Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

taahhüdü ihlal suçunda ekonomik sosyal durum araştırması

Yanıt
Old 07-11-2008, 11:15   #1
ocean10

 
Varsayılan taahhüdü ihlal suçunda ekonomik sosyal durum araştırması

merhaba,Taahhüdü ihlal suçunda yeni bir uygulama ile karşı karşıyayız.Sorun şu ki, karşılaştığımız yeni bir uygulama da,mahkemece taahhüdü ihlal suçunun unsurlarının oluşması yeterli bulunmadı ve borçlunun ekonomik sosyal durum araştırılması emniyet aracılığı ile istenip,borçlunun taahhütte bulunduğu borcu ödebilecek durumda olup olmadığı araştırıldı ve borçlunun gayrimenkul malı olduğu ancak emniyet araştırması sonucu ödeyebilecek durumda değildir ibaresi geldi ve akabinde beraat kararı verildi.Yargıtayın bu yönde emsal bir kararı olduğu söyleniyor ama ben ulaşamadım henüz,eğer bu karar elinde olan ve karşılık olarak nasıl bir itirazda bulunabiliriz bir fikri olan iletebilirse çok sevinirim.zira tahsilat yapmakta belkide tek yol olan taahhüdü ihlalide kaybedersek epey üzüleceğimiyi çalışmalar...
Old 07-11-2008, 11:59   #2
Av.Mehmet_Ali

 
Varsayılan

YARGITAY

16. HUKUK DAİRESİ

E. 2004/7754

K. 2004/11131

T. 13.10.2004

• TAAHHÜDÜ İHLAL SUÇU ( Sanığın Borcunu Ödeyecek Durumda Olup Olmadığının Araştırılması ve Malvarlığının İspatı İçin Alacaklıya Olanak Tanınması Gereği )

• BORCUNDAN DOLAYI KİMSENİN CEZALANDIRILAMAMASI ( Taahhüdü İhlal Eden Sanığın Borcunu Ödeyecek Durumda Olup Olmadığının Araştırılması ve Malvarlığının Tesbiti İçin Alacaklıya Olanak Tanınması Gereği )

• EKONOMİK NEDENLERLE BORCUNU ÖDEYEMEYEN BORÇLU ( Taahhüdü İhlal Suçundan Dolayı Cezalandırılamaması - Mahkemece Borçlunun Ekonomik Durumunun Araştırılması Gereği )

2004/m.340

2709/m.38/8

ÖZET : Dava, taahhüdü ihlal nedenine dayalıdır. İİK'nun 340. maddesinde öngörülen "makbul sebep" kavramı ile Anayasa'nın 38/8. maddesinde öngörülen "yerine getirememe" kavramlarının açıklanması gerekli görülmektedir. Uygulamada hastalık, yangın, su baskını ve deprem gibi olağanüstü olaylar makbul sebep olarak kabul edilmektedir. Anayasa'da belirtilen "yerine getirememe" kavramı "makbul sebebi de" kapsayacak biçimde daha geniş anlam ifade etmektedir. Borçlunun ekonomik gücü olmaması nedeniyle ve çaresizlikten borcunu ödeyememe "yerine getirmeme" olarak kabul edilerek sanığa hürriyeti bağlayıcı ceza verilmemelidir. Borcu "yerine getirmeme" ile "yerine getirememek" kavramları kast ve ödeme gücü bakımlarından farklı olduğu gibi bunlara uygulanacak yaptırımlar da farklıdır. Zira, Anayasa borcu yerine getirmeyeni değil, getiremeyeni korumaktadır. Bu nedenle ödeme gücü olduğu halde borcu yerine getirmeyen ve taahhüdünü ihlal edenlerin cezalandırılması zorunludur.
DAVA : Taahhüdü ihlal suçundan sanık N'nin İİK'nun 340. maddesi gereğince 1 ay hafif hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş, hüküm yasal süresi içerisinde sanık vekili tarafından temyiz edildiğinden Yargıtay C.Başsavcılığı'nın bozma istemli tebliğnamesiyle dosya daireye gönderilmiş olmakla, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okunarak gereği görüşüldü:
KARAR : Suça konu taahhüdü içeren 27.05.2003 tarihli icra tutanağında gösterilmemekle birlikte, aynı tarihli hesap tablosunda taahhüd edilen miktarın tüm fer'ileri ile birlikte ayrıntılı olarak hesaplanıp gösterildiği anlaşılmakla tebliğnamedeki düşünceye iştirak edilmemiştir. Ancak;
Şikayetçi ( alacaklı )vekili, borçlu hakkındaki İcra takibinin kesinleştiğini, borçlunun ödeme taahhüdünde bulunduğunu ve bu hususun alacaklı vekili tarafından kabul edildiğini, borçlunun taahhüdünü ihlal ettiğini ileri sürerek UK'nun 340. maddesi gereğince cezalandırılmasını istemiştir.
Mahkemece sanığın üzerine atılı taahhüdü ihlal suçunu işlediğinden bahisle mahkumiyete dair hüküm kurulmuş ise de; yapılan araştırma, inceleme ve uygulama hükme yeterli değildir.
İİK'nun 340. maddesinde "...alacaklının muvafakatı ile İcra dairesinde kararlaştırılan borcu ödeme şartını, makbul bir sebep olmaksızın ihlal eden borçlunun alacaklının şikayeti üzerine cezalandırılacağı" öngörülmüştür.
Anayasa'nın 38. maddesine 4709 Sayılı Kanunla "Hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz" hükmü eklenmiştir.
İİK'nun 340. maddesinin 2. cümlesi de icra dairesinde alacaklı ile borçlu arasında kararlaştırılan ödeme şartından söz etmektedir. Borçlu ile alacaklının iradelerinin birleşmesi sözleşme niteliğindedir. ( B.K. 1 )İcra müdür veya yardımcısının sözleşmeye müdahale etmesi, sözleşmeyi değiştirmesi olanaksızdır. İcra dairesi icranın tarafları olan alacaklı ve borçlunun beyanlarını tutanağa geçiren ve tutanağı düzenleyen merci konumundadır.
Bu husus İİK'nun 8. maddesinde açıkça vurgulanmıştır. Açıklanan nedenlerle icra dairesi sözleşmenin tarafı olarak kabul edilemez. Alacaklı ile borçlu arasındaki ödeme şartına uyulmaması sözleşmeden doğan bir yükümlülüğün ihlali niteliğindedir.
Anayasa'nın 38/8. maddesinin somut olayda uygulanması gerekip gerekmediğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
Anayasa normlar hiyerarşisinin tepe noktasındadır. Üstün norm olması nedeniyle uygulanmak zorunlu olduğu gibi, sanık lehine hüküm getirdiğinden T.C.K'nun 2/2 maddesi uyarınca da ilgili olaylara doğrudan uygulanması zorunlu olduğu sonucuna varılmaktadır.
İİK'nun 340. maddesinde öngörülen "makbul sebep" kavramı ile Anayasa'nın 38/8. maddesinde öngörülen "yerine getirememe" kavramlarının açıklanması gerekli görülmektedir.
Uygulamada hastalık, yangın, su baskını ve deprem gibi olağanüstü olaylar makbul sebep olarak kabul edilmektedir. Anayasa'da belirtilen "yerine getirememe" kavramı "makbul sebebi de" kapsayacak biçimde daha geniş anlam ifade etmektedir. Borçlunun ekonomik gücü olmaması nedeniyle ve çaresizlikten borcunu ödeyememe "yerine getirmeme" olarak kabul edilerek sanığa hürriyeti bağlayıcı ceza verilmemelidir.
Borcu "yerine getirmeme" ile "yerine getirememek" kavramları kast ve ödeme gücü bakımlarından farklı olduğu gibi bunlara uygulanacak yaptırımlar da farklıdır. Zira, Anayasa borcu yerine getirmeyeni değil, getiremeyeni korumaktadır. Bu nedenle ödeme gücü olduğu halde borcu yerine getirmeyen ve taahhüdünü ihlal edenlerin cezalandırılması zorunludur.
Alacaklıya sanığın mal varlığını kanıtlamak üzere olanak tanınmalı, bildireceği tüm deliller toplanarak ve birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmelidir.
SONUÇ : Temyiz itirazlarının bu nedenlerle kabulü ile hükmün BOZULMASINA 13.10.2004 gününde oybirliği ile karar verildi.
Old 07-11-2008, 12:43   #3
av.senemyuksel

 
Varsayılan

yandık biz valla. bu konuda dün meslektaşlarım ve icra hakimleri ile konuyu tartıştık. hakim bey bu konuda taahhüd alınırken tutanağa ödeme tarihinde ödemeye yeter durumunun olacağını yazmamızın yada haciz esnasında sık sık başımıza gelne arabamı satıcam evimi satıcam ödeyeceği gibi konuların tutanağa geçirilmesinin faydalı olacağını zira yukarıda kararın gerekçesi gibi kastı değerlendirmek zorunda olduğunu belirttik.
ne yazıkkı borçlulara karşı elimizdekison silah olan bu ceza davasını da kaybetmek üzereyiz.
Old 07-11-2008, 12:54   #4
Av.Mehmet_Ali

 
Varsayılan

Sayın Meslektaşım;
İnanın bende şaşırdım iki hafta önce taahhüdü ihlalden dava açmıştık. borçlunun ekonomik durumu da iyi değil. Geçerli bir taahhütte bulundu. Şimdi yukardaki kararı okuyunca boşuna mı dava açtık diye düşünüyorum ...
Old 10-11-2008, 15:11   #5
Noyan Yiğit

 
Varsayılan

Hani bir laf var ya "bu memlekette bütün taşları bağlamışlar, itleri serbest bırakmışlar "diye. Bu işde ona benziyor. Önce telefon haczini kaldırdılar; cep telefonları çıkana kadar bu çok etkili bir yoldu tahsilat için.Şu an mal beyanlarını kaldırmış gibiler, karar çıkmıyor şimdi de taahhüdü ihlal çıkmaz bir yola girmiş gözüküyor. Çeklerde cezayı da kaldırdılar. Taşlarımızı tek tek bağladılar. Meydan itlere kalıyor bu gidişle. Bir de tahsilatçılara. Bu paraları bu şartlarda biz yasal yollarla nasıl tahsil edeceğiz ?
Old 28-05-2009, 07:56   #6
Suç ve Ceza

 
Varsayılan taahhüdü ihlal

2008-04-20
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI



Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:

Esas Sayısı : 2006/96
Karar Sayısı : 2008/65
Karar Günü : 28.2.2008

İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: İstanbul 10. İcra Ceza Mahkemesi

İTİRAZIN KONUSU: 9.6.1932 günlü, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 31.5.2005 günlü 5358 sayılı Yasa ile değiştirilen 340. maddesinin Anayasa'nın 2., 10., 11., 13. ve 38. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir.

I- OLAY

İcra Dairesinde kararlaştırılan borcun ilk taksidinin ödenmemesi üzerine borçlunun cezalandırılması istemiyle açılan davada itiraz konusu kuralın Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme iptali için başvurmuştur.

II- İTİRAZIN GEREKÇESİ

Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:

'Getirtilip incelenen icra dosyasında, borçlunun haciz sırasında 05/07/2005 günü alacaklıyla ödeme sözleşmesi yaptığı, ancak 15/07/2005 tarihinde yapacağı ilk taksit ödeme taahüdünü ihlal ettiği görülmüştür.

Sanık hakkında suçunun sabit görülmesi halinde 2004 sayılı İİY'nın 31/05/2005 tarih ve 5358 sayılı Yasa ile değişik 340. maddesinin uygulanması söz konusudur.

İİY'nın 340. maddesinde suçun 'İİY'nın 111. madde mucibince veya alacaklının muvafakati ile icra dairesinde kararlaştırılan borcu ödeme şartını, makbul bir sebep olmaksızın ihlal eden borçlunun, alacaklının şikayeti üzerine, üç aya kadar tazyik hapsine karar verilir. Hapsin tatbikine başlandıktan sonra borçlu borcun tamamını veya o tarihe kadar icra veznesine yatırmak zorunda olduğu meblağı öderse tahliye edilir; ödemelerini tekrar keserse, hakkında tazyik hapsine yeniden karar verilir. Ancak, bir borçtan dolayı tazyik süresi üç ayı geçmez.' şeklinde tanımlanarak yaptırımı gösterilmiştir.

Uygulanması olası yasa maddesinin TC Anayasasına aykırı olduğu kanaatine varılmıştır.

Borçludan alacağını rızasıyla almayan alacaklı, alacağını cebri icra yolunu da kullanarak tahsil etme olanağına sahiptir. Özel hukuktan doğan alacakla ilgili yanlar birbirlerinin ödeme gücünü bilecek durumdadırlar. Basiretli tacir öngörüsüyle hareket etmeleri beklenir. Borcunu ödemeyen, İİY'nın 111. maddesine göre takip içi yapılan ödeme sözleşmesindeki taksitle ödeme yükümlülüğünü yerine getirmeyen borçlunun ayrıca cezalandırılması evrensel hukuk kurallarıyla bağdaşmaz.

Ödeme sözleşmesi yükümlülüğünü yerine getirmemekle ihlal edilen değer, toplumsal olmayıp bireyseldir. Bu düzenleme cezalandırmanın temel ilke ve esaslarıma uygun değildir. Zira hapis cezasının amacı bir yükümlülüğün ihlalinin yaptırımı olmaktan ziyade borcun tahsilini sağlamaya yöneliktir.

Özel hukukdan doğan bir edimin yerine getirilmemesi nedeniyle borçlunun cezalandırılması evrensel hukuk ilkelerinin yanısıra AİHS hükümlerine ve Anayasanın hukuk devleti ilkesine de aykırıdır.

Anayasanın 2. maddesinde tanımlanan hukuk devleti '...her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup geliştirmeyi hedeflediğini...' ifade etmektedir.

Anayasaya aykırı olduğu düşünülen yasa maddesi ve maddede yaptırım olarak düzenlenen tazyik hapsi; suç sayılan eylem, verilecek cezanın türü, süresi ve miktarını belirlemede takdir yetkisi gibi ceza hukukunun temel ilkelerine de aykırıdır.

Türk Ceza Yasasına göre daha ağır yaptırım olan bir yıla kadar hapis cezasının para ya da seçenek yaptırıma çevrilebilmesi, iki yıla kadar olan hapis cezasının ertelenmesi, dava zamanaşımı süresinin belirli olması ve koşullu salıvermeden yararlanması olanaklı iken; tazyik hapsinde ceza hukuku kurumlarının uygulanmaması öngörülmüştür. Buna yasal ve takdiri indirim hükümleri ile ön ödeme ve uzlaşma kurumu da dahildir. Suçta ve cezadaki bu oransızlık Anayasanın 10. maddesinde düzenlenen hukuksal eşitlik ilkesine de aykırıdır.

Yasalar; Anayasaya, Anayasanın değişik 90. maddesi karşısında ülkemizin tarafı olduğu uluslararası sözleşmelere ve evrensel hukuk ilkelerine aykırı olamaz. Olaya uygulanması gereken yasa, Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü ilkesini düzenleyen 11. maddesine de aykırıdır.

Devlet toplum düzenini sağlamak için ceza verme yetkisini istediği biçim ve kapsamda kullanamaz. Hak ve özgürlüklerin demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı sınırlandırılamayacağına ilişkin Anayasanın 13. maddesindeki düzenlenen hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasındaki ilkeye de aykırı görülmektedir.

Çağdaş ceza hukukunda eylemden başka failde cezalandırılmanın konusunu oluşturmakta, failin kişilik özellikleri de dikkate alınarak seçimlik cezalar ve güvenlik önlemleri uygulanmaktadır. Her bir sanığa doksan güne kadar tazyik hapsi öngörülmesi temel cezanın tayin ve takdirinde yargıca takdir yetkisi veren suç ve cezalara ilişkin esasları düzenleyen Anayasanın 38.maddesine de aykırıdır.

Açıklanan nedenlerle yasa maddesinin Anayasaya aykırı olduğu düşünüldüğünden iptali istemiyle Anayasa Mahkemesine başvurulması yoluna gidilmiştir.'

III- YASA METİNLERİ

A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 31.5.2005 günlü, 5358 sayılı Yasa ile değiştirilen 340. maddesi şöyledir:

'111 inci madde mucibince veya alacaklının muvafakati ile icra dairesinde kararlaştırılan borcu ödeme şartını, makbul bir sebep olmaksızın ihlal eden borçlunun, alacaklının şikayeti üzerine, üç aya kadar tazyik hapsine karar verilir. Hapsin tatbikine başlandıktan sonra borçlu borcun tamamını veya o tarihe kadar icra veznesine yatırmak zorunda olduğu meblağı öderse tahliye edilir; ödemelerini tekrar keserse, hakkında tazyik hapsine yeniden karar verilir. Ancak, bir borçtan dolayı tazyik hapsinin süresi üç ayı geçemez.'

B- Dayanılan Anayasa Kuralları

Başvuru kararında, Anayasa'nın 2., 10., 11., 13. ve 38. maddelerine dayanılmıştır.

IV- İLK İNCELEME

Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi uyarınca, Tülay TUĞCU, Haşim KILIÇ, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, Mustafa YILDIRIM, A. Necmi ÖZLER, Serdar ÖZGÜLDÜR, Şevket APALAK, Serruh KALELİ ve Osman Alifeyyaz PAKSÜT'ün katılımlarıyla 27.6.2006 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine oybirliğiyle karar verilmiştir.

V- ESASIN İNCELENMESİ

Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu Yasa kuralı, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

Başvuru kararında, borçludan alacağını rızasıyla alamayan alacaklının alacağını cebri icra yolunu kullanarak tahsil etme olanağına sahip olduğu, özel hukuktan doğan alacakla ilgili olaylarda tarafların birbirlerinin ödeme gücünü bilebilecek durumda oldukları ve basiretli tüccar öngörüsüyle hareket etmeleri gerektiği, ödeme sözleşmesindeki taksitle ödeme yükümlülüğünü yerine getirmeyen borçlunun ayrıca cezalandırılmasının evrensel hukuk kurallarıyla bağdaşmadığı, ödeme sözleşmesi yükümlülüğünün yerine getirilmemesiyle ihlâl edilen değerin toplumsal değil bireysel olduğu, bu düzenlemenin cezalandırmanın temel ilke ve esaslarına uygun olmadığı, tazyik hapsinin suç sayılan eylem, verilecek cezanın türü, süresi ve miktarını belirlemede takdir yetkisi gibi konular yönünden ceza hukukunun genel ilkelerine aykırı olduğu, diğer cezaların ertelenebildiği ve seçenek yaptırımlara çevrilebildiği halde, tazyik hapsi cezasında bu durumlar geçerli olmadığından Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırılık oluşturduğu, Devletin toplum düzenini sağlamak için ceza verme yetkisini istediği biçim ve kapsamda kullanamayacağı, hak ve özgürlüklerin demokratik toplum gereklerine aykırı olarak sınırlandırılamayacağı, çağdaş ceza hukukunda failin kişilik özelliklerinin de dikkate alınarak seçimlik cezaların ve güvenlik önlemlerinin uygulandığı, her sanık için doksan güne kadar tazyik hapsi öngörülmesinin hakimin takdir yetkisini sınırlandırdığı, bu nedenlerle kuralın Anayasa'nın 2., 10., 11., 13. ve 38. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

İtiraz konusu kurala göre, İcra ve İflas Kanunu'nun 111. maddesi uyarınca veya alacaklının muvafakati ile icra dairesinde kararlaştırılan borcu ödeme şartını, makbul bir sebep olmaksızın ihlal eden borçlu hakkında alacaklının şikâyeti üzerine, üç aya kadar tazyik hapsine karar verilebilecek, tazyik hapsinin uygulanmasından sonra borçlu borcun tamamını veya o tarihe kadar icra veznesine yatırmak zorunda olduğu meblağı öderse tahliye edilebilecek, ödemelerini tekrar keserse, hakkında tazyik hapsine yeniden karar verilebilecektir. Ancak, bir borçtan dolayı tazyik hapsinin süresi üç ayı geçemeyecektir.

İcra ve İflas Kanunu'nun 340. maddesinde öngörülen ilk durumda, satış talebinden evvel borçlu tarafından borcun ödenme biçimine ilişkin olarak yollamada bulunulan aynı Yasa'nın 111. maddesine göre, icra takibi sırasında, yeterli mal haczedilip satış talebinden önce borcun dörtte birinden az olmamak üzere birinci taksidinin peşin olarak ve kalan miktarının da muntazam aralıklarla en çok üç ayda üç taksit halinde borçlu tarafından ödenebilmesi imkânı bulunmaktadır. Bu taahhüt, borçlunun tek taraflı olarak Yasa'dan doğan taksitle ödeme hakkını kullanmasıdır. İkinci durumda ise alacaklının muvafakatı ile icra dairesinde borcun ödenmesinin kararlaştırılması, alacaklı ve borçlunun icra memurunun huzurunda takibe konu borcun ödenme şeklinin belirlenmesidir.

Anayasa'nın 10. maddesinin birinci fıkrasında herkesin, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu belirtilmiştir.

Anayasa'nın 10. maddesinde yer verilen eşitlik ilkesi ile eylemli değil, hukuksal eşitlik öngörülmektedir. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalarca aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak ve kişilere yasalar karşısında ayırım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin çiğnenmesi yasaklanmıştır. Durum ve konumlardaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları gerekli kılabilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa'nın öngördüğü eşitlik ilkesi çiğnenmiş olmaz. Nitelikleri ve durumları özdeş olanlar için yasalarla değişik kurallar konulamaz.

İtiraza konu yasa kuralıyla, tazyik hapsini gerektiren eylemde bulunan kişinin kendi iradesiyle oluşan yükümlülüğünden caymaması ve borcun zamanında ödenmesinin sağlanması amacı güdülmektedir. Kuralda yaptırım öngörülen eylemi işleyen kişilerle, ceza yargılamasının konusunu oluşturan diğer suçları işleyen kişiler farklı konumda bulunduklarından Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırılıktan söz edilemez.

Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa'nın 10. maddesine aykırı değildir.

Anayasa'nın 38. maddesinin sekizinci fıkrasında hiç kimsenin yalnızca sözleşmeden kaynaklanan bir yükümlülüğü yerine getirmemesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamayacağı belirtilmiştir.

İtiraz konusu kuralda düzenlenen yaptırım Anayasa'nın 38. maddesinin sekizinci fıkrasında sözü edilen doğrudan sözleşme yükümlülüğünün yerine getirilememesi olmayıp, kanunla getirilen ve kamu otoritesince yürütülen cebri icranın etkinliğini sağlama amacını taşımaktadır.

Bu nedenlerle kural, Anayasa'nın 38. maddesinin sekizinci fıkrasına aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.

İtiraz konusu kuralın Anayasa'nın 2., 11. ve 13. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.

VI- SONUÇ
9.6.1932 günlü, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 31.5.2005 günlü, 5358 sayılı Yasa ile değiştirilen 340. maddesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, 28.2.2008 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Başkan
Haşim KILIÇ

Başkanvekili
Osman Alifeyyaz PAKSÜT

Üye
Sacit ADALI

Üye
Fulya KANTARCIOĞLU

Üye
Ahmet AKYALÇIN

Üye
Mehmet ERTEN

Üye
Mustafa YILDIRIM

Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR

Üye
Şevket APALAK

Üye
Serruh KALELİ

Üye
Zehra Ayla PERKTAŞ

Kaynak : 10 NİSAN 2008 PERŞEMBE - Resmi Gazete
Old 29-05-2009, 10:27   #7
Av. Meryemce

 
Varsayılan

Zaten İcra yolu ile taahhüt alınırken yazdığımız metinde borçlu (Borca yeter ve karşılayacak malım vardır. Ödeyecek gücüm vardır. Ödeme tarihindeki tüm borcu kabul ve taahhüt ederim. Diyor ) Üstelik biz Taahüt altına imza atarken borçluya el yazısı ile (okudum) İbaresini de yazdırıryoruz. Böylece durum araştırmasıına gerek kelmamalı çünkü borçlu ödeyecek gücü olduğunu belirtiyor. Aksine davranışı resmi makamları yanıltmak olmaz mı ?
Ben böyle düşünüyorum ama Ülkemizde kaç tane icra Ceza Hakimliğ varsa o kadar da uygulama farkı var. Bir meslektaşımdan duymuştum. İcra Ceza Hakimi Haciz sırasında alınan taahhüdü zor altında alınmış olduğu gerekçesi ile reddediyormuş. İcra Zaten Cebren yapılan birşey değil mi ? Hepinize başarılar
Old 21-12-2009, 14:14   #8
yalcinhukukbürosu

 
Varsayılan

Değerli arkadaşlar bilindiği gibi icra ceza mahkemelerince verilen mahkumiyet yada beraat gibi kararlara karşı ağır ceza mahkemelerinde itiraz yasa yoluna gidilebiliyor. İtiraz neticesi olumsuz olan dosyalarda ise ilgili icra ceza mahkemesi kararı da direkt olarak infaz savcılığına teslim edilip, infazı sağlanmaktadır. ancak gerek tartışılan bu konuda olsun gerek taahhüdü ihlal ile ilgili diğer konularda olsun yargıtay kararları ile karşılaşmaktayım. verilmiş bulunan bir icra ceza mahkemesinin taahhüdü ihlal ile ilgili olarak itiraz yoluna gidilebilirken nasıl oluyor da bu dosya Yargıtaya intikal edebiliyor, başka bir değişle icra ceza mahkemesi kararları nasıl temyiz edilebiliyor ve bunun usulünü biri bana açıklayabilirse sevinirim. herkese iyi çalışmalar...
Old 21-12-2009, 15:02   #9
hakkaniyet_

 
Varsayılan

Sayın meslektaşım,
İİK madde 353,2005 yılında değişikliğe uğratııdı.İcra mahkemesinin kararlarına karşı, 2005'e kadar temyiz yolu öngörülmüştü.Bu tarihten sonra madde 353'te temyiz yolu yerine "..yargı çevresinde bulunduğu ağır ceza mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz üzerine verilen karar kesindir." denerek, itiraz yolu getirildi. Bu tarihten sonraki,yani değişiklikten sonraki, Yargıtay kararları ise,5271 sayılı k. madde 309'daki kanun yararına bozma istemi yolu ile Yargıtayca verilmiş kararlar olmakta.
Saygılarımla
Old 05-12-2012, 17:47   #10
DEMİRCİZADE

 
Varsayılan TaahhÜdÜ İhlal-makul Sebep

İyi günler sayın Meslektaşlarım,
Doğrudan bağlantılı değil ama benim de bir sorum olacak.
Borçlu şahıs, borcu taksitle ödemek üzere taahhüt veriyor. Ancak ilk taksidin ödeme günü gelmeden önce başka bir suçtan aldığı cezadan dolayı cezaevine konuluyor. Dolayısı ile taahhüd tarihinde borcu ödeyemiyor. Bu durumda İİK m.340 'ın aradığı 'makbul sebep' oluşmuş mudur? Buna ilişkin Yargıtay kararı var mı? Şimdiden teşekküler...
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
taahhüdü ihlal- halilerdemir Meslektaşların Soruları 1 05-08-2008 14:44
boşanma davasında ekonomik durum araştırması nizar Meslektaşların Soruları 1 01-03-2008 20:15
ekonomik ve sosyal duum araştırması yapılmadan tedbir nafakasına hükmedebilirmi z.nurten demir Meslektaşların Soruları 4 21-06-2007 19:32
Ekonomik Durum Araştırması-Borsa-Hisse Senedi Turkmen Meslektaşların Soruları 2 19-03-2007 19:06
Ekonomik Durum Araştırması-Borsa Turkmen Meslektaşların Soruları 2 12-03-2007 22:59


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05501294 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.