Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Yargı Kararlarında Kadın Hakları

Yanıt
Old 20-10-2006, 14:50   #1
Seyda

 
Varsayılan Yargı Kararlarında Kadın Hakları

Özel bir televizyon kanalında yayınlanan programa katılarak ''babam sadece nüfus cüzdanımda babamdır.9 yaşımdayken bana tecavüz ettmişti'' diyen 2 çocuk annesi N.A.'ı, ''beni rezil ettin'' diyerek öldüren baba E.K.,ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı.Ancak mahkeme,suçun ağır tahrik altında işlendiğini ve sanığın duruşmadaki iyi halini göz önünde tutarak cezayı 15 yıl hapse indirdi.
Old 21-10-2006, 12:22   #3
ozkahraman

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Seyda
Özel bir televizyon kanalında yayınlanan programa katılarak ''babam sadece nüfus cüzdanımda babamdır.9 yaşımdayken bana tecavüz ettmişti'' diyen 2 çocuk annesi N.A.'ı, ''beni rezil ettin'' diyerek öldüren baba E.K.,ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı.Ancak mahkeme,suçun ağır tahrik altında işlendiğini ve sanığın duruşmadaki iyi halini göz önünde tutarak cezayı 15 yıl hapse indirdi.
9 yaşında babası tarafından tecavüze uğramış bir kişi için 'babam sadece nüfus cüzdanımda babamdır' beyanı böylesi büyük bir ayıbın nazik bir şekilde dile getirilmesidir.Sözde baba,asıl rezaleti zaten 9 yaşında evladına tecavüz etmekle işlemiştir.Böylesi insanların keşke 15 yılla ıslahı mümkün olsa.
Old 25-10-2006, 08:10   #4
alisuat

 
Varsayılan

öncelikle olayın taraflarını tam dinledik mi? baba gerçekten kızına tecavüz ettimi, tecavüz etti ise kız evlenip iki çocuk annesi olmuş, bugüne kadar adli makamlara müracaat ettimi ve sayın mahkeme olaya neden ağır tahrik olarak baktı ?
Old 08-04-2007, 19:45   #5
calikusu_kamuran

 
Acil toplum bireylerinin işi zor....iki taraf da eziliyor.

1- Çekirdek aile kavramına hızla geçiş sağlanmalıdır
2- Toplum işbu çekirdek aile kavramını bireylerine tam olarak aşılamalı ve bireylerine tam olarak kendi genel kurallarını sıkıca ve en üst değerler olarak yerleştirmelidir. Ayrıca namus kavramı da artık en azından çekirdek aile içinde düşünülmeli ve bu kavrama eşlerden başkası müdahale edememelidir ve bu çekirdek aile içindeki bireylerin böyle bir eylem karşısanda boşanmaya gidilmesi gerektiği sıkıca öğretilmelidir.
3- Toplum eğitimdeki beceriksizliklerini suç işleyen bireylere yüklerse ne kadar yarar sağlar o bile meçhuldür. Bu anlamda bireyler kendileri üstündeki TÖRE kavramından kurtarılmalıdırlar. Bakınız, bu suçu işleyenlerle arasında kin olan bir kişi töreyi gösterir ve farklı ithamlar ile bu suçu işleyenin suçu işlemesini bilerek bile sağlayabilirler ve hatta aileler arası kin ve nefret bile bir diğer ailenin diğerini olumsuz bir söz ile itham etmesi bu sonuçları doğurabilir. Ve ben bu anlamda ÇEKİRDEK AİLE kurumunun yerleşmesi ile bu sonuçların azalacağı inancındayım. Törelerden tam bağımsız bireyler/akıllar olmadıkça bu sonuçlar çok doğar.
4- Bireyler bir başkasına veya törelere bağlı kalınca kişisel menfaatlerini elde ediyorlar ise ve yalnız başlarına istedikleri kişisel menfaatlerine kavuşamıyor iseler TÖREYE VE BİR BAŞKASINA bağlılık sürer gider, hangi toplumda olursa bireyler kendi karar ve çabaları ile kişisel ihtiyaçlarına kavuşabilecek ortamı bulmalıdırlar. Bu anlamda tek başına çabaları ile zorunlu ihtiyaçlarına kavuşamayan ortamlarda yer alanların bu ortamlardan kurtulması biraz zordur. Kötü niyetli kişiler menfaatleri gereği en kutsal değerleri bile çekinmeden kullanırlar ve fakat o kutsal değer denilen şeyler kendi çıkarına ters düşünce akıllı olalım demeye başlarlar.
5- Ayrıca evlilik kurumunun ekonomik açıdan çok masraf gerektirdiği yerlerde boşanmaların sonuçlarına bireylerin katlanması da zorluk yaratmaktadır ve salt bu durumlar bile kişisel öç almak adına TÖRE kavramının kullanılmasına sebebiyet verebilir.

Kısaca ortadaki mesele bir TOPLUMSAL meselesidir diye düşünmekteyim ve çözüm ceza arttırımı değil. Suçu işleyenler belki de ceza kavramının ne olduğunu dahi tam bilmeyen kişilerden oluşabilir. Dünya nimetlerinin hazzına varmış bağımsız bireyler için ceza kavramı kolaylıkla anlaşılabilir ve fakat boyunduruk altında yaşayan kişiler ceza kavramını bilmezler bile, onlar yalnızca emir uygularlar. Ve adeta hayattaki en büyük güç onlar için orada emri verendir(ekmeği onlar verir çünkü), çünkü ortada bağımsız kişilikleri yoktur ki dünyayı kendi gözleri ile tanısınlar.

SAYGILARIMLA
Old 31-05-2007, 10:17   #6
Av. Ela

 
Varsayılan Yargı Kararlarında Kadın Hakları

Yargıtay, Samsun'da iki komşu arasında yaşananların tecavüz davasına taşınması üzerine iki önemli kriter belirledi: "Kadın, bağırıp çevreden yardım istememiş ve şikâyetçi olmamıştır. Durgun hali tecavüze uğradığını göstermez. Bu nedenle sanığın beraatı gerekir." Olay Samsun'un Alaçam ilçesinde yaşandı. A.B. ile akrabası olan Y.D. ve N.D. (kadın) aynı avlu içinde farklı evlerde oturuyordu. Y.D geçen yıl haziran ayının ortalarında şehir dışına çalışmaya gitti. Hatta Y.D.'yi Samsun'a kadar A.B. bırakıp, cebine de500 YTL harçlık verdi. Y.D. iki ay sonra köyüne döndü. Karısı N.D.'nin "durgun tavırları" dikkatini çekti. Israr edince karısı kendine A.B.'nin tecavüz ettiğini söyledi. A.B. mahkemedeki savunmasında, N.D.'nin kendi rızasıyla ilişkiye girdiğini iddia ederek, "Evdeki eşyalarının bozulmasını bahane ederek eve çağırdı. Beni sevdiğini söyleyip akşam çocuklar yattıktan sonra evine gelmemi istedi. Erkek kişi olduğumdan bu teklife hayır diyemezdim" dedi. A.B. bu olayın 3 kez tekrarlandığını söyledi.

TEPKİDEN KORKUP SUSTUM
Kadın ise A.B.'nin evin kırık camından girdiğini söyleyerek "Karşı koymaya çalıştım ama gücüm yetmedi. Çocuklarımın tecavüze uğrarken görmelerinden çekindiğim için de bağıramadım. Eşimin tepkisinden çekindiğim için de anlatamadım" dedi. Mahkeme, yargılama sonunda sanık A.B.'yi 12 yıl hapse mahkûm etti. Kararın temyiz incelemesini yapan Yargıtay 5'inci Ceza Dairesi ise, yerel mahkemenin 12 yıl hapis kararını oybirliğiyle bozdu.

MAZUR GÖSTERME ÇABASI

Sanık A.B.'nin N.D. ile ilişkiye zorla girdiğine ilişkin, N.D.'nin anlatımları dışında bir delile dayanmadığını anlatan 5'inci Ceza Dairesi, bu suçtan beraat kararı verilmesi gerektiğini savunurken şöyle dedi: "Mağdurenin bağırıp çevreden yardım istememiş olması, eylemin birden çok değişik zamanlarda tekrarlanmasına rağmen hiç kimseye anlatmaması ve eşine olaydan yaklaşık 2 ay sonra açıklama yapması mahkumiyet kararını bozmayı gerektirmiştir." Daire, bu gerekçeyle de yetinmeyip kadın N.D.'nin olayı bir tecavüz gibi aktararak "durumunu çevresine mazur göstermeye çalıştığını" savundu. Dava, Bafra Adliyesi'nde yeniden görülecek.
www.sabah.com.tr/haber
Old 31-05-2007, 15:57   #7
üye14540

 
Varsayılan

Olayla ilgili gerekçeli hüküm ve yargıtay kararı Adalet.org sitesinde yayınlanmıştı yanlış anımsamıyorsam Bu kararı aynen aktarıyorum.



T.C.
B A F R A
AĞIR CEZA MAHKEMESİ
Esas No:2006/189
Karar No:2006/220 MAHKUMİYET
Savcılık No:2006/773

KARAR

TÜRK MİLLETİ ADINA
Yetkili ve Görevli Bafra Ağır Ceza Mahkemesi Aşağıdaki Hükmü Kurmuştur.



BAŞKAN : ………………………
ÜYE : ………………………
ÜYE : ………………………
C.SAVCISI :………………………
KATİP : ………………………

DAVACI :K.H.
ŞİKAYETÇİLER :1 -…………… - …. ve ……. kızı, 1969 D.lu.S….. ili
A….. ilçesi ….. Köyünde ikamet eder
2 - ………… - …….. ve …… oğlu,1942 D.l.u S……ili
A….. ilçesi .. köyünde ikamet eder.
SANIK :A…..B….. - …….. ve ……. oğlu, 07.05.1963 D.lu. B… ili
G….. ilçesi …. mah. nüfusuna kayıtlı olup, A......T…. köyünde
oturur. Evli, 2 çocuk babası, okuryazar, sabıkasız, balıkçılık yapar,
aylık 600 YTL gelirli, TC.
MÜDAFİ :AV…………… - B.
SUÇ TARİHİ :2006 Yılı Haziran Ayı
GÖZALTI TARİHİ :23.06.2006 (1 Gece)
TEVKİF TARİHİ :24.08.2006
KARAR TARİHİ :13.10.2006
KARAR :Sanığın Cinsel Saldırı suçundan 12 yıl hapis cezası ile
cezalandırılmasına, geceleyin konut dokunulmazlığını ihlal suçundan
dolayı 3 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına dair verilen karar.
Yukarıda açık kimliği ve suçu yazılı sanık hakkında mahkememizde yapılan açık yargılama ve dosyanın incelenmesi sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Bafra Cumhuriyet Başsavcılığı’na ait 13.09.2006 tarih ve 2006/93 Sayılı İddianame ile; Şikayetçilerden Y.D. ile sanık A.B’nin akraba ve aynı köyde komşu oldukları, şikayetçi Y.D.nin çalışmak üzere Ç. iline gittiği, Y.D.’nın eşi şikayetçi N.’nin ise evlerinde 10 yaşından küçük çocukları ile birlikte kaldığı, olay tarihinde gece saatlerinde sanık A.B.’nin kırık olan pencere camından elini uzatarak pencereyi açtığı, evin içerisine girdiği, konutun salon kısmında bulunan şikayetçiye cinsel ilişki teklifinde bulunduğu, şikayetçi N.’nin bu teklifi kabul etmediği ve sanığı evden kovduğu, buna rağmen evden gitmeyen sanık A.B.’nin şikayetçi N.’ye saldırdığı, eliyle N.’nin ağzını kapattığı ve N. ile zorla cinsel ilişkiye girdiği, bu olaydan 3-4 gün sonra benzer şekilde yine gece saatlerinde sanık A.B.’nin iki kere daha N.’nin evine girerek şikayetçi N.’nin ırzına zorla geçtiği, şikayetçi Y.D.’nın Ç. ilinden dönmesi üzerine, N.’nin durumu eşine anlattığı ve olayın ortaya çıktığı, N.’nin cinsel saldırı suçuna karşı beden ve ruh sağlığı bakımından kendisini savunabilecek durumda olduğu, ayrıca suç tarihinden sonra beden ve ruh sağlığında bir bozulmanın meydana gelmediği iddia edilerek, sanık A.B.’nin şikayetçi N.’ye yönelik cinsel saldırıda bulunmak suçundan dolayı 5237 Sayılı TCK nun 102/2 ve 43/1 maddeleri gereğince, Sanık A.B.’nin şikayetçilere yönelik geceleyin konut dokunulmazlığını bozmak suçundan dolayı ise 5237 Sayılı TCK nun 116/4 ve 43/1 maddeleri gereğince cezalandırılmasına karar verilmesi talep edilmiştir.
Sanık A.B.’nin soruşturma aşamasında kolluk tarafından alınan ilk savunmasında; Üzerine atılan suçlamaları kabul etmediğini, şikayetçilerin evine gece gitmediğini ve N.’ye cinsel saldırıda bulunmadığını belirtmiş olmasına rağmen Sanık A.B. soruşturma aşamasında Cumhuriyet Savcısı huzurunda, tutuklanma talebi ile sevk edildiği Sulh Ceza Hakimi önünde ve Kovuşturma aşamasında Mahkememiz huzurundaki anlatımlarında; Üzerine yüklenen şikayetçi N.D.’ye yönelik zorla cinsel saldırı suçunu kabul etmediğini, ancak Y.D.’ye yönelik geceleyin konut dokunulmazlığını ihlal suçunu kabul ettiğini, şikayetçi N.’nin eşi olan Y.D. ile akraba olduklarını, Y.D.’nın ve kendi evinin aynı bahçe içerisinde bulunduğunu, Y.D.’nın fakir ve gariban bir kişi olduğunu, bu nedenle Yaman’a sık sık para ve harçlık verdiğini, bu yılın Haziran ayı başlarında Y.’ye Ç. ili K. ilçesinde limanda iş bulduğunu, Y.’yi S.’a kadar kendisinin götürdüğünü, burada Y.’ye 500,00 YTL para verdiğini ve S.’dan Y.’yi K. Beldesine gönderdiğini, Y.’nin Ç. iline gitmesinden öncede N.’nin kendisinin etrafında dolaştığını, bahçede çalıştığı sıralarda, sabah erken saatlerinde N.’nin ben bakkala gidiyorum, sigara alacağım, çay alacağım gibi sözler söyleyerek kendisinin yanından geçmekte olduğunu, N.’nin Yaman’ın Ç.’ye gitmesinden sonra da bu şekildeki hareketlerine devam ettiğini, kendisinden evindeki ocak, fırın gibi eşyaların bozulduğunu belirterek yardım istediğini, yanına eşi S.’yi ya da çocuklarının birini alarak N.’nin evine gidip eşyaları tamir ettiğini, hatta bu sıralarda eşi S.’nin kendisine N.’nin evine fazla gidip gelmemesini, N.’nin kocasının olmadığını, laf söz olur diye ikazda bulunduğunu, Y.’nin Ç.’ye gitmesinden yaklaşık 2 hafta kadar sonra, Haziran ayının son günlerinde olay tarihinde N.’nin kendisine çocukların erken uyuduğunu, gece 22:00 den sonra oturup çay içtiğini söylediğini, o gün ayrıca N.’nin kendisinden evdeki lambanın bozuk olduğunu söyleyerek yardım istediğini, bu yardım isteği üzerine gece saat 22:00 den sonra N.’nin evine gittiğini (soruşturma aşamasında Cumhuriyet Savcısı huzurunda ve Sulh Ceza Hakimi huzurunda sanık A.B. Mahkememiz huzurundaki beyanından farklı olarak, N.D.’nin evine bozulan lambanın tamiri için gittiğinden bahsetmemiş olup, o gün sabah saatlerinde N.’nin kendisinin yanına geldiğini ve N.’nin kendisini sevdiğini ilişkiye girmek istediğini söylediğini, çocuklarının gece saat 22:00 de uyuduğunu, o saatten sonra eve gelmesini kendisinden istediğini, erkek kişi olduğundan dolayı bu teklife hayır diyemediğini ve geceleyin eve bu şekilde gittiğini), tıklaması üzerine kapıyı N.’nin açtığını ve içeriye girdiğini, içeriye girdikten sonra evdeki seyyar olan lambayı tamir ettiğini, o saatte N.’nin kendisine çay içme teklifinde bulunduğunu, çay içtikleri sırada tahrik olduğunu, N.’nin de isteği ile N. ile birlikte yatak odasına gittiklerini, yatak odasında çocukları yerde uyurken gördüğünü, ancak uyuyan çocukların kendilerini görmediğini, yatağa N.’nin kendi rızasıyla girdiğini, N.’nin kendi rızasıyla üzerini soyunduğunu ve N. ile rızasıyla burada ilişkiye girdiğini, bugünden sonra birkaç gün arayla yine N.’nin daveti üzerine N.’nin evine gittiğini ve böylece toplam N. ile üç kez cinsel ilişkiye girdiğini, daha sonra N. ile aralarındaki ilişkiyi evli olduğundan dolayı yuvasının yıkılmasının korktuğundan ötürü bitirdiğini belirtmiştir. Ayrıca sanık A.B, N.’nin kendisi ile ilişkiye girmesini Y. ve N.’nin birlikte planladığını tahmin ettiğini belirtmiştir.
Şikayetçi N.D. aşamalardaki anlatımlarında; Y.D. ile evli olduklarını, eşinin akrabası olan A.B.’nin evi ile kendi evlerinin aynı bahçede bulunduğunu, olay tarihinde eşi Y.’nin çalışmaya Ç. iline gittiğini, eşi Ç.’ye gittikten sonra A.B.’nin birkaç kez yardım amacıyla kendi evlerine geldiğini, eşi Y.’nın Ç.’ye gitmesinden 3-5 gün sonra 2006 yılının Temmuz ayının başlarında gece saat 22;00 yi geçtikten sonra, 9 , 5 ve 3 yaşlarında bulunan çocuklarının diğer oda da uyudukları esnada, evinin salon bölümünde bulunduğu sırada, evin mutfak kısmının camının tıkırdadığını duyduğunu, mutfağa doğru gittiğinde, daha önce oğlu A. tarafından küçük bir kısmı kırılan mutfak camının kırık kısmından A.B.’nin elini sokup camı açtığını ve içeriye girdiğini gördüğünü, A.B.’ye evden çıkmasını söylediğini, buna rağmen A.B.’nin kendisine cinsel ilişkiye girme teklifi ettiğini, A.B.’nin teklifini kabul etmediğini ve A.B.’yi evden kovduğunu, buna rağmen A.B.’nin kendisinin üzerine geldiğini, eliyle ağzını kapattığını ve kendisini çekyatın üzerine yatırdığını, diğer eliyle üzerindeki eteği yukarıya doğru topladığını ve A.B.’nin burada kendisinin ırzına geçtiğini, A.B.’ye karşı koymaya çalıştığını, A.B.’yi iteklediğini, ancak gücünün yetmediğini, evde bulunan üç çocuğunun kendisini tecavüze uğrarken görmelerinden çekindiğinden dolayı bağıramadığını, tecavüzden sonra A.B.’nin evden çıkıp gittiğini, bu olaydan üç dört gün arayla A.B.’nin yine aynı şekilde iki kez daha evine zorla girerek kendisine zorla tecavüz ettiğini, eşinin ve çevresinin tepkisinden korktuğundan dolayı olayı kimseye anlatamadığını, eşi Ç.’den döndükten sonra kendisinin durgun halinin sebebini sorduğunu, bunun üzerine A.B.’nin yaptıklarını eşine anlattığını, sanıktan şikayetçi olduğunu belirtmiştir.
Şikayetçi Y.D. aşamalardaki anlatımlarında; N.D. ile evli olduklarını, halasının oğlu olan A.B. ile evlerinin aynı bahçe içerisinde yan yana bulunduğunu, Haziran ayı başında A.B.’nin kendisini gemide çalışmak üzere Ç. iline gönderdiğini, Ağustos ayı başlarında Ç. ilindeki işten ayrılarak Alaçam ilçesindeki köyüne döndüğünü, köye geldiğinde eşinin hareketlerinden ve donukluğundan şüphelendiğini, hareketlerindeki durgunluğun sebebini eşinden sorduğunu, ilk anda eşinin zorlandığını, ancak daha sonra A.’nın, kendisinin Ç.’ye gitmesinden sonra çocukların uyku saati geçtikten sonra, birkaç kez zorla eve girdiğini ve kendisine zorla tecavüz ettiğini söylediğini, bunun üzerine durumu Jandarmaya gidip ihbar ettiğini, sanık hakkında şikayetçi olduğunu belirtmiştir.
Savunma tanıkları A.Y., L.O., O.Ö., G.Ö. ve S.B.’nin anlatımlarının incelenmesinden; Sanık A.B.’nin olay tarihlerinde şikayetçilerin evine girmesi ve şikayetçi N.D.’ye cinsel saldırıda bulunmasıyla ilgili görgüye dayalı bilgilerinin bulunmadığı anlaşılmıştır.
B. Devlet Hastanesi Baştabipliği tarafından tanzim edilmiş bulunan 29.08.2006 tarih ve 3202 Sayılı Uzman Doktor raporu ile 12.09.2006 tarih ve 3427 Sayılı Uzman Doktor Raporunun İncelenmesinden; Şikayetçi N.D.’de çocukluktan itibaren var olan hafif düzeyde zeka geriliği tespit edilmekle birlikte, N.D.’nin suç tarihi itibariyle cinsel saldırı suçuna karşı koyma gücünün bulunduğunun ve bu duruma bağlı olarak halen belirgin bir ruhsal rahatsızlığının olmadığının mahkememize bildirildiği anlaşılmıştır.
Sanığın tevilli ikrarı, şikayetçilerin beyanları, tanık anlatımları, hekim raporları ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde;
Sanık A.B.’nin, şikayetçi Y.D.’nın çalışmak için Ç. ilinde bulunduğu bir sırada, Haziran ayının son günleri ve Temmuz ayının ilk günlerinde, gece saat 22:00 den sonra, 3-4 gün arayla üç ayrı kez, meşru bir amaca yönelik olmaksızın, şikayetçi Y.D.’nin konutuna, konut dokunulmazlığını ihlal suçunu oluşturacak nitelikte girdiğinde sanığın ve şikayetçilerin beyanlarının arasında herhangi bir ihtilafın bulunmadığı anlaşılmaktadır.
İddia makamı esas hakkındaki mütalaasında özetle; Sanık A.B.’nin sabit olan N.D.’ye karşı cinsel saldırı suçlarından dolayı 5237 Sayılı TCK nun 102/2 ve 43/1 maddeleri gereğince, sanık A.B.’nin şikayetçilere yönelik geceleyin konut dokunulmazlığını bozmak suçundan dolayı 5237 Sayılı TCK nun 106/4 ve 43/1 maddeleri gereğince cezalandırılmasına karar verilmesi kamu adına talep ve mütalaa edilmiştir.
Sanık A.B.’nin savunması ile N.D.’nın şikayetini içerir beyanları arasındaki ihtilaf ise, A.B.’nin şikayetçi N.D. ile cinsel ilişkiye rızayla mı girdiği yoksa, sanık A.B.’nin N.D.’ye yönelik organ sokmak suretiyle vücut dokunulmazlığını ihlal suçunu mu işlediği yönündedir. Şikayetçinin kendi rızası ile A.B. ile cinsel ilişkiye girdiği kabul edilmesi halinde, yörenin sosyal ve kültürel yapısı karşısında, evli ve çocuk sahibi namuslu bir kadının başkaca kimse tarafından görülmeyen ve bilinmeyen rızası ile girdiği cinsel ilişkiyi, olaydan daha sonra, eşine anlatmasını gerektirecek herhangi bir olgu yaşanmadığı halde, eşi Y.D.’ye anlatması hayatın olağan akışı ile örtüşmemektedir.Şikayetçi N.D.’nın ilişkiye rızayla girdiği kabul edilmesi halinde bunun herhangi bir sebep olmadığı halde çevreninde duyacağı aşikar olacak nitelikte eşine anlatmasında bir menfaat ya da beklentisi de bulunmamaktadır. Bu nedenlerle şikayetçinin beyanlarına itibar etmek olayların oluşuna, hayatın olağan akışına, yörenin sosyal ve kültürel yapısına, hak ve nesafete uygun düşeceği anlaşılmıştır.
Sanık A.B. savunmalarda, olaydan önce, şikayetçi N.’nin kendisinin etrafında dolaştığını, sabahın erken saatlerinde dahi bahçede çalıştığında bakkala giderken N.’nin sigara almaya, çay almaya gidiyorum diyerek kendisinin yanından geçtiğini söylediği, sanığın bu beyanlarından da, N.’nin eşi Y.’nın Ç.’ye gitmesinden öncede, şikayetçi N.’ye yönelik meşru olmayan düşünceler içerisinde olduğu görülmektedir. Ayrıca sanığın bu düşünceler ile Y. Y.’yi birlikte yaşadıkları köyden uzaklaştırmak amacıyla Ç. iline, S.’a götürüp, cebine 500,00 YTL para vererek otobüse bindirecek şekilde çaba ve gayreti göstererek gönderdiği anlaşılmaktadır. Ayrıca sanığın olay tarihinde şikayetçi N.’nin evine elektrik lambasının tamiri için gittiğini, tamirden sonra N. ile çay içtikleri sırasında tahrik olarak N.’nin rızasıyla N. ile cinsel ilişkiye girdiğini savunmasına rağmen, soruşturma aşamasındaki olay günü sabah saatlerinde N.’nin kendisinin yanına geldiği ve kendisini sevdiğini, ilişkiye girmek istediğini, saat 22:00 de çocuklarının uyuduğunu, bu saatten sonra kendisinden eve gelmesini istediğini, erkek kişi olarak bu teklife hayır diyemediğini belirttiği görülmüştür. Sanığın N.’nin rızayla cinsel ilişkiye girdiği yönündeki anlatımları da kendi aralarında birbiri ile çelişkili ve tutarsızdır, bu nedenlerle de sanığın rızayla cinsel ilişkiye girdiği yönündeki savunmalarına itibar edilmemesi gerektiği anlaşılmıştır.
Bu itibarla, sanık A.B.’nin, 2006 yılı Haziran ayı sonlarında ve Temmuz ayı başlarında, şikayetçi N.’nin eşi Y.D.’yi, Ç. iline çalışması bahanesiyle göndererek Y.D.’yi birlikte yaşadıkları köyden uzaklaştırdığı, Y.D.’nin Ç. iline gitmesinden birkaç gün sonra, Sanık A.B.’nin aynı bahçede evleri bulunan şikayetçi N.D.’nın konutuna kırık olan pencere camından elini uzatarak cam çerçevesini açmak suretiyle girdiği, sanığın bu esnada salonda bulunan mutfak camının açılma sesi üzerine mutfağa gelen ve cinsel ilişki teklifine rıza göstermeyen şikayetçi N.D.’nın ağzını bir eliyle kapadığı, N.D.’yı mutfaktaki çekyatın üzerine yatırdığı, diğer eliyle N.D.’nın eteğini yukarıya kaldırdığı, N.D.’nin karşı koymasına, iteklemesine rağmen, sanığın N.D.’nın vücut dokunulmazlığını organ sokmak suretiyle ihlal ettiği, sanığın iki üç gün arayla bu fiilini iki kez daha gerçekleştirdiği anlaşılmış olmakla, sanık A.B.’nin sabit olan üç kez şikayetçi N.D.’ye yönelik vücuda organ sokmak suretiyle cinsel saldırı suçundan dolayı 5237 Sayılı TCK nun 102/2 ve 43/1 maddeleri gereğince cezalandırılmasına, ayrıca Sanık A.B.’nin sabit olan şikayetçilere yönelik üç kez geceleyin konut dokunulmazlığını ihlal suçundan dolayı 5237 Sayılı TCK nun 116/4 ve 43/1 maddeleri gereğince cezalandırılmasına karar vermek gerektiği sonuç ve kanaatine oybirliği ile varılmıştır.
Bu cihetle aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Tavsilatı yukarıdaki gerekçede ve aşağıdaki gerekçeli kararda ayrıntıları ile açıklandığı üzere;
1-Sanık A.B.’nin sabit olan şikayetçi N.D.’ye yönelik vücuda organ sokulması suretiyle cinsel saldırı suçundan eylemine uyan fiil ve hareketinden dolayı 5237 Sayılı TCK nun 102/2 maddesi gereğince; suçun işleniş biçimi, suçun işlendiği zaman ve yer, meydana gelen zararın ağırlığı, failin kastındaki yoğunluk göz önüne alınarak, sanığın takdiren ve teşdiden 8 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına,
Sanık A.B.’in mağdur N.D.’ye yönelik cinsel saldırı suçunu bir suç işleme kararının icrası kapsamında aynı suçu kısa aralıklarla birden fazla işlenmiş olduğu ve sanık hakkında bir cezaya hükmetmek gerektiği anlaşılmış olmakla, sanığa verilen cezada suçun 3 kez işlenmesi de göz önünde bulundurularak 5237 Sayılı TCK nun 43.maddesi gereğince takdiren ½ (2/4) oranında artırım yapılmasına, böylece sanık A.B.’nin 12 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına,
Sanık hakkında verilen cezada başkaca kanuni ve takdiri indirim yada artırıma yer olmadığına,
Sanık hakkında verilen hapis cezasında, sanığın sosyal ve ekonomik durumu , suçun işleniş şekli ile oluşa ve ceza miktar ve nevine göre 5237 Sayılı Yasanın 50 ve 51. ile 62.maddelerinin lehe uygulanmasına yer olmadığına,
5237 Sayılı Yasanın 53.maddesinin 1.fıkrasının a, b, c, d ve e bendlerinde belirtilen haklardan sanığın hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar yoksun bırakılmasına,
Sanığın gözetim altında ve tutuklulukta geçen süresinin 5237 Sayılı TCK nun 63 maddesi gereğince hükmolunan cezasından mahsubuna
2-Sanık A.B.’nin sabit olan şikayetçiler N.D. ve Y.D.’ye yönelik geceleyin konut dokunulmazlığını ihlal suçundan eylemine uyan fiil ve hareketinden dolayı 5237 Sayılı TCK nun 116/4 maddesi gereğince; suçun işleniş biçimi, suçun işlendiği zaman ve yer, meydana gelen zararın ağırlığı, failin kastındaki yoğunluk göz önüne alınarak, sanığın takdiren ve teşdiden 2 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına,
Sanık A.B.’in şikayetçiler N.D. ve Y.D.’ye yönelik konut dokunulmazlığını ihlal suçunu bir suç işleme kararının icrası kapsamında aynı suçu kısa aralıklarla birden fazla işlenmiş olduğu ve sanık hakkında bir cezaya hükmetmek gerektiği anlaşılmış olmakla, sanığa verilen cezada suçun 3 kez işlenmesi de göz önünde bulundurularak 5237 Sayılı TCK nun 43.maddesi gereğince takdiren ½ (2/4) oranında artırım yapılmasına, böylece sanık A.B.’in 3 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına,
Sanık hakkında verilen cezada başkaca kanuni ve takdiri indirim yada artırıma yer olmadığına,
Sanık hakkında verilen hapis cezasında, sanığın sosyal ve ekonomik durumu , suçun işleniş şekli ile oluşa ve ceza miktar ve nevine göre 5237 Sayılı Yasanın 50 ve 51. ile 62.maddelerinin lehe uygulanmasına yer olmadığına,
5237 Sayılı Yasanın 53.maddesinin 1.fıkrasının a, b, c, d ve e bendlerinde belirtilen haklardan sanığın hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar yoksun bırakılmasına,
3-Sanığa verilen cezaların miktarı, sanığın tutuklulukta geçirdiği süreler göz önüne alınarak hükümle birlikte tutukluluk halinin devamına, hüküm özetinin gereğinin yerine getirilmesi için Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine,
4 adet davetiye gideri olan 16,00 YTL den ibaret yargılama giderinin sanıktan tahsili ile hazineye irat kaydına,
Mahkememizce verilen karara karşı tarafların yüze karşı olması halinde tefhim tarihinden yokluklarında karar verilmesi halinde ise tebliğ tarihinden itibaren (7) gün içinde mahkememize verilecek veya gönderilecek dilekçe veya tutanağa geçirilmek üzere zabıt katibine beyanda bulunmak suretiyle Yargıtay’ca incelenmek üzere temyiz yoluna başvuru hakkının bulunduğunun ihtarına,
Temyizi kabil olmak üzere sanık A.B. ile sanık müdafinin yüzlerine karşı C.Savcısı …………… huzuru ile talebe uygun oybirliğiyle verilen karar açıkca okunup usulen tefhim kılındı.13.10.2006
Başkan Üye Üye Katip
KONU İLE İLGİLİ YARGITAY İLAMI

Nitelikli cinsel saldırı ve geceleyin konut dokunulmazlığını ilal suçlarından sanık A.B.’nin yapılan yargılanması sonunda; atılı suçlardan mahkumiyetine dair Bafra Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 13.10.2006 gün ve 2006/189 Esas, 2006/220 Karar sayılı hükmün süresi içinde Yargıtay’ca incelenmesi sanık müdafii tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı C.Başsavcılığından tebliğname ile daireye gönderilmekle incelenerek gereği düşünüldü:
Konut dokunulmazlığını bozma suçundan kurulan hükümde 5237 sayılı TCK.nın 53/1 maddesinin (c) fıkrasında belirtilen hak yoksunluğunun koşullu salıverme tarihine kadar hükmedilebileceği gözetilmeden, infaz tamamlanıncaya kadar uygulanmasına karar verilmesi,
Kanuna aykırı, 5237 Sayılı TCK.nın 7/2 maddesi ile 5320 Sayılı Yasanın 8/1. maddesi de gözetilmek suretiyle hükmün CMUK.nın 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, ancak bu cihetin yeniden yargılama yapılmaksızın düzeltilmesi mümkün bulunduğundan aynı yasanın 322 maddesinin verdiği yetkiye dayanarak, hüküm fıkrasında yer alan “5237 Sayılı TCK.nın 53/1. maddesinin a-b-c-d-e bentlerinde belirtilen haklardan hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar yoksun bırakılmasına” ibaresinin 5237 Sayılı Yasanın 53/1. maddesinin (c) bendinde düzenlenen güvenlik tedbirinin (hak yoksunluğunun) koşullu salıvermeye, hükmolunan diğer güvenlik tedbirlerinin (hak yoksunluklarının) ise cezanın infazı tamamlanıncaya kadar uygulanmasına; biçiminde DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
Nitelikli cinsel saldırı suçundan kurulan hükmün incelenmesinde ise;
Evinde çocukları bulunan mağdurenin ırza geçme eyleminin gerçekleştirildiği zamanlarda bağırıp çevreden yardım istememiş olması, eylemin birden çok değişik zamanlarda tekrarlanmasına rağmen hiç kimseye anlatmaması ve şikayetçi olmaması, durgun halinden şüphelenen eşine olaydan yaklaşık iki ay sonra açıklama yapması gözetildiğinde: ırza geçmenin cebir şiddet kullanarak yapıldığına dair iddiasının durumunu çevresine mazur gösterme düşüncesinden kaynaklandığı ırza geçmenin zorla yapıldığı hususunda mağdurenin anlatımı dışında sanığın cezalandırılması için kesin ve inandırıcı başkaca da delil elde edilemediği, dolayısıyla eylemin rızaya dayalı olarak işlendiğinin kabulü yerine, oluşa uygun düşmeyen gerekçelerle yazılı şekilde hüküm kurulması,
Kanuna aykırı sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün 5320 Sayılı Yasanın 8/1. maddesi gözetilerek CMUK.nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozmanın mahiyetine göre sanığın bi hakkın TAHLİYESİNE, başka suçtan tutuklu veya hükümlü değilse salıverilme hususunun mahalline telle bildirilmesi için Yargıtay C.Başsavcılığına müzekkere yazılmasına, 19.03.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Bence bu karar gayet makul ve hukuki bir karardır. Mağdur defalarca tecavüze uğradığını söylemiş, buna ses çıkartmamasının nedenini de çocuklarının etkilenmemesi ve korku olarak açıklamıştır. Hayatın olağan akışına uygun düşmeyen iddia ve suvunmalar kesin delillerle kanıtlanmadıkça gözönünde bulundurulamaz, ayrıca şüphe sanık lehine yorumlanır evrensel kuralı da burada çok önemli bir yer tutmaktadır. Mağdurun iddiası hayatın olağan akışına uygun değildir ve sanığın savunmasının aksi kesin delillerle kanıtlanmamışsa ki bu davada kanıtlanmadığı anlaşılıyor, o zaman Yargıtayın kararı çok doğrudur. Ayrıca dosyaya ilişkin somut bilgi olmadan bu kararın bir takım gerekçelerle eleştirilmesinin de doğru olmadığını ve hukuki olmadığını düşünüyorum.Saygılarımla
Old 31-05-2007, 18:01   #8
Av.Elvan Akkaya

 
Varsayılan

ben mahkeme gerekçesini doğru buluyorum açıkçası.
ancak her türlü şüpheden uzak kesin bir delil olmadığı gibi kadının ifadesini doğrular yan deliller de bulunmamaktadır.
sanık bundan yararlanmıştır.

kişisel fikrim olayın mağdurun anlattığı şekilde olduğudur.hiç bir kadın, bir adamın saldırısına uğradığını çocuklarının görmesini istemez.ayrıca fiziki baskının dışında manevi baskı olması ihtimali de nazara alındığında durumu eşine ve çevresine anlatma ihtimali de zayıf kalmaktadır.eşinin ve çevresinin kendisine inanacağını nereden bilecektir? böyle olaylarda mağdur olayı açıkladığında suçlanma korkusu içinde itiraftan uzak kalmaktadır.

hukuken doğru,vicdanen üzücü bir karar olarak nitelendiriyorum...
Old 01-06-2007, 04:24   #9
sunay

 
Varsayılan

Şüpheden sanık yararlanır ve dairenin verdiği karar elbetteki isabetlidir.

Ancak Dairenin mağdurun 'durumunu çevresine mazur göstermeye çalıştığını' belirtmesi hukuki açıdan hiç de doğru olmamıştır.
Olayın ispatlanamamış olması olayın çarpıtıldığını göstermez mağdurun haklı olma olasılığı vardır.
Old 01-06-2007, 08:42   #10
Av.EErdem

 
Varsayılan

Sayın Sunay'a katılıyorum.
Bizim toplumumuzda toplumsal namus anlayışının ne kadar katı olduğu, tecavüze uğramış dahi olsa bunun toplumda nasıl karşılanacağı , eşin bilmesi veya aileden herhangi bir kimse ya da komşular tarafından öğrenilmesi durumunda hala var olan töre cinayetleri gerçeği varken, karar verirken biraz hassas davranılmalı diye düşünüyorum.
Old 03-06-2007, 02:50   #11
v.emre

 
Varsayılan

adam öldürmenin nitelikli hallerinden olan ;eğer hareket alt veya üst soya karşı işlenmişse fail ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılır ifadesi maalesef karşılığını bulamamış.cezanın artırılması gerekirken indirime gidilmiş.sadece yazık diyebileceğim.HEM DE ÇOK YAZIK
Old 03-06-2007, 15:03   #12
av.sevdacan

 
Varsayılan

Cezanın ağırlaştırılması yerine ağır tahrik indirimi uygulanması içler acısı.

Yorum yapmayıp "sözün bittiği yer" demek daha manalı olur belki ...
Old 03-06-2007, 17:11   #13
Seyda

 
Varsayılan

Haberi gönderdiğim zaman THS tecrübesizliğim sebebiyle kaynağını göndermemişim Dileyen üyelerimiz için haberin kaynağı :

http://arsiv.sabah.com.tr/2006/10/20/gun119.html

Saygılarımla..
Old 08-06-2007, 11:28   #14
Veysel

 
Varsayılan Yargıtay, hastasını taciz eden doktora tazminat ödenmesine karar verdi.

<H1>Yargıtay, hastasını taciz eden doktora tazminat ödenmesine karar verdi

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Adapazarı SSK Hastanesi’nde çalışan ve ayrıca muayenehanesi de bulunan Genel Cerrahi uzmanı Dr.H.G.’nin açmış olduğu “manevi tazminat" davasında emsal bir karara imza attı. İki çocuğu bulunan Doktor G., özel bir televizyon kanalında yayınlanan “tacizci doktor" görüntüleri nedeniyle kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu belirterek, İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne dava açtı.
Dava reddedildi ancak mahkemenin verdiği davanın reddi kararının temyiz incelemesini yapan Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, kararının bozulmasına ve davanın kabul edilmesi gerektiğine oy çokluğuyla karar verdi.
Yargıtay’ın emsal kararında yer alan olay şöyle gelişti: Dr. G.’nin muayenehanesine hasta olarak giden N. Ö. tacize uğradığını Show tv muhabirine durumu anlattı. Çantasına koyduğu gizli kamera ile Doktor G.’yi yeniden ziyaret eden Ö., Dr. G.’nin sözlü ve fiziki tacizine yeniden uğradı. Gizli kamera kayıtları ile hastasını taciz ettiği tespit edilen Dr. G.’nin bu görüntüleri Show TV’de “tacizci doktor yakalandı" başlığı ile yayınlandı.

CEZA DAVASI REDDEDİLDİ

Dr. G., hakkında “tacizci doktor" şeklinde yapılan haberler sonrası kendisine hakaret edildiği iddiasıyla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu Dr. G.’nin yaptığı suç duyurusu sonrasında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı takipsizlik kararı verdi. Takipsizlik kararında şöyle denildi: “Hipokrat yemini etmiş bir tabip ile bayan hastası arasında asla olmaması gereken davranışlar içerisine giren müştekinin, bu durumun tespiti ve kamuyu uyarma gayesi ile yapılan yayın sebebiyle kendisine hakaret edildiğinden bahisle şikayette bulunmasında haklı olmadığı görüşünden hareketle olayda hakaret suçunun unsurlarının bulunmadığı, televizyonun haber verme işlevini yerine getirdiği kanaatine varılmıştır."

TACİZ EDEN, TACİZ EDİLENDEN 12 BİN YTL İSTEDİ

Dr. G., ceza davasının reddedilmesinin ardından yapılan yayınlarla kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu iddiasıyla 12 bin YTL’lik manevi tazminat istemiyle dava açtı. İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülen davada, Dr. G., gizli kamera görüntülerinin televizyonda yayınlanmasının ardından bu görüntüleri yayınlayan televizyon kanalı ve tacize uğradığını belirten N. Ö.’den 12 bin YTL talep etti.

MAHKEMEDEN ETİK DERSİ

Gizli kamera görüntülerinde, midesinden rahatsız olan N. Ö.’ye sarılıp zorla öpmeye çalışan Dr. G.’nin açtığı tazminat davası, İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından reddedildi. Mahkeme kararında şu görüşlere yer verdi: “Bir doktorun yanlış tutum ve davranışlar içinde olmaması önemlidir. Davacının kendisine mide rahatsızlığı nedeniyle muayene olmak için geldiğini belirten dosyamız davalısı N. Ö.’nün bacaklarını ve göğüslerini okşadığı, önünde diz çökerek gözlerine bakmasını istediği, ‘ne güzel kızsın sen’ diye hitap ederek şeker, dondurma, çay ikram etmek için çırpındığı, muayene parası istemediği gibi, tüm ailesine bedava doktorluk hizmeti vereceğini beyan ettiği ısrarla kendi yanaklarını öptürmek istediği görülmüştür. Davacının bu davranışları bir doktor ile hastası arasında asla yaşanmaması gereken incitici davranışlardır. Son derece kutsal ve toplumdaki tüm bireylerin, hiç tereddütsüz yaşam hakkını emanet ettiği, mesleğini yerine getiren bir doktorun toplumda örnek olması gerekmektedir. Bu tür bir olayın anlatılmasında ve banda kaydedilmesinde kamu yararı olduğundan hukuka aykırılık bulunmadığı kanaatine varılmıştır. Dava konusu yayında davacının davranış tarzına göre değerlendirme yapıldığı ve kamuoyu önünde gerçeklerin tartışıldığı, bunda da kamunun yararı bulunduğu açıkça görülmektedir. Kaldı ki davacının kendi iradesiyle yarattığı bu ortamın basın yolu ile eleştirilmesine de katlanmak zorunda olduğu gözetildiğinde davaya konu yayında hukuka aykırılıktan söz edilemez. Dava konusu yayın, geçen olayları irdeleyip ahlaki bir sonuç çıkarılması amacını gütmektedir. Olayların derinliği ve çarpıcılığı anlatımda kullanılan dil ve ifadeyi de beraberinde getirir. Davacı, banda alınmış görüntü ve konuşmaları ile toplumda yerleşik ahlaki kurallar ile değer yargılarını sarsmıştır."

YARGITAY, MUAYNEHANEDE YAPILAN TACİZİ "ÖZEL HAYATA SALDIRI" SAYDI

Mahkemenin verdiği davanın reddi kararının temyiz incelemesini yapan Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, mahkemenin kararının bozulmasına ve davanın kabul edilmesi gerektiğine oy çokluğuyla karar verdi. Yargıtay, bozma gerekçesinde şu görüşlere yer verdi: “Anayasa’nın 20. maddesinde herkesin özel hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip bulunduğu, özel hayatın gizliliğine dokunulmayacağı belirtilmiştir. Kişinin sıfatı ve konumu ve olursa olsun rızası dışında kamuya açıklanamaz. Bunlar kişinin gizli alanını oluşturur. Bir kişinin hukuka aykırı bile olsa konuşmalarının ve görüntüsünün gizli kamera ile kayda alınması aynen telefon konuşmalarının yasadışı dinlenmesinde olduğu gibi onun kişilik haklarına ve özel yaşamına saldırı niteliği taşımaktadır. Bu kayıt ve görüntülerin televizyon yolu ile kamuoyuna yansıtılması kişilik haklarına yapılmış ikinci saldırı niteliğindedir." Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin verdiği bozma kararına direnen yerel mahkeme, gerekçeli kararında şu görüşleri dile getirdi: “Davacının kendi iradesiyle yarattığı bu ortamın basın yolu ile eleştirilmesine de katlanmak zorunda olduğu münhasıran özel hayata ilişkin olarak kabul edilemez. Olayda iki kişinin özel yaşantısından bahsedilemez. Muayenehane kamuya açıktır. Davacı, bir işyeri açmış ve çalıştırmaktadır. Bu tür bir olayın anlatılmasında ve banda kaydedilmesinde ve yayınlanmasında kamu yararı olduğundan hukuka aykırılık bulunmadığı kanaatine varılmıştır.ö

“HAKSIZ FİİLDE BULUNAN DAVACIDIR"

Yerel mahkemenin direnme kararının ardından dosya Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda görüşülerek karara bağlandı. Genel Kurul, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’ni haklı bularak, davacının açtığı tazminat davasının kabul edilmesi gerektiğine hükmetti. Genel Kurul’un verdiği karara muhalif kalan Yargıtay 4. Hukuk Dairesi üyesi Mehmet Uyumaz, karşı oy yazısında şunları şu görüşleri dile getirdi:
"Davacı doktorun özel muayenehanesinde tedavi için gelen hastasına tacizde bulunduğu ve hastasını çeşitli vaatlerle kandırmaya çalışarak onun kendisiyle ilişkide bulunmasını istediği tartışmasızdır. Olayın geçtiği muayenehanenin davacının özel yaşamının bir parçası olduğunun kabulü de mümkün değildir. Hastalarını muayene ettiği yer kamuya açık bir alandır. Bu tür alanlarda geçen olayların basın yoluyla açıklanması, kural olarak özel hayatın açıklanması olmadığı gibi kişilik haklarına saldırı sayılamaz. Davacı, hastası olan kadına tacizde bulunmuştur. Kamu düzenini bozan bir eylemde bulunmuştur. Yasa koyucu kamu düzenini bozan ve haksız fiilde bulunan kişileri korumaya yönelik hükümlerin yasalarda yer almasını kabul etmez. Haksız fiilde bulunan davacıdır. Bu tür davranışlara maruz kalanların çoğu kez yanlış anlaşılmadan korktukları için sessiz kaldıkları da gerçektir. Böyle bir olayın anlatılmasına ve banda kaydedilmesinde kamu yararı olduğundan hukuka aykırılıktan söz edilemez. Olay, doğrudan kamuoyunu ilgilendirmektedir, günceldir."

"FAİL ÖDÜLLENDİRİLİYOR"

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi üyesi Uyumaz karşı oy yazısında, hukuk devletinde tacize uğrayan ve manevi şiddete maruz kalan bir kadının haksız fiil faili olan davacıya tazminat ödemesi gibi bir durumun kabul edilemeyeceğini vurgulayarak şu görüşleri dile getirdi: "Bu durumun kabulü ise zarar görenin cezalandırılması ve failin ödüllendirilmesi sonucunu doğurur Bu olayda tacize uğrayan N. Ö., taciz eden davacıya tazminat ödemek zorunda bırakılmıştır. Bu yoldaki kabul hukuka ve adalete uygun düşmez. Davacı doktor meslek kurallarına ve etik kurallara aykırı davranmıştır ve doktor yönünden gizlilik olamaz. Davacı doktor, meslek kurallarına ve etik kurallara uygun hareket etmemiş ve hastasını taciz etmiştir. Olayın ortaya çıkması güncel, taşıdığı çarpık durum itibariyle ve kamuoyunu ilgilendirmesi itibariyle özel yaşamın gizliliği ortadan kalkmıştır. Yani, toplumun yararı gözetilerek yapılmıştır. Davalı kadın, uğradığı taciz nedeniyle kanıt toplamak zorunda kalmıştır. Hukuk, davalı kadının kanıt toplama yöntemini sorgulama durumunda olmamalıdır. Hukuk, zarar göreni korumalı ve haksız fiil failini cesaretlendirmemelidir." Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun bu kararıyla karar kesinleşmiş oldu.

ANKA




Old 09-06-2007, 12:32   #15
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Merhabalar

Sn.Veysel bu haberi dün gönderdi.BU gün ise bütün gazeteler konuyu haber yapmış durumda.

Dikkatimi çeken konu bütün başlıkların "Tacizciye tazminat ödenecek" anlamına gelecek biçimde oluşturulmasıydı.

Bu başlık hukukçu olmayan okuyanları yanıltıcı özellıktedir.Bu başlık sanki taciz eden üstüne bir de para alıyor çağrışımını yaratacak niteliktedir.

Oysa olay tacize ilişkin değil,kişiye ait ses ve görüntülerin gizlice kaydedilmesi ve kaydedilen görüntülerin basında yer almasıdır. (tacize ilişkin bir dava açılıp açılmadığı,açılmışsa sonucunun ne olduğu haberde hiç bir biçimde yer almıyor)

Tazminata sebep olan olay ise TCK da suç olarak düzenlenmiştir.

Taciz eyleminin cezalandırılması isteği ile taciz süphelisinin hukukça güvence altına alınmış kişilik haklarının korunması iki ayrı konudur ve birbirine karıştırılmamalıdır

Alıntı:
Kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması

MADDE 133 - (1) Kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaları, taraflardan herhangi birinin rızası olmaksızın bir aletle dinleyen veya bunları bir ses alma cihazı ile kaydeden kişi, iki aydan altı aya kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Alıntı:
Özel hayatın gizliliğini ihlal

MADDE 134 - (1) Kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlal eden kimse, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlal edilmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.

(2) Kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya sesleri ifşa eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Fiilin basın ve yayın yoluyla işlenmesi halinde, ceza yarı oranında artırılır
Old 11-06-2007, 09:35   #16
Veysel

 
Varsayılan

Sayın Kayar ; Yukarıdaki tespitlerinize aynen katılıyorum. Bende sizin anladığınız şekilde anladım. Gerçi , ne demek istendiğini ikinci okumamda anladım ama, olsun …

Hatta bu haber, bazı gazete sayfalarının son dakika sütununda “Yargıtay’dan şok karar” şeklinde verildi. İtiraf edeyim ben ilk okuduğumda tam olarak anlayamadım. Gerek haberin veriliş biçimi, haberin uzun tutulması, asıl vurgulanmak istenenin net cümlelerle ifade edilemeyişi (kişisel fikrim, daha net ve açık ifadelerle okuyuculara aktarılabilirdi.) benim gibi hukukçu olmayan bir okur için anlaşılması oldukça güçtü.

Yerel mahkemenin kararında diretmesi ve karşı oy gerekçesini okuduktan sonra karara katıldığım ve katılmadığım noktalar oldu. Doğrudur, özel hayat gizli ve dokunulmazdır. Ancak eylem, sıradan bir eylem değildir. Sanıyorum kişinin bir şekilde bunu kanıtlaması gerektiği ihtiyacı hasıl olmuştur. Hazırlık safhası bir çok soruyu akla getirse dahi… Burada, ilgili medya kuruluşunun sorumluluğunu da göz ardı etmememiz gerektiğini düşünüyorum. Bence bu olayda kadın kadar o kuruluş da sorumlu. Kimse kendisini bir başkasının yerine koymamalı ve onun adına hareket etmemeli. Hele hukuk devletinde…

Bir başka taraftan bakacak olursak yıllar önce, –ki şu an da pek değişen bir şeyin olduğunu düşünmüyorum bazı kamu kuruluşlarında dönen rüşvet çarkının gizli kaydedilen bu görüntülerin yayımlanması neticesinde kamuoyunun bilinçlendiği, bir dönem bu tür suçlarda biraz azalma görüldüğü ve az da olsa bu tür programların bazı suçların önlenmesinde caydırıcı rol oynadığı herkesçe bilinmektedir. Şimdi bu karar bu mağdurlara! da emsal teşkil edecek mi?

Haberi buraya taşıdıktan sonra ilk yorumu yapmak istemedim. Amacım ”özel hayatın nereye kadar olanı bizi , nereden sonrası kamuyu ilgilendirir?” sorusuna yanıt aramak.

Saygılarımla.
Old 25-06-2007, 23:00   #17
tuval2310

 
Varsayılan

ben de magdurun dogruyu söyledigini düşünüyorum..zaten yanlış hatırlamıyorsam şikayet sisteminin amacı,zaten zarar görmüş olan magdurun şikayeti ile olayın daha fazla kişi tarafından öğrenılmesi sonucunda zararının daha da büyümesini engellemekti...
şimdi köyde oturan,kocası calışmaya gitmiş bir kadının tecavüze ugramış oldugunu çıkıp da bangır bangır bagırmasını bekleyemeyiz..bu objektiflige aykırı olur..bu yüzden kadının hemen şikayet etmemiş olması kendi aleyhine kullanılıp,adamla kendi istegıyle ilişkiye girmiş olabileceginin delili kabul edilmesi bence yerinde degildir...
Old 27-06-2007, 15:35   #18
av.semire nergiz

 
Varsayılan

Bu dava dosyasında mağdur açısından psikolojik raporun aldırılmamış olması en büyük eksiklik ve hatalardan biridir.Tecavüzün delili herzaman fiziki bulgular veyahut bağırma şeklindeki yardım çağrıları değildir.Başka bir deyişle bu bulguların olmayışı veyahut mağdur kadının yargıtayın belirttiği şekilde bağırmamış olması tecavüzün olmadığı anlamına gelmez.Tecavüz mağdur açısından korkunç bir deneyimdir ve aradan uzun yıllar geçse dahi izlerini taşır; bu itibarla bu hususun tespitine yönelik olarak alınması gereken bir psikolojik raporun çok çok gerekli olduğu aşikardır.Yerel mahkemenin gerekçeleri çok yerindedir.Yargıtay ise mağdurun durup dururken,tecavüz olayını hiç kimse bilmezken neden açıkladığını ise görüldüğü üzere açıklayamamıştır.Kadının tecavüze uğradım demesinde ne menfaati olabilir? Toplumda tecavüze uğramış kadın damgası yemekten başka!!!!!!
Old 28-06-2007, 12:42   #19
av.semire nergiz

 
Varsayılan

Mahkemeler genellikle, cinsel saldırının ispatında Adli Tıp Kurumlarının fiziksel muayene sonucunda verdiği raporları delil olarak kabul etmektedirler. Oysa mağdurlar, yaşadıkları travma nedeniyle doktora gitmekte zorlanmakta ya da olaydan çok sonra hekime başvurmaktadırlar. Bu da, fiilin fiziksel izlerinin silinmesine yol açmaktadır.Mağdur travma sonrası stres bozukluğunu ise olayın üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin yaşamaya devam etmektedir.Ülkemizde Cinsel saldırının ispatı için psikolojik raporların alınmasında çeşitli zorluklar yaşanmaktadır.Derdest dava ve soruşturma dosyalarında mağdur taraf ve vekilince talep edildiği halde bu talepler yargı makamlarınca çoğu kez red edilmektedir. Hepimizin hatırladığı gibi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi "Şükran Aydın / Türkiye" davasında Şükran Aydın'ın gözaltında işkence gördüğüne ve Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 3. ve 13. maddelerini ihlal ettiğine hükmetmiştir. Mahkeme kararında, "işkence iddialarıyla ilgili olarak kapsamlı ve tarafsız bir soruşturma yürütülmediği" sonucuna varmış ve "tecavüz iddialarıyla ilgili eksiksiz bir soruşturmanın, bağımsız tıp uzmanlarınca yapılacak psikolojik muayeneyi de içermesi gerektiği" özellikle belirtilmiştir. "Soruşturma konusu suçun doğası göz önüne alındığında, tıbbi kanıtın elde edilmesi biçimi ve tıbbi raporların içeriği" yetersiz bulunmuştur. Cinsel saldırı iddialarına ilişkin davalarda psikolojik raporların bulunmasını talep eden tek kurum AİHM değildir. İstanbul Protokolü de cinsel işkence iddialarının değerlendirilmesinde psikolojik muayenenin gerekli olduğunu belirtmektedir.
Old 28-06-2007, 16:19   #20
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Sn.Toz


Cinsel saldırı sonrasında ,muayene genellikle bekaretin durumu ve livataya ilişkin bulgular aranmakta ve fiziken bir tahribat bulunmadığında (ruhsal tahribatın varlığı araştırılmaksızın )saldırının olmadığı yönünde kanaat oluşabilmektedir.

Ayrıca cinsel saldırıya ilişkin yakınmaların tam ve doğru kayda alınması oldukça önemlidir.Bu nedenle bu muayeneyi yapan hekimin cinsel şiddet konusunda uzmanlaşmış olması gerekmektedir.AİHM nin belirttiğiniz kararında bu yön özellikle vurgulanmıştı.

Saygılarımla
Old 30-06-2007, 08:57   #21
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Merhaba,

Niyetim polemik yaratmak değil,hemen söylemeliyim.

Sedece merakımdan soruyorum:

Yargıtay'da "tecavüz olsaydı,bağırırdın"diyen dairenin üyeleri arasında kadın var mı?Varsa kaçı?

Yargıtay üyelerinin yarısı kadın olsa kararların yönü nasıl olurdu?

Yine tecavüz olsaydı bağırırdın denir miydi?

Ya da babanın tecavüzüne itiraz etmediği için çocuğun rızası var denir miydi?

Sadece merakımdan soruyorum.

Saygılarımla
Old 01-07-2007, 18:02   #22
av.semire nergiz

 
Varsayılan

Sanırım burada hakimlerin niceliğinden çok niteliği önemlidir.Önemli olan orada kaç bayan hakimin olduğu değil kaç tane kadın bakış açısına sahip hakimin olduğudur.'ERKEKLERDEN NE İSTİYORSUNUZ?' diyen bayan hakimleri de çokça gördük,kadınlar lehine vicdanımızı rahatlatan kadın bakış açısına sahip erkek hakimler de gördük.
Old 01-07-2007, 18:09   #23
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Sn.Toz

Elbette cinsiyetten önce zihniyet önemlidir.Ama bunu ,cinsiyetin eşit olduğu yerde söylemek daha bir doğru olurdu.

Yargıda kadınların eşit temsili adalete katkı sağlayabilecek bir durumdur.

Tanık olabilmek dileği ile...

Saygılar
Old 17-09-2007, 15:43   #24
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Yargı Kararlarında Kadın Hakları

Tecavüzcü üvey babaya indirim
Samsun’da 10 yaşındaki üvey kızına tecavüz eden E.K.’e (37) verilen hapis cezası, kızın kemik yaşı 12 olduğu ve aklı dengesi bozulmadığı için 1 5 yıl indirildi.
11 Eylül 2007,

İsmail Akduman’ın haberi
Samsun’da 10 yaşındaki üvey kızına tecavüz eden E.K.’e (37) verilen hapis cezası 5 yıl indirildi. Yargıtay’ın isteği üzerine yeni TCK hükümlerine göre yeniden yargılanan K.nın cezası, tecavüz olayından kızın ruh sağlının bozulmadığına ilişkin İstanbul Adli Tıp Genel Kurulu raporu üzerine 18 yıl 9 aya indirildi. İkiyüz Evler Mahallesi’nde oturan işsiz K. 2003 yılında birlikte yaşadığı P.Y.’ın kızı H.K.’ya tecavüz etti. Karnının ağrıdığını söyleyen küçük kız doktora götürülünce 4 aylık hamile olduğu ortaya çıktı. Olayın polise bildirilmesi üzerine H.K. kendisine üvey babasının tecavüz ettiğini söyledi. Yakalanan K.tutuklandı. Devlet Hastanesi’nde yapılan kemik testiyle kızın yaşının 17 olduğu belirlendi. Mahkeme, nüfus kayıtlarında H.K.’nın yaşının 10 olduğunu dikkate alıp sanığa 2005 yılında üvey kızına defalarca tecavüz ettiği için 24 yıl hapis cezası verdi. Yeniden yargılandı Yargıtay, dosya içerisinde küçük kızın yaşının tam olarak tespit edilemediğini ve sanığın yeni TCK’daki hükümlere göre yeniden yargılanması gerektiğini bildirdi. Samsun 1. Ağır Ceza Mahkemesi, dosya ile birlikte H.K.’yı İstanbul Adli Tıp Genel Kurulu’na göndererek yaşı ve ruh sağlığının tespitini istedi. 4 ay önce gelen raporda H.K.’nın olay tarihinde 10 değil 12 yaşında olduğunu, yaşadığı tecavüz olayı nedeniyle de ruh ve beden sağlığının bozulmadığına ilişkin rapor verdi. Samsun 1. Ağır Ceza Mahkemesi dün açıkladığı kararında, H.K.’nın beden ve ruh sağlığının bozulmadığı için cezada indirim yaparak sanık K.e üvey kızına tecavüz etmek suçundan 18 yıl 9 ay hapis cezası verdi
http://www.mercektv.com/Detay.asp?Gu...1O69O70O69O71O
Old 17-09-2007, 15:46   #25
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

MOR ÇATI
Kadın Sığınağı Vakfı



Tecavüze indirim olamaz!!!

11.09.2007 tarihinde medyada yer alan haberlerde, Adli Tıp Kurumu tarafından, tecavüze uğrayan ve sonrasında hamile bırakılan 10 yaşındaki bir kız çocuğu için beden ve ruh sağlığının bozulmadığı yönünde rapor verildiği belirtildi.Yeni TCK’ya göre yeniden yargılanan şahıs cezasında, bu rapor sonucunda 5 yıllık indirim uygulandı.
Bu olay devlet kurumlarındaki erkek egemen zihniyetin uygulamalarını, adalet mekanizmasının kadınlar için adalet dağıtmaktan halen çok uzak olduğunu bir kez daha ortaya koydu.
Adli Tıp Kurumu, 10 yaşında üvey babası tarafından tecavüze uğrayarak hamile bırakılan bir çocuğun, ruh ve beden sağlığında tahribat oluşmadığı yönünde vermiş olduğu raporla, kurumun güvenilirliği konusunda şüphe yaratmıştır. Söz konusu olayda adli tıp kurumunun verdiği rapor ve mahkemenin bu rapora itibar etmesi kadına yönelik şiddet söz konusu olduğunda kurumların nasıl ortak ve benzer tutum aldıklarını, cinsiyet temelli ayrımcılığın tüm kurumlara hakim olduğunu, kadınların mağdur olduğu olaylarda adaletli karar almanın önünde engel teşkil ettiğini gösterdi.
Kadına yönelik şiddetin önlenmesinde aciz kalan devlet, şiddet uygulayanın cezalandırılmasında da erkekten yana tutum almaya devam ediyor.Oysa kadınlara ve çocuklara yönelik şiddetin önlenmesi için yayımladığı genelgede devlet, şiddetin önlenmesi konusundaki önlemlerin devlet politikası olarak uygulanacağı taahhüt etmiş; sağlık çalışanları, yargı mensupları ve diğer ilgili görevlilere, şiddete karsı yaklaşım konusunda meslek içi eğitim verileceğini açıklamıştı. Genelgede bahsi geçen hizmet içi eğitimlerin gerçekleştirilmediği ya da amacına ulaşmadığı, kurumların verdiği raporlardan ve kararlardan anlaşılıyor.
Söz konusu hukuki süreç devletin şiddetin önlenmesinde ve mağdurun korunması konusunda bütünlüklü ve sistemli bir politikaya sahip olmadığını açıkça ortaya koyuyor.
Ensest çocukların ve kadınların beden bütünlüğüne ve ruh sağlığına dönük en ağır şiddet biçimlerinden birisidir. Ortaya çıkartılması ve açıklanması toplumsal yapı nedeni ile bir o kadar zordur. Ensestin yaratmış olduğu travma etkilerini yıllarca hatta kişinin tüm yaşamı boyunca devam ettirebilir. Bu nedenle gerek yargı kurumlarının, gerekse sağlık kuruluşlarının, enseste maruz kalan çocuk ve kadınların tarafında tutum almamaları ikinci bir kez şiddet uygulamaları anlamına gelmektedir.
Mor Çatı olarak söz konusu raporu veren ve rapora itibar eden zihniyeti kınıyoruz. Bu konuya ilişkin olarak, devletin, sorumlu kişiler hakkında derhal inceleme başlatması, tecavüze maruz kalarak hamile bırakılan kız çocuğuna gerekli desteklerin verilmesini sağlaması gerekmektedir.

Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı
Old 17-09-2007, 22:10   #26
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Merhaba

Habere konu dosya ve rapor hakkında Samsun Adliyesinden bilgi edinip paylaşacak arkadaşlar var mı?
Old 17-09-2007, 22:28   #27
M P

 
Varsayılan

Selamlar Sn. Av.Habibe Yılmaz Kayar ,
Olayı medyadan duyduk, hepimiz çok üzüldük.Adeta kanun koyucu bir kural koyuyor, kanun uygulayanlar ise bu kuralı çiğniyor.Mesela kanun uygulayıcıları hayat kadınlarına tecavüzü bir indirim nedeni olarak saymışlar.Bu olayın her ne kadarda yalnış bir uygulama olsada tek olası tarafı Hayat kadınlarının o işi meslek haline getirmiş olmaları nedeni ile akıl ve ruh sağlıklarının bozulmama ihtimali.Peki bahsi geçen tecavüz olayına ne demeli.Sonuç olarak görülüyorki hukukta istikrar yok.İstikrar olmadığı içinde böyle abuk subuk kararlar alınıyor.
Saygılarımla
Old 17-09-2007, 22:47   #28
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Sn.Akdenizli

Tecavüz mağduruna destek olayım derken yeni mağdurlar yarattığınızı düşünüyorum.

Anayasa Mahkemesi tarafından 765 Sayılı TCK 438.Md. 1990 yılında iptal edilmiş ve tecavüz mağdurları arasında eşitsizlik yaratan ayrımcılğa son verilmiştir.

İptal gerekçesinden bir bölüm şöyledir:

Alıntı:
ırza geçmek suçunun ancak namuslu kadınlar aleyhinde işlenebileceği; fuhşu kendilerine meslek edinen kadınların bu eylemi ticarî bir iş saymış olmalarından dolayı, bunların cinsel özgürlüklerinin namuslu kadınların cinsel özgürlükleri ölçüsünde ihlal edilmiş sayılamayacağı, failin, ücret karşılığında elde edilebileceği bir şeye zorla sahip çıkmasında sadece sınırlı bir vahamet görülebileceği doğrultusundaki görüşlerden kaynaklanmaktadır.

Cinsel özgürlükten yararlanma ve bu özgürlüğün korunması bakımından bireyler arasında fark yaratılamayacağı, bunu özellikle yasaların yapamayacağı, tersine düzenleme ve uygulamaların bu nedenle hukuki esas ve dayanaktan yoksun kalacağı da aynı dönemlerde söylenmiş, savunulmuştur.

Zaman içinde temel hak ve özgürlükler konusunda gözlenen olumlu gelişmeler, insan haklarının hukuksal güvence altına alınması zorunluluğu, tüm insanların özgür, onurlu ve haklar yönünden eşit ve ayrıcalıksız konumları; fahişelere yöneltilen söz konusu tecavüzlerin hoşgörü ile karşılanmasını kesinlikle engellemekte, bu yoldaki düzenlemeleri, anayasal ilke ve kurallar ve modern ceza hukukunun bu günkü doğrultusuyla bağdaştırmayı olanaksızlaştırmaktadır.

Her kadın gibi, fuhşu kendilerine meslek edinen kadınların da, yasalar önünde eşit korunma hakkına sahip kılınmaları ve temel haklar güvencesinde eşit olarak yararlandırılmaları kaçınılmaz bir zorunluluk olduğu halde, salt bu sıfatları gözönünde tutulmak suretiyle, uygar düşünce ve değerlendirmelerin ürünü mesabesindeki bu hak ve güvenceden kısmen yoksun bırakılmaları; öte yandan, bunlara karşı ırza geçmek ya da kaçırmak suçlarını pervasızca işleyenlerin korunmaları “toplumun huzuru”, “adalet anlayışı”, “insan, haklarına saygı” ve “yasa önünde eşitlik” kavramlarının içerik ve özüne bütünüyle ters düşmektedir.
Esas Sayısı: 1988/4
Karar Sayısı: 1989/3
Karar Günü: 12.1.1989
Resmi Gazete Tarihi: 10 Ocak 1990
Resmi Gazete Sayısı: 20398



Tecavüz tecavüzdür,herkes için.....
Old 17-09-2007, 23:03   #29
M P

 
Varsayılan

Selamlar Sn. Av.Habibe Yılmaz Kayar ,
Hayat kadınlarına tecavüzün yanlış olduğunu, en az diğer bayanlar kadar temiz olduklarına inanan birisiyim.Sonuçta hiçbir hayat kadını bu işe isteyerek girmemiştir.Aslında benim vurgulamak istediğim nokta yıllardır hayat kadınlarına tecavüzün onların akıl ve ruh sağlığına zarar vermeyeceğini savunan bir düzenin böyle bir uygulama kalkmış olmasına rağmen 12 yaşındaki bir çocuğa tecavüzde çocuğun akıl ve ruh sağlığının bozulmayacağına kanaat getirmesinin çokta yadırganacak bir mesele olmadığına atıfta bulunuyorum.
Saygılarımla
Old 17-09-2007, 23:37   #30
Av. Can DOĞANEL

 
Varsayılan

Beden ve Ruh Sağlığının bozulup, bozulmadığına hakim karar veremez. Adli Tıp'tan rapor alır ve bu rapora uyar. Rapor tatmin edici bulunmazsa tekrar alınır. Ancak Adli Tıp raporu varken, "böyle bir olay varsa mutlaka beden ve ruh sağlığı bozulmuştur" diye mahkeme kendiliğinden bir kanaat oluşturamaz. Nitekim rapor alınmış. Tartışılması gereken Adli Tıp Kurumunun muayeneyi gereği gibi yapıp yapmadığıdır. Mahkemelerden sevkli gelen hastaların sayısı yüzleri bulmaktadır. (Bir gün için) Kişi ile yapılan 5 dk. lık görüşmeyle Ruh Sağlığının bozulup bozulmadığı anlaşılmaya çalışılmaktadır. Bence ne bu raporu veren heyetin vicdanı rahattır, ne de mahkemenin. Dosyayı bilmiyoruz. Bu rapor sağlıklı koşullarda ve her türlü tetkik en ince ayrıntısına kadar yapılarak verilmişse bu kez suçun gerçekten sübut edip etmediği tartışmaya açılır. Çünkü bu durumda hayatın olağanına aykırı (12 yaşında bir çocuğun tecavüz nedeniyle ruh sağlığının bozulmaması) bir durum söz konusudur. Böyle bir rapor sanık lehinedir ve olayın yaşanmamış olabileceğine delalet eder.


Ek: (Çocuğun hamile kaldığını sonradan okudum. Bu durumda suçun sübutunu tartışmak tabiki mümkün değil.)
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Haksız tahrik arzaplı Hukuk Soruları 7 16-02-2012 18:17
Haksız Tahrik İle İlgili Yargıtay Kararları Seyda Ceza Hukuku Çalışma Grubu 15 19-09-2011 11:18
Kasten Öldürmeye Teşebbüs ve Haksız Tahrik Kemal Yıldırım Ceza Hukuku Çalışma Grubu 16 04-08-2011 22:14
haksız tahrik alp213128 Ceza Hukuku Çalışma Grubu 2 23-04-2007 23:24


THS Sunucusu bu sayfayı 0,09268308 saniyede 13 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.