 |
Alıntı: |
 |
|
|
 |
Yazan Av. Muzaffer ERDOĞAN |
 |
|
|
|
|
|
|
Benece özel üniversiteler öğrencilerine daha iyi olanak sağladıkları için para alsınlar. buna itirazım yok. Ama daha düşük puanla öğrenci alınmasının eşitsizlik yarattığı kanısındayım.
Saygılar.
|
|
 |
|
 |
|
Bence öz ve güzel bir tespit.
Sayın Uygar'ın avukatlık kalitesinin ÖSS ile ölçülemeyeceğine yönelik tezine de katılıyorum. (Hatta kalitenin tek başına kazanılıp bitirilen fakülte eğitimi ile de tek başına ölçü alınmayacağına.) Örneğin sıralamada 1.sırada olan AÜHF de okuduğumuz dönemde, puanlamada o dönem son sıralarda yer alan Erzincan HF ni kazanan yaklaşık 400-500 öğrenci, fakülte binaları olmadığı (ADI OLAN, AMA BİNASI DAHİ HENÜZ OLMAYAN! bir fakülteyi kazanmışlardı, evet seçim listelerinde adı vardı) AÜHF de beraber okumuşlar, aynı derslere , sınavlara girmişler, aynı dönem mezun olmuşlardı. Haklı olarak, sırayla, diplomalarında Erzincan HF değil, AÜHF yazılması talepli birer ikişer de dava açmışlardı (Kazandılar mı bilmiyorum.)
Ama, üniversiteye giriş hakkının ÖSS ile düzenleme gördüğü , ölçünün bu alındığı ve bu ölçünün HERKES İÇİN geçerli olduğu düşünüldüğünde, az puan alana paran varsa özeli seçip yine aynı kayıt ve mezuniyeti sağlayabilirsin denmesinin, az puan alıp da parası olmayanlar ve özel üniversiteye kayıt yaptıramayanlar gözetildiğinde eşitliğe açık biçimde aykırı olduğuna inanıyorum.
Tek başına üniversite eğitiminin ölçü aınamayacağını da tekrarlıyorum. Okula girdiğimiz sene, birinci sınıflarda toplamda 900 kişi idik (bir kısmı AÜHF, bir kısmı EÜHF kazananları), 3 koca sınıfa bölünmüştük ki, anfide arka sıralarda oturanların anlatılan dersle bütünlük sağlamaları için insanüstü çaba safetmeleri gerekiyordu, takipsizlik kayıtsızlığı, sözde derse devam mecburiyeti, hukuk fakültesi sıralarında hukuka aykırılığın kanallarını öğrenmeyi öğrencilere dayatıyordu, imza toplasanız ders biterdi söz gelimi. Bu da fotokopi öğrenciliğini beraberinde getirdi. Kolaydı. Ama fotokopicilerin sektöründe ders notlarını temin edenler, Erdal Onar'ın muhteşem eşitlik sunumunu (1.80, mavi gözlü, sarışın olanlarlaaaa diye başlayan

), Bilge Öztan'ın bir masal anlatır gibi sakin tonlamalarla beynimize nakış gibi işlediği eşleştirmeleri kaçırdı. Oysa en fazla 50 kişilik sınıflarda verilecek bir eğitimin sayısız faydası, gerçekten lisans mezunu verme yetisini taşıyabileceği ve karşılaştırmasının 300-500 (4.sınıfa gelindiğinde uzatmalılarla 800-900) kişilik anfilerde verilen -kesinlikle çağdışı- eğitimle karşılaştırılması söz konusu dahi olamaz.
Okunulan okulun meslek yaşamında yaratabileceği yegane kolaylığınsa, hukuk mantığını verebilmek, sözgelimi bir uyuşmazlıkla karşılaştığınızda adalet terazisini önce bireysel oluşturabilmek, sağlamasını mevzuatta tarayıp yaptığınızda yanlışa düşmemek ve neyi nerede arayacağınızı bilmekten ibaret olduğu söylenebilir. Ancak bu durum dahi , meslekte kaliteyi tek başına sağlamaz. gerek eski, gerek mevcut düzende her mezun, sudan çıkmış balıktır. Yasanın usulünü bilir ama Mahkeme salonunda hakimin hangi yanındaki masada oturacağını bilmez, söz gelimi. Meslek yaşamı konusunda da tereddütleri, soru işaretleri varlığını korumaya devam eder, fakülte yaşamında rehber meslek seçimi almamıştır. En çok 20-21 yaşındadır ve elinde bir diploma vardır, avukatlığı seçecekse , aile yardımıyla bürosunu kurma ayrıcalığına sahip olsa da, tümüyle sahipsizdir. Bir yanda o vakitler çok önemsenen diploma, öte yanda sağlıksız bir staj sonrası verilmiş şık bir ruhsatname ve içtihatlı-açıklamalı koca kanun kitaplarının arasına sıkışmış, okul sıralarında okunmuş ve yıpranmış lisans kitapları arasında lisans kitaplarına yakın durur. Alacağı ilk davada Mahkeme kalemlerinde, tapu dairelerinde, bilumum resmi dairelerde karşılaştığı ve hiç beklemediği nahoş davranışlar karşısındaki idealizminin gülünç bulunmasına öfkelenir, o hukukçudur, ancak sık sık hukuksuzlukla da karşılaşmaktadır, yavaş yavaş ayakta kalmak kavramı üzerine bireysel seçimini oluşturacaktır, işte meslekteki kaliteyi asıl belirleyecek olan, buradaki AYAKTA KALMA SAVAŞIMI nda izleyeceği yoldan başka bir şey de değildir. Hukukçunun rengi, buradaki seçimiyle şekilenecektir. Bu noktada bürosunun duvarına astığı diploma ve ruhsatname ile kendi bireysel seçimleri arasında, tümüyle yalnız olmadığını kim söyleyebilir?
Saygılarımla...