Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

olası kast-bilinçli taksir ayırımı

Yanıt
Old 29-11-2009, 16:44   #31
abkaradağ

 
Varsayılan Asıl neticeye sıkı sıkıya bağlılık

Alıntı:
Yazan Av.Alper UYSAL
Olası kastta sonuç öngörülmekte ve sonucun gerçekleşmesi göze alınmaktadır. Bilinçli taksirde sonuç öngörülmekte lakın sonucun gerçekleşmemesi istenmektedir. Bir örnekle açıklayacak olursak. A adlı kişi, B adlı kişiyi uçak yolculuğu sırasında yolculuk yaparak bomba ile öldürmek istiyorsa burada fail, B adlı kişiler dışında örneğin C ve D adlı kişilerin de ölebileceğini öngörmekte ve buna rağmen eylemini gerçekleştirmektedir. Bilinçli taksire örnek verecek olursak A adlı kişi usta şoförlüğüne güvenerek arabayı çok hızlı kullandığı düşünülürse. Burada A adlı kişi kaza yapma ihtimalini bilmekte olmasına rağmen kaza yapmayacağı inancını taşımakta başka bir ifade ile sonucun gerçekleşmesini istememektedir...
Sanırım bu örnek açıklayıcı oldu ve umarım bu ayrımı daha iyi anlayabilmişsinizdir
Saygılarımla


Sayın Alper Uysal
Vermiş olduğunuz ilk örnekte C ve D kişileri açısından olası kast olduğunu düşünmüyorum,çünkü kişinin burada olursa olsun diyebileceği bir durum söz konusu değildir kanımca, zira kişinin kullandığı silah tahrip gücü yüksek bir silahtır ve gerçekleştirmek istediği neticeye bağlı olarak gerçekleşecek yan neticeler, yani C ve D kişileri açısından doğacak neticeler,gerçekleştirmek istenen asıl neticeye sıkı sıkıya bağlılık içerisindedir onlardan ayrı olarak düşünülemez,bu nedenle bu kişiler açısından da doğrudan kastın varlığı söz konusu olmalıdır diye düşünüyorum.Bu konuda beni aydınlatırsanız çok mutlu olurum.Saygılarımla.
Old 04-12-2009, 11:05   #32
corpus iuris civilis

 
Varsayılan

sayın yazar;
uçak örnegi kesinlikle DOGRUDAN KAST örnegidir.. bizzat sordugum degerli hocam Hamide Zafer'in yorumu budur .. sanırım bu ismi duymak sizi ikna etmeye yeterlidir
Old 04-12-2009, 17:31   #33
holiganist

 
Varsayılan

C ve D şahıslarının ölmesi, failin gerçekleştirmek istediği sonuç ile bu sonuca bağlı olarak gerçekleşmesi zorunluluk ilişkisi içinde olduğundan doktrindeki ikinci derecede doğrudan kast tabirinin bir örneğidir.Bu ayırımın çok önemli sonucu vardır.Şöyle ki ;

İkinci derecede doğrudan kastın varlığı halinde zorunluluk ilişkisi bulunan ikinci derecedeki sonuçlar fiilen gerçekleşmemişse failin teşebbüsten dolayı sorumluluğuna gidilebilecektir. Oysa ki olası kasta teşebbüs mümkün değildir.
Old 16-01-2010, 15:55   #34
serkankagan

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan v.emre
ceza mahkemelerinde hakimler karşılarına gelen benzer olaylarda bazen olası kasta göre hüküm vermekte bazen de bilinçli taksir hükümlerine göre karar vermekte.bu ayırım neye göre yapılmakta?


Bir durum karşısında Olası kastla ya da Bilinçli taksirle kişiye ceza verilmesi haline 19 yıllık bir fark meydana gelmektedirler.Bu sebeple ceza hakimleri olası kast-bilinçli taksir ayrımını her olayda-istisnalar hariç- zaten iç içe oldukarı için olası kast yerine bilinçli taksiri kabul edip kişi lehine bir hüküm vermektedir ki gerçekten de 19 yıllık bir zaman oldukça adaletsizdir.
Old 21-01-2010, 17:28   #35
holiganist

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan serkankagan

Bir durum karşısında Olası kastla ya da Bilinçli taksirle kişiye ceza verilmesi haline 19 yıllık bir fark meydana gelmektedirler.Bu sebeple ceza hakimleri olası kast-bilinçli taksir ayrımını her olayda-istisnalar hariç- zaten iç içe oldukarı için olası kast yerine bilinçli taksiri kabul edip kişi lehine bir hüküm vermektedir ki gerçekten de 19 yıllık bir zaman oldukça adaletsizdir.

İletinizi yanlış anladıysam lütfen düzeltiniz ama bence ortada bir adaletsizlik varsa o da hakimlerin bu tutumudur. Lehe olan kanunu mu geçmişe uyguluyoruz ya da ortada bir şüphe mi var da sanığı yararlandırıyoruz. Kanunda böyle bir takdir yetkisi öngörülmemiş ki 19 yıl ağır gelir diye bilinçli taksir kabul edilsin. Ortada bir somut olay varsa bu ya olası kasttır ya da bilinçli taksirdir. Bunu öngören kanun koyucudur. Hakimlerin görevi bu ayırım yapmak; sonucuna göre de ilgili yaptırımı uygulamaktır. Böyle bir uygulamaya mahal verilecekse şayet, o zaman olası kast kurumu neden getirilmiş bunu tartışmak gerekir. Lehe diye bilinçli taksiri uygulamak adaletse eğer o olayın mağduru, müştekisi açısından bu bir skandaldır.
Old 22-01-2010, 23:06   #36
Peregrinus

 
Varsayılan

Bilincli taksir ile olasi kastin teorideki durumlari dahi ortada iken ceza mahkemelerinin ve hakimlerin sayisal yeterliligi belli iken bu kanunu hazirlayan kurulun ne dusundugunu ciddi anlamda merak ediyorum. Nasil tespit edilecek bu aradaki ince fark, bence bu tespit pratikte cogu olay icin olanaksizdir. Hakimler de burada kanun koyucu gibi davranarak ayrimin net olmadigi durumlarda bilincli taksiri esas aliyorlar -ki bu cokta sasirtici degil-.
Old 23-01-2010, 12:55   #37
hukukun-üstünlüğü

 
Varsayılan

Kanundaki olası kast tanımı eksik.Uygulamada buna dikkat edilmesi gerekir.Bu tanımdan yola çıkılırsa bilinçli taksirle olası kast aynı kefeye konulmuş olur.Ancak fazla ceza vermeyim düşüncesiyle ya da tam tersi düşüncelerle bilinçi taksirle olası kast hallerinin isteğe bağlı olarak harmnalanması ne ceza adaleti anlayışıyla bağdaşır ne de ceza hukukundaki belirlilik ilkesiyle.

Olası kast: Neticeyi öngörür ve öngördüğü neticenin meydana gelmesini kabullenir.(istemez ama kabullenir)
Bilinçli taksir: Neticeyi öngörür ama öngördüğü neticenin meydana gelmesi noktasında kabullenme içerisinde değildir(öngörür ama kabullenmez)

Çok zor bir ayrım bu konuda kağıt üstünde teorik bilgiler yazmak gerçekten kolay ama uygulamacıların özellikle de hakimlerin işi çok zor.
Old 28-01-2010, 12:45   #38
serkankagan

 
Olumlu

Alıntı:
Yazan holiganist
İletinizi yanlış anladıysam lütfen düzeltiniz ama bence ortada bir adaletsizlik varsa o da hakimlerin bu tutumudur. Lehe olan kanunu mu geçmişe uyguluyoruz ya da ortada bir şüphe mi var da sanığı yararlandırıyoruz. Kanunda böyle bir takdir yetkisi öngörülmemiş ki 19 yıl ağır gelir diye bilinçli taksir kabul edilsin. Ortada bir somut olay varsa bu ya olası kasttır ya da bilinçli taksirdir. Bunu öngören kanun koyucudur. Hakimlerin görevi bu ayırım yapmak; sonucuna göre de ilgili yaptırımı uygulamaktır. Böyle bir uygulamaya mahal verilecekse şayet, o zaman olası kast kurumu neden getirilmiş bunu tartışmak gerekir. Lehe diye bilinçli taksiri uygulamak adaletse eğer o olayın mağduru, müştekisi açısından bu bir skandaldır.

Eski TCK'da bilinçli taksirin yer almaması sebebiyle hakimler böyle bir metod uygulamaktaydılar.Zira yeni Tck'da dahi bilinçli taksir-olası kast tanımları yer almasına rağmen sizler de bilirsiniz ki bilinçli taksirin olduğu her olayda aslında olası kast,olası kastın olduğu olaylarda da aslında bilinçli taksir mevcuttur.İki müessese arasında tam bir ayrım noktası bulunmamaktadır ve bu durum hakimlerin karar vermesinde etkili olmaktadır.
Old 18-03-2010, 17:07   #39
av.buji

 
Varsayılan

Alparslan bey, ben sizin görüşünüze katılıyorum.
Old 04-08-2011, 22:27   #40
Yaren Erdem

 
Varsayılan

Olası kast TCK madde 21/2 de düzenlenmiştir.Olası kastta kişi neticeyi öngördüğü halde ,'' olursa olsun'' diyerek birşey yapmayıp fiili işler.Olası kastta neticenin gerçekleşmesi muhtemeldir.Olası kastta bir umursamazlık söz konusudur. Klasik örnek; Kırmızı ışıkta geçen sürücünün durumudur.
Taksirde kişi hareketi bilir ve ister fakatya neticeyi istemez ya da öngöremez.Bilinçli taksir TCK madde 22/3 te düzenlenmiştir.Bilinçli taksirde; Kişi,tehlikenin ya da riskin varlığını farketmesine rağmen, YETENEĞİNE,UZMANLIĞINA güvenir veya neticenin gerçekleşmeyeceğine inanır.
Bilinçli taksire örnek olarak keskin nişancı örneğini verebiliriz.
Old 05-09-2011, 18:44   #41
Av. Ezgi Olça

 
Varsayılan

Kast isteme ve öngörmedir.Taksir ise sonucun istenmemesi durumudur. Örnekle açıklayacak olursak öldürmek istedim ve öldürdüm= doğrudan kast,öldürmek istemedim ama yaptığım hareket neticesinde ölebilir bana ne ölürse ölsün=olası kast,öldürmek istemiyorum ama yaptığım hareket sonucu ölebilir fakat ben dikkatliyim ve ölmeyecekti ama öldü=bilinçli taksir,öleceğini hiç tahmin etmemiştim zaten ölmesini de istemiyordum ama öldü=bilinçsiz taksir
Old 08-10-2011, 16:51   #42
magistra175

 
Varsayılan

Bu ayrımın daha iyi anlaşılması bakımından suçun unsurlarından birini teşkil eden manevi unsur kavramını daha geniş bir şekilde ele almak yerinde olacaktır. Manevi unsur kavramı kast, taksir ve bunların türlerinden teşekkül eder. Failin kastı doğrudan kast olabilceği gibi olası(dolaylı) kastta olabilir. En basit haliyle doğrudan kast bilme ve isteme unsurların bir araya gelmesiyle söz konusu olur. Olası kast halinde ise, doğrudan kasttın unsurlarından biri olan istemenin yerini gerçekleşmesi muhtemel neticeyi istememe ancak kabullenme söz konusudur. Ancak dikkat etmek gerekir ki olağan hayat şartlarında icra edilen fiil sonucu meydana gelen netice muhakkak addedilebiliyorsa, her ne kadar fail neticeyi istemesede meydana gelen muhakkak neticeden doğrudan kastıyla sorumlu tutulur. Bu nokta da doğrudan kast ve dolaylı kast arsından ki kritik ayrımın neticenin meydana gelmesinde ki muhtemellik veya muhakkaklık olduğu söylenebilir.
Taksire gelince; taksir kavramı bilindiği gibi basit ve bilinçli taksir olmak üzere ayrıma tabi tululmaktadır. Basit taksir kastın aksine öngörülebilir bir neticenin öngörülmemesi ve bu doğrultuda bilmeyerek ve istemeyerek hareket edilmesini ifade eder. Olağan hayat şartlarında öngörülmesinin makul bir kimseden beklenemeyen hallerde taksirden daha bahsedilemez. Bilinçli taksir halinde ise öngörülebilir bir sonucun öngörülmesi ancak öngörülen bu sonucun gerçekleşmeyeceğini dair bi güven duyularak fiilin icra edilmesi aranır.
Tüm bu açıklamalardan sonra asıl meselenin çözümüne gelince; yukarıda belirtildiği üzere olası kasttan bahsedebilmek için, neticenin öngörülmesi hatta gerçekleşme ihtimalininde muhtemel kabul edilebilcek nispette oduğunun anlaşılmasına rağmen, gerçekleşmesi muhtelemel bu netice faili icra etmek istediği fiilden vazgeçirmemektedir. Diğer bir deyişle fail meydana gelen netice pahasına fiilini icra etmekte kararlıdır. Ancak meydana gelen netice bakımından doğrudan bir isteme iradesine sahip değildir. Bilinçli taksir halinde ise fail öngördüğü neticenin gerçekleşmeyeceğine güven duyarark hareket etmektedir. Eğer fail bu güvene sahip olmasaydı fiilini gerçekleşmekten imtina edecektir. Diğer deyişle fail, icra etmek istediği fiil pahasına öngördüğü neticenin gerçekleşme ihtimalini göze alamamaktadır.
Bu bağlamda şunu belirtmek gerekir ki manevi unsur kavramı failin iç dünyasını ifade eder. Failin, iç dünyasında ne düşünerek hareket ettiğini anlamak çoğu zaman güçtür. Bundan dolayıdır ki, failin gerçek amcanın ne olduğunu anlamak ancak failin dışa yansıyan davranışlarıyla mümkün olabilmektedir. Olaya bakan hakimler de, failin dışa yansıyan davranışlarını değerlendirerek manevi unsur bakımından kanunun aradığı şartlara uyan bir manevi unsur ayrımın uygulayacaktır.
Old 10-10-2011, 22:53   #43
Av.Ömer Güntay

 
Varsayılan Somutlamak için...

Alıntı:
Yazan magistra175
Bu ayrımın daha iyi anlaşılması bakımından suçun unsurlarından birini teşkil eden manevi unsur kavramını daha geniş bir şekilde ele almak yerinde olacaktır. Manevi unsur kavramı kast, taksir ve bunların türlerinden teşekkül eder. Failin kastı doğrudan kast olabilceği gibi olası(dolaylı) kastta olabilir. En basit haliyle doğrudan kast bilme ve isteme unsurların bir araya gelmesiyle söz konusu olur. Olası kast halinde ise, doğrudan kasttın unsurlarından biri olan istemenin yerini gerçekleşmesi muhtemel neticeyi istememe ancak kabullenme söz konusudur. Ancak dikkat etmek gerekir ki olağan hayat şartlarında icra edilen fiil sonucu meydana gelen netice muhakkak addedilebiliyorsa, her ne kadar fail neticeyi istemesede meydana gelen muhakkak neticeden doğrudan kastıyla sorumlu tutulur. Bu nokta da doğrudan kast ve dolaylı kast arsından ki kritik ayrımın neticenin meydana gelmesinde ki muhtemellik veya muhakkaklık olduğu söylenebilir.
Taksire gelince; taksir kavramı bilindiği gibi basit ve bilinçli taksir olmak üzere ayrıma tabi tululmaktadır. Basit taksir kastın aksine öngörülebilir bir neticenin öngörülmemesi ve bu doğrultuda bilmeyerek ve istemeyerek hareket edilmesini ifade eder. Olağan hayat şartlarında öngörülmesinin makul bir kimseden beklenemeyen hallerde taksirden daha bahsedilemez. Bilinçli taksir halinde ise öngörülebilir bir sonucun öngörülmesi ancak öngörülen bu sonucun gerçekleşmeyeceğini dair bi güven duyularak fiilin icra edilmesi aranır.
Tüm bu açıklamalardan sonra asıl meselenin çözümüne gelince; yukarıda belirtildiği üzere olası kasttan bahsedebilmek için, neticenin öngörülmesi hatta gerçekleşme ihtimalininde muhtemel kabul edilebilcek nispette oduğunun anlaşılmasına rağmen, gerçekleşmesi muhtelemel bu netice faili icra etmek istediği fiilden vazgeçirmemektedir. Diğer bir deyişle fail meydana gelen netice pahasına fiilini icra etmekte kararlıdır. Ancak meydana gelen netice bakımından doğrudan bir isteme iradesine sahip değildir. Bilinçli taksir halinde ise fail öngördüğü neticenin gerçekleşmeyeceğine güven duyarark hareket etmektedir. Eğer fail bu güvene sahip olmasaydı fiilini gerçekleşmekten imtina edecektir. Diğer deyişle fail, icra etmek istediği fiil pahasına öngördüğü neticenin gerçekleşme ihtimalini göze alamamaktadır.
Bu bağlamda şunu belirtmek gerekir ki manevi unsur kavramı failin iç dünyasını ifade eder. Failin, iç dünyasında ne düşünerek hareket ettiğini anlamak çoğu zaman güçtür. Bundan dolayıdır ki, failin gerçek amcanın ne olduğunu anlamak ancak failin dışa yansıyan davranışlarıyla mümkün olabilmektedir. Olaya bakan hakimler de, failin dışa yansıyan davranışlarını değerlendirerek manevi unsur bakımından kanunun aradığı şartlara uyan bir manevi unsur ayrımın uygulayacaktır.

Muhtemel kasta bir örnek:

Sürüş yeteneğine güvenerek, peşine düştüğü kişilerin ardından kalabalık bir pazar yerine aracıyla süratle dalan kişinin durumunu olası kasta örnek verebiliriz.

Burada kişi, hareketi bilmekte ve istemekte ve fakat neticenin gerçekleşmesini doğrudan kast derecesinde istememektedir. Ancak, bu kadar kalabalık bir pazar yerine süratle girmekle ölüm ve yaralanmalara yol açabileceğini de kabul etmiş olmaktadır.

Saygılarımla.
Old 14-12-2011, 13:00   #44
ultimatemaster

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan sibel19
ilk önce kast mı yoksa taksir mi var diye bakarız. Daha sonra kastı azsa olası kast, taksiri çoksa bilinçli taksir deriz.

bence tehlikeli ve yanlış bir yaklaşım. kastın az olması olası kast anlamına gelmeyeceği gibi az veya çok olmasının belirlenmesi ayrı bir sorun olacaktır. bilme ve isteme unsurları varsa kast mevcuttur ve bunun tasarlama hali olarak ağırlaştırıcı durumu vardır, ancak az kast diyemeyiz.

Çoğu olayda da önce kast taksir ayrımı yapılmak yerine olası kast ve bilinçli taksir ayrımı yapılmaktadır. 4 ihtimale de eşit uzaklıkta düşünülmelidir.

bilme + isteme = kast
bilme + istememek (olur ama umarım olmaz) = olası kast
bilme + istememek (olabilir ama ihtimal vermiyorum) = bilinçli taksir
bilmemek + istememek = taksir

Bilimsel açıdan düşünmeyip özetlemek istersek bu şekilde anlayabiliriz.
Old 21-12-2011, 10:34   #45
Av.Buğcan Çankaya

 
Varsayılan

Olası kast, bilinçli taksir ve neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama konularıyla ilgili bir Yargıtay Ceza Genel Kurul kararı eklemek isterim. Yüksek lisans sunumum da kullandığım bir ödevdi.

Ve bana göre cezalandırma safhasında "taksirle adam öldürme" olması gereken bir durum söz konusuydu.

Buyrun ;


T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2010/1-249
K. 2010/108
T. 4.5.2010
• KASTEN ÖLDÜRME ( Sanığın İradesi Yaralamaya Yönelik Olmasa Bile Yaralamanın Meydana Gelebileceği Öngörülebilir Olmasına Rağmen Hareketine Devam Etmiş ve Ağır Sonuç ( Ölüm ) Meydana Gelmişse Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış Yaralama Suçunun Oluşacağı )
• NETİCESİ SEBEBİYLE AĞIRLAŞMIŞ YARALAMA ( Kasten Öldürme - Sanığın İradesi Yaralamaya Yönelik Olmasa Bile Yaralamanın Meydana Gelebileceği Öngörülebilir Olmasına Rağmen Hareketine Devam Etmiş ve Ağır Sonuç ( Ölüm ) Meydana Gelmişse Suçun Oluşacağı )
• YARALAMA MEYDANA GELEBİLECEĞİNİ ÖNGÖRME ( Sanığın İradesi Yaralamaya Yönelik Olmasa BileYaralamanın Meydana Gelebileceği Öngörülebilir Olmasına Rağmen Hareketine Devam Etmiş ve Ağır Sonuç ( Ölüm ) Meydana Gelmişse Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış Yaralama Suçunun Oluşacağı )
5237/m.81,87
ÖZET : Sanık, kendisine ait fabrikanın bahçesinden hurda demir çalındığını öğrendikten sonra olay yerine gitmiş, karşılaştığı at arabalarını durdurmak amacıyla önce havaya, daha sonra ise yere ve arabaların tekerleklerine ateş etmiş, yerden seken mermi çekirdeklerinden biri at arabasındaki şahsa isabet etmiş ve ölümüne neden olmuştur. Sanığın doğrudan yaralama veya öldürme kastı ile hareket etmediği hususunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Kural olarak suç kastla işlenebilir. Ancak yasada açıkça gösterilen hallerde taksirle de işlenebilir. Failin neticesi sebebiyle ağırlaşmış kasten yaralama suçundan sorumlu tutulabilmesi için açıkça yaralamaya yönelik bir eylemde bulunması şart olmayıp yaralamanın meydana gelebileceği öngörülebilir olmasına rağmen hareketine devam etmesi ve ölümün bu harekete bağlı olarak meydana gelmesi yeterlidir. Somut olayda sanığın eylemlerinin kasten öldürme ve kastenyaralama suçlarını oluşturacağı söylenemese bile havaya ve arabanın lastiklerine ateş etme eyleminin yaralamayla sonuçlanabileceği öngörülebilir niteliktedir. Buna karşılık ölüm neticesinin meydana gelmesi öngörülebilir nitelikte olmadığından sanığın söz konusu eylemlerinin neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçunu oluşturacağı kabul edilmelidir.
DAVA : Sanık Hüseyin'in, kasten öldürme suçundan, 5237 sayılı TCY'nın 81 ve 29. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonunda, Gebze Ağır Ceza Mahkemesi'nce 31.05.2007 gün ve 310- 204 sayı ile;
"... Sanık Hüseyin'in ... Metal isimli işyerinin sahibi olduğu, maktûl Nurettin ve yakınlarının at arabası ile hurdacılık yaptıkları, fabrikaların bahçelerine bırakılan hurda tabir edilen demir ve sacları fabrika sahiplerinin ve yetkililerinin izni ve rızası olmadan çalarak sattıkları, mahkememizin bir başka dosyasında da haklarında yağma suçundan kamu davası açıldığı ve kamu davasının devam ettiği, olay günü sabahın erken saatlerinde tanık ve sanık Hüseyin'in beyanlarına göre dört at arabası ile maktûl Nurettin ve yakınlarının sanığın sahibi olduğu fabrikanın önüne geldikleri, tanık beyanlarına göre 8-10 kişi oldukları, at arabalarını fabrikanın önüne bıraktıkları, fabrikanın bahçesine girerek hurda tabir edilen demir ve sacları at arabalarına yükledikleri, bir başka fabrikada görevli kişinin olayı görerek ... Metal'de görevli bekçiye telefonla haber verdiği, bekçinin de arkadaşları ile birlikte dışarıya çıktıkları ve maktûl ve yanındakilerin at arabaları ile birlikte kaçtıkları, fabrika bekçisinin evinde bulunan sanık Hüseyin'e telefon açarak fabrikada hırsızlık olayı olduğunu haber verdiği,
Hüseyin'in de yanına ruhsatlı tabancasını alarak oğlu Onur ile birlikte kendisine ait C... marka araçla fabrikaya doğru gelirken yan yolda at arabalarını gördüğü, bekçinin tarifi üzerine fabrikada hırsızlık yapan at arabalarını durdurmak istediği, eliyle işaret ettiği, at arabalarının üzerindeki kişilerin yola devam ettikleri, durmadıkları, sanığın at arabalarını durdurmak amacı ile 4 el tabancası ile ateş ettiği, sanığın savunmasına göre önce havaya ateş ettiği, at arabalarından birinin lastiğinin patladığı, olay yeri bulgularına göre sanığın tabancasından çıkan mermilerin asfalt zeminde iki yerde çarpma sonucu çukur meydana getirdiği ve at arabalarından en geride olanın üzerinde bulunan maktûl Nurettin'in vücuduna sanığın tabancasından çıkan mermi çekirdeklerinden birinin isabet ederek Nurettin'in Adli Tıp raporunda açıklandığı üzere öldüğü, sanığa atılı bulunan suçun haksız tahrikin etkisi altında bir insanı olası kastla öldürme olduğu ve suçun sübuta erdiği kanaatine varılmıştır.
Sanık ile Nurettin ve at arabası üzerinde bulunan kişiler arasında önceden öldürmeyi gerektirici bir husumet bulunmamaktadır. Olayın maktûl ve yakınlarının sanığın fabrikasında hırsızlık yapmaları üzerine fabrika bekçisinin sanığa hırsızlık olayını haber vermesi sonucu meydana geldiği açıktır. Sanık savunmasında ve tanık beyanlarına göre, sanık ateş ettiği sırada at arabaları ile kendi aracı arasındaki mesafe 5-6 metre kadardır. Sanık savunmasında at arabalarının üzerindeki kişileri öldürmek amacı ile ve kastı ile ateş etmediğini, onları durdurmak için ateş ettiğini, at arabalan durmayınca lastiklerine ateş ettiğini savunmaktadır. Gerçekten de sanığın tabancasının öldürmeye elverişli olduğu, olay sırasında sanığın 4 el ateş ettiği, olaydan sonra tabancasını güvenlik güçlerine teslim ettiğinde, tabancanın şarjöründe 5 adet daha dolu fişek bulunduğu anlaşılmaktadır. Sanığın tabancasından çıkan mermi çekirdeğinin Adli Tıp raporunda açıklandığı üzere, sert bir zemine ya da cisme çarpma sonucu maktûlün vücuduna isabet etmiş olabileceği ya da doğrudan maktüle isabet etmiş olabileceği ( mermi çekirdeğindeki deformasyon dikkate alındığında mermi çekirdeğinin kemik, demir, asfalt gibi sert zemine çarpma sonucu oluşabileceği ) dikkate alındığında mermi çekirdeğinin doğrudan hedefe ateş edilme sonucu mu maktûlün vücuduna mı isabet ettiği, yoksa sekme sonucu mu maktûlün vücuduna isabet ettiği tam açıklığa kavuşturulamamıştır. Sanığın maktûl ve yanındakileri durdurmak için at arabalarının lastiklerine ateş ettiği kabul edildiği takdirde, hedeften sapan mermi çekirdeklerinin doğrudan at arabalarının üzerindeki hareket halindeki kişilere isabet edebileceğini, bu kişilerin ölebileceğini ya da at arabasına, demirlere, asfalt zemine çarpan mermi çekirdeklerinin sekme sonucu at arabasının üzerindeki kişilere ya da yoldan geçen kişilere isabet edip kişi ya da kişilerin ölebileceğini sanığın öngörmesi gerektiği ve bunu sanığın öngördüğü, buna rağmen at arabalarına doğru 4 el ateş ettiği anlaşıldığından, sanıktaki kastın doğrudan kast olmayıp TCK'nun 21. maddesinde tanımlanan olası kast olduğu ve sanığın maktûl Nurettin'i olası kast sonucu öldürdüğü kanaatine varılmıştır.
Her ne kadar sanık müdafileri olayın taksir sonucu meydana geldiğini, sanığın maktûl ya da yakınlarından herhangi birini öldürme kastının bulunmadığını, sanığın neticeyi istemediğini, ancak neticenin taksirle meydana gelmiş olduğunu savunmuş iseler de; bir hırsızlık olayının haber verilmesi üzerine kızgınlıkla ve hiddetle olay yerine giderken hırsızlık yaptığını tahmin ettiği at arabası üzerindeki kişileri durdurmak için at arabalarının lastiklerine tabanca ile ateş ettiğini beyan eden sanığın taksirle hareket ettiğinin söylenemeyeceği, mobil halde bulunan at arabalarına doğru ateş edilmesi durumunda, at arabalarının üzerindeki kişi ya da kişilerin isabet alabileceğini sanığın öngörmesi gerektiği, bu kişi ya da kişilerden birinin ateş etmesi sonucu ölebileceğini sanığın öngörmesi gerektiği ve bunu öngördüğü, buna rağmen sanığın en az 4 el ateş ettiği anlaşıldığından, sanığın suçunu olası kast sonucu işlediği anlaşıldığından, bu yöndeki savunmalara değer verilmemiştir.
Sanığın hırsızlık olayının kendisine haber verilmesi üzerine bu olaya kızdığı ve hırsız ya da hırsızları yakalamak amacı ile evinden çıktığı, fabrikasında hırsızlık yaptığını tahmin ettiği maktûl ve yakınlarını görünce onları durdurmak istediği ancak bu kişilerin sanığın işaretlerine aldırmayarak yola devam ettikleri, maktûlün yanındaki kişilerin hırsızlık suçundan da daha sonra mahkum edildikleri, maktûl Nurettin'in mahkememizde hırsızlık ve gasp suçundan yargılamasının devam ettiği, olay günü sanığın fabrikasının bahçesinde bulunan hurda demirleri çalma olayının sanık üzerinde meydana getirdiği maktûlden kaynaklanan haksız eylem sonucu gelişen hiddet ve kızgınlıkla sanığın suçu işlediği anlaşıldığından, sanık hakkında haksız tahrikten dolayı cezası TCK'nun 29. maddesine göre indirilmiş, ancak tahrikin ağırlık derecesi, maktûl ve yanındakilerin fabrikanın önündeki hurda tabir edilen sac ve demirleri almış bulunmaları, fabrikanın önüne dört at arabası ile en az 8-10 kişi gelmiş olmaları dikkate alınarak, tahrikin ağırlık derecesi ağır derecede değil orta derecede takdir edildiğinden, sanığın cezası takdiren haksız tahrikten dolayı 1/2 oranında indirilmiştir.
Sanığın ilk kez suç işlemesi, suçtan pişman olduğunu gösterir tutum ve davranışları dikkate alınarak, hakkında takdiri indirim nedeni kabul edildiğinden, cezası TCK'nun 62. maddesi uyannca indirilmiştir" gerekçesiyle, "sanığın haksız tahrik altında olası kastla öldürme suçundan 5237 sayılı TCY'nın 81/1, 21/2, 29 ve 62. maddeleri uyarınca 8 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak mahrumiyetine, zoralıma, mahsuba ve yargılama giderine..." karar verilmiştir.
Hükmün sanık müdafii ile katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesi'nce 04.11.2009 gün ve 394- 6639 sayı ile;
"... Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın suçunun sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun takdire ve tahrike ilişen cezayı azaltıcı sebeplerin nitelik ve derecesi takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle kısmen kabul kısmen reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma nedeni dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafilerinin 5237 sayılı TCK'nun 27. maddesinin uygulanması gerektiğine ve suç vasfının taksirle öldürme olduğuna, katılanlar vekilinin suç vasfına ve haksız tahrik hükmünün uygulanmasının yersizliğine yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine;
Ancak;
Oluşa, toplanan kanıtlara ve dosya içeriğine göre; olay günü sabahın erken saatlerinde dört ayrı at arabası ile gelerek sanığa ait fabrikanın bahçesinden hurda demir parçalarını alan ve olay yerinden uzaklaşmaya çalışırlarken yolda aracıyla işyerine gelmekte olan sanıkla karşılaşan maktûl ve yanındakileri durdurmak maksadıyla sanığın, havaya, yere ve at arabasının tekerine doğru birden fazla tabancası ile ateş ettiği, yapılan bu atışlarla yerde asfalt zemin üzerinde birbirine 2 metre mesafede iki adet mermi izi oluştuğu, maktûlün üzerinde bulunduğu at arabasının sol ön tekerinin patlamış olduğu, sanığın yaptığı atışlar sonucu at arabasının üzerinde bulunan maktûlün sağ meme 1 cm. medialinden isabet alarak öldüğü, cesetten deforme 2 x 1,5 cm. ebadında şekilsiz levha haline gelmiş kurşun nüve parçası elde edildiği, Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu'nun 31.05.2006 tarih ve 1537 sayılı raporunda; cesetten çıkartılan kurşunun fiziksel özellikleri, otopside tarif edilen atipik giriş deliği, vücutta oluşturduğu kaburga kırığı ile izlediği yol ve elbiselerdeki delikler birlikte dikkate alındığında, kişinin ölümüne neden olan ateşli silah kurşununda tespit edilen deformasyonun sert bir zemine, asfalt veya demire çarpma sırasında meydana gelebileceğinin belirtildiği olayda;
Sanığın at arabasıyla uzaklaşmaya çalışan maktûl ve yanındakileri durdurmak maksadıyla havaya, asfalt zemine ve at arabasının tekerlerine doğru ateş ederken, seken mermi çekirdeklerinden birinin maktûle isabet ederek onun ölümüne yol açtığı anlaşılmakla; sanığın eyleminin 5237 sayılı TCK'nun 87/4. maddesi kapsamında kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçunu oluşturduğu gözetilmeksizin, suç vasfında yanılgıya düşülerek olası kastla öldürme suçundan yazılı şekilde hüküm kurulması...",
İsabetsizliğinden bozma kararı verilmiş,
Yargıtay C.Başsavcılığı'nca 04.12.2009 gün ve 232184 sayı ile;
"... Aynı eylem yerel mahkemece olası kastla adam öldürmek, Başsavcılığımızca taksirle adam öldürmek, Yargıtay 1. Ceza Dairesi'nce de neticesi sebebiyle ağırlaşan yaralama suçu olarak nitelendirilmiştir. O nedenle önce bu suçlar hakkında özet bilgi vermeye, daha sonra ise somut olaya ilişkin olarak eylemin neden taksirle adam öldürme suçunu oluşturduğu görüşünde olduğumuzu açıklamaya çalışacağız.
5237 sayılı TCK'nun 21/2. maddesinde olası kast, 'kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi' olarak tanımlanmıştır. Buna göre, olası kasttan söz edilebilmesi için, zararlı neticeyi istememelidir. Bununla birlikte zararlı neticenin gerçekleşebileceğini öngörmeli, fakat amacına ulaşmak bu neticenin gerçekleşme ihtimalini umursamadan, arzu etmese dahi gerçekleşme olasılığına katlanarak, göze alarak ya da kabullenerek, asıl ulaşmak istediği neticeye yönelik olan hareketini icra etmelidir ( İçel, Kayıhan/Sokullu-Akıncı, Füsun/Özgenç, İzzet/Sözüer, Ademi Mahmutoğlu, Fatih S/ Ünver, Yener, Suç Teorisi, 2. Bası, Beta Yayınevi, İstanbul 2000, s. 235-238; Özgenç, İzzet/Şahin, Cumhur, Uygulamalı Ceza Hukuku, 3. Bası, Ankara 2001, s. 154, 164 ). Fail asıl hedefini gerçekleştirmek için hareketi yapmayı o kadar istemektedir ki, zararlı neticenin gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, 'olursa olsun' demektedir. Bu nedenle olası kasta; 'olursa olsun kastı' da denilmiştir ( Selçuk, Sami, Kavramlar, Adlandırmalar ve Kararlar, Yargıtay Dergisi, Ekim 1993, S. 4, s. 415 ).
5237 sayılı TCK'nun 22/2. maddesinde taksir, 'dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi' olarak tanımlanmıştır. Buna göre taksirden söz edilebilmesi için, suçun kanuni tanımında belirtilen neticenin gerçekleşmesinin öngörülememesi lazımdır. Buna ilave olarak bu öngörülememenin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılıktan kaynaklanması lazımdır. Diğer bir ifadeyle gerekli dikkat ve özen gösterilmiş olsaydı kanuni tanımda yer alan neticenin gerçekleşebileceği öngörülebilecekti denilebilen hallerde fiilin taksirle işlendiği kabul edilmelidir. Kuşkusuz ki taksirden söz edilebilmesi için suçun kanuni tarifinde yer alan neticenin gerçekleşebileceğinin öngörülebilir olması lazımdır ( Özgenç, İzzet, Türk Ceza Hukuku, Genel Hükümler, 3. Bası, Ankara, s. 250 ). Kimse tarafından öngörülemeyen bir neticeye yol açacak davranışı gerçekleştiren failin taksirli olduğu söylenemez. Hemen belirtelim ki, bu taksir halini bilinçli taksirden ayırt etmek bakımından bu taksir şekli bilinçsiz taksir olarak da adlandırılmaktadır
'Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin gerçekleşmesi halinde bilinçli taksir'in varlığından söz edilir. ( TCK'nun 22/3 md ) 'Her iki taksir şekli arasındaki fark ilkinde, yani bilinçsiz taksirde failin suçun kanuni tanımındaki neticenin gerçekleşebileceğini' öngörememesi, bilinçli taksirde ise öngörmesidir. Yukarıda da belirtildiği üzere neticenin gerçekleşebileceğinin öngörülmesi unsuru olası kastta da mevcuttur. Ancak, olası kastta fail neticeyi arzu etmese dahi gerçekleşebileceğini bilerek ve bu sonuca katlanarak, umursamadan hareket etmekte iken, bilinçli taksirde neticenin gerçekleşmeyeceği inancı vardır. Olası kastla bilinçli taksiri ayırt etmek bakımından şu formül ( frank formülü ) ileri sürülmüştür: 'eğer fail hareketinin tasavvur ettiği neticeyi meydana getirebileceği inancında olsa idi bu hareketi yapmayacaktı' diyebildiğimiz durumlarda taksir bilinçlidir. Bu ilkeye göre, 'öyle veya böyle fail her halde hareketi gerçekleştirirdi' denilebiliyor ise olası kastın varlığı kabul edilmelidir ( Önder, Ayhan, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Cilt. II, İstanbul 1989, s. 335; Öztürk, Bahri, Erdem, M.Ruhan, Uygulamalı Ceza Hukuku ve Emniyet tedbirleri Hukuku, 8. Bası, Ankara 2005, s. 181-182; Kaymaz, Şeydi, Gökcan, Hasan Tahsin, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda TaksirleAdam Öldürme ve Yaralama Suçlan, Seçkin Yayınevi, Ankara 2006, s. 80 vd. ).
5237 sayılı TCK'nun 23. maddesindeki neticesi sebebiyle ağırlaşan suçta kast ve taksir kombinasyonu söz konusudur. 5237 sayılı TCK'nun 23. maddesine göre ise; 'bir fiilin, kastedilenden daha ağır veya başka bir neticenin oluşumuna sebebiyet vermesi halinde, kişinin bundan dolayı sorumlu tutulabilmesi için bu netice bakımından en azından taksirlehareket etmesi gerekir' 87/4. maddesinde düzenlenen suç bakımından 23. maddeye yapılan yollama nedeniyle, 87/4. maddesinde düzenlenen neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçunun 23. maddeyle birlikte değerlendirilmesi lazımdır.
- Neticesi sebebiyle ağırlaşan yaralama suçu da, kasten işlenen yaralama sonucu failin meydana gelen ölüm neticesi bakımından taksirinin bulunması koşuluyla cezasının ağırlaştığı suç olarak tanımlanabilir.
- Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçunun meydana gelmesi için, kasten bir yaralama suçu işlenmelidir. TCK'nun 23. maddesinde, fiilin 'kastedilenden' daha ağır veya başka bir neticenin meydana gelmesi gerektiği belirtildiğinden taksirle yaralama sonucu bu suçun işlenmesi mümkün değildir.
- Failin kastı yaralamaya yönelik olduğu halde, bu yaralama mağdurun ölümüne sebebiyet vermelidir.
- Failin meydana gelen ölüm neticesi bakımından taksir düzeyinde bir kusuru bulunmalıdır.
- Yaralama ile ölüm neticesi arasında nedensellik bağlantısı bulunmalıdır.
- Yaralama ve ölüm neticesi aynı kişi üzerinde gerçekleşmelidir.
Kişinin iradesinin kapsamında bulunmayan ağır neticeden sorumlu tutulabilmesi için bunun kanunda açıkça düzenlenmesi lazımdır ( Kaymaz, Şeydi, Kasten Yaralama Sonucu Ölüme Neden Olma ( Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış Yaralama Suçu ), Adalet Yayınevi, Ankara 2009, s. 11 vd. ). Şimdi bu özet açıklamalar ışığında, somut olayımızdaki eylemin olası kastla adam öldürme mi, taksirle adam öldürme mi yoksa neticesi sebebiyle ağırlaşanyaralama suçunu mu oluşturduğunu belirlemeye çalışacağız.
İlk önce eylemin neticesi sebebiyle ağırlaşan yaralama suçunu oluşturup oluşturamayacağını irdelemeye gayret edeceğiz. Yukarıda da belirtildiği üzere neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçunun meydana gelmesi için, öncelikle bir kasten yaralama suçu işlenmelidir. Failin kastı yaralamaya yönelik olduğu halde, bu yaralama mağdurun ölümüne sebebiyet vermelidir. Olayımızda failin maktûlü yaralama kastıyla hareket ettiğine dair hiçbir somut delil bulunmamaktadır. Esasen böyle bir iddia da mevcut değildir. Kaldı ki, failin hareket halindeki bir at arabasının üstünde bulunan maktûlü hedef alarak ateş ettiği kabul edildiğinde artık yaralamadan değil, adam öldürme kastından söz edilmelidir. Gerçekten, etkili bir mesafeden tabanca ile hareket halindeki bir at arabasının üzerinde bulunan maktûlü hedef alarak ateş eden failin; ben yaralamak maksadıyla maktûlün ayaklarına veya kollarına ateş ettim şeklindeki bir savunmasına itibar edilmesi mümkün değildir. Esasen olayımızda sanığa bu yönde bir suçlamada bulunulmamıştır. Kısaca tekrarlamak gerekirse somut olayımızda sanığın maktûlü yaralama kastıyla ateş etmesi söz konusu olmadığından failin eyleminin neticesi sebebiyle ağırlaşan yaralama olarak nitelendirilmesi mümkün değildir.
Dosyadaki bulgulara göre, sanığın, maktûlün ölümüne kayıtsız kaldığına, diğer bir ifadeyle 'ölürse ölsün' mantığıyla hareket ettiğine dair bir delil bulunmamaktadır. Tam aksine, sanığın, maktûl ve arkadaşlarını durdurmak maksadıyla at arabasının tekerini hedef alarak ateş ettiği, tekere yönelik yapılan ateş sonucu at arabasının tekerinin isabet alarak patladığı bu arada iki merminin de asfalt zemine isabet ettiği, at arabasının diğer kısımlarına mermi isabet ettiğine dair bir delil bulunmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, sanığın, maktûlün ölümünü de göze alarak ve buna kayıtsız kalarak ateş ettiğine dair her türlü şüpheden uzak ve yeterli delil bulunmadığından sanığın eyleminin olası kastla öldürme suçunu oluşturduğunu kabul etmek imkanı bulunmamaktadır.
Sert bir zemine çarpan ateşli silah mermisinin yön değiştirerek hedef alınmayan kişi veya kişilere isabet etmesi, öngörülebilir bir olaydır ve günlük hayatta rastlanabilen bir durumdur. Failin gerekli dikkat ve özeni göstermesi halinde bu zararlı neticenin meydana gelebileceği öngörebilirdi. İşte failin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranarak öngörülebilir olan bu durumu, yani silahla at arabasının tekerine doğru ateş edildiğinde merminin sekerek başkalarına isabet edip yaralanmalarına veya ölmelerine neden olabileceğini öngörmemesi nedeniyle taksiri mevcuttur. Dolayısıyla, fail meydana gelen ölüm neticesinden taksiri nedeniyle sorumlu tutulmalıdır. O nedenle, Yüksek Yargıtay 1. Ceza Dairesi'nin eylemi neticesi sebebiyle ağırlaşan yaralama olarak nitelendiren 04.11.2009 tarih, 2008/394 E., 2009/6639 K. sayılı bozma kararı isabetli değildir" gerekçeleriyle itiraz yasa yoluna başvurularak, özel daire kararının kaldırılmasına karar verilmesi talep edilmiştir.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığı'na gönderilmekle, Ceza Genel Kurulu'nca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:
KARAR : Sanık Hüseyin'in, kendisine ait fabrikanın bahçesinden hurda demir çaldığını öğrendiği Nurettin'i, 04.09.2005 tarihinde tabanca ile vurarak öldürdüğü konusunda bir ihtilaf bulunmayan olayda; özel daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında ortaya çıkan uyuşmazlık, eylemin hangi suçu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkindir.
Yerel mahkemece; olayın, "bir kısım insanların at arabalarıyla fabrikasına gelerek hurda demirleri çaldıklarını haber alan sanığın, otomobili ile doğruca olay yerine hareket ettiği, yolda karşılaştığı at arabalarını durdurmak istediği, bu amaçla eliyle işaret ettiği, durmamaları üzerine de tabancasıyla, önce havaya, sonra yere ve arabaların tekerleklerine olmak üzere 4 el ateş ettiği, bu atışlar sırasında yerden seken çekirdeklerden birisi ile en arkadaki at arabasında bulunan Nurettin'in yaralandığı ve akabinde öldüğü" tarzında gerçekleştiği kabul edilmiş, özel dairece ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca da dosya kapsamına uygun olan bu kabule iştirak edilmiştir.
Bununla birlikte bu eylem, yerel mahkemece "olası kastla öldürme" olarak değerlendirilirken, özel dairece "meydana gelen ölüm, neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama", Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nca ise, "taksirle öldürme" olarak nitelendirilmiştir.
Konunun çözüme kavuşturulabilmesi için öncelikle dosya kapsamının özetlenmesi gerekmektedir.
Dosya incelendiğinde;
Jandarma ekiplerince düzenlenen 03.09.2005 tarihli tutanağa göre; sabah saat 07.00 sıralarında Muallim Köy Karşısı, Tavşanlı Köyü, Kadılı Yeri Mevkii D-100 Karayolu, Taş Ocakları yan yolu üzerinde meydana gelen silahla adam öldürme olayının bildirildiği,
Yapılan incelemede, ... Metal Limited Şirketi'ne ait işyerine at arabaları ile gelen Cemalettin, Engin, Nurettin ( maktul ), Sezai ve Ergün'ün hurda demir çaldıkları, hırsızlık olayında kullanılan at arabalarından bir tanesinin fabrikanın 100 metre ilerisinde sol ön tekeri patlak vaziyette durduğu, at arabası üzerinde fabrikaya ait bir miktar hurda demir parçalarının olduğu, fabrika çıkış kapısının önünde yola saçılmış şekilde hurda demir parçalarının bulunduğu, ayrıca fabrika bahçesinin içerisinde de çok miktarda hurda demir parçasının mevcut olduğu ve hırsızlık olayının sabah saat 06.00-07.00 sıralarında meydana geldiği tespitlerinin yapıldığı,
Öldürme olayının meydana geldiği Taş Ocakları Mevkii'nde 2 adet 9 mm. çapında boş kovanın ele geçirildiği,
Olayın...Metal isimli firmanın sahibi Hüseyin tarafından gerçekleştirildiğinin belirlenmesi üzerine, şahsın fabrikasında yakalandığı ve olayı kendisinin yaptığını ikrar ederek, olayda kullandığı taşıma ruhsatlı V. Marka 9 mm. tabancayı, şarjörü ve 5 adet dolu fişeği 03.09.2005 tarihinde saat 09.35'te kolluk görevlilerine teslim ettiği,
Öldürme olayının meydana geldiği yerin, hırsızlık yapılan fabrikaya yaklaşık 2 km. mesafede yan yol olduğu, görgü tespit tutanağına ve krokiye göre, İzmit istikametinde yolun sağında bulunan iki boş kovan arasındaki mesafenin 13 metre olarak ölçüldüğü, bunun hemen karşı tarafında, yolun solunda 35 metre fren izinin bulunduğu, fren izinin olduğu bölümde de 1 adet 9 mm. boş kovanın ele geçirildiği, bu kovanla yerdeki mermi izi arasındaki mesafenin 10 metre, bu izle ikinci mermi izi arasındaki mesafenin ise 2 metre olduğunun belirlendiği,
Gebze Cumhuriyet Savcısı tarafından düzenlenen 03.09.2005 tarihli otopsi tutanağına göre; 1979 doğumlu olan maktûlün sağ meme ucunun 3 cm kadar orta hatta yakın tarafında mermi giriş deliği bulunduğu, mermi çıkış deliğinin yeri ise tespit edilemediğinden, cesetin Adli Tıp Kurumu'na gönderildiği,
Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesi'nce 08.11.2005 tarihinde düzenlenen otopsi raporundan; 1.60 m. boyunda ve 64 kg. ağırlığında olan 1970 doğumlu maktûlün, göğsünün sağında, memenin 1 cm. medialinde 2 cm. çaplı mermi giriş deliği olduğu, kişinin ölümünün ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı kosta kırığı ile birlikte iç organ delinmesinden gelişen iç kanama sonucu meydana geldiği, tüm canlılar hareketli hedef oldukları için ateşli silah yaralanmalarında atış yönünün tespitinin tıbben mümkün olmadığı kanaatinin bildirildiği,
Buna göre, mermi çekirdeğinin sağ 4. kostayı parasternal hattan kırarak göğüs boşluğuna girdiği, sağ akciğer orta lobu delerek perikarda geçtiği, sağ atriuma üstten girip 1 cm aşağıdan çıkarak perikard içinde kaldığı,
Adli Tıp Kurumu'nca yapılan otopsi sırasında ceset üzerinde, 2 x 1,5 cm. boyutlarında 1 adet şekilsiz kurşun nüve parçası elde edildiği,
Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi Balistik Şubesi'nin 09.05.2006 gün ve 873 sayılı raporunda; "cesete ait giysiler üzerinde ilgili bölgeler kesilmek suretiyle İstanbul Kriminal Polis Laboratuarı tarafından inceleme yapıldığından, tekrar inceleme yapmanın uygun olmayacağı, cesetten çıkartıldığı belirtilen 5.26 gr. ağırlığındaki kurşunun çekilen fotoğrafından da görüldüğü gibi, levha haline gelmiş ve bir yüzünün düzgün, diğer yüzünün ise gayrı düzgün olduğu, her ne kadar deforme ve levha haline gelmiş olmakla beraber 9 mm. çapında parabellum tipi, gömlekli mermi çekirdeklerine ait kurşun nüve olabileceği gibi gömleksiz mermi çekirdeği de olabileceği, ...sonuç olarak 1. İhtisas Dairesi'nden görüş alınmasının uygun olacağı..." tespit ve görüşlerinin bildirildiği,
Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu'nun 31.05.2006 gün ve 1621 sayılı raporunda; otopside elde edilen ateşli silah kurşununun Fizik ihtisas Dairesi'nce yapılan inceleme sonucunda belirlenen fiziksel özellikleri, otopside tarif edilen atipik giriş deliği, vücutta oluşturduğu kaburga kırığı ile izlediği yol ve elbiselerdeki delikler birlikte dikkate alındığında; kişinin ölümüne neden olan ateşli silah kurşununda tespit edilen deformasyonun sert bir zemine, sorulduğu üzere asfalt veya demire çarpma sırasında meydana gelebileceği, otopside kişinin vücudunda bir adet atipik ateşli silah yarası tarif edildiği, elbiselerde sağ kol ve ön yüz sağ üst kısımlarda tarif edilen ateşli silah geçişiyle oluşmuş deliklerin kişiler aktif hareketli olup her an yer ve pozisyon değiştirebilecekleri de dikkate alındığında uygun pozisyonda tek ateşli silah kurşununun geçişiyle de meydana gelebilecekleri, her ne kadar İstanbul Kriminal Polis Laboratuarı Müdürlüğü'nün raporunda kişiye ait elbiselerin incelenmesinde atış artıkları saptandığı bildirilmişse de ateşli silah kurşununun vücutta atipik giriş yarası oluşturması ve Fizik İhtisas Dairesi'nin raporunda belirtilen fiziksel özellikleri birlikte dikkate alındığında bu bulgunun yanlış pozitiflik olarak değerlendirilmesinin uygun olacağı, kanaatine yer verildiği,
Gebze 4. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 09.05.2006 gün ve 132-213 sayılı kararı ile, Cemalettin ve Engin'in, öldürme olayının gerçekleştiği 03.09.2005 tarihinde Hüseyin'e ait fabrikadan, maktulle birlikte hurda demir çalmaya teşebbüs ettiklerinden bahisle, 5237 sayılı TCY'nın 141/1, 35 ve 62. maddeleri uyarınca 5'er ay hapis cezasına mahkum edildikleri, ancak temyiz aşamasında olan bu hükmün henüz kesinleşmediği,
Olayın; bir tanesi sanığın oğlu, diğer ikisi ise ölenin arkadaşı olmak üzere ilk aşamada belirlenebilen üç görgü tanığının bulunduğu,
Bunlardan, ölenin arkadaşı olan Cemalettin'in, kolluktaki 03.09.2005 tarihli ifadesinde; "Bugün saat 07.00 sıralarında ben, arkadaşlarım Engin ve Nurettin ile beraber ... Metal'de bulunan demir parçalarını at arabamıza yükledik ve oradan yaklaşık olarak 2-3 km. uzaklaştıktan sonra otobanın kenarında bulunan yan yola çıktık, Gebze istikametine doğru gidiyorduk ( Üç adet at arabası ile ). Ben en önde seyir ediyordum. Arkamdan da Engin at arabası ile geliyordu. Onun arkasında da Nurettin kendi at arabası ile seyir ediyordu. Ön tarafımızdan bir şahıs siyah renk markasını tam hatırlamıyorum araçla önümüzü kesti ve tabancasını çıkartarak aracından aşağıya indi. ( Aracı bu şahıs kullanıyordu ) Bunun üzerine hemen tabancası ile arka arkaya 4 el bize doğru ateş etti. Ben tabancayı görünce hemen at arabasının üzerinde eğildim tabancadan çıkan mermiler bana isabet etmedi. Tabancadan çıkan mermilerden bir tanesi en arka tarafımızda at arabası ile seyir eden Nurettin'e isabet etti. Bu sırada tabanca ile ateş eden şahıs olay yerinden kaçtı. Ben ve arkadaşım Engin hemen Nurettin'i Gebze Devlet Hastanesi'ne at arabasıyla götürdük. Ateş eden şahıs uzun boylu, beyaz saçlı 45-50 yaşlarındaydı. Daha sonra ilçe emniyet müdürlüğüne giderek durumu anlattık" derken, bu olaydan biraz önce gerçekleşen hırsızlık suçunun soruş turulduğu dosyada Cumhuriyet Savcısına şüpheli sıfatıyla yaptığı 04.09.2005 tarihli savunmada, kollukta verdiği ifadeyi tekrar ederek, "Olay günü sabah erken saatlerde hurda toplamak için evden toplam üç at arabası ile birlikte yola çıktıklarını, kendisine ait olan dışındaki diğer iki arabadan birisini Engin'in, diğerini ise Nurettin'in kullandığını, Tavşanlı Köyü Mevkiinde dolaşırken fabrika önünde çöple karışık dökülmüş hurda demir malzemesi gördüklerini, malzemeyi sahipsiz ve terk edilmiş sandıklarını, araçlarından inerek bir kısmını at arabalarının arka tarafına yüklediklerini, içeriden bir işçinin kendilerini görerek 'çöpleri niye topluyorsunuz' diye söylediğini, kendilerinin korkarak kaçtıklarını, fabrikadan 3 km. kadar uzaklaşıp kaçtıklarında, bir şahsın önlerini keserek kendilerine ateş etmeye başladığını, Nurettin'in at arabasının lastiklerini vurduğunu, akabinde Nurettin'i yakaladığını, şahsın ateş ettiği an en önde kendisinin olduğunu, kendisinin arkasında Engin'in, en arkadan ise Nurettin'in gelmekte olduğunu, Nurettin yaralanınca hemen hastaneye götürdüklerini, Nurettin'in hastanede vefat ettiğini, şahsın kendilerine 4 el ateş ettiğini, kendilerinin hırsızlık kastı ile hareket etmediklerini, adı geçen Sezai ve Ergün'ün olay sırasında yanlarında olmadığını, onlara dönüş sırasında yolda denk geldiklerini, aldıkları malı tamamen teslim ettiklerini atılı suçlamayı kabul etmediğini" beyan ettiği, mahkemedeki ifadesinde ise, aynı şeyleri tekrar ettikten sonra, biz üç araba idik, her birimizin arabasında eşi de vardı, yani toplam altı kişi idik, olaydan sonra da hurdacıya gitmedik, doğrudan hastaneye gittik, şeklinde ilavede bulunduğu,
Ölenin bir diğer arkadaşı Engin'in, kolluktaki 03.09.2005 tarihli ifadesinde; "Bugün saat 07.00 sıralarında ben, arkadaşlarım Cemalettin ve Nurettin ile beraber ... Metal'de bulunan demir parçalarını at arabamıza yükledik ve oradan yaklaşık olarak 2-3 km. uzaklaştıktan sonra otobanın kenarında bulunan yan yola çıktık ve Gebze istikametine doğru geliyorduk ( Üç adet at arabası ile ). Ben at arabamla ortada seyrediyordum. Arkamdan da Nurettin at arabası ile geliyordu. Ön tarafımızdan bir şahıs siyah renk markasını tam hatırlamıyorum araçla önümüzü kesti ve tabancasını çıkartarak aracından aşağıya indi ( Aracı bu şahıs kullanıyordu ). Bunun üzerine hemen tabancası ile arka arkaya 4 el bize doğru ateş etti. Ben tabancayı görünce hemen at arabasının üzerinde eğildim, tabancadan çıkan mermiler bana isabet etmedi. Tabancadan çıkan mermilerden bir tanesi en arkada at arabası ile seyreden Nurettin'e isabet etti. Bu sırada tabanca ile ateş eden şahıs olay yerinden kaçtı. Ben ve arkadaşım Engin hemen Nurettin'i Gebze Devlet Hastanesi'ne at arabasıyla götürdük. Ateş eden şahıs uzun boylu, beyaz saçlı 45-50 yaşlarındaydı. Daha sonra ilçe emniyet müdürlüğüne giderek durumu anlattık" derken, mahkemedeki ifadesinde, önceden söylediklerini tekrar ettikten sonra, biz üç araba idik, eşlerimizle birlikte her arabada iki kişi idik, biz hurdaları fabrikanın dışından aldık, dediği,
Sanığın oğlu olan Onur'un ise, kolluktaki 03.09.2005 tarihli ifadesinde; "Ben sabah 06.40 sıralarında çalan telefonun sesine uyandım. Telefona babam Hüseyin çıktı. Telefonu kapattıktan sonra babam işyerimize hırsızların geldiğini bildirdiklerini ve işyerine gideceğini söyledi. Ben de beraber gitmek istediğimi söyledim ve işyerimize doğru kendi aracımız ile yola çıktık. Muallim Köy karşısı D-100 Karayolu Taş Ocakları Mevkii yan yol üzerinde işyerimizden hırsızlık yapan ve bize telefonla tarif edilen çingene tipli dört at arabalı kadın-erkek karışık yaklaşık 8-10 kişi ile karşılaştık. Ve onları at arabalarındaki malzemelerin bizim olup olmadığını kontrol etmek için durdurmaya çalıştık. Fakat şahıslar durmayıp kaçmaya devam ettiler. Çalınan malzemelerin bizim olduğunu anlayınca kaçmalarını engellemek için babam at arabasının lastiğine ateş etti ve lastiği patlattı. Lastiği patlayan at arabası olay yerinde kaldı. At arabasından inerek kaçan şahıslar ellerine demir parçalan alınca babam ve ben korkup kendimizi korumak maksadı ile babam yere doğru iki el ateş edince koşarak olay yerinden kaçtılar. Ben babam ile birlikte olay sonrası işyerimize gittik ve çalışmaya başladık. Olay esnasında vurulan şahıs olup olmadığını görmedim. Daha sonra polisler işyerimize gelerek olayı anlattılar ve olayı polislerden öğrendim" derken, mahkemedeki ifadesinde, önceki beyanlarını da tekrar ederek, "dört at arabası ile yolda karşılaştık, at arabaları fabrikanın bulunduğu yönden Gebze'ye doğru geliyorlardı. Üzerlerinde demirler vardı. Fabrikadan arayanların tarif ettiği kişilerin bunlar olduğunu anlayınca, bunları durdurmaya çalıştık. Durmadılar. Yola devam ettiler. Bizim otomobili babam kullanıyordu. Babam bunun üzerine arabayı yavaşlattı. Otomobilden inmeden arabaların lastiklerine doğru ateş etti. Ben kimsenin yaralandığını görmedim. Kaç el ateş ettiğini saymadım. Babam durup dururken ateş etmedi. Bize doğru gelirlerken arabaların lastiklerine doğru ateş etti. Ateş ettiği sırada at arabaları ile bizim aramızda 5-6 metre mesafe vardı. Lastiklerine ateş edilmesine rağmen durmayarak gittiler, lastiği patlayan arabayı orada bıraktılar, at arabalarında 8-10 kişi vardı, lastiği patlayan arabanın sürücü ne oldu bilmiyorum, ilk olarak babam at arabalarındaki kişilere eli ile işaret yaparak durmalarını istemişti, ben bir kişinin vurulduğunu polisten öğrendim" şeklinde beyanda bulunduğu,
Mahkeme aşamasında ifade veren ve olayın görgü tanığı olduğu anlaşılan, ölenin nikahsız olarak birlikte yaşadığı Tülay ifadesinde; "Olay günü işe çıkmıştık, üç araba kaynak çubuklarını toplamaya çıktık. Kaynak çubuklarını fabrikaların oralardan topladık. Yola çıktık. Karşımıza bir taksi geldi. Hiçbir şey demeden, taksiden tabancayı çıkardı ve iki arabaya ateş etti. Herhalde iki kere ateş etti. Ben Nurettin ile beraber en arkadaki arabada idim. Sağ tarafından vuruldu. Bana 'ben vuruldum' dedi. Şaşırdım. Sanık ateş ettikten sonra geri döndü. İki kere de bana ateş etti, vurmaya çalıştı. Sonra Nurettin'i hastaneye götürdü, arabalardan hiçbirinin tekerine kurşun gelmedi" dediği,
Bunların dışındaki tanıkların ise, öldürme olayının değil, bu olaydan biraz önce gerçekleşen ve bir anlamda bu olayın başlangıç kısmını oluşturan hırsızlık olayının tanıkları oldukları,
Bu tanıklardan, sanığa ait işyerinde çalışan Yaşar'ın, kolluktaki 03.09.2005 tarihli ifadesinde; "Ben Gebze İlçesi Tavşanlı Köyü Kadıyeri Mevkiinde faaliyet gösteren ... Metal Ltd. Şti.'nde yaklaşık on yıldır işçi olarak çalışmaktayım. Bu sabah saat 06.30 sıralarında, bitişiğimizdeki adı...olan fabrikanın bekçisi telefonla arayarak bana 'sizin işyerine çingeneler doldu bak' diyerek beni uyardı ve telefonu kapattı. Ben iş arkadaşım İsmail ile birlikte fabrikanın dış kapısına koştum. Gördüğümüz manzara akşamdan benim kapattığım dış kapının açılıp içeriye girilmiş olduğu ve bizim farikaya ait demir malzemelerin at arabalarına hızla taşındığıydı. Toplam dört adet at arabası ve bu arabaların yanında bayan-erkek karışık yaklaşık 8-10 kişi vardı. Bizim koştuğumuzu fark ettiklerinde acele ile at arabalarına binip hızla kaçmaya başladılar. Bu arada yanımda bulunan arkadaşım İsmail kendisine ait cep telefonu ile işyeri sahibi Hüseyin'e olayı bildirdi. Kaçarken yüklemiş oldukları demir malzemeler at arabalarından yollara saçılıyordu. At arabaları ile kaçan şahısları yaklaşık 150-200 metre kadar arkalarından koşarak takip ettik. Yetişemeyeceğimizi anlayınca ben ve arkadaşım geri işyerimize döndük. Ve fabrika girişi sağ tarafında bulunan büro tabir edilen odada yaptığımız incelemede içeride bulunan masanın çekmece gözünün bir tanesinin açık olduğunu, fabrikaya ait projelerin bir bölümünün yere düştüğünü ve dolap kapağının birinin açık olduğunu gördük. Beklemeye başladık. Saat 06:55 sıralarında Hüseyin işyerine gelerek hırsızlara yolda rastladığını bize anlattı. Bu olayla ilgili başka herhangi bilgim yoktur" dediği, mahkemede de aynı doğrultuda beyanda bulunduğu,
Sanığa ait fabrikada çalışan İsmail'in, kolluktaki 03.09.2005 tarihli ifadesinde; "Ben 03.09.2005 günü Tavşanlı Köyü'nde bulunan ... Metal Fabrikasında çalışıyorum, o gün de bugün de gece vardiyasında çalışıyorum. Fabrikada bulunan köpek saat: 06:30 sıralarında havlamaya başladı. Ben de dışarı çıktım. Kimseyi göremedim tekrar içeri makinenin başına gittim. Daha sonra aradan tahminen 5 dakika gibi kısa bir süre sonra fabrikanın telefonu çaldı. Telefonu yanımda çalışan Yaşar isimli arkadaş açtı. Fabrikanın içinde hırsızlar olduğunu söylemişler biz de çalışmakta olan ben, Yaşar ve Hanifı ile birlikte hemen makineleri bırakarak hırsızların bulunduğu yere doğru koşmaya başladık. Dört tane at arabasının bulunduğunu ve çok kalabalık bir grubun olduğunu gördüm. At arabasının üstünde bizim fabrikaya ait demir parçaları vardı, bizi görünce kaçmaya başladılar. Kaçarken at arabasının üstündeki demir parçalan da dökülmeye başladı. Yol ayrımına kadar bunları kovaladık. Yol ayrımında fabrikamızı soyan hırsızların ayrıldığını görünce Yaşar bana burada bekle, hemen jandarmayı ara dedi. Yaşar daha sonra onları takip etmeye başladı. Ben jandarmayı aramayarak hemen ilk başta patronun haberi olsun diye fabrika sahibimiz olan Hüseyin'i aradım. Hırsızlık olayı var hemen fabrikaya gel dedim. Daha sonra ben orada beklemeye başladım. Yavaş yavaş Yaşar'ın yanına doğru gitmeye başladım. Sonra patron Hüseyin geldi. Patron bana hırsızları kovaladım ama bir şey yapamadım kaçıp gittiler dedi. Daha sonra fabrikaya geldik. Patron da oğlu ile birlikte tekrar giderek hırsızların bırakarak kaçıp gittikleri at arabasının üzerinde bizim fabrikaya ait malzemelerle birlikte ve lastiği patlak olarak fabrikaya getirdi. Patron bize, kaçarken arabanın lastiğinden vurdum o yüzden bunu bırakıp kaçıp gitmişler dedi. Üstümüzü giydik, evimize gittik. Ben olayı sadece bu şekilde biliyorum. Hırsızlardan birinin öldüğünü sonradan öğrendim" dediği, mahkemede de aynı şeyleri söylediği,
Halim'in, kolluktaki 03.09.2005 tarihli ifadesinde; "Ben Gebze İlçesi Tavşanlı Köyü Kadıyeri Mevkiinde faaliyet gösteren Y. A.Ş.'de yaklaşık bir yıldır işçi olarak çalışmaktayım. Bu sabah saat 06.30 sıralarında bitişiğimizde faaliyet gösteren...Metal adındaki fabrikaya dört at arabası ve üzerinde bayan-erkek karışık yaklaşık 8-10 kişi gittiklerini gördüm. Hemen ... Metal adındaki işyerini ( 0262 ) ... .. .. numaralı telefonla arayarak fabrikalarına çingene tipli 8-10 kişinin girdiklerini ve demir hurda hırsızlığı yaptıklarını bildirdim. Daha sonra ismini bilmediğim Metal'de çalışan işçileri gören şahıslar acele ile at arabalarına binip hızla kaçmaya başladılar. Ve diğer işyerindeki işçiler çingene tipli şahısların peşinden koşmaya başladılar. Şahıslar kaçarken benim çalıştığım fabrikanın önüne çaldıkları demir parçalarını düşürdüklerini gördüm. Bu olayla ilgili başka herhangi bilgim yoktur" diyerek, mahkemede de bu ifadesini tekrar ettiği,
Mahkeme aşamasında ifadesine başvurulan savunma tanığı hurdacı Yusuf'un, bu ifadesinde; "Nurettin'den daha önce topladığı hurdaları satın aldığım olmuştur. Olay günü ben dükkanda yokken, Nurettin yaralı vaziyette dükkanıma gelmiş, niçin geldiğini bilmiyorum, yanımda çalışan Mustafa onu dükkana koymamış" dediği,
Sanık Hüseyin'in ise, kollukta müdafii huzurunda verdiği 03.09.2005 tarihli savunmasında; "Ben Tavşanlı Köyü Kadıyeri Mevkiinde bulunan Metal
Limited Şirketi'nin sahibiyim. Bu şirketi yaklaşık olarak 5 yıldır işletmekteyim. Bugün saat: 06:45 sıralarında evimde kahvaltı yapmakta iken fabrikamın çalışanlarından ismail ev telefonumdan beni aradı. Telefonda bana Hüseyin Bey çabuk fabrikaya gel, fabrikayı çingeneler bastı, bunlar dört at arabalı ve kalabalık bir grup dedi. Fabrikanın malzemelerini aldılar ve kaçıyorlar diyerek hemen telefonu kapattı. Ben de fabrikayı bastılar deyince üzerimi dahi değiştirmeden pijamalarım ile birlikte oğlum olan Onur'u de yanıma alarak çıktım. Telefondaki İsmail telaşlı bir şekilde konuştuğundan acaba ne oldu diyerek kendi üzerime kayıtlı olan ve taşıma ruhsatlı tabancamı da her ihtimale karşı yanıma aldım. Daha sonra üzerimde pijamalarım ve oğlum olduğu halde kendime ait olan 41 ... ... plakalı C... marka kapalı kamyonetimle fabrikaya doğru yola çıktım. Ben olayın olduğu yere geldiğim esnada karşımdan gelen dört at arabasını fark ettim. Bunları aracımla selektör yaparak durdurmak istedim ancak bunlar durmadı ve hızlıca yanımdan geçip kaçmaya başladılar. Ben at arabalarının üzerindeki malzemeleri gördüm, benim fabrikamın malzemeleri idi. Daha sonra bu at arabaları durmayınca en sondaki arabayı durdurmak için üzerimde bulunan ruhsatlı tabancam ile havaya ateş ettim. O esnada fabrika çalışanlarımdan olan Yaşar de koşarak fabrika tarafından bize doğru geliyordu. Anladım ki hırsızları koşarak takip ediyordu. Ben havaya ateş ettiğim halde at arabası durmadı bende kaçmalarını engellemek için at arabasının lastiğine de ateş ettim ve patlattım. Lastiği patlatınca at arabası olay yerinde kaldı. Üzerinde bulunan ve tanımadığım 1 kadın 3 kişi vardı. Bunlar lastik patlayınca ellerine demir alarak kaçmaya başladılar. Ellerine demir alınca ben de yere doğru ateş ettim. Aramızdaki mesafe yaklaşık olarak 4-5 m. kadardı. Daha sonra bunlar ben yere doğru iki el ateş edince kaçtılar ve olay yerinden uzaklaştılar. Ben daha sonra bunlar gidince fabrikaya geri döndüm. Zarar ziyan ve çalınan malzemeler nelerdir diye baktım. Olay yerinde ateş ettiğimde bu şahıslardan vurulan olduğunu dahi görmedim. Dana sonra ben evime dönmek için yola çıktım, olay mahallinden benim fabrikam yaklaşık olarak 1-2 km. mesafededir. Ben eve geri dönerken lastiği patlayan ve üzerinde benim fabrikamın demirleri ile mallarım olan at arabasını fabrikanın önüne getirdim. Getirmemdeki sebep de, at arabası sahibi gelir de at arabasını alır, ben de onları yakalattırırım diyedir. Daha sonra ben evime gittim üzerimi değiştirdim. Aynı gün saat: 08:00 sıralarında tekrar fabrikaya döndüm ve çalışmaya başladım. Daha sonra polisler geldi. Bana emniyete kadar gideceğiz dediler. Ben de ne oldu diye sordum. Bir silahla yaralama olayı var dediler. Ben de sabahki olaydan bahsettim. Şahsın yaralanarak hastanede olduğunu polislerden öğrendim. Olayda kullandığım tabancayı polislere gösterdim. Onlar da beni ilçe emniyetine götürdüler dedi. Ben bu olayda yaralanan ve hastanede ölen şahsı emniyette öğrendim. Olay anında ateş etmemle vurulduğunu dahi görmedim. Ben bu olayda silahı sadece şahısları korkutmak ve durdurmak için kulandım. Şahsın vurulduğunu öğrenince çok üzüntü duydum hiç böyle bir şeyi olmasını istemezdim. Zaten böyle bir niyette insan değilim. Şayet kötü bir insan olsam bu şahıslara direk ateş ederdim" derken, Cumhuriyet Savcısı önündeki, 04.09.2005 tarihli savunmasında; kolluktaki savunmasına aynen tekrar ettiğini söyledikten sonra, "ben kesinlikle maktüle öldürmek kastıyla ateş etmedim. Belirttiğim üzere öncelikle 9 mm. çapında taşıma ruhsatlı tabancamla uyarı ateşinde bulundum. Durmamaları üzerine at arabasının tekerleğine hedef gözetip ateş ettim. Lastiğin patlaması üzerine lastiğin patladığı at arabasındaki şahıslar yaya olarak ellerine demir çubuklar alarak kaçtılar. Diğer at arabaları dört nala yoluna devam etti. Daha sonra diğer at arabalarının da lastiğini patlatmak amacıyla tekrar lastiklere yani yere doğru bir atış daha yaptım" dediği, sulh ceza mahkemesindeki aynı tarihli savunmasında da bu savunmasını tekrar ederek, "Fabrikaya 2-2,5 km. kaldığı sırada karşıdan dört at arabasının geldiğini, üzerinde fabrikaya ait malzemelerin bulunduğunu fark edip durdum, arabamla önlerine doğru geçerek durmaları için selektör yaptım, ancak araçların ikisi bir yanımdan, ikisi de diğer yanımdan geçip gittiler, arabaların hızlandığını, durmayacaklarını fark edince ben önce bir el havaya ateş ettim arabalar tam yanımdan geçerken de önce sol tarafımdan geçen at arabalarının lastiklerine iki el, ardından da sağ tarafımdan geçen sonuncu at arabasının lastiğine bir el ateşe ettim, ilk ateş ettiğim arabanın lastiği patladı ancak hemen duramadı, 300-600 metre kadar gitti sonra durdu üzerinde biri kadın üç kişi ellerine demir alarak kaçmaya başladılar, ben de fabrikaya doğru gittim, çalışanlara herhangi bir zarar ziyan olup olmadığını sordum...ben olay esnasında herhangi birisinin yaralandığını, vurulduğunu anlamadım, görmedim, toplam 4 el ateş ettim, ilkinde durmaları için havaya, ikinci ve üçüncü eli sol yanımdan geçen araçları durdurmak için lastiklerine, dördüncü eli de sağ yanımdan geçen arabanın lastiğine yine durdurmak amacıyla sıkmıştım, ölen şahsın nasıl vurulduğunu anlamadım, olaydan dolayı üzgünüm" şeklinde beyanda bulunduğu, mahkemedeki savunmasında ise, önceki savunmalarını tekrar ederek, elemanlarımın söylediğine göre yaklaşık 1 ton hurda demiri almışlar, bunun bugünkü değeri 700.-Lira, hurda olarak değeri ise 300.-Lira civarındadır, orada duvar vardı, korkuluklu idi, kişiler ana kapıyı açarak girmişler şeklinde ilave yaptıktan sonra, 25.04.2006 tarihli duruşmada, "ben ekspertiz raporundaki yakın atış durumunu kabul etmiyorum, askerliğimi vurucu timde yaptım, nereye, ne şekilde ateş edeceğimi bilirim. Ben tamamen malımı çalıp giden kişileri durdurmak için önce havaya, sonra at arabasının lastiklerine hedef alarak ateş ettim, kişileri kesinlikle hedef almadım" dediği, Anlaşılmaktadır.
Delillerin değerlendirilmesine gelince;
Somut olayda; kendisine ait hurdaların çalındığını öğrenen sanık, bunları kurtarma çabasıyla, hurdaları çalmış olan maktûl ve arkadaşlarını bulmuş, bulduktan sonra da durdurmak istemiştir. Bu sırada, ilk olarak durmaları için işaret etmiş, kaçmakta ısrar etmeleri üzerine de önce havaya, sonra da yere ve at arabalarının lastik tekerleklerine doğru tabancasıyla ateş etmiştir. Burada, sanığın doğrudan, yaralama veya öldürme kastı ile hareket etmediği, özel dairece ve yerel mahkemece olduğu gibi, Genel Kurul'ca da kabul edilmektedir.
Kural olarak suç, ancak kastla işlenebilir. Ancak, yasada açıkça gösterilen hallerde suçlar taksirle de işlenebilir. 5237 sayılı TCY'nın 22/2. maddesinde taksir; "dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörül mey erek gerçekleştirilmesidir" şeklinde tanımlanmıştır.
Yasanın 22. maddesinin 3. fıkrasında ise, bilinçli taksir düzenlenmiştir. Buna göre; "Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır; bu halde taksirli suça ilişkin ceza üçte birden yansına kadar artırılır".
Olası kast ise, 21. maddenin 2. fıkrasında; "Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır. Bu halde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda müebbet hapis cezasına, müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur; diğer suçlarda ise temel ceza üçte birden yansına kadar indirilir" şeklinde yer almıştır.
Yasanın 23/1. maddesinde de; "Bir fiilin, kastedilenden daha ağır veya başka bir neticenin oluşumuna sebebiyet vermesi halinde, kişinin bundan dolayı sorumlu tutulabilmesi için bu netice bakımından en azından taksirle hareket etmesi gerekir" biçiminde, neticesi sebebiyle ağırlaşan yaralama suçuna yer verilmiştir.
Bu bağlamda; 765 sayılı TCY'nın 452/1. maddesinde düzenlenmiş bulunan "kastı aşan adam öldürme" suçu ile 5237 sayılı TCY'nın 87/4. maddesinde yer verilen "meydana gelen ölüm neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçu" arasında herhangi bir fark bulunmamaktadır.
Burada fail, yaralama suçuna kastetmekte, fakat eylem ölümle sonuçlanmaktadır. Bir başka deyişle, failin kastettiğinden daha farklı bir netice meydana gelmektedir. Failin, meydana gelen fakat kastetmediği bu neticeden sorumlu tutulabilmesi için; netice açısından en azından taksirle hareket etmiş olması gerekmektedir. Kişi bu neticenin meydana gelmesinden taksirle de sorumlu tutulamıyorsa, sadece nedensellik bağının bulunmuş olması, o kişiyi neticeden sorumlu tutmamız için yeterli olmayacaktır.
5237 sayılı TCY'nın 23. maddesinde düzenlenmiş bulunan kast-taksir kombinasyonunun, özel hükümler arasında işlerlik kazandığı maddelerin başında neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçunu düzenleyen 87. madde gelmektedir. 86. maddenin 1. veya 3. fıkrasına uyan bir eylemi kasten işleyen fail, bu fiilinin neticesi olarak ölümün meydana geldiği hallerde, 87. maddenin 4. fıkrası uyarınca sorumlu tutulacaktır.
Öte yandan; failin, neticesi sebebiyle ağırlaşmış kasten yaralama suçundan sorumlu tutulabilmesi için açıkçayaralamaya dönük bir eylemde bulunması şart olmayıp, olayın olağan seyri ve olağan gelişmesi sonucu yaralamanın meydana gelebileceğini öngörebilir durumda olmasına rağmen hareketine devam etmesi ve ölümün bu harekete bağlı olarak meydana gelmesi de yeterlidir.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Kendisine ait işyerinde bulunan hurda demirlerin çalınmasından duyduğu infialle, maktûl ve arkadaşlarının bulunduğu yere gelerek, at arabalarıyla kaçmakta olan maktûl ve arkadaşlarını korkutarak durdurmak gayesiyle önce havaya, sonra sürekli aynı istikamette olmak üzere at arabalarının tekerleklerine ve yere doğru birden çok kez ateş ettiği sırada, asfalttan seken kurşunlardan birisinin isabet etmesi sonucu maktûlün ölümüne neden olan sanığın eyleminin; kasten öldürme ve kasten yaralama suçlarını oluşturacağı söylenemese de, gerçekleştirilen eylemin yaralamayla sonuçlanabileceğinin öngörülmüş, buna karşılık "ölüm" neticesinin öngörülememiş olması karşısında, Ceza Genel Kurulu'nun 22.12.1986/364-613, 05.10.1987/229-440, 22.03.2005/219-35 ve 20.04.2004/47-101 gün ve sayılı kararlarında da belirtildiği üzere, 765 sayılı TCY'nın 452/1. maddesinde yer alan "kastın aşılması suretiyle adam öldürme" suçunun, 5237 sayılı TCY'ndaki karşılığını oluşturan ve bu yasanın 87/4. maddesinde düzenlenmiş bulunan "neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama" suçunu oluşturduğunun ve bu nedenle özel daire bozma kararının isabetli olduğunun kabulü gerekir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine ve dosyanın, yerel mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan; beş genel kurul üyesi; sanığın eyleminin, "taksirle öldürme suçunu",
Beş genel kurul üyesi ise, "olası kastla öldürme suçunu" oluşturduğu görüşüyle, itirazın kabulü ve itirazın değişik gerekçe ile kabulü yönünde karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
1-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2-Dosyanın, Gebze Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderilmek üzere, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na TEVDİİNE, 06.04.2010 tarihli birinci müzakerede ve 27.04.2010 tarihli ikinci müzakerede gerekli çoğunluk sağlanamadığından, 04.05.2010 günü yapılan üçüncü müzakerede oyçokluğu ile karar verildi.
Old 06-01-2012, 14:35   #46
selçuk hukuku

 
Varsayılan

ben bu ayrım konusunun kaçınılmaz olduğunun ve somut olayların bu ayrımın derinlemesine gözetilmesinden yanayım, çünkü söz konsu olay her iki hukuk değerlendirmesine tabi tutulduğunda çok farklı boyutlar kazanmaktadır.
Bu ayrımda bie püf nokta kabulleniliyor ki bu ayrımın netlik kazanmasını sağlıyor: kabullenme.
Yani kişi neticeleri doğrudan istemiyorsa da ( aki halde böyle bir durumda doğrudan kast söz konusu olacak) gerçekleşmesini de kabullenmektedir bu bizi olası kastın varlığına götürür.
Bu iki kavram için öngörme zaten ortaktır ve bizi sonuca götürmede güçlük oluşturacaktır.Ancak neticenin gerçekleşmesi asla istenmiyor ise bu ayırımın bilinçli taksir doğrultusuna yönlendiririz.
Kısaca kabullenip kabullenmeme bizi sonuca götürüyor.
Old 14-10-2012, 18:35   #47
Samet İLDEŞ

 
Varsayılan

olası kastın zaten doktrinde bir diğer ismi: olursa olsun kastı...
bilinçli taksirde ise anahtar kelime: kendine güvenme, iyi şoförüm çocuğa çarpmam, iyi nişancıyım arkadaşımı değil de başındaki elmayı vurabilirim...
Old 07-11-2012, 15:59   #48
ege

 
Varsayılan

Merhabalar,
Ben de bir olay paylaşacağım sizinle.
Anayolda sol şeritte tanık beyanına göre yeşil ışıkta seyreden araç sürücüsü, sağ taraftaki tali yoldan çıkan aracın aniden önüne çıkıp ayrıca duraklaması sonucu sol arka kısmına çarpıyor. Araç içinde arka koltuktaki 85 yaşındaki adam başını çarparak komaya giriyor,diğer yaşlı kişi hafif derecede ayakta tedavi raporu alıyor. Tali yoldan çıkan araç sürücüsünün yanındaki kişi avukat ve olay yerinde bağırıp çağırıyor, sürücünün üstüne yürüyor,avukatım ben seni süründürüm diyor,vatandaşlar ayırıyor.Avukat kişi, gelen polislere hemen bir tutanak hazırlatıyor "kırmızı ışıkta geçtiğini kabul etmiştir" ibaresi taşıyan tutanak kaza saatine göre ilk 10 dakika içinde şok içindeki genç sürücüye imzalatılıyor.Genç sürücü bu sırada bu imzanın hasar sebepli olduğunu sandığını, ama yazılanın çok da farkında olmadığını, kendisine saldıran şahıstan kurtulmak için imzaladığını söylüyor(olaylar tanık ifadeleri ile de anlatılmış). Daha sonra tali yoldan çıkan araca yanan kırmızı ışığın arızalı olduğu tespit olunuyor.keşif mahallinde tutanak mümzii polisler " genç sürücünün "kırmızıda geçmişimdir- geçmiş olabilirim" dediğini ve amirlerine sorup tutanak hazırladıklarını söylüyor.Avukat olan tanık ise "hatta beyaz saçlı bir adam sen kırmızıda geçmedin imzalama dedi, ama o geçtiğini söyledi polislere ve imzaladı" diye ifade veriyor.Çarpılan araç sürücüsü duraklama sebebinin karşı yönden araç trafiği olduğunu söylüyor ( Yani eş zamanlı ana yolda geçiş veriliyor veya eş zamanlı geçiş duraklıyor tali yola geçiş veriliyor.bu durumda genç sürücüye yeşil ışık yanmaktadır) . Genç sürücü ilk olarak tutuklanıyor, savcı bilirkişi incelemesi yaptırıyor, tali yolda kırmızı ışık arızası sebebiyle "kimin kırmızıda geçtiği belli değildir "raporu sonucu tahliye oluyor.yaşlı adam bir süre sonra vefat ediyor, soruşturma sırasında bilirkişi olan polis bu defa yargılama sırasında bilirkişi oluyor ve kendisinin daha önce bu dosya bilirkişisi olduğundan hiç söz etmeden, teknik inceleme de yapmadan tutanağı esas alan raporla genç sürücüyü suçlu gösteriyor.Adli tıp trafik'e gönderiliyor dosya, adli tıptan da "kimin kırmızıda geçtiği belli değildir" raporu geliyor. Mahkeme polis bilirkişinin raporunu esas alıp, adli tıp raporunu da tutanaktaki beyanla bağdaştırıp, bilinçli taksir olduğuna karar verip 8 yıl hapis cezası veriyor..
biz de temyiz aşamasındayız.
1- trafik polisinin tuttuğu tutanağın hukuki mahiyeti ikrar mıdır?
2-polislerin bu tutanak için " sanık ,geçmişimdir- geçmiş olabilirim dedi, amire sorduk tutanak yaptık" ifadesi doğru kabul edilse bile "bilinç" için farkındalık gerekmez mi?
sanık hiç bir zaman kırmızda geçtiğini beyan etmediği gibi yanında oturan tanık yeşil yanıyordu aniden bu araç çıktı, diyor.Kimliği belirsiz şahsın "kırmızıda geçmedin imzalama "dediğini karşı taraf söylüyor.
karşı tarafın tüm taleplere rağmen sanık değil tanık olarak duruşmalarda bulunması hakkında ne düşünürsünüz?

paylaşımlarınız için teşekkür ederim.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Olası Kast ile Taksirin Yarattığı Kafa Karışıklığı Edo Hukuk Soruları 39 20-12-2021 14:57
En bilinçli Tüketici ! Av.Ceylan Pala Karadağ Tüketicinin Korunması Hukuku Çalışma Grubu 2 25-03-2009 12:16
Cenaze nakil aracı şoför Melih ve Kast-Taksir-Kusursuzluk Sorunu mutlakadalet Hukuk Soruları Arşivi 4 25-12-2006 15:28
Bilinçli Alışverişte Temel İlkeler Av.Ceylan Pala Karadağ Tüketicinin Korunması Hukuku Çalışma Grubu 0 29-09-2006 12:34
Olası Kasıt Av. Bülent Sabri Akpunar Hukuk Sohbetleri 3 03-11-2003 23:16


THS Sunucusu bu sayfayı 0,08087492 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.