Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

İmar planında okul sahası olan arsanın kamulaştırılmaması

Yanıt
Old 01-09-2008, 20:46   #31
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

HGK. yukarıdaki mesajımda yayaınladığım 2005 yılındaki kararında çok tutarlı bir gerekçe ortaya koyarak fiili el atma olmasa dahi taşınmazın imar planlarında okul yeri olarak gösterilmesini kamulaştırmasız el koyma olarak değerlendirmiş idi. Bu karar AİHM sinin mülkiyet hakkını koruyan kararları ile de örtüşüyordu. HGK.lunun şimdi eski kararını gözardı ederek ilk kararı ile taban tabana zıt görüşlere dayanarak aksini savunması hayal kırıklığı yaratmıştır.Şimdi yine 5.HD.sinin fiili el atma unsurunun aranacağı şeklindeki geleneksel kararı geçerlilik kazanmış iç hukuktaki beklenti sürecide de maalesef sona ermiştir.
T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 2007/5-933

K. 2007/951

T. 5.12.2007

• KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA İDDİASINA DAYALI TAZMİNAT ( İdarece Sahiplenmek Maksadıyla ve Devamlı Olarak Fiilen El Atılmadan Bir Taşınmazın İmar Planında Yeşil Alan Oyun Alanı Park vs. Gösterilmesi Kamulaştırmasız El Atma Sayılamayacağı )

• TAŞINMAZIN İMAR PLANINDA YEŞİL ALAN OYUN ALANI PARK VS. GÖSTERİLMESİ ( Fiilen El Atılmadan Gösterilmesi Kamulaştırmasız El Atma Sayılamayacağı )

• FİİLEN EL ATMA OLMAMASI ( İdarece Sahiplenmek Maksadıyla ve Devamlı Olarak Fiilen El Atılmadan Bir Taşınmazın İmar Planında Yeşil Alan Oyun Alanı Park vs. Gösterilmesi Kamulaştırmasız El Atma Sayılamayacağı )

3194/m.13/1

4721/m.683

ÖZET : Dava, kamulaştırmasız el atma iddiasına dayalı tazminat talebine ilişkindir.
Kamulaştırma yetkisine sahip bir idare, Anayasa ve yasalara uygun bir işlem oluşturmaksızın, bir kimsenin taşınmaz malına el koyar ve onun üzerinde bir tesis veya bina yapar yahut o taşınmaz malı bir hizmete tahsis ederek mal sahibinin taşınmazı dilediği gibi kullanma hakkına karşı herhangi bir girişimde bulunursa, idare taşınmaz mala kamulaştırmasız el koymuş olur. İdarece sahiplenmek amacıyla ve devamlı olarak fiilen el atılma olmadıkça kamulaştırmasız el atmadan söz edilemez. Filen el atma olmadıkça taşınmazın imar planında yeşil alan, oyun alanı, park vs. olarak gösterilmesi kamulaştırmasız el atma sayılamaz. Kamulaştırmasız el atmadan söz edilebilmesi için taşınmaza idarece fiilen el atılması ve mal sahibinin tasarrufunun engellenmiş olması gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki "Kamulaştırmasız el atma iddiasına dayalı tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara Asliye 22. Hukuk Mahkemesi'nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 20.07.2006 gün ve 2005/248 E., 2006/273 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 5. Hukuk Dairesi'nin 04.12.2006 gün ve 2006/11230 -13292 sayılı ilamı ile;
( ... Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece davanın kısmen karar verilmiş, hüküm davalı idare vekilince temyiz edilmiştir.
Dosyada bulunan kanıt ve belgelerden, dava konusu taşınmazların imar planında park alanında kaldığı ve davalı idarece 08.05.2003 tarihinde park alanında kalması nedeniyle kamulaştırılmasına karar verildiği, ancak kamulaştırma işlemlerinin tamamlanmadığı; taşınmazların üzerinde davalı idare tarafından herhangi bir fiili el atma eyleminin gerçekleştirilmediği anlaşılmaktadır.
Kamulaştırmasız el atma nedenine dayalı tazminat davalarında bedele hükmolunabilmesi için, davalı idarenin taşınmaza fiilen ve kalıcı nitelikte el atmış olması gerekir. Taşınmazın imar planında belli bir kamusal amaca tahsis edilmesi ya da o amaca yönelik olarak işlemleri tamamlayan bir kamulaştırma kararı alınması ve kamulaştırma gayesinin gerçekleşmesi için proje çizilmesi kamulaştırmasız el atma sayılmaz. Taşınmaza fiilen el atılmadıkça kamulaştırmasız el koyma olarak nitelendirilemez.
Açıklanan nedenlerle; davalı idare tarafından dava konusu taşınmaza fiilen el atılmamış olması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yasal olmayan gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmesi,
Doğru görülmemiştir... ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, kamulaştırmasız el atma iddiasına dayalı tazminat istemine ilişkindir. Davacı vekili; müvekkilinin murisi Fatma'nın kayden paydaş bulunduğu 1853 ada 107 parsel ve 13408 ada 1 parsel sayılı taşınmazların, 9640 ve 54200 nolu Ankara Şehir lmar Planında 50. Yıl Park alanı olarak ayrıldığını ve park olarak kullanıldığını, sözü edilen parkla ilgili olarak Ankara Büyükşehir Belediyesi'nce açılan, "50. Yıl Parkı ve Şehitler Anıtı Kompleksi Mimarlık Proje Yarışmasının" 13 Aralık 2002 tarihinde sonuçlanmasını takiben uygulanacak eserin seçildiğini ve inşası için ihale de yapıldığını; yine, Ankara Büyükşehir Belediye Encümeninin 08.05.2003 tarihli kararı ile park alanı içinde kalan taşınmazların kamulaştırılmasına karar verildiğini, ancak kamulaştırma işleminin tamamlanmadığını; bu itibarla imar planında park olarak ayrılan dava konusu taşınmazlara davalı idarece hukuken ve fiilen el atıldığını ileri sürerek, müvekkiline ait 113 paya tekabül eden 350.000.- YTL kamulaştırmasız el koyma karşılığının dava tarihinden itibaren yasal faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı vekili; davacının payının tamamının park alanı içinde kalıp kalmadığının belirgin olmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini cevaben bildirmiştir.
Mahkemenin, "dava konusu taşınmazların kentsel dönüşüm proje alanı içerisine alınmasına dair encümen kararının kesinleştiği, bu işlemin de kamulaştırmasız el koyma niteliğinde bulunduğu" gerekçesiyle ve kamulaştırmasız el atmanın varlığını benimsemek suretiyle verdiği "davanın kısmen kabulüne" dair karar, özel dairece yukarıda açıklanan gerekçeyle bozulmuş; yerel mahkemece "kesinleşen proje, encümen kararları kapsamında davacının arsa niteliğindeki taşınmazdan yararlanamadığı, tasarrufun engellendiği ve aynı nedenle açılan kamulaştırmasız el atma davalarının sonuçlandığı ve hisselerin belediye adına tescil edildiğinin anlaşıldığı" gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Dosyadaki bilgi ve belgelerden, tapuda davacının murisinin kayden paydaş bulunduğu dava konusu 1853 ada 107 numaralı parselin İmar İskan Bakanlığı'nın 15.10.1964 tarih 7214 sayılı yazıları ile onaylanan 54200 numaralı plan gereği tamamının 50. Yıl Park Alanı içerisinde kaldığı, 13408 ada 1 numaralı parselin ise imar daire heyetinin 07.11.1978 tarih 868 sayılı kararı ile 1853 ada 107 parsel ve yeşil alandan tevhid edilerek oluşturulduğu ve tamamının 50. Yıl Park alanı içerisinde kaldığı; her iki taşınmazın da, 01.12.2005 gün ve 1218/5181 sayılı Ankara Büyükşehir Belediye Encümen kararı ile 50. Yıl Kentsel Dönüşüm Proje alanı içine alındığı; park alanında kalan taşınmazların kamulaştırılmasına ilişkin olarak Ankara Büyükşehir Belediye Encümenince 08.05.2003 tarihinde karar verilmiş ise de, kamulaştırma işlemlerinin tamamlanmadığı; Sağlık Merkezi Binası ve gecekonduların bulunduğu dava konusu taşınmazlarda, imar planında belirtilen park ile ilgili herhangi bir düzenlemenin yapılmadığının mahkemece keşfen tespit edildiği anlaşılmıştır.
Yerel mahkeme ile özel daire arasındaki uyuşmazlık; imar planında park alanı olarak ayrılmış bulunan ve bu nedenle davalı idarece 08.05.2003 tarihinde kamulaştırılmasına karar verilen, ancak kamulaştırma işlemleri tamamlanmamış bulunan dava konusu taşınmazlara, davalı idarece fiilen el atılmadığının belirlenmiş olması karşısında, kamulaştırmasız el koyma olgusunun varlığının kabul edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
16.05.1956 gün, 1/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı'nda belirtildiği üzere, usulü dairesinde verilmiş bir kamulaştırma kararı olmadan ve bedeli ödenmeden taşınmazına el konulan kimse, ilgili kamu tüzel kişisi aleyhine el atmanın önlenmesi davası açabileceği gibi, değer karşılığının verilmesini de isteyebilir.
Kamulaştırmasız el atma halinde kamu kurumu, Kamulaştırma Kanunu'na uygun hareket etmeden, ferdin malını elinden almış olması sebebiyle kanunsuz bir harekette bulunmuş durumdadır. Bu bakımdan dava, mülkiyete tecavüzün önlenmesi veya haksız fiil neticesinde meydana gelen zararın tazmini davasıdır ( 11.02.1959 gün, E: 1958/17, K: 1959/15 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı gerekçesinden ).
Uyuşmazlığın sağlıklı bir çözüme kavuşturulabilmesi için bu noktada öncelikle "Kamulaştırmasız el koyma" kavramının açıklanmasında yarar vardır.
Kamulaştırma yetkisine sahip bir idare, Anayasa ve yasalara uygun bir işlem oluşturmaksızın, bir kimsenin taşınmaz malına el koyar ve onun üzerinde bir tesis veya bina yapar yahut o taşınmaz malı bir hizmete tahsis ederek mal sahibinin taşınmazı üzerinde dilediği gibi kullanma hakkına karşı herhangi bir girişimde bulunursa, idare taşınmaz mala kamulaştırmasız el koymuş sayılır ( Ali Arcak, Kamulaştırmasız Elkoyma ve Yeni Hükümler, Ankara, 1987, s: 23 ).
Dolayısıyla bir taşınmaza kamulaştırmasız el atıldığından söz edilebilmesi için, öncelikle idarenin o taşınmaza eylemli olarak el koyup, malikin kullanımını yasaya aykırı şekilde tamamen ortadan kaldırması ve bu durumun kalıcı olması şarttır.
Eş söyleyişle idare; el koyma eylemini, o taşınmazı sahiplenme amaç ve kastı ile yapmış olmalıdır. Filen el koyma eylemi bulunan durumlarda dahi; el koyma açıklanan nitelikte değil ve sadece geçici bir kullanım söz konusu ise, kamulaştırmasız el koyma olgusu mevcut değildir. Bundan dolayı malikin bir zararı oluşsa bile, taşınmaz bedelinin istenilmesine hukuken olanak yoktur. Böyle bir durum, sadece ve ancak, uğranılan zararın tazminini başka hukuksal yol ve kavramlara dayalı olarak isteme olanağı verebilir.
Önemle vurgulanmalıdır ki; kamulaştırmasız el koyma hükümlerinin uygulanması, mal sahibinin kullanımına engel olma ve taşınmaz malın elinden alınması anlamını taşıdığına göre; taşınmaz, mal sahibinin elinde bulunduğu ve kullanma hakkına sahip olduğu sürece, mal sahibi idareden değer karşılığının verilmesini isteyemez.
Bu noktada; tapu kaydına kamulaştırma şerhi konulmasının veya 2565 sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu uyarınca taşınmazın ikinci derece askeri güvenlik bölgesine alınarak tapuya şerh verilmesinin ya da imar uygulaması sonucu taşınmazın yol, yeşil alan gibi kamu hizmetlerine ayrılması ve fiili imar uygulaması yapılmadan taşınmazın imar planında yol, yeşil alan olarak gösterilmesi nedeniyle üzerinde yapı yapılmasının yasaklanmasının, kamulaştırmasız el koyma niteliğinde bulunmadığı her türlü duraksamadan uzaktır.
Burada, kanun hükümleri ile taşınmazın belli şekillerde kullanılması kısıtlanmakta ise de; böyle bir sonuca ulaşılmasını gerekli kılan neden, taşınmazın halen mal sahibinin tapulu mülkü olması ve fiilen kullanma hakkına sahip bulunmasıdır. Bu haliyle, 11.02.1959 gün E: 1958/17 K: 1959/15 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı'nda ifade edilen, mülkiyete yapılmış bir tecavüz ya da haksız fiilden söz edilmesi de olanaklı değildir.
Kısaca; idare, mal sahibinin tasarrufuna sürekli engel olmadığı ve taşınmaz mala sahiplenme kastıyla fiilen el koymadığı sürece idare aleyhine bir dava açılamaz.
Bu nedenledir ki, ister uygulama görmüş imar parseli, isterse olduğu gibi bırakılan kadastro parseli olsun, idarece sahiplenmek maksadıyla ve devamlı olarak fiilen el atılmadan bir taşınmazın imar planında yeşil saha, oyun alanı, park yeri olarak gösterilmesi veya ortasından bir yol geçirileceğinin gösterilmiş bulunması mal sahibine dava hakkı vermez.
Nitekim; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 09.04.2003 gün, E: 2003/5-281 K: 2003/284; 31.10.2007 gün, E: 2007/5-718 K:2007/805 ve 07.11.2007 gün, E: 2007/5-805 K: 2007/826 sayılı kararlarında da aynı görüş benimsenmiş; özellikle 31.10.2007 gün ve E: 2007/5-718 K: 2007/805 sayılı kararında, imar uygulaması sonucu oluşan imar parselinin dahi, fiili el atmanın bulunmaması nedeniyle, salt imar planında oyun alanı olarak gösterilmesinin kamulaştırmasız el koyma niteliğinde bulunmadığı kabul edilmiştir.
Tüm açıklamalar ışığında somut durum değerlendirildiğinde;
Mahkemece alınan fen bilirkişi raporunda, dava konusu 13408 ada 1 parsel üzerinde 5 nolu Ana Sağlık Merkezi binası ve bazıları kısmen giren 5 kadar gecekondunun bulunduğu, 1853 ada 107 parsel üzerinde ise bazıları kısmen giren 9 kadar gecekondunun bulunduğu tespit edilmiş olup; bu haliyle planlarda belirtilen park ile ilgili herhangi bir düzenlemenin yapılmadığı anlaşılmaktadır.
Tapuda halen davacının murisi adına kayıtlı bulunan ve imar planında park alanında gösterilen 13408 ada 1 parsel ve 1853 ada 107 parsel sayılı taşınmazlarda davacının muvakkat yapı yapabileceği ve başka şekillerde tasarruf edebileceği anlaşıldığından, davacının kullanımının davalı idarece sahiplenme kastıyla ve sürekli şekilde fiilen engellenmediği açıktır.
Esasen, davacının murisi adına tapulu yerin, salt imar planında park alanı olarak ayrılmış olması, bu amaca yönelik olarak işlemleri tamamlayan bir kamulaştırma kararı alınması ve kamulaştırma gayesinin gerçekleşmesi için proje çizilmesi, mülkiyet hakkının sona erdiğinin kabulüne yetmez.
Bu husus, mal sahibine taşınmaz bedelini talep hakkı vermeyeceğinden; davacı tarafça öne sürülen ve yerel mahkemece de benimsenen, hukuki el atmanın varlığından bahisle kamulaştırmasız el koyma hükümlerinin uygulanması olanaklı değildir. Kamulaştırmasız el koyma hükümleri ancak, idarece mal sahibinin malının elinden alınması durumunda uygulanacaktır.
Şu da eklenmelidir ki, kamulaştırmasız el koymanın varlığı için, imar planında yol, yeşil alan gibi kamu hizmetine ayrılan imar parseline dahi idarece fiilen el atılması ve mal sahibinin tasarrufunun fiilen engellenmesi koşulu aranmakta olup, taşınmazın salt imar durumu kamulaştırmasız el koyma olgusunun kabulü için yeterli bulunmadığına göre; kadastro parseli niteliğinde olan dava konusu taşınmazlar yönünden, böyle bir durumda fiili el koymanın varlığının ve davacının tasarrufunun idarece fiilen engellenip engellenmediğine ilişkin unsurların evleviyetle bulunması gerekli ve zorunludur.
Yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca; davalı idarenin, 13408 ada 1 parsel ve 1853 ada 107 parsel sayılı taşınmazlara fiilen el atmadığı, taşınmazı elinde bulunduran tapu maliki davacıyı tasarruftan men etmediği, imar planında park alanında gösterilmiş olsa dahi bu amaca yönelik olarak taşınmazda fiilen düzenleme yapıp kamu hizmetine tahsis etmediği, bu nedenle kamulaştırmasız el atma olgusundan söz etme olanağı bulunmadığı, böylelikle bu durumun mülkiyet hakkı sahibi davacıya bir dava hakkı vermeyeceği sonucuna varılmıştır.
Hal böyle olunca; yerel mahkemece, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen özel daire bozma kararına uyularak, kamulaştırmasız el koyma hükümlerinin uygulanması olanağı bulunmayan davanın reddine karar verilmesi gerekirken, aksi düşünceyle direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile; direnme kararının yukarıda ve özel daire bozma ilamında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 05.12.2007 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY :
1- SOMUT OLAY:
Dava; kamulaştırmasız el atmadan doğan tazminat isteğine ilişkindir.
Davanın kısmen kabulüne ilişkin "direnme" hükmünün davalı İdare ( Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı ) vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yüksek
Hukuk Genel Kurulu'nca davalı idarenin taşınmaza "filen ve kalıcı nitelikte" el atmamış olduğundan davanın reddine karar verilmesi gerektiği görüşüyle direnme hükmünün bozulmasına karar verilmiştir.
Davacı, uyuşmazlık konusu 1853 ada 107 ve 13408 ada 1 sayılı parsellerde bulunan miras bırakanı Mustafa'nın payları için kamulaştırmasız el koymadan doğan bedelinin tahsilini istemiştir.
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı, Emlak Kamulaştırma Daire Başkanlığı, Kamulaştırma Şube Müdürlüğü'nün 16.12.2005 günlü karşılık yazılarında; " Mamak İlçesi 1853/107 sayılı parselin İmar İskan Bakanlığının 15.04.1964 tarih ve 7214 sayılı yazılarıyla onaylanan 54200 numaralı plan gereği, aynı ilçe 1340811 nolu parselin ise imar daire heyetinin 07.11.1978 tarih ve 868 sayılı kararıyla 18531107 sayılı parsel ve yeşil alanda tevhid edilerek ( birleştirilerek ) oluşturulduğu ve tamamının 50.yıl park alanı içerisinde kaldığı" bildirilmiştir.
Aynı belediyenin 24.10.2005 günlü karşılık yazılarında da; "dava konusu parsellerin belediyece 16.12.2002 tarihinde sonuçlandırılan 50. Yıl Park ve Şehitler Anıtı Kompleksi Mimarlık Proje" yarışması kapsamında kaldığı açıklanmıştır.
Dosyadaki bilgi ve belgelere göre taşınmazların kamulaştırılmasına karar verildiği, ( encümenin 8.5.2003 tarih ve 1065 sayılı kararı ) ancak, işlemlerin tamamlanmadığı, idare tarafından henüz el konulmadığı ve kazanan mimari projenin yapımına ilişkin herhangi bir işlemin de yapılmadığı belirlenmiştir.
2- UYUŞMAZLIK NOKTASI:
Yerel mahkeme ile Hukuk Genel Kurulu ve özel daire arasındaki uyuşmazlık, davalı idarece taşınmazlara fiilen el konulmadığının saptanmış olması ve idare tarafından yapılan hukuki olgular ( işlemler ) karşısında, davacının taşınmazlardaki payı yönünden hukuken kullanma hakkının engellenip engellenmediği veya kısıtlanıp kısıtlanmadığı ve buna bağlı olarak somut olayda kamulaştırmasız el koyma olgusunun varlığının kabul edilip edilemeyeceği yani idarenin bu davranışının fiili ( eylemli ) bir kamulaştırma anlamına gelip gelmeyeceği noktasında toplanmaktadır.
3- MÜLKİYET HAKKININ ULUSAL VE ULUSLARARASI YASAL DAYANAKLARI VE SOMUT OLAYA ETKİLERİ:
A ) Mülkiyet Hakkının Ulusal Yasalardaki Dayanakları ve İrdelenmesi:
-1982 Anayasasının 35. maddesinde; " Herkes mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması, toplum yararına aykırı olamaz."
Görüldüğü gibi, Anayasa mülkiyet ve miras hakkını kutsal ve mutlak bir hak olarak kabul etmektedir. Bu nedenlerle Anayasa'da, temel hak ve ödevler kısmında yer verilmiştir. Şu halde, 35. maddenin temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması başlığını taşıyan 13. maddesiyle birlikte yorumlamakta yarar vardır. Hukuk Genel Kurulu önüne gelen olayda mülkiyetin kullanılması hakkına getirilen kısıtlama, Anayasa'nın 13. maddesinde açıklanan ilkeleri aşan bir sınırlama olup, önemli ölçüde zorlaştırıcı ve dahası ortadan kaldırıcı nitelikte bulunmaktadır. 43 yılı aşan bir süreç gözetildiğinde Sosyal ve Hukuk Devleti ilkeleriyle örtüştüğü de söylenemez.
- 4721 sayılı TMK'nun 683. maddesine göre; "Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarruf ta bulunma yetkisine sahiptir. İdarenin 1964 yılından beri başlayan 43 yıllık süreç içinde taşınmazlarla ilgili olarak aldığı kısıtlayıcı işlemler ile davacının serbest ( dilediği gibi ) kullanma hakkının elinden aldığı somut bir olgudur.
- 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 13/1. madde ve fıkrasıyla, "imar planlarında, resmi yapı, okul, cami, yol ve meydan gibi genel hizmetlere ayrılan yerlerin, imar programına alınıncaya kadar mevcut kullanma şeklinin devam edeceği öngörülmüştür; aynı kanunun 10. maddesiyle de belediyelerin imar planlarının yürürlüğe girmesinden en geç üç ay içinde bu planı uygulamak üzere 5 yıllık imar programlarını hazırlayacakları" belirtilmiştir.
Madde metninden de anlaşıldığı gibi üç ay içinde imar planlarının uygulanması için 5 yıllık imar programlarının hazırlanması öngörülmüş ise de, planların programa alınarak uygulanmasına ilişkin düzenleyici bir kurala ( süreye ve benzeri kısıtlamaya ) yer verilmemiştir. İdare, işte bu açık kapıdan yararlanarak kişilerin mülkiyet hakkına getirdiği sınırlamaları uzun süre ( olayda 43 yıldan beri ) askıda tutabilmektedir. Örneğin batı Avrupa ülkelerinde planların ne kadar süre içerisinde kullanılacağı konusunda açık ve kesin kurallar konulmuştur.
Anayasa Mahkemesi, 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 13/1-3. fıkralarının iptali ile ilgili 29.12.1999 gün ve 1999/3 Esas, 1999/51 Karar sayılı kararında; Anayasa'nın 13 ve 35. maddelerini birlikte yorumlayarak, " ... çağdaş demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimler olduğunu, özüne dokunup onları büyük ölçüde kısıtlayan veya tümüyle kullanılmaz hale getiren sınırlamaların demokratik toplum düzeninin gerekleriyle bağdaştığı kabul edilemez ... " ilkesine vurgu yapılmıştır.
B- Mülkiyet Hakkının Uluslararası Sözleşmelerden Doğan Yasal Dayanağı ve İrdelenmesi;
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Ek 1 Nolu Protokol'ün 1. maddesinde; " ... Her gerçek ve tüzel kişi, maliki olduğu şeyleri barışçıl bir biçimde kullanma hakkına sahiptir. Kamu yararı gerektirmedikçe ve Uluslararası Hukukun genel ilkeleri ile hukukun aradığı koşullara uyulmadıkça, bir kimse mülkiyetinden yoksun bırakılamaz ... " denilmektedir.
Ek protokol'ün mülkiyet hakkı ile ilgili ı. maddesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce onanmış ve onaylayan yasada; " ... Her hakiki veya hükmü şahıs malların masuniyetine ( dokunulmazlığına ) riayet edilmesi hakkına maliktir. Herhangi bir kimse ancak amme menfaati icabı olarak ve kanunun derpiş eylediği şartlar ve devletler hukukunun umumi prensipleri dahilinde mülkiyetinden mahrum edilebilir ... " ilkelerine yer verilmiştir.
Ek protokolün 1. maddesi ile, mülkiyet hakkına getirilen koruma, diğer haklar konusunda olduğu gibi önce ilkeyi ya da genel kuralı koymakta, böylece güvence altına alınan hakkı tanımakta, daha sonra genel kurala getirilmesi olası sınırlama ve kısıtlamalar ile bunların meşru koşulları birlikte belirlenmektedir. Örneğin; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bir kararında " ... sonuçları inşat yasakları ile ağırlaştırılmış olan ve verilen uzun süreli kamulaştırma izinleri ile kamusal yarar ve bireysel yarar arasındaki dengenin kişi aleyhine bozulduğuna ve mal varlığına saygı ilkesinin, geçerli bir nedene dayanmaksızın çiğnemiş olduğuna" işaret edilmiştir. ( 11Güney Dinç, Türkiye Barolar Birliği, AİHS ve Mal Varlığı Hakları, Ankara 2007, Sh: 5, 37-43, 2- Osman Doğru, AİHM İçtihatları, 1, Adalet Bakanlığı, sh: 481-500, . Ankara 2003, -Sporong ve Lönnroth/İsveç, 0055.23.09.1982 T. 7151/75 E., davası, sözü edilen davanın olayı şöyledir; Stockholm kent merkezindeki 1960 yıllardan kalma binalarının imar planında yapılması tasarlanan bir viyadük ayağına rastlaması nedeniyle Hükümet, 1956 yılında 5 yıl içinde uygulanmak koşulu ile belediyeye kamulaştırma izni vermiştir. Aynı gerekçe ile taşınmaza 1954 yılında yapılaşma yasağı da konulmuştur. Sözü edilen 5 yıllık sürenin dolmasından önce belediyenin, mal sahiplerine ödenecek tazminatı belirleyecek olan mahkemeye dava açması gerekmektedir. Aksi halde, kamulaştırma izni ortadan kalkacaktır. Belirli aralıklarla sözü edilen süre kamulaştırma izni için üç kez uzatılmış ve en son 03.05.1979 yılında Hükümet, belediyenin kamulaştırma izin isteğini iptal etmiştir ... )
4- SOMUT OLAYIN DEĞERLENDİRİLMESİ;
Yukarıda yapılan açıklamalar gözetildiğinde, davacının taşınmazları ile ilgili olarak idarenin 15.10.1964 tarihinden ( 43 yıldan ) beri mülkiyet hakkını sınırlayacak ve kullanım hakkını kısıtlayacak bir takım işlemler yaptığı gerçek bir olgudur. Bu hali ile davacıya inşat izni verilmesi olanaklı olmadığı gibi, taşınmazlarını gerçek ( sürüm ) değeri üzerinden satması da olanaklı değildir. Bu husus özel dairenin de kabulündedir.
Dayanak gösterilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının ( 1982 ) 13,35 TMK'nun 683 ve İmar Kanunu'nun 10. maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne Ek Protokol'ün 1. maddesi uyarınca, davacının mülkiyet hakkından hukuken ve serbestçe yararlanma olanağının oldukça zorlaştırıldığı, taşınmazlarının ( mülklerinin ) geleceği konusunda da tamamen belirsiz bir durum söz konusu olduğu görülmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi mülkiyetle ilgili tüm kararlarında; "mülkiyet hakkının korunması, mülkiyet ( mal varlığı ) hakkına saygı, toplumun genel yararlarının gerekleri ile bireyin temel haklarının korunmasının gerekleri arasında adil bir dengenin sağlanması, mülkiyet hakkına el atılan kişinin ( olağan dışı ve aşın ) yükümlülük altına sokulmaması, aksi halde, adil dengenin bozulacağı ilkelerine özen gösterilmesine vurgu yapılmıştır"
Şu halde AİHM Sporong ve Lönnroth, İsveç, 1982 davasında olduğu gibi, somut olayda da, aradan geçen uzun süreç göz önünde tutulduğunda mal varlığına saygı ilkesi ile az yukarıda açıklanan diğer ilkeler çok haklı bir nedene dayanılmaksızın çiğnendiğinin ve hukuken kullanma hakkının ağır bir şekilde kısıtlandığının, kamu yararı ile kişi yararı arasındaki adil dengenin kişi aleyhine bozulduğunun kabulü gerekmektedir.
Tüm bu somut ve hukuki olgular karşısında idarenin davranışının fiili ( eylemli ) ve hukuki bir kamulaştırma niteliğinde bulunduğu görüşünde olduğumdan, direnme kararının ONANMASINA karar verilmesi gerekirken, BOZULMASI biçiminde gerçekleşen Sayın Çoğunluğun görüşlerine açıklanan nedenlerle katılmıyorum.
Yusuf ULUÇ
8. Hukuk Dairesi Üyesi
yarx
Old 02-09-2008, 18:59   #32
Av. Ö.Erol Yavuz

 
Varsayılan

Sayın Yücel Kocabaş ile benzeri kararlardan farklı sonuçlar çıkarmışız. Birkaç hususa açıklık getirmek istiyorum.

1.)Sayın Yücel Kocabaş'ın da önceki mesajlarında belirttiği gibi YHGK'nun 2004/5-555 e. 2005/17 k. sayılı ve 02.02.2005 tarihli kararına rağmen, Yargıtay 5 Hukuk Dairesi fiili el atma olmayan durumlarda klasik uygulamasını zaten devam ettiriyordu. Örneğin Yargıtay 5.HD, 2005/4612 e. 2005/6655 k. sayılı ve 09.06.2005 tarihli kararı.

2.)Takip edebildiğim kadarıyla, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ise hem benim hem Sayın Yücel Kocabaş'ın eklediği kararlardan önce, 2007/5-718 e. 2007/805 k. ve 31.10.2007 tarihli kararı ile ( 9.4.2003 gün, E:2003/5-281 K:2003/284 sayılı kararına gönderme yaparak ) 02.02.2005 tarihli kararından zaten dönmüştür.

3.)Yine, YHGK ' nun 2007/5-805 e. 2007/826 k. sayılı ve 07.11.2007 tarihli kararı ile bu geri dönüş teyit edilmiştir. Üstelik, 2 ve 3 nolu bentlerde yazılı kararlar, karşı oysuz ve oybirliğiyle alınmış kararlardır.

4)Bu kararlardan sonra, gerek Sayın Kocabaş'ın gerekse benim eklediğim kararlarda ise karşı oy yazılarına dikkat edilmelidir. Bu kararların önemsediğim yanı, karşı oy yazılarında belirtilen ve sorunu olanca açıklığıyla tespit edip, tartışmaya açan görüşlerdir. Artık sorunun tespit ya da tanımı için, “fiili el atmadan” daha başka ölçütlerin de varlığı dile getirilebilmektedir. Oysa, konu sadece “fiili el atma” boyutuyla tartışıldığı sürece dar bir alana sıkışmakta ve asıl sorun gözden kaçarak, çözümsüz kalmaktadır. Karşı oy yazılarındaki doğru tespit ve tanımlamalar, zaman içinde ister istemez doğru sonuçları da doğuracaktır.

Saygılarımla.
Old 04-11-2008, 13:33   #33
FATMA BAKIR

 
Varsayılan

Belediyelerin imar planlarında yola,okula,yeşil alanlara ayırdıkları taşınmazları uzun süre kamulaştırmamaları halinde,taşınmazlar üzerinde bulunan kısıtlamaların 2.2.2005 tarihli HGK kararında belirtildiği şekilde kamulaştırmasız elatmanın koşullarını oluşturduğunu ve kamulaştırmasız el atma nedeniyle taşınmaz bedelini isteme yönünde açılacak davaların doğru davalar olduğunu düşünüyorum.Ancak bu davalar,aynı durumda çok fazla taşınmaz bulunması nedeniyle belediyeleri mali yönden sıkıntıya sokmamak düşüncesiyle,halihazırda reddedilmekteyse de,bence ısrarlı olunmalı ve redle sonuçlanan davalar AİHM'ne taşınmalıdır.Zira AİHM kendisine Türkiye'den yapılan bu yöndeki bir yada iki başvuruyu kabul etmiş ve mülkiyet hakkına süresi belli olmayan bir kısıtlama getirmenin mülkiyet hakkının özüne dokunduğundan bahisle davaları başvurucular lehine sonuçlandırmış.

Bu nedenle bu davalarda ısrarlı olup reddedilen davaları AİHM taşıma halinde Yargıtay kararlarının da değişeceği muhakkaktır.Herkese kolay gelsin.
Old 05-11-2008, 12:54   #34
AV.HANİFE

 
Varsayılan

sayın meslektaşım aynı nitelikte bir dosya ile tam 3 yıl uğraştım.Ben belediye vekili idim.Yer sizin olayınızda olduğu gibi okul alanı olarak ayrılmış bir yerdi.Ve benden önce başlayıp benimle devam eden süreci size kısaca şöyle özetleyeyim.Taşınmazın sahipleri taaa 1992 yılında okul alanı olarak ayrılaran yerlerinin ya kamulaştırılması ya da tekarra konut alanına çevrilmesi için öncelikli olarak Valilik ,Milli Eğitim Müdürlüğü ve Belediyenin yollarını aşındırmışlar.Tabi Bakanlıklara beledieyeyi kaç kez şikayet ederek başmüfettiş gelmesine sebep olduklarını falan saymıyorum.En son olarak bir avukat meslektaşımız belediye aleyhine ,mülk sahipleri adına oldukça astronomik rakamlı bir tazminat davası açtı.davanın sebebi tabi ki sahibi olduğu mülkü kullanamaması nedeni idi.Tabi burada İdare Mahkemesi Kamulaştırmayı yapmaya yetkili mercinin belediye değil Milli Eğitim Müdürlüğü olması ve Belediyeye kusur izafe edilemeyeceğinden davayı reddetti.Danıştay kararı onadı.Tabi bu süreçte mülk sahiipleri milli eğitim,vali,belediye başkanını sıkıştırmaya ,sürekli şikayet dilekeçsi yazmaya devam ettiler.Sonunda vilayet kamulaştırma bedelinin tespiti davası açtı.Ancak bilrikişinin takdir ettiği bedel çok yüksek çıktığı için İl Encümeni aldığı kararla kamulaştırma işleminden VAZGEÇTİ.Tabi Kamulaştırma bedelinin tespiti davası da bu nedenle reddedilmiş.Bundan sonra sanırım kamulaştırma işleminden vazgeçildiğine göre ilgili kişi belediyeey müraacat ederek okul alanından tekrara konut alanına dönmeyi talep edecek,reddolur ise de iptal davası açacaktır.Şimdi benim bu dosyanın yargılaması süresince düşündüğüm şey kamulaştırmayı yapacak idare aleyhine açılacak tazminat davasının reddi halinde İnsan Hakları Mahkemesine başvurulabileceği hususudur.Zira kişinin mülkiyet hakkı sınırsız süreyle kısıtlamaya tabi.her ne kadar kullanımına engel yok sadece inşaat yapamaz olgusu var ise de hiç kimse üzerine plaza dikilebilecek,gökdelen yapılabilecek yada site kurulabilecek bir arazide mülkiyet sahibinin bunları yapıp para kazanamayarak marul ,domates yetiştirmesini mülkiyet hakkının kullanılması olarak değerlendiremez.Burada kamulaştırmanın makul süre içerisinde yapılamamsının devletin mülkiyet hakkına tecavüz sebebi olabileceğini ve devlet aleyhine tazminat sebebi olabileceğini düşünüyorum.İHM kararlarında bu yönde araştırma yapacak fırsatım olmadı ama öncelikli konularım arasında.Araştırdığımda bir bilgiye ulaşırsam onu da yazarımö.Ama kısa vadede size tavsiyem bu işle ilgili tüm kurum ve kuruluşlara sürekli dilekeç yazın,Ankaarya şikayet edin.Bir zaman sonra bıkacaklardır emin olun
Old 05-11-2008, 14:27   #35
ahmetyılmaz

 
Varsayılan

Sayın Meslektaşlarım yazdıklarınızı okuduğumda size hak vermemek mümkün değil...Peki AİHM dışında vatandaş açısından mağduriyetinin giderilmesi için yapılabilecek bir hukuki işlem yokmudur. Kurumlara şikayet dilekçesi vermenin dışında...Saygılar
Old 05-11-2008, 15:03   #36
AV.HANİFE

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan ahmetyılmaz
Sayın Meslektaşlarım yazdıklarınızı okuduğumda size hak vermemek mümkün değil...Peki AİHM dışında vatandaş açısından mağduriyetinin giderilmesi için yapılabilecek bir hukuki işlem yokmudur. Kurumlara şikayet dilekçesi vermenin dışında...Saygılar
Aslında yapılabilecek işlem daha önceki meslektaşların dediği üzere Belediyeye başvurarak ; uzun zaman geçmesine rağmen kamulaştırma işleminin yapılmadığı,bunun mağduriyete neden oldğu gerekçesi ile plan değişikliği talebidir.Tabi bu durumda belediye ilgili kuruluştan MEB gibi görüşünü sormak zorunda.( Görüş sormadan belediyenin yapacağı bir imar değişikliğine bu sefer kamulaştırma yapması gereken kurum dava açabiliyor.) Eğer kurum olumsuz görüş bildirir ise belediye talebi reddedecektir. Belediyenin imar değişikliğine red işlemine karşı iptal davası açılabileceğini zaten tüm meslektaşlar kabul etti.Ben burada farklı olarak sadece şunu düşünüyorum. (Tabi denenebileceği kanaatindeyim.) Kamulaştırmayı yapacak kurum aleyhine olayımızda ( MEB dolayısıyla Valilik ) mülkiyetini kullanma hakkı ; idarenin geç veya hiç işlemeyen hizmeti ( kamulaştırma hizmeti )nedeniyle engellendiği ve idarenin keyfi davaranışı nedeni ile maddi zarara seebiyet verdiği gerekçesi ile idare Mahkemesinde tam yargı ,tazminat davası açabileceği hususudur.Zaten olaki red kararı verilir ve Yüksek Mahkeme de onar ise yine sonuçta iş AİHM ye kalıyor.Eğer benim davamda husumet doğru olarak MEB e yöneltilip dava açılmış olsa idi bu yolun sonunda nasıl karar çıkacağını görebilecektik.Fakat mülk sahipleri avukatlarını azlettikleri için bu işin devamını göremedik.Ama ben hala daha tam yargı davası açılabileceği kanaatindeyim.Zaten işin pratiği noktasında bakınca taaa 20 önceden okul yeri ayırmanın mantığı olduğunu da sanmıyorum.Çünkü kurumlar nasılsa istediğiman 3 kuruşa kamulaştıracağım yer var deyip parası varsa de kamulaştırma yapmıyor.Vatandaşın yerini, değerine bakmasızın 3 kuruşa kapatmaya çalışıyor.Oysa eğer ki lehine yer ayrılan kurumun ( MEB gibi ) parası olduğunda zaten istediği yeri satın alma suretiyle imar planında rahatlıkla değişşiklik yaptırabilecek konumda ve kamu gücüne sahiptir.Bu nedenle doğmamış ve doğacağı da büyük ihtimalle meçhul olan çocuğa d..biçer gibi yıllar öncesinden vatandaşın yerinin ilerde bir gün nasılsa parası ödenir düşüncesiyle imar uygulamalarında çeşitli amaçlara tahsis edilmesi ve vatandaşın mağdur edilmesinin idarenin kanuniliği,sosyal hukuk devleti,gibi teoride kalan ilkelere uygun olmadığını üzülerek hep birlikte görüyoruz.Umarım yapılacak bir maddelik yasa değişikliği ile kurum istediği yerin parasını peşin yatırdığı takdirde ihtiyacı için o alan imar da kendisine ayrılır.Aksi takdirde talebi reddolur.Yani para peşin kırmızı meşin.Sadece kamulaştırmadan sonra imar değişikliği yahpılabilse ülkemde ne çok insan mutlu olur...
Old 05-11-2008, 17:53   #37
ahmetyılmaz

 
Varsayılan

Peki sayın meslektaşım imar projesinde bu alan okul değil de yol olarak görünse bu durumda cevabımız değişirmi?saygılar
Old 05-11-2008, 18:19   #38
AV.HANİFE

 
Varsayılan

cevabımın değişeceğini sanmıyorum.malum hayat şartlarında devletin en kötü biriminin bile bir vatandaştan daha çok kaynağı,geliri olduğunu fakat bu kaynakalrın soruımsuz memurlarımn elinde bertafar olduğunu görünce bireyi devletin önüne alıyorum.cevabımı yineliyorum.Devlet birey için var.Asıl görevide vatandaşına temel yaşam alanı için gerekli hizmetleri sunmaktır.Makam araçlarında müdür gezdirmek yada kamulaştırma yapamayan milli eğitim müdür ve memurlarını denetleyecek müfettişlere en lüks markadan hediye sepeti göndermek değildir.her kurum hemen hemen aynı durumda aslında kurbağa demiş ki " çok konuşacağım ama ağzıma su doluyor." o nednele bende susuyorum.saygılar
Old 11-11-2008, 22:12   #39
Cafer ERGEN

 
Varsayılan imar hukukunda kısıtlılık

iyi çalışmalar, imar uygulaması yapılmamış (18. madde, Ek-1, 10/c gibi) bir yerde okul alanı , yol ve yeşil alan gibi sahalara imar planı ile tahsis edilmiş yerlerin sahipleri açısından eğer koşullar var ise imar planı tadilatı için dava bir sonuç verebilir, bunun dışında AİHM 'e gitmekten başka çare bulunmamaktadır. sözü edilen HGK kararı imar uygulaması (18. madde, Ek-1, 10/c gibi) yapılmış fakat kamuya ayrılan yer kamulaştırılmamış yani kamulaştırımadan el atılmış gibi değerlendirilerek verilen bir karardır. Yoksa sadece imar planı ile kamuya ayrılan yer için verilmiş değildir diye hatırlıyorum.
Bu nedenle, iç hukukta kısa ve öz olarak, bu konuda yapılacak işlemler ve aşamalar belirlidir. Çok değerli meslektaşlarımın yukarıda belirttiği gibi sabırlı olup AİHM e kadar gidilmesinde yarar olduğunu düşünmekteyim. (İmarhukukçusu)
Old 08-01-2009, 16:22   #40
HAKİM BOZKULAK

 
Varsayılan

Anayasa'nın 35. maddesinde, "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz", Anayasamızın 35 maddesinde belirtilen "kanunla sınırlanabilir" in anlamı mülkiyetin gasp edileceği, parasız elinden alınacağı yada hiç bir ücret ödenmeden mülkiyetten bazı yararlanmaların engeleneceği anlamı çıkarılmasın. Bunun anlamı mülk sahibinin rızası olmasa dahi mülkün veya mülkteki yararların bir kısmının değeri verilerek kamu yararı için kullanılması öngörülmüştür. Bu ön görmede keyfilikle değil kanunla olabileceği belirtilmiş. Bundan anlaşılan ise kamu menfaati olsa dahi kanun yoksa mülkün ne kendisine, nede yararlarına dokulamaz ilkesidir. Bu ilke keyfiliğe bırakılmamıştır. İmar planlarında özel mülkte olan bir yeri okul,yeşil gibi kamu yararına yönelik bir yere tahsis edeceksiniz, bu yerin parasını ödemeyip uzun süre bu yeri böyle tutacaksınız ve hukukçular da bu hukuksuzluğa şu veya bu şekilde yardımcı olacak; doğrusu kabul edilir bir durum değildir. Adaletin olmadığı yerde hiç bir şey olamaz. Hukukçular yasaları yorumlarken adalete uygun yorum yaparak topluma yön vermeliler. Yol, okul, yeşil alanlar v.s hepsi kamu menfaati içindir. Kamuya ayrılan yerlerden herkes faydalanır. Herkesin faydalanacağı yerin bedeline herkes ödemelidir. Eğer herkesin faydalanacağı yerin bedelini bir kişiye yada birkaç kişiye ötettirmeye kalkarsanız, bu adalet değil zulüm olur. Kaldı ki herkesin kullanacağı yerin bedelini herkes öderse, kimse ekonomik olarak sarsılmaz ve de parasını kendi ödediği içinde kullanırken daha dikattli olur. Bir yada bir kaç kişiye bedelin ödettirirsek; o kişilerin ekonomik olarak yıkımını, adalete güvensizliğini,ortak yeri kullanmaktaki duyarsızlığını sağlarız. Hukuk içinde bu tür haksızlığın önüne geçmediğimiz sürece; bir çok kimsenin de haksız para kazanmasına sebebiyet veririz. Şöyle ki; palanlamayı yaptıranlar güçsüzlerin,sesini çıkaramayanların, yada muhaliflerinin mülklerini yeşil alan v.s gösterip değerini düşürüp sonrada yandaşlarına aldırtıktan sonra imar değişikliği ile yeşil alan v.s den çıkartır veya aldıktan sonra kamulaştırılmasnı sağlatır. Emeksiz para kazanır, semirir... Hukuçular bu tür yerlerde uygulanacak yasaları yorumlarken mağdurların mağduriyetini gidermezlerse; farkında olmadan haksız parakazananların yanında yer alırlar. Hakzılığın önlenebilmesi için bu tür yerlerin kamulaştırmasız el atma olduğunun kabul görmesi veya kamulaştırma oluşuncaya kadar tam kullanım ile eksik kullanım arasındaki bedelin ödenmesi şeklinde bir çözümü mahkemelerden beklemekteyim. Bu çözüm şimdilik biraz uzak gözükmekte,avukatlara düşen adil bir çözüme ulaşıncaya kadar iç hukuk yollarını tüketip AİHM sine gitmeliler.
Old 19-07-2009, 22:56   #41
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan yeni bir gelşme mi ?

T.C.

YARGITAY

5. HUKUK DAİRESİ

E. 2008 /9060

K. 2008/ 13282


MAHKEMESİ : Pendik 1.Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 04/03/2008
NUMARASI : 2005/ 194- 2008/62
DAVACI : …….
DAVALI : İSKİ Gen.Müd.Vek. Av……..


DAVA: Taraflar arasındaki kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili davasının reddine dair verilen yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün duruşmalı olarak Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından verilen dilekçe ile istenilmiş olmakla duruşma için belirlenen 28.10.2008 günü temyiz eden davacı vekili ile aleyhine temyiz olunan idare vekilinin yüzüne karşı duruşmaya başlanarak temyiz isteminin süresinde olduğu görülüp, taraf vekillerinin sözlü açıklamaları dinlendikten sonra dosyadaki belgeler okunup iş anlaşıldıktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:


KARAR : Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir.

Mahkemece, dava konusu taşınmaza fiilen el atma olmadığından davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.

Dava konusu taşınmaz Ömerli Barajının 1. derece baraj mutlak koruma havzası içinde yer almaktadır. İSKİ İçme Suyu Havzaları Yönetmeliği gereğince 1. derece baraj mutlak koruma havzalarında taşınmaz malikinin hiçbir şekilde tasarrufta bulunma imkanı bulunmadığından taşınmazın değerinin tespiti ile davalı idareden tahsiline karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekle hüküm kurulması , doğru görülmemiştir.


SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan hükmün açıklanan nedenle H.U.M.K.'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istenildiğinde davacıya geri verilmesine, temyiz eden davacı yararına takdir olunan 550,00 YTL. Vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine , 28.10.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Old 20-07-2009, 11:06   #42
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Yücel Kocabaş
Yeni bir gelişme mi?
Sayın Yücel Kocabaş

Gönderme lütfunda bulunduğunuz karar, baraj alanları hakkında olmakla, yeni bir gelişme değil: Baraj alanları için özel düzenleme bulunmaktadır.

Kamulaştırma Kanunu madde 12:
Baraj inşası için yapılan kamulaştırmalar sonunda kamulaştırma sahasına mücavir taşınmaz mallar, çevrenin sosyal, ekonomik veya yerleşme düzeninin bozulması, ekonomik veya sosyal yönden yararlanılmasının mümkün olmaması hallerinde, sahiplerinin yazılı başvurusu üzerine kamulaştırmaya tabi tutulur. Bu hususları düzenleyen yönetmelik, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığınca; İçişleri, Maliye, Bayındırlık, Tarım ve Orman, Köyişleri ve Kooperatifler bakanlıklarının görüşü de alınmak suretiyle hazırlanır. Bu yönetmelik, Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde Bakanlar Kurulu kararıyla yürürlüğe konulur ve Resmi Gazete'de yayımlanır. Bu suretle kamulaştırılan mücavir taşınmaz mallar hakkında 22 ve 23 üncü Madde ler hükmü uygulanmaz. İdare, bu taşınmaz mallar üzerinde imar mevzuatı hükümlerini de gözönünde tutarak dilediği gibi tasarrufta bulunabilir ve gerektiğinde Hazineye bedelsiz olarak devredebilir.

Saygılarımla
Old 14-03-2011, 15:07   #43
fatoskayaismi

 
Varsayılan Yeni içtihat

15/12/2010 tarihli Hukuk Genel Kurulu'nun 2010/5-662 E sayılı kararını sizinle paylaşmak istiyorum.

Ve değerli yorumlarınızı bekliyorum.

Karar 13 sayfa sadece zetini yazıyorum.

ÖZET: Uzun yıllar programa alınmayan imar planının fiilen hayata geçirilmemesi nedeniyle kamulaştırma ya da takas cihetine gitmeyen davalı idarece, pasif ve suskun kalınmak ve işlem tesis edilmemek suretiyle taşınmaza müdahale edilmiştir. Bu haliyle idarenin eylemi, mülkiyet hakkının özüne dokunan ve onu ortadan kaldıran bir niteliğe sahip bulunan kamulaştırmasız el koyma olgusunun varlığı için yeterli bulunmaktadır. Kamulaştırmasız el koyma olgusunun varlığının doğal sonucu, idarenin hukuka aykırı eylemiyle mülkiyet hakkı engellenen taşınmaz mal sahibi davacının, dava yoluyla kamulaştırmasız el koyma hükümleri doğrultusunda mülkiyetin bedele çevrilmesini, idareden değer karşılığının verilmesini isteyebileceği açıktır. Hal böyle olunca; yerel mahkemece, kamulaştırmasız el koyma olgusunun varlığının kabulüyle, davalı İdarenin kamulaştırmasız el koyma hükümleri doğrultusunda sorumlu bulunduğuna ilişkin direnme kararı yerindedir.

Benzer bir şekilde benimde dosyam var. uzun süredir kamulaştırmasız el atma davası açıp açmamakta kararsızdım. Bu kararla birlikte davayı açmayı düşünüyorum.

Fikirlerinizi bekliyorum.


Old 14-03-2011, 18:57   #44
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

Bu kararla" fiilen el konulmamakla beraber , idarenin taşınmazı imar planında kamu hizmetine ayırdıktan sonra ,uzun yıllar kamulaştırma veya takas yoluna gitmemesi halinde pasif ve suskun kalınmak ve işlem yapmamak suretiyle taşınmaza müdahale etmiş sayılacağı ve kamulaştırmasız el koyma olgusunun gerçekleşeceği" kabul edilmiştir.

Yargıtay HGK bu kararıyla yeniden 2005 tarihli kararına dönmüştür.
Böylece uzun süredir tartışılan fiili el atma durumu olmadığı halde, taşınmazın imar planlarında okul, yol ,pazaryeri ,meydan v.b. kamu hizmetlerine ayrılan yer olarak gösterilen fakat uzun yıllar üzerinde bir faailiyette bulunulmayan ve kamulaştırma cihetine de gidilmeyen taşınmazlar için kamulaştırmasız el koymadan doğan , müdahalenin önlenmesi ya da , bedelini tahsili davalarının açılabilme imkanı doğmuştur.

Kararın gerekçesinde de anlatıldığı gibi HGK.lunun bu son kararı AİHM.kararları ile AİH.sözleşmesine Anayasa'nın 35 maddesinde öngörülen sosyal mülkiyet anlayışına ve modern hukuk kurallarına son derecede uyum gösteren bir karardır.
Old 15-03-2011, 11:25   #45
fatoskayaismi

 
Varsayılan

Yıllara bakarsak Yargıtay HGKnun fikir değiştirme ve içtihatından dönme süresi ortalama 3 yıl. 3 yıl içinde davayı bitirirsen ve onanırsa tamam demektir. ))

Sayın Kocabaş,

Aşağıda belirteceğim konu ile ilgili kafam karışık , yardımcı olursanız sevinirim.

yaklaşık olarak 20 yıldır imar planında okul alanı olarak görünen müvekkile ait taşınmaza ilişkin olarak açacağım " kamulaştırmasız el atma sebebiyle tazminat" davasında davalı idare belediye midir? yoksa Milli Eğitim bakanlığı mıdır? yoksa il özel idaresi midir?

Belediyeye yapmış olduğumuz başvuruda şu şekilde bir beyan bulunmaktadır. "temel eğitim okul alanının yapımı ve kmulaştırılma durumu ilgili bakanlık tarafından yapılmaktadır. konunun belediyemiz ile bir ilgisi olmayıp ilgili bakanlığa müracaatın yapılması gerekmektedir" .

Davalı idare ile ilgili yardımcı olursanız sevinirm.
Old 15-03-2011, 12:35   #46
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

İlkokul (ilköğretim ) okulu olarak imar planında ayrılmışsa 222 sayılı K.nun 63,65 maddelerine göre husumet İl Özel İdaresine , ilkokul değilse Milli Eğitim Bakanlığına yöneltilir. Belediyeye husumet yöneltilmez.
Old 15-03-2011, 13:43   #47
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Karardan bizleri haberdar eden Sayın fatoşkayaismi'ne teşekkür ederiz.

Tarihsel değişiklik yaratacak önemli kararın tamamı aşağıda bilgilerinize sunulmuştur:


YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

Esas: 2010/5-662
Karar: 2010/551
Karar Tarihi: 15.12.2010

KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA NEDENİYLE TAZMİNAT DAVASI - UZUN YILLAR PROGRAMA ALINMAYAN İMAR PLANININ FİİLEN HAYATA GEÇİRİLMEMESİ - PASİF VE SUSKUN KALMAK VE İŞLEM TESİS EDİLMEMEK SURETİYLE TAŞINMAZA MÜDAHALE EDİLMİŞ OLDUĞU - İDARENİN SORUMLU BULUNDUĞU

ÖZET: Uzun yıllar programa alınmayan imar planının fiilen hayata geçirilmemesi nedeniyle kamulaştırma ya da takas cihetine gitmeyen davalı idarece, pasif ve suskun kalınmak ve işlem tesis edilmemek suretiyle taşınmaza müdahale edilmiştir. Bu haliyle idarenin eylemi, mülkiyet hakkının özüne dokunan ve onu ortadan kaldıran bir niteliğe sahip bulunan kamulaştırmasız el koyma olgusunun varlığı için yeterli bulunmaktadır. Kamulaştırmasız el koyma olgusunun varlığının doğal sonucu, idarenin hukuka aykırı eylemiyle mülkiyet hakkı engellenen taşınmaz mal sahibi davacının, dava yoluyla kamulaştırmasız el koyma hükümleri doğrultusunda mülkiyetin bedele çevrilmesini, idareden değer karşılığının verilmesini isteyebileceği açıktır. Hal böyle olunca; yerel mahkemece, kamulaştırmasız el koyma olgusunun varlığının kabulüyle, davalı İdarenin kamulaştırmasız el koyma hükümleri doğrultusunda sorumlu bulunduğuna ilişkin direnme kararı yerindedir.

(AİHS Ek Protokol No 1) (2709 S. K. m. 13, 35, 46) (491 S. K. m. 70, 71, 79) (334 S. K. m. 11, 36) (3194 S. K. m. 8, 10, 13) (2949 S. K. m. 29) (4721 S. K. m. 683) (743 S. K. m. 618) (ANY. MAH. 29.12 1999 T. 1999/33 E. 1999/51 K.) (ANY. MAH. 10.04.2003 T. 2002/112 E. 2003/33 K.) (YİBK. 16.05.1956 T. 1956/1 E. 1956/6 K.) (11.02.1959 T. 1958/17 E. 1959/15 K.)

Dava: Taraflar arasındaki <Kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat> davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kartal Asliye 2. Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 31.12.2008 gün ve 2007/419 E. 2008/514 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekilince istenilmesi üzerine, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 02.06.2009 gün ve 2009/3427-2009/8311 sayılı ilamı ile;

(...Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı idare vekilince temyiz edilmiştir.

Dosyada bulunan kanıt ve belgelerden; dava konusu taşınmazın 1/1000 ölçekli imar planında kısmen yol, kısmen de İlkokul alanı olarak ayrıldığı, ancak dava konusu taşınmazda ilkokul alanı ile ilgili herhangi bir düzenlemenin yapılmadığı ve halen boş arsa konumunda olduğu anlaşılmıştır.

Bir taşınmaza kamulaştırmasız el atıldığından söz edilebilmesi için öncelikle idarenin o taşınmaza eylemli olarak el koyup malikinin kullanımını yasaya aykırı şekilde tamamen ortadan kaldırması ve bu durumun kalıcı olması şarttır.

Bu nedenle idarece fiilen el atılmadığı sürece bir taşınmazın imar planında kamu hizmetine tahsis edilmesi mal sahibine dava hakkı vermez. Kamulaştırmasız el koyma hükümlerinin uygulanması olanağı bulunmayan davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçelerle, davanın kabulüne karar verilmesi,

Doğru görülmemiştir...)

gerekçesiyle oyçokluğu ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davalı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir.

Davacı vekili 11.07.2007 tarihli dava ve ıslah dilekçelerinde; müvekkilinin tapuda kayden paydaş bulunduğu, İstanbul İli Maltepe İlçesi Gülsuyu Mahallesi 343 (yeni 5602) ada 13 parsel sayılı 868 yüzölçümündeki taşınmazın 18.04.1978 tarihli 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planı'nda ve 26.05.1992 tarihli 1/1000 ölçekli Maltepe Uygulama Planı'nda okul alanı olarak gösterildiğini, bilahare 16.07.2004 T.T 'li 1/5000 Ölçekli E-5 Üstü Nazım İmar Planı'nda okul alanında çıkarılarak konut alanına dönüştürülmüş ise de itirazlar nedeniyle yeniden 16.04.2005 T.T'li 1/5000 ölçekli Maltepe E-5 Kuzeyi Nazım İmar Planı'nda <İlkokul alanı> olarak kamu hizmetine ayrıldığını; taşınmazın 1978 yılından beri okul alanı olarak kamu hizmetine tahsis edilmesine rağmen, bu güne kadar üzerinde tahsis amacına uygun bir tesis kurulmadığını, taşınmazın kamulaştırılması yada mülkiyet hakkını kısıtlayan tahsis amacı dışına çıkarılması talebiyle müvekkilinin müteaddit defalar Maltepe Belediye Başkanlığı'na, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na, İstanbul Valiliği'ne ve İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü'ne yaptığı başvuruların sonuçsuz kaldığını; taşınmazın imar planında yıllardır okul alanı olarak ayrılmış olmasına karşın davalı İstanbul İl Özel İdaresince amacına uygun olarak kamulaştırılmadığını, dolayısıyla taşınmaz üzerinde İdarenin devamlılık arz eden bir hak ihlalinin söz konusu olduğunu, bu durumun Anayasa'nın 35. maddesine aykırı olduğu gibi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin 23.09.1981 tarihli Sporrong ve Lonnrtoh Kararlarında da vurgulandığı üzere 5 kamulaştırma izni ve inşaat yasağının uzun bir süre öngörülmüş olmasının 5 toplumsal yarar ile bireysel menfaat arasındaki dengeyi bozduğunu, 1978 yılından beri imar planında okul alanına tahsis edilen ve uzun yıllar kamulaştırılmayan taşınmazda inşaat yapma olanağının bulunmadığı ileri sürerek, müvekkilinin payına tekabül eden 347.200,00 TL kamulaştırmasız el koyma karşılığının dava tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte kamulaştırmasız el koyma hükümleri doğrultusunda davalı idareden tahsili ile müvekkili adına kayıtlı bulunan payın davalı adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı İstanbul İl Özel İdaresi vekili cevap dilekçesinde; davanın idari yargıda görülmesi gerektiğini, İmar Planını Maltepe Belediye Başkanlığı ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nın hazırlamış olmaları nedeniyle husumetin adı geçen idarelere yöneltilmesi gerektiğini, davanın süre yönünden de re'sen incelenmesini istediklerini, taşınmaza müvekkili Kurum tarafından fiilen el atılmayıp mal sahibinin fiilen tasarrufu elinden alınmadığından tazminat hakkının doğmayacağını savunarak, davanın usule ve esasa ilişkin nedenlerle reddine karar verilmesini cevaben bildirmiştir.

Mahkemenin, <davacının tapuda kayden paydaş bulunduğu 868 m2 yüzölçümündeki taşınmazın 856 m2 lik bölümünün imar planında ilköğretim tesisi alanına tahsis edildiği ve Maltepe Belediye Başkanlığı'nın cevabi yazısında imar plan değişikliği bulunmadığının bildirildiği, bu itibarla taşınmaza fiilen el atılmamış olsa dahi malikin mülkiyet hakkı engellendiğinden kamulaştırmasız el koyma hükümlerine göre açtığı davanın kabulü gerektiği> gerekçesiyle, <davanın kısmen kabulü ile 337.600,00 YTL kamulaştırmasız el koyma karşılığının 11.07.2007 dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, 343 (yeni 5602) ada 13 parsel sayılı taşınmazın davacı adına kayıtlı ½ payından 858 m2 lik bölümün iptali ile davalı adına tesciline> dair verdiği karar, Özel Daire'ce yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; Yerel Mahkemece, <taşınmazın imar planında okul alanı olarak ayrılmış olması nedeniyle mülkiyet hakkının özüne uygun şekilde yararlanma olanağı kalmadığı> gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Davacının tapuda kayden paydaş bulunduğu dava konusu İstanbul İli, Maltepe İlçesi, Gülsuyu Mahallesi 343 (5602) ada 13 parsel sayılı 868 m2 yüzölçümünde ve arsa niteliğindeki taşınmazın, 26.05.1992 T.T.li ve 1/1000 ölçekli Maltepe İmar Planında ilkokul alanında kalmakta olup, 16.07.2004 T.T.li ve 1/5000 ölçekli Maltepe E-5 Kuzeyi Nazım İmar Planına itirazlardan sonra onanan 16.04.2005 T.T.li Nazım İmar Planı kapsamında da büyük bir bölümünün Temel Eğitim Alanında kaldığı, 26.02.2007 T.T.li ve 1/1000 ölçekli Maltepe E-5 Güneyi Uygulama İmar Planında ise yola isabet eden 12 m2 lik bölüm dışındaki büyük bir bölümünün İlköğretim Tesisi Alanına tahsis edildiği, taşınmazda imar planında özgülenen amaca yönelik tesis yapılmadığı, dosya kapsamıyla belirgin olup; esasen bu hususta uyuşmazlık da mevcut değildir.

Dava konusu taşınmazın çap kaydında <okul alanı içinde, inşaat yapılamaz> kaydının bulduğu, davacı vekilince, İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü'ne, Maltepe İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü'ne, Maltepe Belediye Başkanlığı'na, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na ve Milli Eğitim Bakanlığı'na 13 numaralı parselin durumunun bir kez daha incelenmesi ve okul alanından çıkarılması talebiyle 1996-1997 yıllarında başvuruda bulunulmuş olmasına karşın, imar planında değişiktik yapılmadığı ve taşınmazın kamulaştırılmadığı hususları da çekişme dışıdır.

Açıklanan maddi olgu, bozma ve direnme kararlarının içerik ve kapsamları itibariyle uyuşmazlık; dava konusu taşınmaza davalı idarece fiilen el atılmamış olmasına karşın, salt 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planında İlköğretim Tesisi Alanına ayrılmış olması nedeniyle kamulaştırmasız el koyma olgusunun varlığının kabul edilip edilemeyeceği, noktasında toplanmaktadır.

A) İLGİLİ HUKUKSAL DÜZENLEMELER:

a- Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın, <Mülkiyet Hakkı> başlıklı 35. maddesi:

MADDE 35 - Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.

b- Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın, <Kamulaştırma> başlıklı 46. maddesi:

MADDE 46 - (Değişik: 3.10.2001-4709/18 md.) Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idari irtifaklar kurmaya yetkilidir.

Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. Ancak, tarım reformunun uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskan projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenme şekli kanunla gösterilir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir.

Kamulaştırılan topraktan, o toprağı doğrudan doğruya işleten küçük çiftçiye ait olanlarının bedeli, her halde peşin ödenir.

İkinci fıkrada öngörülen taksitlendirmelerde ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz uygulanır.

c- Anayasa Mahkemesinin 29.06.2000 tarih ve 24094 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 29.12 1999 tarih ve 1999/33 E. 19 99/51 K. sayılı Kararı:

<... 3.5.1985 günlü, 3194 sayıtı <İmar Kanunu"nun 13. maddesinin;

A- Birinci fıkrasının Anayasa'ya aykırı olduğuna ve iptaline,

B- Birinci fıkrasının iptali nedeniyle uygulanma olanağı kalmayan üçüncü fıkrasının da 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 29. maddesinin ikinci fıkrası gereğince iptaline...>

d- Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı:

<Usulü dairesinde istimlak muamelesine tevessül edilmeksizin gayrimenkulü yola kalbedilen şahsın, esas itibariyle, gayrimenkulünü yola kalbeden amme hükmi şahsiyeti aleyhine meni müdahale davası açmağa hakkı olduğuna, ancak dilerse bu fiili duruma razı olarak, mülkiyet hakkının amme hükmi şahsiyetine devrine karşılık gayrimenkulünün bedelinin tahsilini de dava edebileceğine ve isteyebileceği bedelin de mülkiyet hakkının devrine razı olduğu tarih olan dava tarihindeki bedel olduğuna 16.05.1956 tarihinde ilk toplantıda ittifakla karar verildi.

(<Kamu tüzel kişiliği tarafından istimlak edilmeksizin taşınmaz malı yola çevrilen (kalbedilen) kimsenin, el atmanın önlenmesi davasını açmaya hakkı vardır. Ancak dilerse mülkiyetin devri karşılığı taşınmaz malın bedelini o kamu tüzel kişiliğinden dava edebilir. isteyebileceği bedel taşınmazın dava tarihindeki bedelidir.>)

e) 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun <Mülkiyet Hakkının İçeriği> Başlıklı 683. maddesi:

A - Mülkiyet Hakkının İçeriği

MADDE 683 - Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir.

Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir.

(Mülga 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi:

A- MÜLKİYET HAKKININ UNSURLARI

Madde 618 - Bir şeye malik olan kimse, o şeyde kanun dairesinde dilediği gibi tasarruf etmek hakkını haizdir; haksız olarak o şeye vaziyed eden her hangi bir kimseye karşı istihkak davası ikame ve her nevi müdahaleyi menedebilir.)

f) 3194 sayılı İmar Kanunu'nun İlgili Maddeleri:

Planların Hazırlanması Ve Yürürlüğe Konulması:

MADDE 8 - Planların hazırlanmasında ve yürürlüğe konulmasında aşağıda belirtilen esaslara uyulur.

a) Bölge planları; sosyo - ekonomik gelişme eğilimlerini, yerleşmelerin gelişme potansiyelini, sektörel hedefleri, faaliyetlerin ve alt yapıların dağılımını belirlemek üzere hazırlanacak bölge planlarını, gerekli gördüğü hallerde Devlet Planlama Teşkilatı yapar veya yaptırır.

b) İmar Planları; Nazım İmar Planı ve Uygulama İmar Planından meydana gelir. Mevcut ise bölge planı ve çevre düzeni plan kararlarına uygunluğu sağlanarak, belediye sınırları içinde kalan yerlerin nazım ve uygulama imar planları ilgili belediyelerce yapılır veya yaptırılır. Belediye meclisince onaylanarak yürürlüğe girer. Bu planlar onay tarihinden itibaren belediye başkanlığınca tespit edilen ilan yerlerinde bir ay süre ile ilan edilir. Bir aylık ilan süresi içinde planlara itiraz edilebilir. Belediye başkanlığınca belediye meclisine gönderilen itirazlar ve planları belediye meclisi onbeş gün içinde inceleyerek kesin karara bağlar.

C) (Ek bend: 03/07/2005-5403 S.K./25. mad) Tarım arazileri, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda belirtilen izinler alınmadan tarımsal amaç dışında kullanılmak üzere planlanamaz.

Belediye ve mücavir alan dışında kalan yerlerde yapılacak planlar valilik veya ilgilisince yapılır veya yaptırılır. Valilikçe uygun görüldüğü takdirde onaylanarak yürürlüğe girer. Onay tarihinden itibaren valilikçe tespit edilen ilan yerinde bir ay süre ile ilan edilir. Bir aylık ilan süresi içinde planlara itiraz edilebilir. İtirazlar valiliğe yapılır, valilik itirazları ve planları onbeş gün içerisinde inceleyerek kesin karara bağlar.

Onaylanmış planlarda yapılacak değişiklikler de yukarıdaki usullere tabidir.

Kesinleşen imar planlarının bir kopyası, Bakanlığa gönderilir.

İmar planları alenidir. Bu aleniyeti sağlamak ilgili idarelerin görevidir.

Belediye Başkanlığı ve mülki amirlikler, imar planının tamamını veya bir kısmım kopyalar veya kitapçıklar haline getirip çoğaltarak tespit edilecek ücret karşılığında isteyenlere verir.

İmar Programları, Kamulaştırma Ve Kısıtlılık Hali:

MADDE 10 - Belediyeler; imar planlarının yürürlüğe girmesinden en geç 3 ay içinde, bu planı tatbik etmek üzere 5 yıllık imar programlarını hazırlarlar. Beş yıllık imar programlarının görüşülmesi sırasında ilgili yatırımcı kamu kuruluşlarının temsilcileri görüşleri esas alınmak üzere Meclis toplantısına katılır. Bu programlar, belediye meclisinde kabul edildikten sonra kesinleşir. Bu program içinde bulunan kamu kuruluşlarına tahsis edilen alanlar, ilgili kamu kuruluşlarına bildirilir. Beş yıllık imar programları sınırları içinde kalan alanlardaki kamu hizmet tesislerine tahsis edilmiş olan yerleri ilgili kamu kuruluşları, bu program süresi içinde kamulaştırırlar. Bu amaçla gerekli ödenek, kamu kuruluşlarının yıllık bütçelerine konulur.

İmar programlarında, umumi hizmetlere ayrılan yerler ile özel kanunları gereğince kısıtlama konulan gayrimenkuller kamulaştırılıncaya veya umumi hizmetlerle ilgili projeler gerçekleştirilinceye kadar bu yerlerle ilgili olarak diğer kanunlarla verilen haklar devam eder.

İmar Planlarında Umumi Hizmetlere Ayrılan Yerler:

Madde 13 - Resmi yapılara, tesislere ve okul, cami, yol, meydan, otopark, yeşil saha, çocuk bahçesi, pazar yeri, hal, mezbaha ve benzeri umumi hizmetlere ayrılan alanlarda inşaata ve mevcut bina varsa esaslı değişiklik ve ilaveler yapılmasına izin verilmez. Ancak imar programına alınıncaya kadar mevcut kullanma şekli devam eder (İptal fıkra: Anayasa Mahkemesinin 29/12/1999 tarih ve E. 99/33, K. 99/51 sayılı kararı ile. R.G.: 29/06/2000 -24094).

İmar programına alınan alanlarda kamulaştırma yapılıncaya kadar emlak vergisi ödenmesi durdurulur. Kamulaştırmanın yapılması halinde durdurma tarihi ile kamulaştırma tarihi arasında tahakkuk edecek olan emlak vergisi, kamulaştırmayı yapan idare tarafından ödenir. Birinci fıkrada yazılı yerlerin kamulaştırma yapılmadan önce plan değişikliği ile kamulaştırmayı gerektirmeyen bir maksada ayrılması halinde ise durdurma tarihinden itibaren geçen sürenin emlak vergisini mal sahibi öder.

Ancak, parsel sahibi imar planlarının tasdik tarihinden itibaren beş yıl sonra müracaat ettiğinde imar planlarında meydana gelen değişikliklerden ve civarın özelliklerinden dolayı okul, cami ve otopark sahası ve benzeri umumi hizmetlere ayrılan alanlardan ilgili kamu kuruluşunca yapımından vazgeçildiğine dair görüş alındığı takdirde, tüm belirli çevredeki nüfus, yoğunluk ve donatım dengesini yeniden irdeleyerek hazırlanacak yeni imar planına göre inşaat yapılır. Bu Kanunun yayımı tarihinden önce yapılan imar planlarında, bahsedilen beş yıllık süre bu Kanunun yürürlük tarihinden itibaren geçerlidir (İptal fıkra: Anayasa Mahkemesinin 29/12/1999 tarih ve E. 99/33, K. 99/51 sayılı kararı ile. R.G.: 29/06/2000 -24094).

Onaylanmış imar planlarında, birinci fıkrada yazılı yerlerdeki arsa ve arazilerin, bu Kanunda öngörülen düzenleme ortaklık payı oranı üzerindeki miktarlarının mal sahiplerince ilgili idarelere bedelsiz olarak terk edilmesi halinde bu terk istemlerinden ayrıca emlak alım ve satım vergisi alınmaz.>

g) Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Eki Birinci Protokolün Birinci Maddesi:

<MADDE 1 - Mülkiyetin Korunması

Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.

Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."

B) GEREKÇE

a- Kamulaştırmasız Elkoyma Kavramı ve Niteliği:

Kamulaştırmasız el koyma kavramı 6830 sayılı İstimlak Kanunu'nun yürürlüğe girdiği 09 Ekim 1956 tarihinden sonraki olgular için söz konusu olup; bu tarihten önceki el koymalar, 05.01.1961 gününde kabul edilen 221 sayılı Amme Hükmi Şahıslar veya Müesseseleri Tarafından Fiilen Amme Hizmetlerine Tahsis Edilmiş Gayrimenkuller Hakkındaki Kanun ile <Kamulaştırılmış> sayılmıştır.

Gerek 6830 sayılı İstimlak Kanunu'nda, gerekse bu Kanunu kaldırarak, kamulaştırma konusunda yeni ilkeler getiren 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nda; kamulaştırma yapılmaksızın taşınmaz malına el konulan kimsenin, uğradığı zarar ve ziyan ile mülkiyet hakkının kullanılmasından doğan malın özüne bağlı hangi davaları açabileceği konusunda bir düzenleme getirilmemiştir.

Taşınmazına kamulaştırmasız el konulan kimsenin, ilgili kamu tüzel kişisi aleyhine el atmanın önlenmesi davası açabileceği gibi, tazminat verilmesini de isteyebileceği, 16.05.1956 gün ve 1/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile çözüme bağlanmıştır.

Bu noktada, 08.11.1983 gününde yürürlüğe giren 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 38. maddesinde, kamulaştırmasız el koymadan kaynaklanan davalara süre yönünden bir sınırlama getirilmiş ise de; bu hükmün, Anayasa Mahkemesinin 04.11.2003 tafta Resmi Gazetede yayımlanan 10.04.2003 gün ve 2002/112 Esas, 2003/33 karar sayılı kararıyla iptal edilmesi sonucu, idarenin kamulaştırmasız el koyma işlemine karşı hak sahiplerinin dava hakkını yirmi yıl ile sınırlayan hak düşürücü süre ortadan kalkmıştır.

Şu durumda, Anayasa Mahkemesinin iptal kararının yürürlüğe girdiği 04.11.2003 tarihinden sonra ve bu tarihten önceki yirmi yıl içinde taşınmazlarına kamulaştırmasız el konulanların, idare aleyhine tazminat ve elatmanın önlenmesi istemiyle süreye bağlı olmaksızın dava açmalarının önünde yasal bir engel bulunmadığı gibi; İptal Kararının yürürlüğe girdiği tarihten önceki yirmi yıldan daha önce taşınmazlarına kamulaştırmasız el konulanların hak ve durumları da, 30.06.2010 tarihinde yürürlüğe giren 18.06.2010 gün ve 5999 sayılı <Kamulaştırma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun>la düzenlenmiş ve malikçe tazmin talebinde bulunulması halinde öncelikle uzlaşma yoluna gidilmesi, uzlaşma temin edilemeyen hallerde dava yoluna gidilebileceği öngörülmüştür.

Görüldüğü üzere; kamulaştırmasız el atma müessesesi, kaynağını ve dayanağını Anayasa ve yasalardan almayan, mülkiyet hakkının özüne dokunan bir işlemdir. Kamulaştırmada, yöntem olarak Anayasa ve yasalara uygun bir kamulaştırma işlemi yapılması söz konusu iken, kamulaştırmasız el koymada usulüne uygun bir kamulaştırma işleminden söz edilmesi olanaklı değildir.

Ancak, kamulaştırmasız el atma ile kamulaştırmanın, konu, amaç ve yetki yönüyle benzer yönleri bulunmaktadır; her iki müessesenin de oluşması için, kamulaştırma yapmaya yetkili devlet kamu tüzel kişileri veya kamu kurumları tarafından kamulaştırma işleminin yapılması veya kamulaştırmasız el atılmış olması gereklidir. Kamulaştırmasız el koymada da, kamulaştırmada olduğu gibi, taşınmazın edinilmesinde kamu yararının bulunması zorunludur. Gerek kamulaştırmanın, gerekse kamulaştırmasız el koymanın konusu sadece özel mülkiyette bulunan taşınmaz mallardır.

Az yukarıda açıklandığı üzere, kamulaştırmasız el koyma müessesesi mülkiyet hakkının özüne dokunan ve onu ortadan kaldıran bir niteliğe sahip olmakla birlikte, çağdaş bir yaklaşımla ve sosyal devlet ilkesi gereği olarak uygulama da, taşınmaz malikine, dava yoluyla mülkiyetin bedele çevrilmesi ya da idarenin hakkın özünü zedeleyen el koyma eylemine son verilmesi yolu açılmıştır.

Kamulaştırmasız el atma halinde kamu kurumu, Kamulaştırma Kanununa uygun hareket etmeden, ferdin malını elinden almış olması sebebiyle kanunsuz bir harekette bulunmuş durumdadır. Bu bakımdan dava, mülkiyete tecavüzün önlenmesi veya haksız fiil neticesinde meydana gelen zararın tazmini davasıdır (11.02.1959 gün, E:1958/17, K:1959/15 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı gerekçesinden).

b- Mülkiyete İlişkin Anayasalarda Benimsenen Anlayış:

Mülkiyete ilişkin liberal görüş, kişi-eşya ilişkisinde malike eşya üzerinde sınırsız hak tanır, mülkiyet hakkını < doğal hak> olarak kabul eder. Malikin eşya üzerinde mutlak, sınırsız ve tekelci bir hakimiyet hakkı vardır. Mülkiyet hakkı kişiye bağlı, dokunulmaz, vazgeçilmez, zamanaşımına uğramaz, kutsal bir haktır. Çünkü mülkiyet hakkı özgürlük, güvenlik gibi kişinin doğal haklarından biridir. Mülkiyet de özgürlük gibi herkese ve devlete karşı ileri sürülebilecek bir haktır. Bireyin hak ve özgürlüklerinin sınırı, diğer bireylerin hak ve özgürlüklerinin sınırıdır. Bunun için de birey hak ve özgürlüklerini dilediği gibi kullanabilir, birey bu haklara doğal olarak sırf insan olması nedeniyle sahip olduğu için devlet de bunlara saygılı olmak zorundadır. Bu nedenle mülkiyet hakkına dışarıdan hiçbir müdahale yapılamaz. Aksine mademki mülkiyet hakkı malike mutlak ve tekelci bir kullanma, yararlanma ve tasarruf hakkı vermektedir, o halde malik dilerse malını kullanmama, yararlanmama ve tasarruf etmeme yetkilerine de sahiptir.

Kısacası ve önemli olanı liberal düşüncede üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet; malikin bireysel çıkarlarını önde tutar. Bireysel çıkar toplum çıkarından önce gelir. Bireysel çıkarla toplum çıkarı çatışırsa bireysel çıkar korunur.

Liberal mülkiyet görüşünü savunan yazarlara göre, mülkiyet kavramının içeriği sadece yetkilerden oluşur. Mülkiyet kavramının özünde yetkiler yanında ayrıca ödevler yoktur. Mülkiyette mevcut yetkilere sosyal gereksinmeler nedeniyle bazı sınırlamalar getirilse de, bu sınırlamalar istisnai mahiyettedir. Mülkiyet hakkı sadece yetkilerden oluştuğu için, bu sınırlamalar mülkiyet kavramına yabancı, dışarıdan ve sonradan kanunla getirilmiştir.

Modern mülkiyet anlayışında mülkiyet hakkı yetki ve ödevlerden oluşmaktadır; içerikte yetki ve ödev yer almaktadır. Malikin hem yetkileri, hem de yakınları ve topluma karşı ödevleri söz konusudur. Modern mülkiyet anlayışına göre, hakkın kapsamında yer alan ödevler, mülkiyet hakkına yabancı, ona dıştan ve sonradan yükletilen sınırlamalar olarak kabul edilmemeli, aksine bunları, kamu yararı amacıyla malike yükletilen ve mülkiyet hakkını oluşturan ödevler olarak düşünmelidir.

1924 Anayasası, liberal mülkiyet anlayışıyla, 70. maddesinde <temellük ve tasarruf hürriyetlerini> Türklerin doğal hakları arasında saymıştır. Fransız ihtilali ve tabii hukuk doktrininin etkilediği 1924 Anayasasının 71. maddesi, <mal her türlü tasarruftan masundur"; 79. maddesi, <temellük ve tasarrufun hududu hürriyeti kanunları ile mutassarraftır> demekte ve böylece mülkiyet hakkına hiçbir sınırlama tanımamaktadır.

1961 Anayasasının mülkiyet anlayışı liberal mülkiyet anlayışından farklı olup; 36. maddesine göre, <Herkes mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz".

1961 Anayasasının 36/1 maddesi uyarınca mülkiyet hakkı, hem bir kurum olarak, hem de bireysel bir hak olarak devletin müdahalelerine karşı güvence altına alınmıştır. Anayasanın 11/2 maddesinde temel hakların özüne dokunulamayacağı güvencesini getirmiştir. Mülkiyet hakkı da Anayasaya göre temel haklardan biridir. Bu nedenlerle (md. 36/1, m. 11/2) mülkiyet hakkının özüne dokunulamayacaktır.

1961 Anayasası 36/2 ve 3. maddeleri ile, modern mülkiyet anlayışını benimsemiştir. Modern mülkiyet anlayışında mülkiyet hakkının içeriği, <yetki> ve <ödevlerden> oluşmaktadır. Bu içerikte malikin hem yetkileri, hem de komşularına ve topluma karşı ödevleri vardır.

1961 Anayasasının 36/3. maddesinde yer alan <mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz> ilkesi, <yapmama ödevi> yönünden çok önemlidir. Malik bu kural uyarınca mülkiyet hakkını toplum yararına aykırı kullanmaktan kaçınacaktır. Malik bu ödeve aykırı olarak mülkiyet hakkını kullandığı takdirde, hakkın kötüye kullanılması söz konusu olur ki, Anayasa 36/1’de kendisine tanınmış olan güvenceden artık yararlanamaz.

Görülmektedir ki, mülkiyet hakkı malike toplum yararına bazı ödevler yükleyen ve Anayasanın sosyal hak ve ödevler bölümünde yer alan <sosyal bir haktır>. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz. Mülkiyet ancak kanunla ve kamu yararı amacı ile sınırlandırılabilir. Başka bir deyişle, kanun koyucunun malikin yetkilerini sınırlamak yetkisi, 1961 Anayasasının 36/2. maddesinde sınırlandırılmıştır. Bu sınırlandırmanın özü <kamu yararı>, şekli ise <kanun> dur. Kanun koyucunun mülkiyet üzerinde yaptığı sınırlamalar bu hakkın özüne dokunamaz.

Anayasa Mahkemesi bir kararında, <mülkiyet hakkı geçen yüzyılın ferdiyetçi doktrinlerinin etkisi altında malikin kişiliğine bağlı, dokunulmaz, kutsal ve doğal haklardan sayılırken günümüzde bu görüş değişmiş ve mülkiyet hakkı, malikine toplum yararına bazı ödevler ve görevler yükleyen sosyal bir hak olarak görülmeye başlanmıştır> ifadeleriyle 1961 Anayasasının benimsediği modern mülkiyet görüşünü uygulamıştır.

Esasen, modern mülkiyet, liberal mülkiyet anlayışından sosyal mülkiyet anlayışına geçişi ifade etmektedir. 1982 Anayasasında da, 1961 Anayasasında olduğu gibi, modern mülkiyet anlayışı benimsenmiştir.

1982 Anayasası da, mülkiyet hakkına saygılı ve bu hakkı koruyan bir rejimi öngörmektedir. Anayasanın mülkiyet hakkını düzenleyen ve aynı başlığı taşıyan 35. maddesinde, <Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz> hükmü bulunmaktadır. 35. madde de mülkiyet hakkı üç aşamalı bir anlatımla açıklanmıştır:

Birinci fıkrasında <Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir> denilerek bu hakkın varlığı anayasal bir hak olarak saptanmıştır. Böyle bir hak sahibi bu şeylerin mülkiyetini kazanabilir. Ona sahip olabilir. Mülkiyetinde olan şeyi dilediği gibi kullanabilir. Başkalarının o şeye el atması durumunda onun el atmasının önlenmesini ve bu hakkının korunmasını isteyebilir. Dava edebilir.

Mülkiyet hakkının bu görünümü sınırsız ve kısıtlamasızdır.

Kutsal, sınırlamasız ve kısıtlamasız görünen bu hak anılan maddenin 2. ve 3. fıkraları ile genel bir sınırlamaya bağlı kılınmıştır.

İkinci fıkra uyarınca: <Bu haklar ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir>. Demek ki kamu yararı olan yerde veya bu amaçla kullanma gereksiniminde mülkiyet hakkı sınırlanabilir. Ancak bu sınırlama da kanunla yapılabilir. Kanunsuz olarak burada kamu yararı vardır, denilerek herhangi bir kamu kurumu veya tüzel kişisi mülkiyet hakkına herhangi bir sınırlama koyamaz. Öyle ise bu fıkranın içeriğine göre ancak kamu yararı bulunduğu durumlarda ve kanuna tutunarak sınırlama yapılabilir, yasal bir dayanak olmadan kamu yararı olsa bile mülkiyet hakkına el uzatılamaz. Yasanın olanak tanıdığı yerde de kamu yararı bulunmalıdır.

Anayasa'nın 35. maddesinin ikinci fıkrasında kastedilen, kamu yararı nedeniyle mülkiyet hakkının sınırlanması, 46. maddede <Kamulaştırma> olarak ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir. Ancak, anılan maddede öngörülen koşullar gerçekleştiğinde, mülkiyet hakkına sınırlama getirilmekte ve karşılığı ödenmek suretiyle malı elinden zorla alınmaktadır.

1982 Anayasasının 35. maddenin 3. fıkrası, mülkiyet hakkına bir sınırlama daha koymuştur. Bu fıkrada, <Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz> ifadeleriyle, mülkiyet hakkı sahibine kendi kendini sınırlaması koşulunun ne olduğunu gösterilmiştir.

Dikkat edilecek olursa; 1982 Anayasasında mal sahibinin kullanma hakkı, 35. maddenin 2. fıkrasında <kamu yararı>, 3. fıkrasında <toplum yararı> ile sınırlanmış ise de; her iki durumda da, taşınmazın mülkiyetine el uzatılamamakta, sadece kullanma hakkının hangi sınırlarla bağlı olduğu ifade edilmektedir.

Türk hukukunda mülkiyet hakkının niteliği ve kapsamı, yürürlükten kaldırılan mülga 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi'nin 618. maddesi ile liberal görüşten esinlenerek çizilmiş; anılan Kanunu yürürlükten kaldıran 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 683. maddesinde de paralel bir düzenlemeye yer verilmiştir.

c- Türk Hukukunda Mülkiyet Hakkı, Kavram ve İçeriği:

743 sayılı Türk Kanunu Medenisi ve bu Kanunu ilga eden 4721 sayılı Türk Medeni Kanunun Dördüncü Kitabında, ilkin, mülkiyet hakkı düzenlenmiş; ne var ki 683. madde (743 sayılı TKM m. 618) ile bir tanım verilmemiş, sağladığı yetkilerin belirtilmesiyle yetinilmiştir.

Mülkiyet hakkı özel hukuk kavramı olmakla birlikte, yukarıda açıklandığı gibi, 1961 Anayasasının 36. maddesiyle getirilen yeni mülkiyet anlayışı, 1982 Anayasasının 35. maddesinde özdeş bir düzenlemeyle korunmuştur.

Medeni Yasada liberal-bireyci görüşten esinlenilmiş ise de, Anayasanın 35. maddesiyle sosyal mülkiyet görüşü benimsenmiştir.

Anayasanın <mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağını> içeren 36. maddesi ile Türk Medeni Kanunu'nun 683. maddesi (743 sayılı TKM m. 618) hükümlerinin birlikte incelenmesinden varılacak sonuç, Türk Hukukunda mülkiyet hakkının sosyal (modern) mülkiyet anlayışıyla düzenlenmiş olduğudur.

Öyleyse, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 683. maddesi (743 sayılı TKM m. 618) uyarınca, malik, eşya üzerinde ancak hukuk düzeninin sınırları içinde tasarruf eder. Dolayısıyla mülkiyet, kişilere, eşya üzerinde en geniş yetkiler sağlamakla birlikte, ödevler de yükleyen bir hak olarak kabul edilmektedir. Bu hak, malikin gerek yetkilerini ve gerekse komşularla topluma karşı olan ödevlerini kapsar. Böylece mülkiyetin özü, yetki ve ödevlerden oluşur.

Mülkiyet hakkının olumlu içeriğine göre malik, eşyayı eylemli olarak dilediğince kullanma, ondan ve semerelerinden yararlanma, eşyayı zilyedinde bulundurma, satış, bağışlama, nesnel haklar kurma, kişisel haklarla sınırlama gibi, eşya üzerinde dilediğince tasarrufta bulunma yetkileriyle donatılmıştır.

Malikin eşya üzerindeki egemenliği hukuk düzeninin sınırları içinde üçüncü kişilere karşı korunmuş bulunmaktadır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 683. maddesine (743 sayılı TKM m. 618) göre malik, eşyayı hukuka aykırı olarak elinde bulunduran ya da eşyaya el koyan kişilerden onun geri verilmesini isteyebileceği gibi, yine hukuka aykırı olarak zilyetliğine yapılan el atmaların önlenmesini, taşkınlıkların giderilmesini de isteme hakkına sahiptir.

Bu suretle, mülkiyet hakkının sağladığı yetkilerin müeyyidesi olan dava hakları malike tanınarak mülkiyet korunmuştur. Kanunun deyimiyle, <istihkak ve elatmanın önlenmesi> istemleri mülkiyet hakkından doğup, varlıklarını mülkiyet hakkına ayrılmaz bir biçimde bağlı olarak sürdürürler.

Mülkiyet hakkının içeriğine giren ödevler ise, yapmama, katlanma ve yapma ödevleri olup; komşuluk hukukuna ilişkin ödevler yapmama ödevine, kar yağmur ve tutulmamış kaynak sularını kabule zorunluluk katlanma ödevine, taşınmaz mallar için vergi resim ve harç ödeme yükümlülüğü de yapma ödevine örnek olarak gösterilebilir.

Bütün bu anlatılanların ortaya koyduğu sonuç şudur; Mülkiyet, toplum yararı ile sınırlı, sahibine gerek yetki ve gerekse ödevler yükleyen kamu ve özel hukuk karakterli kendine özgü bir haktır.

O halde malik mülkiyet hakkına dayanarak, mülkiyete ilişkin yetkilerin kullanılmasında, hukuksal bir nedene dayanılmadan üçüncü kişilerin engellemesi ile karşılaştığı takdirde, el atmanın önlenmesi davası açabilecektir. Açıktır ki, bu gibi davranışlarla ihlal edilen, Anayasal ve yasal bağlamda teminat altına alınmış bulunan, mülkiyet hakkıdır.

Burada, davranışların haksız olması ve bir hakka dayanmaması yeterli olup, kusurun bulunması gerekli değildir. Malikin, mülkiyet hakkını, engellemenin varlığını ve nedensellik bağının bulunduğunu ispatlaması gerekli ve yeterlidir.

d- İmar Planlarının Hukuk Kuralları Arasındaki Yeri, İmar Planlarına Hakim Olan İlkeler ve Doğurduğu Hukuki Sonuçlar:

Bir idari fonksiyon olarak planlama, <içeriğine olursa olsun, önceden saptanmış hedef ya da hedeflere; yine önceden saptanmış sürede ulaşmak için izlenecek yön ve yöntemleri belirleme eylemi> olarak tanımlanmaktadır (Ö. Bozkurt, T. Ergun, s. Sezen, Kamu Yönelimi Sözlüğü, 1. Basım, Ankara 1998, s.206).

Niteliklerine göre planlar, emredici, özendirici ve yol gösterici olmak üzere üçe ayrılırlar. Emredici planlarda; idare, plan ile amaçladığı hedeflere ulaşılmasını şart koşar ve tüm kesimler buna uymak zorundadır.

3194 sayılı İmar Kanunu'nun 8. maddesi gereğince, belediye ve mücavir alan sınırları içerisinde belediyeler, dışında ise valiliklerce (İl Özel İdarelerince) yapılması zorunlu kılınan imar planları (nazım ve uygulama imar planları) emredici planlardandır (H. Kalabalık, İmar Hukuku, Ankara 2005, s.63).

İmar planlamasının amacı, belediye ve mücavir alanlar ile bu alanların dışında, kamu ve toplum yararını gerçekleştirecek hukuki çerçevenin oluşturulmasıdır.

Bu amacın gerçekleştirilmesinde hukuki boyut, başta Anayasa olmak üzere, İmar Kanunu, diğer ilgili kanunlar ve imar yönetmelikleri olup; planlama mevzuatının amacı, Anayasanın belirlediği ilke ve hedefler doğrultusunda kamu yararını sağlamak olmalı, planlar da aynı ilke ve hedefler doğrultusunda uygulanmalıdır.

İdare (valilik, belediye) tarafından yapılan imar planlarının, birer hukuki işlem olduğu konusunda hukukçular arasında bir anlaşmazlık bulunmamakla birlikte, bunların hukuki niteliği üzerinde bir uzlaşma yoktur. Doktrinde, bir yandan kent planlarının gücünü yasalardan alan ve onlara eşit güce sahip hukuki düzenlemeler olduğu (M. Abama, İçtihatlı İmar Kanunu Mevzuatı ve Uygulaması, Ankara 1992) belirtilmişken, diğer yandan kent planlarının bir defa uygulanmakla tükenmeleri söz konusu olmayan, genel düzenleyici idari işlem oldukları (S.S. Onar, İdare Hukukunun Umumi Esasları, c.l, s. 961) savunulmuş, bunun yanında imar planlarının karma bir hukuki işlem olduğu görüşünü savunan üçüncü görüş yandaşları ise, imar planlarının şart işleme gerek kalmaksızın doğrudan doğruya şart işlem yerine statü değişikliği yapabildiği, imar planının <tahsis> işlemi yerine geçtiği ifade edilmiştir (L. Duran, İdare Hukuku ve İmar Konuları, Ankara 1988, s.51).

Hangi görüş kabul edilirse edilsin; hemen hemen tüm hukuk sistemlerinde yerel planların yapılması ve uygulanması sırasında uyulması gerekli görülen ilkeleri taşıması gerekli olup; <açıklık>, <genellik>, <üst dereceye bağlılık>, <kamu yararı>, <esneklik>, <geniş kapsamlılık>,<uzun süreli olma>, <bilimsellik> ve <katılım> ilkelerinin yanı sıra, <hukuk devleti> ve <zorunluluk> ilkeleri ayrıca önem arz etmektedir.

Hukuk devleti ilkesi gereğince, imar planları ve bunları uygulanması amacıyla idarece yapılan düzenlemeler keyfi ve indi olmamalı; makul bir şekilde, meşru ve kamusal amaçların gerçekleştirilmesiyle ilgili, Anayasanın ikinci kısmında yer alan temel hak ve hürriyetlerle uyumlu, özellikle 35. maddesi ile güvence altına alınan mülkiyet hakkına saygılı olmalıdır. Ayrıca, idare imar planları ve bunları uygulamak amacıyla idari işlemler yaparken, hukuk devleti ilkesinin bir gereği olarak, Anayasa ve kanunlarca belirlenen usullerin takip edilmesi gerekir (H. Kalabalık, age, s. 101).

Zorunluluk ilkesi gereğince de, onaylanmış imar planlarının dışına çıkılması olanaklı değildir. Bu planlar, herkes için uyulması zorunlu belgelerdendir. Diğer bir ifadeyle, kesinleşen yerel planlar, idare ve vatandaşlar açısından bağlayıcı hukuki sonuç doğurur. Kent ya da kasabaların mevcut durumunda bir takım değişiklikler meydana getirmek amacında olan yerel planların bu amaca ulaşılabilmeleri için, planlarca getirilen yükümlülüklerin ilgili idareler, vatandaşlar ve devlet tarafından mutlaka yerine getirilmeleri zorunludur. Yerel planların kabul edilmesinden sonra ilgili idare için bunları uygulamak zorunluluğu doğar (H. Kalabalık, age, s.118-119).

Gerçekten, 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 10. maddesinin ilk fıkrasında, imar planlarının yürürlüğe girmesinden itibaren en geç üç ay içinde, belediyelerce, imar planının uygulanması amacıyla 5 yıllık imar programının hazırlanacağı ve bu programların belediye meclisince kabul edildikten sonra kesinleşeceği hükme bağlanmıştır.

Denilebilir ki, imar planları onaylanarak bağlayıcılık kazandıktan sonra, idare ve bireyler açısından bir takım hukuki sonuçlar doğurmaktadır. Bir başka ifadeyle imar planları, idare ve halk açısından kimi yükümlülükler meydana getirmekte ve haklarına sınırlamalar koymaktadır.

İdare açısından en belirgin yükümlülük, imar planına aykırı davranışta bulunulamamasının yanı sıra, planların uygulanması için gerekli olan imar programlarını ve yönetmelikleri, Kanunda öngörülen süre içerisinde hazırlamaktır (İK. m. 10). Belediyelerin, imar programı yapma yükümlülüğünü hiç yerine getirmemeleri halinde bunun müeyyidesi, İmar Kanununda öngörülmemiştir.

Özel hukuk gerçek ve tüzel kişileri açısından ise, imar planlarının onaylanmasından sonra, imar sınırları içinde girecekleri her türlü imar ve yapı faaliyetlerinde imar plan ve imar programlarına uygun davranmak, her türlü yapı için ilgili idareden izin almak ve izin ilkelerine uygun olarak yapı inşa etmek yükümlülüğü doğmaktadır.

İmar planlarında umumi hizmetlere ayrılan yerlerde kişilerin taşınmaz malları üzerindeki haklarına, imar programı süresince bir takım kısıtlamalar getiren 3194 sayılı İmar Kanununun 13. maddesinin; imar planlarında, resmi yapılara, tesislere ve okul, cami, yol, meydan, otopark, yeşil saha, çocuk bahçesi, pazar yeri, hal, mezbaha ve benzeri umumi hizmetlere ayrılan alanlarda, inşaata ve mevcut bina varsa esaslı değişiklik ve ilaveler yapılmasına izin verilmeyeceği, imar programına alınıncaya kadar mevcut kullanma şeklinin devam edeceğine dair düzenlemeyi içeren Birinci Fıkrası ile; imar planlarının tasdik tarihinden itibaren beş yıl sonra parsel sahibinin, başvuruda bulunarak imar planlarında meydana gelen değişikliklerden ve civarın özelliklerinden dolayı okul, cami ve otopark sahası ve benzeri umumi hizmetlere ayrılan alanların yapımından ilgili kamu kuruluşunca vazgeçildiğine dair görüş alması koşuluyla tüm belirli çevredeki nüfus, yoğunluk ve donatım dengesini yeniden irdeleyerek hazırlanacak yeni imar planına göre inşaat yapabileceğini öngören Üçüncü Fıkrası, Anayasa Mahkemesi'nin 29.12.1999gun ve 1999/33 Esas 1999/51 Karar sayılı kararı ile iptal edilmiştir.

Gerekçesi özellikle Anayasa'nın 13. ve 35. maddelerine dayandırılan iptal kararında;

<Anayasa'nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı düzenlenmiştir. Kişinin bir şey üzerindeki hakimiyetini ifade eden mülkiyet hakkı, malike dilediği gibi tasarruf olanağı verdiği ve ona özgü olduğundan mutlak haklar arasındadır.

Anayasa'nın 35. maddesinde, <Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz' kuralına yer verilmiş, temel hak ve özgürlüklerin sınırını gösteren 13. maddesinde ise, temel hak ve hürriyetlerin, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün, milli egemenliğin, Cumhuriyetin, milli güvenliğin, kamu düzeninin, genel asayişin, kamu yararının, genel ahlakın ve genel sağlığın korunması amacı ile ve ayrıca Anayasanın ilgili maddelerinde öngörülen özel sebeplerle, Anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olarak kanunla sınırlanabileceği, temel hak ve hürriyetlerle ilgili genel ve özel sınırlamaların demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olamayacağı ve öngörüldükleri amaç dışında kullanılamayacağı, bu maddede yer alan genel sınırlama sebeplerinin temel hak ve hürriyetlerin tümü için geçerli olduğu belirtilmiştir.

Çağdaş demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup onları büyük ölçüde kısıtlayan veya tümüyle kullanılamaz hale getiren sınırlamaların demokratik toplum düzeninin gerekleriyle bağdaştığı kabul edilemez. Demokratik hukuk devletinin amacı kişilerin hak ve özgürlüklerden en geniş biçimde yararlanmalarını sağlamak olduğundan yasal düzenlemelerde insanı öne çıkaran bir yaklaşımın esas alınması gerekir. Bu nedenle getirilen sınırlamaların yalnız ölçüsü değil, koşulları, nedeni, yöntemi, kısıtlamaya karşı öngörülen kanun yolları hep demokratik toplum düzeni kavramı içinde değerlendirilmelidir. Özgürlükler, ancak ayrık durumlarda ve demokratik toplum düzeninin sürekliliği için zorunlu olduğu ölçüde sınırlandırılabilmelidir.

Demokratik bir toplumda temel hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamanın, bu sınırlamayla güdülen amacın gerektirdiğinden fazla olması düşünülemez.

Demokratik hukuk devletinde güdülen amaç ne olursa olsun, kısıtlamaların, bu rejimlere özgü olmayan yöntemlerle yapılmaması ve belli bir özgürlüğün kullanılmasını önemli ölçüde zorlaştıracak ya da ortadan kaldıracak düzeye vardırılmaması gerekir.

3194 sayılı Yasa'nın 13. maddesinin itiraz konusu birinci fıkrasında imar planlarında, resmi yapı, okul, cami, yol, meydan gibi umumi hizmetlere ayrılan yerlerin, imar programına alınıncaya kadar mevcut kullanma şeklinin devam edeceği öngörülmüştür. Yasa'nın 10. maddesinde de belediyelerin, imar planlarının yürürlüğe girmesinden en geç 3 ay içinde bu planı uygulamak üzere 5 yıllık imar programlarını hazırlayacakları belirtilmiş, ancak Yasa'da bu planların tümünün hangi süre içinde programa alınarak uygulanacağına ilişkin bir kurala yer verilmemiştir.

13. maddenin birinci fıkrası uyarınca imar planlarında umumi hizmetlere ayrılan yerlerin mevcut kullanma şekillerinin ne kadar devam edeceği konusundaki bu belirsizliğin, kişilerin mülkiyet hakları üzerinde süresi belli olmayan bir sınırlamaya neden olduğu açıktır.

İmar planlarının uygulamaya geçirilmesindeki kamusal yarar karşısında mülkiyet hakkının sınırlanmasının demokratik toplum düzeninin gerekleriyle çelişen bir yönü bulunmamakta ise de, itiraz konusu kuralın neden olduğu belirsizliğin kişisel yarar ile kamu yararı arasındaki dengeyi bozarak mülkiyet hakkını kullanılamaz hale getirmesi, sınırlamayı aşan hakkın özüne dokunan bir nitelik taşımaktadır.

İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi de 23.09.1981 günlü Sporrong ve Lonnroth kararında, kamulaştırma izni ile inşaat yasağının uzun bir süre için öngörülmüş olmasının, toplumsal yarar ile bireysel menfaat arasındaki dengeyi bozduğu sonucuna varmıştır.> İfadeleri ile iptali istenen maddelerin Anayasa'nın 13. ve 35. maddelerine aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.

Ne var ki; Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararında, <kişilerin mülkiyet hakları üzerinde süresi belli olmayan bir sınırlama> olarak nitelendirilen imar plan ve programlarının hangi sürede tamamlanacağına ilişkin mevcut yasal belirsizlik devam etmekte olup; 3194 sayılı Kanunun 13. maddesinin iptal edilen fıkralarında yer alan kısıtlamaların, eylemli olarak uygulandığı açıktır.

Esasen, imar planlarında umumi hizmetlere ayrılan alanlarda bulunan parsel maliklerinin mağduriyetlerine neden olunduğu düşüncesiyle, 3194 sayılı İmar Kanununun 13. maddesinin halen yürürlükte bulunan İkinci Fıkrasında, kamulaştırma yapılıncaya kadar emlak vergisi ödemeleri durdurulmuştur. Bu uygulamanın, mal sahibin tasarruf hakkının, dolayısıyla mülkiyetinin sınırlandırılması sonucu oluşan mağduriyetin giderilmesine yönelik olduğu kuşkusuzdur.

e- Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarına Göre Kamulaştırmasız El Atma:

Türkiye'nin 18 Mayıs 1954 tarihinde onaylamış olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi başlangıçta mülkiyete ilişkin bir kural içermemekle birlikte, Sözleşmenin yürürlüğe girmesinden önce mülkiyet hakkının da yer almasına yönelik bir protokol oluşturulmuş ve İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme'ye Ek Protokol imzalanmıştır.

Protokolün birinci maddesi mülkiyetin korunmasını düzenlemekte olup; bu madde üç kuraldan oluşmaktadır. Bu kuralların ilki mülkiyet hakkına saygı duyulması biçiminde genel ilkedir. İkincisi mülkiyet hakkından kamu yararı nedeniyle hukuka uygun olarak yoksun bırakılmasının meşruluğu ilkesidir ve nihayet üçüncüsü, mülkiyet hakkının kamu yararına uygun olarak kullanılmasının düzenlemesinin yine meşru bir müdahale sayılacağı ilkesidir.

Bu bağlamda kamulaştırmasız el atma iddiaları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde ileri sürüldüğü zaman, mahkeme meşru müdahalelerin olup olmadığını incelemektedir, meşru bir müdahale yoksa mülkiyet hakkına saygı duyulmadığına ve hakkın ihlal edildiğine karar vermektedir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 23.09.1982 tarihli Sporrong ve Lonnroth Kararında, kamulaştırma yapılacağı gerekçesiyle yapı yasağı getirilen Sporrong'a ait taşınmazın yirmibeş yıl, Lonnroth'a ait taşınmazın ise on iki yıl boyunca inşaat yasaklarına konu olduğu, bu izin ve yasaklar sonucunda taşınmazı satma, kiralama, kullanma, yararlı değişiklikler yapma gibi mülkiyet hakkının sahibine verdiği yetkileri kullanma konusunda sıkıntı çektikleri ileri sürülerek yapılan başvuruda, <olayda mülkiyet hakkına doğrudan el konulmadığı ama verilen izin ve getirilen yasakların el konulma sonucunu doğurduğu, bunun da hakkın özüne dokunduğu> sonucuna ulaşmıştır.

C) SONUÇ

Dava konusu taşınmaz tapuda davacı ve dava dışı şahıs adına müşterek mülkiyet üzere kayıtlı olup, davacının mülkiyet hakkı bulunmaktadır. Taşınmaz 18.04.1978 tarihli 1/5000 örekliye 26.05.1992 tarihli 1/1000 ölçekli Maltepe İmar Planında ilkokul alanı iken 1/5000 ölçekli 16.04.2005 onay tarihli planda da Temel Eğitim alanına ayrılmıştır.

Dava tarihine kadar yirmi yılı geçen süreç içerisinde davacı, taşınmazın kamulaştırılması ya da tahsis amacı dışına çıkarılması talebiyle yaptığı başvurulardan olumlu bir sonuç alamamıştır. Maltepe Belediye Başkanlığı'nın bu süreçte taşınmazı 5 yıllık imar programına alıp almadığı belirgin olmadığı gibi, davalı İdarece de kamulaştırma cihetine gidilmemiştir.

3194 sayılı İmar Kanununun 10. maddesinin birinci fıkrası hükmü uyarınca Maltepe Belediye Başkanlığı imar planının yürürlük tarihinden itibaren en geç 3 ay içerisinde planın tatbiki için 5 yıllık imar programını hazırlamakla yükümlü olup, yatırımcı kuruluş olan davalı İstanbul İl Özel İdaresi Müdürlüğü'nün de bu çalışmalara katılması taşınmazın kamulaştırılması yasa gereğidir.

Buna rağmen, 1978 yılından bu yana değişen bütün planlarda temel eğitim (ilköğretim) alanında bulunan dava konusu taşınmazın amacına uygun olarak imar programlarına alınmamış, yatırımcı kuruluş olan davalı İstanbul İl Özel İdaresi Müdürlüğü'nce de kamulaştırılmamıştır. İlgili İdarelerin pasif ve suskun kalarak, amacına uygun işlem tesis etmemek suretiyle, davacı taşınmaz mal sahibinin mülkiyet hakkını, süresi belli olmayan bir sınırlamaya tabi tuttukları belirgindir.

Bu cümleden olarak, imar planlarında okul alanı olarak tahsis edilmiş bulunan dava konusu arsa üzerinde davacının, ileriye yönelik inşaat yapma gibi kişisel tasarruflarda bulunma, rayiç değeri üzerinden satma, kiralama, yararlı değişiklikler yapma gibi, mülkiyet hakkının sahibine verdiği yetkileri kullanma hakkı kısıtlanmıştır.

İdare, kamu yararı nedeniyle, kamusal amaçların gerçekleştirilmesi için bir takım işlemler yaparken, Anayasanın ikinci kısmında yer alan temel hak ve hürriyetlerle uyumlu, özellikle 35. maddesi ile güvence altına alınan mülkiyet hakkına saygılı olmalıdır.

Buradan hareketle, imar planlarında uzunca bir süre okul alanı olarak tahsis edilmiş bulunan dava konusu taşınmazı kamulaştırmayarak veya takas yoluyla davacıya başka bir yerden taşınmaz vermeyerek pasif kalmak suretiyle tasarrufunu engelleyen davalı idarenin, Anayasada yer alan temel hak ve hürriyetlerle, bireyin mülkiyet hakkına saygılı olduğundan söz edilemez.

Dahası, böyle bir durumda idarece, kamu yararı savında bulunulamaz. Eş söyleyişle, imar planlarında okul gibi umumi hizmetlere ayrılan alanların yıllarca uygulamaya dökülmemiş olması ve bunun da süre gelen bir hal alması, ortada bir kamu yararının bulunmadığının kabulünü gerektirir.

Öte yandan, davacının taşınmazından, mülkiyet hakkının kendisine verdiği yetkilerle donatılmış olarak, dilediği gibi tasarrufta bulunmasının idarece yıllarca engellenmiş olmasının, <Hukuk Devleti> ilkesinin en önemli unsurlarından biri olan <hukuk güvenliği”ni zedelediği, her türlü duraksamadan uzaktır.

Mülkiyet hakkına kamusal yarar sebep gösterilerek getirilen sınırlama, malikin taşınmaz üzerindeki tasarruf hakkını belirsiz bir süre için kullanılmaz hale getirerek bir hukuk devletinde kişinin hak ve özgürlükleri ile kamu yararı arasında bulunması gereken dengenin bozulmasına yol açarak hukuk güvenliğini yok etmektedir.

Tüm bu açıklamalar çerçevesinde; uzun yıllar programa alınmayan imar planının fiilen hayata geçirilmemesi nedeniyle kamulaştırma ya da takas cihetine gitmeyen davalı İdarenin, malikin taşınmaz üzerindeki tasarruf hakkını belirsiz bir süre için kullanılamaz hale getirdiği, dolayısıyla malikin taşınmazdan mülkiyet hakkının özüne uygun şekilde yararlanma olanağı kalmadığı, taşınmaz malikinin mülkiyet hakkının hukuksal bir nedene dayanılmadan İdarece engellendiği kuşkusuzdur.

Yukarıda açıklandığı üzere, malikin taşınmaz üzerindeki egemenliği hukuk düzeninin sınırları içinde üçüncü kişilere karşı korunmuş ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 683. maddesinde malike, hukuka aykırı olarak müdahalenin önlenmesini isteme hakkı tanınmıştır. Bir kişinin taşınmazına eylemli olarak el atıp tamamen veya kısmen kullanılmasına engel olunması ile imar uygulaması sonucu o kişinin mülkiyetinde olan taşınmaza hukuken kullanmaya engel sınırlamalar getirilmesi arasında sonucu itibari ile bir fark bulunmamakta her ikisi de kişinin mülkiyet hakkının sınırlandırılması anlamında aynı sonucu doğurmaktadır.

Ancak, bundan da öte; uzun yıllar programa alınmayan imar planının fiilen hayata geçirilmemesi nedeniyle kamulaştırma ya da takas cihetine gitmeyen davalı İdarece, pasif ve suskun kalınmak ve işlem tesis edilmemek suretiyle taşınmaza müdahale edildiği; bu haliyle İdarenin eyleminin, mülkiyet hakkının özüne dokunan ve onu ortadan kaldıran bir niteliğe sahip bulunan kamulaştırmasız el koyma olgusunun varlığı için yeterli bulunduğu, her türlü izahtan varestedir.

Bu itibarla, kamulaştırmasız el koyma olgusunun varlığının doğal sonucu, İdarenin hukuka aykırı eylemiyle mülkiyet hakkı engellenen taşınmaz mal sahibi davacının, dava yoluyla kamulaştırmasız el koyma hükümleri doğrultusunda mülkiyetin bedele çevrilmesini, eş söyleyişle idareden değer karşılığının verilmesini isteyebileceği açıktır.

Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece, kamulaştırmasız el koyma olgusunun varlığının kabulüyle, davalı İdarenin kamulaştırmasız el koyma hükümleri doğrultusunda sorumlu bulunduğuna ilişkin direnme kararı yerindedir.

Old 15-03-2011, 13:46   #48
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

(yukarıda sunulan kararın devamı ve sonudur)

Ne var ki, Mahkemece hükmedilmiş bulunan Özel Daire'ce işin esası incelenmediğinden, bu yönden inceleme yapılmak üzere dosyanın özel Daireye gönderilmesi gerekir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle, direnme uygun bulunduğundan, davalı vekilinin işin esasına ilişkin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 5. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 15.12.2010 gününde oyçokluğu ile karar verildi.


Kaynak: Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı
Old 15-03-2011, 14:54   #49
fatoskayaismi

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Yücel Kocabaş
İlkokul (ilköğretim ) okulu olarak imar planında ayrılmışsa 222 sayılı K.nun 63,65 maddelerine göre husumet İl Özel İdaresine , ilkokul değilse Milli Eğitim Bakanlığına yöneltilir. Belediyeye husumet yöneltilmez.

Planda temel eğitim okul alanı olarak belirtilmiştir. Bununla kastedilen nedir? eğer husumet il özel idaresine yöneltilecekse davadan önce uzlaşma için il özel idaresine başvuru zorunluluğu var mıdır? Bilgi verirseniz sevinirim.
Old 15-03-2011, 23:54   #50
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

1739 sayılı Temel Eğitim Kanununda geçen "temel eğitim" deyimi 16/6/1983 tarih ve 2842 sayılı Kanunla getirilen ek 1 inci maddeyle "ilköğretim" olarak değiştirilmiş . Bu yönden davanın İl Özel İdaresi aleyhine açılması gerektiğini düşünüyorum.

Uzlaşma konusu ( Bu parag. 6111 sayılı K.hükmüne göre değiştirilmiştir);Kamulaştırma K. Geçici 6.maddesi sadece 09.10.1956- 04.11.1983 arası el koymalarda uzlaşma şartı getirmiş ise de , torba kanun olarak anılan 6111 sayılı kanun GEÇİCİ MADDE 2- sinde "Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren onbeş yıl süreyle geçerli olmak üzere; geçici 6 ncı maddesi hükmünün , 4/11/1983 tarihinden sonraki kamulaştırmasız el koyma işlemlerine de uygulanır. " denildiğinden öncelikle uzlaşma yoluna gidilmesi gerekmekte.
Old 28-03-2011, 17:24   #51
av.23

 
Varsayılan

Evet yeni torba yasa nedeni ile uzlaşma için idareye başvuru zorunlu.Benim bu noktada görüşünüzü sormak istediğim bir husus var. Söz konusu uzlaşma prosedürü için öncelikle idareye tazminat talebi için başvurmak gerekiyor sonra idare de bize bir yanıt verecek ve 6 ay bunun için 6 ayda uzlaşma görüşmeleri için beklemek gibi bir durum söz konusu.Bu durum bzizim ecrimisil talep etnek hakkımızı etkiler mi yani ben idareye tazminat için başvuru yapıp, aynı zamanda gidip sadece ecrimisil için dava açabilir miyim?
Old 29-03-2011, 10:32   #52
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan av.23
ben idareye tazminat için başvuru yapıp, aynı zamanda gidip sadece ecrimisil için dava açabilir miyim?
El atma ile ecrimisil ayrı konulardır. El atma hakkında (idareye uzlaşma talebinde bulunulması veya) dava açılması ecrimisil hakkında dava açılmasına engel olmaz.

Öte yandan imar durumu nedeniyle inşaat yapılamayan yerlerde ecrimisil istenip istenemeyeceği konusunda iki ayrı görüş akla gelir:

1.Görüş:
Ecrimisil işgal tazminatıdır. Ecrimisil istenebilmesi için fiili bir haksız işgal bulunmalıdır. İmar durumu nedeniyle bir taşınmazın kullanılmasının kısıtlı olması o taşınmazın fiilen işgal edildiği anlamına gelmez. İdare işgalci olmadığı gibi idarenin kamulaştırma yapmaması da işgal anlamına gelmez.

Kaldı ki mülk sahibi taşınmazdan otoparkçılık, karpuz satış yeri ve benzeri işler yaparak arsadan yararlanabilir. Mülk sahibinin imar planında izin verilmemesi nedeniyle yapmadığı sekiz katlı apartmanın gelirinden mahrum kaldığı söylenemez. Ortada apartman yokken geliri de istenemez.


2. Görüş:
Ecrimisil bir işgal tazminatıdır. Madem ki imar durumu nedeniyle yerin kullanılmasını engellemek el atma olarak kabul edilmektedir, öyleyse el atma olan yerde işgal olmadığına ilişkin iddia tutarlı olmaz.

Bir başka ifadeyle, imar durumu nedeniyle inşaat yapılamayan yerlerde kamulaştırmasız el atma olduğu kabul edildiğine göre, el atma olan yerde haksız işgal olduğu da kabul edilerek ecrimisil istenebilmelidir.

Mülk sahibi, el atan idare aleyhine taşınmazın dava günündeki bedelini isteyebilir. Dava tarihindeki bedel isteneceğine göre, “el atma tarihinden itibaren” başlayan ve “bedel için açılan davanın dava tarihine kadar” olan süre için ecrimisil istenebilir. Bu arada, ecrimisil alacaklarının Yargıtay içtihatlarına göre 5 yıllık zamanaşımına tabi olduğu unutulmamalıdır.

Saygılarımla
Old 29-03-2011, 12:12   #53
av.23

 
Varsayılan

Cevabınız için teşekkür ederim Sayın Konyalı bizim olayımızda filli el atma olgusu gerçekleşmiş durumda taşınmaz belediye tarafından asfaltlanarak pazar yeri haline getirilmiş ve esnaftan işgaliye bedeli adı altında düzenli para toplanıyor.Bu durumda ecrimisil talep edebileceğimizi düşünüyorum ancak taşınmazda belediye de pay sahibi yani müşterek maliklarden biri.Bu durumda paydaş olan idareden ecrimisil talebi için intifadan men şartı aranır mı görüşlerinizi paylaşabilirseniz sevinirim.
Old 29-03-2011, 12:29   #54
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan av.23
taşınmazda belediye de pay sahibi yani müşterek maliklarden biri.Bu durumda paydaş olan idareden ecrimisil talebi için intifadan men şartı aranır mı ?
THS'nin arama motoruna "intifadan men" yazarsanız sayısız mesaja ulaşabilirsiniz. Size kolaylık olsun diye özet olarak Sayın Av.Nevra Öksüz'ün daha önceleri aynı konuda verdiği bir yanıtı aktarıyorum:

Paydaşlar (kural olarak) intifadan men edilmedikçe birbirinden ecrimisil isteyemezler. Bu kural, dava şartı olmakla Mahkemece re’sen dikkate alınır. Yararlanma isteminin iletimi belli bir şekil şartına bağlı değildir ve böyle bir istemde bulunulduğu diğer paydaşlarca her türlü delil ile ispatlanabilir. Taşınmazın doğal ürün veren ya da kiraya verilerek hukuksal semere elde edilen yerlerden olması bu kuralın istisnalarından biridir. İşbu istisna ve diğer istisnalar, her dava açısından ayrı olarak incelenip değerlendirilir. Bu meyanda örn: paydaşın, ekilmeye elverişli bir tarla söz konusu olması halinde; tarlayı ekip biçerek kendisi semere elde etmesi veya apartman dairesinde kendisinin ikamet etmesi halleri belirtilen istisnalardan olmamakla dava ikame edilmezden evvel intifadan men şartının gerçekleşmesi gerekir.

Kolay gelsin.
Old 04-05-2011, 10:24   #55
Armağan Konyalı

 
Varsayılan



Yukarıda 47 nolu mesajda yer alan karar oyçokluğu ile verilmiş. Kararın ayrışık oyu da içeren metnini bulabilen var mı?
Old 08-06-2011, 10:44   #56
av.23

 
Varsayılan

İmar planında lise olarak görülen arsa için, muhatap MEB.Uzlaşmanın esas olması nedeni ile bedel talebi ile başvuru da bulunacağım. Başvuru dilekçesini doğrudan Bakanlığa mı göndermeliyim yoksa il ya da ilçe Milli eğitim Müdürlüklerine vermem yeterli midir? Ayrıca dava açarken ise MEB'e izafeten Maliye Hazinesi mi muhatap göstermeliyim?
Old 28-09-2011, 12:21   #57
lawyersoylu

 
Varsayılan

Sayın meslektaşlarım,

İmar planı ile kişilerin gayrımenkulleri üzerinde tasarrufta bulunmalarını engelleyen ve kamulaştırma yapmayarak kişilere herhangi bir bedel ödemeyen belediyelerle ilgili Yargıtay HGK'nın 09.06.2010 tarih, 2010/5-662 E. ve 2010/651 K. sayılı kararında özetle şöyle denmektedir:

"Bir kişinin taşınmazına eylemli olarak el atıp tamamen veya kısmen kullanılmasına engel olunması ile; imar uygulaması sonucu o kişinin mülkiyetinde olan taşınmaza hukuken kullanmaya engel sınırlamalar getirilmesi arasında sonucu itibariyle bir fark bulunmamakta, her ikisi de kişinin mülkiyet hakkının sınırlandırılması anlamında aynı sonucu doğurmaktadır.

... imar planının fiilen hayata geçirilmemesi nedeniyle kamulaştırma ya da takas cihetine gitmeyen davalı idarece pasif ve suskun kalınmak ve işlem tesis edilmemek suretiyle taşınmaza müdahale edildiği; bu haliyle idarenin eyleminin mülkiyet hakkının özüne dokunan ve onu ortadan kaldıran bir niteliğe sahip bulunan kamulaştırmasız el koyma olgusunun varlığı için yeterli olduğu izahtan varestedir.

... hal böyle olunca yerel mahkemece kamulaştırmasız el koyma olgusunun varlığının kabulüyle, davalı idarenin kamulaştırmasız el koyma hükümleri doğrultusunda sorumlu bulunduğuna ilişkin direnme kararı yerindedir."

Karar metnini isteyenlere yardımcı olabilirim.
Old 05-01-2012, 09:10   #58
AV.SÜMEYRA ÜNLÜ ÇELİK

 
Varsayılan 2011yılında Yargıtay'ın kamulaştırmaya zorlama konusunda görüş değiştirdi.

Benzer bir olay benimde önüme geldi.1960 yılında alınan 1770 metrekare bir taşınmaz 1972 de yeşil alan olarak ayrılıyor.O tarihten bu yana şehrin merkezinde olmasına rağmen kamulaştırılmıyor.Belediye bir jest yapıyor.Otopark ruhsatı veriyor.Ve emlak vergisininde onda birini alıyor.2011 yılında Yargıtayın görüş değiştirmesiyle dava açmayı düşünüyorum.Ancak henüz lehe kararlara ulaşamadım.
Old 15-02-2012, 11:57   #59
pallanco

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan av.23
İmar planında lise olarak görülen arsa için, muhatap MEB.Uzlaşmanın esas olması nedeni ile bedel talebi ile başvuru da bulunacağım. Başvuru dilekçesini doğrudan Bakanlığa mı göndermeliyim yoksa il ya da ilçe Milli eğitim Müdürlüklerine vermem yeterli midir? Ayrıca dava açarken ise MEB'e izafeten Maliye Hazinesi mi muhatap göstermeliyim?

T.C. YARGITAY 5. HUKUK DAİRESİ E. 2011/5423 K. 2011/10640 T. 15.6.2011
• KAMULAŞTIRMASIZ EL ATILAN TAŞINMAZ BEDELİNİN TAHSİLİ ( İlköğretim Okulları İçin Yer Temini ve Kamulaştırma Yapma Görevinin İl Özel İdaresine Ait Olduğu - Milli Eğitim Bakanlığı Hakkındaki Davanın Husumet Yokluğundan Reddedileceği )
• İLKÖĞRETİM OKULLARI İÇİN YER TEMİNİ ( Temin ve Kamulaştırma Yapma Görevinin İl Özel İdaresine Ait Olduğu - Milli Eğitim Bakanlığı Hakkındaki Davanın Husumet Yokluğundan Reddedilmesi Gerektiği )
• HUSUMET YOKLUĞU ( Kamulaştırmasız El Atılan Taşınmaz Bedelinin Tahsili Talebi/İlköğretim Okulları İçin Yer Temini ve Kamulaştırma Yapma Görevinin İl Özel İdaresine Ait Olduğu - Milli Eğitim Bakanlığı Hakkındaki Davanın Husumet Yokluğundan Reddedileceği )
222/m.63
[FONT='Times New Roman',]ÖZET : [/font]Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir. İlköğretim Okulları için yer temini ve kamulaştırma yapma görevinin İl Özel İdaresine ait olduğu gözetilerek, Milli Eğitim Bakanlığı hakkındaki davanın husumetten reddine karar verilmesi gerekirken, davalı idareden bedelin tahsiline hükmedilmesi hukuka aykırıdır.
DAVA : Taraflar arasındaki kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili davasından dolayı yapılan yargılama sonunda: Davanın kabulüne dair verilen yukarda gün ve sayıları yazılı hükümün Yargıtay'ca incelenmesi davalı idare vekili yönünden verilen dilekçeyle istenilmiş olmakla, dosyadaki belgeler okunup iş anlaşıldıktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş , hüküm davalı idare vekilince temyiz edilmiştir.
Dosyada bulunan delil ve belgelere göre; davaya konu taşınmaza 1960 yılında el konulduğu Valilikçe bildirilmiştir.
30.6.2010 tarihinde yürürlüğe giren 5999 Sayılı Kanun uyarınca taraflar uzlaşmadıklarını beyan ettiklerinden işin esasının incelenmesinde;
222 Sayılı İlköğretim Kanunu'nun 63. maddesi gereğince İlköğretim Okulları için yer temini ve kamulaştırma yapma görevinin İl Özel İdaresine ait olduğu gözetilerek, Milli Eğitim Bakanlığı hakkındaki davanın husumetten reddine karar verilmesi gerekirken, davalı idareden bedelin tahsiline hükmedilmesi,
Doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Davalı idare vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan hükümün açıklanan sebeplerle H.U.M.K.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, 15.6.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Old 02-08-2013, 13:09   #60
fatihn

 
Varsayılan hukuki el atmada danıştayın görüşü nedir?

sevgili meslektaşlarım
Hukuki el atma diye nitelendirdiğimiz davalarının idari yargıda tam yargı davası olarak açılması gerektiği yönünde Uyuşmazlık mahkemesinin ESAS 2011/238 KARAR NO : 2012/63 kararı var..
Bu durumda 2010 sonlarında anayasa değişikliği sonucu içtihadını değiştirerek hukuki el atmayı mağduriyet sayan yargıtaydan sonra, acaba idari yargı ve danıştay ne düşünüyor?? idari yargıya dava açan veya açılmış bir davada idarenin veya danıştayın ne yönde bir karar verdiğini bilen varmı ?
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
İmar Planı-Okul Alanı-Mülkiyet Hakkının Kullanılmasını engelleme avfehmi Meslektaşların Soruları 9 15-03-2011 14:56
Hayalimdeki Okul Av.Habibe YILMAZ KAYAR Site Lokali 8 25-09-2009 22:07
Güncel Haber / Okul Masrafları Av.Ceylan Pala Karadağ Tüketicinin Korunması Hukuku Çalışma Grubu 0 13-09-2006 11:16
İmarlı Olarak Almış Olduğum Arsanın Daha Sonradan İmarının Kaldırıldığı Engin Hukuk Soruları Arşivi 1 04-03-2002 21:32


THS Sunucusu bu sayfayı 0,12939501 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.