Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Feragat Halinde İstinaf Kanun Yolu

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 14-03-2018, 13:35   #1
Av. Yakup AYDIN

 
Varsayılan Feragat Halinde İstinaf Kanun Yolu

Merhabalar meslektaşlarım.

Açtığımız boşanma davası devam ederken, müvekkilin talebi ile davadan feragat ettik.

HMK m.309'a göre feragat dilekçeyle veya yargılama sırasında sözlü olarak yapılabilir. Yine aynı maddeye göre feragatin hüküm ifade etmesi karşı tarafın ve mahkemenin muvafakatine bağlı değildir.

Bu nedenlerle, mahkemece tarafların yokluğunda (dosya üzerinden) feragat nedeniyle davanın reddine, yargılama giderlerinin davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına, iki haftalık süre içerisinde istinaf yolu açık olmak üzere karar verildi. Davalı tarafın vekili olmadığı için vekalet ücretine hükmedilmedi.

HMK m.311'e göre feragat kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur. Bu durumda mahkemece istinaf kanun yolu açık olarak karar verilmiş olması usule aykırı değil midir? Feragatin kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurması kanunda açıkça ifade edilmiş olduğuna göre kararın kesin olarak verilmesi gerekmez mi?

Cevaplarınız için şimdiden teşekkürler.
Old 14-03-2018, 14:12   #2
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Yakup AYDIN
Merhabalar meslektaşlarım.

Açtığımız boşanma davası devam ederken, müvekkilin talebi ile davadan feragat ettik.

HMK m.309'a göre feragat dilekçeyle veya yargılama sırasında sözlü olarak yapılabilir. Yine aynı maddeye göre feragatin hüküm ifade etmesi karşı tarafın ve mahkemenin muvafakatine bağlı değildir.

Bu nedenlerle, mahkemece tarafların yokluğunda (dosya üzerinden) feragat nedeniyle davanın reddine, yargılama giderlerinin davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına, iki haftalık süre içerisinde istinaf yolu açık olmak üzere karar verildi. Davalı tarafın vekili olmadığı için vekalet ücretine hükmedilmedi.

HMK m.311'e göre feragat kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur. Bu durumda mahkemece istinaf kanun yolu açık olarak karar verilmiş olması usule aykırı değil midir? Feragatin kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurması kanunda açıkça ifade edilmiş olduğuna göre kararın kesin olarak verilmesi gerekmez mi?

Cevaplarınız için şimdiden teşekkürler.

Merhaba,
Feragat'in kesin hüküm etkisi ancak karar kesinleşirse sonuç doğurur. İstinafa başvurulamayacak kararlar HMK' da belirtilmiş olup, feragat nedeniyle verilen kararın (kesinlik sınırı hariç) kesin olacağına dair bir hüküm bulunmamaktadır. İstinaf süresi içinde başvuru olmazsa karar kesinleşir ve kesin hüküm etkisi o vakit doğar.
Old 14-03-2018, 14:20   #3
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

Sayın Av Yakup Aydın...

Feragat yapıldığı anda kesin hüküm sonuçlarını doğurur. Karara karşı istinaf yolunun açık olması kesinleşme tarihini değiştirmez.Karar istinaf edilse bile feragatin yapıldığı anda geriye dönük kesinleşmiş olur...

Feragat yapıldığı anda kesin hüküm sonuçlarını doğurur. Kararın tebliğine gerek yoktur.
T.C.
Y A R G I T A Y
Hukuk Genel Kurulu
Sayı:

E.91/2-550
K.91/631
T.11.12.1991

Özet avacının feragat anında dava nihayete erer ve kesin hükmün
sonuçlarını doğurur. Boşanma isteğinde bulunan taraflar arasında bu tarihten
itibaren artık derdest bir davanın varlığından söz edilemez.
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli
mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp
düşünüldü.
Taraflar arasındaki boşanma davasından dolayı yapılan yargılama
sonunda Elazığ Asliye 2. Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen
l3.ll.l990 gün ve l990/l50-316 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili
tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin l9.2.l99l gün ve
l2890-2975 sayılı ilamı ile (...l Davadan feragat kesin hükmün sonuçlarını
doğurur. (HUMK. m. 95) Bu iradenin açıklandığı anda tüm sonuçlarıyla birlikte
dava ortadan kalkar. Artık derdest bir davanın varlığından söz edilemez. Bu
açık kurala rağmen mahkemenin feragat sebebiyle red edilen l984/l7l sayılı
boşanma davasının derdest olduğunu tartışıp ve sonuç olarak davalının eşinden
ayrı yaşamada haklı olduğunu kabul edip davayı reddetmesi isabetsizdir.
2- İhtarın hukuki sonuç doğurabilmesi için davet edilen evin ihtar
istek tarihinden iki ay öncesinden hazırlanması gerekir. Bir kısım tanıklar
konutun l988 yılı yaz başında hazırlandığını beyan etmişlersede, açık bir
tarihten sözetmemişlerdir. Davanın özelliği itibariyle kocanın evden
ayrıldığı günün bilinmesine ve ayrıca müşterek konutun hazırlandığı tarihin
tesbitine ihtiyaç vardır. Bu durumda mahkemece yapılacak iş, tanıkları
yeniden dinleyip, davacının evden ayrıldığı gün ile müşterek konutun
hazırlandığı tarihi açık biçimde tesbit etmek ve hasıl olacak sonuca göre bir
karar vermekten ibarettir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri
çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda
direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacı vekili.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz
edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği
görüşüldü.
Kuşkusuz Medeni Kanunun l62/2. maddesi uyarınca, boşanma veya ayrılık
davası açılmış olması eşlere ayrı yaşamak, başka bir ifade ile birlik dışında
kalmak hakkını verir. Bu durumda hukuksal sonucu olarak aynı kanunun l32.
maddesine dayanılarak birlik dışında kalan eşe ihtar gönderilemez ve
hazırlanan eve davet yapılamaz. Yapılmış ise ihtar geçersizdir. Hakim
24.6.l957 tarihli ve l0/l sayılı içtihadı birleştirme kararı uyarınca bu yönü
doğrudan araştırmakla yükümlüdür.
Olayımızda ise, l3.6.l988 tarihli dilekçesiyle eşi davalıyı evine
davet eden kocanın, daha önce açtığı boşanma davası 26.6.l984 tarihinde vaki
feragat sebebiyle reddedilmiş fakat söz konusu karar tebliğe
çıkarılamamıştır.
Davada Özel Daire ile yerel mahkeme arasında uyuşmazlık oluşturan
husus, önceki boşanma davasının feragat nedeniyle reddine ilişkin verilen ve
tebliğe çıkarılmayan kararın kesinleşmiş sayılıp sayılmayacağı, dolayısıyla
önceki davanın derdest olup olmadığı yeni davalı kadının l984 yılından bu
yana Medeni Kanunun l62/2. maddesine dayanarak evlilik birliği dışında
yaşamakta haklı bulunup bulunamadığıdır. Öyle ise Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanununun 95/l. maddesinde öngörülen "feragat ve kabul kati bir hükmün hukuki
neticelerini hasıl eder." ifadesinden ne anlaşılması gerektiği ve anılan
maddenin hukuksal yorumu öncelik ve önem kazanmaktadır.
Bilindiği gibi görülmekte olan bir davayı sona erdirmek amacına dayalı
feragat, taraflardan birinin netice talebinden vazgeçmesi olup, geçerliliği
karşı tarafın muvafakatına bağlı değildir. Çünkü feragat tesirlerini ve
sonuçlarını onu yapan tarafın tek yönlü irade beyanı ile doğurur. İşte bu
yöndendir ki l086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun bazı maddelerini
değiştiren 2394 sayılı kanuna ait tasarının Bakanlar Kurulunda görüşülmesi
sırasında "feragat ve kabulun doğmasının karşı tarafın kabulüne bağlı
olmadığı" gerekçesiyle tasarıda mevcut feragat veya kabul dilekçesinin karşı
tarafa tebliği hususu madde metninden çıkarılmış ve ilgili 93. madde bu şekli
ile kabul edilerek kanunlaşmıştır.
Bütün bu genel açıklamalardan sonra direnmenin asıl konusunu oluşturan
HUMK.nun 95. maddesindeki kat'i (kesin) hüküm kavramının kapsamı ve
niteliğinin belirlenmesine gelecek olursak, aynı kanunun 237. maddesinde
kesin hükmün tamamının yazılmadığı ve fakat kesin hükmün varlığı için gerekli
koşulların sayılmakla yetinildiği tartışmasızdır. Diğer taraftan doktrinde
kesin hüküm, maddi anlamda ve şekli anlamda kesinlik olarak ikili bir ayrıma
tabi tutulduğuda bilinmektedir.
Şekli anlamda kesinlik bir mahkeme kararının karşı kanun yollarına
başvurmamızın mümkün olmadığı anlamını taşır. Daha doğrusu şekli kesinleşmiş
bir karara karşı kanun yolları kapalıdır. Maddi anlamda kesinlik ise mahkeme
kararlarına tanınan kanuni gerçeklik özelliğini yansıtır. Çünkü kesinleşmiş
bir karar yargısal bir gerçeği yansıttığı için söz konusu karar artık hiçbir
yerde (hiçbir yargı organında) ve hiç bir biçimde yeni bir tartışma konusu
yapılamaz. Nitekim Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının yasanın ve yürütme
organları ile idarenin mahkeme kararlarına uyan zorunluluğunu düzenleyen l38.
maddesine temel alınan düşünce de, bu ilkenin doğal sonucunu oluşturmaktadır.
Dolayısıyla kesin hüküm ancak mahkeme kararlarına tanınmış bir yargısal
gerçektir. Oysa feragat ile sonuçlanan davalarda bir mahkeme kararı (işlemi)
söz konusu olmadığından ve dava doğrudan doğruya tek yanlı taraf iradesiyle
(taraf işlemiyle) sona erdiğinden HUMK.nun 95. maddesinde sözü edilen
kesinlik sadece ve tamamen şekli anlamda bir kesinliktir.
Bu konuda çeşitli bilimsel eserlerde ve makalelerde incelenen ve Türk
Hukuk doktrinini oluşturan başkan görüşü ana başlıklarıyla ve Özet olarak
aşağıdaki şekilde açıklamak uygun olacaktır.
Feragat, asıl uyuşmazlığı çözümleyen bir mahkeme kararına eşdeğerde
kabul edilemeyeceği ve taraf işlemlerine birer kanuni gerçek olmak özelliği
tanınamıyacağı için gerek maddeten ve gerekse ... kesinliğe uygun olmamakla
birlikte, usul ekonomisi açısından şekli anlamda kesin hüküm sadece hukuki
sonuçlarını doğururlar. Dolayısıyla feragat ile biten davalar temyiz
edilemezler.
Feragat aleyhine temyiz yoluna gidilmesinin ise ne mantıklı bir yönü
ve nede temyiz eden açısından hukuki yararı vardır. Çünkü tek yanlı bir irade
beyanı olan tesir ve sonuclarını karşı tarafın onayına gerek olmadan meydana
getiren feragat ile ilgili olarak mahkemenin verdiği davanın reddine ilişkin
karar, gerçek anlamda bir karar (mahkeme hükmü) olmayıp yalnızca davadan
feragat edilmesi (vazgeçilmesi) nedeniyle davanın sona erdiğini tesbit
etmekten ibarettir.
Nitekim HUMK. 237 maddesini karşılayan kaynak kanunun 211. maddesinde
Almanca (materielle rechteraft) anlamına gelen (L'asterite de le Shose juges)
yani "maddi kesin hüküm" (kaziyei muhakeme) terimleri kullanıldığı halde
olayımızla ilgili HUMK.nun 95 maddesini karşılayan 89. maddesinde almancada
(yercel Nachtaraft) denilen ve Fransızcada da (asterite farmelle de la chose
jugce) veya (force de chose jugca) karşılığı olan ("JUGENENT DEFİNİTİ"
deyiminin kullanılması (Prof. Dr. Ergün Önen- feragat ve kabul kesin hüküm
teşkil etmez. Ankara Barosu Dergisi l976/l. s. 35) bu düşünceyi açık ve kesin
olarak doğrulamaktadır. Feragat ile ilgili olarak Türk Hukuk Doktrininin
yukarıda ana başlıklarıyla özetlenmesine çalışılan düşüncelerine rağmen
uygulamada daha ılımlı bir yolun takip edilmesi ve mahkemelerin feragat
sebebiyle davanın sona erdiğine ilişkin kararlarının, temyiz kabiliyeti
olduğu kabul edilerek Yargıtayca incelenmesi; bu kararların maddi anlamda
kesinlik taşımadığı gerçeğini değiştiremez ve feragatın feragat tarihinde
kesin bir hüküm hukuksal sonuçlarını doğuramayacağı biçiminde yorumlanamaz.
Daha uygun bir ifade ile aslında feragat tarihinde kesin bir hükmün hukuksal
sonuçlarını doğurmuş olan "feragat nedeniyle davanın reddine ilişkin kararın
temyiz edilip edilmemesi ve edilmiş ise gerçekleşen Yargıtay incelemesi,
kesinleşme tarihini değiştirmez. Çünkü şekli anlamında kesinleşme mahkemece
hangi tarihte karar verilmiş yada yargıtayca hangi tarihte kanun yolu
denetimi yapılmış olursa olsun feragat tarihinde (anında) hukuksal
sonuçlarını ortaya koymuştur. Bu durumda ise önceki davada gerçekleşen
feragat anından (tarihinden) itibaren davalı eş medeni kanunun l62/2.
maddesinden kaynaklanan birlik dışında ayrı yaşama hakkına sahip olmadığından
yapılan ihtar geçerli olup önceki davada verilen karar tebliğe çıkarılamamış
olsa bile o dava artık yerel mahkemenin benimsediği biçimiyle derdest bir
dava olarak kabul edilemez.
Diğer taraftan ihtarın hukuksal sonuç doğurabilmesi için davet edilen
evin Medeni Kanunun l38 maddesi uyarınca istek tarihinden iki ay öncesinden
hazırlanmış olması gerekir. Dosya kapsamına, mevcut delillere ve özellikle
tanık anlatımlarına göre davete konu evin hangi tarihte hazırlandığı
kesinlikle anlaşılmamaktadır. Öyle ise bu yönün tanıklar yeniden dinlenmek
suretiyle araştırılmamasına yönelik özel dairenin ikinci bozma sebebi de yasa
ve usul hükümlerine uygun bulunmaktadır.
Açıklanan bütün bu düşüncelerle Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen
Özel Daire bozma kararına yazılması gerekirken önceki kararda direnilmesi
usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme
kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun
429 maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri
verilmesine ll.l2.l99l gününde karar verildi.

Birinci Başkan vek. 16.H.D.Başk. 9.H.D.Başk. 12.H.D.Başk.

11.H.D.Başk. 15.H.D.Başk. 10.H.D.Başk. 6.H.D.Başk.

7.H.D.Başk. 15.H.D.Başk.V. M.Demirtürk N.K.Yalçınkaya
H.Örmeci M.Altay

H.H.Fadıllıoğlu Ç.Aşçıoğlu Y.Yılb
Old 14-03-2018, 16:49   #4
Av. Yakup AYDIN

 
Varsayılan

HGK kararında temyiz edilemez demektedir. Uygulamada 'ılımlı' bir yaklaşımla temyiz kabiliyeti olduğu yönündeki kararlar da feragat anındaki kesinleşmeyi değiştirmez demektedir.

Buna göre, feragat anında karar kesinleşmiş olmaktadır.

Yanıtlarınız için teşekkürler.
Old 25-10-2019, 09:15   #5
IŞIKDEMİR

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ

Esas No. : 2008/2383
Karar No. : 2008/3409
Karar Tarihi : 13.03.2008

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda, mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup, gereği görüşülüp düşünüldü.

Davalı koca 02.12.1998 tarihinde boşanma davası açmış, 07.09.1999 tarihinde feragat etmiş, dava feragat sebebiyle reddedilmiştir. Feragat kendiliğinden bu iradenin mahkemeye ulaştığı ve açıklandığı tarihte kesin bir hükmün hukuki sonuçlarını doğurur (HUMK m. 95). Feragat üzerine verilen kararın şeklen kesinleşmesinin beklenmesine gerek yoktur. Türk Medeni Kanunu'nun 166/son maddeye dayalı bu dava ise, 17.03.2006 tarihinde açılmıştır. Önceki davadaki feragat tarihinden itibaren 3 yıllık süre geçmiştir. Toplanan delillerden, feragatten sonra tarafların bir araya gelmedikleri, ortak hayatın yeniden kurulmadığı anlaşılmaktadır. Türk Medeni Kanunu'nun 166/son maddesi koşulları oluşmuştur. Gerçekleşen bu durum karşısında boşanmaya karar verilmesi gerekirken, davanın reddi doğru görülmemiştir.

Hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 13.03.2008 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
İstinaf İncelemesi Sonucunda Yerel Mahkeme Kararının Kaldırılması Halinde Teminat Mektubunun İadesinde Yetki Avukat1801 Meslektaşların Soruları 9 04-10-2021 11:28
Manevi Tazminat - Feragat - İstinaf Av. Hulusi Metin Meslektaşların Soruları 2 28-11-2017 11:14
İstinaf Sonrası Kanun Yararına Bozma Olur mu? sadeceinci Meslektaşların Soruları 3 24-01-2017 16:10
icra mahkemelerince verilen tazyik ve disiplin hapsine ilişkin kararlara karşı başvurulacak kanun yolu düzenlemeleri kanun koyucunun yetkisindedir Av. Hulusi Metin Hukuk Haberleri 0 13-03-2013 07:26


THS Sunucusu bu sayfayı 0,04837108 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.