28-07-2007, 18:33
|
#4
|
|
Değiştirilmesi mümkün olmalıdır.
T.C. YARGITAY
18.Hukuk Dairesi
Esas: 1994/7386
Karar: 1994/8560
Karar Tarihi: 21.06.1994
ÖZET: Davacının Rojda adıyla bilindiğine ve bu suretle haklı nedenin var olup olmadığına dair tek şahit dinlenmiş olup, bu şahidin beyanı bu bakımdan yeterli olmadığı cihetle davacının gösterdiği diğer şahidin de dinlenmesi ve mahkemece gerekli görüldüğü takdirde, haklı nedenin ispatı zımnında başkaca araştırmalara da girişilerek hasıl olacak sonuca göre karar verilmelidir. Davanın Türk Dil Kurumu Başkan Vekilinin yeterli açıklıkta bulunmayan ve yasal dayanağı gösterilmeyen yazısına dayanarak reddi doğru görülmemiştir.
(743 S. K. m. 26) (1587 S. K. m. 16)
Dava: Dava dilekçesinde Songül olan isminin Rojda olarak düzeltilmesi istenilmiştir. Mahkemece davanın reddi cihetine gidilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Karar: Davacı, nüfus kütüğünde Songül olan ismine rağmen etrafınca Rojda adı ile tanındığını ve çağrıldığını ileri sürerek nüfustaki Songül isminin Rojda olarak değiştirilmesini istemiştir.
Medeni Kanunun 26. maddesi hükmüne göre haklı sebebin kanıtlanması halinde ismin değiştirilmesi mümkün olup, davacının belirttiği isimle çağrılmış olması ve etrafınca bilinmesi bu haklı sebebin varlığının kanıtıdır.
Ancak, bu suretle değiştirilecek ismin Nüfus Kanununun 16. maddesinin 4. fıkrasındaki yasaklama kapsamında bulunmaması, milli kültürümüze, ahlak kurallarına, örf ve adetlerimize aykırı olmaması veya kamuoyunu incitmemesi gerekir.
Dosya içerisinde bulunan Türk Dil Kurumu Başkan vekili imzalı 24.11.1993 tarihi yazıda Rojda isminin Türkçe olmadığı ve ad olarak kullanılmasının milli kültürümüze, örf ve adetlerimize ve ad verme geleneklerimize uygun olmadığı bildirilmiş ise de ismin Türkçe olmaması ve ad olarak kullanılmasının ad verme geleneklerimize aykırı olma hususları yukarıda sözü edilen yasaklar kapsamında olmadığı gibi bu adın milli kültürümüze ne suretle aykırı bulunduğu da açıklanmamıştır. Yasada öngörülmeyen bir yasağın yeni alınmak istenen isme hukuki engel teşkil etmesinin kabulü doğru değildir.
Ancak, davacının Rojda adıyla bilindiğine ve bu suretle haklı nedenin var olup olmadığına dair tek şahit dinlenmiş olup, bu şahidin beyanı bu bakımdan yeterli olmadığı cihetle davacının gösterdiği diğer şahidin de dinlenmesi ve mahkemece gerekli görüldüğü takdirde, haklı nedenin ispatı zımnında başkaca araştırmalara da girişilerek hasıl olacak sonuca göre karar verilmelidir.
Davanın Türk Dil Kurumu Başkan Vekilinin yeterli açıklıkta bulunmayan ve yasal dayanağı gösterilmeyen yazısına dayanarak reddi doğru görülmemiştir.
Sonuç: Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK. nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 21.06.1994 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)
Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
**************************************
ır.
|