Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Eczane Sözleşmesinin Feshi Zamanaşımı Sorunu

Yanıt
Old 24-07-2020, 21:09   #1
Av.Hazar ÇINARLI

 
Varsayılan Eczane Sözleşmesinin Feshi Zamanaşımı Sorunu

İyi akşamlar sayın meslektaşlarım.
SGK, 15.09.2008 tarihinde, reçetelerde veya ekinde bulunması gereken belgelerde tahrifat yapıldığı, provizyon sistemine gerçeğe aykırı şekilde giriş yapıldığı tespiti ile müvekkile 23.339,15 TL ceza kesmiş ve sözleşmesini 2 yıllık süre ile tek taraflı olarak feshetmiştir. Müvekkil 08.10.2008 tarihinde fesih işleminin iptali için dava açmıştır. Yerel mahkeme davanın reddine karar vermiştir. Müvekkil bu kararı temyiz etmiş Yargıtay 05.06.2012 tarihinde ceza davasının sonucu beklensin diyerek bu kararı bozmuştur.
Ceza davasında reçetelerin sahteliği tespit edilemediği için 02.03.2010 tarihinde müvekkil beraat etmiştir. Karar SGK tarafından temyiz edilmiş 17.12.2015 tarihinde onanmıştır.
Ceza davasının 17.12.2015 tarihinde kesinleşmesi üzerine, fesih işleminin iptali davasında mahkeme 29.03.2016 tarihinde davanın kabulü ile fesih işleminin iptaline karar vermiştir. Katılan kurum davayı temyiz etmiş 22.02.2017 tarihinde karar onanmıştır. Kurum karar düzeltme talebinde bulunmuş 08.06.2017 tarihinde karar düzeltme talebi reddedilmiştir.

Müvekkil yukarıda bahsi geçen davayı açarken tedbir talep etmemiş dolayısıyla hem cezayı ödemek durumunda kalmış hemde 2 yıl boyunca eczanesi kapalı kalmıştır. Yukarıda belirttiğimiz üzere fesih işleminin iptali kararı 22.02.2017 tarihinde kesinleşmiştir.
Bugün gerek haksız yere ödenen 23.339,15 TL para cezası nedeniyle uğranılan zarar, gerek eczanenin 2 yıl çalışmaması nedeniyle yoksun kalınan kar ve gerekse ticari itibar kaybı nedeniyle manevi tazminat davası açılabilir mi?
Bu gibi bir durumda TBK 49 ve 72 ye göre 2 ve 10 yıllık zamanaşımı süreleri mi geçerli yoksa başka bir zamanaşımına mı tabi?
Zamanaşımı sorunundan kurtulmamız için bir öneriniz olabilir mi?
Yardımlarınız için şimdiden teşekkür ederim.
Old 04-08-2020, 20:39   #2
Av. Suat

 
Varsayılan

Üstadım saygılar,
Sorunuzda BK 49 Md den bahsetmişsiniz..
Olayda TBK 49 md nin uygulama olanağı yoktur kanımca…
Zira bu olayda haksız fiilden ziyade hukuki muamelelerden kaynaklanan bir borçtan –geri ödeme borcundan-söz edilebilir.
Eldeki olayın özellikleri haksız fiil tanımına uymamakta zira..
Bu durum madde gerekçesinde de açıklanmış…
Bk 49.Md Gerekçesi..
…..818 sayılı Borçlar Kanunu’nda, 41 inci maddeyle başlayan "İkinci Fasıl / Haksız muamelelerden doğan borçlar" şeklindeki üst başlık, burada hukuki işlemden (muameleden) doğan borçların değil, haksız fiilden doğan borçların söz konusu olduğu göz önünde tutularak, Tasarıda "İkinci Ayırım / Haksız Fiillerden Doğan Borç İlişkileri" şekline dönüştürülmüştür. 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 41 inci maddesinin kenar başlığında kullanılan "A. Umumî kaideler / 1. Mesuliyetin şartları" şeklindeki ibareler, Tasarıda "A. Sorumluluk /1. Genel olarak" şeklinde değiştirilmiştir.

Olayda haksız fiil olmadığından haksız fiildeki sürelerin uygulama olanağı yoktur. Olsa olsa hukuki muamelelerden kaynaklanan bir borçtan –geri ödeme borcundan- söz edilebilecektir. Bu halde de sebepsiz zenginleşme veya genel alacak davası durumu ortaya çıkmaktadır.

Müvekkiliniz ödemeyi İİK ya göre cebri icra tehdidi altında yapmış ise yine İİK ya göre istirdat davası, yok eğer cebri icra tehdidi olmadan yapmış ise sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre geri isteyebilecektir. Olaydaki sürelerin buna göre tespiti gerekmekte yani..

Borçlu takip konusu parayı ödeme emrine itiraz süresi içinde icra dairesine öderse istirdat davası açamaz. Çünkü borçlunun itiraz edip takibi durdurma imkanı vardır yani cebri icra tehdidi altında yapılan bir ödeme yoktur. Bu halde borçlu ancak TBK m.78'e göre sebepsiz zenginleşme davası açabilir.

Aşağıdaki kararda da kamu kurumuna yapılan ödemenin geri istenmesi durumu var..Konunun daha iyi anlaşılması için ..

T.C.YARGITAY4. HUKUK DAİRESİE. 2016/16593K. 2017/1234T. 1.3.2017
ÖZET : Dava, menfi tespit ve haksız ödenen paranın istirdadı istemine ilişkindir.
Davacı, davalıya borçlu olmadığının tespiti ile davalı idareye haksız olarak ödenen misafirhane masraf ve giderlerinin ödeme tarihlerinden itibaren işlemiş yasal faiziyle birlikte istirdadı isteminde bulunmuştur.
Dava, menfi tespit ve haksız ödenen paranın istirdadı istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.
Dosya kapsamından, davacı her ne kadar menfi tespit ve yaptığı ödemelerin istirdadını istemiş ise de, davacının yaptığı ödemelerin herhangi bir takip prosedürü içerisinde ya da cebri icra tehdidi altında yapılmadığı, buna göre davacının talebinin İİK'nın 72. maddesi kapsamında “menfi tespit ve istirdat” davası niteliğinde olmadığı; Türk Borçlar Kanunu'nun 78. maddesi (BK'nın 62. maddesi) kapsamında olduğu anlaşılmaktadır.
Ödeme tarihi itibariyle yürürlükte olan 818 Sayılı BK'da borçlu olmadığı şeyi ihtiyariyle veren kimse hataen kendisini borçlu zan ederek verdiğini ispat etmedikçe onu istirdat edemeyeceği, zamanaşımın uğramış olan bir borcu eda yahut ahlaki bir vazifeyi ifa için verilen şeyin, geri alınamayacağı düzenlenmiştir.
Davalının zamanaşımı itirazı tartışılmadan işin esası hakkında karar verilemez.

İstirdat Davasının Şartları
1) Borç olmayan bir paranın ödenmesi
Burada borçlu yalnız borçlu olmadığı bir parayı ödemek zorunda kaldığını ispat etmekle yükümlü olup, bu parayı hatayla kendisini borçlu sanıp ödemiş olduğunu ispat etmek zorunda değildir.
2) Borçlu, borcu olmayan parayı icra takibi sırasında ödemiş olmalı
İstirdat davası açabilmek için, paranın icra dairesine ödenmiş(icra veznesi girmiş) olması yeterlidir, alacaklıya ödenmiş olması şart değildir.
3) Borcun cebri icra tehdidi altında ödenmiş olması gerekir
İcra dairesine yapılmış olan ödemenin, borçlunun ödeme emrine itiraz etmemiş veya itiraz etmiş olup da itirazın kesin olarak kaldırılmış olması nedeniyle yapılmış olması gerekir. Buna karşılık borçlu takip konusu parayı ödeme emrine itiraz süresi içinde icra dairesine öderse istirdat davası açamaz. Çünkü borçlunun itiraz edip takibi durdurma imkanı vardır yani cebri icra tehdidi altında yapılan bir ödeme yoktur. Bu halde borçlu ancak TBK m.78'e göre sebepsiz zenginleşme davası açabilir.
Konuyla alakalı Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 11.11.2014 tarihli kararında;
“…Maddi hukuk bakımından borçlunun gerçekte borçlu olmadığı bir borcu ödemiş olması ve takip hukuku bakımdan ise borcun cebri icra takibi sebebiyle icra takibi sırasında ve cebri icra tehdidi altında ödenmesi gerekir. Ödemenin mutlak suretle takibin kesinleşmesinden sonra bir başka deyişle borçlunun ödeme emrine itiraz etmemesi veya itiraz edip de itirazının icra hakimliğince kesin olarak kaldırılmış olması durumunda yapılmış olması gerekir. Yapılan icra takibi henüz kesinleşmeden borçlunun ödeme emrine itiraz hakkı bulunduğu süre içerisinde ödemenin yapılması halinde bu ödemenin cebri icra tehdidi altında yapılan bir ödeme olarak kabul edilmesi mümkün değildir…” (E:2014/32692 K:2014/35255)
4) Davanın 1 yıl içinde açılması gerekir,
Old 05-08-2020, 09:37   #3
avktderya

 
Varsayılan

merhaba
müvekkiliniz için hem haksız ödenen para cezasının talebi hem de kurumun hatalı işlemi nedeni ile uğranılan zararın tazmini talebinizde zamanaşımı söz konusu olacaktır.
saygılarımla
Old 29-08-2020, 14:53   #4
Av. Suat

 
Varsayılan

Böyle de bir karar var ....
Sözleşmeye istinaden ödenen haksız bedelde zamanaşımı süresi sözleşmenin tabi olduğu hükümlere - sözleşme zamanaşımına - göre belirlenmelidir.

Hukuk Genel Kurulu 2013/2310 E. , 2015/1729 K.
MENFİ TESPİT VE İSTİRDAT DAVASI
CEZAİ ŞART
İŞ SÖZLEŞMESİ
SEBEPSİZ ZENGİNLEŞME
ZAMANAŞIMI
BORÇLAR KANUNU(MÜLGA) (818) Madde 66
BORÇLAR KANUNU(MÜLGA) (818) Madde 161
BORÇLAR KANUNU(MÜLGA) (818) Madde 61
İCRA VE İFLAS KANUNU (İİK) (2004) Madde 72

Özet : Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı ile davalı aralarından imzaladıkları iş sözleşmesinde asgari süreden önce bazı nedenler olmaksızın ayrılma halinde caza koşuluna yer vermişlerdir. Davacı işçi asgari süreli sözleşme süresinden önce ayrılması nedeni ile davalı sözleşmedeki ceza koşulunu talep etmiş, davacı da ödemiştir. Bu ödeme iş sözleşmesindeki ceza koşuluna dayanmaktadır. Taraflar arasında iş ilişkisi bulunmaktadır. Davacı bu dava ile sözleşmedeki ceza koşulunun geçersiz olduğunu ileri sürerek, ödediği tazminatı geri istemektedir. Bu itibarla, taraflar arasında imzalanan sözleşmeden sonra sözleşmeden kaynaklanan uyuşmazlığın; sebepsiz zenginleşme kurallarına göre değil, sözleşme hukuku çerçevesinde çözümlenmesi gerektiği kuşkusuzdur.
Bu nedenle, eldeki davada 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 125.maddesinde öngörülen on yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerekir.

"İçtihat Metni"
Taraflar arasındaki "menfi tespit ve istirdat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 10. İş Mahkemesince davanın reddine dair verilen 06.04.2012 gün ve 2011/1115., 2012/190 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 06.02.2013 gün ve 2012/13801 E., 2013/2013 K. sayılı ilamı ile;
(“...Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, davacının davalı kurumda ziraat mühendisi olarak çalıştığını, iş sözleşmesi belirsiz süreli olmasına rağmen işçi aleyhine ağır cezai şart öngörüldüğünü, davacının söz konusu cezai şartı iki taksit halinde ödediğini, cezai şartın haksız olduğunun bu konuda açılan davalar neticesinde öğrenildiğini iddia ederek cezai şart sebebiyle davacının borçlu olmadığının tespiti ile davacının ödediği cezai şart tutarının kanuni faiziyle birlikte davalıdan tahsilini istemiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili davacının cezai şartı 28.05.2010 ve 28.06.2010 tarihlerinde ödediğini ve davacının talebinin zamanaşımına uğradığını, menfi tespit davası için kanunda öngörülen bir yıllık dava açma süresinin geçtiğini, davacının iş sözleşmesini haksız ve geçersiz olarak feshettiğini, kazandığı tecrübeyi ise yeni çalıştığı yerde kullandığını, davacının iş sözleşmesinin asgari süreli olup bu tür sözleşmelerde cezai şart kararlaştırılmasının hukuken mümkün ve geçerli olduğunu, ayrıca cezai şartın her iki taraf içinde kararlaştırıldığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, toplanan delillere dayanılarak, sebepsiz zenginleşmede iade için öngörülen bir yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Temyiz:
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
Gerekçe:
Taraflar arasındaki uyuşmazlık davacının talebinin zamanaşımına uğrayıp uğramadığı noktasında toplanmaktadır.
Davalı tarafından ödeme anından itibaren bir yıllık sürenin geçtiği ve davacının talebinin zamanaşımına uğradığı defi olarak ileri sürülürken davacı tarafından geri alma hakkının benzer davalarda mahkemece verilen hükümler neticesinde öğrenildiğinin ve davacının talebinin zamanaşımına uğramadığının ifade edildiği görülmektedir.
Mahkemece davacının ödeme anında yani karşı tarafın zenginleştiği anda yaptığı ödemenin haksız olduğunu bildiği ve bir yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dava ve karar tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 66. maddesinde, “Haksız surette mal iktisabından dolayı ikame olunacak dava, mutazarrır olan tarafın verdiğini istirdada hakkı olduğuna ıttılaı tarihinden itibaren bir sene müruriyle ve her halde bu hakkın doğduğu tarihten itibaren on senenin müruriyle sakıt olur. Eğer mal iktisabı mutazarrır olan taraf aleyhinde bir borç teşkilinden ibaret ise, mutazarrırın hakkı müruru zaman ile sakıt olmuş olsa bile, bu borcu ifa etmez.” denilmiştir.
Hükümden de anlaşıldığı üzere, sebepsiz zenginleşme bakımından biri kısa diğeri uzun olmak üzere iki tip zaman aşımı öngörülmüştür. Kısa olan zamanaşımı süresi bir yıl iken uzun olan zamanaşımı süresi on yıldır. Bu zamanaşımı sürelerini birbirinden ayıran nokta ise işlemeye başladığı anlarının farklı olmasıdır. Kısa zamanaşımı süresi, geri alma hakkının öğrenildiği anda işlemeye başlarken uzun zamanaşımı süresi geri alma hakkının doğduğu anda işlemeye başlar.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde zamanaşımı def'inde bulunan davalının, davacının geri alma hakkını cezai şartın ödenmesi anında öğrendiğini ve dolayısıyla davacının sebepsiz zenginleşme kaynaklı iade talebinin zamanaşımına uğradığını ispatlaması gerekmektedir. Bu husus davalı tarafından ispatlanamadığından davacının geri alma hakkını öğrendiğini iddia ettiği tarihin kısa zamanaşımının başlangıç tarihi olarak kabul edilerek davacının iade talebinin zamanaşımına uğrayıp uğramadığı değerlendirilmelidir. Şayet zamanaşımı savunmasının yerinde olmadığı sonucuna ulaşılırsa davanın esasına girilerek karar verilmelidir. Mahkemece bu esaslara aykırı olarak hatalı değerlendirme ve eksik inceleme ile davanın reddine karar verilmesi isabetsiz olup bozmayı gerektirmiştir. Bozma sebebine göre sair temyizlerin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir...”)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle,yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davacı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, iş sözleşmesi ile kararlaştırılan hizmet süresine ilişkin cezai şart nedeniyle borçlu olmadığının tespiti ile yapılan yersiz ödemenin tahsili istemine ilişkindir.
Davacı vekili, davacı ile davalı işveren arasında 22.4.2009 tarihli belirli süreli iş sözleşmesi imzalandığını, sözleşmenin bir yıl süreli olduğunu, sözleşmenin 10. maddesinde hizmet süresine ilişkin ağır cezai şart öngörüldüğünü, sözleşmede kararlaştırılmış olan cezai şartın geçersiz olması nedeniyle davacının borcu bulunmadığının tespiti ile ödenen 14.243,00 TL nin istirdadına, bu talebin kabul edilmediği takdirde kararlaştırılan cezai şart tutarından BK 161. maddesi uyarınca hakkaniyet indirimi yapılmasına karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, davacının 22.04.2009 tarihinde işe başladığı, 08.04.2010 tarihinde başka bir kuruma geçecek olması nedeniyle istifa ederek işten ayrıldığını davacının davayı menfi tespit davası olarak nitelendirdiğini, menfi tespit ve istirdat davaları için öngörülen bir yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğini belirterek davanın bu nedenle reddini savunmuştur.
Yerel mahkemece, BK.nun 66. maddesinde yazılı bir yıllık zamanaşımı süresi en geç son ödeme tarihinden itibaren başlayacağı dava tarihi itibariyle bir yıllık süre geçtiği, davacının rızası ile ödemeyip, davalı taraf bunu, itiraz edilmeksizin kesinleşmiş bir icra takibi sonucu davacıdan zorla tahsil etmiş olsaydı, İİK.nun 72. maddesinde yazılı bir yıllık hak düşürücü süre dahi geçmiş olacağını davacının rızaen ödemesini, cebri icra tehdidi altında yapılan ödemeden daha ağır bir koşul altında yapılmış ödeme saymaya hukuken imkanı olmadığı gerekçesi ile davalı tarafın zamanaşımı defi yerinde bulunarak davanın reddine dair verilen karar davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece, metni yukarıya aynen alınan ilamla bozulmuş; mahkemece önceki kararda direnilerek davanın reddine karar verilmiştir. Hükmü davacı vekili temyize getirmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; zamanaşımı süresinin sözleşmeye mi yoksa sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre mi belirleneceği varılacak sonuca göre zamanaşımı süresinin başlangıç tarihinin ispat yükünün kime ait olduğu noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle sebepsiz zenginleşme kavramı ve sözleşmeden hukuki işlemlerden doğan borçlardan farkının açıklanması gerekmektedir:
Sebepsiz zenginleşmeden söz edilebilmesi için; bir taraf zenginleşirken diğerinin fakirleşmesi, zenginleşme ve fakirleşme arasında uygun nedensellik bağının bulunması ve zenginleşmenin hukuken geçerli bir nedene dayalı olmaması gerekir.
Dava tarihinde yürürlükte olan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun konuya ilişkin 61 ve devamı maddelerindeki düzenlemelere göre, sebepsiz zenginleşme; geçerli olmayan veya tahakkuk etmemiş yahut varlığı sona ermiş bir nedene ya da borçlu olunmayan şeyin hataen verilmesine dayalı olarak gerçekleşebilir.
Sebepsiz zenginleşme bunlardan hangisi yoluyla gerçekleşmiş olursa olsun, sebepsiz zenginleşen, aleyhine zenginleştiği tarafa karşı geri verme borcu altındadır.
Öte yandan, hukuki işlemin borç doğurmasının nedeni irade açıklamasıdır. Sebepsiz zenginleşmenin borç doğurmasının nedeni ise, tam aksine, kişinin iradesi dışında malvarlığında bir eksilmenin meydana gelmesidir.
Bunun sonucu olarak, taraflar arasında malvarlıkları arasındaki değişim bir sözleşmeye, yani tarafların açıkladıkları iradeye dayanırsa, sebepsizlikten ve dolayısıyla sebepsiz zenginleşmeden söz edilemez.
Hukuki işlemlerden ve bunun en yaygın türü olan sözleşmeden doğan borçlarda, borçlunun borcunu anlaşmaya uygun olarak yerine getirmesi gerekir. Borçlu anlaşmaya uygun hareket etmezse, alacaklı borca aykırılık hükümlerini işletir ve mümkün ise borcun aynen ifasını, değilse doğan zararının giderilmesini talep eder. Sebepsiz zenginleşmede ise sadece mal varlığındaki eksilmenin giderilmesinin talep edilmesi söz konusudur.
Bütün bu açıklamalara göre, sebepsiz zenginleşme alacaklıya, ikinci derecede (tali nitelikte) bir dava hakkı temin eder. Malvarlığındaki azalmanın başka asli nitelikteki davalarla önlenmesi mümkün ise sebepsiz zenginleşme davası gündeme gelemez.
Aynı ilkenin bir sonucu olarak sözleşmeden doğan bir hukuki ilişkinin bulunduğu hallerde tarafların sebepsiz zenginleşmeye dayanan bir talepte bulunması olanaklı değildir.
Hukuk Genel Kurulunun 17.02.2010 gün ve 2010/13-93 E., 2010/88 K. sayılı kararında feshedilen bir kredi kartı sözleşmesinden doğan istirdat talepli uyuşmazlıkta, sözleşme hükümleri çerçevesinde çözümlenmesi gerektiği kabul edilmiştir.
Yine, Hukuk Genel Kurulunun 13.6.2007 gün ve 2007/18-330 E., 207/350 K. sayılı kararında da benimsenmiş olup, sözleşme niteliğindeki yüklenme senedinden kaynaklanan uyuşmazlıkta, fazla ödenen paranın geri alınmasının sözleşme hükümleri çerçevesinde çözümlenmesi gerektiği kabul edilmiştir.
Bunun yanında, Hukuk Genel Kurulunun 6.1.1968 gün ve E:1966/T-1728, K:6 sayılı kararında da, feshedildiği ileri sürülen bir sözleşmeden kaynaklanan uyuşmazlığın sözleşme hükümleri çerçevesinde çözümlenmesi ve zamanaşımının da buna göre belirlenmesi gerektiği kabul edilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı ile davalı aralarından imzaladıkları iş sözleşmesinde asgari süreden önce bazı nedenler olmaksızın ayrılma halinde caza koşuluna yer vermişlerdir. Davacı işçi asgari süreli sözleşme süresinden önce ayrılması nedeni ile davalı sözleşmedeki ceza koşulunu talep etmiş, davacı da ödemiştir. Bu ödeme iş sözleşmesindeki ceza koşuluna dayanmaktadır. Taraflar arasında iş ilişkisi bulunmaktadır. Davacı bu dava ile sözleşmedeki ceza koşulunun geçersiz olduğunu ileri sürerek, ödediği tazminatı geri istemektedir. Bu itibarla, taraflar arasında imzalanan sözleşmeden sonra sözleşmeden kaynaklanan uyuşmazlığın; sebepsiz zenginleşme kurallarına göre değil, sözleşme hukuku çerçevesinde çözümlenmesi gerektiği kuşkusuzdur.
Bu nedenle, eldeki davada 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 125.maddesinde öngörülen on yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerekir.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında bir kısım üyeler, uyuşmazlıkta sebepsiz zenginleşme hükümlerinin uygulanması gerektiği, taraflar arasındaki sözleşme ilişkisinin sona erdiği, sebepsiz zenginleşme hükümlerinin uygulanması konusunda yere mahkeme ile Özel Daire arasında uyuşmazlık bulunmadığı ileri sürmüşler ise de bu görüş Kurul çoğunluğunca kabul görmemiştir.
Açıklanan bu değişik gerekçe ile usul ve yasaya aykırı olan direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarda açıklanan değişik gerekçelerle BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcın yatırana geri verilmesine, 19.06.2015 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Iş Sözleşmesinin Feshi Ispat Sorunu because I am him Meslektaşların Soruları 2 15-10-2017 10:50
Eczane sözleşmesinin feshi, tedbir kararı alamıyorum. Av.Serbay Meslektaşların Soruları 3 09-05-2010 13:16
Eczane Sözleşmesinin Feshi külekçi Meslektaşların Soruları 3 02-03-2010 21:57
iş sözleşmesinin feshi,kişisel verileri kayıt sorunu Sadık Meslektaşların Soruları 0 11-08-2009 10:35
Bağ-Kur eczane sözleşmesinin reçetede tahrifat nedeniyle feshi BERRİN ZOLAN Meslektaşların Soruları 3 03-01-2008 15:42


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05034995 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.