Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Hukuk Sohbetleri Hukuki yorumlar, görüşler ve tartışmalar.. Soru niteliği taşımayan her türlü hukuki sohbet için.

Anket Sonucu: Kuantum Fiziği ile Hukuk arasında bir ilişki kurulabilir mi?
Hayır, kurulamaz 4 36,36%
Kurulabilir ama somut sonuçlar doğmaz 1 9,09%
Evet kurulabilir ve somut sonuçlar doğabilir 6 54,55%
Fikrim yok 0 0%
Oy Verenler: 11. Bu ankette oy kullanamazsınız. (Anket no : 20)

Kuantum Fiziği ve Hukuk

Yanıt
Konu Notu: 4 oy, 4,75 ortalama. Değerlendirme: Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 15-05-2002, 00:37   #1
Av. Hulusi Metin

 
Varsayılan Kuantum Fiziği ve Hukuk

Merhaba arkadaşlar,

Bilindiği gibi,başta hukuk olmak üzere, modern dünyayı şekillendiren sosyal bilimler; sanat, edebiyat, hatta müzik... Newton’un kuralları (klasik Fizik) doğrultusunda şekillenmiştir.

Peki, günümüzde Kuantum fiziği Hukuku etkileyecek mi ve nasıl ?

Hukukla Kuantum fiziği arasında nasıl bir ilişki kurulabilir ?

İlişkinin somut sonuçları ne olabilir ?
(Tahkimin önem kazanması, yargıcın daha özgür olması, kurallar ve adalet ilişkisinin değişmesi vb.!?)

Saygı ve sevgilerimle
Av. Hulusi Metin (İstanbul Barosu)
Old 15-05-2002, 12:06   #2
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan Nedir Kuantum Kuramı?

Kuantum Kuramı


--------------------------------------------------------------------------------

20. yüzyıla damgasını vuracak iki büyük kuramdan birini, tam da bu yüzyılın başında, 1900 yılında, Max Planck ortaya attı. Enerjiyi, sürekli (kesiksiz) bir akış olarak gören Klasik Enerji Kuramı yerine Kuantum Kuramı'nı ortaya atmıştı. Planck’ın deneysel temellere dayanan önerisi, enerjinin kesik kesik ya da paket paket alınıp verildiği şeklindeydi.

Bu kuramı, 1905 yılında Albert Einstein, fotoelektrik olayını açıklamakta kullandı. Danimarkalı Niels Bohr, 1913'te Kuantum Kuramı'yla, atomdaki elektron düzeninin ilk açıklamalarını yaptı.

Çağımıza damgasını vuran diğer büyük kuram da Görelilik Kuramı'dır. Einstein, 1905'te Özel Görelilik Kuramı'nı, 1915'te de Genel Görelilik Kuramı'nı ortaya koydu. Einstein, kütle ve enerjiyi apayrı şeyler olarak değil, birbirine dönüşen olgular olduğunu ileri sürdü.

O sıralar, Zürih Patent Bürosu'nda memur olarak çalışıyordu. Kütle ve enerjiyi bambaşka iki varlık olarak düşünmeye alışmış bilim çevreleri, kavramları birbirine karıştıran patent bürosunun " zırvaları" üzerinde durmadı bile. Bilim dünyası, onun söylediklerini ancak 15 yıl tartıştıktan sonra hazmedebildi.

Einstein, 1921'de Nobel Ödülü'nü aldı; ama Görelilik Kuramı'ndan değil de foto elektrik olayından. Arthur Eddington’un alkışlanası ukalalığına göre, o zaman bile birçok bilim adamı göreliliği anlamamıştı. Eddington’a, göreliliği, yalnızca üç kişinin anladığının doğru olup olmadığı sorulduğunda, nükteli İngiliz profesör durmuş ve "üçüncü kişinin kim olduğunu bulmaya çalışıyorum" demişti ( Time-2000, Frederic Golden’in yazısı).

Kütlenin yoğunlaşmış bir enerji olduğu görüşü, 1927'de denel olarak da destek buldu. Aston, kütle spektrometresi denen bir aygıtı geliştirmişti. Bu alet, atom kütlelerinin çok duyarlı olarak ölçülmesini sağladı. Bu aygıt yoluyla, özellikle nükleer tepkimelerde, bir kısım kütlenin enerjiye dönüştüğü ve bu dönüşümün Einstein'in ünlü denklemine (enerji= kütle x ışık hızının karesi) uyduğu kanıtlandı.

Atom çekirdeğini bulan Rutherford, 1919 yılında, simyacıların ünlü düşünü gerçeğe dönüştürdü. Havanın azotunu, alfa ışınlarıyla bombardıman ederek onun oksijene dönüştüğünü gördü. Simyacılar, her şeyi altına çevirecek filozof taşını hiç bulamadılar; ama bir elementin, insan elinde başka bir elemente dönüştürülmesi, bir düşün gerçek olmasıdır elbette.

Bir element, başka bir elemente dönüşebiliyordu. İnsanoğlunun eli artık atom çekirdeğine gidiyordu. İlk yapay nükleer tepkime, çekirdeğe ilk müdahale. Atom çekirdeği, pozitif yüklüydü; nötral bir atomda elektron sayısı, eile proton sayısının, yani birim negatif yüklü parçacık sayısı ile birim pozitif yükteki parçacık sayısının eşit olacağı açıktı.

Çekirdekte pozitif yükten başka ne var acaba? Bu sorunun yanıtını Rutherford' un öğrencisi James Chadwick verdi: 1932 yılıydı. Alfa ışınlarıyla berilyum çekirdeklerini bombardıman edince yüksüz bir radyasyonun oluştuğunu açıkladı ve buna nötron dedi. Böylece, atomun üç temel parçacığı elektron, proton ve nötron bulunmuş oluyordu. Alfa, kendisi de bir çekirdek (helyum atomunun çekirdeği) olduğu halde, atom çekirdeğine giden yolu aydınlatıyordu.

Bilim tarihinin en büyük kadını Madam Curie, 4 Temmuz 1934'de gözlerini yaşama kaparken, birkaç ay önce damadının ve kızının -Joliot-Curie çiftinin- yapay radyoaktifliği keşfettiklerini biliyordu. Joiot-Curie çifti, alfa ışınlarıyla, alüminyum çekirdeğini bombardıman ettiler. Sonuçta, radyoaktif bir element (radyoaktif fosfor) oluştuğunu buldular. Böylece, bir inanışa daha son verildi: Radyoaktiflik, yalnızca doğadaki elementlerin bir özelliği değildi; onu insanoğlu da "yaratabilir"di.

İnsanoğlu, radyoaktif elementler de üretiyordu artık. Bombardımanda kullanılan radyasyonlar, doğal radyoaktif maddelerden sağlanıyordu. Belli ki, doğal kaynaklara bağlı kalmamak ve doğal olanlardan yayılan parçacıkları hızlandırarak kullanmak nükleer tepkimeleri çeşitlendirecekti. Atlantik'in iki yakasında hemen aynı anda hızlandırıcılar yapılmaya başlandı.

Amerika'da Ennest Lawrence 1930'da, Robert J. van de Graff 1931'de; yine aynı yıl içinde İngiltere'de John Cockroft ile E.T.S. Walton kendi adlarıyla anılan hızlandırıcılar yaptılar. Çok kısa sürede, 3 yıl içinde 1937'de keşfedilen radyoaktif izotop sayısı 200'ü bulmuştu.

H . G. Wells, 1913 yılında, The World Set Free: A Story of Mankind adlı kurgu bilim romanını yayınlamıştı. Bu romanda, bazı tahminler de yer alıyordu. Örneğin, 1933'te yapay radyoaktif maddelerin bulunacağını ve 1956 yılında atom bombasının kullanılacağı hayali savaşları anlatmıştır. O günlerde bunlar neredeyse akıl dışı şeylerdi. Yapay radyoaktiflik, yazarın öngördüğü tarihten bir yıl önce keşfedildi, ama savaşa neden olmadı. Atom savaşı, yani atom bombasının kullanılması ise yazarın öngördüğünden onbir yıl önce gerçekleşti.

Macar doğumlu, Musevi asıllı fizikçi Leo Szilard, 1932 yılında Berlin'de çalışırken, nasılsa bu romanı okuyor ve çok etkileniyor. Ertesi yıl göçe zorlanıyor ve İngiltere'ye gidiyor. Romandan aldığı esinle "zincir tepkimelerine dayalı kanunun patenti" ni 1934 yılında İngiliz Amirallik Dairesi'ne tescil ettiriyor.

Kuantum Kaosu


''Kuantum teorisi karşısında şaşkınlığa uğramayanlar bu teoriyi anlamamış demektir'' diyen Fizikçi Niels Bohr, bu teorinin ne kadar zor anlaşıldığına dikkat çekiyordu. Yüzyılın başlarında fizikçiler, radyasyonun dalga gibi hareket ettiğine inanıyordu. Max Planck'ın enerjinin parçacıklar veya kuvanta tarafından emildiğine ilişkin keşfi, fizikçiler tarafından pek tatmin edici bulunmadı. Planck, bunun üzerine, nesnelerin parçacık şeklinde enerji yaydığını duyurdu. Bundan sonraki 20 yılda bilim adamları, enerji ve maddenin dalga ve parçacık özelliği taşıdığını kabul ettiler.

1927 yılında, Werner Heisenberg, ''Belirsizlik İlkesi'' ni bilimsel bir biçime dönüştürdü. Daha sonraları Nazi Atom Enerjisi Projesi'nin başına getirilen Heisenberg, atomdan küçük parçacıkların pozisyon ve momentumlarının aynı anda ölçülmesinin mümkün olmadığını bildirdi. Bu teori Albert Einstein'ı yalnızca şaşırtmadı, bilimsel birikimlerinin altüst olmasına yol açtı.

1920'li yılların ortalarında Alman fizikçi Max Born, elektron gibi parçacıkların belirli bir pozisyonu işgal etmelerinin çok düşük bir olasılık olduğunu ileri sürdü. Einstein, Born'a yazdığı bir mektupta, ''Evren yasalarının şans üzerine kurulu olduğuna inanmıyorum; bence Tanrı kumar oynamaz'' diyerek, Belirsizlik Kuramı'nı onaylamadığını belirtti.

Not: Maksimum bilgiden alıntıdır. Konuya yer verilmesindeki amaç, soruya cevap vermek isteyenlerin ilgili kuram hakkında bilgi edinmek istemesi halinde, okumaları içindir... Saygılarımla..
Old 15-05-2002, 12:39   #3
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Sayın Metin,

Konu oldukça ilginç ancak kuantum fiziğinin hukukla ilgisinin, alegorik(genişletilmiş çercevede benzeştirme) bakış açısıyla incelenmesini sağlamak için, kısa bir giriş yapsaydınız, fena olmazdı diye düşünüyorum.

Saygılarımla..



Bir not:

Konuya ilgi duyanlar için bir kitap ismi ve kitap hakkında kısa açıklamalar:

Alıntı:
Alice Kuantum Diyarında
Bir Kuantum Fiziği Alegorisi
Robert Gilmore
GÜNCEL YAYINLARI
Alice yine küçülücek, üstelik nükleer bir parçacık kadar olacak, fakat bur defa bir tavşan deliğinden düşmeyecek. Alice'in gideceği yer Kuantum Diyarı.
Peki Kuantum Diyarı nedir? Bir atomdan bile küçük olan, entelektüel bir eğlence parkı düşünün. Bu eğlence parkındaki her düzenek, her oyun ve ilgi çekici nesne, kuantum mekaniğinin değişik bir özelliğini açıklıyor. Doğaya ve nesneye ilişkin konularda çoğumuzun aklını karıştıran olay ve süreçlerin kuramsal çerçevesi, doğru ve anlaşılır açıklamalarla bu eğlence parkında bulunuyor.
Düş dünyasını ve bilimi ustalıkla birleştiren, Bristol Üniversitesi fizik bölümünden Robert Gilmore, Alice'in yolculuklarının alegorisini kullanarak kuantum dünyasının önemli noktalarını kolay anlaşılır bir zemine oturtuyor. İçinde bulunduğumuz dünyanın anlaşılması zor, fakat bir o kadar da gerekli bir kavramı olan kuantum fiziğini anlamak siteyenler için sevimli bir başucu kitabı.
Old 15-05-2002, 12:52   #4
Av. Hulusi Metin

 
Varsayılan Aristo'dan Kuantuma...

Sevgili Tikici,

Gerekli açıklamayı yapacağınızdan emindim.
İlgi duyanlar konuyu araştırırken, görüşlerinizi de iletirseniz sevinirim.

Saygı ve sevgilerimle
Av. Hulusi Metin
Old 15-05-2002, 14:16   #5
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan Ynt: Aristo'dan Kuantuma...

Alıntı:
Alıntı yapılan mesajın sahibi: Av. Hulusi Metin
İlgi duyanlar konuyu araştırırken, görüşlerinizi de iletirseniz sevinirim.


sevgili Metin,

Hukuk ile kuantum fiziği arasında bağlantıyı, sadece ve sadece her ikisininde çok karmaşık olmasında kurabiliyorum.

Hukuk' da bir çok kuram ve kural var iken ve bunların uygulanması, somut olayın niteliğine ve oluşuna göre değişken olarak mümkün iken, kuantum kuramının olayın niteliği ve oluşu değişmeksizin ayniyetle uygulanması ve kabul görmesi ilişki kurmamızı engellemektedir.

İnsan ilişkilerinin de elektrik akımı gibi dalgalarla yönetildiği ve yönlendiğini düşündüğümüzde, en azından ben böyle olduğuna inanıyorum, insan ilişkilerini düzenleyen kurallar bütünü hukuk' un, dolaylı da olsa bu kuramdan etkilenebilceğini iddia etmek imkan dahilinde olsa bile, somut açıklaması olamayacaktır..

Kafa yormamızı sağladığınız, hatta sorunuzu;

Alıntı:
''Kuantum teorisi karşısında şaşkınlığa uğramayanlar bu teoriyi anlamamış demektir''
diyen Fizikçi Niels Bohr tespiti dairesinde değerlendirmemizi sağladığınız için teşekkür ederim.. İtiraf etmeliyim, galiba ben bu kuramı anlamadım.

Hukuk hayalle gelişir, güzelleşir.. şekillenir.

Sevgi ve saygılarımla..
Old 15-05-2002, 15:55   #6
Av. Hulusi Metin

 
Varsayılan Klasik fizik - yeni Fizik - Hukuk

Merhaba sayın Tikici,

Hukukta da, örneğin, neyin suç olup, neyin suç olmadığı kesin olarak belirlenir.
Cinayet, hırsızlık ... “suç ve ceza”, matematiksel bir titizlikle, maddeler, fıkralar şeklinde tanımlanır.
Bir sanık, ya katildir ya da değildir, ya hırsızdır ya da değildir.
Biraz katil, biraz değil... olamaz. Tıpkı Klasik Fizikte olduğu gibi, burada da gri alanlar yoktur. Tersi, keyfilik, hukuksuzluk sayılır.
Nasrettin Hoca misali, “Davalıya, sen haklısın; davacıya, sen de haklısın; ikisinin birden haklı olamayacağını savunan dava katibine, -vallahi sen de haklısın!” diyen bir mahkeme düzeni olamaz.

“Yeni Fizik” diye de bilinen Kuantum Fiziği, bilim dünyasının “doğru” anlayışını altüst ediyor, çünkü siyah-beyazcı Newton Fizik anlayışının tersine , “Yeni Fizik”te “kesinlik” yok, “tek” doğru yok. “Hiçbir şey kesin değil, hiçbir şey imkânsız değil.”

Konu bağlamında örneğin
Aristonun siyah-beyaz sisteminin hukuktaki uygulamasının “adaletsizliğe” neden olduğu söylenip, tartışılamaz mı?
Tahkim konusuyla da birleştirilip, tahkimin Yeni Fizik anlayışına daha uygun olduğu savunulamaz mı?,
Ya da
Usul Yasalarına Kuantum fiziğiyle yaklaşılamaz mı...?

Saygı ve sevgilerimle
Av. Hulusi Metin (İstanbul Barosu)
Old 15-05-2002, 18:00   #7
Zeki SERİNKAN

 
Varsayılan

Merhaba

Aslında çok yakından izlediğim bir konu değil.

Ancak anlayabildiğim kadarıyla Newton fiziği doğada ve evrende meydana gelen olayların fiziksel bir açıklamasının olduğu ve matematiksel olarak ifade edilebileceği varsayımına dayanırken, kuantum fiziği bunu neredeyse tepetaklak ediyor. Maddenin çok küçük parçalarına doğru inildiğinde Newton fiziğinin olayları ve hareketin yasalarını açıklamak için kullandığı ölçüler geçerliliğini yitiriyor. Kurallar işlememeye başlıyor.

Bu konuda okuduğum bir kitapta şunlar yazıyor;

“Standart model matematiksel bir yapıdır. Daha küçük yapılar aleminin nasıl görünmesi gerektiği konusunda kesin hükümler verir. Bu tip öngörülerin tamamen yanlış olabileceğini düşünmek için birkaç nedenimiz var.

Şimdi hayali süper mikroskopumuzu devreye sokup , bir protonun ya da herhangi bir parçacığın tam merkezine odaklayalım. Orada neşeyle danseden çıplak temel parçacıklar topluluğunu görürüz.

Süper mikroskopla incelenen Standart Model kuvvetlerin nasıl davrandığını belirleyen yirmi Doğa Sabiti içerir. Bununla birlikte bu kuvvetler çok güçlü olmakla kalmaz , aynı zamanda çok özel bir şekilde birbirlerini yok ederler. Bu işlem öylesine ince bir ayarla yapılırki, mikroskop yeniden normal büyütme ölçeğine çevrildiğinde , parçacıklar normal parçacıklar gibi davranır. ....

Son derece küçük uzaklık ve zaman ölçeğine indiğimizde ya da başka bir deyişle parçacıkları son derece yüksek enerjilerde çarpıştırdığımızda ne olacağını hesaplarsak, Standart Modelin geçerliliğini yitirdiğini görürüz. .... Bundan sonra çıkan anlam şu: Büyük bir olasılıkla model belirli bir yerden sonra geçerliliğini yitirir. Standart Model ,yaratabildiğimiz ve halen gözlenen olaylarla uyum halinde bulunan matematiksel bir yaklaşımdan başka bir şey değildir. Ne var ki, daha güçlü bir makineyi devreye soktuğumuz zaman modelde düzeltmelerin yapılmasına gereksinim duyabileceğimizi unutmamalıyız.” (Maddenin Son Yapıtaşları , Gerard ‘t Hooft- 229 Tübitak Yay.)

Kural diye bildiğimizin aslında yanlış olduğu bir dünya. Düzenin içinde düzensizlik bulunduğu, ışığın bilinen fizik kurallarına göre hareket etmeyebildiği bir evren. Durağan gibi görünen aslında içinde sürekli bir devinim barındıran madde.

Böyle bir dünyada yerleşik değer yargılarımızın, davranışlarımıza yön veren kalıplarımızın, kurallarımızın, klişelerimizin devam etmesi mümkün mü? Aslında çok sarsıcı bir durum .

Doğru diye bildiklerimiz , geleneklerimiz, örf ve adetimiz, ahlaki yapımız, din.

Bütün bunların temelinden sarsılıp silkelendiği bir dünya.

Yine aynı kitaptan:
“Kuşkusuz, şu anda bildiğimiz fiziğin tamamen geçerliliğini yitireceğini ve bunun yerine tamamen farklı bir şeyin konulacağını her zaman düşünebiliriz. Ama buna pek inanmıyoruz. Tarih bize, yeni keşfedilen yasaların, uzun zamandır bilinen yasaların mantıklı genişlemesinden başka bir şey olmadığını öğretti” (sy 231)

Bilim mantıklı bir genişlemeye uğrarken bütün kurum ve kurallarıyla insanoğlunun ve toplumun değişimden kendini soyutlayamayacağına inanıyorum. Bundan hukuk ta mutlaka etkilenecektir.

Selam ve saygılarımla
Old 15-05-2002, 21:25   #8
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Böyle bir dünyada yerleşik değer yargılarımızın, davranışlarımıza yön veren kalıplarımızın, kurallarımızın, klişelerimizin devam etmesi mümkün mü? Aslında çok sarsıcı bir durum . Doğru diye bildiklerimiz , geleneklerimiz, örf ve adetimiz, ahlaki yapımız, din.


Merhaba,

İnsan ile; insan, tüzel kişilik, hayvan, hatta bitkiler arasındaki ilişkiler, zaman içinde değişkenleştikçe, hukuki kavramlar ve kuramlarda değişecek, hesaba almadığımız bitkilerin bile hak ve hukuku belki birebir kurallarla tesis edilecektir.

Günümüzde, adı konmamış olsa da Ormanların korunması, hayvanlara kötü muamele edilmemesi gibi hukuki düzenlemeler aslında, yakın gelecekte hiç tahmin etmediğimiz değişikliklere bizi götürmeye adaydır.

Tüzel kişilik kavramının hukuk literatürüne girişi ile ileride robotların kendi aralarındaki hak ve hukuk münasebetleri belki de benzeşecektir.

Çok eskilerde, şifahi anlaşmalarla sağlanan ilişkiler, Yazılı metine dayalı sözleşmeler şeklini alıp ve akabinde Bilgisayarlar arası kontrat kavramının benimsenmesi, belki de çok uzak olmayan bir gelecekte elektronik dalgalarla, insanların karşılıklı olarak şifreledikleri zihni birliktelikleri, maddi olmayan bir noktada buluşup, hava boşluğuna yansıtılan sözleşme metinleri olarak anlaşmalarına olanak verecek, hatta bu zihinsel şifrelemenin mahkemeye sunulması ile de, hakim aynı maddi olmayan görüntüyü inceleyerek ihtilafı çözme imkanına kavuşacaktır.

Bunlar birer tahayyüldür, günümüze göre deli saçmasıdır. İnanıyorum ki, tahayyülüme giren bu akıl ötesi sunu, aynen olmasa da benzer şekilde vücut bulacaktır..

Hayal; güzelliktir, bilgidir, gelişimdir, akıldır.. neş' edir,

Bu anlamda sayın Metin' i şimdi çok daha iyi anlıyorum ve ayrı dünyaları olgunluk içinde yaşamasının verdiği dehayı geç de olsa farkediyorum..

Çok teşekkürler sayın Metin.

Selam, sevgi ve saygılarımla..
Old 10-06-2002, 01:42   #9
seyyah

 
Varsayılan

merhaba,
sayın metin, anketinize oy vermiş değilim ancak kuantum fiziği ile hukuk (düzeni) arasındaki tek ilişki yahut benzerliğin her ikisinin de zaman içerisinde modasının geçecek ve yerine yeni kavram yahut düzenlerin ikame olunacağının neredeyse muhakkak oluşunda aranması gerektiği düşüncesindeyim. bu bakımdan kuantum fiziği kuramı ile söylediğim anlamdaki benzerliği taşıyan pek çok kavram arasında ilişki kurulabileceği gibi aynı şekilde hukuk ile de hiç ilgisi bulunmayan başka kavram yahut çalışmalar arasında da -aranırsa- bir bağlantı noktası yakalanabileceğini sanıyorum.
yine zannımca fizik ya da tüm diğer pozitif disiplinler eksik ya da hatalı ama illaki olanın tesbiti olmakla deney olanağına sahiptir.
yani kuantum fiziği kuramı doğru ise ezel-ebed doğrudur ve sürekli yinelenmesi nedeniyle zamanın herhangi bir anında nasıl ise diğer bir anında da aynıdır. ama hukukun böyle bir şansı yok. hukukun filmi geri sarma imkanı ve olgunun vukubulduğu ana gitme olasılığı da bulunmamakta. aslında böyle bir olanak ele geçse idi, özellikle ceza yargılamasında maddi olayın ne şekilde oluştuğuna dair, yargılama sürecine iştirak eden kimse yahut kimselerin en ufak bir kuşkusu kalmazdı. ilk ve son soruşturma makamları tarafından olayın meydana gelmesinden sonra yapılan tatbikat yahut keşiflerin, dinlenen tanıkların, yapılan incelemelerin teknoloji ne denli ileri giderse gitsin olay anına geri dönüşü sağlamayacağı çok açık. ne yazık ki yahut ne iyi ki hukuk ile kuantum fiziği arasında ilişki yok!...
saygılarımla...
Old 10-06-2002, 17:59   #10
Av. Hulusi Metin

 
Varsayılan

Merhaba Sayın Seyyah,
Katılımınız ve görüşleriniz için teşekkürler.

Alıntı:
ne yazık ki yahut ne iyi ki hukuk ile kuantum fiziği arasında ilişki yok!...


Yargısında da Kuantum Fiziğinin etkisi olduğunu düşünüyorum. Aksi halde, Aristo mantığının doğrusal kuralları uyarınca,
Ya “ ne yazık ki...”
Ya da “ ne iyi ki... “ denmesi gerekirdi. Ne dersiniz ?
Saygı ve sevgilerimle
Av. Hulusi Metin
Old 11-06-2002, 21:50   #11
seyyah

 
Varsayılan

bilmem!..
ne aristo'nun doğrusal mantığı, ne kuantum fiziği... öylesine işte,
çalakalem...
saygı ve sevgiyle...
Old 11-06-2002, 22:02   #12
levent öge

 
Varsayılan

1-ne aristo'nun doğrusal mantığı
2-Aristo mantığının doğrusal kuralları uyarınca,

Sayın seyyah vede sayın Av.Hulusi Metin in yazılarından alıntı yaptığım bu beyanlarının açıklanması gerektiği kanısındayım.
Ki Aristonun doğrusal mantık ve kurallarını öğrenelim
saygılarımla.
Old 12-06-2002, 22:14   #13
seyyah

 
Varsayılan

merhaba,

Alıntı:
Sayın seyyah vede sayın Av.Hulusi Metin in yazılarından alıntı yaptığım bu beyanlarının açıklanması gerektiği kanısındayım.


açıklıyorum: bilmem! yani sayın metin'in sorusuna verdiğim yanıtta olduğu gibi, "bilmem!"...
tıpkı bizim balığın denizin içinde olduğunu bilmemize rağmen balığın denizin içinde olduğunu bilmemesi gibi...
saygılar...
Old 24-04-2005, 00:59   #14
fikirbay

 
Varsayılan nihayet ilgi çekici bir başlık daha

Kuantum Fiziği ve Hukuk arasında bir bağ yakalamak...

İşimiz zor!...

Yunus'un dediği gibi:

Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm.

Ben de diyorum ki:

Elektrona büründüm, metal diye göründüm.
Hakka, hukuka büründüm, hakim diye göründüm.
Adalete göründüm ve yıllarca süründüm... (sürüm, sürüm)
Ama olsun, ülke gerçeklerini yakından gördüm...

Umarım, Kuantum Fiziğinin Hukuk ile ilişkisini tartışmamızın ülkemizde yargı sürecinin “hızlanmasına” bir katkısı olur... Malum, E = m.c2

Belki de hukuk mekanizmamızda yaşadığımız tüm “kaos” bizim yıllar evvelinden Kuantum Fiziğine geçmiş olmamızla ilgilidir...

Latife etmeyi bir yana bırakıp sadede geleyim.

“İnsan” açısından sorun “Parametreler” sorunudur.

Önemli olan bize (insana) tanınan parametreleri doğru kullanabilmektir. Morötesi veya Kızılötesi, belki de Tanrı’nın kullandığı öteki dünyanın kanıtlarıdır. Kuantum Fiziğinin “Öteki Dünya Hukukuna” bir karine teşkil etmediğini nereden biliyoruz ki? Biz “bildiğimiz ışıkta” ve dalga boyunda yargılamamızı düzgün sürdürebiliyor muyuz? Sırtıma saplanan hançerin boyu Newton Fiziğine göre 30 santim ise ve bildiğimiz geometri ile beni sırtımdan hançerleyen katil yakalanabiliyorsa, ne ala... Aksi takdirde, dayamış düşman hançerini baht-ı kara maderine diyenlere, varsın dayasın, biz Kuantum Fiziğini tartışıyoruz burada mı diyeceğiz?

İçine hapsedildiğimiz parametrelerin dışındaki gerçekliklerin, insana ve insan-insan ilişkilerine, çok önemli bir katkı sağlamasını beklemek biraz faydasız gibidir. Fransız bir filozof, Osmanlı’nın bilinen yıkılma sebeplerine bir yenisini ekliyor ve diyor ki: Osmanlı’yı insan-insan ilişkilerine takılıp kalması yıkmıştır. Osmanlı insan-insan ilişkilerinin kaosunda (sarmalında) debelenirken, biz batılılar (ve kuzeyliler) insan-tabiat ilişkisine yöneldik ve buradan elde ettiğimiz güç ile insan-insan ilişkilerine tümden hakim olduk.

Güneş sistemindeki bir gezegeni, insan gözünün o gezegeni görebileceği teleskoplar yapılmadan asırlar önce, “Matematik” sayesinde ispatlayan bilim adamı gibi. Kimsenin hiçbirşey görmediği bir alanda bir gezegenin varlığına bizi inandıran matematik muhakeme, başka konular için de elbette geçerlidir ve bu düşünüş tarzı tamamen matematik ve bilimseldir.

Limit değerler açısından “zaman-mekan-imkan üçgeni” incelendiğinde:

Hız = Yol / Zaman

Hız = Yol / 0 = Sonsuz

Demek ki, limit değerler açısından zaman değeri sıfır ise, hız sonsuz oluyor. Hızın sonsuza erişmesi demek, bir varlığın aynı anda her yerde olabilmesi anlamına gelmektedir. Çünkü, o varlık zamandan münezzeh (zaman sıfır) duruma gelecektir. Zaman sıfır ve hız da sonsuz iken, yol yani mesafe kavramı anlamını yitirecektir. En uzak mesafe, en yakın mesafeden farksız olacaktır. Varlık aynı anda hem en uzak yerde hem de en yakın yerde olabilecektir. Bu özellikler ise kitabi dinlerde Tanrı'ya atfedilen özelliklerdir. Öyleyse bu formül, zamana tabi varlıklar için (zamanı yaşayan, zaman duygusunu hisseden varlıklar için) geçerlidir denilebilir. Yani, formül tamamen "insani"dir. İnsanın bulunduğu (içinde yaşadığı) parametrelerde geçerlidir. İnsan, ancak bu ve benzeri formüller ile bulunduğu ortamı kavrayabilmekte ve kendine bir gerçeklik edinebilmektedir. İnsan beyninin muhakemesi de, ancak böyle değişken sabitler ve sabit değişkenler üzerinde var olabilir. Aksi takdirde, insan beyni "mantık ve muhakeme" kuramaz hale gelir. Belirli bir frekanstan yayın yapan bir radyo istasyonuna benzetilebilir bu durum. İnsan beyni de, tıpkı bir radyonun ayar düğmesini çevirdikçe yakalayabildiğimiz ve bizce (insan tarafından) anlaşılır seslerden ibaret olan radyo istasyonu gibi, gerçekleri belli frekanslarda yakalayabilir durumdadır. Peki, kainatı beynimizle taradıkça yakaladığımız bu yayını hangi radyo istasyonu yapmaktadır? Bu soru, bir anlamda felsefenin de temel sorusudur. Buradan yola çıkarak pek çok soru üretilebilir. Kainatın mülkiyeti kime aittir. Sponsor kimdir? Editör var mıdır? En önemli soru ise şudur: Kainata hakim olan bu kurallar bütünü "maddi" değildir. Bu kurallar kompleksine kayıtsız şartsız boyun eğmiş bir "madde-enerji" varlığı sözkonusudur. Maddenin “Mana”ya boyun eğdiği nokta burasıdır işte. Gerisi tümden manasızdır...

Lütfen, sözlerimi manalandırmaya çalışmayınız...

Ancak, sözlerimin maddi bir yönünü de “asla” bulamayacaksınız...

Çünkü Kuantum Fiziğine uygun sözler bunlar...
Old 14-05-2005, 09:12   #15
Gemici

 
Varsayılan

Bilime ister inanın ister inanmayın, fark etmez; İster iyi deyin ister kötü deyin, yine fark etmez; Bilim sizin bütün karşı çıkmalarınıza, onu iyi veya kötü olarak görmenize, veya ona karşı gözlerinizi yummanıza bakmadan yoluna devam eder. Bazen insanların başına büyük belalar açar, bazende onlara büyük faydası dokunur. Bu en azından şimdiye kadar böyle.

Bilimin temelinde insanoğlunun tabiata karşı ve tabiat olaylarına karşı olan merakı ve tabiatın ve tabiat olaylarının nasıl oluştuğunun cevabını bulma çabası yatar. Bilimin uğraşısı "neden" sorusuna cevap aramaktır.

Bilim sorulan her soruya bir cevap verebilirmi veremezmi ayrı bir soru, önemli olan bilimin ve bilimsel teorilerin birçok soruya bir cevap bulduğu/verdiği gerçeği.

Eldeki yöntemler yetmediği veya o yöntemler belirli bir sınıra geldiği zaman bilim adamları eski yöntemlerin yerini dolduracak veya onların vazifesini üstlenecek yeni yöntemler bulmaya yönelir. Fizikteki Quantum Mekaniği’de bu yeni yöntemlerden birisidir. Klasik yöntemlerin belirli fizik olaylarını açıklamada yetersiz kalmaları Quantum Mekaniğini doğurmuştur. (Quantum Mekaniği kavramı burada Quantum Fiziği ve Quantum Kuramını içermektedir)

Quantum Kuramı hukuka uygulanırmı uygulanmazmı sorusuna bir cevap vermeden önce açıklığa kavuşturmamız gereken konu, hukukla fizik arasında bir bağlantı, bir ortaklık olup olmadığı konusunun açıklığa kavuşturulmasıdır.

Bu sebepten en başa dönüp Sayın Hulusi Metin’in sorduğu sorular üzerinde biraz düşünmek gerekir bence.

Fizik = Tabiat
Hukuk = İnsan, Toplum

Fizik = Genelde cansızlar, sadece tabiat yasaları mı geçerli, cansızlar birbirini etkiler mi ?
Hukuk = Yaşayan ve birbirilerinden ve tabiattan etkilenen insanlar, onlar mı toplumu, toplum mu onları etkiler ???

Fizik = açıklamaya/anlamaya çalışmak, neden e cevap aramak
Hukuk = belirli bir düzen yerleştirmek, düzeni korumak, 'neden' e cevap aramak mı yoksa sadece nasıl mı????

Fizk = Bilim
Hukuk = Bilim??????????

Fizik yerine Tabii Bilimler Hukuk yerine Sosyal Bilimler kavramlarından yola çıkarsak daha somut sonuçlar elde edilir düşüncesindeyim.

Saygılarımla
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Türk Hukuk Sitesi Hukuk Çalışma Grupları Hakkında Bilgiler Admin Hukuk Çalışma Grupları Hakkında 4 14-11-2009 11:41
hukuk sosyolojisi açisindan hukuk ve ideoloji lawyergirl Hukuk Soruları Arşivi 5 26-12-2006 00:07


THS Sunucusu bu sayfayı 0,07217908 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.