|
Uygulamadaki ismiyle veraset ilamı, Medeni Kanunumuzda 598. maddede "mirasçılık belgesi" başlığı adı altında düzenlenmiştir.
Kanundaki düzenlemeye de dikkat edilirse, uygulamadaki ismi veraset ilamı olmasına rağmen gerçekte, bu belge bir ilam değildir. Bu nedenle de duruşma açılarak verilmesi gerekmez. Mahkeme (hakim), kendisine yapılan müracaat üzerine duruşma açılmasına gerek olmaksızın, müracaat edene, sunmuş olduğu belgeleri dikkate alarak böyle bir belgeyi verir. Uygulamada, delil olarak nüfus kaydı ve tanık deliline dayanılmaktadır. Nüfus kaydı resmi delil niteliğinde olduğundan, tanık delili olmasa dahi, sadece nüfus kaydına dayanılarak böyle bir belge verilir. Müracaat edenin tanık göstermesine gerek yoktur. Ancak uygulamada, resmi belgelerin ispat gücü hiçe sayılarak, daima tanık istenmektedir. Bu, hukuka aykırı bir uygulamadır; anlamı, "resmi belgeye güvenmiyorum" demektir ve zaman kaybına neden olmaktadır. Eğer, veraset belgesi talep edilirken, nüfus kaydında yazılandan farklı bir talepte bulunuluyorsa, örneğin nüfus kaydında görülenlerden başkalarının da mirasçı olduğu iddia ediliyorsa veya atanmış mirasçı olarak talepte bulunuluyorsa, o takdirde başka delillere başvurulabilir.
Yukarıdaki habere konu olan dava halen sona ermediğinden, bu davaya ilişikin olarak yorum yapmamız yanlış olur. Ancak veraset belgesi verilmesi işine ilişkin olarak uygulama ile ilgili şahsi yorumum şu şekildedir: Türkiye'de mahkemelerimizin ve hakimlerimizin iş yükü herkesin malumudur. Bu iş yoğunluğunun yanında, hukuk tarafından emredilmediği halde, bir de uygulama ile getirilen külfetler söz konudur. Bunlardan bir tanesi de veraset belgesi verilirken duruşma açılmasıdır. Veraset belgesi verilmesi işi tarafları olan bir yargılama işi değildir. Hele hele, uygulamada ilam olarak adlandırılmasına rağmen, ilam hiç değildir. Bir belgenin ilam olabilmesi için, taraflara tebliğ veya tefhimi ve kesinleşme süreci gibi bazı aşamalardan geçmesi gerekir. Oysa ki, veraset belgesinde ilam için gerekli olan niteliklerden hiç birisi yoktur. Bu adı üstünde sadece bir belgedir ve geçersizliği her zaman ileri sürülebilir (TMK m 598/3). Özellikle geçersizliğinin her zaman ileri sürülebilmesi, onun ilam olmadığının en önemli hukuki dayanağıdır.
Bu nedenle, bu belge verilirken hakimin duruşma yapmamış olması veya duruşma yapılmış gibi gösterilen belgeleri sonradan imzalamış olması her hangi bir suç oluşturmaz: Hukuk tarafından yüklenmeyen bir külfetin, yerine getirilmiş gibi gösterilmesi suç oluşturmaz.
Uygulamadan farklı olarak, olması gereken de şudur: Veraset belgesi almak için müracaat eden kişi, belgelerini mahkemeye verir, mahkeme görevlileri, dosyayla ilgili gerekli hazırlıkları yapar ve dosyayı hazır olarak hakime sunarlar, hakim de duruşma yapmaksızın, mahkeme salonunda veya odasında dosyayı inceler, dosyada herhangi bir eksiklik görmezse ve miras hisseleri doğru hesaplanmışsa, hazırlanmış olan belgeyi imzalar. İşlem tamam olur. Veraset belgesini katibin hazırlamış olması (duruşma yapılmış gibi gösterip bazı tutanaklar düzenlenmiş olması) ve bu belgeye hakimin daha sonra imza koymuş olması bir eksiklik değildir. Hakimin belgeye imza koyması, belgenin, onun tarafından düzenlendiği anlamına gelir. Hakim imzayı koyduktan sonra, belgedeki yazıları kim hazırlarsa hazırlasın, bu belge hakimin (mahkemenin) belgesidir. Tekrar tekrar ifade edeyim ki, bu belge bir ilam değil, sadece ve sadece, (aksi her zaman ispat edilebilen) bir belgedir. İlam olmadığı için de, ilam için aranan duruşma vs. gibi unsurlar hiç bir zaman aranmaz. Bu nedenle de belge içeriğini hakimden başkasının hazırlamış olması sonucu değiştirmez.
|