Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Satış Vaadi Sözleşmesine Dayanarak Başka Bir Satış Vaadi Sözleşmesi Yapılabilir mi?

Yanıt
Old 06-03-2008, 15:26   #1
lnmdeniz

 
Varsayılan Satış Vaadi Sözleşmesine Dayanarak Başka Bir Satış Vaadi Sözleşmesi Yapılabilir mi?

Müvekkilim, 2002 yılında Antalya'da 80 dönümlük bir arazi içinden 20 dönümlük bir bölümü satış vaadi sözleşmesi ile almıştır. Bu arazinin tamamı hakkında şahıslar yani arazi sahipleri (birden fazla kişi var çünkü tapu sahipleri öldükçe yerlerine mirasçıları geçmiştir) ve Orman Bakanlığı arasında süregelen bir dava (arazinin orman arazisi olup olmadığı konusunda) bulunmaktadır. Dava çok uzun sürdüğünden zaman zaman mirasçılar arasından arazilerini satanlar olmuştur fakat satışlar (dava nedeniyle tapuda işlem yapılamadığından) noterden satış vaadi sözlemeleri şeklinde gerçekleşmiştir. Alanlar da yine bir başkasına aynı yolla arazilerini satmışlardır. Bu arada kadastro mahkemesi karar vermiş ve arazinin bir kısmını ırmak taşkın sahasına sokmuş, bir kısmını orman arazisi kabul etmiş ve geri kalan kısmın şahıslara ait olduğunu belirtmiştir. Karar hem davalılar hem de davacılar(Orman yönetimi - Hazine) tarafından temyiz edilmiş ve Yargıtay yerel mahkemenin kararını, yerinde gerekli araştırma ve tespitleri yapmadığından bahisle bozarak geri yollamıştır. Bu arada müvekkil adına Asliye hukuk mahkemesinde elimizdeki satış vaadi sözleşmesine dayanarak söz konusu arazinin adımıza tescili için dava açtık. Fakat yerel mahkeme, bir satış vaadi sözleşmesinden bir başka satış vaadi sözleşmesi yapılamayacağından, ayrıca söz konusu arazinin kadastro mahkemesinde ihtilaflı olduğundan bahisle davamızın reddine karar vermiş ve Yargıtay da kararı onamıştır. Şu an karar düzeltme aşamasındayız fakat sonuç ne olur bilemiyorum...
Satış vaadi sözleşmeleri noterde usulune uygun bir şekilde yapılmış fakat mahkeme devam ettiğinden tapuya işlenememiştir. Söz konusu araziden bu şekilde yer alan onlarca kişi var, bu kadar insanın hak kaybı ne olacak? Bu durumda ne yapılabilir? Mahkeme bu şekilde sonuçlanırsa satış vaadi sözleşmesinin ifası satan şahıstan istenebilir mi? Yani satış vaadi sözleşmesinin ifasını istemek için belirlenen (5 yıllık) süre davalar yüzünden kesintiye uğramış sayılır mı?
Old 07-03-2008, 11:09   #2
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

İpotek hakkı ve alacağı gibi gayrımenkul satış vaadi de kişisel hak doğurur ve adi yazılı belge ile başkalarına devirleri mümkündür. Satış vaadinden kaynaklanan haklar kişiseldir ve devirleri mümkün olduğundan,yazılı belge ile bu hakkı devralanların,hakkını devreden yönünden koşullarının bulunması halinde satış vaadinden kaynaklı ferağa icbar davası açma hakkı vardır.

Örnek :

Satış vaadi sözleşmesi ile edinilen şahsi hakkın başkasına devri mümkündür.Devralan kişi satıcıya karşı ferağa icbar davası açabileceği gibi,satıcı ölmüşse onun mirasçılarına karşı da bu hakkını kullanabilir.Olayımızda davacı şahsi hakkı devralan kişi,davalılar ise satışı vaadedenin mirasçılarıdır.Bu hususlar gözönünde tutulmadan davacı ile davalıların murisi arasında direkt bir satış vaadi sözleşmesinin yapılmamış olmasından bahisle ve davacının adi yazılı devir senedine dayalı olarak bir ayni hak talebinde bulunamayacağından bahisle davanın reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir. Diğer taraftan bir başka dava dolasıyla gayrımenkule tedbir konulmuş olması işbu ferağa icbar davasının reddini gerektirmez.
O halde davaya bakılmak,işin esası incelenmek ve bu meyanda karar verilmek üzere kararın bozulması gerekmiştir. 14 HD 16.9.1975 2515-3715
-------------------------------------------------------------------------------------------

Satış vaadi sözleşmesi kişisel hak sağladığından borçlunun (satışı vaadedenin)rıza ve onayına bakılmaksızın üçüncü kişiye devri olanaklı ve yasal olarak geçerlidir.

Davalıların mirasbırakanı Fahrettin"in murisi Ümmügülsüm"ün ölümü ile 570 parsel sayılı taşınmazda
kendisine intikal eden payı Süleyman ve Mehmet"e satış vaadine,adı geçen kişilerin sözleşmeden doğan şahsi haklarını Tahsin"e ve onun da eşi Rukiye"ye devrine ilişkin sözleşmeler;gerek şekil gerekse esas yönünden yasada öngörülen koşullara uygun düzenlendiklerinden ve satış vaadi sözleşmesi şahsi hak sağladığından ve bu hakkın BK m 162 ve onu izleyen maddeleri gereğince(alacağın temliki hükümleri) borçlunun(yani satışı vaadedenin) rıza ve muvafakatına bakılmaksızın
üçüncü kişiye devri mümkün bulunduğundan hukuken geçerlidirler.

Bu itibarla davalılar külli halefiyet yoluyla mirasbırakanları Fahrettinin borçlarından sorumlu olduklarına ve davanın dinlenmesine yasal bir engel bulunmadığına göre taraf delillerinin toplanarak sonucuna göre hüküm kurulması gerekirlidir.
Bu kabil davalarda dava değeri satış vaadi sözleşmesinde yazılı bedeldir.
14 HD 17.6.1986 285-4194
---------------------------------------------------------------------------------------------
Old 07-03-2008, 11:21   #3
lnmdeniz

 
Varsayılan

Teşekkür ederim Hatun hanım. Peki ferağa icbar davası için gereken sürenin diğer davalar sürdüğü için kesintiye uğraması söz konusu olur mu? Ve eğer böyle bir dava açarsak arsanın satış vaadinde belirlenen bedeli mi yoksa bugünkü rayici mi esas alınacak?
Old 07-03-2008, 11:27   #4
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

Bu sorular ayrı bir araştırma konusu,yazdıklarım,önceden mevcut bilgiden ve hazırdı. Şimdiki sorunuz ise biraz daha araştırılmalı.O konuyu incelemedim. İpotek hakkının ve satış vaadinden kaynaklı hakkın adi yazılı belge ile devredilebileceğine ilişkin önceden araştırma sonucu bilgi sahibiydim,hemen yazabildim. Örnekleri de mevcuttu. Diğer konuları biraz daha düşünmek,araştırmak lazım.Yalnız aklıma ilk gelen düşünce : Alacağın temliki hükümlerine göre temlik alınmış bir kişisel hakkın,temellük edilen tarihten itibaren BK genel zamanaşımı süresi olan (kişisel alacaklar yönünden) 10 yıllık zamanaşımına tabi bulundukları. Tabii ayrıca,hakkı devreden yönünden bu davayı açma hak ve imkanının devir anında mevcut bulunması ayrı bir koşul.Ve alacağın temliki hükümlerine göre,alacak mevcut hali ile ve hakları ile devredilmiş olacağından,devredenin sahip olduğu dava açma şartları ve tabi bulunduğu zamanaşımı süresi devir ile birlikte alıcıya intikal eder. Daha detaylı bir araştırma ile kolayca soruya cevap bulunabilir.
Old 07-03-2008, 12:10   #5
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

SATIŞ VAADİNDEN DOĞAN DAVALARDA ZAMANAŞIMI :


Satış vaadi sözleşmesinden kaynaklanan haklar BK m 125 e göre 10 yıllık zamanaşımına tabi ise de,satışa konu taşınmazın fiilen alıcıya teslim edilmesi halinde ve alıcı bundan men edilmedikçe sözleşme uyarınca ferağın verileceği ümidi içinde bulunacağı cihetle zamanaşımı sözkonusu olmaz.... Kaldı ki tescil davası açma olanağı taşınmaza davalı adına tapu verilmekle doğacağından,daha doğrusu ifa olanağı tapunun verilmesinden sonra doğduğundan ve bu tarihten itibaren 10 yıl geçmediğinden zamanaşımı esasen de gerçekleşmemiştir.
HGK 8.5.1987 14-679-358
----------------------------------------------------------

Zamanaşımı ile ilgili ve yeni aldığım,ama henüz okumadığım bir kitapta buldum bu arada bu kararı. Sizin olayınıza çok uygun gibi. Keşke dava açmadan önce bu kararlarla hareket edebilmiş olsaydınız,tamamen haklı görünen davanız,bu hukuki verilerle daha olumlu yönlenebilirdi. tashihi kararda yarayabilir mi bilmiyorum,ama pek ümitli olamıyorum. Çünkü tashihi karar talepleri üzerine bozma çok istisnai.
Old 07-03-2008, 13:13   #6
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

Bu konu ile ilgili olarak eklenebilecek bir açıklama daha var : İpotek,gayrımenkul satış vaadi gibi kişisel hak doğuran sözleşmelerde alacaklının edindiği kişisel haklar,tapuya şerhedilmekle ayni etkiye kavuşsalar da hukuken nitelikleri kişisel hak olarak kalmaya devam eder. Bu nedenle hukuki başvurularda ve hakların kapsam ve kullanımını tayinde kişisel hak özellikleri geçerlidir.
Tapuya şerhedilmeleri yalnızca ayni etki yaratır,ayni hak vasfı vermez.(Tapuya şerhedilmekle kuvvetlendirilmiş şahsi hak vasfı kazanırlar)Ancak,ayni etkiyi ayni hak olarak hatalı algılayan görüşler nedeniyle,uygulamada bu hakların vasfını tayinde yanılgı doğmaktadır. Yukarıda yazılı Yargıtay Kararlarında kişisel nitelikleri vurgulanmış ve BK alacağın temliki hükümlerine göre devirlerinin mümkün bulunduğu ifadesi ile bu konudaki hukuki niteleme doğru olarak yapılmıştır.Tapuda resmi şekilde yapılan ipotek akdinden doğan ipotek alacak hakkının da alacağın temliki yoluyla devredilebileceğine dair Yargıtay Kararları var.
Old 07-03-2008, 14:42   #7
lnmdeniz

 
Varsayılan

İlginize sonsuz teşekkür ediyorum. Henüz karar tashihini yollamadım, belirttiğiniz Yargıtay kararlarını da eklemeyi düşünüyorum. Zaten bizim dayandığımız nokta yerel mahkemenin Kadastro mahkemesinin sonucunu bekletici mesele yapmayarak karar vermesinin yanlış olduğuyla ilgiliydi fakat Yargıtayda bunu usul ve yasaya uygun bularak onaylayınca iş tam içinden çıkılmaz bir hal aldı...
Old 07-03-2008, 20:17   #8
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

Soru sahibi Deniz Hanım,bugün öğleden sonra uğrayıp karar fotokopilerini aldı.Bu vesile ile tanışmış olduk,Adanaya İstanbuldan gelmiş ve yeni yerleşmiş. ve ilginç olan,davanın babasına ait olması ve çok önemli bir gayrımenkul oluşu.Gerçekten büyük mağduriyet tehlikesi var. Olay anlattığından da karışık,ama yine yapılabilecek şeyler var,umarım haklarını hukuk düzeni sonuçta teslim eder.En son çare olarak THS ne yazmayı düşünmüş ve bu sorun vesilesi ile siteye üye olmuş,ama daha önce üye olmadığına da hayıflanıyor.

Bu arada,5 yıllık süreyi sordu.Satış vaadi sözleşmesinin tapuya şerhedilmesi halinde ayni etkisi 5 yıllık süreye tabidir.Yani hak sahibine,3.kişilere karşı 5 yıllık koruma sağlar,3 kişilere karşı ileri sürülebilme,,ayni etki süresi 5 yıldır. Ancak bu sözleşme kendi yanları arasında 10 yıllık zamanaşımı süresi boyunca geçerlidir.
Kişisel bir alacak hakkı olarak hak sahibi alıcı,satış vaadeden borçluya karşı 10 yıllık BK alacak zamanaşımı süresi boyunca şahsi hakkını dermeyan edebilir.Hatta gayrımenkul alıcıya teslim edilmişse artık zamanaşımı da sözkonusu edilemeyecektir.
Old 07-03-2008, 22:00   #9
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

1.Satış vaadi sözleşmelerinin başkasına devri , hakkın temliki mümkündür.Bu husus gerek sayın Olguner'in yazısındaki kararlarda ve gerekse aşağıdaki
kararda açıkca belirtilmiştir.Yargıtayın yerel mahkemece verilen " bir satış vaadi sözleşmesinden başka bir sözleşme yapılamayacağı" şeklindeki yerel mahkeme karararını onayacağını sanmıyorum. Bu yönden Yargıtayın onama kararının bu husus ile ilgili olmadığı kanısındayım.Fakat Yargıtayın ilerideki ihtilafların önlenmesi bakımından yerel mahkeme kararını hangi gerekçeyle onadığını açıklaması gerekir.

2. İkincisi, mülkiyetin kadastro mahkemesinde ihtilaflı olmasıdır. Gerçekten satış vaadi sözleşmesinin ifası mülkiyet durumunun kesinleşmesi ile istenebilir hale gelir. 10 yıllık zamanaşımı süresi de kadastro mahkemesi kararının kesinleşmesiyle başlar. Bu yönden cebri tescil davasının genel mahkemedeerken ve zamansız açıldığı kanısındayım. Onama kararının ile ilgili olduğu kanısındayım.(Aşağıdaki 2.karar) Bu durumda zamansız açılan davanın reddine karar verilebiceği gibi usul ekonomisi yönünden kad. mah. kararının sonucu da beklenebilirdi. Satış vaadi kad.önceki tarihte yapılmışsa o takdirde görevsizlikle dosya kad.mah. gönderilirdi. Fakat onama mülkiyet durumu ile ilgiliyse , mülkiyet durumu kesinleştiğinde davanın yeniden açılması imkanı doğacaktır. Bu yönden yargıtayın karar düzeltme aşamasında onama gerekçesi yönünden açıklama yapması zorunlu hale gelmiştir.

3. Karar düzeltme dilekçesinde bu konulara değinilmemişse ek bir dilekçeyle bu açıklamaların yapalmasında yarar görüyorum.

4. Tazminat konusunda sebebsiz iktisap kuralları ve zamanaşımı süresi uygulanır. Tazminat miktarı tescil davasının reddi gerekçesine göre değişir.
Sözleşme geçersiz bulunursa, herkes aldığını geri vrir. Ödenen para denkleştirici adalet kurallarına göe güncelleştirilerek geri alınır. Sözleşme geçerli bulunur başka nedenle ret edilirse, taşınmazın dava tarihindeki rayiç bedeli istenebilir.

Saygılarımla.

T.C.

YARGITAY

14. HUKUK DAİRESİ

E. 2002/1066

K. 2002/1155

T. 18.2.2002

• TAPU İPTALİ VE TESCİL ( Satış Vaadi Sözleşmesine Dayalı )

• SATIŞ VAADİ SÖZLEŞMELERİ ( Şahsi Hak Doğurması-Alacağın Üçüncü Kişiye Temlik Edebilmesi )

• ŞAHSİ HAK DOĞURAN SÖZLEŞME ( Satış Vaadi Sözleşmesinin Şahsi Hak Doğurması-Alacağın Üçüncü Kişiye Temlik Edebilmesi )

• TEMLİK ( Satış Vaadi Sözleşmesinin Şahsi Hak Doğurması-Alacağın Üçüncü Kişiye Temlik Edebilmesi )

• YABANCI UYRUKLULAR ( Yabancıların Kazandıkları Kişisel Hakkı Üçüncü Kişiye Temlik Edebilmesi )

818/m.22,162

ÖZET : Satış vaadi sözleşmeleri şahsi hak doğuran akitlerdendir. Böyle bir sözleşme ile alacaklı durumuna gelen kimsenin hakkını üçüncü bir kişiye devir ve temlik edip edemeyeceği söz konusudur. Kanun veya akit ile yada işin mahiyeti icabı olarak menedilmiş olmadıkça borçlunun rızasını aramaksızın alacaklı alacağını üçüncü bir şahsa temlik edebilir. Satış vaadi sözleşmesinden doğan hakkın 3. bir kişiye temlik edilemeyeceğine ilişkin bir kanun hükmü bulunmadığı gibi bu akitle önlenmiş de değildir. Bu durumda alacağı temellük eden kimse temlik edenin yerine geçerek onun haklarını kullanabilir. Yabancı uyruklu şahısların kazandıkları kişisel hakkı üçüncü bir kişiye devrini yasaklayan bir yasa hükmü de yoktur.
DAVA : Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 2.7.1998 gününde verilen dilekçe ile satış vaadi sözleşmesine dayalı cebri tescil istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 16.12.1999 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı, davalıya ait Mithatpaşa mahallesi 1516 ada 1 parsel sayılı taşınmazda bulunan 7 numaralı C tipi dubleks daireyi davalının satış vaadi sözleşmesiyle sattığı şahıslardan yine aynı nitelikte sözleşme ile kendisinin satın aldığını, ancak, davalının tapuda ferağ vermediğini belirterek tapunun iptali ile adına tescil istemiştir.
Davalı, 1995 yılında yapılan ilk satış vaadi sözleşmesinden sonra nizalı yerin yasak bölge kapsamına alınması nedeniyle hukuki ve fiili imkansızlık olduğunu, 1996/280 sayılı Asliye Hukuk Mahkemesindeki dosya derdest iken muvazaalı olarak nizalı yerin davacı tarafından alındığını ve davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme, yabancıların mülk edinemeyecekleri, imar planı içindeki yerin satışının vaad edilemeyeceği ve sözleşmenin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar vermiş, hükmü davacı vekili temyize getirmiştir.
Dava konusu taşınmaz tapuda davalı adına kayıtlı olup, beyanlar hanesinde 7.7.1995 tarih 2555 yevmiye numaralı yazı ile askeri ve yasak bölge ve güvenlik bölgesi içinde olduğu belirtilmiştir. Davalı 15.8.1995 tarihinde noterde dava dışı şahıslar Horts F. ile Renata M. isimli şahıslarla yaptığı satış vaadi sözleşmesi ile nizalı yerin satışını vaad etmiştir. Bu sözleşmede alıcıların satış vaadi sözleşmesiyle aldıkları bu haklarını başkalarına temlik edebilecekleri taraflarca kabul edilmiştir. 15.8.1996 tarihli sözleşmenin alıcıları 21.8.1997 tarihinde yine noterde düzenlenen başka bir satış vaadi sözleşmesiyle nizalı yerin davacıya satışını vaad etmişlerdir. Ve yine sözleşmede aynı yerle ilgili olarak görülen 1996/280 sayılı dosyaya davacının müdahil olarak katılabileceğini belirtmişlerdir.
Dosya içinde bulunan Asliye Hukuk Mahkemesinin 1996/280- 1999/271 sayılı dosyasında dava konusu yeri satış vaadi sözleşmesiyle alan Renata M.'nin bu hakkını 31.5.1996 tarihli satış vaadi sözleşmesiyle devrettiği Dinçer D. tapu maliki aleyhine dava açarak tapu iptali ve tescil istemiş, davalı dosyamızdaki gibi savunmada bulunmuştur. Mahkeme dava dosyamızın kapsamını gözönüne alarak davanın konusuz kaldığını belirterek ret kararı vermiş, davalı bu hükmü, gerekçenin hatalı olduğunu sebeb göstererek temyiz etmiş, ancak 7.12.2000 tarihinde bu talebinden vazgeçmiştir.
Satış vaadi sözleşmeleri Borçlar kanunun 22. maddesi kapsamında olarak şahsi hak doğuran akitlerdendir. Böyle bir sözleşme ile alacaklı durumuna gelen kimsenin hakkını üçüncü bir kişiye devir ve temlik edip edemeyeceği söz konusudur. Sözü edilen kanunun 162. maddesi hükmüne göre kanun veya akit ile yada işin mahiyeti icabı olarak menedilmiş olmadıkça borçlunun rızasını aramaksızın alacaklı alacağını üçüncü bir şahsa temlik edebilir. Satış vaadi sözleşmesinden doğan hakkın 3. bir kişiye temlik edilemeyeceğine ilişkin bir kanun hükmü bulunmadığı gibi bu akitle önlenmiş de değildir. Bu durumda alacağı temellük eden kimse temlik edenin yerine geçerek onun haklarını kullanabilir.
Somut olayda, davacı ile 15.8.1995 tarihinde düzenlenen satış vaadi sözleşmesinin alıcıları bu sözleşme ile tapu malikine karşı kişisel hak kazanmışlardır. Üstelik sözleşmede kazanılan bu şahsi hakkın üçüncü kişilere devredilebileceği de taraflarca kabul edilmiştir. Davacıya yine satış vaadi sözleşmesiyle kişisel hakkın devri geçerlidir. Yabancı uyruklu şahısların kazandıkları kişisel hakkı üçüncü bir kişiye devrini yasaklayan bir yasa hükmü de yoktur. Bu durumda tarafların ibraz ettikleri delillerin değerlendirilmesi sonucu bir karar vermek gerekirken yazılı gerekçeyle ret kararı verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda yazılı nedenlerle, davacı vekilinin yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulüne, usul ve yasaya aykırı hükmün BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 18.2.2002 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

T.C.

YARGITAY

14. HUKUK DAİRESİ

E. 2004/2446

K. 2004/3350

T. 26.4.2004

• GAYRİMENKUL SATIŞ VAADİ ( On Yıllık Zamanaşımı Süresinin Sözleşmenin İfa Olanağının Doğmasından Sonra İşlemeye Başlayacağı - İştirak Halinde Mülkiyet Çözülünceye Kadar Sözleşmenin İfa Olanağı Doğmayacağı )

• İŞTİRAK HALİNDE MÜLKİYET ( Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesi - İştirak Halinde Mülkiyet Çözülünceye Kadar Sözleşmenin İfa Olanağı Doğmayacağı )

• GAYRİMENKUL SATIŞ VAADİNİN TAPUYA ŞERHİ ( 5 Yıl İçin Geçerli Olduğu - Sözleşme Alacaklısının Haklarını Kısıtlayacak Nitelikteki Şerhlerin Sözleşme Alacaklısını Bağlamayacağı )

• ZAMANAŞIMI SAVUNMASINDA KÖTÜNİYET ( Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesi Gereğince Tapu İptali ve Tescil - Taşınmaz Vaad Alacaklısına Teslim Edilmiş İse Dinlenemeyeceği )

• KÖTÜNİYET ( Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesi Gereğince Tapu İptali ve Tescil - Taşınmaz Vaad Alacaklısına Teslim Edilmiş İse Zamanaşımı Savunması İyiniyet Kuralları İle Bağdaşmayacağından Dinlenemeyeceği )

• SATIŞI VAAD EDİLEN TAŞINMAZIN TESLİMİ ( Tapu İptali ve Tescili Davası - Zamanaşımı Savunması İyiniyet Kuralları İle Bağdaşmayacağından Dinlenemeyeceği )

743/m. 2, 634, 642, 706

4721/m. 2, 1009

2644/m. 26/6

3194/m. 18/son

818/m. 22, 81, 125, 213

ÖZET : 1. Gayrimenkul satış vaadine dayalı tapu iptali ve tescil davalarında görevli mahkeme, tarafların sözleşmede özgür iradeleri ile saptadıkları satış değeri esas alınarak belirlenir.
2. Taşınmaz mal satış vaadi sözleşmesinden doğan davalar için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden Borçlar Kanunun 125. maddesi gereğince on yıllık zamanaşımı süresi uygulanır ve bu süre sözleşmenin ifa olanağının doğmasından sonra işlemeye başlar. Ancak, satışı vaat edilen taşınmaz, vaad alacaklısına teslim edilmiş ise, zamanaşımı savunması Medeni Kanunun 2. maddesi uyarınca iyi niyet kuralları ile bağdaşmayacağından dinlenmez.
3. Satış vaadi sözleşmesinin tapuya şerhinden sonra, 5 yıl içinde kayda işlenen her türlü haciz, ipotek ve benzeri, sözleşme alacaklısının haklarını kısıtlayacak nitelikteki şerhler de sözleşme alacaklısını bağlamaz.
4. Satış vaadine konu 267/2090 pay satıcı adına iştirak halinde mülkiyet şeklinde kayıtlı olup, davacı bu iştirakin içinde olmadığından iştirak halinde mülkiyet çözülünceye kadar sözleşmenin ifa olanağı doğmayacağından, tesçil davasının bu yönden reddi gerekirken kabulü isabetsizdir.
DAVA : Davacı Kemal Ünver vekili tarafından, davalılar aleyhine 23.11.2000 gününde verilen dilekçe ile noter satış vaadi sözleşmesi gereğince tapu iptali ve tescil istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 27.5.2003 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi bir kısım davalılar vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : Dava, satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Kaynağını Borçlar Kanununun 22. maddesinden alan taşınmaz satış vaadi sözleşmeleri, Borçlar Kanununun 213. maddesi ile önceki Medeni Kanunun 634. ve yürürlükteki Medeni Kanunun 706. ve Noterlik Kanununun 89. maddeleri hükmü uyarınca, noter önünde re'sen düzenlenmesi gereken, bir başka anlatımla geçerliliği resmi şekil şartına bağlı kılınan ve tam iki tarafa borç yükleyen kişisel hak veren sözleşmelerdendir.
Vaad alacaklısı, taşınmaz satış vaadi sözleşmesi ile mülkiyet geçirim borcu yüklenen satıcıdan, edimini yerine getirmediğinde dava tarihinde yürürlükte bulunan 743 sayılı Medeni Kanunun 642. maddesi uyarınca açılacak tapu iptali ve tescil davası ile edimin hükmen yerine getirilmesini isteyebilir.
Gayrimenkul satış vaadine dayalı tapu iptali ve tescil davalarında görevli mahkeme, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 14.2.1996 gün ve 1995/14-963 E., 1996/69 K. sayılı kararında da vurgulanıp kabul edildiği üzere, tarafların sözleşmede özgür iradeleri ile saptadıkları satış değeri esas alınarak belirlenir. Yargılama giderlerinden olan harç ve vekalet ücreti takdirinde de bu bedel esas alınır.
Taşınmaz mal satış vaadi sözleşmesinden doğan davalar için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden Borçlar Kanunun 125. maddesi gereğince on yıllık zamanaşımı süresi uygulanır ve bu süre sözleşmenin ifa olanağının doğmasından sonra işlemeye başlar. Ancak, satışı vaat edilen taşınmaz, sözleşme ile veya fiilen satış vaadini kabul eden kişiye, yani vaad alacaklısına teslim edilmiş ise, on yıllık zamanaşımı süresi geçtikten sonra açılan davalarda, zamanaşımı savunması Medeni Kanunun 2. maddesi uyarınca iyi niyet kuralları ile bağdaşmayacağından dinlenmez.
Davacının tescil isteğinin kabulü için, sözleşmede kararlaştırılan bedelin ödenmiş olması gerekir. Ancak, eksik kalan bir kısım var ise, Borçlar Kanununun 81. maddesi hükmü uyarınca, bu bedel depo ettirilmelidir.
Satış vaadi sözleşmesinden kaynaklanan tapu iptal ve tescil davalarının kabulü için aranacak ilk husus sözleşmenin ifa olanağının bulunup bulunmadığıdır.

Elbirliği ortaklığına ( iştirak halinde mülkiyete ) konu bir taşınmazda elbirliği ortaklarından birinin, miras payını, ortaklık dışı bir kişiye satmayı vaad etmesi halinde sözleşme bir taahhüt muamelesi olarak geçerlidir. Ancak elbirliği ortaklığı çözülünceye kadar sözleşmenin ifa olanağının varlığından söz edilemez. Fakat elbirliği ortaklığına dahil paydaşlar arasında gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi yapılmışsa iştirak bozulmamak kaydıyla satıcı elbirliği ortağının payının alıcı elbirliği ortağının payına ilave edilmek suretiyle satış vaadi sözleşmesinin ifa olanağı vardır.
Eğer satışı vaad edilen taşınmaz tapusunda temliki tasarrufu engelleyen kayıt varsa veya 3194 sayılı İmar Kanunun 18/son maddesi hükmüne aykırı şekilde satış vaadinde bulunulmuşsa veyahutta vaade konu taşınmaz bir başka mahkemede mülkiyet uyuşmazlığına konu olmuşsa bu gibi hallerde de sözleşmenin ifa olanağının varlığından söz edilemez.
Taşınmaz satış vaadi sözleşmelerinin, Türk Medeni Kanununun 1009 maddesi uyarınca tapunun beyanlar hanesine şerhi de mümkündür. Böylece, sözleşme alacaklısı, sözleşmeden kaynaklanan kişisel hakkını kuvvetlendirmiş olur ve üçüncü kişilere karşı ileri sürebilme olanağını kazanır. Tapu Kanunu 26/6 maddesi uyarınca bu şerh 5 yıl için geçerli olup, 5 yılın dolmasıyla kayıttan silinir ve anılan gücünü yitirir. Satış vaadi sözleşmesinin tapuya şerhinden sonra, 5 yıl içinde kayda işlenen her türlü haciz, ipotek ve benzeri, sözleşme alacaklısının haklarını kısıtlayacak nitelikteki şerhler de sözleşme alacaklısını bağlamaz.
Bu ilkeler ışığında somut olaya bakıldığında;
Davacı vekili 23.11.2000 tarihli dilekçesi ile davalılar murisi Yusuf kızı Vahide Renkli'den 16.9.1966 tarihli resen düzenleme noter satış vaadi sözleşmesi ile 342 ada 13 parsel sayılı bahçe niteliğindeki 1976 metrekare miktarındaki taşınmazda miras hak ve hissesini 15.000.- TL. sı bedel ile 11.000.- TL. sı peşin ödenmek suretiyle satın ve sözleşmede yazılı olduğu üzere teslim aldığını, bakiye bedelini ödediğini beyanla tapu iptali ve tescil istemiştir.
Bir kısım davalılar vekili, sözleşmede belirtilen bakiye bedelin ödenmediği nedeni ile sözleşmenin geçersiz hale geldiği, nedenleri ile davanın esastan reddini savunmuştur.
Mahkemece, sözleşmenin geçerli olduğu, bakiye bedelin taksitler halinde ödendiği, keşfen yapılan incelemeye göre davacının zilyetliğinde olduğu nedenleri ile davanın kabulüne, 342 ada 13 sayılı parselde muris satıcı Vahide Renkli'ye ait 267/2090 hissenin iptalen davacı adına tesciline karar verilmiştir.
Bir kısım davalılar vekili kararı temyiz etmiştir.
Dosya kapsamına, toplanan delillere, yapılan yargılamaya, yukarıda belirtilen ilkelere uygun inceleme ve araştırmaya göre davalılar vekilinin sair temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak dosyadaki çelişkili tapu kayıtları nedeni ile Dairemizce getirtilip incelenen ve çelişkiyi gideren tapu kaydına göre; vaat borçlusu davalılar murisi Yusuf kızı Vahide Renkli'nin 342 ada 13 sayılı parselde satmış olduğu 267/2090 pay tapuda muris Vahide Renkli ve iştirakçileri adına iştirak halinde mülkiyet şeklinde kayıtlı olup davacı bu iştirakin içinde olmadığından, iştirak halinde mülkiyet çözülünceye kadar sözleşmenin henüz ifa olanağı doğmayacağından bu yönden davanın reddine karar vermek gerekirken ve bu konudaki yukarıda yazılı ilke gözetilmeden yazılı şekilde tesis edilen hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 26.4.2004 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Old 08-03-2008, 03:35   #10
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

Yücel Bey ;

Soru/n sahibi Deniz Hanım da aslında Yargıtayın onama gerekçesini,hatta mahkeme kararını tam olarak anlamamış ve aktarmamış.Yüzyüze görüşmede belirtti ve kafası karışık olduğu gibi çok büyük bir zarar ile karşı karşıya bulundukları için telaşlı ve üzgün.Sanırım sorusunu bu nedenle mahkemenin red gerekçesini tahminine göre sormuş. Sözleşmenin ifa olanağı da yok değil,zira g.menkul satışı vaadeden adına kayıtlı,yani satış vaadi borçlusu adına kayıtlı ve ifa olanağı var. Sözleşme 6 yıl önce yapıldığı için zamanaşımı problemi de yok. Kadastro davaları,bu taraflar arasında değil ve konusu,dava konusu arazilerin bir kısmının özel mülkiyete konu olamayacak yerler olması ile ilgili,tapunun bir kısmının iptali sözkonusu olabilecek. Ancak bu durumda da sözleşmenin ifasını istemek bu davaların sonucuna bağlı olduğu halde,ne yazık ki mahkeme kadastro davalarını bekletici mesele yapmamış,davacının bu konudaki ısrarlı taleplerini,mahkeme ısrarla reddetmiş.Meslektaşımızın sıkıntısı da bu durumdan kaynaklı,dava reddedilmiş ve kesinleşmek üzere,tedbir kararı kalkınca kötüniyetli tapu sahibi/satış vaadi borçlusu,satış vaadinden sonra çok değer kazanan bu yeri satacak,elden çıkaracak,ona hazırlanıyor. Satıştan sonra turistik bir şehirde bulunan bu gmenkul ve çevresi tesisler ve gelişmeler sonucu trilyonlarca değere ulaşmış, karşı taraf ta ahde vefasını bu nedenle bozmuş. Aslında ferağa icbar davası tarafları yönünden kabul edilme imkanına sahip,tapunun bir kısmı iptal edileckse,satın alan adına kaydedildikten sonra da iptal edilebilir,hazine ile ilgili başka bir konu o.
Ama gelişen durumda,mahkeme kadastro davalarını bekletici mesele yapmadığı için dava usulen ve usuli sebeplerle sona ermek üzere.(İfa olanağı doğmadığı gerekçesiyle.)
Bu durumda ifa olanağı doğduğunda davayı tekrar açma imkanı doğacak ama tapu sahibi/satışı vaadeden çoktan satmış olacak. Şimdi,gmenkul üzerine tekrar tedbir vazedilmeyi mümkün kılacak başka bir dava açılması tek çözüm. O da hukuki ayıp nedeniyle tazminat davası olabilir. Tashihi karardan,kadastro davalarının bekletici mesele yapılması gerektiği gerekçesiyle bozma çıkacağını sanmıyorum. Bu nedenle kardeşimize bu boşluk doğmadan haklarını koruyabilecekleri önerilerde bulunmakla ilgili düşünce geliştirmek gerekliliği var.
Bunu yapmaya gayret edeceğiz,biraz daha düşünerek çözüm üretmeye çalışıyoruz,yardımcı olabilmek isteriz.Görüşürken,konunun önemini anlattı,kendi ailesine ait olduğu için ayrı bir önemle düşünüp yardımcı olabilmek için çabalama sözü verdim.
Bu arada,satış vaadi,ipotek gibi resmi şekle tabi sözleşmelerden kaynaklı alacak haklarının alacağın temliki hükümlerine göre devirlerinin mümkün bulunduğuna dair hukuki imkan pek bilinmeyen bir imkan olduğu için bu konu içinde bu vesile ile açıklamak ve altını çizmek te yerinde ve faydalı oldu..Fazla bilinen bir konu değil.

Hatta bu konunun bende özel bir hatırası var : Bu konu ile ilgili geçen yıl bir araştırma ve çalışma yapmam gerekti. Konu hakkında gerekli bilgi ve verileri topladım. Karşı tarafımızda olan meslektaşımıza da dosyalayıp gönderdim.Müvekkillerimiz arasındaki ihtilafı böylece anlaşarak çözme yolu açılacaktı.Meslektaşımızdan anlaşma ile ilgili davet beklerken uzun bir sessizlikten sonra müvekkilim bir itirafta bulundu. Meseleyi aramızda çözelim,Hatun Hanıma vereceğiniz ücretin yarısını bana verin,ben anlaşma metnini yazarım demiş.Ve bana ödenecek ücretin yarısını da alarak işlemi tamamlamış. Bu meslektaş Baro Başkanlığına sürekli aday olan bir kişi de. Önce olmaz dediği ve anlaşmaya yanaşmadığı konunun hukuki olabilirliğine ait kaynak ve çalışmayı hazır bulunca,hazırlayan ve emek veren meslektaşının emeğini tahsil etmekten sakınmadı,iki ücret almayı tercih etti. Tabii önemli olan almaya tamah ettiği ücret değil,harcadığı değerlerdi.
Old 10-03-2008, 16:14   #11
lnmdeniz

 
Varsayılan

Yücel bey ve Hatun hanım ikinize de ayrı ayrı çok teşekkür ediyorum.
Sözleşmenin ifasının mümkün olmaması nedeniyle davanın reddine karar verildiğine göre kadastro mahkemesi sonuçlandıktan sonra sözleşmenin ifa kabiliyetinin oluşmasına dayanarak aynı davayı yeniden açmak mümkün olabilir mi? Ya da bizden önceki satış vaadi alacaklısı aynı davayı tapu sahibine(satış vaadi borçlusuna) karşı açabilir mi? Bu arada yani kadastro mahkemesi sonuçlanıncaya kadar hak kaybına uğramamak adına satış vaadini tapuya şerh düşürmek mümkün olabilir mi? Ya da hak kaybına uğramamak için ne yapılabir bir fikriniz var mı?
Old 11-03-2008, 00:07   #12
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

Sayın İnmdeniz,
Ben şahsen kadastro mahkemesi kararı kesinleşip mülkiyet durumu belli olduktan sonra davanın yeniden açılabileceğini ilk yanıtımda bilirtmiştim. Tekrar ediyorum.

Tapu k.nun 26. maddesindeki "Noterlik Kanununun 44 üncü maddesinin (B) bendi mucibince noterler tarafından tanzim edilen gayrimenkul satış vaadi sözleşmeleri de taraflardan biri isterse gayrimenkul siciline şerh verilir." hükmü gereği tapuya başvurarak sözleşmenin şerhi imkanı vardır. Tapu idaresi kabul etmezse şerh için tedbir talepli dava açılabilir.

Diye düşünüyorum.

Saygılarımla.
Old 11-03-2008, 08:03   #13
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

Yücel Bey"in düşüncelerinin yanında,başkaca neler yapılabilir düşüncesini işleterek,tashihi karardan dönene
kadar da düşünerek çözüm alternatifleri arayalım düşüncemi,yüzyüze görüştüğümüzde Deniz Hanıma daha önce iletmiştim,durum gerçekten zor ve alternatifli düşünmeyi gerektiriyor.
Old 19-02-2009, 18:34   #14
ismailduygulu

 
Varsayılan SatiŞ Vaadİ SÖzleŞmesİ Halİnde Hİle İddİasi

Yücel bey selam,

A'ya miras olarak intikal eden ve tek mirasçı olarak sahibi bulunduğu, kadastro mahkemesinde tespite itiraz davası devam etmekte olan taşınmazların kadastro mahkemesinde kendisini vekil olarak temsil etmek üzere, B'ye 1996 yılında genel avukatlık vekaletnamesi verir.

Bu arada, avukat B, başkaca hukuki iş ve işlemlerinde de A'nın vekili olarak hukiki hizmet verir.

A, 1998 yılında, içinde bulunduğu ekonomik durum nedeniyle paraya ihtiyaç duyar ve davaya konu edilen yerlerini B'ye satmak ister ve B'de kabul eder. Ancak B satış vaadi sözleşmesini tarafı olarak kendisi değil de, eşi olan C'yi nam-ı müstear sıfatıyla taraf yapar. (Nam-ı müstear sıfatıyla -ancak taraflar arasında bu yönde herhangi bir yazılı belge olmaksızın bu işlemi yapmışlar-)
Satıcı (A) ile esas alıcının (B) eşi olan ve alıcı görünen (C) bir araya gelmişler ve noterden, resmi şekilde, taşınmaz satış vaadi sözleşmesi gerçekleştirmişlerdir. A, satış vaadine konu ettiği taşınmazların bedelini, B'den nakten ve tamamen almış ve noterde C ile işlemi yapmıştır.

1999 yılında, gerçek alıcı olan B ile nam-ı müstear arasında boşanma davası gündeme gelmiş ve A ile C'nin yaptığı satış vaadi sözleşmesinden doğan haklar, C'de kalmış.

-----

Daha sonra 1. alıcı, nam-ı müstear sıfatıyla satış vaadi alıcısı görünen C'ye noterden, resmi olarak bir fesihname-ihtarname göndermek suretiyle, "satış vaadini gerçek alıcı olan B'ye satış vaadi niyetiyle bu işlemi yaptığını, parasını B'den aldığını, bu nedenle kendisi (C) ile yapılan satış vaadi sözleşmesini iptal etiğini ve esas alış-verişi yaptığı B ile yeniden satış vaadi yapacağını" beyan etmiştir.

2000 yılında A, B'den yeniden aynı taşınmazların bedelini 2. kez almak suretiyle, B adına, B'nin vekili (D) ile notere gitmişler, 1. satış vaadine konu edilen aynı yerler ile ilgili olarak, 2. kez noterden resmi şekilde düzenleme g. menkul satış vaadi sözleşmesi yapmışlardır. A, aynı zamanda, ferağ vekili olarak D'ye tapu işlemlerini yapmak üzere, satış vekaletnamesi vermiştir.

A'nın hem B ile ve hem de C ile ayrı ayrı 2 kez resmi şekilde satış vaadi sözleşmesine konu ettiği taşınmazlar, kadastro mahkemesinde tespite itiraz davası devam ettiğinden, tapudan devir ve intikali henüz yapılamamakta ve tarafların haricen yaptığı anlaşmaya göre, A, B'nin avukatlık hizmetini satın alacak, satış vaadine konu ettiği taşınmazları kendi adına kayıt ve tescilini sağladıktan sonra, B'ye devrini sağlayacaktır. Bu nedenle tapudan devri henüz Kadastro Mahkemesi sona ermadiği için mümkün olmayan yerlerdendir.

A, satışa konu ettiği bu yerlerin dışında, yeniden hem dava konusu olan bir parseli ve hem de dava dışında ve adına tapulu olan birden fazla taşınmazdan 8 tanesini, B'ye satımkar olmuştur. Taraflar anlaşmış, bedelini B, A'ya ödemiştir.

Resmi işlemler, noterden gerçekleştirilmek üzere, notere gidilmiş ve B'nin yokluğunda, A ile B'nin vekili (E) 2003 yılında yeniden bir araya gelerek ve 8 ayrı tapulu taşınmaz ile 1 kadastro mahkemesinde tespite itiraz davası devam eden ve bu nedenle tapudan devri şimdilik mümkün olmayan taşınmazları konu alacak şekilde, noterden resmi şekilde taşınmaz satış vaadi sözleşmesi yapmışlardır. Tapu işlemlerini yapmak üzere, ferağ vekaleti anlamında, satış işlemlerini yapmak üzere, (F)'ye ek bir vekalet vermiştir.

A doğrudan ve F'de işleri olmadığı için tapuya gelerek tapudan devri gereken taşınmazları aradan geçen 5 yıllık zamanda yapmamışlar ve nihayet, 2008 yılında, B ile A'nın vekili F bir araya gelerek, 8 adet taşınmazdan, 7 adedinin (1'inin parsel numarası yanlış yazılmıştır) tapudan devir ve intikalini gerçekleştirmişlerdir.

Bu aşamada, A;
1-Avukat B'yi azletmiş ve kadastro mahkemesindeki davayı sürdürme imkanını ortadan kaldırmıştır.

a)B de, hem 2. (bu sözleşmeye konu olan birden fazla taşınmaz için) ve hem de 3. (bu sözleşmedeki 1 adet taşınmaz için) satış vaadi sözleşmelerini dilekçesine ekleyerek, Kadastro Mahkemesi'ne başvurmak suretiyle, Kadastro Kanunu hükümleri dahilinde, asli müdahil sıfatıyla, davacı yanında müdahale talebinde bulunmuştur.

b)A, Kadastro mahkemesindeki dava için başka bir avukat tayin ederek, B'nin davaya konu edilen yerleri, elinden hile ile aldığını ve bu nedenle davaya asli müdahil olarak katılma talebinin kabul edilmemesini istemişlerdir.

2-Aynı zamanda;
a)Tapudan devir ve intikali yapılmış olan 7 adet taşınmazın tapu iptal ve tesciline ilişkin olarak, vekilin hilesine dayanarak, B ile A'nin vekili F'ye karşı asliye hukuk mahkemesinde dava açmış,
b)Henüz Kadastro Mahkemesinde davalık konumda olan ve tapu devri gerçekleştirilmemiş taşınmazlara ilişkin her iki satış vaadi sözleşmesinin iptaline ilişkin olarak, vekilin hilesine dayanarak, B ile B'nin vekili görünen D ve satış vaadi sırasında B'nin vekili ve ferağ için ek olarak A'nın vekili konumunda olan E'ye karşı sulh hukuk mahkemesinde dava açmıştır.

Şimdi bu halde, A'nın bedellerini, mükerrer olarak aldığı ve önce C ile yaptığı 1998 tarihli satış vaadi sözleşmesi, C'ye noterden göndermiş olduğu 1999 tarihli noterden fesihname-ihtarnamesi, daha sonra 2. kez B'nin vekili ile aynı yerlere ilişkin 2000 yılında gerçekleştirdiği noter satış vaadi ve 3. kez B'nin bir diğer vekili ile 2003 yılında bir başka taşınmazları kapsayacak şekilde gerçekleştirdiği ve aradan geçen sürede herhangi bir itirazda bulunmadığı taşınmaz satış vaadleri ve tapuda intikali gerçekleştirilen taşınmazların iptal ve tescilinde, hileye dayalı olarak bir sonuç alabilir mi?

Biz davalı tarafın vekiliyiz ve her iki mahkemede de (BK.dan gelen 1 yıllık icazet vermiş sayılmaya ilişkin) zaman aşımı ve hak düşürücü süre itirazı, sulh hukuk mahkemesinde (davanın açıldığı tarihteki değere göre görev belirlenmesi gerektiğinden) görev itirazında bulunduk. Tanık dinlenmesine muvafakat etmedik.

Ancak, asliye hukuk mahkemesi, vekilin hilesi iddiası olduğu savı ile zaman aşımı itirazını dikkate almadı. Hile iddiası nedeniyle de tanık dinleme kararı aldı.

Siz bu iki ayrı davayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Çalinti Aracin SatiŞ Bedelİ TRINITY Meslektaşların Soruları 9 01-03-2016 07:06
Gayrİmenkul Haczİnde SatiŞ İsteme SÜresİ avmhy Meslektaşların Soruları 37 03-12-2014 11:25
Gayrİmenkul SatiŞ Vaadİ AVUKAT ŞÜKRAN Meslektaşların Soruları 2 29-08-2007 11:13


THS Sunucusu bu sayfayı 0,07671905 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.