Mesajı Okuyun
Old 22-04-2009, 10:30   #3
justicewarior

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

Esas: 1979/3-1702
Karar: 1982/965
Karar Tarihi: 22.12.1982

ÖZET: Senedin kesin delil sayılabilmesi için, borç altına giren kimse tarafından imzalanmış olması gerekir. Usulün ilgili maddesindeki kurallar ispat şartıdır ve anılan maddeye uygun olarak düzenlenmemiş olan parmak izli senedin borçlu tarafından inkarı durumunda, tatbikatla parmak izinin borçluya aidiyetinin tespiti yoluna gidilemez.

(6762 S. K. m. 688) (1086 S. K. m. 297, 308) (818 S. K. m. 13, 14)

Dava: Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Darende sulh hukuk mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 5.12.1978 gün ve 3-196 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine;

Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 26.3.1979 gün ve 1372/1474 sayılı ilamiyla;

(... Delil olarak gösterilen parmak izi taşıyan senet HUMK.nun 297. maddesine göre düzenlenmemiştir. Böyle bir senet üzerindeki parmak izi incelemesi yapılmak suretiyle gerçerliliği saptanamaz. Ancak davacı vekili dava dilekçesinde her türlü yasal kanıt demek suretiyle yemin deliline de dayandığından yemin hakkı olduğu hatırlatılmalı ve onun sonucuna göre bir karar verilmelidir. Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tessi isabetsizdir) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Temyiz eden: Davalı Vekili

Karar: Hukuk Genel kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Davacı (... davalının, borcuna karşılık 3400 liralık bir bono verdiğini; ancak, vadesinde borcunu ödemediğini, yaptığı icra takibine de üstelik itiraz ettiğini) ileri sürerek bono bedelinin davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalı ise (.. davacıya borcu bulunmadığını ve senetteki parmak izinin kendisine ait olmadığını..) savunmuştur. Yerel mahkeme (... senet altındaki parmak izinin davalıya ait olduğunun bilirkişi raporu ile saptanmış bulunduğu ve böylece senedin davalı tarafından verildiğinin anlaşıldığı..) gerekçesiyle davanın kabulüne karar vermiş; bu karar özel dairenin yukarıya metni aynen alınan ilamiyla bozulmuş ise de; mahkeme önceki kararında direnmiştir.

Görülüyorki, bu davada çözümlenmesi gereken sorun; usulün 297. maddesine uygun biçimde onaylanmamış olan bir senetteki parmak izinin inkarı halinde, mahkemece parmak izi incelemesi yaptırılmak suretiyle senede değer izafe edilip edilemeyeceğine ilişkin bulunmaktadır.

Bilindiği gibi usul hukukunda senet bir ispat vasıtasıdır. Ancak hemen belirtmek gerekirki, senedin kesin delil sayılabilmesi için, borç altına giren kimse tarafından imza edilmiş olması gerekir. (BK. m. 13, 14). Kural bu olmakla beraber imza atmaya muktedir olmayan veya okuma yazma bilmeyen bir kimse imza yerine parmak izi kullanabilir. Yalnız, senetteki parmak izinin borçluya aidiyeti ve bizzat borçlu tarafından basıldığının ihtiyar kurulunca ve o yerde tanınmış iki tanık tarafından onaylanması lazımdır. (HUMK. m. 297) Bu madde hükmünün parmak izli belgenin düzenlenme şekli ve şartları konusunda öngördüğü kural, bir geçerlik şekli olmayıp, ispat koşuludur. Bu nedenle anılan madde hükmüne uygun biçimde onaylanmamış olan bir senetteki parmak izinin borçlu tarafından kabul (ikrar) edilmesi halinde, senet gene geçerli sayılır ve kesin delil teşkil eder (HGK. 18.1.1978 gün 7/228 E. 12 K. S.K.). Çünkü böyle bir halde senet içeriği (muhtevası) borçlu tarafından kabul edilmiş ve benimsenmiş demektir. Buna karşılık senetteki parmak izinin inkarı halinde, onama işleminin yasanın gösterdiği şekilde yapılmış olması gerekir. Aksi halde bu senedin hiçbir ispat değeri olmaz ve usulce geçerli kabul edilemez, yani yok sayılır (HGK. 11.12.1971 gün, 4/937 E. 740 K.; HGK. 20.11.1974 gün, 1971/7-830 E. 1226 K. s.k.). Hal böyle olunca, inkar edilen senetteki parmak izinin borçluya ait olup olmadığı konusunda parmak izi incelemesi yapılması da mümkün değildir. Aksi görüşün kabulü Yasanın amacına da aykırı düşer. Çünkü usulün 297. maddesinde öngörülen şeklin amacı, senet içeriğinin (muhtevasının) borçlu tarafından bilinmesini sağlamaktır. Yasa koyucu bu yolla okuma yazma bilmeyen bir kimsenin içeriğini bilmediği bir belge ile borç altına sokulması tehlikesinden korunmasını sağlamak istemiştir. Gerçekten senet altındaki parmak izinin usulün 297. maddesi doğrultusunda onanmış olması, senet içeriğinin borçlu tarafından bilindiğine karine teşkil eder. Oysa inceleme sonucu parmak izinin borçluya aidiyetinin tespit edilmiş olması kesin olarak senet içeriğinin de borçlu tarafından bilindiği anlamına gelmez. Bu durum, parmak izinin borçlu tarafından ikrarı (kabulü) haline de benzetilemez. Zira yukarıda da değinildiği gibi böyle bir kabul senet içeriğinin bilindiği ve benimsendiği anlamını taşır.

Kaldıki usulünce onanmış olmayan ve inkar edilen böyle bir belgenin borçlunun iradesinin tespiti amacı ile düzenlenmiş olup olmadığının araştırılması için usul kanunu mahkemeye bir inceleme imkanı da sağlamış değildir. Usulün inkar edilen imzalara ilişkin inceleme sağlayıcı hükmünü genişleterek, Parmak izli belgeler içinde uygulamak buyurucu hükümleri yasa koyucunun amacına aykırı olarak genişletmek sonucunu doğururki, bu mümkün değildir. Gerçekten imza incelemesi (istiktab) usulde yalnız imzalar için tanınmış bir yoldur. (HUMK. m. 308 v.s.) (4.H.D. 4.3.1968 gün 805/2270 s.k.)

Diğer taraftan usulün 297. maddesine uygun biçimde onaylanmamış olan bir borçlu tarafından inkar edilen parmak izli senet yazılı delil başlangıcı da sayılamaz. Bu halde davacı, iddiasını tanık ile de ispat edemez (Baki Kuru- Hukuk Muhakemeleri Usulü 4. baskı cilt II- 1980 Ankara- Sayfa 1486) (HGK. 30.3.1938, 4/106-27 s.k.).

Somut olayda, davaya dayanak yapılan senetteki davalıya aidiyeti ileri sürülen parmak izi usulün 297. maddesi uyarınca onaylanmadığı gibi davalı tarafından da açıkça inkar edilmiştir. Bu durumda mahkemenin inkar edilen parmak izi konusunda bilirkişi incelemesi yaptırması ve senede değer vermesi yukarıda anılan ilkelere ve yasa koyucunun amacına aykırıdır.

O halde yukarıda gösterilen nedenlerle H.G.K.da benimsenen özel daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

Sonuç: Temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının özel daire bozma kararında gösterilen sebeplerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 22.12.1982 günü oyçokluğuyla karar verildi.


KARŞI OY

Yargıtayın bugüne kadar kökleşen içtihadları, bozma ilamında açıklanan doğrultuda bulunmaktadır. Ancak, parmak izine dayanarak verilen mahkumiyet hükümlerinin onanması, diğer taraftan senetteki parmak izinin kendisine aidiyetini mahkemede kabul eden davalılar hakkındaki davaların kabulü ile parmak izini inkar edip bilimsel ve kesin olarak davalıya ait olduğu saptanan imza yerine parmak basılmış belgelere hukuk usulü muhakemeleri kanununun 297. maddesinin koşulları yok diye hiç değer verilmemesi ile uygulamada meydana gelen çelişki bu konu üzerinde tekrar durmayı zorunlu kılmaktadır. Borçlar Kanunu ile Hukuk Usülu Muhakemeleri Kanunu'nda doğrudan doğruya parmak izinden söz edilmemiştir.Yargıtay İçtihadları ile parmak izi yukarıda anılan 297. maddenin kapsamına giren el ile yapılan işaretlerden sayılmıştır. Seçimlerle ilgili bazı yasalar ile nüfus kanununda parmak izi okuma yazma bilmeyenler için imza yerine kabul edilmiştir. Bir senetteki parmak izinin kabulü ile bilimsel olarak yapılan bilirkişi incelemesi sonucu parmak izinin aidiyetinin saptanmasının ayrı ayrı değerlendirilmesi kolay kabul edilememektedir. İnkar ve kötü niyetli davranışları ödüllendirmenin hukuk ilkeleri ile bağdaşamıyacağını daima gözönünde tutarak bu yöndeki çelişkili uygulama üzerine eğilmede yarar bulunmaktadır. Senetteki parmak izi ile ilgili şahıs arasındaki bağlantı saptandıktan sonra hukuk açısından bu belgeye bir değer verilmek gerekir. Belgede parmak izi bulunan kişinin bunun nedenini açıklaması ve imza yerine parmak başmamış olduğunu ve o belgenin içeriğini bilemeyeceğini kanıtlaması zorunlu kabul edilmeli, aksi halde parmak izi, imza gibi bağlayıcı olmalıdır. Parmak izi tatbikatındaki bilimsel ve teknik gelişmeler ve ceza mahkemelerince parmak izinin güçlü bir delil olarak kabul edilmesi karşısında parmak izi ile ilgili içtihadlar, artık günün koşullarına uygun düşmemektedir. Bu konudaki kesin ve katı içtihad ve uygulamaya rağmen 50 yılı aşan bir süreden beri imza yerine parmakizi basılmak suretiyle sözleşme ve borç senetlerinin düzenlenmesine devam edilmesi yasaların uygulanması ve yaygın örf ve adetlerimize değer verilmesi açısından bazı gerçeklerin gözden kaçırıldığını da göstermektedir. Parmak izinin imza gibi bağlayıcı olduğunun kabulünde bir takım sakıncaların ortaya çıkması söz konusu ise bu haldede böyle bir belgenin hukuk usulü muhakemeleri Kanunun 292. maddesinde sözü edilen yazılı bir beyyine başlangıcı olarak kabulü ile uygulamadaki çelişkiler bir ölçüde giderilebileceğinden onama oyundayız.


KARŞI OY

Davacı bonoya dayanan alacak iddiasında bulunmuştur. Bu belge parmak izi ile düzenlenmiş bulunduğundan TTK. 668/7. maddesinde yazılı imza unsurunun yokluğu nedeni ile bono vasfında değildir. Hal böyle olunca senedi ciro yolu ile elde eden davacının bu iktisabı geçerli sayılamaz. Alacağın temlikine dair akti ilişki kurulmadığına nazaran davacının bu senede dayanan alacak iddiası haklılık kazanamaz ve kendisine yemin tevcihine gerek kalmadan davanın bu gerekçe ile reddedilmesi zorunludur. Tabiiki, bu durumda HUMK. 297. maddesine temas eden anlaşmazlığa, uygulamaya ve bozma sebebine girmeye gerek kalmamaktadır. Direnme kararının bu nedenlerle bozulması görüşündeyim.

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları