Mesajı Okuyun
Old 07-05-2008, 10:53   #3
Av.Mail Rüstem

 
Varsayılan

Sevgili meslektaşım,
3 yıl önce bir müvekkilime -meslek yaşantımda ilk kez- vasiyetname düzenlenmesinde yardımcı olmuş ve sonrasındaki sürecin takibini üstlenmiştim. O günden bugüne yaşadıklarımız benim hem yakın çevreme hem profesyonel danışmalarımda vasiyetname müessesesini men etmemle sonuçlandı.
Şöyle ki;
Ölüm olayının ilgili mercilerce nüfus müdürlüğü'ne res'en bildirilmesini müteakip müdürlük daha evvel kendisi nezdinde kaydı tutulan vasiyetnamenin düzenleme mercii olan noteri durumdan res'en haberdar eder. Noter de "bağlı bulunduğu Cumhuriyet Savcılığı"na "okunmak amacıyla yetkili Sulh Hukuk Mahkemesi'ne tevdi edilmek üzere" murisin vasiyetnamesini res'en gönderir. Ancak Savcılıklar -muhtemelen iş yükü mazarettir- vasiyetnameyi yetkili Sulh Hukuk Mahkemesine değil kendi mülhakatları Sulh Hukuk Mahkemesi'ne gönderirler. Dikkat buyurun: buraya kadar herşey res'en oluyor. Eğer muris vasiyeti öldüğü yerden başka bir yer noterinde düzenlettirdiyse, Savcılığın yetki hatası nedeniyle vasiyetin okunması davası yetkisiz yer mahkemesinde açılır. Yetkisizlik kararı verilir, dosya yetkili Mahkemeye gönderilir. BAKIN BURAYA KADAR EN AZ 6 AYI RES'EN KAYBETTİNİZ. Bu arada muris gömüldü, malı mülkü çoktan fiilen paylaşıldı. Ama sizin vasiyet lehdari olarak önünüzde en az 5 yıl daha var. Nasıl mı? Şöyle,
Vasiyet okunur, o meyanda yasal mirasçılar veraset ilamını alırlar, yine bu esnada mirasçılardan bir kısmı ortaklığın giderilmesi davası da açabilir/açmış olabilir, ama bu dava bekleyecektir. Neyi: her biri en az 2-3 yıl sürecek vasiyetnamenin tenfizi (bunu siz açıyorsunuz-lehdar olarak), vasiyetnamenin iptali ve tenkisi (bunu yasal mirasçılar açıyorlar), tereke tespiti (bunu herkes açabilir, önceki iki dava içinde de denenebilir, ama tenkis taleplerini sonuca bağlamak için mutlaka gerekecektir) davalarını.
Gördüğünüz üzere hukuk düzenimize güvenerek "vasiyetname" düzenletme yanılgısına düşen murisin "son arzuları" tahakkuk etmeden önce dosya yükünü ve karmaşık (sanki özellikle karmaşıklaştırılmış gibi değil mi?) bir yasal süreci beklemek zorundadır. Uygulamada bu süreçler nihayete ermeden fiilen "son arzuların" çoktan berhava edildiğini görüyoruz (tahmin etmek de zor değil).
Bir ahkamı şahsiye hakimi bana bu dosyayla ilgili olarak "sen iyi iş almışın, 10 yıl sürer artık" demişti. Aynen söylüyorum, mübalağa etmiyorum. Üstelik bir de mahkemelerin tedbir vermediğini ve geçen zamanda yasal mirasçıların ellerindeki kanuni veraset ilamlarıyla taşınmazlar üzerinde tasarruf ettiklerini düşününüz. Bir de bu tasarrufları iptal ettireceksiniz. Affınıza sığınıyorum: ölme eşşek ölme...
Benim vardığım sonuç: vasiyetname, bir daha mı tövbe! Peki çare, yani hukuk sistemimizde miras bırakanların sağlıklarında mirasçılarından bir kısmını "hukuken varit yollarla" kayırmalarının imkanı yok mudur? Bu insan tabiatının gereğidir ve bence pek de doğaldır. Zira muris en çok varlıklarına ihtiyaç duyduğu anda -yaşlılığında- mirasçılarından bir kısmını yanında bulamıyorsa bu etik/ahlaki değildir; kendi malvarlığı üzerinde tasarruf ederek, bu vefasızlık karşısında yer alan vefayı/vefalıları mükafatlandırmak murisin en doğal hakkı olmalıdır. Malın mülkün anlamsızlaştığı bir zamanında ömrünce mesai vererek kazandıklarını "gerçek ihtiyacına" sarf etmekten bir insanı hukuk neden ve hangi gerekçelerle alıkoyabilir.
İşin etik/feslefi yanı böyle. Uygulamada icat ettiğim çözüm ise şu. Buradan bilhassa paylaşıyorum ki bütün meslektaşlarım değerlendirsin ve insanların soz arzuları geç olmadan, vicdanları rahatsız etmeden tecelli edebilsin.
Bilindiği üzere Yargıtayımız "muris muvazaası" mefhumunda 1974 kararından ısrarla vazgeçmiyor. Bu şu demek: miras bırakan-mirasçı arasındaki sağlararası tasarruflar tenkise tabi tutulmayıp tümden iptal ediliyor. Bu vasiyetnameden de kötü bir durum çünkü vasiyetname hiç değilse 5-10 sene sonra da olsa tenkis ediliyor ve varlığını sürdürüyor. Ancak bu sağlararası tasarruflar satış şeklinde yapılırsa iptal söz konusu. Karşılıksız kazandırmalar iptal edilemez! Sadece saklı paylı mirasçılar bunların tenkisini talep edebilir. Üstelik bu durumda tenkis ve iptal davasının derdest olacağı "uzun yıllar" boyunca mülkiyet doğrudan "arzu edilen" kişide olacaktır.
Bağış işleminin de kusurları var. Bunları şöyle izale edeceğiz:
1- Müstakbel miras bırakan halen sağ ve hakları korunmalı! Dolayısıyla tapuda tescil "intifa hakkını uhdesinde tutarak çıplak mülkiyetinin hibesinden tescil edildi" şeklinde resmi senede bağlanacak. Dolayısıyla yapılacak bağış bir çıplak mülkiyet bağışı olacak. Böyle olunca harç yükünüzde oldukça azalmış olacak, emin olun aşağıda bahsettiğim vergi yükünüz ve burada belirttiğim harç yükünüz her halükarda sonradan Mahkemelerde ödeyeceğiniz bilirkişi ve harç giderlerinizin altındadır (tenkis harcı nispidir).
2- Yukarıda da değindiğim gibi bağış işleminin bir de vergisel yükü var ki genelde insanların gerçekte bağış olan işlemleri satış şeklinde yaparak iptale mahkum etme yanılgılarına da bu neden oluyor. Ancak yukarıda izah ettiğim yöntem uygulandığında miras bırakanın bu işlemi yaptığı andaki yaşına bağlı olarak (VUK'na göre) evin belediye rayici "yeniden değerlendiriliyor". Çünkü yapılan işlem mülkiyet bağışı değil, çıplak mülkiyet bağışı. Sair ayrıntılar (yıllık vergi muafiyeti miktarı) vs. de hesaba katılınca çok ciddi bir yük çıkmıyor. "Son arzuların" atiye bırakılmasına değecek bir yük çıkmıyor yani.
3- Çıplak mülkiyet bağışının yapıldığı gün (tapu senedi üzerinde yer alan tarihte) müvekkiliniz için bir devlet hastanesinden TERCİHEN HEYET DÜZEYİNDE bir akıl-şuur raporu alınız. Aynı gün içinde hem raporun alınması hem tescil işleminin yapılması çok zor bir "organizasyondur". Özellikle de hastanelerimizin durumu düşünülürse (tapularda randevu sistemi olduğundan görece rahatlık var). Bu zorluğu şöyle aşabilirsiniz: müvekkilinizi tapuda randevunuz olduğu gün sabahtan muayene ettirirsiniz/heyete çıkarırsınız, raporu bilahare almak üzere hastaneden ayrılır, tapudaki işlemi tamamlar, raporu bilahare alırsınız (gerçekten çok zor bir meslek, avukatlık).

Evet, deneyim ve düşüncelerimi paylaşmak, aklına yatan meslektaşlarımın değelendirmesine sunmak istedim, çünkü yaşlı insanların "çaresiz" kılınmasına tahammül edemiyorum. Yukarıda bahsettiğim vasiyetname deneyimimde son nefesini iki oğluna "ah etmekle" veren müvekkilemin son arzuları halen (3. yılında) mahkemelerde dosya yükünü, adli tıp raporunu, itirazen bilirkişi raporunu vs.'yi bekliyor. Bir ömrün muhasebesini ifade eden bir belge bu kadar askıda kalmamalı. Yukarıda bulduğum çözümü evvelden, merhume için akıl edemediğimden çok üzülüyorum. Ne yazık ki bu çareyi ancak onun olayında yaşanan sıkıntılardan sonra bulabildim. Yine de vebalim varsa Allah beni affetsin.

İyi çalışmalar, Saygılar...