Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Hukuk Haberleri Hukuk Haberleri, duyuruları, güncel hukuki gelişmeler. [Haber Ekleyin]

"Eşini öldüren kadın maaşını alır"

Yanıt
Old 07-12-2006, 11:28   #1
niliş

 
Varsayılan İlginç Bir Yerel Mahkeme Kararı ve Karşı Oy Yazısı


Taraflar arasındaki "tesbit" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; A. 1. İş Mahkemesince davanın reddine dair verilen 30.12.2003 gün ve 2003/834-1421 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 18.5.2004 gün ve 2004/1642-4437 sayılı ilamı ile,
(...Dava sonucu itibariyle; davacıya, Sosyal Sigortalar Kurumundan yaşlılık aylığı almakta iken vefat eden eşi üzerinden aynı Kurumca ölüm aylığı bağlanması gerektiğinin tespiti ile aksine Kurum işleminin iptali istemine ilişkindir.

Davada uyuşmazlık konusu olan husus ise; 506 sayılı Kanuna tabi pasif sigortalı nikahlı eşini kasden öldüren davacıya, aynı Kanun kapsamında eşinden dolayı ölüm aylığı bağlanıp bağlanamayacağı, bir başka anlatımla murisi sigortalıyı kasden öldüren davacının bu nedenle mirastan yoksun bırakılmasının; Sosyal Sigortalar Kanununda düzenlenen sosyal sigorta hakları kapsamında, ölüm sigortasından eş olarak hak sahipliği sıfatını kazanmasında önleyici nitelik taşıyıp taşımadığı konusundadır.

Bu yönde; öncelikle, 506 sayılı Kanundaki sosyal sigorta haklarından bu bağlamda ölüm sigortası yardımlarından olan ölüm aylığından yararlanmada "mirasçı" değil "hak sahibi" sıfatı önem taşımaktadır.

Türk Medeni Kanunun 578. maddesi hükmünde; "murisin kasten ve haksız yere öldürülmesi veya öldürmeye teşebbüs edilmesi" mirastan yoksunluk nedenleri arasında öngörülmüşse de, Medeni Kanun; muris ile mirasçı ilişkilerini bu ikisi ile sınırlı biçimde ve murisin mal varlığı açısından düzenlenmektedir.

Öte yandan, 506 sayılı Kanun kapsamında; sosyal sigorta yardımlarından yararlanacak hak sahiplerinin kimler olduğu, hak sahiplerinin gelir yada aylık bağlanması hakkından yararlanmalarını önleyen ve ilerde bu yararlanmayı kaldıran nedenler, anılan Kanunun emredici nitelikteki ilgili maddelerinde sınırlı ve sayılı biçimde ayrı ayrı düzenlenmiştir.

Hal böyle olunca da; 506 sayılı Kanun kapsamında, sosyal sigorta yardımlarından yararlanma koşullarını (hak sahipliğine ilişkin olanlar da dahil olmak üzere) taşıyanlar bakımından, miras hukukuna göre mirası reddetmenin mirasçılıktan çıkarılmanın, hak sahipliği niteliğini etkilemeyeceği açıktır.

Kaldı ki, "Kişilerin sosyal güvenlik hakkından yoksun bırakılmaması" Sosyal Güvenlik Hukukunun temel ilkelerinden olup, bu ilke; anayasal niteliği ve insan yaşamına ilişkin bulunduğu gözetildiğinde, "hiç kimsenin kendi kusurundan yararlanamayacağı" ilkesine karşı belirli bir üstünlük ve uygulama önceliğine sahiptir.

Davada somutlaşan olayda da; davacı, Sosyal Sigortalar Kurumundan yaşlılık aylığı almakta olan nikahlı eşini maruz kaldığı ağır tahrik sonucu kasden öldürmüştür.

506 sayılı Kanun kapsamında ölüm sigortası yardımlarından bu bağlamda ölüm aylığından yararlanma koşulları aynı Kanunun 65 ve devamındaki madde hükümlerinde sınırlı ve sayılı biçimde öngörülmüş olup, sigortalının ölümü ile dul kalan kadın eşe ölüm aylığı bağlanabilmesinin koşulu; sigortalı ile aralarında yasal bir evliliğin mevcut olmasıdır. Dul eşe bağlanan ölüm aylığının devamı içinde tekrar evlenmemesi gerekli ve yeterlidir. Bu yönde; Medeni Kanunun 578. maddesi hükmünde sıralanan mirastan yoksunluk nedenlerinin, 506 sayılı Kanun kapsamında ölüm aylığına hak kazanmayı önleyici nitelik taşıdıklarından söz etmek mümkün değildir.

Hal böyle olunca da, davacı eş yönünden ölüm aylığına hak kazanma konusunda; ölen sigortalıya ilişkin koşullar yanında 506 sayılı Kanunun 68. maddesi hükmünde hak sahipliğine ilişkin olarak öngörülen koşullarında gerçekleşmiş bulunması nedeniyle ve yine yukarıda açıklanan hukuki esaslar çerçevesinde davanın kabulü gerekirken yazılı biçimde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır...)

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davacı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

A- Davacının İsteminin Özeti; Davacı vekili, ölen eşinden dolayı davacıya bağlanan ölüm aylığının, eşini öldürmüş olduğu nedenle kesilerek ödenen aylıkların iadesinin istenmesine karşın, öldürme olayının sigortalının ağır tahriki nedeniyle meydana geldiğini belirterek; "... davacıya, eşinden ötürü 506 sayılı Kanunun 66/A maddesi uyarınca ölüm aylığı bağlanması gerektiğinin tespitine ve o tarihten itibaren ödenmemiş aylıkların iadesine karar verilmesini" istemektedir.

B- Davalının cevabının özeti; Davalı vekili, davacıya eşini öldürdüğünü beyan etmemesi nedeniyle aylık bağlanmasına karşın, eşini kasten öldürdüğünün anlaşılması üzerine bu aylığın kesilerek, iadesinin istendiğini, eşini kasten öldüren davacının hak sahibi olamayacağı, bu nedenle de Kurum işleminin hukuka uygun olduğunu savunmaktadır.

C- Yerel Mahkemenin kararının özeti; Yerel mahkemece, davacının kocasını kasten öldürdüğü, bu durumda davacının hak sahibi olamayacağı, Kurumca mevzuat çerçevesinde yürütülen işlemlerin hukuka uygun olduğu gerekçesi ile "davanın reddine" karar verilmiştir.

D- Temyiz evresi Bozma ve direnme; Hüküm, davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece yukarıya aynen alınan gerekçeyle bozulmuş, yerel mahkeme bu bozmaya karşı özetle "davacı, her ne kadar üzerine atılı suçu ağır tahrik altında işlemişse de, kanunlarca suç sayılan adam öldürme eylemi sonucu hak elde etmesi, ister Anayasamızdaki sosyal devlet ilkesine, isterse sosyal güvenlik hukukunun genel ilkelerine dayandırılarak açıklanmaya çalışılsın, yaşam hakkının en temel hak olması ve hiç kimsenin kendi kusurundan yararlanamayacağı ilkeleri karşısında savunulamayacağını, 506 sayılı Kanunda hak sahibi eşin sigortalıyı kasten öldürdüğü durumlarda ölüm aylığı bağlanıp bağlanmayacağı konusunda yasal bir boşluk bulunduğunu, bu boşluğun doldurulurken, sosyal güvenlik hukukunun genel ilkelerinin yanında hakkaniyet ve iyiniyet kuralları da göz önünde bulundurulmasının gerektiğini..." belirterek direnme kararı vermiştir.

E- Maddi Olay: Davacı, yaşlılık aylığı almakta olan eşini, ceza mahkemesi kararında saptandığı üzere ağır tahrik sonucu kasten öldürmüş olup, davacı eşe bağlanan ölüm aylığı bu durumun fark edilmesi üzerine kesilmiştir.

F- Gerekçe; Ölüm sigortasından hak sahiplerine aylık bağlanabilmesi için 506 sayılı Kanunun 66. maddesinde sigortalıya ilişkin belirtilen belli süre sigortalı olma ve prim ödeme koşullarının gerçekleşmesi yanında, 68. madde ile bu aylıktan yararlanacaklar için bir takım olumlu ve olumsuz koşullar aranmaktadır.

Yerel mahkeme ile Yüksek Daire arasındaki uyuşmazlık; dul eşin ölüm aylığı alabilmesi için sigortalının ölümü, prim gün sayısı ve sigortalılık süresi dışında başka koşulların da gerekip gerekmediği, diğer bir ifadeyle sigortalı eşini kasten öldüren davacıya ölüm aylığı bağlanıp bağlanmayacağı noktalarında toplanmaktadır.

506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun ölüm sigortası kolundan eş ve çocuklara aylık bağlanmasını düzenleyen 68. maddesi hükmü "Ölen sigortalının aylık bağlanmasına hak kazanan kimselerine aşağıdaki hükümlere göre aylık bağlanır" ifadesine yer verdikten sonra, eş ve çocukların şahsında aranan diğer koşullar sıralanmış, bu kapsamda da dul eşe ölüm sigortası kolundan aylık bağlanacağı ve bu aylığın tekrar evlenme ile sona ereceği belirtilmiştir.

Bu noktada çözümlenmesi gereken, aylığa "hak kazanma" olgusunun, eşini kasten öldüren davacı eş yararına gerçekleşip gerçekleşmediğidir. Bu konuda, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ayrı bir düzenleme öngörmemiş olup, Bu nedenle sorunun çözümünde genel hükümlerden yararlanılması gerekmiştir.

Konuya açıklık getirebilmek için mirasçılıkla ilgili Medeni Kanun hükümleri ve sosyal güvenlik mevzuatının "hak kazanma" olgusuna yaklaşımlarının irdelenmesi gerekmektedir.

Mirastan yoksunluk sebeplerini düzenleyen Türk Medeni Kanununun 578. maddesi (eski 520. madde) miras bırakanı kasten ve hukuka aykırı olarak öldüren veya öldürmeye teşebbüs edenlerin mirasçı olamayacakları gibi; ölüme bağlı tasarrufla herhangi bir hak da edinemeyeceklerini hükme bağlamıştır.

5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunun "Dul ve Yetim Aylığının Bağlanmayacağı" halleri düzenleyen 77. maddesi hükmünde de;

"Aşağıda yazılı hallerde dul ve yetimlere aylık bağlanmaz:

a) Kendisinden aylık bağlanacak, iştirakçiyi veya emekli, adi malüllük, vazife malüllüğü aylığı alanı;

Kasten ve haksız yere öldüren veya öldürmeye teşebbüs edenlere veya bu kanun gereğince adi malül sayılacak hale getirenlere;" düzenlemesine yer verilmiştir.

Türk Medeni Kanununun 578. maddesinde sayılan mirastan yoksunluk nedenleri ve bu düzenlemeye koşut bulunan 5434 sayılı Kanunun 77. maddesi sosyal güvenlik hukuku alanında da evrensel hukuk ilkeleri arasında yer alan "hiç kimsenin kendi kusurundan yararlanamayacağı" ilkesinin gözetilmesini zorunlu kılmakta, sigortalının kasten öldürülmesi halinde, 506 sayılı Kanunun 68. maddesinde öncelikle aranan "ölüm aylığına hak kazanma" olgusunun gerçekleşmediği sonucunu ortaya koymaktadır. Aksine düşünce, yasa koyucunun temel kavramlar yönünden sosyal güvenlik kurumları arasında farklılık yaratmak istediği sonucunu ortaya koyacaktır ki, bu durumda buna ilişkin düzenlemeye yasa metninde açıkça yer verilmiş olması gerekirdi.

Yukarıda açıklanan yasal ve maddi olgular karşısında, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir.

SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçelerle ONANMASINA ve gerekli temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına 15.06.2005 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY GEREKÇESİ

Uyuşmazlık, davacının sigortalı eşini ağır tahrikle öldürmesi nedeniyle ölüm aylığına hak kazanıp kazanamayacağı noktasında toplanmaktadır.

Uyuşmazlıkta birinci derecede dayanılan yasal dayanak Sosyal Sigortalar Kanunun 66. maddesidir. Söz konusu madde ölüm sigortasından aylık bağlama koşullarını vermektedir. Bu koşullar arasında eşini öldüren hakkında bir düzenleme bulunmamaktadır.

Bu durumda ortada bir kanun boşluğu bulunmaktadır. Kanun boşluğunun bilinçli bırakılıp bırakılmadığı ya da kanun boşluğunun yargıç tarafından nasıl doldurulacağı konusuna girmeden önce uyuşmazlığın hangi hukuk zemininde çözüleceği araştırılacaktır.

Kanaatimizce sorun bir sosyal güvenlik sorunudur. Beveridge raporuyla toplumun bireyi olmak sıfatı sosyal güvenlik için yeterli kabul edilmektedir. 1982 Anayasasının 60. maddesinde herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olduğu vurgulanmıştır. Keza İnsan Hakları Evrensel Bildirisinin 22. maddesi "Her Kişinin toplumun üyesi olarak, sosyal güvenlik hakkına sahip olduğu "ilkesini koymuştur. 104 sayılı Sözleşme, Avrupa Sosyal Şartı Avrupa Sosyal Güvenlik Kodu ve Avrupa Sosyal Güvenlik Sözleşmesi söz konusu ilkeyi geliştirici rol oynaması sonucu SOSYAL GÜVENLİĞİN ÇAĞDAŞ EĞİLİMİ doğrultusunda temel bir insanlık hakkı olarak belirlenmiştir.

İkinci bir hukuk kaynağı olarak yararlanılan miras hukuku, kişinin mal varlığı ile ilgili özel hukuk ilişkilerini düzenleyen hukuk alanıdır.

Sosyal Güvenlik Hukukununda Devlet olumlu edim yüklenmesi nedeniyle taraftır. Miras Hukukunda ise Devletin doğrudan bir edim yükümlülüğü bulunmamaktadır. Taraf değildir. Kişi özgürlüğü esastır.

Kimse kendi kusurundan yararlanamaz ilkesi hukukun bir genel ilkesidir. Özellikle hukuki bir özdeyiş bir mantık ilkesidir. Kanun boşluğu doldurmada kullanılan bir yöntemdir. Ancak bu yapılırken yargıç, ÇELİŞKİSİZ KURAL KOYMA İLKESİNİ SARSMAMALIDIR. Başka bir anlatımla Kanunun ana yapısını bozmamalıdır.

İkinci sorun Kanun koyucu kanun boşluğunu bilinçli mi bırakmıştır. 506 sayılı Kanunun birinci maddesi Kanunun amacını belirlemiştir. Buna göre; "İş Kazalarıyla meslek hastalıkları, hastalık, analık, malüllük, yaşlılık ve ölüm hallerinde bu kanunda yazılı şartlarla sosyal sigorta yardımları sağlanır" 506 sayılı Kanunun 66. maddesinde uyuşmazlığı davacı aleyhine çözecek bir koşul yoktur. Kanun koyucu söz konusu kanunun bir çok maddesinde 26, 27 vs. kasıd ve kusurdan söz etmiştir. Dolayısıyla bir hakkın kısıtlanamayacağına veya ortadan kaldırılmasına ilişkin birçok madde düzenlemiştir. Şu durumda yasa koyucunun söz konusu boşluğu bilinçli bıraktığı daha doğru düşüncedir.

Ölüm olayının yaşama haklarını ortadan kaldırdığı doğrudur. Bunun karşılığı ceza hukukunun konusudur. Sosyal güvenlik hakkı ise bağımsız bir hukuk alanıdır. İnsanı hedefler. İhtiyaç halindeki herkesi kapsamalıdır.

Kaldı ki somut olayda davacı eşini ölüm aylığı almak için öldürmemiştir. Ağır tahrik altında öldürmüştür. Miras Hukukunun ve hukukun genel kurallarının uygulama alanı bulunmamaktadır. Başka bir anlatımla İKİNCİ DERECEDE HUKUK KAYNAĞINA DAYANILAMAZ düşüncesiyle Yüksek Özel Dairenin davacının ölüm aylığını hak edeceği görüşüne katılmaktayım.
Old 07-12-2006, 13:27   #2
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Sayın niliş

Güzel bir tartışma konusu açtığınız için teşekkür ederim.

Bu sorunun çözümünde sigortalılığın cinsi önemli bence:

Eğer isteğe bağlı bir sigortalılık olsaydı, primlerini yatıran sigortalı istediği zaman sigortalılığını sona erdirme hakkına sahip olsaydı, kendisini öldürene sigortadan ödeme yapılmasını istememe hakkı olurdu. Ancak olayımızda sigortalının böyle bir seçim hakkı bulunmamaktadır.

Denebilir ki, bu ölen sigortalının adına verilmiş bir karar değildir; kendi başına bir hukuk kuralıdır: Toplum sosyal sigortalar hakkında kuralını koymuştur: Hiç kimse kapsam dışı kalmamalıdır. Öncelikli kural budur. Nasıl ki bir işçi işverenini öldürdü diye sigortalılık haklarından mahrum kalmıyorsa, sağ kalan eş de sosyal sigorta hakkını almalıdır. O işçinin sigorta primlerinin bir kısmı da işvereni tarafından ödenmiştir.

Sigortalı olmak zorunludur. Sigortalılığın kapsamında sağ kalan eş de bulunmaktadır. Sigortalıya, sağ kalan eşin sigorta kapsamında olup-olmaması konusunda bir söz hakkı tanınmamıştır. Olayımızdaki ilişki sigorta kurumu ile sağ kalan eş arasındadır; zorunlu sigortalının bu ilişkide hiç bir iradi katkısı ve hakkı bulunmamaktadır. Bu durumda "sigortalının eşi tarafından öldürülmesi" ile "sigortalıyı öldüren eşin sosyal yardımdan faydalanması" arasında hukuki bir bağ kurulamaz.

Özetle, sigortalılıktan doğan sosyal sigorta hakları sigortalının malı değildir. Sosyal sigorta hakkı HAK SAHİBİNİNDİR. Nasıl ki, kocasını öldüren eşin kendine ait topuklu ayakkabısı ve mantosu elinden alınmıyorsa, sosyal sigorta hakkı da elinden alınmamalıdır.

Emekli Sandığı Kanununun ilgili maddesi de bir an önce iptal edilmelidir.

Bu nedenlerle Genel Kurul kararının hukuka aykırı düştüğü ve karardaki azınlık oyunun doğru olduğu kanısındayım.

Saygılarımla
Old 08-12-2006, 00:21   #3
Av.Selim Balku

 
Varsayılan

Sayın Konyalının örnekleyerek bu güzel açıklamasıdan sonra denlebilir ki...

Nedense hep muhalifler daha cazip gelmiştir. Karşı oya ve Sayın Konyalı katılıyorum.

Karşı oyda katılmadığım tek nokta boşluğun bilinçli oluşu hem bilinçi olsa ne olurduki Medeni Kanundaki hakkaniyet kuralı herşeyi açıklamıyor mu?
Old 08-12-2006, 01:07   #4
Av. Can DOĞANEL

 
Varsayılan

Benim oyum HGK'nun kararına.. Öncelike HGK'nun gerekçeleri arasında değindiği "hiç kimsenin kendi kusurundan yararlanamayacağı" ilkesine dikkat çekmek isterim. Bence bir yasal boşluk bulunduğu ve bunun kıyas yoluyla giderilmesi gerektiği durumda kıyasa gidilen normun hakkaniyetli bir sonuç verip vermeyeceği ve bozulan kamu düzenini yeniden temin edip edemeyeceği tartışılmalıdır. Eş kocasını kasten öldürmekle kamu düzenini bozmuştur. Alacağı ceza bir yana kocasının ölümü nedeniyle ölüm aylığına hak kazanıp kazanmayacağı noktasında toplumsal vicdanın sesi gözardı edilemez. Bu itibarla son derece yerinde olan Emekli Sandığı Kanunu 77. maddesinin kıyas yoluyla uygulanmak suretiyle yasal boşluğun doldurulması çok tabi ve yerindedir. Sigortalılığın mecburi veya ihtiyari oluşunun sonuçla hiçbir ilgisi yoktur. Sosyal Sigortanın zorunlu oluşu şahıs menfaatinin yanında kamu menfaatini sağlanmasına yöneliktir. Sağlıklı işleyen bir sosyal sigorta sistemi faraziyesinde birey bu sisteme katılmakla gerçekleşmesi muhtemel risk karşısında kendisini ve yakınlarını sigortaladığı kadar başkalarının rizikolarını da üstlenmektedir. Sigortalıya ihtiyarlık aylığı bağlanması bireyin ihtiyarlık yıllarında kendisini ve ailesini güvence altına almaktadır. Ölüm sigortasında ise sosyal yön daha ağır basmakta ve ölen eşin dul kalan eşi ve çocuklarına maaş bağlanmaktadır. Riskin gerçekleşmesi yönünden ise bu durum özel sigortaya daha yakındır. Zira ihtiyarlık öngörülemez bir risk değilken ölüm riskin gerçekleşmesi neticesinin bir sonucudur. Somut olay adaleti gözetildiğinde bir yönüyle sosyal sigortalara bir yönüyle de özel sigortaya daha yakın olan ölüm sigortasında riskin gerçekleşmesi ve riskin gerçekleşmesine etken olan unsurlar değerlendirilmek durumundadır. Kasten eşini öldürmek suretiyle söz konusu riskin gerçekleşmesine kendi eylemi ile katkıda bulunan kişi bırakın eşini bir yana, primlerin toplandığı havuzda bulunan herkesin hakkına el atmış durumdadır. Eğer riskin gerçekleşmesine katkıda bulunmasaydı sistem ölüm sigortası bağlama yoluna gitmek zorunda kalmayacak ve belki de hale hazırda işine devam etmekte olan sigortalıdan prim almaya devam edip, bunları yıllar boyunca nemalandıracaktı. Bu nedenlerle HGK kararında somut olay adaleti yönünden olduğu kadar genel olarak hakkaniyete uygun ve genel geçer bir içtihat oluşturulmakla hukuka büyük katkı yapılmıştır. Bu nedenle karara imza atan tüm Yargıtay Üyelerini kutluyorum.
Old 08-12-2006, 04:24   #5
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Sayın Av. Can Doğanel

Demişsiniz ki :

Alıntı:
Eğer riskin gerçekleşmesine katkıda bulunmasaydı sistem ölüm sigortası bağlama yoluna gitmek zorunda kalmayacak ve belki de hale hazırda işine devam etmekte olan sigortalıdan prim almaya devam edip, bunları yıllar boyunca nemalandıracaktı.

Derim ki:

Olayımızda sigortalı kişi emeklidir. Prim zararı bulunmamaktadır. Primlerin toplandığı çanağa el atılmamıştır.

Derler ki :

Alıntı:
Dava sonucu itibariyle; davacıya, Sosyal Sigortalar Kurumundan yaşlılık aylığı almakta iken vefat eden eşi üzerinden aynı Kurumca ölüm aylığı bağlanması gerektiğinin tespiti ile aksine Kurum işleminin iptali istemine ilişkindir
.

Saygılarımla
Old 08-12-2006, 10:51   #6
niliş

 
Varsayılan

Sayın Can DOĞANEL gibi HGK'lu kararına bende katılıyorum. Dul eşin ölüm aylığı alabilmesi için sigortalının ölümü, prim gün sayısı ve sigortalılık süresi dışında başka bir şartın aranmadığı 506 sayılı Sosyal sigortalar Kanunun ilgili maddesi ile sabit olmasına karşın kanunda açıkça düzenlenmemiş olsa dahi "hiç kimsenin kendi kusurundan yararlanamayacağı" gerçeğini Evrensel Bir Hukuk İlkesi kabul etmek gerekir. Başka bir deyişle hiçkimse kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemez. Dolayısıyla lafzı ve ruhuyla bir bütün olan kanun hükmünü sadece lafzıyla değil en üst norm olan evrensel hukuk ilkelerinin ruhuyla tamamlayıp yorumlamak gerektiği kannatindeyim
Old 08-12-2006, 23:26   #7
Av. Can DOĞANEL

 
Varsayılan

Peki halen çalışan biri eşi tarafından öldürülmüş olsaydı ne derdiniz? Sosyal devlet ilkesi elbette hayata geçmeli ve herkesi bir biçimde sosyal güvenlik şemsiyesi altına almalıdır kabul ediyorum ama.. Miras söz konusu olduğunda o kişinin özel mülkiyetine tabi olan ardında bıraktığı mal varlığından hiçbir şey talep edemeycek olan katil eş.. Sosyal Devlet ilkesine sığınarak ölüm aylığı almaya hak kazanacak. Anayasadaki "...laik, demokratik, sosyal bir hukuk devletidir." ibaresindeki "sosyal"in ardından gelen "hukuk" sözcüğü bence buraya çok uygun düşüyor. Hukuk herşeyden önce akıl, mantık ve toplum vicdanında kabul edilebilir olmalıdır. Kocasını öldüren eşe kocasından ölüm aylığı bağlamak. Akıl kabul etmiyor, mantık kabul etmiyor, vicdan da kabul etmiyor. Neyse ki kanunkoyucu da Sosyal Güvenlik Kurumlarını tek çatı altında topladığı 5510 sayılı yasada aynı anlayışı koruyor.

Alıntı:

Gelir ve aylık bağlanmayacak haller
MADDE 56 - Ölen sigortalının hak sahiplerinden;
a) Kesinleşmiş yargı kararı üzerine, kendisinden aylık bağlanacak sigortalıyı veya gelir ya da aylık bağlanmış olan sigortalıyı, kasten öldüren veya öldürmeye teşebbüs edenlere veya bu Kanun gereğince sürekli iş göremez hale veya malûl duruma getirenlere,
b) Kesinleşmiş yargı kararı üzerine, kendisinden aylık bağlanacak sigortalıya veya gelir ya da aylık bağlanmamış olan sigortalıya veya hak sahibine karşı ağır bir suç işlemesi veya bunlara karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemesi nedeniyle ölüme bağlı bir tasarrufla mirasçılıktan çıkarılanlara,
c) Sonraki eşinden dolayı bu Kanuna göre gelir veya aylığa hak kazanan dul eşe, önceki eşinden,
gelir veya aylık ödenmez. Ödenmiş bulunan gelir ve aylıklar, 96 ncı madde hükümlerine göre geri alınır.
Eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir. Bu kişilere ödenmiş olan tutarlar, 96 ncı madde hükümlerine göre geri alınır.
Görüldüğü gibi bırakın öldürmeyi mirasçılıktan çıkarılanlara bile maaş bağlanamaması öngörülüyor. Doğru mantık. Neden? Ölüm halinde kendisine maaş bağlanacak olanlar, kişinin bakmakla yükümlü olduğu kimseler, bunlar bana gereği gibi bakmadılar ve dahi beni öldürdülerse, benim hala onlara bakmakla yükümlü olmam mümkün müdür?
Old 09-12-2006, 01:20   #8
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Sayın Av. Can Doğanel

Aktarmış olduğunuz madde Emekli Sandığı Kanunundaki yanlışın yeni kanuna aktarılmasından ibarettir.

Yanlış olan şudur ki, kanun koyucu, sağ kalan eşi ''toprağa bağlı bir köle'' gibi ''kocasının sayesinde yaşayan biri'' olarak görmektedir. Sağ kalan eş sosyal güvenlik hukuku açısından HAK SAHİBİDİR: Sosyal güvenlik kurumu bu eşin de sosyal güvenliğini sağlamak üzere prim hesaplamış ve bu primi zorla kaynağında tahsil etmiştir. Şimdi ise, sanki hak kocaya aitmiş gibi, kurumun peşin olarak aldığı primin karşılığını vermemesi sizin deyiminizle ifade ediyorum akla mantığa ve vicdana sığmaz.

Öldürülen koca açısından bakıldığında da durum aynıdır: kocanın eşinin sosyal güvencesini sağlamak gibi bir niyeti ve iradesi bulunmamaktadır. Koca sadece zorunlu olduğundan ödeme yapmaktadır; eşinin sosyal güvencesi umurunda bile değildir. Bu nedenle ''Bakmakla yükümlü olmak'' gibi aile hukukuna ilişkin kavramlar sosyal güvenlik hukuku konusunda kullanılmamalıdır. ''Katil eş'' kavramı ise ceza hukukunu ilgilendirir; miras hukukunu ilgilendirir ama sosyal güvenlik hukukunu ilgilendirmemelidir. Çünkü hukuki ilişki Hak Sahibi ile Kurum arasındadır. Kesilen primlerin karşılığını verecek olan koca değil, sosyal güvenlik kurumudur.

Hukuki ilişki sağ kalan eş ile sigorta kurumu arasındadır. Bu hukuki ilişki içinde primleri ödeyene bir hak bahşedilmemelidir; aksi halde primlerin önemli bir bölümünü ödeyen İŞVEREN'e de hak verilmek gerekir. Nasıl ki prim ödemesine rağmen işveren, sağ kalan eş ile kurum arasındaki ilişkiye karıştırılmıyorsa, ölüm nedenine bakılmaksızın sigortalı da karıştırılmamalıdır. Aksi halde hukuki bir kavram olan ''sosyal güvence'' yerine, hayali bir kavram olan ''hayaletin intikamı'' geçmiş olur. Bu durumdan sadece kurum yararlanır; annelerine bakmak zorunda kalacak çocuklar zarar görür. Kanun maddesindeki yanlışlıktan çocuklar da haksızlığa uğrayacaktır.

Toplum vicdanı da, insanlık ilerledikçe, bir gün gelecek sağ kalan eşe hakkını teslim edecektir. Ama hukukçular bu hakkı şimdiden teslim etmeli. Hukukçular toplumun önüne geçmedikçe insanlık zor ilerler.

Saygılarımla
Old 09-12-2006, 03:16   #9
Av. Can DOĞANEL

 
Varsayılan

Adam öldürme eylemi ceza mahkemesi kararı ile sabit olmuş eşin bu eyleminden lehine bir menfaat temin etmesini kabul eden bir anlayışa toplumu götüreceksek, aile içi katliamları izleriz. Çok ciddiyim. Fare zehirini kapan eşinin çayına kahvesine karıştırmaya başlar. İnsanlar gelişen toplumsal bilinç düzeyinin gelişmesi ve çevrelerinde yaşadıkları deneyimlerle iş arama sürecinde öncelikle sigortalı bir iş bulabilmeyi hedeflemektedirler. Bunun öncelikli nedeninin sağlık hizmetlerinin pahalı oluşu olduğunu ve bu gider kalemini öncelikle güvenceye almak olduğunu düşünüyorum. İkinci sırada işsizlik. Üçüncü sırada emeklilik ve son sıralarda da ölüm sigortası gelir. Bu insanın doğası gereğidir. En yakın tehlikeden en uzak tehlikeye doğru bir sıralama yapar. Ancak ölümü düşünmek istememesi birgün ansızın hem de en yakınından gelmeyeceği anlamına gelmez. Geldiğinde ise artık dönüşü yoktur. Hayalete sorulsa öncelikle primlerinin kendi katiline ödenmesindense havuzda kalmasını yeğleyeceği muhakkaktır. Çocuklar yönünden ise annenin alamadığı maaş onlarınkini arttıracağından bir zarar yoktur. Böyle bir anneye bakma yükümlülükleri de yoktur. Nafaka davası dahi açsa talep hakkaniyete uygun bulunmaz. Zaten cezaevinde devlet ona bakacaktır. Ayrıca sosyalleşemeyerek kendisini işlediği suçla toplumun dışına iten birey, SOSYAL güvenlik kurumundan sosyalliğini koruyan diğer bireylerle eşitmiş gibi hak talep edemez. Haklar kazanılabildiği gibi kayıp da edilebilirler..
Old 09-12-2006, 11:23   #10
AV. YUSUF DEVECİ

 
Varsayılan

sayın doğanel katılıyorum mirasın reddi durumundada aynı kuralın uygulanması gerektiğini düşünüyorum yargıtay farklı düşünsede hak sahipliği kavramının miras hukukuna göre tespit edildiğini düşünüyorum bir yandan mirası red edeceksiniz ssk karşılamadığı hastane masraflarını devlete olan vergi borcunu ödemeyeceksiniz veya yukarıdaki olayda olduğu gibi eşini öldüreceksin sonra sosyal hukuk devleti deyip hak talep edeceksin sosyal hukuk kavramını korumaya altına aldığı hak kavramıdır.sigortalı ile devlet arasındaki sözleşme ölümle sona ermektedir. bundan sonraki aşama miras hukukun alanına girer aksi halin kabulü miras hukuku ile sosyal güvenlik hukukun çatışması olurki halbuki bütün hukuk dalları arasında bir parelelik bütünlük tamalayıcılık sözkonusudur.ceza hukuku aile hukukunu aile hukuk mirası miras eşya hukukunu vs.. hatta tek bir kanun maddesinin bütün bu hukuk dallarında şekil değiştirerek yer aldığını görmek mümkündür en temele indiğimizde bütün bu kanunlar hukuk dalların hukukun sayılı temel ilkelerinden kaynaklandığı görülür bütün kanunların karmaşası içinde biz avukatlar idda ve savunmalarımızı mahkemelerde kararlarını bu temel ilkelere dayandırırız.hakkaniyet ilkesine aykırı,hakkaniyet ilkeside bunu gerektirir, ahde vefa ilkesine aykırı, ahde vefa ilkesi bunu gerektirir gibi somut olayda yazılı hukuk, yargıtay akisini söylesede sonuc hakkaniyete uygun düşmemektedir.

"roma imparatorluğundan günümeze ve kıyamete kadar gelişimini devam edecek koca bir çınar ağacı dört temel dal üzerinde kurulu her dalın binlerce küçük dalları ve onların milyonlarca yaprakları yapraklar küçük dallara küçak dallar temel dallara onlarda gövdeye muhtaç "
Old 09-12-2006, 12:23   #11
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Sayın Av. Yusuf Deveci

Ağacın üst dallarındaki meyveler daha değerlidir. Hukuk dalları arasında da böyle bir ayırım bulunmaktadır. Saygılarımla
Old 09-12-2006, 16:41   #12
Av. Can DOĞANEL

 
Varsayılan

Sn. AV. YUSUF DEVECİ
Bana katıldığınız noktada ben size katılmıyorum. Mirasla, sosyal güvenlik primlerinin ödenmiş olması neticesinde aileye bağlanan ölüm aylığı tamamen farklı kavramlar. Miras reddedilmişse zaten mameleki bir varlık elde edemeyen ailenin ölüm aylığını almamaları gerekeceği görüşüne ben katılamıyorum. Alacaklı da ihtiyatlı olacak ve borca batık gözüken bir terekenin sahibine borç verirken ihtiyatlı olacak.. Ticari hayatta her şey mümkün. Batık alacağı dul, yetim aylığından neden alamıyorum? Bu adil değil demek bence hiç adil değil. Ödenen primler kişi ölmeseydi mameleki imiş gibi kurumdan istenemeyeceğine göre geride borca batık tereke ile başbaşa bıraktıklarından niye istenebilsin ki?
Old 11-12-2006, 01:26   #13
Av.Selim Balku

 
Varsayılan

Olaya birazda mülkiyet hukuku açısından bakmak gerekiyor. Kocasının ölümü neticesinde kendisine kalması gereken maaşın mülkiyeti kimdedir.

Sosyal güvence altına alan maaşın mülkiyeti kocada mıydı ki kadına verilmiyor?

Mülkiyet devletinse, kadın devlete ne yapmışki maaşını ödemiyor?(yasal boşluk)

Mülkiyet primleri ödeyen işverende ise para neden devlete kalıyor?

Bu aşamadan sonra olayı AİHM nezdinde düşünürsek AİHMS 1 nolu prtokolünün 1. maddesiyle beraber sözleşmenin 14. maddesini ihlal ettiğini düşünüyorum.
Old 11-12-2006, 01:38   #14
Av. Can DOĞANEL

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Selim Balku
Mülkiyet devletinse, kadın devlete ne yapmışki maaşını ödemiyor?(yasal boşluk)
Devlet her suçun doğal pasif sujesidir. Devletin koyduğu kuralları (TCK) ihlal etmekle öncelikle kamu düzenini ciddi biçimde bozmuştur. İhlal en ağır ceza ile cezalandırılan (Ağırlaştırılmış Müebbet) hoşgörülemeyecek türdendir. Maaşın mülkiyeti sosyal güvenlik kurumundadır ve maaşı bağlayıp, bağlamama hususunda takdir hakkı yoktur. Hak sahibi olduğunu iddia ve ispat edene maaşı bağlar. Yeter ki kişi bu hakkı kendinden sadır olan bir eylem nedeniyle kaybetmiş olmasın.
Old 11-12-2006, 02:42   #15
Av.Selim Balku

 
Varsayılan

Alıntı:
Devlet her suçun doğal pasif sujesidir.

Katılıyorum. Ancak devletin ceza muhakemesindeki pasif süje oluşu, hukuk muhakemesinde özel mülkiyeti ihlal etmesini haklı çıkarmaz.

Alıntı:
İhlal en ağır ceza ile cezalandırılan (Ağırlaştırılmış Müebbet) hoşgörülemeyecek türdendir

İhlal edilen hüküm ceza hükmüdür. Bunun yaptırımıda zaten uygulanmıştır. Buna ek olarak "yasal dayanak olmadan" failin sosyal güvencesinin elinden alınması "kanunilik ilkesinin" ihlalidir. İşlenen suçun cezasının ağırlığının hoşgörülebilir oluşunu kim belirleyebilir.

Alıntı:
Maaşın mülkiyeti sosyal güvenlik kurumundadır


Yorumsuz bırakıyorum.

Alıntı:
Hak sahibi olduğunu iddia ve ispat edene maaşı bağlar. Yeter ki kişi bu hakkı kendinden sadır olan bir eylem nedeniyle kaybetmiş olmasın.

Kazanılmış hakkın ispata kabil tarafı nerdedir.

Saygılar sunarım...
Old 11-12-2006, 03:34   #16
Av. Can DOĞANEL

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Selim Balku
Kazanılmış hakkın ispata kabil tarafı nerdedir.
Özel normlarla düzenlenen bir konunun çözümünde her zaman bu normlar kafi gelmez. Örneğin şufa hakkı şartlar oluştuğunda kullanılabilir. Ancak şufa hakkı sahibinin bu hakkı kullanmakta kötüniyetli olduğu anlaşılırsa iyiniyetli bulunmayan hak iddiası hukukça korunmaz. Konu çok bilindiği için karar ekleme gereği duymuyorum. İyiniyet bir "Hukuk Genel İlkesidir" Burada hukuk genel ilkesinin ne işi var kişiye yasa şufa hakkını tanımış diyemiyorsak. Aynı durum burada da geçerlidir. Özel normlar ölüm aylığına nasıl hak kazanılacağını düzenlemiştir. Ancak "Hiç Kimsenin Kendi Kusurundan Yararlanamayacağı" (Tabiri karardan aldım, doğrusu "hiç kimse kendi kusurlu eyleminden lehine hak çıkartamaz"dır) şeklindeki hukuk genel ilkesi devreye girer ve kişinin hakkı düşer. Özel düzenlemeler hakkı verse de hukuk genel ilkeleri gereğinde devreye girer ve meseleyi adil sonuca bağlar.
Old 14-01-2007, 15:46   #17
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan Olan ve Olması Gereken Hukuk

Çok güzel bir tartışma olmuş. Şimdi farkettim. Hem HGK ve hem de karşı oydan yana olanların karşılıklı açıklamaları mükemmel.


Alıntı:
Hayalete sorulsa öncelikle primlerinin kendi katiline ödenmesindense havuzda kalmasını yeğleyeceği muhakkaktır.

Alıntı:
Ayrıca sosyalleşemeyerek kendisini işlediği suçla toplumun dışına iten birey, SOSYAL güvenlik kurumundan sosyalliğini koruyan diğer bireylerle eşitmiş gibi hak talep edemez. Haklar kazanılabildiği gibi kayıp da edilebilirler..

Katılıyorum.


Yorumları hiç okumadan kararı okumaya başladığımda "olması gereken" kavramından yola çıkarak maaş bağlanmaması gerektiğini, yanı sıra HGK kararının ise "maaş bağlanmalıdır" şeklinde biteceğini sanarak, genel kurul kararına götüren süreçteki hukuki nitelemeleri ilgiyle okudum. İtiraf etmeliyim ki HGK nun nihai kararı, hem şaşırttı, hem de hak ve adalet duygusu yara almadı.

Şaşırtmasının nedeni, şekli hukuk, kanunlar hiyerarşisi çerçevesinde (özel yasa uygulaması) , tahdidi biçimde sayılmış aylık bağlanmama nedenlerini içermeyen 506 sayılı yasa çerçevesinde, miras hukukundaki hükümlerin tartışılmasına ihtiyaç dahi olmadığı (mirası red veya mirastan ıskat sebepleri hallerini) ve aylığın bağlanması gerektiği inancından ötürüydü.

Ama mer'i mevzuatın uygulanması halinde ise karşımıza yasal olduğunu (hele hukuk haberleri alanında) hukukçular arasında dahi izahta zorlanılabilecek, kamu vicdanını önemli ölçüde yaralayacak, daha ileri gidiyorum, kamu düzenini sarsacak nitelikte bir karar olacaktı.

Salt emekli aylığından başka geliri olmayan ve eski usulde yalnız kendisi çalışıp ,bir adım daha ileri giderek kendisinden bıkmış karısıyla aynı evi paylaşmak karşılıklı zorunluluğunda bulunan insanların kapılacakları haklı paranoyayı, tasarlamak güç değil.

Aynı zamanda 5434 sayılı yasada olup da, aynı aylık bağlamama nedeninin 506 sayılı yasada yer almayışı ise, her türlü izahtan vareste.

Yanı sıra Sayın Konyalı'nın, sosyal güvenliğin her türlü hukuki ve cezai ilişkiden ayrı ve zorunlu bir unsur olarak bireyin yaşamında bulunması görüşü çok anlamlı. Ancak mülkiyet hakkı da Anayasaca teminat altına alınan bir hak, ancak gerek kanunla, gerek genel ahlak gibi evrensel ilkelerle sınırlandırılabiliyor. Bu sınırlamaların ölçütü de, toplumsal barış ve kamu düzeni gibi gerekçelerle getiriliyor.

"Hiç kimsenin kendi kusurundan yararlandırılamayacağı" şeklindeki evrensel ilke, babamdan zamanında çok duyduğum ve avukatlık mesleğimi ifa ederken yeri sıkça geldiğinden dile getirdiğim, ne var ki ciddiye alınırlığını pek az gördüğüm bir ilke idi.

Böylesi bir HGK kararına gerekçe olduğunu görmek, olumlu ve "olması gereken" diye düşünüyorum.

Saygılarımla...
Old 14-01-2007, 17:06   #18
nfb

 
Varsayılan

Alıntı:
igortalılıktan doğan sosyal sigorta hakları sigortalının malı değildir. Sosyal sigorta hakkı HAK SAHİBİNİNDİR
Doğrudur, sosyal güvenlik hakkı vazgeçilemez anayasal bir haktır.

Peki ama ya "öldürülenin yaşama hakkı" ?

HGK kararına katılıyorum.
Old 13-09-2007, 21:43   #19
Kartalkanat

 
Varsayılan

Hukuk Genel Kurulu güzel bir karar vermiş. Kocasını öldürdükten sonra birde maaşını almasının kamu vicdanını yaralayacağı kuşkusuz.

Bu kararla suçun özel ve genel önleme amaçları gerçekleşmiş .

Saygılar .
Old 16-11-2007, 11:16   #20
agah

 
Varsayılan "Eşini öldüren kadın maaşını alır"

"Eşini öldüren kadın maaşını alır"

YargItay Hukuk Genel Kurulu, kocasını öldüren kadına, SSK’lı olan kocasının ölüm aylığının bağlanması gerektiğine karar verdi

Yargıtay’ın verdiği emsal kararda, kadının kocasını ağır tahrik altında öldürmesi, kocasından kalan ölüm aylığını almasına gerekçe olarak gösterildi. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 19 yıllık eşinden yediği dayak sonrası ekmek bıçağıyla eşini öldüren kadına ölüm aylığı bağlanıp bağlanmayacağı konusunda nihai kararını vermiş oldu.

Dayaktan kurtulmak için

Zonguldak’ın Oğuzhan köyünde oturan Azime Kabasakal, kocası Fahrettin Kabasakal ile olay günü tartışmaya başladı. Eşine ve kızına hakaretlerde bulunduktan sonra dayak atmaya başlayan Fahrettin Kabasakal, eşi evden kaçtığı halde kovalamaya devam etti. Eve dönen Azime Kabakasal, mutfaktan aldığı ekmek bıçağı ile dayaktan kurtulmak için eşini öldürdü. Fahrettin Kabasakal, hastaneye kaldırılırken hayatını kaybetti. Azime Kabasakal, eşini öldürdüğü gerekçesiyle Zonguldak 1. Ağır ceza Mahkemesi tarafından 3 yıl 4 ay hapis cezasına mahkum edildi. Cezaevinden çıkan Azime Kabasakal, üç çocuğuna bağlanan ölüm aylığının kendisine de bağlanması talebiyle SSK’ya başvurdu.

SSK, sigortalıyı öldüren kişiye ölüm aylığı bağlanamayacağı gerekçesiyle talebi reddetti. Azime Kabasakal, bunun üzerine Ankara 11. İş Mahkemesi’ne dava açtı. Mahkeme, Azime Kabasakal’a ölüm aylığa bağlanması gerektiğine karar verdi. Dosyanın temyiz incelemesini yapan Yargıtay 10. Hukuk Dairesi, mahkemenin verdiği kararı bozdu. Mahkeme, verdiği kararda direnince dosya Yargıtay Hukuk Genel Kurulu gündemine geldi. Genel Kurul, Azime Kabasakal’ın uzun bir süredir haftanın 3-4 günü eşinden dayak yediğine ve “ağır tahrik altında” eşini öldürdüğüne dikkat çekti. Azime Kabasakal, Genel Kurul’un verdiği karar sonrası öldürdüğü eşinden ölüm aylığı almaya hak kazanmış oldu.
Old 16-11-2007, 15:32   #22
agah

 
Varsayılan

Haberi olayla ilgili herhangi bir düşünce içine girmeksizin, sadece hukukla ilgili bir haber olduğu için buraya taşıdım.Ama benim fikrimi ayrıca öğrenmek istiyorsanız, yargıtayın kararının yerinde olduğunu düşünüyorum.
Old 16-11-2007, 16:22   #23
Av. Bülent Sabri Akpunar

 
Varsayılan

Alıntı:
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas No : 2005/10-364
Karar No: 2005/390
Tarih:15.06.2005
•HİÇ KİMSE KENDİ KUSURUNDAN YARARLANAMAZ İLKESİ
•ÖLÜM AYRILIĞINA HAK KAZANMA OLGUSU
ÖZET: Eşini kasten öldüren yararına "ölüm ayrılığı" hak kazanma olgusu gerçekleşemez.
Ayrıca "hiç kimse kendi kusurundan yararlanamaz" ilkesi gereğince 506 sayılı Kanunun 68. maddesindeki ölüm ayrılığına hak kazanması olgusunun gerçekleşmediği ortadadır.



İlgili kararda YHGK gerekçesini oluşturken "kimse kendi kusurundan yararlanamaz" genel hukuk prensibine, "mirastan mahrumiyeti" düzenleyen MK hükümlerine ve 5434 Sayılı Emekli Sandığı Yasası'nın 77. maddesindeki
Alıntı:
"Aşağıda yazılı hallerde dul ve yetimlere aylık bağlanmaz:
a.Kendisinden aylık bağlanacak, iştirakçiyi veya emekli, adi malullük, vazife malullüğü aylığı alanı;
Kasten ve haksız yere öldüren veya öldürmeye teşebbüs edenlere veya bu kanun gereğince adi malul sayılacak hale getirenlere;
"

düzenlemesine dayandırmıştır. Bu olayda da kadın kocasından maaş almak için değil, ağır tahrik altında kendini savunmak için öldürmüştü.Kararın karşı oyunda, Sosyal Güvenlik Hukuku ile Miras Hukukunun devlete farklı edimler yüklediği, kanun boşluğunun bilinçli olarak bırakıldığı, kanun boşluğunun ikincil hukuk kuralları ile özellikle sosyal güvenlik hukuku ile ilgili olmayan kurallar ile doldurulamayacağı noktaları üzerinde durulmuştu.Sanırım bu en son kararla Yargıtay'ın görüşünde karşı oy paralelinde bir değişiklik gerçekleşti.
Old 16-11-2007, 17:50   #24
Av.M.Aydın Bilen

 
Varsayılan

Bir Hatırlatma.dipnot:
Sn.Akpunar'ın belirttiği mirastan mahrumiyet ilkesi Roma Hukukuna dayanmaktadır.Roma Hukuku derslerinde Senatus Consiltum Macedonium adlı bir senato kararı verildiğini hatırlıyorum.Macedo isimli evladın mirası alabilmek için aile babasını (pather familias) öldürmesi üzerine MÖ 147 yılında mirastan bu şekilde yararlanmanın önüne geçilmesi amacıyla mirastam mahrumiyeti şeklinde karar alınmıştır.
(Yazım hatası varsa özür,23 yıl sonra Roma Hukuku'ndaki latincenin ancak bu kadarı hafızada kalıyor)
Selamlar
Old 16-11-2007, 19:00   #25
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Bu haberin daha önce de yayınlandığını ve tartıştığımızı hatırlıyorum. Ama bulmak zor
Old 16-11-2007, 19:12   #27
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Kadının amacının öldürerek maaştan yararlanmak olmadığı, kendini korumak temelinde öldürdüğü ancak yine de öldürdüğü tartışmasız ortadadır.

Mahkemeler yasa hükmü olduğu sürece kendileri kanun koyucu gibi davranamazlar.

Buradaki itirazım kadına maaş bağlanması için değil açık yasa hükmünün çiğnenmesi içindir!
Old 16-11-2007, 19:15   #28
agah

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Şehper Ferda DEMİREL
Bu haberin daha önce de yayınlandığını ve tartıştığımızı hatırlıyorum.
Eğer kastettiğiniz bu haberin benzerinin daha önce yayınlandığı ve tartışıldığı ise haklısınız.Ama kastettiğiniz bu haberin aynen daha önce yayınlandığı ve tartışıldığı ise yanılıyorsunuz.Bu yeni bir haber.
Old 16-11-2007, 19:17   #29
agah

 
Varsayılan

Alıntı:
Kasten ve haksız yere öldüren veya öldürmeye teşebbüs edenlere
bu durumda katile aylık bağlanmıyor.bahsettiğiniz madde bu mu acaba.eğer buysa kast ve haksız durum olmadığı için aylık bağlanabilir.
Old 21-11-2007, 11:08   #30
lawyer_721

 
Varsayılan

HGK nun kararına insani anlamda katılıyorum. ancak hukuki anlamda katılmıyorum. 506 sayılı yasaya açıkça aykırılık teşkil etmektedir. vicdani kanaat genelde adil çözümler getirir. ama vicdani kanaat yasa koyucunun yerine geçerse ve kimse buna ses çıkarmasa! adil olmayan kararların altına imza attığında; bu sefer itiraz hakkımızın olmadığını savunanlar da çıkar. saygılarımla
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Niye "Adam Gibi Adam" Ya Da "Kadın Gibi Kadın" Bulamıyoruz? Av.Habibe YILMAZ KAYAR Site Lokali 76 04-09-2011 13:30
Matbu bono metni üzerindeki "malen" kelimesinin üzeri çizilerek "nakden" yazılması Av.Özgür Özlem Öngel Meslektaşların Soruları 9 26-02-2008 18:02
İhtilal Hakkı ve 1798 yılında çıkarılan "Düşman Yabancılar Kanunu" ve "Fesat Kanunu" F.Süzgün ŞAHİN Meslektaşların Soruları 5 02-10-2007 08:29


THS Sunucusu bu sayfayı 0,10346794 saniyede 16 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.