Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Aldatma, boşanma, Whatsapp ekran görüntüleri

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 23-03-2018, 15:38   #1
Av. Talat

 
Varsayılan Aldatma, boşanma, Whatsapp ekran görüntüleri

Herkese iyi çalışmalar.
Acil hukuki yardım taleplidir.
Forum içi arama kısmından anahtar kelimeler ile arama yapıp bütün başlıkları okudum fakat yine de cevabını bulamadığım sorular var.
Bir kadın müvekkil adayı, eşinin telefonun şifresini öğrendikten sonra dün gece o telefona girerek whatsapp ve galeri kayıtlarından aldatıldığını anlıyor. Whatsapp yazışmalarından aldığı ekran görüntülerini, galeriden aldığı fotoğraf ve videoları kendi telefonuna gönderiyor. Bu işlemi ayrıca kendi telefonundan da görüntülü kayıt altına alıyor.
Şu durumda
1) Söz konusu fotoğraf, video ve yazışmalar delil olarak kullanılabilir mi?
2) Zina'nın varlığından bahsedebilir miyiz? Fotoğraf, video ve yazışmalardan net bir şekilde anlaşılıyor.
2) Müvekkil evine dönüp hiçbir şey olmamış gibi yemeği yapıp eşini mi beklesin yoksa ailesinin evine mi gitsin? ileride karşı taraftan ''affedilmiştim'' iddiası ile muhatap olmamak için.
Yardımlarınızı bekliyorum
Old 23-03-2018, 15:55   #2
AV.SİBEL

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Talat
Herkese iyi çalışmalar.
Acil hukuki yardım taleplidir.
Forum içi arama kısmından anahtar kelimeler ile arama yapıp bütün başlıkları okudum fakat yine de cevabını bulamadığım sorular var.
Bir kadın müvekkil adayı, eşinin telefonun şifresini öğrendikten sonra dün gece o telefona girerek whatsapp ve galeri kayıtlarından aldatıldığını anlıyor. Whatsapp yazışmalarından aldığı ekran görüntülerini, galeriden aldığı fotoğraf ve videoları kendi telefonuna gönderiyor. Bu işlemi ayrıca kendi telefonundan da görüntülü kayıt altına alıyor.
Şu durumda
1) Söz konusu fotoğraf, video ve yazışmalar delil olarak kullanılabilir mi?
2) Zina'nın varlığından bahsedebilir miyiz? Fotoğraf, video ve yazışmalardan net bir şekilde anlaşılıyor.
2) Müvekkil evine dönüp hiçbir şey olmamış gibi yemeği yapıp eşini mi beklesin yoksa ailesinin evine mi gitsin? ileride karşı taraftan ''affedilmiştim'' iddiası ile muhatap olmamak için.
Yardımlarınızı bekliyorum
Telefonun şifresini ne şekilde almış eşi kendi rızasıyla mı vermiş.Zinanın tespiti ve zina nedeniyle boşanma davası açmak daha zor olup bu sebeplere dayanarak evlilik birliğinin temelden sarsılması nedeniyle boşanma davası açmak daha mantıklı.Ama bu emarelerin varlığı hem güven sarsıcı davranışa hem de cinsel birliktelikte varsa sadakat yükümlülüğüne aykırılık teşkil eder.Tarafların bu tarz durumlarda evi terk etmemesi tek başına eşini affettiği anlamına da gelmez.Bu olaydan sonra ilişkilerini ne şekilde devam ettiği önemli yoksa evden ayrılmamak tek başına eşini affettiği anlamına gelmez.
Old 23-03-2018, 16:03   #3
Av. Talat

 
Varsayılan

Var olan, var olduğu bilinen zina olgusunun tespitini nasıl yapabiliriz? Eldeki veriler bu olgunun ispatına hiç mi hizmet etmez?
Old 23-03-2018, 16:08   #4
AV.SİBEL

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Talat
Var olan, var olduğu bilinen zina olgusunun tespitini nasıl yapabiliriz? Eldeki veriler bu olgunun ispatına hiç mi hizmet etmez?
Zina olgusu her türlü delil ile ispat edilebilir yeter ki bu deliller hukuku uygun şekilde elde edilmiş deliller olsun.Zina için evli bir adamın başka bir kadın ile cinsel birliktelik yaşayarak sadakat yükümlülüğüne aykırı davranması gerekir.
Old 23-03-2018, 16:25   #5
imsel

 
Varsayılan

watsapp kayıtları tam delil sayılmıyor.yan delillerle desteklenmeli.ayrıca watsapp kayıtlarına müdahale edilebiliyormuş.diğer yandan elde edilen bu deliller bile hukuka uygun delil değil savunmasıyla karşılaşabilir.güven sarsıcı davranış olarak düşünülse de bunun diğer delillerle desteklenmesi lazım diye düşünüyorum.
Old 24-03-2018, 12:04   #6
Av. Hatun Olguner

 
Varsayılan

Sayın Av Talat ;

Müvekkilinizin eşinin bilgisi dışında şifresini öğrenip telefonu karıştırması hukuka aykırı delil elde etme olarak değerlendirilirse de ; evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine dayandırabileceğininz davanıza ilişkin kanıtlar arasında eşinizin telefon hattı ile sevgilisinin numarası arasındaki görüşme kayıtlarını sayabilirsiniz. Belli bir numara ile olağandışı sıklıkta ve saatlerde yapılan görüşmeler güven sarsıcı davranış olarak değerlendirilecektir. Bu iki numara arasındaki görüşmelerin sıklığını ve görüşme saatlerinin mahkemece tesbitini ve görüşme kayıtlarının ilgili operatörlerden mahkemece celbini isteyebilirsiniz...
Old 27-03-2018, 13:33   #7
Stj. Av. Oya

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Talat
Herkese iyi çalışmalar.
Acil hukuki yardım taleplidir.
Forum içi arama kısmından anahtar kelimeler ile arama yapıp bütün başlıkları okudum fakat yine de cevabını bulamadığım sorular var.
Bir kadın müvekkil adayı, eşinin telefonun şifresini öğrendikten sonra dün gece o telefona girerek whatsapp ve galeri kayıtlarından aldatıldığını anlıyor. Whatsapp yazışmalarından aldığı ekran görüntülerini, galeriden aldığı fotoğraf ve videoları kendi telefonuna gönderiyor. Bu işlemi ayrıca kendi telefonundan da görüntülü kayıt altına alıyor.
Şu durumda
1) Söz konusu fotoğraf, video ve yazışmalar delil olarak kullanılabilir mi?
2) Zina'nın varlığından bahsedebilir miyiz? Fotoğraf, video ve yazışmalardan net bir şekilde anlaşılıyor.
2) Müvekkil evine dönüp hiçbir şey olmamış gibi yemeği yapıp eşini mi beklesin yoksa ailesinin evine mi gitsin? ileride karşı taraftan ''affedilmiştim'' iddiası ile muhatap olmamak için.
Yardımlarınızı bekliyorum

İşinize yarar belki:

T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ
E. 2016/14742
K. 2017/2577
T. 7.3.2017
• HUKUKA AYKIRI YARATILAN VEYA ELDE EDİLEN DELİL ( 6100 Sayılı HMK Öncesindeki Yargısal Uygulamalarda Somut Olayın Özelliğine Göre Farklı Yaklaşımlar Olmakla Birlikte Temelinde Bir Delilin Hukuka Aykırı Olarak Elde Edilmesi İle Hukuka Aykırı Olarak Yaratılmasının Farklı Olarak Ele Alındığı / Hukuka Aykırı Yaratılan Delilin Hiçbir Şekilde Yargılamada Kabul Edilmemesine Karşın Hukuka Aykırı Olarak Elde Edilen Delil Konusunda Olayın Özelliğine Göre Farklı Değerlendirmelerde Bulunulduğu - İspat Aracı Olarak Kullanımının Artık Mümkün Olmadığı )
• FACEBOOK VE WHATSAPP KAYITLARI ( Sosyal Medya Hesaplarında Yapılan Paylaşımların Ancak Hesabın Sahibi Veya Aynı Paylaşım Ortamında Bulunan Kişilerce Delil Olarak Kullanımının Mümkün Olduğu - Sahte Profil Oluşturup Paylaşımlarda Bulunmak Veya Kişi Profillerinde Hesap Sahibinin Bilgisi Muvafakatı Ve İzni Olmaksızın Yapılan Paylaşımların Hukuka Aykırı Delil Kabul Edileceği )
• HUKUKA AYKIRI OLARAK ELDE EDİLMİŞ DELİL ( İspat Gücü Olmayacağı - Bir Davada İleri Sürülebilecek Her Türlü Delilin Mutlaka Hukuka Uygun Yollardan Elde Edilmiş olması Gerektiği / Yasak Delil Niteliğinde Olmaması Gerektiği )
• HAKİM TARAFINDAN RE'SEN YAPILACAK DEĞERLENDİRME ( Delillerin Elde Ediliş Biçiminin Mahkeme Tarafından Re'sen Gözönüne Alınması Gerektiği / Diğer Tarafça Bu Konuda İtiraz İleri Sürülmese Dahi Mahkemece Bu Sunulan Delillerin Caiz Olmadığına Karar Verilerek Dosya Kapsamında Değerlendirilmemesi İlkesinin Benimsenseneceği )
• DELİL ELDE ETME YASAĞI ( Hayatın Gizli Alanının Bu Kapsamda Değerlendirileceği )
4721/m.176
6100/m.189
AY/ m. 2, 38
ÖZET : Davacı nafaka yükümlüsü tarafından sunulan delillerin bir bölümünün hukuka aykırı olarak elde edilmiş olduğu, diğer delillerin ise hukuka aykırı bir şekilde yaratılmış olduğu gözetilerek, dosya kapsamındaki diğer delillerle de ispat edilemeyen nafakanın kaldırılması davasının reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile davanın kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır. Birleşen nafakanın arttırılması davasında taraflarca bildirilen delillerin usulünce toplanması ve ulaşılacak sonuca göre istem hakkında bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile birleşen davanın reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.
DAVA : Taraflar arasında birleştirilerek görülen nafaka davalarının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, nafakanın kaldırılması istemli asıl davanın kabulüne, birleşen nafakanın arttırılması istemli davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı – birleşen dosyada davacı asil tarafından duruşma istemli temyiz edilmesi üzerine; davanın niteliği gereği duruşma isteğinin reddiyle, temyiz isteğinin incelemesinin evrak üzerinde yapılmasına karar verilerek dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili; müvekkili ile davalının Aile Mahkemesi'nin 2013/254 E. 2013/946 K. karar sayılı ilamı ile boşandıklarını, mahkemece davalı lehine aylık 1.000 TL yoksulluk nafakasına hükmedildiğini, ancak davalının Erkan isimli kişi ile fiilen evliymiş gibi yaşadığını, davalının internet ortamında yayınladığı resim ve videolarla fiili evliliğin tespit edildiğini ileri sürerek, davalı lehine bağlanan yoksulluk nafakasının kaldırılmasını istemiştir.
Davalı vekili; Nafakanın kaldırılması davasında davanın reddini dilemiş, birleşen 2015/715 Esas sayılı davada ise; yoksulluk nafakasının 1.500TL'ye artırılmasını istemiştir.
Mahkemece; CD kayıtları ve dinlenen tanık beyanları ile nafaka alacaklısı olan davalının kısa bir süre de olsa evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi beraberlik yaşadığının ispatlandığı, TMK'nun 176/3. maddesinde yer alan koşulların oluştuğu gerekçesiyle; asıl davanın kabulüyle davalı lehine bağlanan yoksulluk nafakasının kaldırılmasına, birleşen davanın ise reddine karar verilmiş; hüküm, davalı – birleşen dosyada davacı tarafından temyiz edilmiştir.
1- )Asıl davaya yönelen temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Nafaka yükümlüsü davacı, nafaka alacaklısı olan davalının evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi beraber yaşadığını ileri sürerek, nafakanın kaldırılmasını istemiştir.
Türk Medeni Kanunun 176/3. maddesi; "İrat biçiminde ödenmesine karar verilen maddî tazminat veya nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü hâlinde kendiliğinden kalkar; alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi hâlinde mahkeme kararıyla kaldırılır." hükmünü içermektedir.
Öncelikle, mahkeme kararında gerekçe olarak dayanılan; davacı nafaka yükümlüsü tarafından ( facebook ve WhatsApp'tan alındığı iddia olunan ) görüntü kayıtlarından ibaret olan delilinin hukuken geçerli ve hükme esas alınabilecek bir delil niteliğinde olup olmadığının belirlenmesi gerekmektedir.
01.10.2011'de yürürlüğe giren 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun “İspat hakkı” başlığını taşıyan 189/2. maddesinde; “Hukuka aykırı olarak elde edilmiş olan deliller mahkeme tarafından bir vakıanın ispatında dikkate alınamız.” hükmü ile açıkça hukuka aykırı olarak elde edilmiş delilerin ispat gücü olmayacağı kabul edilmiştir.
Böylece Hukuk Yargılamasında da ispat hakkının delillere dair yönünün hukuki çerçevesi çizilmiş; bir davada ileri sürülebilecek her türlü delilin mutlaka hukuka uygun yollardan elde edilmiş olması, eş söyleyişle yasak delil niteliğinde olmaması esası getirilmiştir.
Anılan düzenlemeye göre, hukuka aykırı olarak elde edildiği anlaşılan delillerin, mahkeme tarafından bir vakıanın ispatında dikkate alınamayacağı düzenlenmek suretiyle yargılama sırasında taraflarca sunulan delillerin elde ediliş biçiminin mahkeme tarafından re'sen gözönüne alınması ve bu delillerin hukuken meşru yol ve yöntemlerle elde edildiği, delilin her ne suretle olursa olsun hukuka aykırı olarak elde edildiğinin tesbiti halinde, diğer tarafça bu konuda itiraz ileri sürülmese dahi mahkemece bu sunulan delillerin caiz olmadığına karar verilerek, dosya kapsamında değerlendirilmemesi ilkesi benimsenmiştir.
Diğer taraftan, hukuka aykırı elde edilen delillerin yargılamada değerlendirilmesi konusunda 01.10.2011 tarihine kadar Medeni Usul Hukukunda açık bir yasa hükmü olmadığı halde, gerek mülga 1412 Sayılı CMUK'nda gerekse de 5271 Sayılı CMK'nda açık düzenleme yapılmıştır. Mülga 1412 Sayılı CMUK'nun 254/2. maddesinde "Koğuşturma makamlarının hukuka aykırı şekilde elde ettikleri deliller hükme esas alınamaz.” denilmiş, 5271 Sayılı CMK'nun 206/2-a maddesinde "ortaya konulması istenilen delilin, kanuna aykırı olarak elde edilmesi halinde reddolunacağı" düzenlendiği gibi Anayasa'nın 38. maddesinin altıncı fıkrasında, kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulguların delil olarak kabul edilemeyeceği açıkça hükme bağlandığından ve bu Anayasal kural, her ne kadar, ceza yargısına dair gibi görünse de, tüm yargı çeşitleri, bu arada adlî yargı bütünü içinde yer alan hukuk yargısı bakımından da geçerlilik taşıyan bir düzenleme konumunda olduğu, yargısal uygulamalarda kabul edilmiştir.
Burada sözü geçen hukuka aykırılıklardan birisi de özel hayata yapılan haksız müdahaledir. Ancak özel hayatın gizliliği diye ifade edilen ve sadece bireyi ilgilendiren alana hiçbir şekilde müdahale edilemez. Örneğin, kişinin özel hayatı cinsel yaşamı böyledir. Hayatın bu gizli alanı ihlal edilerek bir delil elde edilmiş ise, bunu kim, nasıl ve hangi amaçla elde etmiş olursa olsun söz konusu delil ceza mahkemesinde delil olarak kullanılamaz. Zira, hayatın gizli alanı bir delil elde etme yasağı teşkil eder. ( Öztürk, B.Yeni Yargıtay Kararları Işığında Delil Yasakları, Ank.1995, s.116 vd. )
6100 Sayılı HMK öncesindeki yargısal uygulamalarda somut olayın özelliğine göre farklı yaklaşımlar olmakla birlikte temelinde bir delilin hukuka aykırı olarak elde edilmesi ile hukuka aykırı olarak yaratılmasının farklı olarak ele alındığı, hukuka aykırı yaratılan delilin hiçbir şekilde yargılamada kabul edilmemesine karşın, hukuka aykırı olarak elde edilen delil konusunda olayın özelliğine göre farklı değerlendirmelerde bulunulduğu görülmektedir. Ancak, Anayasanın 2. maddesindeki Hukuk Devleti ilkesi ile Anayasanın 38/6. maddesindeki hukuka aykırı yol ve yöntemlerle elde edilen delillerin hiçbir şekilde yargılamada kullanılamayacağı yolundaki düzenleme ve yukarda açıklanan 6100 Sayılı HMK' nun 189/2. maddesi birlikte değerlendirildiğinde; açıkça hukuka aykırı olarak elde edilmiş delillerin ispat gücü olmayacağı kabul edilmiştir. Dolayısıyla, hukuka aykırı ( yaratılmış veya elde edilmiş ) delillerin hiçbir şekilde ispat aracı olarak kullanımı artık mümkün değildir.
Bir delilin mahkemece kabul edilmesi için, o delilin usulsüz ve hukuka aykırı olarak yaratılmamış olması ve hukuka aykırı biçimde elde edilmemesi şarttır. Yasak delilin kapsamına hukuka aykırı bir şekilde yaratılan deliller ile hukuka aykırı yol ve yöntemlerle elde edilen deliller girdiğinden artık bu kapsamda kabul edilen deliller hiçbir şekilde hukuka uygun ve meşru bir delil olarak kabulü olanaklı değildir.
Anılan ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 15.02.2012 tarihli ve 2011/2-703 E-70 K. sayılı kararında da benimsenmiştir.
Somut olayda, toplanan delillerin birlikte değerlendirilmesinden; nafaka alacaklısı olan davalının, tanık olarak dinlenen şarkıcıya ait şarkının klip çekimi sebebiyle ... isimli oyuncu ile birlikte yer aldığı çekim görüntülerinin, ( klibin yayınlanmasından vazgeçilmesi üzerine ) davacı nafaka yükümlüsü tarafından hukuka aykırı olarak elde edildiği sabittir.
Diğer taraftan, hukuka aykırı olarak elde edilen klip görüntülerinin, paylaşımlarının yapıldığı sosyal medya hesaplarının kendisine ait olduğu hususu da davalı tarafından kabul edilmediği gibi, davacı taraf sosyal medya hesaplarının ( Facebook/WhatsApp ) ve bu hesaplardaki paylaşımların da davalı tarafından yapıldığı hususunu da ispatlayamamıştır.
Ayrıca, sosyal medya hesaplarında yapılan paylaşımların, ancak hesabın sahibi veya aynı paylaşım ortamında ( facebook/WhatsApp ) bulunan kişilerce delil olarak kullanımının mümkün olduğu düşünülebilecektir. Diğer bir anlatımla, sahte profil oluşturup paylaşımlarda bulunmak veya kişi profillerinde hesap sahibinin bilgisi, muvafakatı ve izni olmaksızın yapılan paylaşımların delil olarak sunulması halinde, bunların 6100 Sayılı HMK'nun 189/2. maddesi kapsamında hukuka aykırı delil kabul edilmesi gerekir.
Hal böyle olunca, mahkemece; davacı nafaka yükümlüsü tarafından sunulan delillerin bir bölümünün hukuka aykırı olarak elde edilmiş olduğu, diğer delillerin ise hukuka aykırı bir şekilde yaratılmış olduğu gözetilerek, dosya kapsamındaki diğer delillerle de ispat edilemeyen nafakanın kaldırılması davasının reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile davanın kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır.
2- ) Birleşen davaya yönelen temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Nafaka alacaklısı davacı, birleşen davada; boşanma davasında hüküm altına alınan yoksulluk nafakasının aradan geçen süreç içerisinde yetersiz hale geldiğini ileri sürerek, nafakanın artırılmasını istemiştir.
Bu durumda, mahkemece; birleşen davada taraflarca bildirilen delillerin usulünce toplanması ve ulaşılacak sonuca göre istem hakkında bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile birleşen davanın reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda birinci ve ikinci bentte açıklanan sebeplerle hükmün HUMK'nun 428. maddesi gereğince davalı-davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istenmesi halinde temyiz edene iadesine, 6100 Sayılı HMK'nun geçici madde 3 atfıyla 1086 Sayılı HUMK'nun 440. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 07.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Old 27-03-2018, 15:36   #8
AV.SİBEL

 
Varsayılan

T.C
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
ESAS NO:2011/2-703
KARAR NO:2012/70
KARAR TARİHİ:15.02.2012

> KURGU SONUCU OLUŞTURULMUŞ "CD" DELİLİ HÜKME ESAS ALINMAZ.



Taraflar arasındaki “Boşanma ( Kusur Tespiti)” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kadıköy 1.Aile Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 10.02.2010 gün ve 2009/1074 E., 2010/77 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2.Hukuk Dairesinin 15.12.2010 gün ve 2010/8335 E., 2010/21119 sayılı ilamı ile,

Davacı, boşanma ile ilgili hüküm kesinleşmeden önce 7.7.2009 tarihinde ölmüştür. Davacının mirasçıları Türk Medeni Kanununun 181/2. maddesi gereğince davalının kusurlu olduğunun tespitini istemişlerdir.

Mahkemece dava kabul edilip davalının daha fazla kusurlu olduğunun tespitine karar verilmiştir. Taraflardan ve üçüncü kişilerden aktarılan olaylar hükme esas alınamaz. Davacı tanıklarının sözlerinin bir kısmı davalının kusurlu olduğunu kabule elverişli olmayan beyanlar olup, bir kısmı ise sebep ve saiki açıklanmayan ve inandırıcı olmaktan uzak izahlardan ibarettir. Bu itibarla davanın reddi gerekirken delillerin taktirinde hataya düşülerek yetersiz gerekçe ile davalının kusurlu olduğunun tespitine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davalı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, boşanma istemine ilişkin olmakla birlikte, yargılama aşamasında davacı öldüğünden davaya kusur tespiti davası olarak devam olunmuştur. Davacı T...vekili dava dilekçesinde, taraflar arasındaki evlilik birliğinin ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığı iddiasıyla tarafların boşanmalarına, davacı yararına maddi ve manevi tazminata hükmedilmesini istemiştir.

Davalı N....vekili, iddiaların asılsız olduğunu taraflar arasında herhangi bir uyuşmazlık bulunmadığını, davacının temyiz kudretine sahip olmadığını belirterek davanın reddini savunmuş; aksi halde maddi manevi tazminata birleşen davada da nafakaya hükmedilmesini istemiştir

Yargılama sırasında davacıya kızı S.... vasi olarak atanmıştır. Mahkemece davalının daha fazla kusurlu kabul edilerek verilen davanın kabulüne ilişkin ilk karar, davalı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece, dosyaya sunulan nüfus kayıt örneğinden davacı T....’in 07.07.2009 tarihinde öldüğünün anlaşıldığına işaretle evliliğin ölüm ile son bulduğu, davanın konusunun kalmadığı, bu konuda bir karar verilmek üzere hükmün bozulması gerektiği, gerekçesi ile karar bozulmuş; bunun üzerine davacı mirasçıları S.... vs. vekili 4721 sayılı Medeni Kanunu(TMK)’nun 181.maddesi uyarınca inceleme yapılarak davalının kusurlu olduğunun tespitine karar verilmesini istemişler; mahkemece bozma ilamına uyularak davaya kusur tespiti davası olarak devam olunmuş ve davalı Nuray Ö.'in daha fazla kusurlu olduğunun tespitine karar verilmiş;

davalı vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece, yukarıda başlık bölümünde açıklanan nedenlerle ikinci kez bozulmuştur. Mahkeme, tanık anlatımları dışında başka delillere dayanarak kusur tespitine karar verdiğini, savcılık evrakı, icra dosyaları ve CD kayıtlarında taraflar arasında geçen konuşma sonucu davalının davacıya ekonomik şiddet uyguladığı gerekçesiyle önceki kararında direnmiş; hükmü davalı vekili temyize getirmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dosyada mevcut delillerin davalının evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında kusurlu kabul edilmesine yeterli olup olmadığı, noktasında toplanmaktadır.

Öncelikle mahkemece direnme kararında gerekçe olarak dayanılan ses ve görüntü kaydı içeren CD delilinin, hukuken geçerli ve hükme esas alınabilecek bir delil niteliğinde olup olmadığının çözümü gerekmektedir: Hemen belirtilmelidir ki, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe girmesinden önceki dönemde, hukuka aykırı olarak elde edilen delillerin değerlendirilmesi konusunda Medeni Usul Hukukunda açık bir düzenleme bulunmamakta; konu öğretide yer alan bilimsel görüşler ve yargısal uygulama ile şekillenmekteydi. 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “ispat hakkı” başlığını taşıyan 189.maddesinin 2.fıkrasında yer alan; “Hukuka aykırı olarak elde edilmiş olan deliller mahkeme tarafından bir vakıanın ispatında dikkate alınamaz” hükmü ile açıkça hukuka aykırı olarak elde edilmiş delillerin ispat gücü olamayacağı kabul edilmiştir. Böylece ispat hakkının delillere ilişkin yönünün hukuki çerçevesi çizilmiş; bir davada ileri sürülebilecek her türlü delilin mutlaka hukuka uygun yollardan elde edilmiş olması esası getirilmiştir. Anılan düzenlemeye göre, hukuka aykırı olarak elde edildiği anlaşılan delillerin, mahkeme tarafından bir vakıanın ispatında dikkate alınamayacağı düzenlenmek suretiyle, yargılama sırasında taraflarca sunulan delillerin elde ediliş biçiminin mahkeme tarafından re’sen göz önüne alınması ve delilin her ne surette olursa olsun hukuka aykırı olarak elde edildiğinin tespit edilmesi halinde, diğer tarafça bir itiraz ileri sürülmese dahi mahkemece caiz olmadığına karar verilerek, dosya kapsamında değerlendirilmemesi ilkesi benimsenmiştir.
Bu yasal düzenleme öncesinde, hukuki nitelendirme açısından, öğretide nasıl bir yaklaşımın benimsendiğinin irdelenmesinde de yarar vardır: Berkin, usulsüz veya kanunsuz yahut hukuka aykırı yoldan elde edilmiş delile dayanılarak hüküm verilemeyeceği; örneğin posta memuru ile anlaşarak ele geçirilmiş ve mahkemeye sunulmuş olan başkalarına yazılmış mektupların veya evli erkeğin ilişki kurduğu ve ileride evlenmek istediği kadına yazdığı mektupların çalınarak boşanma davasında delil olarak kullanılmasının caiz olmadığı, görüşündedir(Bkz.Prof.Dr.Berkin N.Tatbikatçılara Medeni Usul Hukuku Rehberi İst.s.734). Üstündağ, hukuka aykırı yollardan elde edilmiş olan delillerin değerlendirilmesi konusunda usul kanunumuzda bir hüküm bulunmadığını belirtmekte; sesin gizlice banda alınması halinde buna daha sonra bir ispat vasıtası olarak dayanmanın mümkün olduğunu açıklamaktadır. Örnek olarak Alman Mahkemesinin kararı alınarak, bu karara göre, insan seslerinin konuşanın muvafakati olmaksızın tespiti kişilik haklarına bir saldırı olmakla beraber, gizli ses almayı haklı kılan nedenlerin mevcudiyeti halinde bu şekilde bir tecavüze müsaade edilmesi gerektiğinin kabul edildiğini belirtmektedir. Alman Mahkeme kararına esas teşkil eden olayda evli kadın, kocasına defalarca hakaret etmiş ve bütün bunları da mahkemede inkâr edeceğini de ilave etmiştir. Bunun üzerine koca açmayı tasarladığı boşanma davası için bu sahneleri teybe almıştır(Bkz.Prof.Dr.Üstündağ-S.Medeni Yargılama Hukuku C.1-II, İst.2000 S.267 ve 762). Prof.Dr.Pekcanıtez’e göre, kişilik haklarının, özel yaşam alanı ve sır alanının ihlali sonucu elde edilen teyp bandı, fotoğraf, çalınmış veya el konulmuş aşk mektupları delil olarak değerlendirilemez. Hukuka aykırı olarak elde edilen delilin değerlendirilmesi konusunda Medeni Usul Hukukunda da geçerli olan dürüstlük kuralı esas alınarak karar verilmeli ve bu konuda her somut olayda, o olayın özelliğine göre değerlendirme yapılmalıdır.

Bu konuda ihlal edilen kanun hükmü ile ispatlanmak istenen menfaat arasında amaca uygunluk hususu da esas alınmalıdır. Diğer taraftan gizli şekilde ele geçirilen tüm deliller hukuka aykırı delil olarak nitelendirilmemelidir. Örneğin bir telefon görüşmesinde, telefondaki ses yükseltici veya ikinci bir dinleme aleti sayesinde tarafların söylediklerinin duyulması sonucu yapılan açıklamalar ve bu konudaki tanıklık geçerli olmalıdır. Kişilik hakkının ihlali sonucu elde edilen delilin kullanılmasına hakkı ihlal edilen kişi izin verirse bu delil mahkemece kullanılabilir (Pekcanıtez/Atalay/Özekes,Medeni Usul Hukuku, 2.Bası,Ankara 2001/s.390 vd.). Diğer taraftan, hukuka aykırı elde edilen delillerin değerlendirilmesi konusunda 01.10.2011 tarihine kadar Medeni Usul Hukukunda açık bir yasa hükmü olmadığı halde, gerek mülga 1412 sayılı Ceza Yargılamaları Usulü Kanunu(CMUK) ’nda gerekse de 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu(CMK)’nda açık düzenleme yapılmıştır. Mülga 1412 s. CMUK’nun 254/2.maddesinde ‘koğuşturma makamlarının hukuka aykırı şekilde elde ettikleri deliller hükme esas alınamaz.’ Denilmiş; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Delillerin Ortaya Konulması Ve Reddi” başlıklı 206.maddesinin 2.fıkrasının (a) bendinde “ortaya konulması istenilen delilin, kanuna aykırı olarak edilmesi halinde reddolunacağı” düzenlenmiştir. Burada sözü geçen hukuka aykırılıklardan birisi de özel hayata yapılan haksız müdahaledir. Ancak özel hayatın gizli alanı dediğimiz ve sadece bireyi ilgilendiren alana hiçbir şekilde müdahale edilemez. Örneğin kişinin cinsel yaşamı böyledir. Hayatın bu gizli alanı ihlal edilerek bir delil elde edilmiş ise, bunu, kim, nasıl ve hangi amaçla elde etmiş olursa olsun söz konusu delil Ceza Mahkemesinde delil olarak kullanılamaz. Zira hayatın gizli alanı bir delil elde etme yasağı teşkil eder(Öztürk, B. Yeni Yargıtay Kararları Işığında Delil Yasakları ,Ank.1995, S.116 vd.). Yargısal uygulamada somut olayın özelliğine göre farklı yaklaşımlar olmakla birlikte temelinde bir delilin hukuka aykırı olarak elde edilmesi ile hukuka aykırı olarak yaratılmasının farklı olarak ele alındığı, hukuka aykırı yaratılan delilin hiçbir şekilde kabul edilmemesine karşın, hukuka aykırı olarak elde edilen delil konusunda olayın özelliğine göre farklı değerlendirmelerde bulunulduğu görülmektedir. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 25.09.2002 tarih ve 2002/2-617 E. 2002/648 sayılı kararında evlilik birliğinin temelinden sarsılması hukuksal nedenine dayalı boşanma davasında davalı kadına ait günlüğün delil olarak kabul edilip edilemeyeceği tartışılmış ve kararda bu konuya ilişkin olarak aynen;“ ‘Zehirli ağacın meyveleri’ olarak ifade edilen hukuka aykırı olarak elde edilen delillerin değerlendirilmesi konusunda Medeni Usul Hukukunda açık bir düzenleme bulunmamaktadır.” tespiti yapıldıktan sonra yukarıda da işaret olunan öğretideki görüşlere yer verilmiş; ardından tarafların birlikte yaşadığı evde, davalı evi terk ettikten sonra kilitli olmayan yerden elde edilip mahkemeye sunulan zor ve tehdid ile ele geçirildiği savunulmayan ve davalı tarafından tutulduğu tartışmasız olan …defterin yukarıda anılan görüşler doğrultusunda delil olup olmadığı değerlendirilmiştir. Sonuçta: “öncelikli olarak özel hayatın gizliliğinin korunmasının esas olduğu; ancak somut olayın özelliğinin bu genel görüşten ayrılmayı gerektiren istisnalar içerdiği; kullanılan deliller çalınmış, tehdit ya da zorla elde edilmiş ise burada hukuka aykırılığın olacağı, hukuka aykırı yollardan elde edilmemiş delillerin ise yasak bir delil olarak değerlendirilemeyeceği; boşanma davasının zaten kişilerin özel yaşamını ilgilendiren bir dava olduğu ve kocanın eşi ile birlikte yaşadıkları mekanda ele geçirdiği eşine ait fotoğrafları, not defterini veya mektupları mahkemeye delil olarak verilmesi halinde, bu deliller hukuka aykırı yollardan elde edilmediğinden mahkemede delil olarak değerlendirileceği; aynı evde yaşayan kadının, kocanın bu delilleri ele geçirilebileceğini bilebilecek durumda olduğu, kocanın yatak odasındaki bir dolabın içinde yada yatağın altında kadın tarafından saklanan bir not defterini ele geçirmesinin, bu mekan eşlerin müşterek yaşamlarını sürdürdükleri bir yer olduğundan kadın için gizli mekan kabul edilemeyeceği; hiç kimsenin evindeki bir mekanda bulduğu bir delili hukuka aykırı yollardan ele geçirmiş sayılamayacağı, özel hayatın gizli alanlarının, özel hayatın gizli alanını ilgilendiren delillerle ispat edilebileceği” vurgulanarak davalıya ait günlük delil olarak kabul edilmiştir. Kararda üzerinde önemle durulan husus, delilin hukuki yollardan elde edildiğinin kabulüdür. Yine Hukuk Genel Kurulu’nun 28.05.2003 gün ve 2003/1-374 E- 2003/370 K. sayılı ilamında ise: davacı tarafça muvazaanın kanıtı olarak sadece video kaseti deliline dayanılmış; kararda video kasetinin hukuka aykırı delil olmamakla birlikte, murisin ses ve görüntüsünün kaydedildiği ortam, murisin ses ve görüntüsünün alındığı tarih itibariyle yaşlı, hastalıklar içinde kıvranan, hastaneden çıkmak için yardım bekleyen, her türlü etkiye açık bir kişi olması nedeniyle bu delilin başlı başına muvazaaya kanıt olamayacağı kabul edilmiştir.

Bir delilin mahkemece kabul edilebilmesi için, gerek öğretide yer alan ağırlıklı görüş, gerekse de Hukuk Genel Kurulu Kararlarında ortaya konulan ölçüt; o delilin usulsüz olarak yaratılmamış olması ve hukuka aykırı biçimde elde edilmemesidir. Vurgulanmalıdır ki, bir delilin usulsüz olarak elde edilmesi ayrı, usulsüz olarak yaratılması ayrı bir olaydır. Usulsüz olarak elde edilen bir delil somut olayın özelliğine göre değerlendirilebilirse de; usulsüz olarak yaratılan bir delilin hiçbir şekilde delil olarak kabulü olanaklı değildir.

Somut olaya gelince; Mahkemece, hükme esas alınan CD, davalı kadının rızası dışında kaydedildiği gibi sırf boşanma davasında delil olarak kullanılmak amacıyla bir kurgu sonucu oluşturulmuştur. O halde bu şekilde oluşturulmakla usulsüz olarak yaratılmış bu delilin hükme esas alınması mümkün değildir. Kaldı ki, bir an için delil olarak kabul edilse dahi ne CD içeriği, ne savcılık evrakı ve icra dosyaları ne de tanık beyanları davalının kusurlu olduğunu ispata yeterli bulunmamıştır. O halde, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 15.02.2012 gününde oybirliği ile karar verildi.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
boşanma davasında telefon görüşmeleri whatsapp yazıları Konuk Kadınlara Hukuki Destek Merkezi (KAHDEM) 1 22-06-2017 13:46
Boşanma Davası, Whatsapp Görüşmeleri ve Ses Kaydı - Hukuka Aykırı Delil mi ? Av.AdnanEsad Meslektaşların Soruları 2 14-05-2017 11:06
Ekran Çiktisi Delil Niteliği thanatos Meslektaşların Soruları 0 11-03-2016 14:04
Boşanma gerceklestikten sonra açılan ziynet davasinda internet görüntüleri ile delil sunma Konuk emine Kadınlara Hukuki Destek Merkezi (KAHDEM) 2 06-12-2014 02:48


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05628109 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.