 |
Alıntı: |
 |
|
|
 |
Yazan Av.Şehper Ferda DEMİREL |
 |
|
|
|
|
|
|
Bu cümlenizin doğruluğu bir anlığına kabul olsa, herhalde işveren kavramı çalışma yaşamından silinir, İş Kanunu ve mevzuatına da ihtiyaç kalmazdı. Adalet dağıtmak, teraziyi güçsüzden yana ağırlaştırmak anlamına gelmediği gibi, -görece- güçlü kabul edilenin, mahvına ve sözlere teslimiyetine izin vermek anlamına da gelmiyor.
Saygılarımla
|
|
 |
|
 |
|
Kesinlikle size katılıyorum. Vekilliğini yaptığım Belediye'ye karşı açılan davalarda; işçi iş akdini kendi sona erdirse, mazeretsiz işe devam etmese, verilen işleri yapmasa dahi hemen hemen hepsini tanıkların ifadeleri gerekçe gösterilerek kabul edildi. Şu halde güçlü olan işverenler değil işçilerdir. Hatta temyiz dilekçemden konuya ilişkin kısa bir alıntı yapayım;
" İşveren konumunda olanların maça her zaman 2-0 mağlup başladığı gerçeğinden hareketle bütün olguların işçi lehine yorumlanması, işverenleri artık mağdur etmeye başlamıştır. Zira eskiden nasıl işverenlerin hukuki kaideleri suistimal etmekte olduğu düşünülerek işçiyi korur nitelikte düzenlemelere gitme yoluna gidildi ise de, şimdi işçiler hukuki kaideleri suistimal etmektedirler. Her işten kendi isteği ile ayrılıp (iş akdini haksız olarak fesh edip daha yüksek maaşlı bir yerde işe başlayanın) sırf tanık beyanlarına dayanarak “işten çıkarıldı” diye kabul edilmesi durumunda, bir işçinin gerçekten işten kendi isteği ile ayrıldığı durumun ayırdımı nasıl yapılabilecektir. Bunun takdirini sayın mahkemeye bırakıyoruz."