13-09-2007, 01:08
|
#5
|
|
Sayın Meslektaşım
Olaya geçici maddelerden ziyade hukukun genel ilkeleri ile daha tepedeki hukuk normlarından bakmakta fayda olduğunu düşünüyorum. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi. Bahsettiğiniz ek maddeyi kastederek "kim ne derse desin ortada bir kazanılmış hak vardır" demiştim önceki mesajımda. 2942 sayılı Kanunun 38. Maddesinde getirilen sürenin amacına bakarsak, 6830 sayılı İstimlak Kanununa göre yapılmış fakat bir türlü işlemleri tamamlanamamış "kamulaştırmasız elatma" eylemleri ile ilgili maliklerin dava haklarını biran önce ortadan kaldırmak olduğunu kolaylıkla anlayabilirsiniz. Zira 6830 sayılı İstimlak Kanunu herhangi bir hak düşürücü süre öngörmüyordu. Toprak ve tarım reformu kanunu da öyle. Fakat arada çıkarılan 221 sayılı bir yasa vardı ve askeri kamulaştırmaların çoğu için 2 yıllık bir hak düşürücü süre öngörüyordu. Sizin söylediğiniz geçici madde1'den sonra bir de geçici madde4'e bakarsanız bunu kolaylıkla göreceksiniz. Diyor ki; "5 Ocak 1961 tarih ve 221 sayılı Kanunun kapsamına girmeleri nedeniyle kamu tüzelkişileri veya kurumları adına kamulaştırılmış sayılan taşınmaz malların eski malik, zilyed veya bunların halefleri tarafından açılmış ve kesin hükme bağlanmamış davalarda sözü edilen 221 sayılı Kanunun hükümleri uygulanır". Yani aslında "süre hükümleri uygulanır" diyor. Yani bu davaların önü biran önce kapatılmak isteniyor. Haklı da olabilirler fakat herhalükarda zamanaşımı süresi ile hak düşürücü sürelerin geriye doğru yürütülmesi hukuka aykırıdır. Bu bir kanun hükmü ile bile yapılsa. Örneğin birinin dava hakkı ya kanunun yayınlandığı gün dolmuşsa? Birinin de dolmasına 19 yıl varsa? Bu eşitlik ilkesine de aykırı değil mi? Bu hükümler Anayasanın 2. ve 10. maddelerine açıkça aykırıdır. Ayrıca bahsettiğiniz geçici madde1 kıymet takdiri işlemleri yapılmış ise eski kanunu yürütüyor. Sonradan yine bir geçici madde ekleyip (2001 yılında-geçici madde 1) bu eski-yeni kanun belirlenmesini tebliğin çıkarılıp çıkarılmadığı ayırımına indirgiyor. Bir de, "açılmış olan davalara" bu kanun hükümlerini yürütüyor ki dava açılmakla zaten hak düşürücü süre sorunu kalmamış olur. Sorun, açılmamış olan davalarda ve ortaya karmakarışık bir durum çıkıyor. 38. madde iptal edilmeden önce insanlar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurdular ve mahkeme 38. maddenin mülkiyet hakkını ihlal ettiğine karar verdi. Yani mülkiyetin yasalara aykırı olarak intikalinde zamanaşımı konmasını insan haklarına aykırı buldu. Anayasa Mahkemesi de zaten bu yüzden maddeyi iptal etti. HGK kararı çıkana kadar da dava açanlara 20 yıl meselesi yansıtılmadan hükmen ödeme yapıldı. Peki bu zaman zarfında yani iptal kararı ile HGK kararı arasındaki 2 yıllık sürede bedel alanlarla sonradan alamayanların durumu ne olacak? Ki benim bildiğim ödeme yapılmış pekçok dosya var. Eşitlik ilkesini çiğnemez mi bu?. Bu konularda topladığım Yargıtay ve Avrupa insan hakları mahkemesi kararlarını yazmaya kalksam elbette buraya sığmaz. Benim tavsiyem bu durumda olanların yine de dava açmalarıdır. Zira sonuçta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yolu var. En azından oradan alınacak bir karar ile yeniden yargılama talep edilebilir HUMK m.445/11... Umarım başınızı şişirmemişimdir. Saygılarımla...
|