|
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 05.05.1993 T., 1993/1-79 E., 1993/195 K.: “Vekalet sözleşmesi büyük ölçüde, vekil ile vekil edenin karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu da bu güven unsurundan doğar. BorçlarKanunu’nun390/2 maddesinde belirtildiği üzere "vekil müvekkiline karşı vekaleti iyi bir surette ifa ile mükelleftir" Vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandıracak davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekaletin nasıl yerine getirileceği yönünden sözleşmede açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin, bu yükümlüğü, daima mevcuttur. ( Tandoğan-Borçlar Hukuku Cilt 2 Sh.407, Esener-Temsil Sh. 86, 87 Oser, Schönenberger-art 398 Nr 4 Gaotschi art 398 Nr 3 Van Tuhr-Borçlar Hukuku umumi kısmı sh. 324, 325 ) malik tarafından bir taşınmazın satılışında, vekilin dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, ona dürüstlük kurallarını, sadakat ve özen borcunu, gözardı ederek başkasına satış yapma hakkı bahşetmez. Kendi çıkarını gözeten vekil edenin, yararı ile bağdaşmayan bir davranış içerisinde bulunan vekil, Borçlar Kanunu’nun 390/1 maddesine göre sorumlu olur (Bu kısım Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 30.04.2003 T., 2003/1-323 E,2003/318 K.; 25.04.2001 T., 2001/1-306 E., 2001/404 K ve 10.06.1998 T., 1998/1-482 E., 1998/407 K sayılı kararlarında da vurgulanmıştır).
Vekil ile sözleşme yapan kişinin durumuna gelince; bu kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise, daha açık bir anlatımla, vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekil eden arasında bir iç sorun olarak kalır. Vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olmaz. Yapılan sözleşmenin bu nedenle iptali istenemez.
Ne var ki, somut olayda vekil, 28 milyon lira değerindeki dava konusu daireyi, satma yetkisini içeren vekaletnameyi aldığı tarihten hemen bir gün sonra davalıya beş milyon lira bedel göstererek temlik etmiştir. Her ne kadar davalı, taşınmazı 21 milyon liraya aldığını bildirmiş, bu yönde tanık dinletmişse de tanık sözleri inandırıcı olmaktan uzaktır. Kaldı ki davalı, taşınmazı resmi sözleşmede gösterilen bedelden çok fazlaya satın aldığını ileri sürmekle bir anlamda bedelde muvazaa iddiasına dayanmış bulunmaktadır. Kural olarak sözleşmenin taraflarından biri üçüncü kişiye karşı muvazaa iddiasında bulunabilir. Ancak, muvazaanın ileri sürülmesi, hakkın kötüye kullanılması niteliğini taşıyorsa muvazaa iddiasına değer verilemez. Muvazaalı sözleşme yapan kişiye karşı üçüncü kişinin hakkının korunması gerekir. En azından resmi sözleşmenin tarafı olan davalının resmi sözleşmenin aksini aynı kuvvette bir delil veya karine ile ispat etmelidir. Davalı böyle bir delil getirmediğine göre taşınmazın resmi sözleşmedeki değer üzerinden satıldığının kabulü zorunludur. Çekişmeli taşınmazı gerçek değerinden çok düşük bir bedelle satın alan davalının iyi niyetli olduğu kabul edilemez.
Öte yandan tüm dosya içeriğinden ve özellikle dinlenen tanık anlatımlarından vekil ile davalının birbirlerini yakınen tanıdıkları, eski arkadaş oldukları, çıkar birliği içerisinde çalıştıkları anlaşılmaktadır. Vekil, vekalet yetkisini, kasten vekil edenin zararına, kendisinin ya da düşünce ve çıkar birliğine girdiği kişi yararına kullandığı takdirde yapılan işlem vekalet vereni bağlamaz. Vekalet veren her zaman sözleşmenin feshi ile buna göre oluşan tapunun iptalini isteyebilir. Bu husus Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucudur. Hatta bu hüküm, buyurucu nitelikte olduğundan hakim tarafından görevinden ötürü ( resen ) gözönünde tutulması ve uygulanması gerekir. ( Van Tuhr-Borçlar Hukuku Sh. 327. Eğer Missbrauch der Vertrefungs macht, Fesfgebe Für.Wieland, 1934 sh. 63, Becher Kommetnar Zum Schweif Zıvılgestzbuch, Bona VI, obligationenrechd 1 abt Bern 1941 mail 32, No. 2 sh. 169. Oser-Schönenberger: kommentarzum genweiz, Zivilgesedz-such. Bdv: das obligationenrecht 1 Teil 2 Aufl Zurich 1929 Çeviri Seçkin Ankara 1947 md.33 No. 17 b ve md.459 No. 15 ve 17 Esener-Selahiyete müstenit temsil sh. 85-89, Tandoğan Borçlar hukuku cilt 2 sh. 44Hukuk Genel Kurulu’nun16.11.1979 tarih 582-1371 sayılı Hukuk Genel Kurulu’nun18.9.1991 tarih 308/418 sayılı,Hukuk Genel Kurulu’nun13.5.1992 tarih 241/322 sayılı kararları ). Bu itibarla Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi doğru değildir. O halde usul ve Yasa’ya uygun bulunmayan direnme kararı bozulmalıdır.”
Saygılarımla...
|