Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Nüfus Kaydının Düzeltilmesi Yargıtay Kararları

Yanıt
Old 05-09-2006, 13:37   #1
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Nüfus Kaydının Düzeltilmesi Yargıtay Kararları

T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ

E. 2006/3182
K. 2006/9332
T. 12.6.2006

• NÜFUS SİCİLİNİN DÜZELTİLMESİ ( Ana Adının - Davanın Hukuku Etkilenecek Olanlara Tevcihi Zorunluluğu/Annenin Nüfus Kaydı Getirtilerek Sağsa Kendisine Ölmüş İse Husumetin Mirasçılarına Yöneltilerek Taraf Teşkili Gereği )

• ANA ADININ DÜZELTİLMESİ ( Nüfus Kaydı Getirtilerek Sağsa Kendisine Ölmüş İse Husumetin Mirasçılarına Yöneltilerek Taraf Teşkili Gereği - Davanın Hukuku Etkilenecek Olanlara Tevcihi Zorunluluğu )

• TARAF TEŞKİLİ ( Nüfus Sicilinde Ana Adının Değitirilmesi - Annenin Nüfus Kaydı Getirtilerek Sağsa Kendisine Ölmüş İse Husumetin Mirasçılarına Yöneltilerek Taraf Teşkili Gereği )

1086/m. 73

ÖZET : Dava nüfus sicilinin düzeltilmesine ilişkin olup, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 73. maddesi uyarınca sonuçta hukuku etkilenecek olanlara tevcihi zorunludur. Mahkemece davacının annesi olduğunu iddia ettiği Hatice'nin nüfus kaydı getirtilerek sağ olması halinde kendisinin hasım olarak gösterilmesi, ölmüş ise husumetin mirasçılarına yöneltilerek taraf teşkilinin sağlanması suretiyle davanın görülüp sonuçlandırılması gerekir.

DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hükmün kanun yararına bozulması Adalet Bakanlığının yazısı üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından istenilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.

KARAR : Davcının Niğde Nüfus Müdürlüğü aleyhine açtığı davada, nüfus kütüğünde Fatma olan ana adının Hatice olarak düzeltilmesine karar verilmesini istediği, mahkemece davanın kabulüne karar verildiği ve hükmün temyiz edilmeksizin kesinleştiği anlaşılmaktadır.

Dosya içinde mevcut nüfus kayıt örneğinin incelenmesinden davacının 10/4/1953 doğumlu olduğu, nüfusa 15/4/1953 tarihinde tescil edildiği, 15/4/1953 doğumlu olan ve nüfusa 29/4/1953 tarihinde tescil edilen Naciye Gümüştepe adlı bir kardeşinin bulunduğu görülmüştür.

Mahkemece ana olduğu iddia edilen Hatice Gümüştepe'nin nüfus aile kaydının getirtilmediği anlaşılmıştır.

Dosya içeriğinden davacının doğum tarihi ile nüfus kaydına göre baba bir kardeşi Naciye'nin doğum tarihleri arasında beş günlük bir sürenin bulunduğu, davacı ile Naciye'nin ikiz oldukları ve aynı gün doğdukları konusunda bir iddianın da ileri sürülmediği görülmüştür. Bir kadının beş gün ara ile çocuk doğurması mümkün olmadığı halde, davacının Fatma olan ana adının Hatice olarak düzeltilmesi nüfus kayıtlarında çelişki meydana getirmektedir.

Hakim, nüfus kayıtlarında düzeltme yapılmasına karar verirken, bu kayıtlar arasında çelişki meydana getirmemek ve hayatın olağan akışına ters düşecek durumlara yol açmamaya özen göstermek zorunda olup, bu hususa uyulmaması doğru bulunmamıştır.

Diğer taraftan, dava nüfus sicilinin düzeltilmesine ilişkin olup, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 73. maddesi uyarınca sonuçta hukuku etkilenecek olanlara tevcihi zorunludur. Mahkemece davacının annesi olduğunu iddia ettiği Hatice Gümüştepe'nin nüfus kaydı getirtilerek sağ olması halinde kendisinin hasım olarak gösterilmesi, ölmüş ise husumetin mirasçılarına yöneltilerek taraf teşkilinin sağlanması suretiyle davanın görülüp sonuçlandırılması gerekirken eksik hasımla hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır.

SONUÇ : Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 427/6. maddesine dayalı kanun yararına bozma isteğinin açıklanan sebeple kabulü ile hükmün sonuca etkili olmamak üzere BOZULMASINA, 12.6.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Karar Kazancı Bilişim Teknolojileri İçtihat Bilgi Bankasından alınmıştır. www.kazanci.com.tr
Old 17-04-2007, 20:51   #2
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2005/18-656
K. 2005/625
T. 16.11.2005
• VELAYETİN ANNE VE BABA TARAFINDAN BİRLİKTE KULLANILMASI ( Nüfus Kaydının Düzeltilmesi Davasının Velayeten Eşler Tarafından Birlikte Açılması veya Birinin Açtığı Davaya Diğerinin Muvafakati Şartı )

• NÜFUS KAYDININ DÜZELTİLMESİ TALEBİ ( Babanın Velayeten Açtığı Davaya Diğer Eşin de Muvafakatte Bulunması - Birlikte Dava Açma Koşulunun Gerçekleşmiş Olacağı )

• EŞLER ARASINDA MECBURİ DAVA ARKADAŞLIĞI ( Velayeten Açılan Davalarda - Babanın Velayeten Açtığı Nüfus Kaydının Tashihi Davasına Annenin de Muvafakat Vermesiyle Birlikte Dava Açma Koşulunun Gerçekleşeceği )

• MECBURİ DAVA ARKADAŞLIĞI ( Çocuğa Velayeten Eşlerin Birlikte Dava Açması Zorunluluğu - Eşlerden Birinin Açtığı Nüfus Kaydının Düzeltilmesi Davasına Diğer Eşin Muvafakatiyle Bu Şartın Gerçekleşmiş Olacağı )

4721/m.336/1,342
1587/m.46
ÖZET : Evlilik birliği içinde velayetin kullanılması kapsamında tüm davaların ana ve baba tarafından birlikte açılması; bunlardan biri tarafından açılmış bulunan davaya, diğer eşin katılımının veya rızasının sağlanması gerektiğinde kuşku ve duraksama bulunmamaktadır. Somut olayda baba Bedri Teker, nüfus kaydının düzeltilmesini talep ettiği Meliha Teker’e velayeten görülmekte olan davayı açmış; 17.05.2004 tarihli duruşmada hazır bulunan anne Sisin Teker, "Meliha benim kızımdır, ben de doğum tarihinin düzeltilmesini istiyorum" şeklindeki beyanıyla olumlu iradesini ortaya koymuştur. Bu olgular birlikte değerlendirildiğinde; baba tarafından küçüğe velayeten açılmış bulunan davaya, yargılama sırasında diğer eşin icazetini bildirdiği; eş söyleyişle, velayetin birlikte kullanılması koşulunun gerçekleştiği açıktır. Bu yöne değinen yerel mahkeme direnme kararı yerindedir.

DAVA : Taraflar arasındaki "nüfus kaydının düzeltilmesi" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Van 1.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 7.7.2004 gün ve 2004/235-614 sayılı kararın incelenmesi davalı temsilcisi tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 18.Hukuk Dairesinin 13.12.2004 gün ve 8713-9478 sayılı ilamı ile;

( ... Dava, evliliğin devamı sırasında eşlerden birisi tarafından, nüfus kaydının düzeltilmesi istenilen küçüğe velayeten açılmış, mahkemece, diğer eşin katılması veya icazeti aranmadan davaya bakılıp kabulüne karar verilmiştir.

Türk Medeni Kanununun 336’ncı maddesinde, ( eşlerden herhangi birisine öncelik veya üstünlük tanınmadan ) evlilik devam ettiği sürece ana ve babanın, velayeti birlikte kullanacağı öngörülmüş ve Türk Medeni Kanunun 342’nci maddesinde de anne ve babanın çocuğu velayetleri çerçevesinde temsil edecekleri ilkesi yine ayırım yapılmadan getirilmiş olup, kamu düzenini sağlamaya yönelik bulunan bu kuralların, yasanın yürürlüğe girdiği 1 Ocak 2002 tarihinden önceki olaylara uygulanması da, 4722 sayılı Türk Medeni Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 2’nci maddesi hükmü gereğidir.

Emredici nitelikteki bu yasa kuralı evlilik birliği içinde velayetin kullanılması kapsamında ana ve baba tarafından çocuk adına açılacak tüm davalar yönünden de geçerlidir. Buna göre, asıl olan eşlerin birlikte dava açmaları ise de, bunlardan birisi tarafından açılacak davaya diğer eşin sonradan icazetini bildirip olumlu iradesini ortaya koyması da, velayetin birlikte kullanılması gerçekleşmiş olacağından yeterlidir. Diğer eşin katılımının veya rızasının sağlanamadığı davanın ise reddi gerekir.

Bu bakımdan mahkemece davacıya, eşinin davaya katılmak ya da duruşmada hazır bulunmak suretiyle icazetini bildirmesi veya icazetini gösteren imzası noterden onaylı belge ibraz etmesi için mehil verilip, bunun sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eşlerden birisinin istemi yeterli bulunarak davanın esası hakkında hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiştir... ),

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, nüfus kaydının düzeltilmesi istemine ilişkindir.

Davacı Bedri Teker; velayeti altında bulunan kızı Meliha Teker’in gerçek doğum tarihi 01.07.1980 olduğu halde, her nasılsa nüfus kaydında 01.07.1990 olarak tescil edildiğini ileri sürerek, doğum tarihinin ay ve günü baki kalmak kaydıyla 1980 olarak düzeltilmesine karar verilmesini istemiştir.

Davalı Nüfus Müdürlüğü temsilcisi; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Yerel Mahkeme; "Sağlık Kurulu Raporu ve velayet altında bulunan küçüğün annesinin beyanına göre, nüfus kaydının düzeltilmesi istenilen küçüğün 01.07.1980 doğumlu olduğunun anlaşıldığı" gerekçesiyle "davanın kabulü ile, Meliha Teker’in 01.07.1990 olarak kayıtlı bulunan doğum tarihinin, ay ve günü baki kalmak üzere 1980 olarak düzeltilmesine" karar vermiştir.

Davalı Nüfus Müdürlüğü temsilcisi tarafından temyiz edilen karar, Özel Daire’ce yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş, Yerel Mahkeme; "nüfus kaydının düzeltilmesi istenilen küçüğün annesi Sisin Teker’in, 17.05.2004 tarihli duruşmada hazır bulunmak suretiyle davaya icazetini bildirdiğinin anlaşıldığı" gerekçesiyle önceki kararında direnmiş, direnme kararını davalı temsilcisi temyiz etmiştir.

Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık; evlilik birliğinin devamı sırasında, eşlerden Bedri Teker tarafından, müşterek çocuk Meliha Teker’e velayeten nüfus kaydının düzeltilmesi istemiyle açılan davada, diğer eşin katılımının ve rızasının sağlanıp sağlanmadığı noktasında toplanmaktadır.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 336’ ncı maddesinde,"evlilik devam ettiği sürece ana ve baba velayeti birlikte kullanırlar " hükmü öngörülmüş olup; aynı Kanunun 342’nci maddesinde ise, "ana ve babanın velayetleri çerçevesinde çocuklarının yasal temsilcisi oldukları " hükme bağlanmıştır.

Bu açık hükümler karşısında, evlilik birliği içinde velayetin kullanılması kapsamında tüm davaların ana ve baba tarafından birlikte açılması; bunlardan biri tarafından açılmış bulunan davaya, diğer eşin katılımının veya rızasının sağlanması gerektiğinde kuşku ve duraksama bulunmamaktadır.

Somut olayda baba Bedri Teker, nüfus kaydının düzeltilmesini talep ettiği Meliha Teker’e velayeten görülmekte olan davayı açmış; 17.05.2004 tarihli duruşmada hazır bulunan anne Sisin Teker, "Meliha benim kızımdır, ben de doğum tarihinin düzeltilmesini istiyorum" şeklindeki beyanıyla olumlu iradesini ortaya koymuştur.

Bu olgular birlikte değerlendirildiğinde; baba tarafından küçüğe velayeten açılmış bulunan davaya, yargılama sırasında diğer eşin icazetini bildirdiği; eş söyleyişle, velayetin birlikte kullanılması koşulunun gerçekleştiği açıktır.

Hal böyle olunca, Yerel Mahkemenin bu yöne ilişkin direnme kararı yerindedir.

Ne var ki, işin esası yönünden Özel Daire’ce bir inceleme yapılmadığından, davalı temsilcisinin esasa ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daire’ye gönderilmelidir.

SONUÇ :

Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme uygun bulunduğundan, davalı temsilcisinin esasa ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 18.HUKUK DAİRESİ’NE GÖNDERİLMESİNE, 16.11.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Karar Kazancı'dan alınmıştır
Old 02-05-2007, 07:07   #3
Ahmet Turan

 
Varsayılan

Bu karaların altına bir not düşmek istiyorum. Ana adının düzeltilmesi veya yanlış olarak adlandırıldığı üzere analığın tesbitine ilişkin isteklere bakma görevi Asiley Hukuk Mahkemesine aittir. Babalığın tesbitine yönelik davalar ise Aile mahkemesinin görevindedir.
Old 29-05-2007, 17:54   #4
av.eylemsalık

 
Varsayılan

yani anlattığınız çerçevede , bizim olayımızda işin bir de sahtecilik boyutu söz konusu . çünkü gerçek anlamda anne olmadığı halde , annesi olduğunu beyan ederek nüfusa kayıt işlemi yapılıyor. Nüfus müdürlüğü anne hakkında şikayetçi olabilir. Bu davayı kıza açtırırsak ( kız kaydın düzeltilmesini talep eder ise ) bu riski de ortadan kaldırabiliriz diye düşünüyorum.
Old 13-11-2012, 15:09   #5
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2011/2-775
K. 2012/116
T. 7.3.2012

• SOYBAĞININ TESPİTİ DAVASI ( Nüfus Kaydındaki Anne ve Babanın Tashihi Talebi - Nüfus Kaydının Düzeltilmesi İçin Öncelikle Gerçek Anne ve Babanın Tespiti Gerektiği/Davanın Asliye Hukuk Mahkemesinde Değil Aile Mahkemesinde Görüleceği )

• NÜFUS KAYDININ DÜZELTİLMESİ TALEBİ ( Nüfus Kaydındaki Anne ve Babanın Tashihi Talebi - Nüfus Kaydının Düzeltilmesi İçin Öncelikle Gerçek Anne ve Babanın Tespiti Gerektiği/Davanın Aile Mahkemesinde Çözümleneceği )

• AİLE MAHKEMESİNİN GÖREV ALANI ( Nüfus Kaydındaki Anne ve Babanın Tashihi Talebi - Nüfus Kaydının Düzeltilmesi İçin Öncelikle Gerçek Anne ve Babanın Tespiti Gerektiği/Davanın Asliye Hukuk Mahkemesinde Değil Aile Mahkemesinde Görüleceği )

• GÖREVLİ MAHKEME ( Nüfus Kaydının Düzeltilmesi ve Soybağının Tespiti Davasının Birlikte Açıldığı Hallerde Davanın Asliye Hukuk Mahkemesinde Değil Aile Mahkemesinde Çözümleneceği )

4721/m.282, 295, 297
5490/m.36

ÖZET : Davacı vekili,müvekkilinin adı geçenin mirasçısı olduğu, davalının gerçekte anne ve babasının başka kişiler olmasına karşın, bu kişilerin çocuğuymuş gibi nüfusta kaydında yer aldığı, davalının gerçek nüfus kaydını tespit ettiklerini, ifadeyle adı geçenlerin çocuklarının olmadığının tespiti ile davalının nüfus kaydındaki anne ve baba adının tashihi ile gerçek anne ve babasının nüfusuna kaydedilmesini, istemiştir. Soybağına dair hükümler 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu'nda düzenlenmiş olup Aile Mahkemelerinin görevi kapsamındadır. 5490 Sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 36. maddesinde düzenlenen nüfus kaydının düzeltilmesi davalarına ise Asliye Hukuk Mahkemelerinde bakılır.

Ancak, nüfus kayıtlarının davacının talebi gibi düzeltilebilmesi için öncelikle gerçek anne-babanın, dolayısı ile soybağının tespit edilmesi gerekir. Hal böyle olunca, gerçek anne ve babanın tespitine ve soybağının kurulmasına dair istemin çözümü öncelik taşımakla, ağırlıklı bu talebi incelemekle görevli mahkeme buna bağlı diğer talebi de incelemek durumundadır. O halde her iki davanın birlikte açılması halinde görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesi değil, Aile Mahkemesidir. Bu husus gözetilmelidir.

DAVA : Taraflar arasındaki “nüfusta kayıt düzeltmesi” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ünye 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce (Aile Mahkemesi sıfatıyla) davanın kısmen kabulüne dair verilen 08.09.2008 gün ve 2007/98 E. 2008/68 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 18.1.2010 gün ve 2008/19621 E. 2010/796 K. sayılı ilamı ile;

(... Dava, gerçeğe aykırı olarak düzenlenen nüfus kaydının iptali istemine dair olup, 5490 Sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 36. maddesinden kaynaklanmaktadır.

Bu davalara Asliye Hukuk Mahkemesinde bakılır. Görev kamu düzenine ilişkindir. Mahkemece yargılamanın her aşamasında kendiliğinden nazara alınması da zorunludur. Bu açıklamalar karşısında davaya Asliye Hukuk Mahkemesi sıfatıyla bakılması gerekirken bu husus düşünülmeden Aile Mahkemesi sıfatıyla yargılamaya devamla yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır...),

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

H.G.K.’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Davacı vekili,müvekkilinin H. Ü.’nun mirasçısı olduğu, H. Ü. ile M. M.’nun çocuklarının bulunmadığı, davalı K. A.’un gerçekte anne ve babasının başka kişiler olmasına karşın, bu kişilerin çocuğuymuş gibi nüfusta kaydında yer aldığı, davalının gerçek nüfus kaydını ve soyadının Yıl... olduklarını tespit ettiklerini, ifadeyle H. ve M. U.’nun çocuklarının olmadığının tespiti ile davalının nüfus kaydındaki anne ve baba adının tashihi ile gerçek anne ve babasının nüfusuna kaydedilmesini, istemiştir.

Mahkemece, dava nesep tashihi olarak nitelendirilerek, sonuçta dava davalının M. ve H. Ü. çocuğu olmadığının tespiti ile bu kişilerin hanesindeki kaydının iptali ile köyün en son hanesine kaydedilmesine, davalının Hüseyin ve Ayşe kızı olduğuna dair davanın ise reddine karar verilmiştir.

Davalı Kadriye’nin hükmü temyizi üzerine Özel Dairece; davanın gerçeğe aykırı nüfus kaydının düzeltilmesi istemi olduğu nitelemesi ile Asliye Hukuk Mahkemesi sıfatıyla bakılması gereğine işaretle mahkemenin görevi noktasından kararı bozmuştur.

Mahkemece, ilk hükümde direnilmiş; davalı Kadriye vekili hükmü temyiz etmiştir.

H.G.K. önüne gelen uyuşmazlık; davanın hukuki niteliğinin ve buna bağlı olarak da davaya bakma görevinin hangi mahkemeye ait olduğunun tespiti noktasındadır.

Öncelikle, davanın hukuki niteliğinin belirlenmesine yönelik olarak ilgili yasal düzenlenemeler ile kavram ve kurumların irdelenmesinde yarar vardır:

Soybağı, 743 Sayılı mülga Türk Kanuni Medenisindeki nesep sözcüğünün yerine 4721 Sayılı Türk Medenî Kanunuyla getirilip, hukuk diline kazandırılan bir terimdir ve biri geniş diğeri dar olmak üzere iki farklı anlamda kullanılmaktadır.

Geniş anlamda soybağı, bir kimse ile onun ecdadı, üstsoyu arasındaki biyolojik ve doğal bağlantıyı ifade eder. Dar anlamda soybağı ise, sadece çocuklar ile ana ve babaları arasındaki bağlantıyı, başka bir deyişle çocuğun ana ve babasına bağını ifade eder ki, 4721 Sayılı Türk Medenî Kanunu’nun aile hukuku kitabında düzenlenmiş olan soybağı da bu dar anlamdaki soybağıdır.

4721 Sayılı Türk Medenî Kanunu’nun soybağının hükümlerini düzenleyen 282. maddesinin 2. fıkrasında çocuk ile baba arasındaki soybağının, ana ile evlilik, tanıma veya hâkim hükmüyle kurulacağı; 285. maddesinin 1. fıkrasında evlilik devam ederken veya evliliğin sona ermesinden başlayarak üçyüz gün içinde doğan çocuğun babasının koca olduğu; 286. maddesinde de kocanın soybağının reddi davasını açarak babalık karinesini çürütebileceği hüküm altına alınmıştır. TMK’nun 287. maddesine göre, çocuk evlilik içinde ana rahmine düşmüşse davacının, kocanın baba olmadığını ispat etmek zorunda olduğu, evlenmeden başlayarak en az yüzseksen gün geçtikten sonra ve evliliğin sona ermesinden başlayarak en fazla üçyüz gün içinde doğan çocuğun evlilik içinde ana rahmine düşmüş sayılacağı, 288. maddesinde de çocuk, evlenmeden önce veya ayrı yaşama sırasında ana rahmine düşmüşse, davacının başka bir kanıt getirmesi gerekmediği, ancak, gebe kalma döneminde kocanın karısı ile cinsel ilişkide bulunduğu konusunda inandırıcı kanıtlar varsa, kocanın babalığına dair karinenin geçerliliğini koruyacağı öngörülmüştür.

4721 Sayılı TMK’nun 283. ve 284. maddesinde soybağı davalarında yetki ve yargılama usulü düzenlenmiştir.

4721 Sayılı TMK’nun 284. maddesine göre Hukuk Muhakemeleri Kanunu kurallarının uygulanması asıl olmakla birlikte soybağına dair davalarda hakimin maddi olguyu resen araştırması kanıtları serbestçe takdir etmesi ve ayrıca aynı maddenin 2 fıkrasına göre soybağının belirlenmesinde zorunlu olan hallerde sağlıkları yönünden tehlike yaratmayan araştırma ve incelemelere tarafların ve üçüncü kişilerin rıza göstermeleri gereklidir.

4721 Sayılı TMK’nun 286. maddesinde soybağının reddi davası ve bu davayı açabilecek kişiler açıklanmış, aynı Kanunun 291. maddesinde ise soybağının reddi davasını açabilecek diğer ilgili kişiler belirtilmiştir.

4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu, soybağı davalarının ilelebet açılabilmesini kabul etmemiş, belirli bir süre geçtikten sonra soybağı ile itirazları bir daha açılmamak üzere kapatılmasını yeğlemiştir. Onun için bu tür davalara hak düşürücü süreler getirilmiştir.

Koca tarafından açılan soybağının reddi davasında hak düşürücü süre TMK’nun 289/1. maddesinde; çocuk tarafından açılan soybağının reddi davasındaki hak düşürücü süre TMK’nun 289/2. maddesinde; kayyım tarafından açılan soybağının reddi davasındaki hak düşürücü süre TMK’nun 291/2 maddesinde; diğer ilgililer tarafından açılan soybağının reddi davasındaki hak düşürücü süre ise TMK’nun 291. maddesinde düzenlenmiştir.

4721 Sayılı TMK’nun 292. maddesinde evlilik dışında doğan çocuğun, ana ve babasının birbiriyle evlenmesi halinde kendiliğinden evlilik içinde doğan çocuklara dair hükümlere tabi olacağı, aynı Kanunun 294 maddesinde ise buna itiraz ve iptal davası açabilecek kişiler gösterilmiştir.

4721 Sayılı TMK’nun 295. maddesinde tanıma; 297.maddesinde tanıyanın dava hakkı; 298. maddesinde ilgililerin dava hakkı; 300.maddesinde de tanımaya karşı açılacak iptal davalarındaki hak düşürücü süre düzenlenmiştir.

Yargısal karar ile babalığa hükmedilmesi 4721 Sayılı TMK’nun 301 maddesi ve devamında hüküm altına alınmış; 301. maddesinde dava açma hakkı bulunanlar, 303 maddesinde ise hak düşürücü süreler ile ilgili hükümlere yer verilmiştir.

Görüldüğü üzere, soybağı davaları belirli kişiler tarafından ve belirli kişilere karşı ve en önemlisi kanunda öngörülmüş hak düşürücü süreler içerisinde açılması gerekli, kendine özgü yapısı olan dava türüdür.

Nüfus kayıt düzeltmesi davalarına gelince:

Kişisel durumlardaki değişikliklerin nüfus kaydında belirtilmesi ve doğru olmayan kayıtların düzeltilmesi, “nüfus kayıtlarının düzeltilmesi” davalarının konusunu oluşturur.

5490 Sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 35. maddesine göre, kesinleşmiş mahkeme hükmü olmadıkça nüfus kütüklerinin hiçbir kaydı düzeltilemez ve kayıtların anlamını ve taşıdığı bilgileri değiştirecek şerhler konulamaz. Ancak olayların aile kütüklerine tescili esnasında yapılan maddî hatalar nüfus müdürlüğünce dayanak belgesine uygun olarak düzeltilir.

Aynı Kanunun Aile kütüklerinde bulunması gereken kişisel bilgilerin düzenlendiği 7. maddesinde, her mahalle veya köy için ayrı aile kütüğü tutulacağı ve bu aile kütüklerinde; Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, kayıtlı bulunduğu il, ilçe, köy veya mahalle adı ile cilt, aile ve birey sıra numarası, kişinin adı ve soyadı, cinsiyeti, baba ve ana adı ile soyadları, evli kadınların önceki soyadları, doğum yeri ile gün, ay ve yıl olarak doğum tarihi ve kütüğe kayıt tarihi, evlenme, boşanma, soybağının kurulması veya reddi, ölüm, vatandaşlığın kazanılması veya kaybedilmesi gibi kişisel durumda meydana gelen değişiklik veya yetkili makamlarca yapılan düzeltmeler, dini, medenî hali, yerleşim yeri adresi, fotoğrafı bulunacağı belirtilmiştir.

5490 Sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 38. maddesinde ise; yukarda 7 nci maddesinde sayılan aile kütüklerine tescil edilmesi gereken bilgilerden; dayanak belgesinde bulunduğu halde nüfus kütüklerine hatalı veya eksik olarak tescil edilen ya da hiç yazılmayan bilgiler veya mükerrer kayıtların maddî hata kapsamında değerlendirileceği, bu tür maddî hataların ise Genel Müdürlükçe ya da nüfus müdürlükleri tarafından düzeltileceği veya tamamlanacağı düzenlenmiştir (NHKUİ Yön.m. 79.).

Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun Uygulanması Hakkında Yönetmeliğin(NHKUİ) 80. maddesinin (ç) bendine göre; doğum veya ölüm raporuna göre düzenlenmiş olmak kaydıyla, yurt içinde doğum veya ölüm tutanaklarının düzenlenmesinde maddî bir hata olması ve doğum ya da ölüm raporunun aslının ibraz edilmesi halinde; yapılacak değerlendirme sonucunda adı, soyadı, ana ve baba adı, cinsiyet, doğum yeri, doğum tarihi, evlenme tarihi ve ölüm tarihinde gerekli düzeltme işlemi yapılacaktır.

Dayanak belgelerindeki bilgilerin aile kütüklerine işlenmesi sırasında yapılmış bir maddî hata söz konusu değil ise, aile kütüğünün herhangi bir kaydında düzeltme veya değişiklik ancak mahkeme kararı ile yapılabilecektir.

İşte bu noktada, nüfus kütüğünde yer alan “doğru olmayan kayıtlar”, ilgilileri veya Cumhuriyet Savcısı tarafından açılacak olan “kayıt düzeltme davası” ile gerçek durumuna uygun hale getirilebilir ki, bu dava uygulamada “nüfus kaydının düzeltilmesi davası” olarak adlandırılmaktadır.

5490 Sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 35. maddesinde “kesinleşmiş mahkeme hükmü olmadıkça nüfus kütüklerinin hiçbir kaydı düzeltilemez…” ibaresi yer aldığından, her hangi bir sınırlama olmaksızın nüfus kütüğünde mevcut her kaydın düzeltilmesinin istenebileceği kuşkusuzdur.

Önemle vurgulanmalıdır ki; zamanaşımı ve hak düşürücü süreye bağlı olmayan nüfus kaydının düzeltilmesine dair davalarda, her türlü kanıta başvurulabilir (YHGK, 11.2.1998 gün ve 2-87/77 sayılı). Şu durumda; zamanaşımı veya hak düşürücü süreye bağlı olmaksızın açılabilen nüfus kaydının düzeltilmesine dair davada resmi kayıt ve belgelere başvurulabileceği gibi, tanık da dinlenebilecektir (Özsunay, a.g.e., s. 244; Bilge Öztan, Şahsın Hukuku Hakiki Şahıslar, Ankara 1997, s. 210).

Davacının, kütük babası yanındaki kaydın iptali ile genetik baba yanına kaydını istemesi halinde; bu tür nüfus kayıt davaları kademeli olarak açılabilir ve bu tür davalarda iki talep yer alır. İlki, kütük babası yanındaki kaydın iptali, diğeri ise genetik baba yanına kayıt istemidir. Burada davanın kabul edilmesi halinde ilgilinin kaydı bir başka kayda taşınacak; bir başka hanede bulunan kişi ile soybağı oluşturulacaktır. Her iki talebin birlikte açılması halinde görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesi değil, Aile Mahkemesi olacaktır. Nitekim bu ilke, H.G.K.’na ait 28.9.2005 gün ve 2005/2-572 E. 2005/551 K.sayılı ilamında da açıkça vurgulanmıştır.

Nüfus kayıt davaları sonucunda, genel olarak davacının kaydı bir başka haneye taşınmamakta; mevcut nüfus kütüğü üzerindeki hanede Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 7. maddesi gereğince bulunan kayıtlar mahkeme kararı doğrultusunda değiştirilmekte veya düzeltilmektedir. Nüfus kayıt düzeltim davaları, soybağı ile ilgisi olmayıp aynı hanede kayıtlı kalmak şartı ile nüfus kütüklerindeki her türlü düzeltim istemini kapsayan davalardır. Burada önemli olan, verilecek karar ile ilgilinin hane kaydı bir başka haneye taşınıyorsa bu dava artık nüfus düzeltim davası olmaktan çıkacağından, soybağı davası halini alacaktır.

Soybağı davalarında ise, davanın haklı görülmesi halinde kişinin kaydı başka bir haneye taşınmakta ve bir soybağı oluşturulmaktadır.

Görüldüğü üzere; soybağı davası ile kayıt düzeltme davası, sonuçları bakımından benzerlik göstermekte ise de, içerik ve yargılama kuralları açısından kendilerine özgüdürler ve Kanunun özel hükümlerine tabidirler.

4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun 5133 Sayılı Kanun ile değişik 4/1. maddesinde; 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 3. kısmı hariç olmak üzere 2. kitabından ( TMK. madde 118-494 ) doğan bütün dava ve işlere Aile Mahkemesinde bakılacağı düzenlenmiştir.

Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde:

Davacı vekili, Ünye Sulh Hukuk Mahkemesince verilmiş bulunan 2001/155-211 esas ve karar sayılı veraset ilamından da anlaşılacağı üzere, müvekkilinin miras bırakan H. Ü.`nun mirasçısı olduğunu, Ünye ilçesi, İstiklal köyü nüfusuna kayıtlı olan H. Ü. ve eşi M. M.`nun çocuklarının bulunmadığını, bu durumun Ünye Sulh Hukuk Mahkemesi'nin veraset ilamından da anlaşıldığını, ancak davalının H. Ü. ve M. M.`nun gerçek çocukları olmadığı halde nüfus kütüğünde bu şekilde yazılmış olması nedeni ile onların çocukları olarak göründüğünü ve bunun sonucunda da yine dilekçe ekinde sunmuş bulundukları veraset ilamından anlaşılacağı üzere onların gerçek çocukları gibi mirasçı olduğunu, davalının nüfus kaydı olarak Kumru ilçesi, Eskiçokdeğirmen köyü nüfusuna kayıtlı olup bu nüfusta Kemal isminde bir kardeşinin olduğu yönünde bir bilgilerinin olduğunu, ayrıca bu nüfus kaydında soy isimlerinin Yılmaz olduğu yönünde de bilgilerinin olduğunu, bu nüfus kayıtlarına ulaştıklarında gerçek anne ve baba isimlerini ve bu nüfusta bulunan insanları da davaya dahil edeceklerini, bu yanlışlıkların müvekkilinin mirasçı olmasına mani olduğunu, gerekli araştırma ve inceleme yapılarak davalarının kabulü ile, davalının Ünye ilçesi İstiklal köyü, cilt 50-4 hanede nüfusa kayıtlı bulunan H. Ü. ve M. M.`nun çocuğu olmadığının belirlenmesi ile bu yönde nüfus kütüğünde anne-baba adı tashihi ile mahkemeye bildirecekleri nüfus kaydındaki anne baba isimleri ile nüfusa kaydına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davacının dilekçe ve duruşmadaki talepleri birlikte dikkate alındığında; davacı, davalının nüfus kaydında görünen anne babanın gerçek anne baba olmadığını ve bir başka hanede kayıtlı Hüseyin ve Ayşe kızı olduğunu iddia etmiştir.

Şu haliyle, eldeki dava iki talebi içermektedir: İlki, nüfüs kaydında görülen kişilerin gerçek anne ve baba olmadığı; diğeri ise, başka hanede bulunan kişilerin gerçek anne ve baba olduklarıdır. Eş söyleyişle, davalı Kadriye ile nüfus kaydında görünen anne ve baba arasında soybağı bulunmadığı iddia edilmektedir.

Davanın kabul edilmesi halinde davalı Kadriye’nin kaydı bir başka haneye taşınacak ve bir başka anne ve baba ile soybağı kurulacaktır. Bu hali ile davanın soybağı davası olarak nitelendirilmesi gereklidir.

Soybağına dair hükümler 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunun 282. maddesi ve devamında düzenlenmiş olup Aile Mahkemelerinin görevi kapsamındadır.

5490 Sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 36. maddesinde düzenlenen nüfus kaydının düzeltilmesi davalarına ise Asliye Hukuk Mahkemelerinde bakılır.

Ancak, nüfus kayıtlarının davacının talebi gibi düzeltilebilmesi için öncelikle gerçek anne-babanın, dolayısı ile soybağının tespit edilmesi gerekir.

Hal böyle olunca, gerçek anne ve babanın tespitine ve soybağının kurulmasına dair istemin çözümü öncelik taşımakla, ağırlıklı bu talebi incelemekle görevli mahkeme buna bağlı diğer talebi de incelemek durumundadır.

O halde her iki davanın birlikte açılması halinde görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesi değil, Aile Mahkemesidir.

Yukarıda açıklanan sebeplerle direnme kararı usul ve yasaya uygundur.

Ne var ki, bozma nedenine göre işin esasına yönelik temyiz itirazları Özel Dairece incelenmemiştir.

Bu nedenle, işin esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeplerle direnme uygun olup; davalı vekilinin işin esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 2.Hukuk Dairesine gönderilmesine, 07.03.2012 günü yapılan 2. görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY : Mahalli mahkeme “aile mahkemesi sıfatıyla” baktığı, Cumhuriyet savcısı ve nüfus memurunun huzuru ile gördüğü davayı “nesep tashihi” olarak nitelendirmiş, Yüksek özel Daire ise, davanın soybağına dair olmayıp, gerçeğe aykırı olarak oluşturulan nüfus kaydının düzeltilmesine dair olduğunu, bu niteliği ile asliye hukuk mahkemesinin görevine girdiğini, davaya “aile mahkemesi” sıfatıyla bakılmış olmasının yanlış olduğunu.” belirterek hükmü bozmuş; mahkeme, direnmiştir. Buna göre; yerel mahkeme ile Yargıtay (2. Hukuk) Dairesi arasındaki uyuşmazlık; davanın, bir nüfus kaydının düzeltilmesi davası mı, yoksa neseple (soybağıyla) ilgili bir dava mı olduğu; burada varılacak sonuca göre de, asliye hukuk mahkemesinin mi yoksa, aile mahkemesinin mi görevine girdiği noktasında toplanmaktadır. Dava, soybağına dair kabul edildiğinde 4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanun gereğince, bu mahkemeler görevli olacak, bu nitelikte değil ise, 5490 Sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 36. maddesi çerçevesinde Asliye Hukuk Mahkemesinde görülecektir.

Her şeyden önce, bir davanın soybağına dair kabul edilebilmesi için, dava ile ulaşılmak istenen sonucun, ya bir soybağı tesis etmesi veya kurulmuş olan soybağını ortadan kaldırması lazımdır. Eğer böyle bir sonuç doğmayacaksa, davanın soybağına dair kabul edilmesi yasal olarak mümkün olmayacaktır.

Evlat edinmeyle kurulan soybağı hariç, çocukla ana ve babası arasındaki soybağının ne şekilde kurulacağı, kurulmuş olan soybağının hangi davalarla ortadan kaldırılacağı Türk Medeni Kanununda (m.282-304) düzenlenmiştir. Çocuk ile ana arasında soybağı doğumla; çocuk ile baba arasında soybağı, ana ile evlilik, tanıma veya hakim hükmüyle kurulur. (m. 282/1-2)

Evlilik devam ederken veya evliliğin sona ermesinden başlayarak üç yüz gün içinde doğan çocuğun babası kocadır (m.285/1) Bu halde, çocukla baba arasındaki soybağı, çocuğun “evlilik içinde doğmuş olmasıyla” kendiliğinden kurulmuştur. Koca; “ karısının doğurduğu çocuğun kendisinden olmadığın” ileri sürerek, ana ve çocuğa karşı soybağının reddi açar. Çocuk da dava hakkına sahiptir. Bu dava ana ve kocaya karşı açılır. Kanun, dava açma süresinin geçmesinden önce kocanın ölmesi veya gaipliğine karar verilmesi ya da sürekli olarak ayırt etme gücünü kaybetmesi hallerinde kocanın alt soyuna, anası ve babasına ve baba olduğunu iddia eden kişiye de soybağının reddi davası açma hakkı vermiştir. (m. 291) Bu dava, ister koca tarafından anaya ve çocuğa karşı açılsın, ister çocuk tarafından ana ve kocaya karşı açılmış olsun, isterse; Kanunun 291. maddesindeki hallerde, kendilerine bu davayı açma hakkı tanınmış olan kişiler tarafından açılmış olsun, bu dava ile; çocukla koca arasında “çocuğun evlilik içinde doğmuş olmasıyla” kendiliğinden kurulmuş olan soybağı çürütülür. Bir davanın soybağının reddi davası olarak nitelendirilebilmesi için, çocuğun evlilik devam ederken veya sona ermesinden başlayarak üç yüz gün içinde doğmuş olması, doğuranıun da evli kadın olması şarttır. Soybağına dair davalardan birincisi budur.

Çocuk evlilik dışında doğmuş, ana ve babası sonradan evlenmiş ise, evlilik dışında doğmuş olan bu çocuklar ana ve babasının evlenmesiyle kendiliğinden evlilik içinde doğan çocuklara dair hükümlere tabi olurlar.(m. 291) Eşler, evlilik dışında doğmu olan ortak çocuklarını, evlenme sırasında veya evlenmeden sonra nüfus memuruna bildirmek zorundadırlar. Bu zorunluluğa rağmen bildirimin yapılmamış olması, çocuğun evlilik içinde doğan çocuklara dair hükümlere tabi olmasını engellemez. (m.292/1-2) Kanun, bu yolla kurulan soybağına “ sonradan evlenme yoluyla soybağının kurulması” demektedir. Bu yolla kurulan soybağı ise; “sonradan evlenme yoluyla soybağının kurulmasına itiraz ve iptal davasıyla” (m.294) ortadan kaldırılır. Bu davayı, ana ve babanın yasal mirasçıları, çocuk (çocuğun ölmüş olması veya ayırt etme gücünü sürekli olarak kaybetmesi halinde altsoyu ) ve Cumhuriyet savcısı açar. İtiraz eden, kocanın baba olmadığını ispatla yükümlüdür. Bu dava ile, kocanın baba olmadığı hükme bağlanır. Soybağına dair davalardan ikincisi de budur.

Soybağına dair 3. dava, “tanımanın iptali” davasıdır. (m. 297) Bir davanın “tanımanın iptali” olarak nitelendirilebilmesi için: çocuğun evlilik dışında doğmuş olması, babanın evlilik dışında doğmuş olan bu çocuğu Kanunda (m. 295/1) gösterilen usullerden herhangi biriyle (nüfus memurunua veya mahkemeye yazılı başvuru, resmi senet veya vasiyetname ile) tanımış olması gerekir. Tanıma, tek taraflı bir irade beyanıdır. Bu dava ile de, tanıyanın, çocuğun babası olmadığı sonucuna ulaşılır. Diğer bir ifade ile tanıma yoluyla kurulan soybağı geçersiz kılınır. Dava; tanıma beyanı, yanılma, aldatma veya korkutmaya dayanıyorsa, “tanıyan” tarafından; anaya ve çocuğa karşı açılır. (m.297) Böyle değil ise; çocuk, çocuğun ölümü halinde alt soyu, Cumhuriyet savcısı, Hazine ve diğer ilgililer tarafından açılabilir. (m.298)

Evlilik haricinde doğan çocukla baba arasındaki soybağı hakim hükmüyle de kurulabilir.. Bunu sağlayan dava ise “babalık” davasıdır. (m.301) Bu dava, ana ve çocuk tarafından babaya, baba ölmüş ise mirasçılarına karşı açılır. Hakim hükmüyle kurulmuş olan soybağı, bunu kuran mahkeme kararının iadei muhakeme yoluyla ortadan kaldırıması halinde geçersiz kılınır. Soybağına dair 4. dava budur.

Türk Medeni Kanunda düzenlenmemiş olan soybağıyla ilgili bir başka dava daha vardır. O da; “...bir evlenme aktine dayanmaksızın birleşip karı koca gibi yaşayanlardan doğan çocukların durumudur..” Bu çocuklar, Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana belirli aralıklarla çıkarılan ve uygulamada “Af Kanunu” olarak bilinen “ Bir Evlenme Aktine Dayanmayan Birleşmelerin Evlilik ve Evlilik Dışında Doğan Çocukların Düzgün Nesepli Olarak Nüfusa Tescil Edilmelerine İlişkin Kanun”lara dayanılarak babaları üzerine düzgün nesepli olarak tescil edilmişlerdir. Bu Af Kanunlarından en sonuncusu 8.5.1991 tarihinde kabul edilip 16.5.1991 tarihinde yürürlüğe giren 3716 Sayılı Kanundur. Yürülürk tarihinden beş yıl sonra yürürlükten kalkmıştır. Burada, bir evlenme aktine dayanmaksızın fiilen karı koca gibi birlikte yaşayan; evli olmayan bir erkek ile evli olmayan bir kadının birleşmelerinden, evli bir erkekle evli olmayan bir kadının birleşmelerinden, evli bir erkekle evli bir kadının birleşmelerinden doğan çocukların (ki bu çocuklar evlilik dışında doğmuş durumdadırlar) nesepleri, Kanunla düzeltilmektedir. Kanunla yapılan “nesep düzeltme” işlemlerine karşı; ilgili Af Kanunu, kendi hükümleri içinde “İtiraz davası” açılabileceğini çoğu kez. öngörmüştür. Eğer bu Kanunlara dayanılarak yapılan tescillere ilgililer, kanunda gösterilen süre içinde itiraz etmemişlerse genel hükümlere göre “nesep düzeltmeye itiraz” davası açabilirler. Bu dava ile de, Kanunla düzeltilmiş olan soybağı hükümsüz hale getirilir.

Soybağına dair davalar yukarda sayılanlardır. Bu sayılan davaların her biri, Kanunda hak düşürücü sürelere bağlanmış ve davacı lehine ispat kolaylığı sağlayan bir takım karineler öngörülmüştür. Yüce Genel Kurulun önündeki dava bunlardan hangisidir? Davalı Kadriye, evlilik içinde mi doğmuştur. Veya evlilik dışında doğmuş olup da, anası ve babası sonradan mı evlenmiştir. Yahut da, babası tarafından tanınmış mıdır. ? Ya da Kadriye Af Kanununa göre mi nüfusa tescil edilmiştir.

Davacı, davalı Kadriye`nin, gerçekte Hüsne ve M. M.`nun çocukları olmadığını, başka ana ve babadan olduğunu ileri sürmektedir. Bu ileri sürüş, davalıyla, kayden anası ve babası olarak görünen Hüsne ve Mehmet Mutlu arasında gerçekte bir soybağı ilişkisinin hiç kurulmamış olduğunun ifadesidir. Diğer bir deyişle, dava ile, resmi sicilin belgediği olgunun doğru olmadığı, sicilin baştan yanlış tutulduğu ileri sürülmektedir. Öyleyse bu davanın, yukarda belirtilen soybağına dair davalarla bir alakası yoktur. Dosyaya alınan doğum belgesine göre, davalı Kadriye, muhtarlıkça düzenlenen 27.5.1959 tarihli “doğum belgesine” dayanılarak Hüsne ve M. M.`nun çocuğu olarak bunların hanesine tescil edilmiştir. Hüsne ve M. M.`nun bu tescili şu veya bu sebeple istemiş olmaları veya başkasının çocuğunu kendi çocuklarıymış gibi beyanda bulunarak nüfusa tescil ettirmiş olmaları ve sağken bu çocuğun kaydının iptali için dava açmamış bulunmaları, davalı Kadriye ile bunlar arasında bir soybağı tesis etmez. Çünkü çocukla ana ve baba arasındaki soybağının ne şekilde tesis edileceğini Kanun göstermiştir. Çocukla anası arasındaki soybağı doğumla, babası arasındaki soybağı ana ile evlilik, tanıma ve hakim hükmüyle kurulur. (TMK. m.282/1-2) Esasen, soybağına dair ihtilaflarda, kişisel durumla ilgili nüfus kaydında yer alan bilgi “doğru” olarak doğmuş ve kütüğe tescil edilmiştir. Bu doğru kayıt, daha sonra açılan bir dava (soybağının reddi veya sonradan evlenme yoluyla soybağına itiraz veya tanımaya itiraz veya tanımanın iptali yahut da Af Kanunu ile yapılan nesenp düzeltmeye itiraz) ile teknik olarak bir yanlışlığa dönüştürülmektedir. Nüfus kaydının düzeltilmesi davasında ise, resmi sicilin belgelediği olgunun doğru olmadığı, baştan yanlış olarak kütüğe geçirilmesi söz konusudur. ( B.K.. H.G.K.`nun 30.1.2008 tarihli ve 2008/2-36 esas, 2008/47 karar sayılı kararı.) Böyle bir dava sonucunda, kaydının düzelltilmesi istenen kişinin, o tarihe kadar kayıtlı olduğu haneden çıkıp, başka bir haneye tescil edilecek olması da, davayı “soybağı davası” haline O halde dava, soybağıyla ilgili değil, gerçeğe aykırı beyanla baştan beri yanlış olan sicilin düzeltilmesi niteliğinde olup, 5490 Sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 36. maddesi kapsamına giren bir “nüfus kaydının tashihi” davasıdır. Resmi Siicl ve senetler, belgeledikleri olguların doğruluğuna kanıt oluşturur Bunların içeriklerinin doğru olmadığının ispatı, kanunlarda başka bir hüküm bulunmadıkça herhangi, bir şekle bağlı değildir. (TMK. m.7) Her hangi bir süreye bağlı olmaksızın sicilin belgelediği olğunun aksi, her türlü delille kanıtlanabilir. Bu bakımdan Yüksek Özel Dairenin “davanın bir soybağı davası değil, nüfus kaydının düzeltilmesi davası olduğuna” dair nitelendirmesinde ve buna bağlı olarak , “aile mahkemesinin görevine girmediğine” dair bozma kararında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Özel Dairenin bozma kararına uyulmak üzere yerel mahkemenin direnme kararı bozulmalıdır. Açıklanan sebeplerle sayın çoğunluğun direnme kararını uygun bulan görüşüne iştirak etmiyoruz.

Kazancı
Old 15-06-2013, 11:47   #6
avrecepefe

 
Varsayılan Nüfus kayıtlarındaki iki kişinin aynı kişi olduğuna dair

Sayın Meslektaşlarım,
Benim de nasıl bir dava açacağımla ilgili tereddütlerim olan bir durum var. Bu konudaki fikirlerinizi paylaşmanızı dilerim. Şöyle ki:
Ortada 7 kardeş var. Hepsi de bir tek ana ve babadan. Analarının nüfustaki adı Ayşe, ama halk arasındaki ismi Hülya. (isimler örnek olsun diye verilmiştir) Bu cümleden olmak üzere 3 kardeşin nüfus kaydında analarının adı Ayşe olarak 4 kardeşinkinde ise Hülya olarak kayıtlı. Ayşe'nin soyadı İşbilir, ailesinin lakabı ise Topaloğulları. Ayşe, Hasan ve Fatma kızı. (Fatma'nın halk arasındaki adı Hayriye) İşin sıkıntılı diğer bir tarafı da şu: Orta yerde bir de Hülya Topaloğulları diye bir nüfus kaydı var. Hülya bu kayda göre Hasan ve Hayriye kızı. Ayşe ölü görünüyor, Hülya'nın kaydında ise ölüm araştırması diye bir karşılık var. Müvekkiller bu iki kişinin, yani Hasan ve Fatma kızı Ayşe ile Hasan ve Hayriye kızı Hülya'nın aynı kişiler olduğunu ileri sürüyorlar. Hatta Ayşe'nin murislerinden birisinin yazılı beyanı ile nüfus işlem yapıyor ve ölüm araştırması kaydını kapatıp ölü kaydı düşüyor. Özetle, Ayşe ile Hülya aynı kişiler olsa da nüfus kayıtlarındaki ana adları ve doğum tarihleri farklı. Şimdi biz Hasan ve Fatma kızı Ayşe ile Hasan ve Hayriye kızı Hülya'nın aynı kişi olduğuna dair nasıl ve nerede bir dava açacağız, ispat vasıtaları ne olacak, dava niteliği itibariyle soybağı ve nüfus kaydının tashihi olarak değerlendirilebilir mi, öyleyse Aile Mahkemelerinde mi dava açılacak vb. Bu konudaki Yargı kararlarını ve görüşlerinizi paylaşırsanız sevinirim.
Old 15-06-2013, 13:02   #7
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Üstadım,

Davanın anne yönünden nüfus kaydının düzeltilmesi olduğunu ve Asliye Hukuk Mahkemesinde görülmesi gerektiğini düşünüyorum.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Yargıtay Kararları adıge Hukuk Sohbetleri 5 28-07-2007 15:24
Sahte nüfus cüzdanı kullanarak limited şirket ortağı olan kişinin aynı nüfus işlemi mustafa dundar Meslektaşların Soruları 1 23-11-2006 17:14
yargıtay kararları sedaoner Hukuk Soruları Arşivi 0 17-03-2006 23:30
Aile İçi Şiddet ve Yargıtay Kararları Av.Habibe YILMAZ KAYAR Kadın Hakları Çalışma Grubu 2 13-04-2004 10:34
Yargıtay Kararları onur Hukuk Soruları Arşivi 6 27-02-2002 03:44


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05972099 saniyede 13 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.