Mesajı Okuyun
Old 07-12-2007, 00:39   #10
Ayşegül Kanat

 
Varsayılan

Biraz farklı bir "mezarlık" anlatısı:

Çocukluk ve ilk gençlik yıllarımı yaşadığım Ceyhan 60'lı yıllarda Güney'in Paris'i olarak nitelendirilirdi.Yaşam güzel ve moderndi o zamanlar.Hafta sonları mesire yerlerine gidilirdi. Topu topu kolayca ulaşılabilecek üç mesire yerimiz vardı. "Yamaç" adı verilen nehir kenarı dışında "mezbaha" ve "mezarlık"

Verimli Çukurova o tarihlerde "ağaç" yönünden fakirdi. Ağaçlar ve çiçekler en çok bu saydığım yerlerde bulunurdu(narenciye daha sonra gelişti)

Mezarlığı çevreleyen duvarla yol arasında dev okaliptuslar sarı sıcakta bir vaha gibiydi. Büyüklerimiz evden getirilen yiyecekleri hazırlarken biz çocuklar mezarlar arasında koştururduk keyifle.

Birçok kasabada olduğu gibi mezarlık evlere yakın bir yerdeydi ve bizler ailemiz yanımızda olmadan da giderdik oraya. Yazılı olmayan bir kural vardı: Mezar üstlerine basılmayacak, tuvalet ihtiyacı orada giderilmeyecek, akşam saatlerinde orada kalınmayacak. Bunun dışında özgürdük.

Bir gün mahallenin çocukları toplanıp oynamaya gittik. Vaktin nasıl geçtiğini anlamadan akşam oldu tabii. Hepimiz kucak dolusu çiçekler toplamıştık. Eve dönerken hırkamı orada unuttuğumu farkettim. Bulmadan eve dönmek olamazdı. Arkadaşlarımız bizi bırakıp döndüler. Kardeşlerimle ben hırkayı aramaya başladık. Ama hava kararmış biz korkmaya başlamıştık. Garip sesler duyuyor, garip görüntüler görüyorduk. Bir yandan aramayı sürdürdük, bir yandan gündüz topladığımız çiçekleri geçtiğimiz her mezara bıraktık. Özür dileyerek tabii. Sonuçta hırkanın kaybının üstüne geç saatte sokakta kalmanın da cezası olacağını düşünüp, eve döndük.

Babam sebze komisyonculuğu yapardı. Kış mevsimi onun dinlenme zamanıydı. Dinlenmesi kahvede ellibir oynaması demekti.Ceyhan girişi demir köprü üzerinden yapılırdı ve köprü ayağındaki kahve babamın dinlenme yeriydi. Büyüyüp, evlenip, yalnızca yakınlarımı ziyaret amacıyla Ceyhan'a gittiğimde, girişte, kahveye bakar, babamı görmeye çalışırdım.

Sonra yıllar geçti, babamı kaybettik. Mezarını görmeyi red ettim. Mezarı görürsem ölümüne inanmam gerekirdi, buna şimdi bile dayanamam.Benim için yaşıyor o... Köprü ayağının altında ellibir oynuyor hâlâ...