|
Moralinizi bozayım:
1997 krizinden birkaç gün önce ticaretle uğraşan bir müvekkilimiz değişik bankalardan dövizle 3-4 yıl vadeli kredi alıyor. Bankalar bu krediyi verirken müvekkilden kredi miktarının 3 katı oranında "çek" alıyor. (Neden veriyor demeyiniz, ben de demiştim, teammülmüş, şahsi teminat çeki vermezseniz, banka da krediyi vermiyormuş). Kredi alınıyor, kullanılıyor, derken 97 krizi olarak bilinen ünlü kriz patlak veriyor.
Kredi alındıktan 14 (yazıyla ondört!) gün sonra bir banka noterden ihtarname çekerek 14 günlük FAİZİYLE birlikte (faiz yüzde 300) krediyi geri çağırıyor. Müvekkil borcunu ödeyemiyor, banka kredi için icra takibi başlatırken, teminat çeklerinin de arkasını yazdırıp, onlar için de ayrı ayrı icra takibi yapıyor ve ayrıca karşılıksız çek keşidesinden de ceza davası açılmasını sağlıyor. Bir bankanın icra takibi yaptığını duyan diğer bankalar da müvekkilden kredilerini geri çağırıyor ve birkaç ay içinde müvekkil aleyhine onlarca icra takibi ve karşılıksız çek şikayet dosyası oluyor.
Karşılıksız çek davalarının hepsinde müvekkil için hapis kararı çıktı. Çeklerin teminat çeki olarak verildiği, ileri tarihli olduğu vs. savunmaları dikkate alınmadı ve bana sorarsanız bu sonuç şaşırtıcı ya da hatalı da değildi.
Ancak ne yazık ki, icra takiplerinin itiraz ile durması üzerine Asliye Ticaret Mahkemelerinde bankaların açtığı davalar da hep bankaların lehine sonuçlandı ve bu sonuçların bir kısmı bence hatalıydı.
Olayların çok fazla detayına girmek istemiyorum, ancak basit bir örnek: İtirazın kaldırılması davasında banka kredi sözleşmesini (sözleşme yapılırken bir örneği bize verilmemişti bu arada) delil olarak Mahkemeye sundu. Kredi sözleşmesi denilen 66 sayfalık kitapçığı incelediğimizde kredi borcu ödenirken uygulanacak faiz kısmının ...... olarak boş bırakıldığını ve ortada bir rakam olmadığını gördük. Banka %300 kredi faizi istiyor, biz ise en fazla reeskont faizi (onun miktarı ise yıllık %90) uygulanmalı dedik, dosyanın bilirkişiye verilmesine karar verildi, bilirkişi ise emekli banka müdürü.
Sözleşmeye uygulanacak faiz miktarının tesbiti kanundan kaynaklanan hukuki bir konudur, Mahkeme tarafından karar verilmelidir, ayrıca dosya bilirkişiye verilecek olsa dahi, "emekli banka müdürü" davacının banka olduğu bir ihtilafta uygun bir seçim değildir diye itiraz ettik, itirazımız reddedildi. Emekli banka müdürü, bilirkişi raporunda boş bırakılan faiz miktarı konusunu açıklığa kavuşturdu ve faiz kredi sözleşmesinde yazılmamış olsa dahi, Türkiye'deki bankaların kredi faizlerinin ortalamasının uygulanması gerektiğini, bizim talebimiz gibi banka kredi sözleşmesine %90 reeskont faizi uygulanırsa ülkemizdeki bankaların batacağını yazdı.
Rapora yaptığımız şiddetli itirazlar reddedildi ve dava bankanın talep ettiği şekilde ve istediği faiz miktarı üzerinden sonuçlandı. Yaptığımız temyiz başvurusu da, "karar usul ve esasa uygun olduğundan" reddedildi ve karar kesinleşti.
Müvekkilimizin bankadan aldığı ve sadece "14 gün" kendisinde kalmasına izin verilen döviz kredisi için ödemesi gereken fatura aşağıdaki gibi şekillendi:
1- kredi miktarının tamamının geri ödenmesi
2- Kredi miktarının %300'ü oranında faiz ödenmesi
3- kredi miktarının 3 katı tutarındaki teminat çeklerin ödenmesi
4- icra/dava masrafları + inkar tazminatı + çek tazminatları
5- karşılıksız çekler için ayrı ayrı hapis cezaları
Birkaç yıl süren onlarca dava sonunda müvekkil iflas etti, şirketinin tüm malvarlığı gitti, işyeri kapandı, çekler şahsi çek olduğundan adına kayıtlı tüm gayrımenkulleri haciz yoluyla satıldı ve eğer karşılıksız çek keşide etme suçu kaldırılmamış olsaydı, şu anda da hapiste olacaktı.
Fail : 3-4 yıl sonra ödeyeceksiniz diye alınan ve sadece 14 gün sizde kalmasına izin verilen, daha sonra kriz çıktı diye tek taraflı geri çağırılan banka kredisi.
1999 krizinde hukuk sistemimiz bu sonucun "yasal ve adil" olduğuna karar vermişti, umarım 2008'de farklı kararlar çıkar.
|