|
İncal/ Türkiye Davası
Karar Tarihi: 09.06.1998 Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
Esas: 1993/22678
Karar: 1998/785
Karar Tarihi: 09.06.1998
(AİHS m. 6)
Karar Sıra no: 785
Başvuru no: 22678/93
I. Dava konusu olaylar
9. 1953’te doğumlu bir Türk vatandaşı olan İbrahim Incal, İzmir’de yaşamaktadır. Mesleği avukatlık olan başvurucu, olayın geçtiği tarihte Halkın Emek Partisi (HEP) İzmir örgütü yönetim kurulu üyesidir. Millet Meclisi’nde temsil edilmiş olan bu parti, Anayasa Mahkemesi tarafından 14 Temmuz 1993’te kapatılmıştır.
10. Söz konusu yönetim kurulu, 1 Temmuz 1992’de, İzmir bölgesinde yerel makamların özellikle seyyar satıcılığın ve kent çevresinde gecekonduların yaygınlaşmasına karşı alınan tedbirleri eleştirmek amacıyla bir bildiri dağıtılmasına karar vermiştir.
On bin adet basılan bildiri “Yurtsever - Demokrat Kamuoyuna” başlığını taşımakta olup, metni şöyledir:
“Son günlerde, İzmir’de Kürt halkına yönelik Valilik, Emniyet ve Belediye üçlüsü tarafından uygulamaya konulan “METROPOLLERİ KÜRTSÜZLEŞTİRME” temelinde bir kampanya başlatıldı. Bu konuda İzmir Pilot kent seçildi. Bu kampanyanın ilk aşaması, kentin güzelleştirilmesi, trafiğin rahatlaması adı altında maskelenmek istenen, seyyar satıcı, işportacı, midyeci operasyonuydu. Bu operasyonla özellikle bu işlerden yaşamını kazanan çoğunluğu kürt olan insanlarımız açlığa, sefalete mahkum edilerek adeta “Ekonomik Abluka” altına alınmak isteniyordu. Bu yolla kitleler korkutulacak, yılgınlaştırılacak ve geri göçe zorlanacaktı.
Metropolleri “KÜRTLERDEN ARINDIRMA” senaryosu uygulamaya konulmadan önce “karanlık güçlerce” İzmir’de haftalarca yoğun bir biçimde dağıtılan “Yurtsever İzmirliler” imzalı bildirilerle bu uygulamanın maddi zemini, psikolojik zemini zaten yaratılmıştı. Bu bildirilerde özellikle Kürt halkına karşı düşmanlık körükleniyordu, Kürtlere karşı tahrik amaçlanıyordu. Kürde iş ve ev verme, selamı kes, kız alıp verme, Kürde karşı şiddet kullan, biçimindeki propagandayla Kürtlere karşı bir ırkçı-şöven hava yaratıldı. Böylece gelecekteki saldırıların ön hazırlığı, psikolojik hazırlığı tamamlandı. Bu bildiri güpegündüz dağıtıldığı halde sorumluları her nedense bir türlü yakalanamadı.
Bu senaryo, seyyar satıcı, işportacı, midyeci operasyonlarıyla bitmiyordu. İkinci halkasını “Gecekondu Operasyonu” oluşturuyordu. Ve yine Valilik, Emniyet ve Belediye üçlüsü tarafında, gecekondu yıkımlarına başlandı. Bu yıkımlar önce Yamanlar, Şemikler sonrada Gaziemir’de devam etti. Seçimler öncesinde düzen partilerince potansiyel oy deposu olarak görülen gecekondu semtleri, ki çoğunluğu Kürt’tür, “Oyunu ver, kondunu yap” aldatmacasıyla gecekondulaşmaya davetiye çıkaranlar, Hazine arazilerini arazi mafyasıyla ortalaşa yağmalayanlar, bu kez de Kürtleri yılgınlaştırarak, terörize ederek geri göçe zorlama senaryosu gereğince bu konduları vahşice yıkmaya başladılar.
Çoluk çocuğun ağzındaki lokmayı kısarak, borçlanarak, bin bir türlü eziyetle kondusunu yapan emekçi Türk ve Kürt halkının kondusu önceden hiç bir bildirimde bulunulmadan ansızın başına yıkılıyor. Bu yöntemle emekçi Kürt ve Türk halkı çaresizliğe, umutsuzluğa sürülmek, yılgınlaştırmak amaçlanıyor.
YAPILANLAR TÜRK VE KÜRT EMEKÇİLERİNE KARŞI UYGULANAN DEVLET TERÖRÜDÜR !
Bugün Yamanlar’da başlayıp Gaziemir’de devam eden yıkımlar çok kısa zamanda İzmir’in diğer gecekondu bölgelerine yayılacağı kesindir. Devlet değişik alanlarda yıkım yaparak, halkın tepkisini, direncini ölçmeye çalışıyor. Bu yıkımlardaki savunma anlamındaki tepkisizlik, devlete, diğer yerlerde yıkımlarda bulunması konusunda cesaret vermiştir.
Sonuç olarak, “Metropolleri Kürtlerden arındırma Politikası” bugün ülkede Kürt halkına karşı sürdürülen ÖZEL SAVAŞ’ın bir parçasıdır, metropollerdeki yansımasıdır, bir mekanizmasıdır. Çünkü kullanılan yöntemlere aynıdır. Baskı, şiddet, terör, yıldırmaya dayalı bastırmadır. Psikolojik savaştır.
Ülkede kontragerilla, özel tim, köy koruculuğu, SS Kararnamesi ve her türlü devlet terörüyle, halk bastırılmak, susturulmak istenirken, İzmir’de ise halkımızın elinden ekmeği, aşı alınarak en sonu evi başına yıkılarak bu amaç gerçekleştirilmek isteniyor. Kullanılan yöntemler, biçim olarak farklı olsa da özü itibariyle Özel Savaş’a hizmet eden mekanizmadır. Özel savaşın metrapol yanıdır.
YURTSEVER - DEMOKRAT KAMUOYUNA !
Metrapollere yönelik bu saldırıları boşa çıkarabilmenin yolu, HALKIN ÖZ GÜCÜNE DAYALI MAHALLE KOMİSYONLARI oluşturmaktır.
Tüm Kürt ve Türk demokrat yurtseverlerini emekçi halka dayatılan bu özel savaşa karşı durmaya, sorumluluğunu yerine getirmeye davet ediyoruz.
YAŞASIN HALKLARIN KARDEŞLİĞİ !
METROPOLLERDE GELİŞTİRİLMEK İSTENEN ÖZEL SAVAŞA SON !”
11. HEP İzmir İl Başkanı 2 Temmuz 1992 tarihli bir yazıya söz konusu bildirinin bir kopyasını ekleyerek, yönetim kurulunun kararını (bk. yukarıda parag. 10) İzmir Valiliğine vermiş ve bildirinin dağıtılması için izin istemiştir.
12. Bu talebin havale edildiği İzmir Emniyet Müdürlüğü asayiş şubesi, bildiride halkı hükümete karşı direnmeye ve suç işlemeye teşvik edebilecek ayrılıkçı propaganda bulunduğunu düşünmüştür.
Asayiş şube 3 Temmuz 1992’de İzmir Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığından, bildiride kanuna aykırı bir unsur olup olmadığı konusunda görüş istemiştir.
13. Aynı gün, savcılığın talebi üzerine Devlet Güvenlik Mahkemesinde bir yedek yargıç, bildirinin toplatılmasına ve dağıtımının yasaklanmasına karar vermiştir.
Polis önce HEP’in İzmir’deki merkez binası aramış, parti önderleri burada her hangi bir direnç göstermeksizin kutulanmış haldeki dokuz bin kopya bildiriyi teslim etmişler, daha sonra Buca ilçesinde yapılan aramada geri kalan bin kopya bildiriye el konulmuştur.
14. Savcılık yine aynı gün 3 Temmuz 1992’de, HEP’in yerel liderleri ile başvurucunun aralarında bulunduğu yönetim kurulu üyeleri aleyhine soruşturma başlatmıştır.
15. 27 Temmuz 1992’de savcı, 1 Temmuz 1992 tarihli kararın (bk. yukarıda parag. 10) alınmasına katılan HEP yönetim kurulu üyesi sekiz kişi ile birlikte başvurucu hakkında Devlet Güvenlik Mahkemesine ceza davası açmıştır. Savcı, bildiri metnini dayanarık, bu kişileri ırkçı ifadeler kullanıp kin ve düşmanlığa tahrik etmekle suçlamış ve mahkemeden sanıklar hakkında Ceza Kanunun 312(2) ve (3). fıkraları ile, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 5 maddesi ve 5680 sayılı Basın Kanununa Ek 4. maddesinin (bk. aşağıda parag. 21,23 ve 24 )uygulamasını talep etmiştir. Savcı ayrıca bildirilerin müsaderesine karar verilmesini istemiştir.
16. Biri askeri yargıç olmak üzere üç yargıçtan oluşan Devlet Güvenlik Mahkemesi 9 Şubat 1993’te, başvurucuyu itham edildiği fiillerden dolayı suçlu bulmuş ve altı ay yirmi gün hapis cezası ile 55 bin 555 TL para cezasına çarptırmıştır. Bu mahkeme ayrıca bildirilerin müsaderesine karar vermiş ve başvurucuyu 15 gün süreyle trafikten menetmiştir.
Devlet Güvenlik Mahkemesi bildiri metnini yorumlarken, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun uygulanması ile ilgili kısım hariç, savcılık mütalaasını bütünüyle kabul etmiştir. Bu mahkeme bildiride, güvenlik kuvvetlerine karşı gelinmesi ile “mahalle komiteleri” kurulması önerildiğini, bunların da yasadışı protesto biçimleri olduğuna karar vermiştir. Bu mahkeme ayrıca, isnadın dayanağı olan metnin varlığına veya yazılış tarzına itiraz edilmediği için, suçun kasıtlı olarak işlendiğine hükmetmiştir.
Cezanın ağırlığı konusunda ise mahkemeye göre, her ne kadar suçun basılı vasıtayla işlenmesi suçu ağırlaştırıcı bir unsur ise de, sanığın iyi niyetini ve bildirilerin dağıtılmadan önce yetkililerin eline geçmiş olmasını dikkate almak gerekir.
17. Başvurucu ile mahkum olan diğer kişiler, 9 Mart 1993’te kararı Yargıtay’da temyiz etmişlerdir. Aleni duruşma istedikleri temyiz dilekçelerinde, Devlet Güvenlik Mahkemesinin bildiriyi yorumlayışına ve hapis cezasını para cezasına çevirmeyi reddetmiş olmasına itiraz etmişlerdir.
18. 20 Mayıs’ta Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı dosya ile birlikte kararın onanmasına talep eden matbu bir mütalaayı Yargıtay’a göndermiş, Başsavcılığın mütalaası Incal’a tebliğ edilmemiştir.
19. Yargıtay 6 Temmuz 1993 tarihli kararırında, ilk derece mahkemesi tarafından verilen cezanın niteliğini ve uzunluğunu dikkate alarak duruşma yapmayı gerekli görmemiş ve daha sonra itiraz konusu kararın bütün hüküm fıkralarını onamıştır.
20. Savcılık başvurucunun talebi üzerine 23 Ağustos 1993’te, hapis cezasının infazını dört ay süreyle ertelenmesine karar vermiştir.
|