13-03-2008, 14:31
|
#9
|
|
Sayın Meslektaşım;
Öncelikle sorunumu paylaşmanız ve gerçekten çok değerli bilgileriniz için teşekkürlerimi sunarım. 1966 yılı için gerçekten adil kabul edilebilecek bir gerekçe, aradan geçen 42 yıl sonunda adalet ve hekkeniyete bu derece aykırı bir hüküm halini almıştır. Şu anda herhangi bir banka şubesine kredi başvurusunda bulunduğunuzda, size ait tüm diğer bankalardaki hesaplarınız, borçlarınız, elektrik, su, doğalgaz, telefon faturalarınız, nerelerden alışveriş yaptığınız, tapu ve trafik kayıtlarınız en fazla 2 3 dakika içerisinde ekranda görülebilmektedir. Bu durum karşısında, kesinleşmiş icra takibinde, haciz ihbarnamelerinin şubelere ayrı ayrı gönderilmesinin hiçbir mantıklı ve hukuki açıdan korunmaya değer bir tarafı bulunmadığı kanaatindeyim. Durum tamamen alacaklıların aleyhine işlemektedir. Anayas Mahkemesi'nin mal Beyanında bulunmamaya ilişkin hapis cezası verilmesini iptal kararı (Anayasa Mahkemesi 2006/71 E. 28.02.2008 tarih, 2004 sayılı “İcra ve İflas Kanunu”nun 31.5.2005 günlü, 5358 sayılı Yasa ile değiştirilen 337. maddesinin birinci fıkrasının İPTALİ kararı) ile bu kanun hükmü daha da önemli bir hal almıştır. Borcun tahsili için, alacaklının elindeki imkanlar daha da azalmıştır. Bu hususta
ben de anayasaya aykırılık iddiasını mahkemeye taşımak niyetindeyim.
Saygılarımla
|