Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

müvekkilin vekalet ücreti ve aylık ücret borcu

Yanıt
Old 18-11-2011, 10:26   #1
lawyer schen

 
Varsayılan müvekkilin vekalet ücreti ve aylık ücret borcu

sayın meslektaşlarım; limited şirket vekili olarak sigortalı avukatlıklarını yaptığım süreçte müvekkil şirket ne aylık ücret ödemesi ve ne de sonuçlandırdığım bir davada nisbi vekalet ücret ödemesi yapmamıştır. Her iki konuyla ilgili talebim ve dava zamanaşımı süresi ne olabilir? Aramızda yazılı bir sözleşme yoktur. teşekkürler!
Old 18-11-2011, 11:02   #3
İlhan_ERDEN

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
13.Hukuk Dairesi
Esas: 2009/14798
Karar: 2010/11828
Karar Tarihi: 21.09.2010

Dava: Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün davalı avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davalı vekili avukat A. C. ile davacı O. İ. T. ve vekili avukat M. F. R.'in gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanılmış ve hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Karar: Davacı, davalı oğlunun taşınmaz satın almak için kendisini vekil olarak tayin ettiğini bu vekalet ilişkisi nedeniyle davalı adına 25.12.2002 tarihinde 245.400.00 TL. bedelle taşınmaz satın alıp bedelini kendisinin ödediğini, müvekkilinin bu güne kadar satış bedelini ödemediğini faizi ile birlikte toplam 600.000.00 TL'ye oluşan alacağın tahsili için yaptığı icra takibine haksız olarak itiraz ettiğini belirterek itirazın iptali ile % 40 oranında inkar tazminatının tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, zaman aşımı definde bulunmuş, davacının ödeme yapmadığını, iyi niyetli olmadığının savunarak davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece; bilirkişi incelemesi yaptırılmış ve davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafça temyiz edilmiştir.

1-) Uyuşmazlık vekalet sözleşmesinden doğan alacağın tahsili için yapılan icra takibine vaki itirazın iptali isteminden kaynaklanmaktadır.

Davacının, gayrimenkul alımı için davacıya 17.12.2002 tarihli vekaletname ile vekil tayin ettiği, davacının bu vekalete istinaden 25.12.2002 tarihinde Çatalca İlçesi Ömerli Köyü 835 parsel sayılı üzerinde fabrika bulunan gayrimenkulü davalı adına satın aldığı, satış bedeli 245.400.00 TL'nin satıcıya ödendiği, davacının satış parasının kendisi tarafından ödendiği için davalıdan tahsili için işlemiş faizi ile birlikte toplam 600.000.00 TL'nın tahsili için 10.01.2008 tarihinde icra takibi yaptığı davalının 28.04.2008 tarihinde borca itirazı üzerine takibin durduğu dosya içeriğinden anlaşılmaktadır.

Davalı, zaman aşımı definde bulunmuş esas itibariyle de davanın reddini savunmuştur. Davacı zamanaşımı defin süresinde olmadığının bu nedenle muvafakatinin olmadığını açıklamıştır.

Davalıya dava dilekçesi ve duruşma gününün icra takibinde ödeme emrinin tebliği edildiği <75 Yıl Cad. Ömerli Köyü Kurtini Mevki No: 6 Hadımköy-Çatalca İstanbul> adresine Tebligat Kanunu 35. maddeye göre 14.08.2008 tarihinde tebliğ edildiği, davalının zamanaşımı defini içeren cevap dilekçesini 03.11.2008 tarihinde verdiği, davacının süresinde verilmeyen cevabı kabul etmediği anlaşılmaktadır.

İcra Müdürlüğü’nde yapılan tebligatın davalının adresinin doğru olmadığı için İstanbul 8. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2008/670-473 sayılı ve 16.5.2008 tarihli kararı ile iptal edildiği anlaşılmaktadır. Öyleyse davalının İcra Hakimliği’nce iptal edilen tebligat adresine Tebligat Kanunu 35. maddesine aykırı olarak yapılan tebligatın yöntemine uygun bir tebligat olarak kabulü mümkün değildir. Kaldı ki mahkemenin davanın kabulüne yani zamanaşımının def’inin süresinde yapıldığına ilişkin kabulü davacı tarafça temyiz edilmemiştir. Bu durumda zamanaşımı definin süresinde olduğunun kabulü gerekir.

B. K. 126. maddesi gereğince vekalet sözleşmesinden doğan uyuşmazlıklarda zaman aşımı süresi 5 yıldır, B. K. 128. maddesi müruru zaman alacağın muaccel olduğu zamandan başlar. Alacağın muacceliyeti bir ihbar vukuuna tabi ise müruruzaman bu haberin verilebileceği günden itibaren cereyan eder düzenlemesini getirmiştir. Bu yasal düzenlemenin açıklığı karşısında BK. 101. maddesi gereğince temerrüt için muaccel bir alacak ve ihtar gerekse de zamanaşımının başlaması için temerrüde düşürülmek zorunlu değildir. Borcun muaccel olması yeterlidir.

Muacceliyet, alacaklının borçludan, borçlanılan edimi talep ve dava edebilme yetkisidir. (Prof. Dr. F.E. Borçlar Hukuku Genel Hükümler 1999 Baskı Cilt 2 sayfa 1081) Borcun ifası henüz istenemiyorsa muaccel bir borçtan söz edilemez. Borcun yerine getirilmesi vadeye bağlı değilse borcun doğması ile birlikte borç muaccel olur.(B.K. 74)

Borçlar Kanunu, haksız fiilde ve sebepsiz zenginleşmede 10 yıllık ve 1 yıllık zamanaşımı süresini kabul etmiştir. Haksız fiilde 10 yıllık süre haksız fiilin vuku bulmasıyla sebepsiz zenginleşmede hakkın doğduğu tarihte başlar. B. K. 66. maddesi gereğince sebepsiz zenginleşmede 1 yıllık zamanaşımı süresinin başlaması için mutazarrır olan tarafın verdiğini, istirdada hakkı olduğuna ıttıla kesbetmesi gerekir. Haksız fiilde zamanaşımı düzenleyen BK. 60. maddesi gereğince 1 yıllık zamanaşımı süresinin başlaması için mutazarrır olan tarafın zarar ve fiile ıttıla kesbetmesi gerekir. Oysa sözleşmeden doğan uyuşmazlıklarda zamanaşımının başlaması için B. K. 60 ve 66. maddelerindeki ilkelerden ayrılmış zamanaşımının başlaması için muacceliyet yeterli görülmüş, alacaklının muacceliyetten haberdar olmasına dahi gerek görülmemiştir. Bilgi sahibi olup olmama zamanaşımının başlangıcı bakımından önem taşımaz. (Turgut Uygur. Borçlar Kanunu 2. cilt 1990 Sayfa 655)

Doktrinde de; Prof. Dr. F.E. Borçlar Hukuku Genel Hükümler adlı eserinin 1273. sayfasında; zamanaşımının alacağın muaccel olduğu anda işlemeye başlayacağı, süresinin işlemeye başlaması için alacaklının alacağından haberdar olmasına veya haberdar olmak zorunda bulunması şart değildir. Ancak haksız fiil ve sebepsiz zenginleşme davalarında 1 yıllık zamanaşımı süresinin işlemeye başlaması için davacının alacağından haberdar olması gerekir. Sözleşmeden doğan ifa taleplerinde zamanaşımı temerrüdün gerçekleştiği anda değil, muacceliyetin gerçekleştiği anda işlemeye başlayacağını kabul etmiştir.

Andren Van Tuhr Borçlar Hukuku (çeviren C.E.) 1983 başl. Adlı eserinin 693. sayfasında sözleşmeden doğan uyuşmazlıklarda <müruru zaman alacağın muaccel olduğu zamandan başlar.> Yani alacaklının alacağını teçhiz eden mütalebe hakkını kullanabileceği ve edayı isteyebileceği andan itibaren işlemeye başlar. İfası derhal talep edilebilen alacaklarda müruruzaman alacağın doğması ile beraber işlemeye başlar dedikten sonra müruruzamanın cereyana başlaması için alacaklının mütalebe hakkına veya bunun muacceliyetine vakıf olması zaruri değildir. Kanun vazıın B. K. 60 ve 66. maddelerde olduğu gibi durumlarda alacaklının hadiselere vakıf olma keyfiyetini kabul etmiş bu istisnalar dışında borçlunun borcuna vakıf olup olmadığını aramaya lüzum yoktur. Borçlu suiniyet sahibi olsa dahi müruru zamana istinad edebilir düşüncesindedir.

Avukatlık Kanunu 40. maddesi, vekalet sözleşmesindeki 5 yıllık zaman aşımı süresinden ayrı bir yıllık zamanaşımı süresi getirmiştir. Buna göre <İş sahibi tarafından sözleşmeye dayanarak vekalete karşı ileri sürülen tazminat istekleri, bu hakkın doğumunun öğrenildiği tarihten itibaren bir yıl ve herhalde zararı doğuran olaydan itibaren beş yıl geçmekle düşer> demiştir. Yasa’nın bu hükmü ile avukatlık kanununda avukata karşı açılan tazminat istekleri için B. K. 60 ve 66. maddesi hükümlerine paralel olarak öğrenme tarihinden itibaren 1 yıllık zamanaşımı süresini kabul etmiştir.

Şayet yasa koyucunun amacı vekalet sözleşmelerde öğrenme tarihini zamanaşımının başlangıcı olarak kabul etmek olsa idi bu hususu yasaya açıkça koyardı. Bu nedenle vekalet akdinde zamanaşımının başlaması için muacceliyet yeterlidir. (HGK 2009/13-461-495 11.11.2009 tarihli kararı)

Dairemizin uygulaması da bu yöndedir. (13.H.D 16.11.1998 tarih 6260-6864, 13 H.D. 29.09.1994 tarih 1994/7367-8067, 13.H.D. 21.03.1996 tarih 1996/1968-2753 sayılı kararı)

Somut olayda davacı vekil, müvekkili adına taşınmaz satın alıp satış bedelini 25.12.2002 tarihinde satıcıya ödendiğine göre bu tarih itibariyle müvekkilden satış bedelini talep için alacağı muaccel hale gelmiştir. Zamanaşımının başlangıcı bu tarih olup icra takibinin yapıldığı 10.01.2008 tarihi itibariyle zaman aşımı süresini dolduğu için davanın bu nedenlerle reddi gerekirken yazılı gerekçe ile reddi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

2-) Yukarıda (1) nolu bentle açıklanan bozma nedenine göre davalının sair temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir.

Sonuç: Yukarıda 1 nolu bentle açıklanan nedenlerle davalının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, (2) nolu bentle açıklanan nedenlerle davalının sair temyiz itirazlarının incelenmesine gerek olmadığına, 750,00 TL duruşma avukatlık parasının davacıdan alınarak davalıya ödenmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde iadesine, 21.09.2010 gününde oyçokluğu ile karar verildi.


MUHALEFET ŞERHİ

Davacı, oğlu olan davalının taşınmaz satın almak amacıyla kedisini vekil olarak atadığını, bedelini de kendisi ödemek suretiyle davalıya vekaleten 25.12.2002 tarihinde bir taşınmaz satın aldığını, davalı oğlunun satış bedelini ödemediğini, girişilen icra takibine de itiraz ettiğini ileri sürerek itirazın iptaline %40 tazminatın tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmesini dilemiştir.

Mahkemece, bilirkişi raporu esas alınmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Yukarıda da kısaca özetlendiği gibi dava, davacı vekilin davalı adına yaptığı işlemler nedeniyle hesap verme ve bu arada ödediğini isteme hakkına ilişkin olup, uyuşmazlık zamanaşımı süresinin ne zaman ve hangi tarihte işlemeye başlayacağı noktasında toplanmaktadır.

Hemen belirtmek gerekir ki, sözleşmeden doğan alacaklarda zamanaşımının alacağın muaccel olduğu tarihten başlayacağı tartışmasızdır. BK.’nun 74. maddesi gereğince borcun yerine getirilmesi bir süreye bağlanmamışsa, borcun doğumu ile alacak muaccel olur yine BK.’nun 128. maddesi gereğince de zamanaşımı alacağın muaccel olduğu tarihte başlar. Ne var ki, vadeye tabi olmayan iade borçlarında (vedia, vekalet gibi) borcun ne zaman doğacağı ihtilaflıdır. Bu konuda gerek yargı, gerekse doktrinde görüş birliği yoktur. Bir görüşe göre gerek vedia da ve gerekse vekalette zamanaşımı tevdi tarihinden başlar. Bir diğer görüşe göre ise, vekalet ilişkisinin sona erdiği tarihten başlamalıdır. (T.U. Açıklamalı İçtihatlı Borçlar Kanunu 4. cilt Sh.4157) T.U. sözü edilen eserin de 30.04.1940 gün, 31/47 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına da atıfta bulunarak ikinci görüşü yani zamanaşımının vekalet ilişkisinin sona erdiği tarihten başlaması gerektiğini belirtmiştir. E.Ö. tarafından da, zamanaşımı başlangıç tarihinin vekalet sözleşmesinin son bulma tarihin olduğu hususunda baskın görüş bulunduğu kabul edilmiştir. (E.Ö. Vekalet Sözleşmesi ve Kötüye Kullanılması Sh. 543). Diğer taraftan Prof. Dr. H.T. Borçlar Hukuku (Özel Borç İlişkileri) isimli kitabının II. Cildinin 508. Sayfasında İsviçre Federal Mahkemesi kararına da atıfta bulunmak suretiyle vekalet sözleşmelerinde taraflar arasında vekalet ilişkisi devam ettiği sürece vekilin kendisine tevdi edilen kıymetleri saklamak ve idare etmek yükümlülüğü bulunduğundan zamanaşımı süresinin işlemesinden söz edilemeyeceğine vurgu yapmıştır. Yine sayın çoğunluk tarafından, vekilin temsil ettiği paraya tahsil tarihinden itibaren faiz yürütüldüğüne göre, zamanaşımı başlangıcının da işlem tarihi olması gerektiği sonucuna varılmış ise de, vekilin bir yükümlülüğü de derhal hesap verme borcu olup, vekil derhal hesap verme borcu ve sorumluluğu nedeni ile tahsil ettiği tarih itibariyle temerrüt halindedir. Bu nedenledir ki, vekilin üzerinde kalan parasını müvekkiline faizi ile geri verme borcu, para borçlarına sözleşmesiz faiz yürütülmeyeceği kuralının bir istisnasıdır. (Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 20.03.1962 tarih ve 1961/7258 E., 2904 K. Sayılı kararı)

Taraflar arasındaki ilişkinin vekalet sözleşmesine dayandığı açıktır. Vekalet sözleşmesinin en önemli unsurları arasında; vekilin talimata uygun hareket etme borcu, özen borcu ve hesap verme borcu gelmektedir. BK.’nun 392. maddesi hükmü gereğince, vekil talep üzerine yaptığı işin hesabını vermeye ve müvekkili nam ve hesabına edindiği her şeyi iade etmeye, iade edinceye kadarda almış olduğu şeyleri saklamaya zorunludur. Bu nedenle de vekilin aldıklarını geri verme borcunda zaman aşımı vekalet sözleşmesi sürdükçe işlemez. Bir başka deyişle iade borcunda muacceliyet vekilin hesap vermesi ile veya sözleşme ilişkisinin bitmesi ile başlar. Bu ilkeler Yargıtay 3. Hukuk Dairesi'nin 11.06.2009 tarih ve 2009/7997/10103 Sayılı kararında da aynen benimsenmiştir. Yine, Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin yerleşik içtihatlarında da (15. H.D. 17.3.1977 tarih E.5464 K.1210, 1.12.1977 tarih, E.1984 K.2162) yüklenicinin sorumluluğunda zamanaşımı başlangıcının eserin teslim alma tarihi olduğu benimsenmiştir.

Gerçekten de, vekalet ilişkisi aynı zamanda aşırı güvene dayalı bir sözleşme ilişkisi olup, müvekkil vekiline güven duymak zorundadır. Vekil edenden ikide bir hesap istemesi taraflar arasındaki güven ilişkisini zedeler. Kaldı ki taraflar baba oğuldur. Aralarında vekaletten de öte güven ilişkisine dayalı sıkı bir bağ mevcuttur. Hem bu ilişki hem de vekaleten özünü oluşturan güven ilişkisi birlikte değerlendirildiğinde davacı vekilin aynı zamanda oğlu olan müvekkili adına bedelini de cebinden ödemek suretiyle 25.12.200 tarihinde satın aldığına ve taraflar arasındaki vekalet ilişkisi icra takip tarihi itibariyle halen devam ettiğine göre zaman aşımı süresinin dolduğundan söz edilemez. Diğer taraftan zaman aşımı borcu söndüren bir savunma değil, bir ödemezlik defidir. Tereddüt olduğu hallerde zamanaşımı, kurallarının daima alacaklı lehine yorumlanması gerekir. Hal böyle olunca davalının zamanaşımı savunmasını dikkate almayıp, delileri isabetle değerlendiren ve sonuca giden mahkeme kararının onanması gerektiği düşüncesinde olduğumuzdan, sayın çoğunluğun kararına katılmıyoruz.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
avukatlık ücret sözleşmesinde fahiş vekalet ücreti AV_TAYFUN Meslektaşların Soruları 8 16-06-2014 22:02
Müvekkilin İcra takibinden feragati ve vekalet ücreti avmsgunel Medeni Usul, İcra ve İflas Hukuku Çalışma Grubu 4 31-03-2012 18:27
4 aylık ücret ve 4 aylık tazminat avdumansoy Meslektaşların Soruları 2 24-03-2010 17:27
haciz tutanağında borcu ödemeyi taahüt eden müvekkilin borcu ödememesi Av.Svg Meslektaşların Soruları 3 30-03-2008 12:18
vekalet ücreti sabit ücret av.beyşehirli Meslektaşların Soruları 4 27-12-2006 12:56


THS Sunucusu bu sayfayı 0,04450393 saniyede 16 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.