Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Site Lokali Edebiyat, Müzik, Spor, Sinema, Bilgisayar.. Site üyelerimizin hukukla ilgisiz konularda sohbetleri için. [Siyaset ve din bu sitede konu dışıdır!]

Düşünme Kulesi

Yanıt
Konu Notu: 2 oy, 4,00 ortalama. Değerlendirme: Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 30-04-2003, 13:04   #1
ege

 
Yeni Fikir Düşünme Kulesi

Merhaba;

Site lokalimizde yeni bir başlık açmak istiyorum.
"düşünme kulesi"

Kendi adıma diyebilirim ki,
yaşam felsefesi yolunda "düşünenlerin düşüncelerini" okumaya başladığımda öğrenci idim henüz.

Doğu felsefesinden batı düşüncesine,mistizm den, diyalektik düşünceye ve bugünün post modern anlayışına varıncaya kadar hepimiz az yada çok yaşam felsefesi ile ilgili pek çok şey okuduk.

düşünenlerin düşüncelerini "anlamak" ;
kendi "yaşam felsefemize olan katkısı ve kendi yaşam felsefemizin ortaya çıkmasına ne kadar etken" olduğu ile doğru orantılı.

20'li yaşlarda okuduklarımızdan ,yaşamımıza kattıklarımızla, 30 ve 40 yaşlarda yaşamımıza olan etkileri , kendi düşünsel değişimimiz ve yaşam tecrübemizle daha farklı yansımakta.

Sitemizde ise 20-30-40-50-60 lı yaşlara varıncaya kadar oldukça geniş bir yaş ve yaşam yelpazesi bulunuyor.

Bu oldukça keyifli bir platform çünkü en azından "aynı dilde" farklı düşünceleri kendi yaşamımıza olan katkı ve etkileri ile birlikte dile getirebilme ve tartışabilme şansımız olabilecek.

Ve "düşünme" şansımız olabilecek.

Ama yine de söylemeden geçemiyeceğim;
"seyirci" değil,"katılımcı" olalım ki payımıza düşeni alabilelim.

Saygılarımla.
Old 04-05-2003, 14:02   #3
ege

 
Varsayılan

Tarih boyunca insanoğlu, hayatın etkinliklerini düzenlemek için, bir referans çerçevesi kurma gereksinimi duymuştur. Günlük varoluşun nedenlerini, nasıllarını açıklamak ve düzenlemek gereksinimi, her toplum kültürünün temel etkeni olmuştur. Bir toplumun dünya görüşünün en ilginç yönü, çoğunluk için, o toplumun tek tek mensuplarının, söz konusu dünya görüşünün, davranışlarını ve çevrelerindeki gerçekliği anlama biçimlerini nasıl etkilediğinin bilincinde olmamalarıdır. Bir dünya görüşü, çocukluktan itibaren sorgulanmaksızın devam edecek biçimde benimsetebildiği ölçüde başarılıdır.

Modern dünya görüşümüz 400 yıl önce şekillendiği ve o zamandan beri ilk anlayışının çoğunu sürdürmektedir. 17. yy Newton’cu dünya makinesi paradigmasının tesiri altında yaşıyoruz.

Artık, düzenleyici tarih çerçevesi olarak Newton’un dünya makinesinin yerini alacak yeni bir dünya görüşü doğmak üzeredir; Entropi yasası, tarihin gelecek döneminde, hakim bir paradigma olarak yer alacaktır.

Entropi yasası, termodinamiğin ikinci yasasıdır. Birinci yasa, evrende, madde ve enerjinin daimi olduğunu, yaratılamayacağını veya yok edilemeyeceğini açıklar. Sadece şekil değişir, fakat öz, asla... İkinci yasa, Entropi yasası; madde ve enerjinin sadece bir doğrultuda değiştirilebileceğini bildirir. Yararlanabilenden yararlanamayana, geçerliden geçersize veya düzenliden düzensize doğru. İkinci yasa, tüm evrende her şeyin bir yapı ve değer ile başladığını ve değiştirilemez biçimde, rastgele kaos ve tükenme doğrultusunda gittiğini söyler. Entropi, evrenin alt sistemlerinden birisinde elde edilebilen enerjinin, elde edilemeyen forma dönüştürülmesinin ölçümüdür.

Her dünya görüşünün mimarları vardır. Mekanik dünya görüşünün mimarları: Francis Bacon, Rene Descartes, Isaac Newton.

Bacon, Antik Yunan dünya görüşüne sert bir saldırı yaparak, Platon, Aristotales ve Homeros’un çalışmalarını, sadece “tartışmalı bilgi” olarak küçümsedi.

Yunanlılar için bilimin amacı, olguların metafiziksel “niçin”ini sormaktı. Bacon ise, bilimin olguların “nasıl”ına adanması gerektiğini düşünüyordu. Bacon, yeni bilimsel yönteminde, gözlemciyi, gözlenenden ayıracak ve nesnel bilginin gelişimi için tarafsız bir forum sağlayacaktı.

Descartes, dünyayı anlamamızı, gizli şifrelerini kodlayabilmemizi ve bunu insan amaçlarına uygun olarak kontrol etmemizi sağlayacak anahtarı bulacaktı: Matematik...

Descartes, tüm doğanın, hareket halindeki basit bir maddeye döndürülmesini başardı. Tüm niteliği, niceliğe indirgemeyi becerdi ve ardından inançla, sadece uzay ve konumun önem taşıdığını ilan etti.

Yunanlılar’ın tarihi ilerleyen kaos ve çürüme olarak görmesi matematik dışıydı ve bu yüzden lanetlendi. Eğer, kişisel bir Tanrı sürekli olarak olaylara müdahale ediyorsa, nasıl olur da bir kişi doğa düzeninin dinamiğini kesinlikle bilebilirdi? Bir dünya görüşü olarak işler görebilmek için mekaniksel paradigma, her şeyin başında bütünüyle kestirebilir olmak zorundaydı. Bu yüzden Tanrı, kibarca sahneden emekliye ayrıltıldı. Tabii önceleri tüm taslağı yapan ve onu harekete geçiren “Ulu Matematikçi” olarak takdir edildi. Ancak sonunda yeni paradigmanın sarhoşluğuyla Tanrı, tamamen unutuldu.

Descartes, insanoğluna dünya gerçekliğini yağmalayıp onun efendisi olabileceği inancını verdi. Ardından Newton, bunun yapılması için gereken aletleri temin etti.

Newton, mekanik hareketin tasviri için matematiksel yöntemi keşfetti. Mekanik dünya görüşü, matematikle ölçülen tek şey olduğu için, hareket halindeki maddeyle ayrıntılı olarak ilgilendi. Bu mekanik dünya paradigmasının mimarları, hayatın tüm niteliklerini, bir parçası olan niceliklerinden ayırıp ortadan kaldırmakla, tamamı ile cansız maddeden yapılmış, soğuk ve atıl bir evrenle karşı karşıya kaldılar.

İnsanların düzensiz davranışları ve devletin mükemmel işleyememesi bu paradigmaya uymuyordu. Çözüm bulundu: Toplum, evreni yöneten doğa yasalarına bağlanmalıydı. İnsanlık, artık hayatta yeni bir gayeye sahipti. Ortaçağın ahiret hayatında kurtuluş arama amacı gitmiş, onun yerine, bu dünya içinde mükemmellik arama fikri gelmişti. Tarih, bu paradigmayla sunulan, iyi düzenlenmiş ve tamamıyla önceden kestirilebilen bir konuma doğru gelişen bir yol olarak görünmekteydi.

Evrensel yasalar ve toplum mekanizması arasındaki ilişkiyi bulmak için John Locke, devlet ve toplum işleyişini dünya makinesi paradigmasıyla aynı çizgiye getirirken, Adam Smith bu görevi ekonomi için yaptı.

Locke’un ulaştığı cevap şöyleydi: Toplumun tabii yasaları ihlal ediliyordu; çünkü sosyal düzen uzun zarardır. Dünyaya hükmeden ilahi merkezcilikten kaynaklanan geleneklere ve adetlere dayanıyordu. Locke, Tanrı tanım gereği bilinemeyeceği için, dinin toplumun yapısını oluşturamayacağı sonucuna vardı. Böylece, dinin, kişinin özel konusu olabileceğini, fakat toplumsal etkinlikler için temel olamayacağını ilan etti. İnsanı evrende yapayalnız bıraktı. Locke’un formülasyonunda, devletin yapılandırılacağı tek temel, saf kişiler çıkar olmalıydı.

Locke ile birey, anlam ve amaç bulmak için hazcı üretim ve tüketim etkinliklerine indirgenmiştir.

İnsanların ihtiyaç ve arzuları, hayalleri ve dilekleri maddi-şahsi çıkar anlayışıyla sınırlandırıldı.

Adam Smithde ekonominin de bazı kurallara uyması gerektiğini ileri sürdü. Prensibi, hükümetin, sanayi ve ticari işlerine müdahale etmemesiydi. Smith, insan faaliyetinin esasının maddi çıkar olduğuna inanır. ?ahsi çıkarın önüne toplumsal engeller çıkartılmamalıdır. Böylece, ekonomiden ahlak fikrini çıkarır. Smith’e göre yapılması gereken ahlaki seçimler yoktu, sadece şahsi çıkarını kollayan kişilerce yapılacak faydacıl yargılar vardı.

Mekanik dünya paradigması en büyük zaferini Charles Darwin’in biyolojik evrim teorisinin başarısızlığıyla yaşadı. Herbert Spencer gibi toplum filozofları, evrim teorisinden mekanik dünya görüşünü yasallaştıracak biçimde istifade etti. Doğal ayıklanma kavramını, en uygun olanın varlığını sürdürebilmesi kavramına dönüştürdüler.

Yaşamlarını sürdürebilmeyi başarabilen ve bunları kendi torunlarına geçirebilen sadece maddi çıkarlarını en iyi biçimde koruyabilirlerdi. Evrim, giderek geliştirilen düzen süreci olarak görüldü.

Mekanik çağ, ilerleme görüşüyle vasıflandırılır. İlerleme, doğal dünyanın dışında, asıl konumunda var olduğundan, daha büyük bir değer yaratmaktır. Mekanik dünya görüşü, beslendiği enerji çevresi tükenmeye yaklaştığından canlılığını yitirmeye başlamıştır.

Entropi Yasası

Termodinamiğin her iki yasası şöyle özetlenebilir: Evrenin toplam enerji muhtevası sabittir ve entropi sürekli artmaktadır.

İfade edilen, enerjinin yaratılması ve yok edilmesinin imkansız olduğudur. Yapabileceğimiz, enerjinin bir formdan başka bir forma dönüştürülmesidir.

Entropi, artık işe dönüştürülemeyen enerji miktarının ölçümüdür. Entropi artışı, “elde edilebilir” enerjide bir azalışı ifade eder.

Kapalı bir sistem içinde, enerji seviyelerindeki fark her zaman dengelenme eğilimindedir. Enerji seviyelerinde fark bulunmaması durumuna denge hali denir. Denge hali, entropinin, iş görebilmek için elde edilebilir serbest enerjinin bulunmadığı maksimumdur.

Dünya üzerinde iki tür elde edilebilir enerji kaynağı bulunmaktadır: Yeryüzü stoğumuz ve güneş ışınları. Dünya üzerinde maddi entropinin sürekli olarak arttığı ve nihai olarak maksimuma ulaşmak zorundadır. Bu durum, dünyanın evrenle ilişkisinde kapalı sistem olmasından kaynaklanır. Entropi yasası, doğadaki her şeyin sadece kullanılabilir olandan kullanılamayan hale dönüştürüleceğini belirtir. Locke ve diğer mekanik paradigma mimarları dünyanın gerçekte, kaostan düzene doğru ilerlediğini ileri sürdü. Zaman gerçekte olduğundan doğanın hızla dönüştürülmesi gerektiğine karar kıldılar. Bu görüş bütünüyle mahsurluydu.

Zaman sadece iş gerçekleştirebilecek elde edilebilir enerjinin var olduğunda sürebilecektir. Evren, elde edilebilir enerjiyi tükettikçe, giderek daha az “gerçek” zamanın kaldığı ve oluşumların azaldığı görülecek. Zamanla, ısı ölümünün nihai denklik “gerçek” anı geldiğinde her şey oluşumunu durduracaktır ve böylece zaman artık beliren bir şey olmayacağından, duyumsanılan an olmayacaktır. Öyleyse enerji harcandıkça zaman tükenmektedir.

Yüksek entropi kültüründe, yaşamın ağır basan amacı, maddi servet yaratmak ve düşünülebilen her insani arzunun tatmini için yüksek enerji akışı kullanmaktır. Dolayısıyla, insan özgürlüğü, daha fazla servet birikimiyle denk tutulur. Büyük ödül, zenginliklerini çıkarmak için çevrenin dönüştürülmesine verilir.

Yüksek entropili materyalist değer sistemi, Tanrı’yı toplumdan çıkararak dünyada cenneti kurmaya kalkıştı. Bunu yaparken de insanı evrenin merkezine yerleştirdi ve var oluşumuzun mutlak amacını, ne kadar iptidai olursa olsun her türlü maddi arzumuzu doyurma diye niteledi. “Hakikati”, ölçülebilecek, nicelleştirebilecek ve sınanabilecek olanlara indirgedik. Nitelikli, ruhi ve metafizik olanları inkar ettik. Her yana yayılan bir ikinciliğe baktık. Akıllarımız bedenlerinden koparıldı. Bedenlerimiz de “etrafımızdaki” dünyadan... Tüm değerlerin üzerinde, maddi ilerleme, verimlilik ve uzmanlık kavramlarını kutsadık. Süreç içinde, aile, cemiyet ve geleneği yok ettik. Fizik etkinliğimizin ötesindeki her sınırın üstesinden gelme yeteneğimize inancımız haricinde, tüm mutlak değerlerimizi geride bıraktık. Oysa bir organizma, kendi atıklarının ortasında uzun zaman yaşamaz.

Düşük entropi toplumunu tanımlamadan önce dikkatimizi asli ilkelere, hayatlarımıza anlam ve yön veren en temel değerlere yöneltmek zorundayız. Zamanımızın en acil gereksinimi; insan nedir? Nereden gelir? Hayatın amacı nedir? Sorularına açıklık getirecek üstün bir çaba ve metafiziksel bir yeni yapılandırma olmalıdır. Bunlar var oluşun temel sorularıdır. Bu temel soruları mekanik dünya görüşü, kendi açıklamalarına uymadığı için, “bilim öncesi” diyerek es geçmiştir.

Büyük dinlerin hepsinde var olan geleneksel bilgeliğin, uzun süreler boyu, insan yaşamını nihai amacının maddi arzuların tatmin edilmesi olmadığını evrenin metafiziki birliğiyle bütünleşmekten kaynaklanan özgürlük tecrübesi olarak düşünüldü. Hedef “bizi özgür kılacak hakikat”i sunmak; gerçekten, kim olduğumuzu bulup kendimizi tanımak; tüm var oluşu bir arada tutan mutlak ilkeyi tanımlamak; Tanrı’yı tanımaktır. Bunu bilmek, varlığımızın ve yaşamımızın bu aşkın hakikate uygun olarak düzenlenmesinin temelidir. Bu geleneksel bilgeliğe bağlanmadan doğan insanın tekamülüdür.

Amacımız, sadece maddi olanı, Tanrıyı tefekkür ederek aşmaksa sahiplenme ve tüketim, dikkatimizi geçici, dünyanın sürekli değer yitiren enerjisine yönelterek sadece yaşamlarımızı darmadağın etmeye yarar. Sahip olduklarımız, bizi sahiplenmeye başlar. Onlara bağımlı hale geliriz. İleride bizden alınmalarından korkarız. Kendimizi, kim olduğumuzla değil, nelere sahip olduğumuzla tanımlıyoruz.

Yüksek entropi toplumunda iş laikleşmiştir; saat ve verimle bölünür ve ölçülür ve aşkın bir anlama sahip olamadığı için çalışanın üzerinde bir yüktür.

Düşük entropi toplumunda insan emeği, “gerçekten kim olduğumuzu bilmeye” yardımcı bir faaliyet olarak kutsanır. Böylece, işe yüklenilen pozitif bir değer bulunur.

E. F. Schumacher, bu değerin üç aşamalı olduğunu söyler: “Kişiye kendi yeteneklerini kullanma ve geliştirme fırsatını vermek; ortak bir görevde diğer insanlarla birleştirerek ben merkezciliğini aşmasına yardımcı olmak; ve varlığını sürdürebilmesi için gerekli eşya ve hizmetleri sağlamak.

Mevcut mekanik dünya görüşünden kendimizi koparabilmek için yapılması gereken ilk kurul, bizim kendimizi dönüştürmemizdir. Eski düşünüş ve davranış tarzımızı ebediyen bir yana bırakıp yeni entropik dünya görüşünü üstlendiğimizde, kültürümüzü ilerletme ve yeniden yapılandırmaya hazır olabiliriz.

Bunun için, bilim, eğitim ve din yeniden tanımlanmalıdır.

A. Adem GİRGİN
Old 04-05-2003, 14:07   #4
ege

 
Varsayılan

Yukarda alıntıladığım yazı entropi konusunda yazılıp çizilen pek çok başlıktan biri.
Entropi hakkında en son varılan sonuç benim hep ilgimi çekmiştir.

"Bunun için, bilim, eğitim ve din yeniden tanımlanmalıdır."

bireysel ve toplumsal yaşam da böylece yeniden tanımlanacaktır.

yeniden tanımlama yapmaya ne kadar hazırız?
Old 21-05-2003, 00:04   #5
ali beyendi

 
Varsayılan

Selamlar,
''Yüksek entropili materyalist değer sistemi, Tanrı’yı toplumdan çıkararak dünyada cenneti kurmaya kalkıştı. Bunu yaparken de insanı evrenin merkezine yerleştirdi ve var oluşumuzun mutlak amacını, ne kadar iptidai olursa olsun her türlü maddi arzumuzu doyurma diye niteledi. “Hakikati”, ölçülebilecek, nicelleştirebilecek ve sınanabilecek olanlara indirgedik. Nitelikli, ruhi ve metafizik olanları inkar ettik. Her yana yayılan bir ikinciliğe baktık. Akıllarımız bedenlerinden koparıldı. Bedenlerimiz de “etrafımızdaki” dünyadan... Tüm değerlerin üzerinde, maddi ilerleme, verimlilik ve uzmanlık kavramlarını kutsadık. Süreç içinde, aile, cemiyet ve geleneği yok ettik. Fizik etkinliğimizin ötesindeki her sınırın üstesinden gelme yeteneğimize inancımız haricinde, tüm mutlak değerlerimizi geride bıraktık. Oysa bir organizma, kendi atıklarının ortasında uzun zaman yaşamaz. ''
Bence yukarıdan yazınızdan alıntı yaptığım görüş bir anlamda doğruydu,ancak günümüz insanı haklı olarak tekrar maneviyata dönmeye başladı,yaratılışı araştırmaya ve kainattaki yerinin ne olduğunu ve nasıl yaratıldığını aramaya başladı.İnsan bence kainatın büyüklüğü karşısında bir nokta bile değil.Gökyüzü,güneş,galaksiler ve sonsuz uzay
insanı gerçekten müthiş etkiliyor ve bu sistemin bir tesadüf eseri olamıyacağı,insanında tesadüfen yaratılmayacağı sonucuna varıyor.Sahi sizce biz niye yaratıldık,ne dersiniz ,biraz düşünelim mi?
Saygılarımla,
Old 21-05-2003, 18:22   #6
ege

 
Varsayılan

Marhaba Ali bey;

"yaratılışı araştırmaya ve kainattaki yerinin ne olduğunu ve nasıl yaratıldığını aramaya başladı."
demişsiniz.

bence insan "var" olduğundan bu yana yapmakta bunu..

düşünce şekillerinden, bilimsel araştırmaya insanoğlu var olduğu sürece de cevap arayacaktır.

Bu araştırma ve öğrenme içinde her başka bir adımda farklı bir yaklaşım doğacaktır.

Algılama düzeyimiz değiştikçe düşünce sınırlarımız da değişiyor..Bu değişim bazen yaşam hızımızdan gerçekten çok farklı bir düzeyde gelişiyor(20.yüzyılda yaşanan değişim gibi)

bir anlamda da toplumsal entropi yi yaşıyoruz diye düşünüyorum.
Old 22-05-2003, 13:45   #7
ali beyendi

 
Varsayılan

Evet 20.yy.da insanoğlu büyük değişimler yaşadı.
Hem siyasi yaşamda,hem ekonomide,hemde dinde.
İnsanoğlu bu yzyılda sosyalist devletl
e tanıştı,herşeyi maddiyat olarak tanımlayan,materyalist bir toplum.
Ancak insanın kendi benliğine uygun olmayan ,hiç bir metafizk olguyu kabul etmeyen bu sistemler yine bu yüzyılda yıkıldı ve insanoğlu tekrar kendini aramaya başladı.
İnsan sizinde dediğiniz gibi var olduğundan beri yaratılışı araştırıyor.
Ben başlatmış olduğunuz bu güzel forumda arkadaşların ve sizin ne düşündüğünü merak ediyor ve yine izninizle yine soruyorum
soruyorum.
Biz niye yaratıldık ve kainatta yerimiz nedir?
Saygı ve selamlarımla
Old 22-05-2003, 14:05   #8
hukukbilgisi

 
Varsayılan Çetrefilli Bir Konu

Tabi yaratılma konusu da tartışmaya açık. Bir Yaratan' ın olup olmadığı halen tartışılıyor...

Madem geldik, ne olacak peki, sorusunu sorduğumda, ben halen adil, eşitlikçi ve hiç bir insanın sömürülmediği, işkence ve kötü muameleye maruz kalmadığı bir dünya özlüyorum..

Dünyanın bir yerinde, bombalar insanların vücutlarını paramparça etmeye devam ediyorsa, cep telefonum son model olsa ne olur olmasa ne olur.

ABD, masum insanları katletmeye devam ederken kişi başına düşen milli gelir 100000000000000000 dolar olsa ne olur, olmasa ne olur...

Hortumcular ülkemizi iliklerine kadar sömürürken, suyla çalışan araba yapsak ne olur, yapmasak ne olur...

Adalet duygusunun da temeli eşitlik değil mi, ben hala oradayım....

Saygıyla...
Old 22-05-2003, 14:39   #9
ali beyendi

 
Varsayılan

Selamlarımla,
Bence yaratılma konusu tartışmaya açık değil,çünkü bu kadar mükemmel bir insan kendi kendine veya evrimle oluşamaz.Vücudumuzdaki her uzuv o kadar mükemmel ve yerinde ki kendi kendine oluşamaz.
Uzaya bakıyorum,güneş o kadar mükememl yerindeki biaz uzaklaşsa veya yakınlaşsa sonumuz gelecek.Dünya o kadar mükemmellikte oluşmuşki atmosferi,dönüş hızı vs.....
bu örnekler çoğaltılabilir.
Oyüzden biz yaratılmışız ve dünyaya bir vazife için gönderilmişiz.
Diğer söylediklerinize aynen katılıyorum.
Dünya için temennilerinize ve olması gerekli olanlara,aynen imzalarım.
Ancak dünyayı bu ideal hale getirmek için neler yapılabilir,herhalde işin en zor tarfaı bu olamalı.
Biz birey olarak üzerimize düşünleri yaparsak belki örnek olur bu iş yayılır ne dersiniz.
Saygılarımla
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi


THS Sunucusu bu sayfayı 0,04368496 saniyede 12 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.