrusunu taciz ederseniz havlamaktadır…Bir de otele yeni bir insan veya araba geldiği zaman 3 kez havlamaktadır…Evet test ettik…Her yeni arabada 3 kez havlamakta ve sahibine haber vermektedir…Henüz bir aylık yavruları ise sadece ayaklarınızı yalayıp, terliğinizi ısırmaya çalışır…

Yıldızları da başka inanın…Kumsala uzanıp, gözünüzü yukarıya diktiğinizde anlıyorsunuz/sanıyorsunuz ki, İstanbul’un yıldızları bu kadar parlak değil…Bir de dolunay denizin üstünde iken, güneşin batışı gibiydi…Ben daha önce öyle bir manzara görmemiştim.

Neyse…Yazı uzun oldu…Ama okuyan olup, faydalanırsa sevineceğim…

Seneye ordayım…Beklerim efendim….)

Saygılarımla