|
Alıntı: |
|
|
|
|
|
|
|
|
Bence Özkaya olayı bir bütünün belki en az konuşulması gereken olayıdır. |
|
|
|
|
|
Bir olayın önce mi sonra mı konuşulması gerektiği aslında o kadar önemli değil, önemli olan o olayı Sayın Adil Giray Çelik'in belirttiği gibi enine boyuna tartışmak, daha doğrusu o olayı sistemin bir parçası olarak değerlendirmek ve o olayın diğer olaylarla, bütünle olan bağlantısını kavrıyabilmek.
Yargıtay Başkanı olayının ve Sayın Çelik'in belirttiği diğer olayların hukuk sistemimizin, politik sistemimizin veya devlet sistemimizin bütünü ile ne gibi bir illiyet bağı var dersiniz?
Olayı hukuk devleti açısından incelediğimizde yargıtay başkanının tavrının tutarlı bir yönü yok; özellikle yargının en üst kademesindeki kimsenin böyle bir davranışı savunulamaz ve hukuk devletinin yara almasına yol açar. Önemli olan o yarayı, apse yapıp bütün bünyeyi atkisi altına almadan iyileştirmek olanağının bulunup bulunmadığı.
Türkiyede hüküm süren bozuk düzenden hukuk sisteminin ve hukukçuların etkilenmemesi zaten iyi niyetli ve saf bir beklenti. Hukukçuların Türkiyedeki bozuk düzenden etkilenmemeleri için, insan’dan biraz daha fazla bir şey olmaları gerekir. Bu “daha fazla bir şey” olabilmek her babayiğidin harcı değildir, cesaret ister, özveri ister. Bunlar da herkeste/ çoğumuzda olmayan özellikler.
Yargıtay Başkanı, yurtdışındaki Türk medyasından tanıdığım, hukuki ve politik kişiliğini tam olarak bilmediğim bir kimse. O nun kişiliğinde ortaya çıkan olay enine boyuna konuşuldu ve bu olayın Türk Hukukuna olan zararı yeterince ortaya konuldu. Bu yüzden benim konuya yapacağım herhangi bir katkı da olamaz.
Benim merak ettiğim konu Yargıtay Başkanının davranışını kimlerin, hangi gerekçelerle veya hangi art niyetlerle eleştirdikleri. Belki de hiç bir art niyet yok ve ben yanılıyorum; Yargıtay Başkanı’nın davranışını eleştiren herkes sadece hukuka olan saygınlığından eleştiriyor.
Herşeye rağmen olay hakkında yazan ve konuşan bazı kimselerde bir art niyet var düşüncesi kafamdan çıkmıyor bir türlü. Bazıları bulanık suda balık avlamaya çalışıyor diye düşünüyorum. THS den kimseyi kastetmiyorum.
Mübalâğa cenk olundu.
...on bin mülhid yoldaşı Börklüce Mustafanın
düşman ormanına on bin balta gibi daldı.
...Yenildiler.
...Yenenler, yenilenlerin
dikişsiz, ak gömleğinde sildiler
kılıçlarının kanını.
Nazım Hikmet
SİMAVNE KADISI OĞLU
ŞEYH BEDRETTİN DESTANI'ndan
Nazım’ ın burada anlattığı, tarih kitaplarından öğrendiğimiz klasik bir savaş hikayesi; değişik ve birbiri ile çelişkili menfaatleri olan iki rakip karşılaşır ve kozlarını paylaşırlar. Ölen ölür kalan sağlar bizimdir.
Bu durum büyük ölçüde günümüzdeki menfaat çatışmaları için de geçerli. Yağdırırsın bombaları uçakla, adamların sesini soluğunu kesersin. İşin bir de bombadan öncesi ve sonrası var. Bu önceyi ve sonrayı “propaganda” silahı üstlenir çoğu zaman. Bu silahın özellikle internet yolu ile neleri başarabileceğini Irak ta gördük ve görüyoruz. Propaganda nın en büyük özelliği, kendisine hedef olarak karşı tarafın taraftarlarını seçmesi ve karşı tarafı, kendisini sevenlerin ve tutanların gözü önünde küçük ve zayıf düşürmeye çalışması ve yıpratmasıdır.
Savaşta bu kadar önemli olan propaganda, savaş dışında ne ölçüde bir devlet organını yıpratmada kullanılıyor, merak ediyorum doğrusu.
Türk Hukuk Sistemi belirli çevrelerin propagandsının kurbanı olup yıpranmak istemiryorsa, kendi problemlerine çözüm yolları aramalı ve dayanışmayı hak eden üyelerine arka çıkmalıdır. Dayanışmayı hak etmeyen ve sisteme zaralı olanların da deşifre edilmesi gerekir tabii ki bu arada.
Saygılarımla