9.Örnek (farklı bir "yazma")Gülenay Börekçi'den:
http://www.aksam.com.tr/yazar.asp?a=129099,10,165
Bu romanı çalın!
gulenay.borekci@aksam.com.tr
Milan Kundera erkek değil kadın olarak doğsaydı, ‘Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği’ neyi, nasıl anlatırdı? Oscar Wilde, ‘Dorian Gray’in Portresi’ romanını ‘azıcık’ değiştirip kahramanını kadın yapsaydı, neler yaşanırdı? Thomas Harris’in romanındaki ‘insanobur’ Hannibal Lecter anoreksiya nervoza’dan muzdarip olsa, yani kendini şişman zannedip yemek yiyemese, yediğinde de durmadan kussa... Biri tutup DaVinci’nin Mona Lisa’sını bir roman kahramanına, Judas Priest’in ‘Victim of Changes’ını ise bir romana dönüştürse...
Bir bunları düşünüp merak edenler var, bir de oturup kaleme alanlar... Onların yazdıklarına ‘fan fiction’ deniyor.
Fan fiction, kimilerine göre yazı icat edildiğinden beri var olan ama adı ancak son zamanlarda konulmuş bir tür; kimilerine göreyse 1970’lerde ortaya çıkmış, şimdilerdeyse çılgınlık düzeyine gelmiş bir yazma biçimi. İnternet fan fiction siteleriyle kaynıyor, yani birileri, hayran oldukları kitapların, filmlerin, çizgi romanların hatta şarkıların ana hatlarını kullanarak ve araya başka karakterler de katarak yepyeni kurgular oluşturuyor. Tolkien’den Kafka’ya, Joyce’tan Flaubert’e bütün önemli yazarların yapıtları fan fiction’a malzeme olabiliyor.
Türün doğuşuna dair görüşler muhtelif. Bazıları onu ‘geleceğin’ edebiyatı sayıyor; bazılarıysa başlangıcının sözlü anlatı dönemlerine uzandığını, başka bir deyişle zaten ezelden beri bildiğimizi öne sürüyor. Başka teoriler de yok değil. Mesela fan fiction’ın 1620’de telif hakları kavramının ortaya çıkışıyla oluştuğunu düşünenler var. Uyarlama yapılan yazarların tepkileriyse değişiyor. Olumlu bulan kimileri, yazdıklarının başka insanların ufuklarını açtığına, onları hayal kurmaya ve yaratmaya teşvik ettiğine inanıyorlar. Ayrıca hayranlarının yazdıklarını okuyarak çok eğleniyorlar. Sonuç olarak kimse umursamadığı, beğenmediği bir kitabı uyarlamaz. Karakterlerin de telif haklarına tâbi olduğunu düşünen ve dolayısıyla fan fiction yazarlarının kendi yapıtlarına el atmalarını yasaklayan yazarlar da var.
Yazar tanrı mıdır yoksa yarattıklarının emrinde olmaktan haz alan bir köle mi tartışması elbette burada yersiz kaçar. Gelin görün ki; karakterlerini başka insanlara göndermekte kıskanç davranmayan yazarlar için fan fiction müthiş bir deneyim. Mesela bence, espri duygusu kuvvetli biri olan Oscar Wilde, ‘Dorian Gray’in Portresi’nin birebir taklidi olan ama karakterleri bugüne, karanlık ve dumanlı tekno kulüplere taşıyan bir roman yazan meslektaşı Will Self’e kızmazdı. Self’ten daha ünlü fan fiction’cılar da olmadı değil, mesela oyunlarının, hatta ‘Hamlet’in konusunu bile başkalarından apartan, lakin işin içine dehasını katarak onları birer başyapıt haline getiren William Shakespeare.
Ben fan fiction’ın hırsızlık mı yoksa yorum mu olduğu meselesine pek takılmıyorum. Önemli olan ortaya çıkan yapıtın güzelliği, doğruluğu.
İnternette dolanan fan fiction’lara gelince; dahiyâne oldukları söylenemez. Kimi çok acemice, kimi ‘idare eder’ seviyesinde, pek azıysa özgün yapıtı bilmeseniz, zevk alabileceğiniz kadar iyi.
Hem nihayetinde ben de yazının başlığını sevdiğim bir yazardan, Murat Gülsoy’dan aparttım, öyle değil mi?