Mesajı Okuyun
Old 31-01-2009, 07:44   #2
üye27169

 
Varsayılan .

Alıntı:
Yazan Zafer PAMUK
Bir yaratıcının çektikleri
Hikâye ABD'de, 1800'lü yılların ikinci yarısında başlar. Kapitalizmin en çıplak ve vahşi sömürüsünün yoksul kitleleri ezip geçtiği bu yıllarda, genç bir adam zengin bir kızla karşılaşır. İlk görüşte aşk diyelim isterseniz buna; ama hislerden ziyade hırslara dayalı bir aşk... Genç adam, yani Martin Eden, eğitimsiz yoksul bir denizcidir. Ruth'sa zengin bir ailenin üniversite öğrencisi narin kızı. Ruth'un yaşadığı ev, dış görünüşü, bilgisi ve kültürü Martin'in dünyasının öylesine dışında ve öylesine parıltılıdır ki, Martin imgeleminde melekler katına çıkaracaktır Ruth'u. Belki de kızın maddi gücüne erişmesinin ilk elde imkânsızlığından, onun bilgi ve kültürüne sahip olmayı hedefler kahramanımız. Günlerini halk kütüphanesinde geçirmeye başlayan Martin, kitapların dünyasına açılır. Başlangıçta bir şey anlamasa bile, bıkmadan usanmadan okur; Marx okur, Nietzsche okur, en çok da edebiyat metinlerini okur. Kafasına yazar olmayı koymuştur artık. Sadece edebiyat aşkından değil, yazarak zengin olabileceğine de inanmaktadır.
Bir yandan geçimini sağlamak için gemilerde çalışmayı sürürürken, diğer yandan büyük bir sebatla hiç durmadan üretir; makaleler, hikâyeler ve şiirler yazar. Ancak ürünlerini gönderdiği gazete ve dergi editörlerinden gelen yantlar hiç yüreklendirici olmaz. Neyse ki aralarındaki sınıfsal farklara rağmen Ruth'la ilişkileri kopmamış, tersine kızda da Martin'e karşı gizli duygular uyanmaya başlamıştır. Ruth, Martin'i edebi heveslere boşverip para kazanmasını sağlayacak gazetecilik mesleğine yönlendirmeye çalışır. Martin'se gazeteciliğin yazarlık becerisini baltalayacağını düşünmektedir. Maddi manevi her türlü zorluğu göğüsleyerek kendi bildiği yoldan ilerleyecek ve sonunda edebi çevrelere kendisini kabul ettirecektir. İlk kitabı çok kısa zamanda büyük satış rakamlarına ulaştığında yayımcıların yeni kitap, makale ve hikâye taleplerini karşılayamaz hale gelir. Hatta, bir zamanlar burun kıvrılan şiirleri bile göklere çıkarılmış, büyük telif ücretleri ödenerek yayımlanmıştır. Şöhret ve parayla birlikte zengin çevrelerin ilgisini de kazanan Martin'in sevgilisiyle bir araya gelmelerinin önündeki engeller aşılmıştır...
İlk bakışta Yeşilçam ve Hollywood sinemalarının salon romantizmini hatırlatan, "Hani bir zamanlar hakir gördüğünüz yoksul ama onurlu bir genç vardı" repliğiyle özetlenebilecek bir roman gibi görünüyor. Ne var ki Martin'in hikâyesi henüz bitmedi; daha önce değersiz buldukları yeteneği önünde ancak başarıya, üne ve paraya kavuştuğunda saygıyla eğilen burjuva sınıfının iki yüzlü değerlerinden, içi boş estetizminden, kofluğundan tiksinecektir genç adam. Ekmeğini kas gücüyle kazandığı günlerdeki coşkulu ve tutkulu kişiliğini özlemektedir. Yükselmek için verdiği onca mücadelenin sonunda 'Amerikan Rüyası'nı gerçekleştirmiş ama o rüyadaki cennetin aslında cehennemi andırdığını fark edebilmiştir. Şöhret ve servet merdivenine tırmanırken içinden çıkıp geldiği kesimlerle de bağlarını koparan Martin için bundan böyle 'iş bitmiştir'...

Çok sevdiğim birinin tavsiyesi ile okuduğum ve çok beğendiğim bir kitaptır.
Kitap bittiğinde düşündürdüğü şey "Tutku" ve tutkunun insana neler yaptırabileceği...