24-07-2007, 21:21
|
#52
|
|
 |
Alıntı: |
 |
|
|
 |
Yazan mutlakadalet |
 |
|
|
|
|
|
|
Söz konusu davayı açan Sayın Av. Abdulhalim Yılmaz'ın, iddialarını incelersek:
Öncelikle duruşmaların belirtilen saatten çok sonra gerçekleşmesine dair iddiayı değerlendirirsek:
"Bu konuda iki noktaya değinmek gerekecektir. Bunlardan ilki, iş yükünün yoğunluğu ile ilgili mesele iken diğeri duruşmaları yürüten hakimlerin tutumudur."
a) Eğer ki; Sayın Yılmaz, hakimlerin tutumu dolayısıyla duruşmaların belirtilen saatten çok sonra gerçekleştiğini iddia ediyorsa:
"Bu iddiaya ilişkin olarak şu belirlemeyi yapmak gerekir ki; hakimlerin idarî ve adlî olmak üzere iki türlü görevi vardır. Hakimlerin, idari faaliyetleri dolayısıyla uğranılan zararlar için açılacak olan dava hakimler aleyhine değil Adalet Bakanlığı aleyhine açılacaktır. Bununla birlikte hakimlerin yargısal görevleri dolayısıyla verdikleri zararlar için bizatihi hakim muhatap olarak gösterilecektir." Bu konuda HUMK m.573'ü incelersek:
HAKİMLERİN MESULİYETİ
Madde 573 - Hakim ve icra reisi aleyhine aşağıda yazılan sebeplere binaen tazminat davası ikame olunabilir:
(Ek bent: 14/12/1929 - 1539/1 md.) Memuriyet vazifesini yapmakta ihmal ve terahi gösterilmesi veya kanuna göre verilen emirlerin makbul bir sebep olmaksızın yapılmaması.
Eğer ki; Sayın Yılmaz, hakimlerin memurluk görevini yaparken savsama ve gevşeklik gösterdiğini buna binaen de zarara uğradığını iddia ediyorsa, HUMK'nun 575. maddesi çerçevesinde tazminat davası açabilecektir.
b) İş yükünün yoğunluğu sebebiyle duruşmaların geç saatte başladığı iddiası ve bunun Adalet Bakanlığı'na izaf edilebilmesi sorunu: "İş yükü yoğunluğunun bazı sebeplerini belirtirsek:"
* Fiziki ve teknik yetersizlikler dolayısıyla yargı hizmetlerinin olması gerekenden yavaş olarak sunulması ve buna bağlı olarak da işlerin birikmesi.
* Hakim sayısının yetersiz olması.
* Mevzuatın yetersizliği.
Öncelikle mevzuatın yetersiz olduğuna buna binaen de iş yükünün yoğun olduğuna dayanarak Adalet Bakanlığı aleyhine dava açılamayacağını belirtmek gerekir.
İkinci olarak, hakim sayısının yetersizliğini incelersek:
2802 Sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu
ADAYLIĞA ATAMA :
Madde 9 - (Değişik fıkra: 22/12/2005-5435 S.K./2.mad) Her yıl alınacak aday sayısı, avukatlık mesleğinden alınacaklarla birlikte Türkiye Adalet Akademisinin görüşü alınmak suretiyle, kadro ve ihtiyaç durumuna göre Adalet Bakanlığınca tespit edilir.
Sayın Yılmaz, alınan hakim sayısının az olması dolayısıyla duruşmaların geç saatte başladığını iddia ediyorsa, bu iddiası kanımca mesmu olmalıdır.
Son olarak, fiziki ve teknik yetersizlikler dolayısıyla yargı hizmetlerinin olması gerekenden yavaş olarak sunulması meselesine gelince, kanımca bu hususta da Adalet Bakanlığı'nın sorumluluğu tartışılabilir olmalıdır.
Bu husus ve hakim sayısının az olmasına ilişkin mesele idarenin hizmet kusuru ile ilgili olarak yapılacak açıklamada birlikte ele alınacaktır.
Sayın Yılmaz'ın açmış olduğu davada ileri sürdüğü bir diğer nokta da "Adalet hizmetinin eksiksiz olarak yerine getirilmesini sağlamak" görevinin Adalet Bakanlığı'na izafe edilmiş olmasıdır.
Bu konuda 2992 Sayılı Adalet Bakanlığı'nın Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanun'un 2.maddesine baktığımızda Adalet Bakanlığı'nın görevlerinin açık bir biçimde sayıldığını ve böyle bir görevin Adalet Bakanlığı'na izafe edilmediğini görmekteyiz. Nitekim adalet hizmetinin eksiksiz olarak yerine getirilmesi bir kuruma bağlı olarak sağlanabilecek bir görev değildir. Adalet hizmetinin tam olarak yerine getirilebilmesi, avukatın, hakimin, savcının, kolluk güçlerinin, Adalet Bakanlığı'nın, Hukuk Fakültelerinin, vatandaşın, vs. birlikte katılımı ile sağlanabilecek bir meseledir. Bu bakımdan Adalet hizmetinin tam olarak yerine getirilmesi için Adalet Bakanlığı'nın üzerine hangi görevlerin düştüğünü incelemek gerekecektir.
Son olarak, Sayın Yılmaz'ın ileri sürdüğü "daracık, havasız mekanlarda ayakta beklemenin" meydana getirdiği sorunlar bakımından da Adalet bakanlığı'nın sorumluluğunu tartışabiliriz.
Tüm bu belirlemeleri yaptıktan sonra Adalet Bakanlığı'nın vermesi gereken hizmette kusurunun olup olmadığını incelersek:
Bilindiği üzere hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi yahut hiç işlememesi hallerinde söz konusudur. İlgili davayı açan kişi idarenin hizmet kusurunun var olduğunu iddia ederken, hizmetin kötü işlemesine ve geç işlemesine dayanmaktadır. Bu kavramlara kısaca değinirsek:
Nihayetinde şunu söylemek isterim ki; Sayın Yılmaz'ın uğramış olduğu zararlar tamamen Adalet Bakanlığı kaynaklı sorunlar değildir. Bu sorunların doğmasına Adalet Bakanlığı'nın da etkisi vardır; ancak bu etki, Adalet Bakanlığı'nın sahip olduğu imkanlar çerçevesinde idarenin hizmette kusura düşmesine yol açmaya elverişli değildir. Çünkü sistem, birbirine geçmiş halkalardan oluşmaktadır.
Adalet Bakanlığı'nın mevcut fiziki ve teknik şartlarda iyileştirmeye gidebilmesi Adalet Bakanlığı'na verilecek bütçe ile yakından ilgilidir. Bu ise, Adalet Bakanlığı'nın inisiyatifinde olan bir şey değildir. Bu bakımdan söz konusu davada, Sayın Yılmaz'ı soyut olarak haklı bulduğumu ancak özelde, Adalet Bakanlığı karşısındaki davada haksız bulduğumu söylemeliyim.
Saygılarımla.
|
|
 |
|
 |
|

|