Mesajı Okuyun
Old 20-07-2007, 09:39   #2
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Memurların iç hukukumuzda geçerli olan kurallara göre toplu sözleşme yapma ve grev yapma hakkı bulunmamaktadır.

Ancak uluslararası antlaşmalarda çalışanların işçi memur ayırımı yapılmaksızın bu haklardan yararlaması gerektiği yolunda bir anlayış geçerlidir. Antlaşmanın tarafı olan devletlerin memurlarına toplu sözleşme ve grev hakkı tanıma konusunda kendi koşullarına göre düzenleme yapması beklenmektedir.

Konu tartışılmaya değer bir konu. Ancak yukarıdaki karar yanıltıcı olmamalı: Bu dava 1998 yılındaki bir olayla ilgili olarak verilmiştir. Davalar açıldıktaki tarihteki koşullara göre değerlendirilir. 1998 yılında Türkiye antlaşmalarla üstüne düşen düzenlemeyi henüz yapmamıştı. Bu nedenle dava Türkiye aleyhine karara bağlanmıştır. Ama şimdi bu konuyu düzenleyen iç hukuk kuralları mevcuttur. Aynı dava şimdi açılırsa sonucu ne olur bilinemez: AİHM'de açılan davalar 7-8 yıl gibi uzun sürelerde karara bağlanmaktadır.

Antlaşmalarda iç düzenlemelerin nasıl yapılacağına ilişkin bir hüküm yok. Her devlet kendi koşullarına göre düzenleme yapma yükümlülüğü altına girmiş.

Gerçi antlaşmaların dayandığı metinlere genel olarak bakıldığında çalışanların hepsine (işçi-memur ayırımı yapılmaksızın) toplu sözleşme ve grev hakkı tanınması gerekir diye düşünülebilir. İngilizce metinlerde geçen WORKER sözcüğünü devlet İŞÇİ olarak kabul ederken sendikalar ÇALIŞAN olarak kabul ediyor. Devlet antlaşmalarda geçen worker sözcüğünün anlamını işçi olarak kabul ettiğinden memurlara toplu sözleşme ve grev hakkı tanımıyor; sadece toplu görüşme hakkı tanıyor. Sendikalar ise çalışan kavramı içinde işçi-memur ayırımı yapılamayacağını iddia ediyor.

Fakat, anlaşmazlık ne olursa olsun, hali hazırdaki iç düzenlemeler varken memurların iş bırakmaları demokratik uyarı olarak nitelendirilemez. İç düzenlemelerin olmadığı 1998 yılı için verilen karar da böyle bir eyleme dayanak oluşturmaz.

Özetle, 9 yıl önce açılan davanın karar ancak bugün verilebilmiştir ama günümüzün kararı değildir. 1998 yılındaki davanın kararı, sonradan yapılan iç düzenlemeler nedeniyle bugün için emsal oluşturmaz.

Saygılarımla