| 
		 
			
			 
			
			
			
			
		 
			
				  
				
		
	  | 
	
	
		
			
			
				 
				Bir yurttaş ,bir kadın olarak müdahale talebi
			 
			 
			
		
		
		
		Merhaba, 
Bu gün Güldünya duruşması yapıldı. 
Duruşmaya İstanbul Barosu adına müdahale talebinde bulunan  
avukatlar,Gökkuşağı ve Amargi Kadın kuruluşları adına müdahale talebinde  bulunan avukatlar,Morçatı gönüllüsü avukatlar  katıldı. 
 
Müdahale talebinde bulunan İstanbul Barosu avukatları müdahale isteklerinin  gerekçelerini yazılı ve sözlü olarak yeniden sundular.C.Savcısı,CMUK 365  maddesine göre suçtan doğrudan zarar gören kişilerin müdahale talebınde  bulunabileceği belirtildiğinden talebin reddi yönünde  görüş belirtti. 
 
Başkan aynı yönde karar vererek Hem  İstanbul Barosunun hem de  Amargi-Gökkuşagı  adına  yapılan müdahale talebini reddetti. 
 
Talebin reddi üzerine,avukatlar,cübbelerini çıkararak  bir yurttaş  
olarak,bir kadın olarak müdahale talebinde bulundular. 
 
Bireysel müdahale talebi konusunda karar gelecek celseye kaldı. 
Duruşma  03.11.2004 10.20 ye ertelendi. 
 
Ek: 
 
 
Müdahale talep eden İstanbul Barosu avukatlarının müdahale gerekçeleri  aşagıdaki gibidir. 
 
 
Gerekçelerde, 
 
      1.28.06.2004 tarihli celsede, İstanbul Barosu Başkanlığı’nın müdahale  istemini içeren    dilekçeyininmahkemeye sunulduğu belirtilerek  aşağıdaki  gerekçeler sunuldu.: 
 
      2. İstanbul Barosu Başkanlığı’nın davada  müdahil olmak istemesinin  asli nedeni,   mahkemenizde görülmekte olan “insan  öldürme” fiilinin  “sıradan” insan öldürme fiillerinden farklılık taşımasıdır.  Olayda,  ülkemizde yaygın bir biçimde görülmekte olan  kadına yönelik  şiddetin vahim  bir boyut kazandığı “töre” ve/veya “namus” adı altında işlenen kadınların en  
temel hakkı olan yaşama hakkına saldırı sözkonusu dur . 
 
      3.Nüfusun yarısını oluşturan kadınların “yaşama hakları” devletin  güvencesi altında bulunmamaktadır. Kadınlar, evde, okulda, işyerinde kısaca  özel ve kamusal alanda şiddete maruz kalarak ve/veya şiddet tehdidi altında  yaşamaktadırlar. Türkiye’nin geleneksel yapısı,  kadına yönelik şiddete  
karşı duruş getirmediği gibi bu şiddeti  töre, namus vb gerekçelerle  onaylama eğilimindedir. Daha gerçekçi bir anlatımla, kadınlar toplumsal; hatta yakın bir geçmişe kadar hukuki onayla  KATLEDİLMEKTEDİR. 
 
      4-Kadına yönelik şiddet Türkiye’de vahim boyutlara ulaşmasına rağmen,  bu mağduriyeti bertaraf edecek hukuki mekanizmalar yeterli olmadığı gibi;   mevcut mekanizların önünde de sosyo-ekonomik eşitsizliğin yarattığı  güçsüzlük, kadını toplumun ve ailenin malı olarak gören ve birey olarak  
kabul etmeyen değer yargıları bulunmaktadır. Kadını birey kabul etmeyen bu  değer yargıları sonucunda, kadına ailesi ya da toplumun uyguladığı şiddet  bir İNSAN HAKKI İHLALİ OLARAK kabul edilmemekte,  mülkiyet hakkını doğal  sonucu olan her türlü şiddeti uygulama hak ve iradesi kabul görmektedir. 
 
      5.Töre ve namus gerekçesiyle öldürülme tehdidi altında bulunan  kadınların sosyal ve hukuki hiçbir güvencesi bulunmamaktadır. Yine bu  kadınların yasal yollara başvurması da neredeyse imkansızdır. Töre ve namus  gerekçesi ile öldürülen kadınlar için ise koruyucu hukuki mekanizma  bulunmamaktadır.Yargılama konusu olayda olduğu gibi,  aile meclisi kararı  ile harekete geçen sanık eylemini gerçekleştirip kadını öldürdükten sonra  toplum ve ailesi tarafından sıkıca korunup gözetilmekte ve hatta  ödüllendirilmektedir. 
 
       6.“Töre” ve/veya “namus” cinayetlerinde, öldürme kararı genelde  öldürülenin ailesi tarafından verilmekte olup, müşteki-müdahil olabilecek  kişilerle suça azmettiren ve fiili işleyen kişiler aynı olduğundan bu tür  davalarda müdahil tarafında genellikle hiç kimse olmamaktadır.   Sanığın/ların beyanları dışında “maddi gerçeğin ortaya çıkmasında” müdahil  tarafında kimse bulunmadığından sanığın savunmasıyla yetinilmekte, savcıya  
bu konuda yardımcı olunamamakta verilen kararlar da savcılık makamınca  temyiz edilmezse Yargıtay denetiminden geçmeksizin kesinleşmektedir. Bu  durum kadınların namus adına işlenen suçların mağduru olmaya devam  etmelerine  ve şiddetin sürekli olarak meydana gelmesine ve faillerinin  takibi ve cezalandırılması konusunda zafiyete yol açmaktadır. 
 
      7- Kadına yönelik şiddet, açıkça bir “insan hakkı” ihlali olup; bu  
şiddetin önlenmesi konusunda devletin uluslararası platformlarda kabul  ettiği ve deklare ettiği taahhütleri bulunmaktadır. Uluslar arası  sözleşmeler gereği  namus adına kadınlara karşı işlenen suçların derhal ve  derinlemesine soruşturması , etkili biçimde takibatta bulunulması ve  faillerin cezalandırması  devletin görevleri arasındadır.Uluslararası  belgeler açıkça kadınlara namus adı altında uygulanan suçları  bir “insan   
hakları” sorunu olarak tanımlanmıştır. 
 
      8-Yıllardır devam eden bu uygulama töre ve namus cinayetlerinin etkin  biçimde önlenmesi kararlılığı için yeni hukuki yollar denenmesi,mevcut  mevzuatın yorumunda insan hakları değerinin önemle vurgulanarak harekete  geçilmesi, kadının insan haklarına işlerlik kazanmasının gereğidir. 
 
      9-İstanbul Barosu Yönetim Kurulu, Kadın Hakları Uygulama Merkezi’nin  önerisi üzerine  dosya içerisinde mübrez kararı ile Güldünya Tören olayına  müdahale kararı vermiştir. Yönetim kurulu bu kararı Avukatlık Kanununun  vermiş olduğu yetkiye dayanarak almıştır. 
 
Aşağıda madde metni bulunan Avukatlık Kanunu’nun 76 ve 95. maddesi  gereği  İstanbul Barosu Başkanlığı müdahil olmak konusunda GÖREVİNİ YERİNE GETİRMEK  
AMACIYLA talepte bulunmuştur. 
Anılan maddeler  şöyledir.: 
 
SEKİZİNCİ KISIM/BAROLAR/BİRİNCİ BÖLÜM/GENEL HÜKÜMLER 
BAROLARIN KURULUŞ VE NİTELİKLERİ 
 
Madde 76 - (Değişik 1. fıkra: 4667 - 2.5.2001 / m.46) Barolar; avukatlık  mesleğini geliştirmek, meslek mensuplarının birbirleri ve iş sahipleri ile  olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni sağlamak; meslek düzenini, ahlakını,  saygınlığını,"""" hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve  korumak"""", avukatların ortak ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla tüm  çalışmaları yürüten, tüzel kişiliği bulunan, çalışmalarını demokratik  
ilkelere göre sürdüren kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşlarıdır. 
 
YÖNETİM KURULUNUN GÖREVLERİ 
 
Madde 95 - Yönetim kurulu, kendisine kanunen verilen görevleri yerine  getirmekle, yükümlü olup, baronun işlerini kovuşturur ve menfaatlerini  korur. 
Yönetim kurulunun başlıca görevleri şunlardır: 
21. (Ek: 4667 - 2.5.2001 / m.55) Hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını  savunmak, korumak ve bu kavramlara işlerlik kazandırmak...” 
 
Baroların bu yetkileri kağıt üzerinde  kalan ve  uygulamaya geçmeyecek hak  ve görevler değildir. Barolara insanlar hakları mücadelesinde aktif rol  olmasını sağlayacak hak ve yükümlülük getiren maddelerdir. 
 
      10- Kadına yönelik şiddet, töre ve namus cinayetleri Türkiye’nin kabul  ettiği uluslararası sözleşmelere göre İNSAN HAKLARI İHLALİDİR. Olayımızda  
Güldünya Tören kadına yönelik şiddetin milyonlarca mağdurlarında sadece  biridir. Güldünya Tören ölmemek için mücadele etmiş, devletin sığınağına  sığınmış ancak devlet yeterli güvenceyi sağlayamadığı için öldürülmek üzere  ailesine teslim edilmiştir. Mahkemenizde görülmekte olan davada Güldünya  
Tören’in YAŞAMA HAKKI/İNSAN HAKKI devletin sorumluluklarını yerine  getirmemesi nedeniyle İHLAL EDİLMİŞTİR. 
 
      11- İstanbul Barosu Başkanlığı  Kanunun kendisine vermiş olduğu  yükümlülüğü yerine getirmek amacıyla, müdahil olarak davaya kabulüne talep  etmektedir. Bu baronun bir hakkı olmayıp, insan hakları mücadelesinde açık  bir yükümlülüğüdür. İnsan hakkı ihlalinin olduğu her yerde baronun müdahil  olma hak ve yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu konuda emsal kararlar olarak : 
 
       a- İdarecilere bekaret kontrolüne “imkan”  veren Sağlık Meslek Yüksek  Okulları Yönetmeliğinin kamuoyunca bilinen adıyla Bekaret yönetmeliğinin  iptali için İstanbul Barosu Başkanlığı  iptal davası açmış ve  idarenin  İstanbul Barosu’nun  taraf ehliyeti olmadığı yönündeki tüm itirazları rağmen  baronun aktif husumet ehliyeti İdare Mahkemesi tarafından kabul edilmiş ve  
Danıştay tarafından da karar husumet yönünden onaylanmıştır. (Ek.1) 
 
 
    b- Şanlıurfa Barosu Başkanlığı, Bozova Asliye Ceza Mahkemesi’nde  görülmekte olan işkence davasında, işkence ve kötü muamelenin insanlık suçu  olması nedeniyle insan haklarının ihlal edildiğinden bahisle  Avukatlık  Kanunu 76. maddeye göre müdahale talebinde bulunmuş  ve mahkeme Suçtan zarar  
görme ihtimaline binaen Ş. Urfa Barosu Başkanlığının davaya müdahil olarak  kabulüne karar vermiştir. 
 
 
Sonuç ve istem	 : Yukarıda açıklanmaya çalışıldığı üzere, mahkemenizde  görülmekte olan davada maktule Güldünya Tören’in en temel insan hakkı olan  YAŞAMA HAKKI ihlal edilmiş ve müdahil sandalyesinde hiçbir yakını  oturmamaktadır.  Avukatlık Kanununun  76 ve  95. maddesine göre İstanbul  
Barosu Başkanlığı’nın davaya müdahil ve vekilleri olarak bizlerin müdahil  vekili olarak kabulünü dileriz. 
 
Ek:temel alınan sözleşmeler: 
1-B.M  özel oturumu 
2-Cedaw 
		
	
	
    
  
		
		
		
				
		
	
	 |