Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

4.HD 13.05.1980 gün ve 1980/3493-6206 sayılı kararı arıyorum?

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 08-04-2016, 11:38   #1
sailor1981

 
Varsayılan 4.HD 13.05.1980 gün ve 1980/3493-6206 sayılı kararı arıyorum?

HGK, 15.11.2000 gün ve: 2000/21-1609 K: 2000/1699,
4.HD 13.05.1980 gün ve 1980/3493-6206 sayılı;
4.hd 26.01.1987 gün, 1986/7532 esas, 1987/485 karar sayılı kararı).arıyorum teşekkürler.
Old 08-04-2016, 12:27   #2
tiryakim

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan sailor1981
HGK, 15.11.2000 gün ve: 2000/21-1609 K: 2000/1699,
4.HD 13.05.1980 gün ve 1980/3493-6206 sayılı;
4.hd 26.01.1987 gün, 1986/7532 esas, 1987/485 karar sayılı kararı).arıyorum teşekkürler.



T.C. YARGITAY

Hukuk Genel Kurulu
Esas: 2000/21-1609
Karar: 2000/1699
Karar Tarihi: 15.11.2000


İŞ KAZASI NEDENİYLE MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT TALEBİ - ZAMANAŞIMI SÜRESİ VE BAŞLANGICI - İŞ KAZASI SONUCU UĞRANILAN MALULİYET ORANININ TESBİTİNİN UZUN SÜRMESİ

ÖZET: Uyuşmazlık, görülmekte olan ve olay tarihinden yaklaşık 15 yıl sonra açılan davanın, zamanaşımına uğrayıp uğramadığı konusuna ilişkindir. Olumlu tespit davası, zamanaşımını keser. Ancak kısmi eda davasının, tespit davası olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. Somut olayda, iş kazası sonucu beden gücü kaydı nedeniyle tazminat talep edilmiştir. Beden gücü kayıp oranının tartışmalı olması nedeniyle sorunun çözümü için Adli Tıptan görüş sorulmuş ve davacının son ve kesin durumu bu aşamadan sonra tespit edilmiştir. Davacı ortaya çıkan bu yeni ve kesin olguya dayanarak dava açtığına göre davanın zamanaşımına uğradığının kabulü hatalıdır.

(818 S. K. m. 46, 47, 125, 133) (506 S. K. m. 26)

Dava: Taraflar arasındaki "maddi-manevi tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 3.İş Mahkemesi'nce davanın kabulüne dair verilen 27.4.2000 gün ve 2000/261 E. 299 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 11.7.2000 gün ve 2000/4536-5588 sayılı ilamıyla; (...Dava, nitelikçe iş kazası sonucu uğranılan beden gücü kaybı nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Zararlandırıcı sigorta olayı sonucu davacının %46,2 oranında sürekli iş göremezliğe maruz kaldığı, olayda davalının %60 oranında kusurlu olduğu, zararlandırıcı olayın 1.12.1985 tarihinde meydana geldiği, işbu davanın ise, 3.3.2000 tarihinde açıldığı, yöntemince zamanaşımı definde bulunulduğu uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık, Ankara 3.İş Mahkemesine, davacı tarafından açılan 1995/1061 sayılı davanın kısmi eda davası niteliğinde mi yoksa "olumlu tespit" davası niteliğinde mi, giderek, anılan davanın Borçlar Kanununun 133/2. maddesi gereğince zamanaşımını Ankara 3. İş Mahkemesine açılan 2000/261 esasında kayıtlı iş bu dava yönünden de kesip kesmeyeceği noktasında toplanmaktadır.

Gerçekten, olumlu tespit davasının zamanaşımını keseceği hem öğretide, hem de yerleşik Yargıtay kararlarında kabul edildiği tartışmasızdır. Öte yandan, olumlu tespit davasının ise; alacaklı tarafından açılan ve hukuki münasebetin varlığının saptanmasına yönelik olduğu "eda" istemini içermediği söz götürmez.

Somut olayda; davacının Ankara 3. İş Mahkemesine açmış olduğu 1995/1061 sayılı davanın ikinci kısmi eda davası niteliğinde olduğu, olumlu tespit davası niteliğinde olmadığı, kesinleşen karar içeriğinden anlaşılmaktadır. Bundan başka, kısmi davalarda; Mahkeme, görevi gereğince davacının işverenden isteyebileceği tazminat miktarının tavanını belirlemekle yükümlü olduğu tartışmasızdır. Bütün bunlardan başka, kısmi davada, ayrıca tazminatın miktarının belirlenmesini istemek ve bu belirlemeye yönelik istemi, olumlu tespit davası olarak nitelemek "eda davası" açmak imkanı varken tespit davası açılamaz" yolundaki kamu düzeni ile ilgili ilkeye aykırı olacağı açıktır.

Hal böyle olunca, davacının açmış olduğu ve kesinleşen davalar "kısmi dava" niteliğinde olup "olumlu tespit" davası niteliğinde olmadığından 2000/261 sayılı dava yönünden, zamanaşımını kesmeyeceği, açık-seçiktir. Başka bir anlatımla, kısmi davalarda zamanaşımı, yalnızca dava edilen kısım için kesilir ve dava dışı bırakılan kısım için zamanaşımı işlemeye devam eder. Ek davanın zamanaşımı süresinde açılması gerekir. Oysa, ek davanın Borçlar Kanununun 125. maddesinin öngördüğü 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolmasından sonra açıldığı ortadadır.

Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın ve özellikle kesinleşen kısmi davaları olumlu tespit davası olarak nitelendirmek suretiyle iş bu ek davanın 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolmasından sonra açıldığı gözardı edilerek işin esasına girip yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde, davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDENLER: 1- Davacı vekili

2 - Davalı vekili

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle H.U.M.K. nun 2494 sayılı Yasa ile değişik 438/II. fıkrası hükmü gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

1- Davacı vekili önceki hükmü temyiz etmediğinden hakkındaki karar kesinleşmiş olup temyiz itirazının reddi gerekir.

2- Yerel mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık; görülmekte olan ve olay tarihinden yaklaşık on beş yıl sonra açılan bu davanın; zaman aşımına uğrayıp uğramadığı konusuna ilişkindir. Yerel Mahkeme; zaman aşımı süresi içinde açılan önceki davanın maddi zararın miktarı yönünden bir sorumluluğun tespiti davası niteliği taşıdığını ve tespit davalarının zaman aşımını keseceği görüşü ile maddi tazminat sitemini kabul etmiş, Özel Daire ise, ortada bir kısmi eda davasının bulunduğunu, o nedenle davanın zaman aşımına uğradığını ve dinlenemiyeceği görüşü ile yerel mahkeme kararını bozmuştur.

Öncelikle belirtelim ki, kısmi eda davası olarak açılan bir davayı tespit davası olarak nitelemek ve buna bağlı sonuç çıkarmak, Yargıtay'ın bu güne değin sürdürdüğü uygulamayla bağdaşmaz. Ne var ki, dava konusu olayın kendine özgü durumu özellikle davacının yeni bir olgu olarak ortaya çıkan, beden gücü kayıp oranı ve buna bağlı dava hakkı gözönünde tutulduğunda olumlu sonuca ulaşılması gerekir.

Gerçekten, davacının 18.10.1990 tarihinde %79 olarak kabul edilen beden gücü kayıp oranı; daha sonra Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Başkanlığının 3 kişilik Kurul raporu ile %100 olarak belirlenmiştir. Davacının, beden gücü kayıp oranının tartışmalı bulunması ve iyileşme gösterdiği iddia ve dava edilmesi üzerine bu kere, sorunun çözümü için Adli Tıp Kurumundan görüş sorulmuş ve bu Kurum, davacının son ve kesin durumunu 22.9.1999 tarihinde %46,2 beden gücü kayıp oranı olarak saptanmıştır. İşte davacı ortaya çıkan bu yeni ve kesin olguya dayalı olarak zamanaşımını kesmek amacıyla istemde bulunduğuna göre davanın zaman aşımına uğradığını kabul etmek mümkün değildir.

Belirtilen neden ve gerekçelerle yerel mahkemenin direnme kararı uygun bulunmakla; işin esası incelenmek üzere dosya dairesine gönderilmelidir.

Sonuç: 1- Davacı vekili önceki hükmü temyiz etmediğinden hakkındaki karar kesinleşmiş olduğundan temyiz itirazının REDDİNE, istek halinde temyiz harcının iadesine,

2- Yerel mahkemenin direnme kararı uygun bulunmakla işin esası incelenmek üzere dosyanın 21. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 15.11.2000 gününde ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY YAZISI

Yakup Çam vekilince davacı şirket aleyhine 16.7.1990 tarihli dava dilekçesi ile; müvekkilinin davalının Suudi Arabistan/Riyad şantiyesinde hizmet sözleşmesi ile çalıştığı sırada, 1.12.1985 tarihinde uğradığı iş kazasında felç olduğundan söz edilerek, fazlaya ilişkin hak saklı kalmak üzere şimdilik 1.000.000 maddi, 100.000 manevi tazminatın, olay tarihi olan 1.12.1985 ten itibaren yasal faizi ile birlikte tahsili için Ankara 6. İş mahkemesinde açılan 1990/2281 esas sayılı davanın; izlenmemesi nedeniyle 30.12.1994 tarihinde HUMK. nun 409. maddesine göre işlemden kaldırılmasına, 10.4.1995 tarihinde de davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.

Yakup Çam vekili 28.4.1995 tarihli yeni bir dava dilekçesi ile Ankara iş Mahkemesinde davalı şirket aleyhine yine fazlaya ilişkin hakları saklı tutarak, aynı nedenlere dayalı biçimde 1.000.000 maddi 200.000 milyon lira manevi tazminatın 1.12.1985 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte tahsili için yeniden dava açmıştır. Ankara 3. İş Mahkemesinin 1995/1061 esasına kaydı yapılan davanın devamı sırasında; davacı vekili bu dosya ile saptanan duruma göre, "Davamız 1995/1061 esasında ortaya çıkan ve talep dışında kalan tazminatın tahsiline ilişkindir." diyerek 3.000.000.000 TL maddi tazminat istemli ve "Davalının sorumluluğunun ve sorumlu olduğu maddi tazminat tutarının tespitine" de karar verilmesini içeren 8.9.1995 tarihli dilekçe ile Ankara 3. İş Mahkemesinde 1995/2654 esas sayılı sayısını alan yeni bir ek dava daha açmış ve bu dava 19.10.1995 tarihinde 1995/3056 sayılı kararla aynı mahkemenin 1995/1061 esas sayılı dosyası ile birleştirilmiştir. Sonuçta da; mahkemece 1.12.1999 tarihinde 3.001.000.000 TL. maddi ve 200.000 TL manevi tazminatın 1.12.1985 tarihinde itibaren yasal faizi ile birlikte tahsiline ve bunun yanı sıra "Davalının maddi tazminat açısından sorumluluk sınırının 19.487.307.791 TL olduğunun tespitine" karar verilmiş ve temyizi üzerine de karar 20. Hukuk Dairesinin 1.2.2000 tarih ve 1999/9160-2000/482 sayılı ilamı ile onanmıştır.

Bu onama sonrasında davacı vekilince 3.3.2000 tarihli dava dilekçesi ile bu kez Ankara 3. İş Mahkemesinde 2000/647 esas sayı ile 1.12.1985 tarihinde meydana gelen iş kazasındaki cismani zarar nedeniyle bakiye 16.486.307.791 TL. nin tahsili ve 1.12.1985 tarihinde itibaren, 3095 sayılı yasanın 15.12.1999 tarih ve 4489 sayılı kanunla değişik hükümlerinde öngörülen en yüksek oranda ve tahsil tarihine kadar bu oranlarda meydana gelecek değişiklikleri kapsayacak şekilde faiz yürütülmesi için dava açılmış ve davalı vekilince bu davaya karşı zamanaşımı definde bulunulmuşsa da, mahkemece zamanaşımı defi yerinde görülmeyerek 27.4.2000 tarihinde 2000/299 sayılı kararla davanın kabulüne ve 16.486.307.791 TL. nın 1.12.1985 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

Temyiz üzerine 20. Hukuk Dairesince bu karar, metni yukarıya alınan gerekçeye göre özetle bu son davanın 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolmasından sonra açıldığından söz ederek bozulmuş; ancak mahkemece bozmaya karşı direnmeye karar verilerek dava Hukuk Genel Kurulunun önüne gelmiştir.

Yerel Mahkemenin direnme gerekçesi, önceki davanın yani 1995/1061 esaslı dava ile birleştirilen 1995/2654 esas sayılı dava ile istenen sorumluluğun tespiti isteminin bir olumlu tespit davası olduğu ve bu niteliği itibarı ile zamanaşımı kesmiş bulunduğudur.

Öğretide olumlu tespit davalarının zamanaşımını kestiği kabul edilmektedir. (Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü Cilt 2, 5. Baskı İstanbul 1990 sh: 1139). O halde burada üzerinde durulacak konu 1995/1061 sayılı ek dava ile birleştirilip sonuçlandırılan 1995/2654 sayılı davayla vaki istemin olumlu bir tespit davası olup olmadığıdır. Yine öğretiye göre en yalın tanımı ile "Bir hukuki ilişkinin mevcut olduğunun tespiti için açılan davaya müspet (olumlu) tespit davası denir." (Prof Dr. Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü, Cilt 1, 5. Baskı İstanbul 1990, Sh.933)

Öğreti ve uygulamanın tespit davaları ile ilgili olarak ittifak ettiği bir diğer hususta, eda davası açılması mümkün olan hallerde tespit davası açılamayacağı ilkesidir.

Bu saptamalar ışığında safahatı yukarıda özetlenen davalara bakacak olursak;

Davacının 1995/1061 esas sayılı dava devam ederken açtığı ve bu dava ile birleştirilen 1999/2654 esas sayılı dosyadaki 3.000.000.000 TL. lik maddi tazminat istemi bir kısmi (Ek) davadır. Aynı dilekçe ile istediği davalının sorumluluğunun ve sorumlu olduğu maddi tazminat tutarının tespitine ilişkin istemi ise bir hukuki ilişkinin mevcut olduğunun saptanması niteliğinde olmadığından olumlu tespit davası olarak kabul değerlendirilemez. Hal böyle olunca da zamanaşımını kestiğinden söz edilemez. Davacı vekili, 3.000.000.000. maddi tazminatı istediği gerekçelerle daha fazla maddi tazminatı da isteyebilirdi. Nitekim 1995/2654 esas sayılı davayı açarken, "Davamız 1995/1061 esasında ortaya çıkan ve talep dışında kalan tazminatın tahsiline ilişkindir." diyerek durumu açıkça ortaya koymuş ve bilinen olguya dayanarak saklı tuttuğu maddi tazminat isteminin ikinci aşamasını talep etmiştir. Davacı vekilinin istemde bulunmasına engel bir durum yoktur; eda davası daha fazla miktar için açmasına mani bir halde bulunmamaktadır.

Bu nedenlerle Yüksek Özel Dairenin bozma gerekçesini aynen benimsediğimden sayın çoğunluğun onama yolundaki görüşüne katılamıyorum. Yerel Mahkeme kararının bozulması düşüncesindeyim.

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı
Old 08-04-2016, 12:28   #3
tiryakim

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan sailor1981
HGK, 15.11.2000 gün ve: 2000/21-1609 K: 2000/1699,
4.HD 13.05.1980 gün ve 1980/3493-6206 sayılı;
4.hd 26.01.1987 gün, 1986/7532 esas, 1987/485 karar sayılı kararı).arıyorum teşekkürler.


T.C. YARGITAY

4.Hukuk Dairesi
Esas: 1986/7532
Karar: 1987/485
Karar Tarihi: 13.12.1987


TAZMİNAT DAVASI - TRAFİK KAZASINDAN DOĞAN TAZMİNAT İSTEMİ - BEDEN GÜCÜ KAYIP ORANININ ADLİ TIP KURUMU TARAFINDAN ARTTIRILMIŞ OLMASI - ARTTIRMANIN ZAMANAŞIMI SÜRESİNİN BAŞLANGICININ BELİRLENMESİNE ETKİLİ OLMAYACAĞI - ZAMANAŞIMI SÜRESİNİN DOLMUŞ OLMASI

ÖZET: Davacının beden gücü kayıp oranının ilk dava sırasında Adli Tıp Kurumu tarafından benimsenmeyerek arttırılmış olması zamanaşımı süresinin başlangıcının belirlenmesine etkili görülemez. Mahkemenin, zamanaşımı süresinin başlangıcını belirleme şekli doğru olmamıştır. Davalıya uygulanacak iki yıllık zamanaşımı süresinin dolmuş olduğunun kabul edilmemiş olması bozmayı gerektirir.


(6085 S. K. m. 50) (818 S. K. m. 46, 60)

Dava: Taraflar arasındaki trafik kazasından doğan tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı 4.321.549 liranın olay tarihi olan 14.6.1980 tarihinden, 19.12.1984 kadar % 5, bu tarihten sonra % 30 yasal faiziyle birlikte davalılardan ortaklaşa ve zincirleme alınarak davacıya ödenmesine fazla istemin reddine ilişkin hükmün davalılar tarafından da duruşma istekli olarak temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşuldu:

Karar: 1 - Davalı S. Urağan, zamanaşımı savunmasında bulunmuştur; mahkeme, zararın 9.5.1984 günlü Adli Tıp Raporuyla öğrenildiği gerekçesiyle zamanaşımı savunmasını reddetmiştir.

Davalı işleten için iki yıllık zamanaşımı süresinin (6085 S.K. m. 50) söz konusu olduğu ve bu sürenin zararı ve faili (sorumluyu) öğrenmeden itibaren başlayacağı (B.K. m. 60/1) tartışılmamalıdır. Olayımızda sorun, "zararın davacı tarafından öğrenildiği tarihin" belirlenmesinde toplanmaktadır.

Bugün gerek uygulamada ve gerekse hukuk öğretisinde kabul edilmiş genel kurula göre; zarar görenin zararı öğrenmesinden amaç; zararın mahiyeti ve esaslı unsurları hakkında, bir dava açmaya ve davanın gerekçelerini göstermeye elverişli bütün hal ve şartları öğrenmiş olmasıdır. Eğer zararın kapsamını belirleyecek husus "gelişmekte olan bir durum" ise zamanaşımı, bu gelişme sona ermedikçe işlemeye başlamaz.

Davaya konu olay, 14.6.1980 günü gerçekleşmiş ve davacı bu olay nedeniyle geçirdiği tedavi sonunda "bacakta kalıcı kısalık ve dizkapağında normal hareketi önleyici sertlik" sonucu sürekli beden gücü kaybına maruz kalmıştır. İlk önceleri zararın gelişen bir durumla ilgili olduğu tartışmasızdır; ne var ki, davacı, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde yapılan muayene sonucu alınan 15.12.1982 günlü raporla, zararın mahiyeti ve esaslı unsurları hakkında dava açmada elverişli bütün hal ve şartları öğrenmiş durumdadır; bu raporla, bacaktaki kısalık ve özellikle dizde geri dönülmesi olanağı bulunmayacak şekilde sertlik oluştuğu ve rehabilitasyondan yarar görmeyeceği açıkça belirtilmiştir. Davacı dahi 25.3.1983 günlü açtığı ilk davada bu hususu hiçbir duraksamaya meydan vermeyecek şekilde savunmuştur. O halde zararın kapsamı belirleyecek gelişen durumun durduğu veya ortadan kalktığı 15.12.1982 günlü raporla öğrenilmiş olduğunun kabulü zorunludur.

Davacının beden bütünlüğünde meydana gelen kalıcı nitelikteki sakatlığın çalışma gücüne etki oranının, yetkili kurumlarca değişik şekilde benimsenmiş olması sonuca etkili değildir. Bu nedenle SSK'dan alınan raporda, belirlenen beden gücü kayıp oranının ilk dava sırasında Adli Tıp Kurumu tarafından benimsenmeyerek arttırılmış olması zamanaşımı süresinin başlangıcının belirlenmesine etkili görülemez.

Mahkemenin, zamanaşımı süresinin başlangıcını karar yerinde gösterildiği şekilde belirlemesi doğru olmamıştır. Dava 6.5.1986 gününde açıldığına ve zararı öğrenme de 15.12.1982 gününde gerçekleşmiş bulunduğuna göre, adı geçen davalıya uygulanacak iki yıllık zamanaşımı süresinin dolmuş olduğunun kabul edilmemiş olması bozmayı gerektirir.

2 - İlk açılan davada, sürekli beden gücü kaybı oranının % 8.5 olduğunu kabul eden rapora göre istekte bulunulmuş ve buna göre kurulan hüküm kesinleşmiştir. Ne var ki, Adli Tıp Kurumu, gerçek beden gücü kaybının % 19.2 olduğunu belirlemiştir. Mahkeme bu davada bilirkişi raporundaki hesap şeklini (% 19.2 oranına göre belirlenen tüm zarardan ilk davada hüküm altına alınan düşülerek) benimseyerek hüküm kurmuştur. Oysa % 8.5 oranına göre istek hüküm altına alınmakla kesinleşmiştir; artık davacının saklı tuttuğu miktar % 19.2 oranına göre hesap edilenden ilk davada hükmedilen çıkarıldıktan sonra kalan değil; yüzde 19.2 maluliyet oranından % 8.5 düştükten sonra geri kalan ve istenmeyen yüzde 10.7 oranına göre hesap edilecek miktardır.

O halde mahkemenin, gerçekleşen beden gücü kaybı oranının tümünü esas olarak yapılan hesap şeklini benimseyerek hüküm kurması da Usul ve Yasaya aykırıdır.

3 - Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir yolsuzluk görülmemesine göre davalı sürücü Ahmet Zafer'in ikinci bendin kapsamı dışındaki temyiz itirazlarının reddi gerekir.

Sonuç: Temyiz olunan kararın birinci bentte gösterilen nedenle davalı S. Urağan ikinci bentte gösterilen nedenle davalı Ahmet Zafer yararına BOZULMASINA, davalı Ahmet'in diğer temyiz itirazlarının üçüncü bentte gösterilen nedenle reddine 13.12.1987 gününde oybirliği ile karar verildi.

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı
Old 08-04-2016, 12:28   #4
tiryakim

 
Varsayılan

4.HD 13.05.1980 gün ve 1980/3493-6206 sayılı;

bu karar sinerjide yok
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
torba yasa- 1980 darbesi dönemi tutuklanıp beraat edenlerin kararlarına ulaşma burçin solmaz Meslektaşların Soruları 1 12-04-2011 12:44
1980 tarihli VİYANA Satım Sözleşmesinin sözleşmeye ilişkin koyduğu hükümler İbrahim Özkan Hukuk Soruları 2 30-11-2010 14:54
Yargıtay 15.HD. E:1980/184 Kat Karşılığı - Teslim sailor1981 Meslektaşların Soruları 1 10-09-2010 00:35
1980-1983 DÖnemİ Ve 1982 Anayasasi SNNDRM Anayasa ve İdare Hukuku Çalışma Grubu 0 19-04-2010 09:52
İ. Ü. Hukuk Fakültesi 1980 ve 1981 girişlilerin toplantısı - Antalya sabriyilmaz Adliye Duvarı 0 12-03-2007 15:16


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05100894 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.