Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Adım Adım Kadın-Erkek Eşitliği

Yanıt
Konu Notu: 10 oy, 4,30 ortalama. Değerlendirme: Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 27-08-2003, 11:01   #1
Sibel

 
Varsayılan Adım Adım Kadın-Erkek Eşitliği

1843 Tıbbiye mektebi bünyesinde kadınlar ebelik eğitimi almaya başladı.

1847 Kız ve erkek çocuklara eşit miras hakkı tanıyan İrade-i Seniye yayımlandı.

1856 Köle ve cariye alınıp satılması yasaklandı.

1858 Arazi Kanunnamesinde mirasın kız ve erkekler arasında eşit olarak paylaştırılacağı hükmü yer aldı. Böylece kadınlar ilk kez miras yoluyla mülkiyet hakkını kazandı.

1858 Kız Rüştiyeleri açıldı.

1869 Kadınlar için ilk sürekli yayın olarak nitelenen (haftalık) Terakk-i Muhadderat dergisi yayımlandı.

1869 Kızların eğitimine ilk kez yasal zorunluluk getiren Maarif-i Umumiye Nizamnamesi yayımlandı.

1870 Kız öğretmen okulu Dar-ül Muallimat açıldı.

1871 Mecelle'nin (Osmanlı Medeni Kanunu) uygulanması için çıkarılan Hukuk-ı Aile Kararnamesi ile; evlilik sözleşmesinin resmi memur önünde yapılması, evlenme yaşının erkeklerde 18, kadınlarda 17 olması, zorla evlendirmelerin geçersiz sayılması düzenlendi.

1876 Kanun-i Esasi (ilk Anayasa) kabul edilerek temel haklar düzenlendi. Kız ve erkekler için ilköğretim zorunlu hale getirildi.

1897 Kadınlar ücretli işçi olarak çalışmaya başladı.

1913 Kadınlar ilk kez devlet memuru olarak çalışmaya başladı.

1914 Kadınlar tüccarlık ve esnaflığa başladı.

1914 İnas Darülfünunu adı altında kızlar için bir yüksek öğretim kurumu açıldı.

1921 Darülfünunda karma öğretime geçildi.

1922 Yedi kız öğrenci Tıp Fakültesine kayıt yaptırarak eğitime başladı.

Haziran 1923 Nezihe Muhittin'in başkanlığında ilk kadın partisi olan Kadınlar Halk Fırkası'nın kurulması girişiminde bulunuldu, kadınlara oy hakkı tanımayan 1909 tarihli Seçim Kanunu gereğince valilikçe partinin kuruluşuna onay verilmediğinden dernekleşmeye gidildi.

29 Ekim 1923 Cumhuriyet ilan edildi. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte kadınların kamusal alana girmesini sağlayan yasal ve yapısal reformlar hızlandı.

3 Mart 1924 Tevhid-i Tedrisat Kanunu (Öğrenim Birliği) çıkarıldı. Böylece eğitim laikleştirilerek tüm eğitim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlandı. Kız ve erkekler eşit haklarla eğitim görmeye başladı.

17 Şubat 1926 Türk Medeni Kanunu'nu kabul edildi. Kanun ile erkeğin çok eşliliği ve tek taraflı boşanmasına ilişkin düzenlemeler kaldırıldı, kadınlara boşanma hakkı, velayet hakkı ve malları üzerinde tasarruf hakkı tanındı. 4 Nisan 1926 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan kanun 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girdi.

1930 Belediye yasası çıkarıldı. Yasa ile kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanındı.

1930 Kadın ve çocukların korunmasına ilişkin ilk düzenleme Umumi Hıfzısıhha Kanunu ile yapıldı.

1930 Doğum izni düzenlendi.

10 Haziran 1933 Kız çocuklarına mesleki eğitim vermek amacıyla Kız Teknik Öğretim Müdürlüğü kuruldu.

26 Ekim 1933 Köy Kanunu'nda değişiklik yapılarak kadınlara köylerde muhtar olma ve ihtiyar meclisine seçilme hakları verildi.

5 Aralık 1934 Anayasa değişikliği ile kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındı.

8 Şubat 1935 Türkiye Büyük Millet Meclisi 5. Dönem seçimleri sonucunda 17 kadın milletvekili ilk kez meclise girdi, ara seçimlerde bu sayı 18'e ulaştı.

8 Haziran 1936 İş Kanunu yürürlüğe girdi. Kadınların çalışma hayatına düzenleme getirildi.

1937 Kadınların yeraltında ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılması 1935 tarihli 45 sayılı ILO sözleşmesi ile yasaklandı.

1945 Analık sigortası (doğum yardımı) 4772 sayılı yasa ile düzenlendi.

1949 Yaşlılık sigortasının kadın ve erkekler için eşit esaslara göre düzenlenmesi 5417 sayılı yasa ile sağlandı.

1950 İlk kadın belediye başkanı (Müfide İlhan) Mersin'den seçildi.

1952 Sağlık Bakanlığı bünyesinde ana çocuk sağlığı hizmetleri verilmeye başladı.

1965 Gebeliği önleyici araçların satış ve dağıtımının serbest bırakılmasını ve tıbbi zorunluluk halinde kürtaj hakkı tanınmasını düzenleyen Nüfus Planlaması Hakkında Kanun çıkarıldı.

22 Aralık 1966 Eşit değerde iş için kadın ve erkek işçiler arasında ücret eşitliğini sağlayan 1951 tarihli 100 sayılı ILO sözleşmesi onaylandı.

26.03.1971 İlk kadın bakan (Türkan Akyol) atandı.

1975 Birleşmiş Milletler tarafından Mexico City'de Birinci Dünya Kadın Konferansı düzenlendi ve bunu takiben 1975-85 yılları arasındaki dönem "Kadın On Yılı" olarak ilan edildi.

27 Mayıs 1983 10 haftaya kadar olan gebeliklerin kürtajla sona erdirilmesi ve gönüllü cerrahi sterilizasyon yöntemlerine izin verilmesi Nüfus Planlaması Hakkında Kanun'da yapılan değişiklikle sağlandı. Kürtaj için evli kadınlara kocadan izin alma koşulu getirildi.

1985 Türkiye, Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesini (CEDAW) imzaladı ve sözleşme 1986 yılında yürürlüğe girdi.

1985 5. Beş Yıllık Kalkınma Planı'nda kadın konusu ilk kez bir sektör olarak yer aldı ve bu konuda politikalar belirlendi.

1987 Devlet Planlama Teşkilatı'nda Kadına Yönelik Politikalar Danışma Kurulu kuruldu.

1989 İstanbul Üniversitesi'nde ilk Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi kuruldu. Bugün üniversiteler bünyesinde kurulan bu merkezlerin sayısı yurt çapında 13'e ulaştı.

24 Ocak 1989 İçişleri Bakanlığı kaymakamlık sınavlarına kadınların da alınacağını açıkladı.

29 Kasım 1990 Kadının çalışmasını kocanın iznine bağlayan Medeni Kanun'un 159. maddesi Anayasa Mahkemesi'nce iptal edildi. İptal kararı 2 Temmuz 1992 tarih ve 21272 sayılı Resmi Gazete'de yayımlandı.

1990 Tecavüz mağdurunun hayat kadını olması halinde cezanın indirilmesini öngören Türk Ceza Kanunu'nun 438. maddesi Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yürürlükten kaldırıldı.

14 Nisan 1990 Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı, ilk kadın kütüphanesi ve bilgi merkezini açtı.

1990 Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü bünyesinde, şiddete uğrayan kadınlara ve çocuklara destek hizmeti vermek üzere ilk kadın konukevleri açılmaya başlandı. 2000 yılı itibariyle bu sayı yediye yükselirken kapasiteleri 170'e ulaştı.

1990 422 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Kadının statüsü ve Sorunları Başkanlığı kuruldu. 25.10.1990 tarihinde kadın sorunları konusunda ulusal mekanizma olarak Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü (KSSGM) 3670 sayılı kanunla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı olarak kuruldu ve 24.06.1991 tarihinde de Başbakanlığa bağlandı.

Eylül 1990 Yerel yönetimler kadın konusunda özellikle şiddete uğrayan kadınlara yönelik hizmet vermeye başladı. Türkiye'deki ilk kadın sığınma evi Bakırköy Belediyesi tarafından açıldı.

1991 48. Hükümet döneminde ilk kadın vali (Lale Aytaman) Muğla iline atandı.

17-20 Şubat 1992 Birleşmiş Milletler Uluslararası Kadının İlerlemesi İçin Araştırma ve Eğitim Merkezinin (INSTRAW) toplantısında, Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü Türkiye'de kadın konusunda odak noktası olarak kabul edildi.

1993 Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı işbirliği ile "Kadının kalkınmaya Katılımını Güçlendirme Ulusal programı Projesi" uygulamaya başlandı. Kadının Statüsü ve Sorunları genel Müdürlüğü'nün yürüttüğü proje kapsamında; eğitim programları, araştırma projeleri, pilot projeler ve istatistik/yayın faaliyetleri yürütüldü. 16 araştırma projesinin yanı sıra pek çok eğitim programı ve pilot proje desteklendi, araştırma projelerinin bir kısmı ve toplumsal cinsiyet temelinde farklı konularda oluşturulan özet göstergeler kitap haline getirildi.

Ayrıca cinsiyete dayalı veri tabanı oluşturulması amacıyla Devlet İstatistik Enstitüsü'nde Toplumsal Yapı ve Kadın İstatistikleri Şubesi kuruldu.

1993 İstanbul Üniversitesi'nde ilk Kadın Araştırmaları Ana Bilim Dalı açıldı ve yüksek lisans programı vermeye başladı. Bugün Kadın Çalışmaları Ana Bilim Dalı açarak Yüksek Lisans Programı veren üniversite sayısı dörde ulaştı.

1993 Kadın Dayanışma Vakfı, Altındağ Belediyesinin desteğiyle kadın danışma merkezi ve kadın sığınma evini açtı.

25 Haziran 1993 Türkiye'nin ilk kadın başbakanı (Tansu Çiller) hükümeti kurdu.

5-8 Aralık 1993 Kadın ve Sosyal Hizmetler Müsteşarlığı ve Ankara Üniversitesi. Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi işbirliği ile "Kadın Kimliği Kongresi" düzenlendi. Kongre gündemini; kadın emeğinin biçimleri, siyasette kadın kimlikleri, kadın bedeninin tanınması, kadın imgesinin üretimi ve dolaşımı, sanatın içinden kadın ve kadın örgütlenme biçimleri başlıklı konular oluşturdu.

1993 Halk Bankası'nca kadınları girişimciliğe özendirmek amacıyla kadınlara özel, düşük faizli kredi uygulaması başlatıldı.

1994 Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü bünyesinde, şiddete uğrayan kadınlara hukuki ve psikolojik danışmanlık, girişimcilik ve el emeğinin değerlendirilmesi konularında hizmet vermek amacıyla Bilgi Başvuru Bankası (3B) kuruldu.

5 Nisan 1994 Dünya Bankası ve Türkiye Cumhuriyeti .Hükümeti arasında imzalanan İkraz Anlaşması gereğince başlayan İstihdam ve Eğitim Projesi'nin alt bileşenlerinden Kadın İstihdamının Geliştirilmesi Projesi (KİG) Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nce yürütülmeye başlandı. Proje kapsamında on altı araştırma projesi gerçekleştirildi, on üç tanesi kitap haline getirildi.

Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nde kitap, makale, tez, seminer, konferans dokümanları ve gazete kesiklerinin derlendiği ve Ankara'nın tek kadın kütüphanesi olarak da nitelendirilebilecek bir Dokümantasyon Merkezi kuruldu. 1000 saydamdan ve web sayfasından oluşan "Kadınlara Görsel Tanıklık" adlı kadın fotoğrafları arşivi oluşturuldu. Kadınların çalışma yaşamlarına dair "Kadın Çalıştıkça" adlı bir belgesel/tanıtım filmi yaptırıldı.

Toplumsal cinsiyet yaklaşımını ana plan ve programlara yerleştirmek için resmi, özel ve sivil toplum kuruluşları çalışanlarına yönelik olarak kullanılması planlanan ve modüler bir eğitim materyali olan Toplumsal Cinsiyet Eğitim paketi hazırlandı ve pilot uygulamaları yapıldı. Haziran 2000 tarihinde proje sonuçlandı.

1994 Türkiye Kahire'de yapılan Birleşmiş Milletler Nüfus ve Kalkınma Konferansına katıldı. Konferans'da kadının statüsü ve sağlık ilişkisini vurgulayan "üreme sağlığı" kavramı üzerinde duruldu ve kadın sağlığında "bütüncül" bir yaklaşım benimsendi. Bu yaklaşım doğrultusunda Sağlık Bakanlığı koordinatörlüğünde ilgili kesimlerden sağlanan katılımla "Kadın Sağlığı ve Aile Planlaması Ulusal Eylem Planı" hazırlandı. 1998 yılında kamuoyuna sunulan Eylem Planı 6 ana çalışma grubu tarafından oluşturuldu. Kadının Statüsü grubunun koordinasyonunu Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü üstlendi.

1995 Kurulduğundan bu yana, açtığı kadın danışma merkezi ile şiddete uğrayan kadınlara danışmanlık hizmeti veren Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, kadın sığınağını açtı.

1995 Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nce Dünya Bankası Japon Hibe Fonundan 1993 yılında elde edilen finansman ile ülkemizde kadın girişimcilere sağlanan finans ve finans dışı hizmetlerin neler olduğunu ve kadın girişimcilerin bu hizmetlere ulaşımlarını ortaya koymak üzere bir araştırma projesi olan Küçük Girişimcilik Projesi gerçekleştirildi. Proje kapsamında belli illerde alan çalışmaları yapıldı ve elde edilen bilgiler kitap haline getirildi.

Şubat 1995 Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nce gönüllü kadın kuruluşları arasındaki iletişim ve dayanışmayı güçlendirmek, bilgiyi yaygınlaştırmak için aylık "Kadın Bülteni" çıkarılmaya başlandı. 11 sayı yayımlandı.

08-11Haziran 1995 Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nce Sinop'ta sivil toplum kuruluşları ve kamu kurumları temsilcileri, parlamenterler, gazeteciler ve akademisyenlerin katıldığı, "Türkiye'de Kadına Yönelik Politikaların Oluşturulması" konulu dört gün süren bir toplantı düzenlendi. 4. Dünya Kadın konferansı öncesi yapılan bu toplantıda, kurumsallaşma, siyasal alan, çalışma yaşamı, kadın sağlığı ve eğitim konularında kadına yönelik politikalar belirlendi.

17-19 Temmuz 1995 Avrasya ülkeleri kadınları arasındaki işbirliğini geliştirmek, Pekin Konferansında Türkiye ile birlikte hareket edebilmelerine yardımcı olmak amacıyla KSSGM ve Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı Başkanlığı (TİKA) işbirliği ile "Pekin'e Giderken; Avrasya Ülkeleri Kadınları İşbirliği Kongresi" başlıklı bir toplantı gerçekleştirildi. Kongrenin sonuç bildirgesinde bir işbirliği grubu oluşturulması tavsiye edildi. Bu doğrultuda 27-29 Mart 1996 tarihleri arasında Ankara'da "Avrasya Ülkeleri Kadınları işbirliği Grubu Birinci Toplantısı" gerçekleştirildi. Toplantıda bu işbirliğinin kurumsallaşması için bir protokol hazırlandı, protokolün yürürlüğe girmesi için yedi katılımcı ülkenin imzasının tamamlanması gerekmektedir.

30 Ağustos 8 Eylül 1995 Türkiye Pekin'de yapılan ve 189 ülkenin katıldığı 4. Dünya Kadın Konferansı'na katılarak taahhütleri çekincesiz olarak kabul etti.

Kasım 1995 Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı tarafından bölgedeki kadınların durumunun iyileştirilmesi ve kalkınma sürecine entegre edilmesi amacıyla planlanan Çok Amaçlı Toplum Merkezlerinin (ÇATOM) ilki Urfa'da açıldı. 2000 yılı itibariyle bölgedeki sayısı 21'e ulaştı.

1996 Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nce, 4. Dünya Kadın Konferansı'nda kabul edilen eylem planı ve taahhütler çerçevesinde kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler, gönüllü kadın kuruluşları, siyasal partiler, sendikalar, meslek örgütleri ve basının katılımı sağlanarak ulusal eylem planı hazırlandı.

1996 Kadın Çalışmaları alanında ilk yüksek lisans diploması İstanbul Üniversitesi Kadın Çalışmaları Ana Bilim Dalı tarafından verildi.

1996 4. Dünya Kadın Konferansında verilen taahhütler gereğince Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü koordinasyonunda gönüllü kadın kuruluşlarının katılımıyla kadın sorunlarının yoğunlaştığı dört alanda; eğitim, sağlık, hukuk ve istihdam komisyonları oluşturuldu.

29 Haziran 1996 Anayasa Mahkemesi Türk Ceza Kanunu'nun erkeğin zinasını suç olarak düzenleyen 441. maddesini anayasanın eşitlik ilkesine aykırılığı gerekçesiyle iptal etti. 27.12.1996 tarih ve 228600 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan kararda verilen bir yıllık süre içinde yasal düzenleme yapılmaması nedeniyle erkeğin zinası 27.12.1997 tarihinden itibaren suç olmaktan çıktı.

1996 Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bünyesinde "Kırsal Kalkınmada Kadın Daire Başkanlığı" kuruldu.

1997 Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü koordinasyonunda 13 il valiliği bünyesinde "Kadının Statüsü Birimleri" kuruldu.

22 Mayıs 1997 Kadının evlendikten sonra kocasının soyadını almakla birlikte, kendi soyadını da kullanabilmesi Medeni Kanun'un 153. maddesinde yapılan değişiklikle sağlandı.

19.11.1997 Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nün önerisi üzerine İçişleri Bakanlığı'nca nüfus cüzdanlarında medeni hal kısmında "evli/ bekar/ dul/ boşanmış" gibi ifadelerin yerine sadece "evli" veya "bekar" ifadelerinin kullanılmasını düzenleyen genelge yayımlandı.

18 Ağustos 1997 Zorunlu temel eğitimi beş yıldan sekiz yıla çıkaran 4306 sayılı kanun yürürlüğe girdi.

13-14 Kasım 1997 Türkiye Cumhuriyeti, amacı uzman bakanların çalışma alanları ile ilgili konularda Avrupa Konseyi faaliyetlerine etkin bir şekilde katılmalarını teşvik etmek olan Kadın-Erkek Eşitliğinden Sorumlu Avrupa Bakanlar Konferansı'nın dördüncüsüne ev sahipliği yaptı. Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nce İstanbul'da gerçekleştirilen konferansa Avrupa Konseyine üye 40 ülkeden 38'i katıldı. 176 kişinin katıldığı konferans sonucunda üye ülkelerin eşitlik politikalarına yön verecek bir deklarasyon hazırlandı.

23 Haziran 1998 Anayasa Mahkemesi kadının zinasını suç olarak düzenleyen Türk Ceza Kanunu'nun 440. maddesini anayasanın eşitlik ilkesine aykırılığı gerekçesiyle iptal etti. Gerekçeli karar 13.03.1999 tarih ve 23638 sayılı Resmi Gazetede yayımlandı.

17 Şubat 1998 743 sayılı Türk Medeni Kanun'un yerini almak üzere Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan Türk Medeni Kanunu Tasarısı Adalet Bakanlığı ve Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nün ortaklaşa yaptığı bir toplantı ile kamuoyunun bilgisine sunuldu.

21 Ekim 1998 Adalet Bakanlığı, Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü, ve kadın kuruluşlarının oluşturduğu gündem sonucunda bekaret kontrolünün, ancak takibi şikayete bağlı suçlarda, mağdurun rızası alınarak, ırza geçme gibi re'sen takip edilen suçlarda ancak hakim kararı ile gecikmesinde sakınca bulunan hallerde ise Cumhuriyet savcısının yazılı izni ile yapılabileceğini düzenleyen bir genelge yayınladı.

1998 İçişleri Bakanlığı'nca nüfus cüzdanlarında yapılan düzenlemeye paralel olarak Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü'nce verilen dul ve yetim tanıtım kartlarındaki "Emekliye Yakınlığı" bölümünde yer alan "dul kadın vb." ifadelerin yerine sadece "eşi, kızı, oğlu, annesi, babası" gibi ifadelerin kullanılması sağlandı.

1998 Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi'nin ana hedefleri çerçevesinde Türkiye'de kadının durumunu değerlendirmek amacıyla bir Araştırma Komisyonu kuruldu ve hazırlanan rapor kitap olarak Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nce yayımlandı.

17 Ocak 1998 Aile içi şiddete uğrayan kişilerin korunması için gerekli tedbirlerin alınmasını düzenleyen 4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun yürürlüğe girdi.

1998 Gelir Vergisi Kanunu'nda yapılan bir değişiklikle aile reisinin beyanname vermesi esası kaldırılarak kadınların kocalarından ayrı olarak beyanname vermesi sağlandı.

1998 Ankara Barosu Kadın Hukuku Komisyonu tarafından Ankara Adliyesi içinde şiddete uğrayan kadınlara hukuki danışmanlık ve psikolojik destek hizmetleri vermek üzere Kadın Danışma Merkezi kuruldu.

1999 İstanbul Barosu Kadın Hukuku Komisyonu Kadın Hakları Uygulama Merkezi'ni kurdu.

20 Mart 1999 Barolar bünyesindeki Kadın Hakları/Hukuku Komisyonları arasında koordinasyonu sağlamak amacıyla "Türkiye Barolar Birliği Kadın Hakları Komisyonları Ağı (TÜBAKKOM)" kuruldu. Giderek artan komisyonların sayısı 2001 yılı itibariyle kırk civarındadır.. TÜBAKKOM bünyesindeki Kadın Danışma Merkezlerinin kurumsallaşmış olarak sayısı iki olmakla birlikte pek çok komisyon danışma hizmetleri de vermektedir.

Eylül 1999 Türkiye, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığı Önleme Sözleşmesi'ni onaylarken koyduğu aile hukukunu ilgilendiren 15 ve 16. maddelerine ilişkin çekinceleri kaldırdı.

1999 Kadın erkek eşitliği açısından önemli değişiklikler içeren Medeni Kanun Tasarısı hazırlanarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne sunuldu.
Old 27-08-2003, 11:02   #2
Sibel

 
Varsayılan

16 Aralık 1999 Kadınların yaşadığı ayrımcı uygulamaların giderilmesine yönelik kurumsal mekanizmaların oluşturulması çalışmaları çerçevesinde Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü ve Norveç Büyükelçiliği işbirliği ile "Eşitlik Ombudu Ne Kadar İşlevsel? Norveç Deneyimi" konulu bir konferans düzenlendi.

14 Mayıs - 14 Haziran 2000 Kadın sorunlarını gündeme getirmek, tartışmalara her yöredeki kadınların katılımını sağlamak amacıyla Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü, valilikler, barolar, üniversiteler ve gönüllü kadın kuruluşlarının işbirliği ile ülke genelinde "2000 Yılı Kadın Toplantıları" adı altında panel, konferans, şenlik, sergi vb. yaklaşık 200 etkinlik gerçekleştirildi.

01 Mart 2000 Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nce yapılan çalışma çerçevesinde Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde "Kadın Erkek Eşitliği Daimi Komisyonu" kurulmasına dair hazırlanan teklif, Türkiye Büyük Millet Meclisi Anayasa Komisyonunda görüşülerek, anılan Komisyon yerine "Kadın Erkek Eşitliğini İzleme Kurulu" kurulması yönünde karara varıldı. Kurulun oluşturulması TBMM içtüzüğünde değişiklik yapılmasına dair çalışmaların tamamlanmasını beklemektedir.

16 Mayıs 2000 Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü ve İstanbul Barosu Kadın Hakları Komisyonu işbirliği ile Avrupa Birliğine uyum sürecinde toplumsal cinsiyet eşitliği açısından Anayasanın değerlendirildiği "Avrupa Birliğine Giriş sürecinde Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Kadın Erkek Eşitliği Politikaları" konulu panel düzenlendi.

5-9 Haziran 2000 Türkiye, Pekin Deklarasyonu ve Eylem Platformunun sonuçlarının değerlendirilmesi, tam olarak uygulanmasının sağlanması, yeni eylem ve girişimlerin belirlenmesi amacıyla New York'ta yapılan "Kadın 2000:21.Yüzyıl İçin toplumsal Cinsiyet Eşitliği, Kalkınma ve Barış" konulu Birleşmiş Milletler Genel Kurul Özel Oturumuna katıldı. Türkiye tarafından teklif edilen, kadın erkek eşitliği bakış açısının ana plan ve politikalara yerleştirilmesi, kota uygulamaları ve diğer araçlarla olumlu ayrımcılık politikalarının geliştirilmesi, erken ve zorla evlendirme ile namus cinayetlerinin kadınlara yönelik şiddet türleri arasında yer almasının yanısıra diğer temel konulardaki önerilerin Sonuç Belgesinde yer alması sağlandı.

8 Eylül 2000 Ek İhtiyari Protokol Türkiye tarafından imzalandı. Onay aşaması için Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine alındı. Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesinin daha etkin bir şekilde uygulanmasını sağlamak amacıyla Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan Ek İhtiyari Protokol ile Sözleşmenin taraf devletler tarafından ihlali durumunda kişilere ve kişilerden oluşan gruplara başvuru hakkı tanınmakta ayrıca uygulamaları denetlemek üzere Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi (CEDAW) Komitesine yapılacak şikayetleri kabul etme ve inceleme yetkisi tanınmaktadır.

26 Ekim 2000 Kadına yönelik uluslararası sözleşme ve konferanslarda, eşitlikçi bir toplumsal yaşamın gereği olarak vurgulanan ders kitapları ve müfredatın eğitimin ilk basamağından başlayarak cinsiyetçi öğelerden ayıklanması hedefi doğrultusunda Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nce "Eğitim Materyallerinde Cinsiyetçi Ögeler" konulu panel ile "Ders Kitaplarında Cinsiyetçilik 1928'den Günümüze" konulu fotoğraf sergisi düzenlendi. Toplantıya ilişkin dokümanların derlendiği "Eğitim Materyallerinde Cinsiyetçi Öğeler" adlı kitap ile ayrıca "Ders Kitaplarında Cinsiyetçilik" adlı bir araştırma kitap olarak yayımlandı.

24 Kasım 2000 Ülkemizde giderek artmakta olan töre cinayetlerine karşı kamuoyu oluşturmak üzere "25 Kasım Kadınlara Karşı Şiddete Hayır Günü" nedeniyle Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü ve Şanlıurfa Valiliği işbirliği ile "Kadına Yönelik Şiddet" konulu bir panel düzenlendi. Panel resmi düzeyde töre cinayetlerine karşı duruşun zeminini oluşturdu.

17 Şubat 2001 Türk Medeni Kanunu'nun yıldönümü nedeniyle TBMM Adalet Komisyonunda görüşülmekte olan Medeni Kanun Tasarısının eşitlikçi özünün korunarak yasalaşması için Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü ve kadın kuruluşları tarafından kamuoyu oluşturma faaliyetlerinde bulunuldu. Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nce "Türk Medeni Kanunun'un Kabulünün 75. Yıldönümü 2001 Gündemimiz: Tasarının Yasalaşması" konulu, tasarı ile öngörülen değişikliklerin değerlendirildiği bir panel gerçekleştirildi.

Kadın dernekleri ve diğer sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla "Medeni Yasa Tasarısı İçin Hep Birlikte" yürüyüşü gerçekleştirildi.

Nisan 2001 Kadın ve aileden sorumlu Devlet Bakanlığı ve Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nün katkılarıyla Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Raporu'nda, eşitlik politikaları için bir alt yapı oluşturulması, hazırlanan tüm plan ve politikaların bu madde ile uyumlu olması gerekliliğinin sağlanması, aynı zamanda devletin eşitliği sağlamak için olumlu ayrımcılık dahil her türlü tedbiri almasının yolunu açmak üzere Anayasanın eşitlik ilkesini düzenleyen 10. maddesine bir fıkra eklenmesi önerisi; ulusal mekanizma olan Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü teşkilat yasasının çıkarılması; farklı statü hukukuna bağlı olarak çalışanların doğum izinlerine ilişkin farklı düzenlemelere son verecek ve ebeveyn izni müessesesini tesis edecek kanun tasarısının yasalaşmasının yanısıra ilgili her konuda işbirliğine gidilmesini öngören kısa ve uzun vadeli hedeflerin yer alması sağlandı.

16 Mayıs 2001 Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nce, Kadın-Erkek Eşitliğini Ana Plan ve Politikalara Yerleştirme Stratejisini benimseyen ülke örnekleri konusunda bilgilenmeyi sağlamak üzere Hollanda Sosyal İşler ve Çalışma Bakanlığı Devlet Sekreteri'nin deneyimlerini aktardığı "Kadın-Erkek Eşitliğini Ana Plan ve Politikalara Yerleştirme: Hollanda Deneyimi" başlıklı bir konferans düzenlendi.

21 Haziran 2001 TBMM Adalet Komisyonunca kabul edilen Türk Medeni Kanunu Tasarısı Genel Kurula sevk edildi.

27-29 Haziran 2001 Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nce, Norveç Büyükelçiliğinin katkılarıyla Ankara'da "Türkiye'de Kadın Politikaları ve Kurumsallaşma" konulu bir toplantı gerçekleştirildi. Toplantıya ilgili kamu kuruluşları, üniversitelerin Kadın Araştırma ve Uygulama Merkezleri ile gönüllü kadın kuruluşları temsilcileri katıldı. Toplantıda, hukuk, eğitim, çalışma yaşamı ve şiddet başlıkları altında çalışma grupları oluşturularak önümüzdeki dönem için hedefler belirlendi.
22 Kasım 2001 Yeni Türk Medeni Kanununun TBMM tarafından kabulü
1 Ocak 2002 Yeni Türk Medeni Kanununun yürürlüğe girmesi
30 Temmuz 2002 CEDAW Ek İhtiyari Protokolünün onaylanması
Old 27-08-2003, 20:26   #3
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Sayın Sibel,

Bazı ''çevrelerde'' kadınlar erkeklerden yarım adım önde yürür; merdivende ise erkekler kadınlardan önce iner.

Bazı ''yörelerde'' ise kadınlar erkeklerin on adım ardından yürür; oralarda merdiven yoktur.

Umarım ki bu saydığınız kronolojik adımlar sonunda kadınlarla erkekler yanyana ve elele yürüme şansını bulurlar.

Aydınlatıcı mesajnız için teşekkürler

Saygılarımla

Bir Dost
Old 28-08-2003, 08:58   #4
Sibel

 
Varsayılan

Sayın bir dost,
Kadınların yarım adım önden yürüdükleri " çevreleri " bilmiyorum... hiç görmedim... Ama erkeklerin niye merdivenlerden önce indiklerini biliyorum.. Zarif ve düşünceli oldukları için ..) Bu bir görgü kuralıdır ve bilenlerin azlığı beni hep şaşırtmıştır... Açıkçası sizin biliyor olmanıza çok sevindim..
Bazı "yörelerde " ise kadınların hangi zorluklarla erkeklerin 10 adım arkasından yürüdüklerini ise bizzat o bölgelerde yaşayarak gördüm..O yörelerde kadınlar merdivenleri önce iniyorlar... Zerafet veya nezaket endişesi ile değil..
Hatta öyle bölgeler de var ki oralarda kadınlar 10 adım arkadan yürümüyorlar bile...Yalnız yürüyorlar....

Saymış olduğum kronolojik sıralama önceleri gayet keyifli ilerlerken, günümüzde kadınları merdiven boşluğuna hapsetmek isteyenler olduğunu görüyorum....

Eğer bu gibi düşünenler kendilerini biraz olumlu geliştirirlerse , kadın ve erkek el ele ve yanyana yürüyecektir ülkemizde... emin olun...( Ama merdiven konusunda ben hala erkeklerin önden inmesi gerektiğini düşünüyorum.. )
Saygılarımla.....
Old 13-02-2004, 15:40   #5
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Kadın Kuruluşlarına "proje Başvurusu" Eğitimi

Kadın Kuruluşlarına "Proje Başvurusu" Eğitimi


Sağlık Bakanlığı ve AB, "Üreme Sağlığı" Programı kapsamında, cinsel sağlık ve üreme sağlığı alanında; toplamsal cinsiyet rolleri, eğitim, çocuk hakları konularında çalışan ve proje pazırlamak isteyen sivil toplum kuruluşlarına yönelik seminer düzenleyecek



--------------------------------------------------------------------------------
BİA Haber Merkezi
09/02/2004
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (İstanbul) - Sağlık Bakanlığı ve Avrupa Birliği (AB), Üreme Sağlığı Programı kapsamında "AB Hibe Projesi Düzenleme Seminerleri" gerçekleştirecek.

"AB hibe projesi için başvuru süreciyle ilgili açıklamalarda bulunmayı ve teknik müdahale alanlarına dair ek açıklamalar yapmayı" amaçlayan seminerler, cinsel sağlık ve üreme sağlığı alanında; toplamsal cinsiyet rolleri, eğitim, çocuk hakları konularında çalışan ve "Üreme Sağlığı" programı hibe projesi kapsamında proje başvurusunda bulunmak isteyen bütün sivil toplum kuruluşlarına açık.

Ankara, İzmir, İstanbul ve Diyarbakır'da gerçekleştirilecek seminerlere katılım ücretsiz; ancak seminerlere katılmak için yapılacak yol, konaklama ve benzeri harcamalar katılımcılara ait olacak.

Seminer programı:

Ankara:
Kent Otel, 10 Şubat 2004, 09.00-18.00

İzmir:
Kaya Prestige Otel, 12 Şubat 2004, 09.00-18.00

İstanbul:
Sürmeli Otel, 17 Şubat 2004, 09.00-18.00

Diyarbakır:
Dedeman Otel, 19 Şubat 2004, 09.00-18.00 (BB)
Old 03-04-2004, 21:50   #6
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Siyaset, Üst Yönetim Ve İş Yaşamında Kadın

1-



Siyaset, Üst Yönetim ve İş Yaşamında Kadın



Kadınların statüsünün değişiminde çok önemli olan yasal düzenlemelerin yapılması ve Avrupa Birliği'ne üye ülkelerde olduğu gibi Anayasanın 10. maddesine "olumlu ayrımcılık yapılabileceği" ibaresinin eklenmesi gerekiyor.



--------------------------------------------------------------------------------
TESEV
02/04/2004
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (İstanbul) - Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV) için Sabancı Üniversitesi'nden Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu ve Boğaziçi Üniversitesi'nden Prof. Dr. Binnaz Toprak'ın birlikte yaptıkları "Türkiye'de Kadınların siyaset, üst yönetim ve iş yaşamına katılması" çalışmasının özetini sunuyoruz.
Bu çalışma, Türkiye halkını temsil niteliğine sahip bir örneklem çerçevesinde Haziran - Temmuz 2003 tarihleri arasında 1557 kadın ve 993 erkekle yapılan yüz yüze görüşmelere dayanmaktadır. Çalışmanın çıkış noktası, kadınların siyasete, üst yönetime, ve iş yaşamına katılmalarına ilişkin başlatılmış ve o tarihlerde Batı toplumları için bile ileri sayılabilecek Cumhuriyet reformlarına rağmen, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı 2003 istatistiklerine göre, Türkiye'nin bu konuda tüm Avrupa Birliği ve Birliğe adaylıkları kabul edilmiş ülkelerden, hatta pek çok İslam ülkesinden, geride kalmış olmasının nedenlerini araştırmaktır.

Uluslararası bu istatistikler, Avrupa Birliği'ne üyeliği ulusal hedef olarak benimsemiş Türkiye Cumhuriyeti'nin kadının statüsünü yeniden değerlendirmesi ve bir acil eylem planıyla Türkiye'de kadınların statüsünün çağdaş AB normlarına göre yeniden şekillenmesi gereğine işaret etmektedir.

Bu konu, demokrasisini güçlendirecek açılımlara giderek hız kazandıran Türkiye Cumhuriyeti'nde nüfusun yarısını oluşturan kadınlar açısından önemli olduğu kadar, kadın-erkek eşitliğini medeniyet projesinin temeline oturtmuş olan Avrupa Birliği'ne üyelik kriterlerini karşılamamız açısından da, ivedilikle ele alınması gereken sorunlar arasındadır.

Hatta, kadın konusunda bir eylem planı oluşturulmasının, Aralık 2004'te Türkiye'nin adaylık statüsüne ilişkin Avrupa Birliği kararında çok olumlu bir etki yapacağı görüşündeyiz. Nitekim, Türkiye'de kadınların statüsüne ilişkin eleştiriler AB yetkilileri tarafından sıkça dile getirilmeye başlamıştır. Bu açıdan bakıldığında çalışmamız, akademik yönünün yanı sıra kadınlara yönelik politika değişikliklerine ışık tutmak amacını da gütmektedir.

Bulgularımız, Türkiye toplumunda kadınların kamu alanındaki rolü konusunda kireçleşmiş bir muhalefet olmadığını, bilakis kadınların gerek eğitim sürecine gerekse iş yaşamı, üst yönetim, ve siyasete katılmalarının halk tarafından desteklendiğini, hatta bu konuda kadınlara yönelik olumlu ayrımcılık uygulamalarının kabul göreceğini ortaya çıkarmıştır.

Aynı zamanda, halkın önemli bir çoğunluğu, bugüne kadar gelmiş geçmiş hükümetlerin ve siyasal partilerin kadın sorunsalına yeterince önem vermediklerini düşünmektedir.

Bu bulguya katılarak ve buradan hareketle, Cumhuriyet kadınlara eşit haklar tanımış olduğu için yapılabilecek tüm değişikliklerin gerçekleştiği türü resmi söylemin, Türkiye'de kadın sorunsalını tartışmayı siyasetin dışına ittiği kanısındayız. Diğer bir deyişle, Cumhuriyet'in ilk yıllarının kadına kazandırdıklarıyla yetinmek, siyasal kadroların tercih ettiği bir politikaya dönüşmüştür. Çalışmamızın, mevcut hükümet ve muhalefete bu konuda yapılması gerekenler hakkında ipuçları vereceğini umuyoruz.

Bu çalışmadaki bulguları ve önerilerimizi bir kaç başlık altında şöyle özetleyebiliriz:
Old 03-04-2004, 21:52   #7
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

sayfa 2-devam



1. Kadın ve Eğitim

Çalışmamızdaki bulgular, eğitim konusunda daha önce yürütülmüş bilimsel çalışmaların bulgularıyla paralellik göstermektedir. Eğitim, Türkiye toplumunun fevkalade önemsediği konular arasındadır. Örneğin, ilkokul mezunu olmayan kadınlar arasında okula gitmediğine pişman olduğunu söyleyenlerin oranı %90.4, sırf ilkokuldan mezunlar arasında ise imkan bulsalardı lise ya da üniversiteyi bitirip meslek edinmiş olmayı istediklerini belirtenlerin oranı %95.4'tür.

Okur-yazar olmayanlar için devletin kurslar açmasını destekleyen ve bu kurslara katılacağını söyleyenlerin oranı da yüksektir. Halkın %64.4'ü, yıllık geliri asgari ücretin altında kalan ailelere, çocuklarını ilkokula gönderdikleri takdirde, devletçe para yardımı yapılabilmesi için daha fazla vergi vermeyi kabul etmektedir.

Eğitimin önemi konusunda kız-erkek farkı gözetilmemekte, hatta halkın %83'ü Türkiye'de kadınların erkeklere göre daha az eğitim almış olmalarını ülkenin gelişmesinin önünde önemli bir engel olarak görmektedir. Bu konuda, kadınlara ilişkin geleneksel değer yargılarından kaynaklanan bir sorun olmadığı, örneğin, okullarda ahlak bozulduğu için kızını okula göndermediğini belirtenlerin %1.9 gibi önemsenmeyecek kadar küçük bir azınlık grubu oluşturduğu ortaya çıkmıştır.

Bu konudaki ne önemli sorunun, ailelerin maddi durumundan kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Özetle, Türkiye'de eğitime ayrılan kaynakların ve ilkokul sonrası eğitim olanaklarının yetersizliği halkın beklentileriyle uyuşmadığı gibi, kızların eğitimi konusunda kültürel muhafazakarlıktan kaynaklanan bir direnç de söz konusu değildir.
Old 03-04-2004, 21:53   #8
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Sayfa 3- Devam

. Kadın ve İş Yaşamı

Çalışmamızın sonuçları, eğitimde olduğu gibi, kadınların iş yaşamına katılmalarında da Türkiye halkının çoğunluğunun gelenek ya da muhafazakarlıktan kaynaklanan önyargıları olmadığını ortaya çıkarmıştır. Örneğin, çalışan bir kadının namusunu koruyamayacağı önermesine halkın sadece %7.6'sı katılmıştır.

Kendi çevresinde, çalışan kadınlara "kötü gözle bakıldığı"nı söyleyenlerin oranı %20.3, karısını çalıştıran erkeklerin ayıplandığını belirtenlerin oranı %21.6 gibi azınlıkta kalan görüşlerdir. Üstelik, bu oranlar genel olup somut durumlarda farklı bir tablo ortaya çıkmaktadır.

Örneğin, çalışan kadınlara "kötü gözle bakıldığı" için çalışmadığını söyleyen kadınların oranı sadece %3.1'dir. Benzer şekilde, kadınların %20.5'i erkeklerle bir arada olacakları işyerlerinde çalışmayı uygun bulmazken, çalışmayan kadınların sadece %1.3'ü bu gerekçeyi çalışmama nedeni olarak belirtmişlerdir.

Halkın %92.2'si çalışan kadının kendisine saygısının artacağını, %87.2'si aileden zengin de olsa çalışmanın kadını daha iyi vatandaş yapacağını, % 92.2'si çalışmak isteyen her kadının çalışabilmesi gerektiğini düşünmektedir. Çoğunluk oluşturan görüşler önyargıdan çok, çalışan kadınların ev işi ve çocuk bakımı gibi geleneksel olarak kadının görevi kabul edilen yükümlülükleri ihmal edecekleri kaygısına dayanmaktadır.

Örneğin, ücretli bir işte çalışmayan kadınların %23.6'sı, çalışmama nedenleri arasında küçük çocuklarına bakmak zorunda olduklarını belirtmişlerdir. Bu oran, sayılan tüm nedenler arasında en yüksek olandır. Bunu, %18.2 ile ailedeki erkeklerin izin vermemesi, %18.1 ile iş bulamamak izlemektedir.

Ancak, halkın %93.6'sı çalışan evli kadınların kocalarının da ev işleri ve çocuk bakımını paylaşmaları gerektiğine inanmaktadır. Bu oran kadınlarda %97.7'e çıkmaktadır. Daha da ilginci, ev hanımlarının kocalarından maaş almaları gerektiği fikrine kadınların %21.4'ünün, erkeklerin ise %9.8'inin katılmasıdır.

Ücretli bir işte çalışan kadınların sorunlarını çözmek için devletin rol oynaması gerektiğini düşünenler de çoğunluktadır. Örneğin, devletçe kreş ve çocuk yuvaları açılmasını destekleyenler %95.6'dır. Çalışan kadınlar doğum yaptıklarında, bebeğe baba bakmak isterse, erkeğe ücretli izin verilmesini destekleyenler %52.7 ile şaşırtıcı bir orana ulaşmaktadır.

Eğitimi olmayan kadınlara devlet beceri kursları açsa ve kursları bitirenlere iş imkanları sağlasa, kadınların %59.9'u bu kurslara katılacağını söylemiştir. Bu bağlamda, halkın 97.1'i, kocalarının kötü muamele ettiği kadınlar ve çocukları için sığınma evleri açılmasını da desteklemektedir.

Son olarak, çalışmamızda "işyerinde cinsel taciz" vakalarını da değinilmiş, kendisi cinsel tacize uğramış kadınların bilgi vermekten çekinebilecekleri düşünülerek, kendilerini de zımnen içerecek biçimde sorduğumuz soruya %14.0 bu tür bir davranışa muhatap olmuş kadın "tanıdıkları" olduğunu belirtmiş, bu %14.0'ın %20.2'si şikayetçi olunduğunu, %48.1'i şikayetten sonuç alındığını, %50.9'u ise tanıdıkları kadının işten ayrılmak zorunda kaldığını belirtmiştir.

Ancak, bu bulgular son derece az kişinin bilgi vermesi nedeniyle anlamlı olmaktan uzaktır. Burada esas vurgulanması gereken, bu hususta konuşmama eğiliminin yaygın olmasıdır. İşyerinde cinsel taciz halkın çok büyük bir çoğunluğu tarafından kadınların işlerinde ilerlemelerini engelleyen bir unsur olarak görülmekte, engellemediğini düşünenlerin oranı Türkiye genelinde sadece %7.3'te kalmaktadır
Old 03-04-2004, 21:54   #9
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Sayfa 4-Devam


3. Üst Yönetimde Kadın.

Çalışmamızda, diğer iki konuda olduğu gibi, kadınların kamu sektörü ve özel sektörde üst yönetimde görev almalarına karşı muhafazakar tutumlardan kaynaklanan ciddi bir toplumsal muhalefet gözükmemektedir. Bilakis bunun kabul gördüğü ortaya çıkmaktadır.

Soru formumuzda belirtilen ve cumhurbaşkanlığından polisliğe kadar genişçe bir yelpazeyi kapsayan 11 meslek ya da görev arasında hangilerini kadınların yapmasının olumlu ya da olumsuz karşılanacağını irdelediğimiz sorulara verilen yanıtlar, halkın büyük çoğunluğunun kadın-erkek arasında ayrım gözetmediğini ortaya çıkarmıştır.

Bu 11 meslek ya da görevin kadınlar tarafından yerine getirilmesini uygun bulduğunu söyleyenlerin oranı, meslek ya da görevin niteliğine göre %77.7 ile %85.1 arasında değişmektedir. Kadınların polis olarak görev yapmalarını en yüksek oranla %85.1 desteklerken, cumhurbaşkanı olmalarını en düşük oranla %77.7 uygun bulacağını belirtmiştir.

Cevaplarda bu konuda fikri olmadığını söyleyen ya da soruyu cevaplamayanlar olduğu da göz önüne alındığında, bu oranlar fevkalade yüksektir. Kadınların cumhurbaşkanlığına olumlu yaklaşanların oranının diğer meslek ya da görevlere kıyasla daha düşük olması, bu güne kadar kadın bir cumhurbaşkanımız olmaması, dolayısıyla kişilerin görüşlerini etkilemekte referans gösterecekleri bir "rol modeli" bulunmamasına bağlanabilir.

Ancak, kadınların üst yönetimde görev almalarının önünde engeller olduğu da düşünülmekte, halkın sadece %25'i hiç bir engel olmadığını belirtmektedir. Bu engeller arasında, çalışılan kurumdaki yükseltmelerde kadınlara erkeklerle eşit imkan tanınıp tanınmadığını irdelediğimiz soruda, özel sektör kuruluşlarında, kamu sektörüne göre, daha fazla imkan tanındığının düşünüldüğü ortaya çıkmaktadır.

Cumhuriyet'in ilk yıllarında devlet politikası olarak kadın istihdamına verilen önem göz önüne alındığında, günümüzde devletin bu konuda özel sektöre kıyasla daha fazla ayrımcılık yaptığına inanılması düşündürücüdür.

Kadınların üst yönetimde neden erkeklerle eşit konumda olmadıklarını irdelediğimiz sorularda, ev işleri ve çocuk bakımı gene ön planda gözükmektedir. Halkın takriben %35'i ev işi ve çocuk bakımı gibi konuların kadınların kariyerinde engel teşkil ettiği görüşündedir. Ekonomi ve siyasetin kilit noktalarında erkeklerin kadınlara kıyasla daha başarılı olduğunu düşünenler %50.8 ile halkın yarısıdır.

Ancak, bu görevlerde kadınların görece başarısız kabul edilmeleri erkeklere göre daha az yetkin oldukları düşüncesi yerine, ev işi ve çocuk bakımını üstlenmek zorunluluğuna dayandırılıyor gibi gözükmektedir. Aksi takdirde, işlerinde başarılı olmalarına rağmen önemli görevlerin kadınlar yerine daha başarısız olsalar bile erkeklere verilmesi önerisine sadece %16 katılmaktadır.
Old 03-04-2004, 21:55   #10
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Sayfa 5-Devam



4. Kadın ve Siyasal Katılım

Uluslararası istatistiklerde Türkiye, kadınların oy verme hariç aktif siyasete katılmalarının en düşük olduğu ülkelerden biridir. İstatistiklerdeki sıralamalarda TBMM'deki kadın milletvekillerinin oranı %4.4 olan Türkiye bu sıralamada, örneğin, %4.1 ile İran İslam Cumhuriyeti, % 3.3 ile Nijerya, %2.4 ile Mısır gibi demokrasi ile yönetilmeyen ülkelerle neredeyse aynı düzeydedir.

Bu oran, tüm AB üyesi ve üyeliği kabul edilmiş ülkelerde çok daha yüksek olduğu gibi, %20.6 ile Pakistan, %14.5 ile Malezya, %11.5 ile Tunus, %10.4 ile Suriye, %9.7 ile Sudan, %8.0 ile Endonezya, %6.1 ile Fas ve %6.0 ile Cezayir v.b. bir çok Müslüman ülkede de daha yüksektir. Bu tablo, cumhuriyet projesini kadın-erkek eşitliği üzerine kurmuş olan Türkiye açısından düşündürücüdür.

Bu tabloyu açıklamakta, kadınların siyasetle ilgilenmedikleri sık gerekçe olarak gösterilir. Bulgularımız, Türkiye'de sadece kadınların değil, erkeklerin de siyasetle fazla ilgilenmediklerini ortaya çıkarmıştır.

Siyasetle ilgilendiklerini belirtenlerin oranı erkeklerde %34.4, kadınlarda ise %18.6'dır. Ancak, eğer siyasete ilgi Meclis'teki kadın-erkek oranını belirleyecek tek faktör olsaydı, TBMM'de her iki milletvekiline bir kadın düşmesi, diğer bir deyişle, Meclis'in en az üçte birinin kadın milletvekillerinden oluşması beklenirdi.

Üstelik, siyasete girmeyi düşünebileceğini, ya da teklif gelse kabul edeceğini söyleyen kadınların oranı oldukça yüksektir. Kadınların %33.8'i bir partiye üye olup siyaset yapmayı düşünebileceklerini söylemiştir.

Destekledikleri bir parti seçimlerde aday olmalarını önerecek olsa, bu öneriyi kabul edeceklerini söyleyenlerin oranı, önerilen adaylık türüne göre, %38.5 ile %43.4 arasında değişmektedir. Benzer öneriler bir kadın arkadaşlarına yapılsa, kabul etmesi için teşvik edeceklerini söyleyenler %82.7 ile çok daha büyük bir orandır.

Yakınları kadınların siyasete girmesini kabul edeceklerini belirtenler gene yüksek oranlardadır. Erkeklerin %55.8'i, şu anda evliyse veya evlendiğinde, karısının siyasete girmesine itiraz etmeyeceklerini söylemişlerdir. Aynı soru hem kadın hem erkeklere "kızınız varsa ya da olsaydı" şeklinde sorulmuş, su soruda olumlu yanıtlar artarak erkeklerin %68.5'i ve kadınların %73.7'si kızlarının siyaset girmesini kabul edeceklerini söylemişlerdir.

Halkın %74.3'ü bugünkü Meclis'teki kadın milletvekili oranını yetersiz bulmaktadır. Bu oran kadınlarda %80.8'e çıkmaktadır. Siyasal partilerin, kadınların siyasete çekebilmek için yeterince çaba göstermediklerini düşünenlerin oranı da %73.6'dır.

Daha da önemlisi, kendi görüşlerine ters düşmeyen bir parti son seçimde çok sayıda kadın milletvekili adayı göstermiş olsaydı, kendi tercih ettikleri parti yerine bu partiye oy vereceğini söyleyenlerin oranı %43.5'tir. Bu oran kadınlarda %49.4'e ulaşmaktadır.

Türkiye'de kadınların siyasette az sayıda yer almalarının nedenleri sorulduğunda, %65.1 kadınlara siyasette fırsat tanınmadığını belirtmiştir. Bu oran kadınlar arasında %74.0 ile daha da yüksektir. Siyasi gözlemciler tarafından öne sürülen yaygın gerekçenin aksine, halkın sadece %14.1'i, kadınların siyasete girmek istememelerini siyasette çok az sayıda yer almalarının nedeni olarak göstermiştir.
Old 03-04-2004, 21:57   #11
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Sayfa 6-Son

5. Kadın Sorunsalına İlişkin Devlet Politikaları

Çalışmamızdan ortaya çıkan bir diğer önemli sonuç, Türkiye'de kadınların bu günkü konumundan halkın büyük çoğunluğunun memnun olmadığı ve bu konuda devletin yüklenmesi gereken görevler olduğunu düşünmesidir. Gelmiş geçmiş tüm hükümetlerin, kadınların eğitim, sağlık, iş bulma, yasal haklarından yararlanabilme gibi sorunlarına yeterince önem vermediklerini düşünenlerin oranı %75.9'dur.

Kadın konusunda oluşturulacak politikalara yön vermesi açısından önemli bulduğumuz bir diğer olgu, kadınlar lehine olumlu ayrımcılık yapılmasının desteklenmesidir. Kadınların milletvekili seçilebilmeleri için siyasi partilerin kadınlara oy pusulalarının üst sıralarında yer ayırmaları fikrini halkın %74.3'ü desteklemektedir. Diğer bir deyişle, pek çok Batı ülkesinde uygulanan "kadın kotası" halk tarafından uygun bulunmaktadır.

Benzer şekilde, çok sayıda kadın aday gösteren siyasi partilere daha fazla hazine yardımı yapılması halkın takriben %40'ı tarafından destek görmekte, belirli sayıda kadın çalıştıran ya da şirket üst yönetiminde belirli sayıda kadın bulunduran işyerlerine devlet ve belediye ihalelerinde öncelik tanınması, bu tür işyerlerine devletin ucuz kredi, vergi indirimi gibi destek vermesi, halkın takriben %50'si tarafından uygun bulunmakta, bu oranlar kadınlarda daha da yükselmektedir.

Bu sonuçlara ilaveten, ilk öğretim programlarında kadın-erkek eşitliğini vurgulayan konuların okutulması, çalışan kadınlar için doğum izin sürelerinin uzatılması, çocuğa baba bakmak isterse babalara da ücretli izin verilmesi, kreş ve çocuk yuvalarının yaygınlaştırılması, kocalarından kötü muamele gören kadınlar için sığınma evleri açılması gibi konularda da devletin ağrılığını koyması doğrultusunda büyük bir halk desteği vardır.

Öneriler

Türkiye'de kadınların eğitim sürecine, iş yaşamına, üst yönetime, ve siyasete daha yüksek oranlarda katılmaları önündeki engellerin kaldırılması ve katılımın teşvik edilmesi amacıyla bir eylem planı oluşturulmasını ve bu plan çerçevesinde "Kadın on Yılı" ilan edilmesini öneriyoruz. Örneğin, Japonya bu tür bir girişimde bulunmuş ve sonuçta sorunu çözmekte epey yol kat etmiştir.

Tarihsel olarak ayrımcılığa uğramış ve bunun sonucunda aleyhinde önyargılar oluşmuş her toplumsal grup gibi, kadınların sorunlarının çözümlenmesinde de, devlet eliyle "olumlu ayrımcılık" uygulamaları pek çok Batı ülkesinde sonuç vermiş, bu ülkelerde kadınların statüsünde çok önemli değişiklikler olmuştur. Bu on yıl içinde, her şeyden önce, Türkiye'de de kadınların üst yönetimde görev alabilmelerini sağlamak amacıyla devletin benzer olumlu ayrımcılık politikalarını yürürlüğe koyması gerektiği kanısındayız.

İkincisi, kadınların aktif siyasete girmelerinin önündeki engellerin kaldırılmasıdır. Bu sorunun aşılmasında bir çok ülkede olduğu gibi, Türkiye'de de, siyasal partilerin "kadın kotası" koymalarını zorunlu kılmak önemli bir aşama olacaktır.

Üçüncüsü, bu on yıl içinde kadınlar için bir eğitim seferberliğinin başlatılmasıdır.Mevcut programların yaygınlaştırılması, kız çocuğunu okutan ailelere ek vergi indirimi v.b. teşvikler verilmesi, çocuklarını okutmak için maddi durumu yetersiz ailelere devlet yardımı yapılması, okuma-yazma bilmeyen yetişkinlere kurslar açılıp yaygınlaştırılması ve tüm bu çabaların sivil toplum örgütleriyle birlikte yürütülmesi düşünülebilecek projeler arasındadır. Gerekirse, halkın %64.4'ü tarafından da destek bulan, salt eğitimde harcanmak üzere, gönüllü bir ek vergi de konabilir.

Dördüncüsü, ilk eğitim ders kitaplarının değiştirilerek kadınların eğitiminin, meslek sahibi olmalarının, iş yaşamı ve siyasete katılmalarının önemini vurgulayan konuların okutulması, kadınlara karşı her türlü şiddet ve ayrımcılığın yanlış olduğunun öğretilmesi, müfredata kadın sorunların ele alan derslerin eklenmesi, bu konuda öğretmenlerin eğitimden geçirilmeleri, yüksek öğretimde, özellikle eğitim, hukuk, tıp fakülteleri ve polis akademilerinde de benzer derslerin zorunlu tutulması uzun dönemli değişimi sağlayacak önerilerden birkaçıdır.

Beşincisi, kadınların iş yaşamına katılımlarının önünde en büyük engel gibi gözüken çocuk bakımı sorununun devlet eliyle çözümlenmesidir. Kreş ve yuvaların yaygınlaştırılması, işletmelere getirilmiş olan kreş açma zorunluluğunun çalıştırdıkları kadın sayısına bakılması yerine erkekleri de içerecek şekilde çalışan kişi sayısına bakılarak yeniden düzenlenmesi, doğum sonrası ücretli izin süresine, doğum yapan kadın yerine geçici istihdam kanalıyla ücretsiz izin süresinin eklenmesi--ki bu tür bir uygulama işsizlik sorununu da, geçici olsa bile, kısmen hafifletecektir-- tercih edildiği takdirde anne yerine babaya ücretli izin verilmesi, kadınlar için beceri kurslarının yaygınlaştırılması alınabilecek önlemler arasındadır.

Altıncısı, bu "Kadın on Yılı" süresince basın-yayın kurumları aracılığıyla kadın sorunsalının tartışılması ve halkı eğitici programların yaygınlaştırılması yukarıda saydığımız değişiklik önerilerinin başarısında önemli bir katkı sağlayacaktır.

Son olarak, bu çalışmada ele almadığımız, ancak kadınların statüsünün değişiminde çok önemli olan yasal düzenlemelerin yapılması ve Avrupa Birliği'ne üye ülkelerde olduğu gibi Anayasanın 10. maddesine "olumlu ayrımcılık yapılabileceği" ibaresinin eklenmesi önerilerimiz arasındadır.

Avrupa Birliği kapısındaki Türkiye'de, Cumhuriyet'in kuruluş felsefesinde de önemli bir yeri olan kadın-erkek eşitliğinin salt kanun metinlerinde kalmayıp hayata geçirilmesi, kadınların bu günkü konumunun ciddi bir sorgulamaya tabi tutulup iyileştirilmesi, bu konuda siyasi bir iradenin mevcut olup olmamasına bağlıdır. Çalışmamızdan çıkan nihai sonuç, böyle bir iradenin Türkiye halkı tarafından da destek göreceği doğrultusundadır. (NM)


http://www.bianet.org/
Old 22-04-2004, 21:05   #12
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Gelecek 10 Yıl Kadınların Olsun

Gelecek 10 yıl kadınların olsun

Prof. Dr. Binnaz Toprak, Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu ile birlikte yürüttükleri çalışmanın sonuçlarını açıklarken, kadınların iş yaşamına daha çok katılımını sağlayacak önerileri sıraladı.

'Kadın' araştırması: Halkın çoğunluğu kadına daha iyi eğitim ve daha çok söz hakkı istiyor. Öneri: Gelecek 10 yıl buna çalışalım
05/04/2004 radikal Gazatasi BİNNAZ TOPRAK

Bu yazıda, Türkiye halkını temsil niteliğine sahip bir örneklem çerçevesinde yüz yüze görüşmelere dayalı ve meslektaşım Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu ile birlikte yürüttüğümüz bir çalışmanın sonuçlarını özetlemek ve buradan hareketle Türkiye'de kadınların kamu yaşamına katılımları konusunda neler yapılabileceğini tartışmaya açmak istiyorum. Çalışmamızın çıkış noktası, Cumhuriyet'in ilk yıllarında Batı toplumları için bile ileri sayılabilecek reformlara rağmen, BM Kalkınma Programı istatistiklerine göre Türkiye'nin bu konuda tüm AB ve birliğe adaylıkları kabul edilmiş ülkelerden, hatta pek çok İslam ülkesinden, geride kalmış olmasının nedenlerini araştırmaktı.
Bu konu, demokrasisini güçlendirecek açılımlara giderek hız kazandıran Türkiye Cumhuriyeti'nde nüfusun yarısını oluşturan kadınlar açısından önemli olduğu kadar, kadın-erkek eşitliğini medeniyet projesinin temeline oturtmuş olan Avrupa Birliği'ne üyelik kriterlerini karşılamamız açısından da, ivedilikle ele alınması gereken sorunlar arasındadır. Hatta, kadın konusunda bir eylem planı oluşturulmasının, Aralık 2004'te Türkiye'nin adaylık statüsüne ilişkin AB kararında çok olumlu bir etki yapacağı görüşündeyiz.
Olumlu ayrımcılığa kabul
Bulgularımız, toplumda kadınların kamu alanındaki rolü konusunda kemikleşmiş bir muhalefet olmadığını, bilakis kadınların gerek eğitim sürecine gerekse iş yaşamı, üst yönetim ve siyasete katılmalarının halk tarafından desteklendiğini, hatta bu konuda kadınlara yönelik olumlu ayrımcılık uygulamalarının kabul göreceğini ortaya çıkarmıştır.
Aynı zamanda, halkın önemli bir çoğunluğu (yüzde 75'i), gelmiş geçmiş hükümetlerin ve siyasal partilerin kadın sorunsalına yeterince önem vermediklerini düşünmektedir.
Bu bulguya katılarak ve buradan hareketle, Cumhuriyet kadınlara eşit haklar tanımış olduğu için yapılabilecek tüm değişikliklerin gerçekleştiği türü resmi söylemin, Türkiye'de kadın sorunsalını tartışmayı siyasetin dışına ittiği kanısındayız. Diğer bir deyişle, Cumhuriyet'in ilk yıllarının kadına kazandırdıklarıyla yetinmek, siyasal kadroların yıllarca tercih ettiği bir politikaya dönüşmüştür.
Çalışmamızdan ortaya çıkan önemli sonuçlar şöyle özetlenebilir:
• Halkın yüzde 83'ü Türkiye'de kadınların erkeklere göre daha az eğitim almış olmalarını ülkenin gelişmesinin önünde önemli engel olarak görmektedir. Bu konuda, kadınlara ilişkin geleneksel değer yargılarından kaynaklanan bir sorun olmadığı gözükmektedir. Örneğin, okullarda ahlak bozulduğu için kızını okula göndermediğini belirtenler yüzde 2 gibi çok küçük bir azınlık grubu oluşturmaktadır. Halkın yüzde 64'ü eğitim için daha fazla vergi vermeyi kabul etmektedir.
• Kadınların iş yaşamına katılmalarında da Türkiye halkının çoğunluğunun gelenek ya da muhafazakârlıktan kaynaklanan önyargıları olmadığı anlaşılmaktadır. Örneğin, çalışan bir kadının namusunu koruyamayacağı önermesine halkın sadece yüzde 7.6'sı katılmıştır. Kendi çevresinde, çalışan kadınlara 'kötü gözle bakıldığı'nı ya da karısını çalıştıran erkeklerin ayıplandığını belirtenlerin oranı yüzde 20'lerle azınlıkta kalan görüşlerdir. Üstelik, bu oranlar genel olup somut durumlarda farklı bir tablo ortaya çıkmaktadır. Örneğin, çalışan kadınlara
'kötü gözle bakıldığı' için çalışmadığını söyleyen kadınların oranı sadece yüzde 3'tür. Benzer şekilde, kadınların yüzde 20'si erkeklerle bir arada olacakları işyerlerinde çalışmayı uygun bulmazken, çalışmayan kadınların sadece yüzde 1'i bu gerekçeyi çalışmama nedeni olarak belirtmiştir. Kadınların çalışmasına en önemli engelin çocuk bakımı olduğu anlaşılmaktadır.
Her mesleği yapabilirler
• Çalışmamızda, diğer iki konuda olduğu gibi, kadınların kamu sektörü ve özel sektörde üst yönetimde görev almalarına karşı da muhafazakâr tutumlardan kaynaklanan ciddi bir toplumsal muhalefet gözükmemekte, bilakis
bunun kabul gördüğü ortaya çıkmaktadır. Cumhurbaşkanlığından polisliğe kadar genişce bir yelpazeyi kapsayan 11 meslek ya da görev arasında hangilerini kadınların yapmasının olumlu ya da olumsuz karşılanacağını irdelediğimiz sorulara verilen yanıtlar, halkın büyük çoğunluğunun kadın-erkek arasında ayrım gözetmediğini ortaya çıkarmıştır.
• Uluslararası istatistiklerde Türkiye, kadınların aktif siyasete katılımların en düşük olduğu ülkelerden biridir. Bu tabloyu açıklamakta, kadınların siyasetle ilgilenmedikleri sık sık gerekçe olarak gösterilir. Bulgularımız, Türkiye'de sadece kadınların değil, erkeklerin de siyasetle fazla ilgilenmediklerini ortaya çıkarmıştır. Siyasetle ilgilendiklerini belirtenlerin oranı erkeklerde yüzde 34, kadınlarda ise yüzde 19'dur. Siyasete ilgi Meclis'teki kadın-erkek oranını belirleyecek tek faktör olsaydı, TBMM'nin en az üçte birinin kadın milletvekillerinden oluşması beklenirdi.
Üstelik, siyasete girmeyi düşünebileceğini, ya da teklif gelse kabul edeceğini söyleyen kadınların oranı yüksektir. Kadınların yüzde 34'ü bir partiye üye olup siyaset yapmayı düşünebileceklerini söylemiştir. Destekledikleri bir parti seçimlerde aday olmalarını önerecek olsa, bu öneriyi kabul edeceklerini söyleyenlerin oranı, önerilen adaylık türüne göre, yüzde 39-yüzde 43 arasında değişmektedir.
• Halkın yüzde 74'ü (kadınların yüzde 81'i) bugünkü Meclis'teki kadın milletvekili oranını yetersiz bulmakta, gene yüzde 74'ü siyasal partilerin kadınları siyasete çekebilmek için yeterince çaba göstermediklerini düşünmektedir. Daha da önemlisi, kendi görüşlerine ters düşmeyen bir parti son seçimde çok sayıda kadın milletvekili adayı göstermiş olsaydı, kendi tercih ettikleri parti yerine bu partiye oy vereceğini söyleyenlerin oranı Türkiye genelinde yüzde 44'tür. Bu oran kadınlarda yüzde 49'a ulaşmaktadır.
Türkiye'de kadınların siyasette az sayıda yer almalarının nedenleri sorulduğunda, yüzde 65 kadınlara siyasette fırsat tanınmadığını belirtmiştir. Siyasi gözlemciler tarafından sık sık öne sürülen yaygın gerekçenin aksine, halkın sadece yüzde 14'ü, kadınların siyasete girmek istememelerini siyasette çok az sayıda yer almalarının nedeni olarak göstermiştir.
• Kadınların milletvekili seçilebilmeleri için siyasi partilerin kadınlara oy pusulalarının üst sıralarında yer ayırmaları fikrini halkın yüzde 74'ü desteklemektedir.
• Benzer şekilde, çok sayıda kadın aday gösteren siyasi partilere daha fazla hazine yardımı yapılması halkın takriben 40'ı tarafından destek görmekte, belirli sayıda kadın çalıştıran ya da şirket üst yönetiminde belirli sayıda kadın bulunduran işyerlerine devlet ve belediye ihalelerinde
öncelik tanınması, bu tür işyerlerine devletin ucuz kredi, vergi indirimi gibi destek vermesi, halkın takriben yüzde 50'si tarafından uygun bulunmakta, bu oranlar kadınlarda daha da artmaktadır.
Okullarda şiddete karşı ders
• Bu sonuçlara ilaveten, ilköğretim programlarında kadın-erkek eşitliğini vurgulayan ve kadınlara karşı şiddet kullanımını eleştiren konuların okutulması, kreş ve çocuk yuvalarının yaygınlaştırılması, çocuğa baba bakmak isterse babalara da ücretli izin verilmesi, kocalarından kötü muamele gören kadınlar için sığınma evleri açılması gibi konularda da devletin ağırlığını koyması doğrultusunda büyük bir halk desteği vardır.
Bu sonuçlara bakarak, Türkiye'de kadınların eğitim sürecine, iş yaşamına, üst yönetime ve siyasete daha yüksek oranlarda katılmaları önündeki engellerin kaldırılması ve katılımın teşviki amacıyla bir eylem planı
oluşturulmasını ve bu çerçevede 'Kadın 10 Yılı' ilan edilmesini öneriyoruz.
Tarihsel olarak ayrımcılığa uğramış ve sonuçta aleyhinde önyargılar oluşmuş her toplumsal grup gibi, kadınların sorunlarının çözümlenmesinde de, devlet eliyle 'olumlu ayrımcılık' uygulamaları pek çok Batı ülkesinde sonuç vermiştir.
• Bu 10 yıl içinde, her şeyden önce, Türkiye'de de kadınların üst yönetimde görev alabilmelerini sağlamak amacıyla devletin benzer olumlu ayrımcılık politikalarını yürürlüğe koyması gerektiği kanısındayız.
• Kadınların aktif siyasete girmelerinin önündeki engellerin kaldırılması için, siyasal partilerin 'kadın kotası' koymalarını zorunlu kılmak önemli bir aşama olacaktır.
• Yine bu 10 yıl içinde, kadınlar için eğitim seferberliği başlatılması, gerekirse eğitimde harcanmak üzere gönüllü bir ek vergi konulması, ilköğretim müfredatına kadın sorunlarını ele alan derslerin eklenmesi, yükseköğretimde, özellikle eğitim, hukuk, tıp fakülteleri ve polis akademilerinde de benzer derslerin zorunlu tutulması uzun dönemli değişimi sağlayacak önerilerden birkaçıdır.
• Kadınların iş yaşamına daha çok katılımlarını teşvik için kreş ve yuvaların yaygınlaştırılması, doğum sonrası izin süresinin ücretsiz izin, doğum yapmış kadın yerine geçici istihdam ve istediği takdirde babaya ücretli izin gibi düzenlemelerle yeniden ele alınması, düşünülebilecek önlemler arasındadır.
Medyada kadın tartışması
• Bu 'Kadın 10 Yılı' süresince basın yayın kurumları aracılığıyla kadın sorunsalının tartışılması ve halkı eğitici programların yaygınlaştırılmasının da, değişimin başarısında önemli bir katkı sağlayacağı düşünülebilir.
• Son olarak, kadınların statüsünün değişiminde çok önemli olan yasal düzenlemelerin yapılması, Avrupa Birliği üyesi ülkelerde olduğu gibi, Anayasa'nın 10'uncu maddesine kadınlar için 'olumlu ayrımcılık yapılabileceği' ibaresinin eklenmesi, kuşkusuz, bu konuda atılabilecek adımlara önemli destek sağlayacaktır.
AB kapısındaki Türkiye'de, Cumhuriyet'in kuruluş felsefesinde de önemli bir yeri olan kadın-erkek eşitliğinin salt kanun metinlerinde kalmayıp hayata geçirilmesi, kadınların bugünkü konumunun ciddi bir sorgulamaya tabi tutulup iyileştirilmesi, bu konuda siyasi bir iradenin mevcut olup olmamasına bağlıdır. Çalışmamızdan çıkan nihai sonuç, böyle bir iradenin Türkiye halkı tarafından da destek göreceği doğrultusundadır.
Bu çalışmanın mali desteği Boğaziçi Üniversitesi Bilimsel Araştırmalar Projesi, Sabancı Üniversitesi ve Açık Toplum Enstitüsü'nce karşılanmıştır. Sonuçların kamuoyuna duyurulmasında TESEV destek vermiştir. Saha
araştırmasını Frekans Araştırma yapmıştır.
Prof. Dr. Binnaz Toprak: Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü
Old 26-06-2004, 17:39   #13
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Kadın-erkek Eşitliği Danışma Komisyonu Kuruldu

TÜRKİYE’DE BİR İLK…..

“TÜRK PARLAMENTERLER BİRLİĞİ” ÇATISI ALTINDA

KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ DANIŞMA KOMİSYONU KURULDU



Türk Parlamenterler Birliği bünyesinde kurulan “Kadın Erkek Eşitliği Danışma
Komisyonu”; TBMM ile STK’lar ve diğer kurum ve kuruluşlar arasında bir köprü
görevi üstlenerek, eski ve yeni parlamenterlerin tüm bilgi, deneyim ve yaptırım
güçleri ile, STK’ların enerji ve araştırmalarını birlikte yoğurarak, kadın erkek
fırsat eşitliği ile ilgili konuların parlamento düzeyinde en kısa yoldan ele
alınması ve sonuçlandırılması yolunda önemli görevler üstlenecek.

İlk kez Parlamento dışından sivil toplumun lider kişilerini de bünyesine alan
komisyon, Türkiye’nin AB’den müzakere tarihi almayı beklediği Aralık 2004
öncesinde yoğun bir gündemle çalışmalarına başladı. Komisyon AB Parlamenterleri
ile birlikte aktif bir çalışma grubu kurulmasını da planlamakta.

Başkanlığına 21. Dönem Amasya M.V.Gönül Saray’ın seçildiği komisyonun başkan
yardımcılıklarına, Serpil YILDIZ( AKP İstanbul M.V.) ve Prof. Gaye ERBATUR (CHP
Adana M.V), Genel Sekreterliğe ise Sevgi ESEN (21. Dönem Kayseri M.V.)
getirildi. Yönetim Kurulunun diğer üyeleri ise şöyle:

Müjgan SUVER (Marmara Grubu Vakfı İnsan Hakları Platformu Bşk.), Ayfer YILMAZ
(20-21. Dönem İçel M.V.), Sema KENDİRCİ (Türk Kadınlar Birliği Bşk.), Dr.Feryal
MENEMENLİ (TUSİAD – AB Sürecinde Kadın Çalışma Grubu), Hülya GÜLBAHAR (Kadın
Kurultayı Temsilcisi), Ayşe Bilge DİCLELİ (Kadın Adayları Destekleme Derneği (
KADER)), Meltem KURTSAN(Kadın Girişimciler Derneği KAGİDER), , Yaşar SEYMAN
(BASİSEN – Banka ve Sigorta İşkolu Ankara ve İç Anadolu Bşk.), Füsun SAYEK (Türk
Tabibler Birliği Bşk.), Elif ERGU (Vatan Gazetesi Yazarı-Habertürk Programcı),
Nazan MOROĞLU (İstanbul Barosu Kadın Hakları Kom. Bşk.)

Komisyon Başkanı Gönül Saray yaptığı konuşmada, AB Parlamentosunda var olan
“Kadın Erkek Eşitliği” komisyonuna, “denk” bir komisyonun TBMM’de olmayışı
nedeni ile, AB Parlamentosunun bu konuda ülkemizde bir muhatap bulamadığından ve
bunun da, TBMM kanalı ile alınması gereken ivedi tedbirlerde gecikmelere neden
olduğundan sözetti.

Bu nedenle Sivil Toplum Kuruluşları ile TBMM ve Devlet Kurumları arasında
kopukluklar yaşandığını, Parlamentomuzun bu konuda yapması gereken atılımların
geciktiğini ve Aralık 2004 sonuna kadar yerine getirmemiz gereken işlerin
sıralandığı “Ulusal Programımızda” yer almasına rağmen, “kadın-erkek
eşitliğinin” yeteri kadar öncelik görmediğini dile getirdi.

Türk Parlamenterler Birliği’nin kuruluş amacına uygun olarak; Kadın-Erkek
eşitliği konusunda Sivil Toplum Kuruluşlarının “öncüsü ve sözcüsü” olmayı
hedefleyen bu Komisyonun TBMM çatısı altına ilk kez kurulduğunu belirten Saray,
“Kadın üreticiliğinin yalnızca çocuk doğurmakla sınırlı olmadığını yaşamları
boyu kanıtlamış tüm üyeler"imiz ve komisyonumuz dışındaki katkı verenlerle
birlikte, yarının Türkiye’sini çocuklarımıza çok daha çağdaş koşullarla
hazırlayabileceğimize inanıyoruz.” Dedi.

16 Haziran’da Ankara’da gerçekleştirilen ilk yönetim kurulu toplantısında
Komisyon’un misyonu aşağıdaki biçimde belirlendi:

a.. Kadın-Erkek arasında fiili eşitliği sağlama konusunda, hukuksal,
kurumsal, her türlü çalışmaların yapılması ve bu yoldaki tüm engellerin
kaldırılması için çaba göstermek,
b.. Türk kadınının sosyal, ekonomik, siyasal ve kültürel yaşamda AB
normlarının da üstünde bir statüye kavuşmasını sağlayacak çalışmalar yapmak,
c.. Eski ve yeni Parlamenterlerin yanısıra, STK liderleri ile birlikte
çalışmalar yürütmek ve TBMM ile STK’lar arasında “kurumsal işbirliğinin” köprüsü
olma “öncü” görevini üstlenmek,
d.. Partiler ve kurumlar üstü çalışma yapma prensibi ve kararlılığında olan
tüm kişi ve kuruluşlar ile işbirliği içinde, başta AB ve BM olmak üzere tüm
uluslararası sözleşmeler ve protokollerin uygulanması için izleme, araştırma,
kamuoyu oluşturma görevini üstlenmek.
Old 16-07-2004, 17:39   #14
Merhaba

 
Varsayılan Türkiye'de Kadının Konumuna İlişkin BM Raporu

Türkiye’de yüksek mevkidekilerin yüzde 7’si kadın

Birleşmiş Milletler’in Kalkınma Raporu’nuna göre; Türkiye’de kadının statüsü ve gelir dağılımı gelişmiş ülkelere nazaran son derece geri.

Raporda yer alan Türkiye ile ilgili verilere göre, Türk kadınının ortalama ömrünün erkeklerinkinden fazla olduğu, kadınların ortalama ömrünün 73,1 yıl, erkeklerin ise ortalama 67,9 yıl olduğu görülüyor.



New York
AA
ntvmsnbc


16 Temmuz 2004 — Yüksek mevkilerin sadece yüzde 7’sinin kadınlar tarafından doldurulduğunun belirtildiği raporda, kadınların erkeklerin kazandığı ortalama gelirin ancak yüzde 60’ını kazanabildiği ifade ediliyor.


Birleşmiş Milletler’in Kalkınma Raporu’nda 177 ülke arasında 88. sırada yer alan Türkiye, kalkınma kriterleri bakımından gelişmekte olan ülkeler arasında 19. sıraya yerleşti. Raporda, Türkiye’de özellikle kadının statüsü ve gelir dağılımı konusundaki verilerin, gelişmiş ülkelere nazaran son derece geri olduğu belirtiliyor.



YÜKSEK MEVKİLERDE ÇOK FAZLA KADIN YOK

Raporda yer alan Türkiye ile ilgili verilere göre, sayısı 2 milyon 473 bini bulan işsizlerin toplam iş gücüne oranı yüzde 10,3 olarak gerçekleşirken, işsizler arasındaki kadın oranı yüzde 91’i buluyor.

Türkiye’de iş yerlerinde yüksek mevkilerde çalışanların yüzde 7’sinin kadın olduğu kaydedilen raporda, profesyonel ya da teknik meslek sahibi kadınların oranının ise sadece yüzde 31 olduğuna
dikkat çekiliyor.

Kadınların erkeklerin kazandığı ortalama gelirin ancak yüzde 60’ını kazanabildiğinin belirtildiği raporda, ekonomik faaliyetlere katılan kadınların toplam kadın nüfusuna oranının ise yüzde 50,8 olduğu ifade ediliyor.

Raporda, Türk kadınının parlamentoda temsil edilme oranının ise sadece yüzde 4,4 olduğuna dikkat çekiliyor.

Raporda, yetişkin kadınlar arasında okur-yazarlık oranının yüzde 78,5, yetişkin erkeklerde yüzde 94,4 olduğu belirtiliyor.

KADINLARIN ORTALAMA ÖMRÜ ERKEKLERİNKİNDEN FAZLA

Raporda, Türk kadınının ortalama ömrünün erkeklerinkinden fazla olduğu görülüyor. Kadınların ortalama ömrü 73,1 yılı bulurken, erkekler ortalama olarak 67,9 yıl yaşayabiliyor.

Türkiye’de doğum yaparken hayatını kaybeden anne sayısının 100 bin kişide 70 olduğu belirtilen raporda, bebek ölüm oranı 100 bin kişide 36, beş yaşın altında ölen çocuk oranı ise yine 100 bin kişide 42 olarak ifade ediliyor. Dengesiz ya da yetersiz beslenmeden dolayı boyuna göre kilosu az olan çocuk oranı ise raporda yüzde 16 olarak zikrediliyor.

Türkiye’de sağlıklı su temin edilen insanların nüfusa oranının sadece yüzde 87 olduğuna dikkat çekilen raporda, her 100 bin kişide 50 verem vakasına ve 17 sıtma vakasına rastlanıldığı kaydediliyor. Sigara kullanımında ise erkeklerin kadınlara büyük fark attığına dikkat çeken rapora göre, Türkiye’de erkeklerin yüzde 65’i, kadınların ise yüzde 24’ü sigara kullanıyor.

ÇARPIK GELİR DAĞILIMI

Türkiye’deki çarpık gelir dağılımına da dikkat çeken rapora göre, Türkiye nüfusunun en fakir yüzde 10’luk kesimi milli gelirden yüzde 2,3 pay alırken, en zengin yüzde 10’luk kesim yüzde 30,7’lik bir pay alıyor. En fakir yüzde 20’lik kesimin milli gelirden aldığı pay yüzde 6,1 olarak gösterilirken, en zengin yüzde 20’lik kesimin payı yüzde 46,7 olarak gösteriliyor.

Bütçe harcamalarında eğitim ve sağlığın geri planda olduğunu gözler önüne seren rapora göre, 2001 yılı verilerine göre eğitime bütçeden yüzde 3,7’lik bir pay ayıran Türkiye, askeri harcamalara ise 2002 yılında yüzde 4,9’luk pay ayırıyor. Raporda ayrıca, 504 milyon dolarlık silah alımı yapan Türkiye’nin 61 milyon dolarlık silah satışı yaptığına dikkat çekiliyor.

BM’nin 285 sayfalık raporu, internette “http://hdr.undp.org.” adresinde görülebilir.
Old 24-08-2004, 10:22   #15
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Ab Nin Yeni Şartı Kadınlar

24 Agustos 2004
Hurriyet
Avrupa Birliğinin Yeni Şartı: Kadınlar


Zeynel LÜLE/BRÜKSEL

AB kulislerini en yakından izleyen Türk gazeteci Zeynel Lüle’nin saptamalarına göre, AB Komisyonu’nun 6 Ekim’de yayınlayacağı İlerleme Raporu’nun yazımına önümüzdeki ay başlanıyor.

AB Komisyonu, Türkiye ilerleme raporunda kadın hakları ve töre cinayetlerinin önlenmesi konusunda yeni adımlar beklendiğini bildirecek. Güneydoğu’da köye dönüşün sağlanması da istenecek. Raporun eylülde yazılacağına işaret eden yetkililer, ‘bu pürüzler devam ederse rapora olumsuz yansımalar olur’ uyarısını yapıyor.

AB Komisyonu’nun 6 Ekim’de yayınlayacağı ve aralık ayında müzakerelerin başlaması konusunda alınacak kararı büyük ölçüde etkileyecek olan ilerleme raporu önümüzdeki ay yazılacak. AB yetkilileri Türkiye’nin halen 5 alanda eksiklikleri bulunduğunu, bunların eylül ortalarına doğru tamamlanmaması halinde bu durumun rapora olumsuz yansıyacağının belirtiyorlar.

Hürriyet’in daha önce aldığı bilgilere göre, Türk hükümetinin şu üç alanda pürüzleri olduğu vurgulanıyordu: Yargı, dini azınlıklar ve kötü muamele. Ancak komisyon kaynaklarının verdiği bilgiye göre Türkiye’nin iki eksiği daha var: Kadın-erkek eşitliği ve Güneydoğu’da yerlerinden olanların köye dönüşü.

6 Ekim’de yayınlanacak raporun olumlu olabilmesi için gerekenlerler şöyle:

1- Yargı: Ceza kanununun yenilenmesi. Yargıtay öncesi karar mercii olan istinaf mahkemesinin kurulması.

2- Dini azınlıklar: Gayrı Müslümlerin dini vecibelerini yerine getirebilmeleri için engellerin kaldırılması, eğitim sorununun giderilmesi, vakıflar yasasının çıkarılması ve mülk sorunlarının giderilmesi.

3- Kötü muamele: Özelikle polislerin gösterilerde ve karakollardaki davranışlarını yakından izleyen AB komisyonu bu durumun sivil toplum örgütlerinin bağımsız hazırladıkları rapora olumsuz yansıdığını belirtiyorlar. AB Komisyonu bu alanda Türk hükümetinden yeni genelgeler yayınlamasını ve kötü muamele yapan polisleri bu davranışlarından caydırıcı önlemler alınmasını bekliyor.

4- Kadın hakları: AB yetkilileri, Türkiye’de kadın-erkek eşitliğinin sağlanması konusunda yeni adımlar bekliyor. Türk ceza kanununa töre cinayetlerini caydırıcı maddelere yer verilmesi ve Türkiye’de kadının konumunu güçlendirmeye yönelik tedbirler alınması gerekiyor.

5- Köye dönüş: Özellikle terör ortamında köylerinden göç eden ve ettirilen vede köy boşatmalardan etkilenenlerin güney doğudaki yerlerine geri dönüşleri konusunda ilerleme sağlanması ve bu kişilerin zararlarını tazmin edilmesi bekleniyor.
Old 25-08-2004, 16:28   #16
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Hurriyet

AB’nin 2 ek şartına hükümetten TCK kozu
Saffet KORKMAZ/ANKARA

Hükümet, AB’nin Ekim ayında açıklayacağı ilerleme raporundaki ‘Ek şartlara’ karşı Türk Ceza Kanunu (TCK) kozunu oynayacak.

AB’nin ek iki şartından biri olan, ‘Kadın-erkek eşitliği ve kadın haklarının güçlendirilmesi’ konusunda hükümet, Meclis’i olağanüstü toplayarak TCK’nın eylül ayında yasalaşmasını sağlayacak. AB Komisyonu, aralık ayında müzakerelerin başlaması konusunda alınacak kararı büyük ölçüde etkileyecek ilerleme raporunu, 6 Ekim’de yayınlayacak. Bu raporda, ‘Kadın-erkek eşitliği ile Güneydoğu’da boşaltılan köylere geri dönüş’ün ek şart olarak yer alacağı bildirildi.

HÜKÜMET HAZIR

Hükümet, kadın erkek eşitliği konusundaki ek şartı bir anlamda açığa düşürmek için harakete geçti. AKP, mevzuattaki kadın erkek ayrımına son veren pekçok düzenlemenin yer aldığı yeni TCK’yı Eylül ayında yasalaştırmak için düğmeye bastı. Meclis, Eylül’de olağanüstü toplanacak. Böylece ilerleme raporu kesinleşmeden hükümet, TCK’yı yasalaştıracak. Yeni TCK’da kadınlarla ilgili ve AB’nin de beklentilerini karşılamaya yönelik özetle şu hükümler bulunuyor:

TÖRE SAİKİ

Töre saikiyle işlenen cinayetler, ‘Nitelikli adam öldürme’ sayılarak, cezalar ağırlaştırıldı. Öldürülen kişi aile bireylerinden biri olması durumunda ceza daha da ağırlaştırılarak uygulanacak.

BEKARET KONTROLÜ

Yetkili hakim ve savcı kararı olmaksızın, kişinin genital muayeneye gönderilmesi halinde, fail hakkında 3 aydan 1 yıla kadar hapis cezası uygulanacak.

KARAR KADININ

Kürtaj konusunda kadının rızası yeterli sayılacak.

TEDAVİ VE TERAPİ

Uyuşturucu kullananlara olduğu gibi fuhuş yapanlara da ‘Tedavi ve terapi’ uygulanacak.

İŞ YERİNDE TACİZ

‘Aynı işyerinde çalışmanın sağladığı kolaylıktan yararlanarak yapılan taciz’ de işyerinde cinsel taciz suçu olarak sayılacak. Bu suçu işleyen kişiye, 6 ay ile 1 yıl arasında hapis cezası verilecek.

CİNSEL SALDIRI

Tecavüz suçu, ‘Topluma karşı işlenen suçlar’ bölümünden çıkarılarak, ‘Şahsa karşı işlenen suçlar’ bölümüne alındı. Artık ‘Irza tecavüz’ tanımı da tarihe karışacak. Bunun yerine ‘Cinsel saldırı’ denilecek.

ZORLA İLİŞKİ YOK

Eşiyle zorla cinsel ilişkiye girenler artık 1 yıl yerine 7-12 yıl cezaya çarptırılabilecek.
Old 26-08-2004, 17:08   #17
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

KADIN ÖRGÜTLERİNDEN BAŞBAKANA AÇIK MEKTUP:


AB ÜYELİĞİ VE KADINLAR




SAYIN BAŞBAKAN,

Bildiğiniz gibi, 23 Ağustos’tan beri yazılı ve görsel medyada “AB’nin yeni
şartı KADINLAR” başlıkları yer almaktadır. ESASEN, bu başlık sanılanın
aksine, yeni bir konu DEĞİLDİR.


Sizden, Avrupa Birliğine üyelik konusunda göstermekte olduğunuz kararlı
tutumu, AB ve Kadın-Erkek eşitliği politikaları ile ilgili
yükümlülüklerimizi yerine getirme konusunda da göstermenizi talep ediyoruz.



ÇÜNKÜ,

10 Aralık 1999’da Helsinki Zirvesinde ‘ADAY ÜLKE’ ilan edildiğimiz tarihten
itibaren hazırlanan Katılım Ortaklığı belgeleri, 2. Ulusal Rapor ve
Komisyon’un hazırladığı 2. İlerleme Raporu’nda, kadın politikaları
konusundaki yükümlülüklerimiz ve taahütlerimiz açıkça belirlenmiştir.


KOPENHAG KRİTERLERİNE GÖRE
Kadın-Erkek politikalarına ilişkin yükümlülükler siyasi kriterler altındadır
ve “eşzamanlı”dır. Zaman sınırlıdır ve gereken süre içinde (Türkiye için
2004 sonu) yerine getirilmediği takdirde üyelik müzakerelerine başlamak
mümkün değildir. Aday ülkeler AB müktesebatına uyum sürecinde eşitlik
politikaları mevzuatına da, diğer alanlardaki mevzuata verdikleri önemi
vermek durumundadır. 1996 yılından başlayarak hazırlanan AB Kadın-Erkek
Eşitliği Yıllık Raporlarının ‘Genişleme’ başlıklı bölümlerinde, Avrupa
Parlamentosu ve Avrupa Komisyonu tarafından formüle edildiği şekliyle
“kadın-erkek arasında fırsat eşitliği sağlanmadan tam üyelik olamaz” ibaresi
açıkça yer almaktadır.


BU DURUMDA Türkiye’nin tam üyelik müzakerelerine başlaması için ACİLEN
YAPILMASI GEREKENLER:


14 Eylül 2004 tarihinde olağanüstü Genel Kurulda görüşülecek olan TCK
Tasarısında, namus cinayetleri, bekaret testleri ve cinsel yönelim konusunda
ayrımcılığın önlenmesi için yasal önlemlerin kadın örgütlerinin talepleri
doğrultusunda düzenlenmesi ve diğer konularda TCK Kadın Platformu’nun
eleştirilerinin göz önüne alınması;
İş Kanunu, kadın-erkek eşitliğine ilişkin AB direktifleri ile tam olarak
uyumlaştırılması,
Sosyal Güvenlik konusunda ayrımcı uygulamaların kaldırılmasını sağlayacak
düzenlemelerin hızla gerçekleştirilmesi
Kadın erkek eşitliği politikaları ve diğer sosyal politikalara yeterli
kaynağın ayrılması,
Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü Teşkilat Yasasının
gecikmeksizin çıkarılmasıdır.
----------------

TCK TASARISI VE KADINLAR


14 Eylül’de TBMM’de görüşülmeye başlanacak olan Türk Ceza Kanunu Taslağı,
kadınların insan haklarını ihlal eden ve demokratik hukuk devleti
normlarıyla uyuşmayan düzenlemeler içeriyor.



Tasarı üzerinde bugüne kadar yapılan değişiklikler, kadınların taleplerini
karşılamıyor. Tasarı, kadın kuruluşlarının görüşlerini ve Türkiye’nin
uluslararası taahhütlerini göz ardı ederek, bu haliyle yasalaşırsa,
kadınlara uygulanan ayırımcılık ve insan hakları ihlalleri devam edecek.

Türkiye’de insanların hak ve özgürlüklerini koruyacak, eşitlikçi ve çağdaş
bir ceza kanunu çıkartmayı hedefleyen TCK Reformu’nun amacına ulaşması için
kadınlar,

§ bekaret testlerinin tamamen yasaklanmasını,

§ 15-18 yaş arası gençlerin rızaya dayalı cinsel ilişkilerine
getirilen yaptırımların kaldırılmasını,

§ “Müstehcenlik” maddesindeki ifade hürriyetini kısıtlayıcı
ifadelerin çıkartılmasını

§ “Ayırımcılık” maddesine “cinsel yönelim” ifadesinin tekrar
eklenmesini ve

§ “Nitelikli İnsan Öldürme” maddesine alınan “töre saiki” ifadesinin
“namus saiki” olarak değiştirilmesini istiyorlar.



NAMUS CİNAYETLERİ: TCK Tasarısı’na alınan “töre cinayeti” ifadesi,
ülkemizde işlenen bütün namus cinayetlerini kapsamıyor. Erkek egemen
toplumun çarpık namus anlayışı yüzünden işlenen namus cinayetleri yeni
yasada da korunmaya çalışılıyor. Kadınlar, yeni TCK Tasarısı’nın “Nitelikli
İnsan Öldürme” maddesine alınan “töre saiki” ifadesinin “namus saiki” olarak
değiştirilmesini talep ediyorlar.



BEKARET KONTROLLERİ: Bekaret kontrolleri, basında iddia edilenin aksine,
yasaklanmadı. Yeni TCK bekaret testlerini yetkili hakim ya da savcının
kararına bağlıyor ama, tasarıya eklenen Reşit Olmayanla Cinsel İlişki
maddesi, yeni bekaret kontrollerine zemin hazırlıyor. Bu yeni madde
sayesinde, bekaret testi için hakim ya da savcı kararı çıkartmak artık çok
kolaylaştırılıyor. Madde ayrıca bekaret kontrolü için mağdurun onayını
gerekli görmüyor ve bekaret testini uygulayan sağlık personeline de hiçbir
yaptırım getirmiyor. Kadınlar TCK’daki Genital Muayene maddesinin bekaret
kontrollerini açıkça yasaklayacak şekilde düzenlenmesini talep ediyorlar.



REŞİT OLMAYANLA CİNSEL İLİŞKİ: TCK Tasarısı’na eklenen bu madde, 15-18 yaş
arası gençlerin kendi rızalarıyla girdikleri ilişkilere hapis cezası
getiriyor. Dünyanın hiçbir ülkesinde görülmemiş bu uygulama aynı zamanda,
Türkiye’nin taraf olduğu Çocuk Hakları Sözleşmesi ve İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesi’yle de çelişiyor. Kadınlar bu maddenin TCK Tasarısı’ndan
çıkartılmasını talep ediyorlar.



AYIRIMCILIK: Tasarı’nın Ayırımcılık maddesi kişilerin bazı ekonomik
haklarını koruyor ve eşcinsellere yapılan ayrımcılığa bir yaptırım
getirmiyor. Kadınlar, bu maddeye, eşcinsellere uygulanan ayrımcılığı
engellemeyi amaçlayan “cinsel yönelim” ifadesinin eklenmesini ve maddenin
kişilerin “siyasi, ekonomik ve sosyal” haklarını kapsayacak şekilde
düzeltilmesini talep ediyorlar.



MÜSTEHCENLİK: Hiçbir tanımı olmayan, belirsiz bir Müstehcenlik maddesi ile,
örneğin aile içi cinsel taciz konusundaki yayınlara ya da cinsel eğitim
amacıyla kullanılan kitapçıklara bile yasak getirilebilir. Kadınlar ifade,
yayın, eğitim ve basın özgürlüğünün keyfi olarak engellenmesine zemin
hazırlayan bu maddenin, ifade özgürlüğünü kısıtlamayacak şekilde yeniden
düzenlenmesini talep ediyorlar.



TCK KADIN PLATFORMU ADINA
KADININ İNSAN HAKLARI YENİ ÇÖZÜMLER VAKFI,
Old 31-08-2004, 21:59   #18
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Kadın Girişimcilere Altın Öneriler

Kadın Girişimcilere Altın Öneriler

Yrd. Doç. Çakıcı'nın "Mersin'deki Kadın Girişimcilerin İş Kurma Öyküsü ve İş Kuracak Kadınlara Önerileri" başlıklı araştırmasına göre, girişimci kadınlar iş kurarken en çok sermaye biriktirmekte zorlanıyor. Devletin teşvik politikası uygulaması gerekir.



--------------------------------------------------------------------------
Uçan Süpürge
30/08/2004 Elif ZÜLFÜKAROĞLU
--------------------------------------------------------------------------
BİA (Mersin) - Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ayşehan Çakıcı'nın araştırmasına göre, girişimci kadınlar iş kurarken en çok sermaye bulmakta ve bilgi edinmekte zorlanıyor.

Yasal ve bürokratik engellemeler, işlem sayısının fazlalığı ve sürerin uzunluğu, zorunlu bağışlar, mevzuat değişiklikleri ve kamu görevlilerinin cinsel tacizleri şikayet konuları.

Girişimci kadınlar, kendi işlerini kurmak isteyen kadınlara ise, daha çok cesaret, özgüven ve kararlılık göstermelerini öneriyor. Diğer önerler arasında, kadınların en iyi bildikleri işi tercih etmeleri; gerekli ön hazırlıkları, piyasa ve sektör araştırmalarını yapmadan işe koyulmamaları yönünde.

"Mersin'deki Kadın Girişimcilerin İş Kurma Öyküsü ve İş Kuracak Kadınlara Önerileri" başlıklı araştırma, 1980 sonrasında Mersin'de kurulan işletmeleri inceliyor.

"Kadınlar, 'kadın işleri' yapıyor"

Mersin Ticaret Borsası Dergisi'nin Haziran 2004 sayısında yayımlanan veriler, özetle şöyle:

* Cinsiyete dayalı iş bölümü, kadınların sermaye birikimlerini, ev dışı deneyimlerini ve bilgilerini sınırlandıran en önemli etken.

* Gelişmiş ülkelerde kadın girişimci sayısının yüksek olmasında, devletin uyguladığı teşvik politikalarıyla kadınların kurduğu destekleme merkezlerinin önemli bir payı var.

* İşletmelerin tamamına yakını mikro ölçekli, esnaf niteliği gösteriyor. Kadınlar genellikle, güzellik salonu, çocuk yuvası, butik, tuhafiye, çiçekçi, parfümeri, kafeterya, pastane, emlakçı vb. gibi, cinsiyet rollerine uygun ve fazla sermaye gerektirmeyen işleri tercih ediyorlar.

Önce çocuk sonra iş

* Ankete katılanların yüzde 73.8'i, işyerleri için kira ödediklerini, ekonomik kriz sonrasında en çok kira ödemekte zorlandıklarını dile getirmiş.

* Yaşları 30-49 arasında değişen kadınlar çocuk büyütme, başkalarının yanında çalışarak deneyim kazanma ve birikim yapabilme gibi nedenlerle kendi işlerine daha erken yaşlarda başlayamadıklarını belirtmişler.

* Yüzde 56.8'ini lise mezunlarının oluşturduğu girişimcilerin yüzde 24.4'lük bir kesimi üniversite mezunu. Üniversite mezunu kadınların girişimciliğe adım atmalarında, ekonomik krizler sonucu işsiz kalma, iş bulamama ve medeni durum değişikliği gibi nedenlerin etkiliği olduğu görülüyor.

Evli kadınlar çoğunlukta

* Görüşülen kadın girişimcilerin yüzde 73.1'i evli kadınlardan oluşuyor. Çakıcı, başlangıçta girişimcilik cesareti gösteren kadınların annelerinin ev dışında çalışmasının etkili olacağını düşünürken farklı bir durumla karşılaşmış; girişimci kadınların yüzde 86.9'unun annesinin çalışmadığını bulgulamış.

* Aile işlerini sürdüren kadınların daha kolay ilerlediklerini ortaya koyan araştırma verilerine göre, girişimci kadınların yüzde 57.5'i modern (gelenekleri sorgulayan), yüzde 20.6'sı ise serbest-liberal ailelerde yetişmişler.

* Aile yapısının geleneksel olduğunu söyleyen girişimciler, geleneksel ideolojinin cinsiyetçi işbölümüne, örf ve âdetlere, ailelerinin tutucu ve baskıcı davranışlarına karşı mücadele verdiklerini ifade etmişler.

Banka kredisi yerine aile desteği

* Katılımcıların mevcut işlerini büyük ölçüde bağımsız çalışma isteği nedeniyle kurdukları anlaşılmış. Diğer iki önemli neden ise sırasıyla kazanç elde etme ve daha sosyal yaşam sürme istekleri olarak belirlenmiş. Daha az verilen diğer yanıtlardan bazıları ise üretmekten haz alma, başarı tutkusu ve ilgili konuda bilgi birikimini değerlendirme.

* Başlangıç sermayesinin çoğunlukla kişisel birikimler ya da aile ve akrabaların desteğiyle sağlandığı; bankalardan kredi alma seçeneğininse pek tercih edilmediği gözlenmiş.
Old 21-09-2004, 21:45   #19
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Türkiye de Demokratik Gelişimin Önemli Araçları Olarak Kadın Örgütleri

Türkiye de Demokratik Gelişimin Önemli Araçları Olarak Kadın Örgütleri


Prof. Dr. Yıldız Ecevit

13.09.2004
Boğaziçi Üniversitesi,
Oturum Başlığı: Demokrasilerde Yeni Katılım Mekanizmaları
Bildiri Başlığı: Türkiye’de Demokratik Gelişimin Önemli Araçları Olarak Kadın Örgütleri*

Sevgili Konuklar,
Konuşmama bu sempozyumun ilk amacını sizlere hatırlatarak başlamak istiyorum. Bu amaç, Türkiye’de kadınların, sivil toplum örgütlerine katılımları ve bu örgütlerdeki etkinlikleri açısından Avrupalı kadınların gerisinde kaldığı görüşünün tartışılmasıdır. Ben bu tartışmaya Türkiye’de örgütlü kadın hareketinin son yıllarda bu görüşü ciddi şekilde sarsacak kadar etkili ve kadına yönelik politikaları belirleyecek kadar güçlü olduğu savı ile katılmak istiyorum.

Türkiye’de kadın örgütleri son yirmi yılda hem kadın hareketi hem de sivil toplum ve demokrasinin gelişimi açısından dikkate değer özellikler kazanmışlardır. Kadın örgütlerinin Türkiye’de gelişen sivil toplumun en yaygın ve aktif örgütleri olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bu örgütler bugün, demokratik inisiyatifin oluşması, toplumsal enerjinin demokrasi doğrultusunda harekete geçirilmesi ve devletin denetlenmesi açılarından vazgeçilmezdir. Aynı zamanda, kadına yönelik ayrımcılıkla mücadelede ve cinsler arası eşitliğin sağlanmasında Türkiye için olmazsa olmaz örgütler konumundadırlar.

Bu örgütlerin ana gelişim çizgilerine kısaca değinmek istiyorum.

1. Erkeklerin hiyerarşik üstünlüğüne dayalı bir toplumsal yapıyı sorgulamakta ve eleştirmektedirler. Kadınlara yönelik her türlü ayrımcılığa karşı çıkmakta ve onların güçlenmesi için çalışmaktadırlar.
2. Esas olarak kadına yönelik ayrımcılığı ve bu durumdan kaynaklanan sorunları tartışsalar da tüm ayrımcı politikalara karşı tavır alıcı bir yaklaşımları vardır.
3. Yeni siyaset yapma biçimleri ve alternatif örgütlenme modelleri aramış ve bulmuşlardır. Kadınların bu biçimleri arama gereği, onların uzun yıllar boyunca, ataerkil devlet ve erkek egemen siyaset yapma biçimlerinden dolayı engellenmelerinin bir sonucudur.
4. Kadın hareketinden ve onun feminist söyleminden önemli derecede etkilenmiş ve dönüşmüşlerdir.
5. Küresel sivil toplum hareketlerinden etkilenmiş ve dünya kadın hareketi ile ilişkilerini güçlendirmişlerdir.
6. Büyümüş ve çoğalmışlardır. 2002 yılında yaptığımız bir araştırmada 37 ilde 313 kadın örgütü ile karşılaşmamız bunun en somut örneğidir.
7. Coğrafi olarak yaygınlaşmışlardır. Bu örgütlerin % 55 i Ankara İstanbul ve İzmir olarak üç büyük şehirde ise de geri kalanı diğer illere dağılmış durumdadır. Ayrıca Diyarbakır, Gaziantep, Mardin ve Batman’daki kadın örgütlerinin toplam örgütlerin % 12 sini oluşturması da dikkat çekicidir.
8. İlgi alanları ve faaliyetleri çeşitlenmiştir.
- Hak savunuculuğu;
- Birey olarak güçlendirme faaliyetleri ( Kadının insan hakları eğitimi gibi );
- Siyasete katılabilmeleri için destek;
- Ekonomik güçlerini kazanmak için çaba sarf eden kadınlara destek;
- Toplumsal tepki oluşturma ve kamu oyu yaratma ve lobicilik.
9. Önemli bir kadın aktivizm alanı oluşturdular, oluşturmak zorunda kaldılar. Bu konuda örnek bulmakta hiç zorlanmıyoruz. Son birkaç senedir kadın hareketinin mücadele ettiği alanlara birlikte bir bakalım:
1. Kamu kuruluşlarına eleman alımında cinsiyet ayrımcılığı ( TEDAS, DSİ, TMO,DHM ) ; TRT den kadın yöneticilerin el çektirilmesi; Tekelden kadın işçilere sürgün)
2. Kadın –erke eşitliği mücadelesi ( Medeni Kanun Platformunun -124 kuruluş- tartışması ; CEDAW ve İhtiyari Protokol ve Gölge Rapor için çalışmalar )
3. Siyasete Katılma ( Yerel yönetim seçimleri: Kadın temsil oranı: binde 4.6 )
4. Şiddet
- Töre ve namus cinayetleri (İHD 2003 İnsan Hakları Raporuna göre 40 kadın namus cinayeti sonucu, 37 kadın ise aile içi şiddete maruz kalarak öldü:Toplam :77) ( 1 Ocak 2004 den 1 Temmuz 2004 e kadar töre ve namus adına 35 kadın öldürüldü: BİA haber merkezi 1-7-2004) Töre cinayetleri tüm namus cinayetlerini de kapsamalıdır.
- Ev içi şiddet
- Kadın Sığınaklarının kurulması ( 11 merkez faaliyette, sekiz bin sığınak gerekli.
- Tecavüz
- Kadın satışı ( N.Ç. olayı ve diğerleri)
5. Bekaret kontrolleri
6. Kız çocuklarına yönelik ayrımcılık ( kız çocuklarının % 34 ü ( 640 bin kız çocuğu) okula gitmiyor)
7. Anayasanın 10. maddesinde kadın erkek eşitliği ve pozitif ayrımcılık.
8. Turban tartışmaları
9. Aile mahkemeleri
10. Savaşa ve militarizme karşı kampanyalar
11. Zina
Araçlar: Toplu eylem ve kampanya örgütleme; imza kampanyası; dilekçe verme; milletvekillerine, başbakana ve cumhurbaşkanına mektup ve telgraf gönderme; TBMM oturumlarını ve komisyonları izleme; milletvekilleri ile tek tek temas; şiddet için acil telefon hatları; mahkemelerde duruşmaları toplu izleme; IC ve özellikle interneti kullanarak aktivizm.

Bir Örgüt Örneği: Uçan Süpürge:
Uçan Süpürge , yukarıda çizdiğim çerçevenin bir ürünü olarak 1996 senesinde kurulan ve temel amacı kadın örgütleri arasındaki iletişim, eşgüdüm ve işbirliğinin gelişmesi için çalışarak kadın örgütlerinin kadınların güçlenmesi yönünde daha verimli olabilmelerini sağlamaktır. Bu temel amaçla birlikte toplumda kadın konusunda duyarlılık yaratmayı ve bilinci artırmayı; kadınların güçlenmesini etkileyecek kampanyalar ve etkinlikler organize etmeyi hedefler.

Uçan Süpürge’nin çalışmaları

1. Kadın Kuruluşları arası etkileşimi artırma. ( Kadın ağı kurma)
- İletişim ve koordinasyon için bölge toplantıları ;
- Kadın kuruluşları veri tabanı (web, rehber ve CD) Ayrıca araştırma. Bu veri tabanı sayesinde kadın kuruluşlarının birbirleriyle daha verimli etkileşimini sağlamak.

2. İletişim.
- Haber Bülteni: Uçan Haber.
- Web sitesi
- Radyo Programları: Kadın radyosu, Kedi Dili, Demokrasi Radyosu, Türkiye’nin Sesi Radyo Programı.TRT Radyo 1.
- Televizyon programı: Masalın Eksik Yüzü.
- Kadın Filmleri Festivali.

3. Güçlendirme, Toplumsal Cinsiyet Duyarlılığı Yaratma ve Savunuculuk
- Kadın sorunlarına ilişkin konferans, panel ve atölye çalışmaları
- Uluslararası gelişmeler hakkında kadın örgütlerini sürekli bilgilendirme ve küresel kadın hareketi hakkında bilinçlendirme.
Örnekler: Pekin + 5 Toplantısı.(2001)
CEDAW Toplantısı. ( 2003-450 civarında kadın temsilci)
- Yayınlarla güçlendirme: CEDAW Milletvekilleri için el kitabı; Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Yasal Mevzuatın Oluşturulması Kitabı; CEDAW Bireysel Başvuru kitabı, CEDAW Gölge rapor atölye çalışmaları raporu.
- Yerel Kadın Ağlarını güçlendirme:
1. Kadın Muhabirler Projesi: Türkiye’den kadın hakları ihlalleri başta olmak üzere kadınla ilgili diğer gelişmelerden haberdar olmak ve kamu oyunu bilgilendirmek için.

2. Köprüler Kuruyoruz: Köprüler kuruyoruz projesi, farklı il ve bölgelerdeki kadınların ‘ kadın olmak ‘ ortak paydasında buluşup birbirlerine deneyimlerini aktarmalarına ortam yaratmayı, kadınları yerel yönetimlerle buluşturarak sorun, talep ve beklentilerini dile getirmelerine olanak tanımayı amaçlıyor. Yerel yönetimlerle işbirliği içinde gidilen her ilde belgesel kadın filmleri gösterildikten sonra bu filmleri izleyen kadınlar fimleri kenedi yaşantıları ve deneyimleri üzerinden yorumluyor ve sorunlarını ve taleplerini dile getiriyorlar. Supurge bu tartışmaları kaydediyor. Bu kayıtlardan bir kadın belgeseli hazırlanacak ve bu belgesel tüm Türkiye’yi dolaarak kadınlara ulaşacak. Böylece Türkiye’de kadınlar arası köprülerin kurulabilmesine hizmet edecek. Toplam 55 ile gidilecek. Bu güne kadar 27 il dolaşıldı.

3. Patikalardan Yollara: Yeni başlayacak ve her ilde kadın örgütleri arası ilişkileri güçlendirecek.

Uçan Süpürge, kabul görmüş, etkin faaliyetlerde bulunmuş, tek merkez olmasına rağmen pencerelerini bütün Türkiye’ye açmış bir örgüt olarak Türkiye’de kadın örgütlerinin iyi bir örneğidir.



--

Bu bildiri Ka-Der'in 13 Eylül 2004 tarihinde Boğaziçi Üniversitesi'nde düzenlediği 'Türkiye ve AB'de Kadınlar: Ortak Bir Anlayışa Doğru' konulu uluslararası sempozyumun "Demokrasilerde Yeni Katılım Mekanizmaları" başlıklı oturumunda Uçan Süpürge adına katılan Prof. Dr. Yıldız Ecevit tarafından okunmuştur.
Old 21-09-2004, 21:52   #20
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Pozitif Ayrımcılık Şart

Pozitif Ayrımcılık Şart


Avrupa Birliği'ne (AB) üye ülkelerin 28 başkanından yalnızca ikisi kadın. Ancak kadınların iş yaşamına ve siyasete katılımı için AB ülkelerinin yasalarında "pozitif ayrımcılığı" içeren maddeler yer alıyor. Bu konuda açılmış davalarda şirketler mahkum olabiliyor.

"Türkiye ve AB'de Kadınlar: Ortak Bir Anlayışa Doğru" adlı uluslararası sempozyumdaki "Kadın erkek eşitliğinin izlenmesi ve dinlenmesi" başlıklı tartışmada, bu sorunun çözümü için Türkiye'nin yapabilecekleri tartışıldı.

Medeni Kanun ve Türk Ceza Kanunu Kadın Platformu kurucularından avukat Hülya Gülbahar, Anayasa, Medeni Kanun ve Türk Ceza Kanunu (TCK) tasarısında, kadınların talepleri doğrultusunda yapılan değişikliklerin, hükümetin bunları etkisiz kılacak yasaları geçirmesiyle önemsizleştiğini söyledi.

Pozitif ayrımcılık maddesinin Anayasaya girmemesi, TCK'de "namus" gerekçesinin ağırlaştırıcı cezaya tabi olmaması ve zinanın suç sayılması önerisini örnek gösterdi.

Avrupa Komisyonu Genişlemeden Sorumlu Genel Müdürlüğü Ana Koordinatörü Angela Marques De-Athayde, Türkiye hakkında hazırladıkları raporda, kadın-erkek eşitliğinin sağlanmasını engelleyen, medeni kanun ve anayasa maddesinin yer alacağını, AB'ye girişte bu ayrımcılığı önlemek için yapılacak yasal, sosyal ve ekonomik kriterlerin belirleyici olduğunu söyledi.

İş yasası değişmeli

Avrupa Komisyonu İstihdam ve Sosyal İşler Genel Müdürlüğü, Kadın Erkek Eşitliği yöneticilerinden Helmut Maurer, Avrupa Adalet Divanı'nın kadınların iş başvurularında ve çalışırken uğradıkları ayrımcılığa karşı açtıkları davalardaki kararları nedeniyle politika koyucu konumda olduğunu söyledi.

Maurer, AB üyesi ve adayı her ülkede kadın-erkek eşitliği obdusmanı kurulması gerektiğini, Türkiye için ise; kadına yönelik ayrımcılığı önlemede iş mahkemelerine kolay ulaşılabilmesi ve bu mahkemelerin başvurularda mali yüke neden olmaması önerisi getirdi.

Pozitif ayrım ve olumlu eylem

Balıkesir Üniversitesi Çalışma Ekonomisi Bölümü öğretim üyesi Serap Palaz, olumlu eylem ve pozitif ayrımcılık gibi AB yasalarında da yer bulan terimleri, Türkiye'deki basında çoğu kez yanlış kullanıldığı gerekçesiyle tanımladı.

Buna göre olumlu eylem, iş yaşamına katılan kadınların eşit iş için eşit ücret almasını sağlamayı, bu konudaki ayrımları gidermeyi ve kadınların istedikleri meslek dalında çalışabilmeleri için kotalar koyulmasını gerektiriyor.

Pozitif ayrımcılık ise, geçmişteki ayrımcılığın etkilerini telafi etme, varolan doğrudan ve dolaylı ayrımcılığı ortadan kaldırma, eşitliği teşvik etmek için yapılabilecek, toplumun geneline yönelen anlayış değişikliği ve yöntemleri kapsıyor.

İrlanda'da durum

İrlanda'daki WRC adlı sosyal ve ekonomik danışmanlık şirketinden Carmel Duggan, ülkesinde kadınların iş yaşamına katılması için önlemler alındığı ve projeler geliştirildiğini, ekonomik ve sosyal yapıdaki engellerin "yavaş ilerlemeye" yol açtığın söyledi.

İrlanda'da kadınların parlamentoya katılımın yüzde 13 olduğunu, pozitif ayrımcılığın diğer faktörlerce desteklenmedikçe bu oranın yüzde 50'ye çıkması için 400 yıllık bir süre gerektiğini savundu.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) milletvekili Kemal Derviş ve Demokratik Sol Parti (DSP) Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Tan da yasalarda pozitif ayrımcılığı destekleyen hükümlerin yer alması gerektiğini söyledi.

Erkek baba, erkek devlet

Avukat Hülya Gülbahar, Türkiye'de kadına yönelik ayrımcılık ve TCK değişiklikleri konusunda Türkiye'deki durumu özetledi.

Anayasa'nın 10. maddesinin sonuna, "Kadın ve erkek eşit haklara sahiptir. Devlet kadınların ve erkeklerin eşitliğinin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür" ifadesinin girmesi önerisinin Meclis'te Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) oylarıyla reddedildiğini hatırlatan Gülbahar, "Hükümetin ve erkek egemen anlayıştaki iktidarın bu direnişiyle; kadına yönelik ayrımcılığı önleyen uluslararası sözleşmelerin uygulanmasını da engellediler" dedi.

Medeni kanunda da benzer bir durumla edinilmiş mallara katılma rejiminin 2002 sonrasını kapsayarak, 17 milyon evli kadının hakkının görmezden gelindiğini söyleyen Gülbahar, TCK'de namus cinayetlerinin nitelikli adam öldürme kapsamına alınmamasının, kadınların hem erkek hem de devlet tarafından kontrolünü sağlayan anlayışın uzantısı olduğunu söyledi.

15-18 yaş arası rızaya dayalı cinsel ilişkiye ceza verilmesi, bekaret kontrollerinin sürmesi, "zina"nın suç olarak yasaya sokularak, rızaya dayalı özel ilişkilere ceza verilmesini bu anlayışa bağladı.

Namus kavramının, kadınların sokağa çıkmaması, zorla örtünmesi, çalıştırılmaması, erkeklerle ilişki kurmaması gibi geniş olarak anlaşılması gerektiğini söyleyen Gülbahar, "Devletin vur dediği yerde erkek öldürür. TCK'de 'namus'a ilişkin düzenlemeyi yapmamakla, kadının bedeni ve hayatının erkek baba ve erkek devlete ait olduğu anlayışını da koruyorlar" diye konuştu.

Gülbahar, kadına yönelik ayrımcılığın önlenmesi için eşitlik çerçeve yasasının hayata geçmesi, kadın kuruluşlarının yasalarla ilgili taleplerinin kabul edilmesi; eşitlik çerçeve yasasının çıkarılması, bakanlık ve yerel yönetimler bünyesinde ayrımcılığı önlemeye yönelik obdusmanlık kurumunun oluşturulmasını önerdi.






Kaynak: 13 Eylül 2004, BİA
Old 23-09-2004, 19:43   #21
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan On Maddede Türkiyede Kadın Hareketi

Siyasal bilimci-yazar Tekeli'nin "Türkiye ve Avrupa Birliği'nde Kadınlar: Ortak Bir Anlayışa Doğru" başlıklı 13 Eylül'de yapılan
uluslararası sempozyumdaki sunuşu

On Maddede Türkiye'de Kadın Hareketi

Kadın hareketlerinin,kısmen kendi başarılarının,kısmen ekonomik ve
siyasal bunalımların sonucu tüm dünyada,özellikle batılı ülkelerde
70'li yıllardaki etkinliğini yitirdiği bir konjonktürde, Türkiye
kadın hareketi, günümüzün en etkin ve canlı hareketidir.



----------------------------------------------------------------------
BİA Haber Merkezi
15/09/2004 Şirin TEKELİ
----------------------------------------------------------------------
BİA (İstanbul) - Türkiye'de "kadın hareketi"nin, on dakikada, on
maddede anlatılmaya çalışılması, bu hareketin batılı kız
kardeşlerimizin hareketlerine göre; yeni, küçük, önemsiz ya da
başarısız şeklinde algılanmasına yol açmamalıdır.

Tersine, ancak önemli ve başarılı bir siyasal hareket, bu kadar kısa
sürede anlatılabilir. Bu konuşmada bunu deneyeceğim. Bu konuşmayı
yapmaya, 1980'li yıllarda gelişen "yeni kadın hareketi"ne ilk
katılanlardan birisi olduğum için seçildiğimi düşünme eğilimindeyim.
Bu beni hem mutlu etti hem de onurlandırdı. Konuşmamı çeyrek yüzyıla
varan (1975-1999) feminist militanlık hayatıma dayandırmam, anlayışla
karşılanacaktır umarım.

Türkiye'de kadın hareketi 1980'lerde başlamadı. Biz bunu seksenli
yıllarda keşfetsek de, Türkiye'de kadın hareketinin geçmişi hayli
eskidir, yüzyıldan önceye gider, Osmanlı'nın son döneminde
başlamıştır. Batılı kız kardeşleriyle ilişki ve etkileşim içinde olan
Osmanlı büyükannelerimiz, 1870'lerden başlayarak, söz söyleme hakkı,
eğitim hakkı, çalışma hakkı ve aile içinde saygın bir yer edinme
hakkı -poligaminin ilgası, tek taraflı bir erkek hakkı olan
boşanmanın kısıtlanması- için mücadeleye başladılar. Kendi adlarıyla
risale ve romanlar yazdılar, gazetelere okur mektupları gönderdiler,
kendi dergilerini çıkardılar, erkeklerle polemiklere giriştiler,
dernekler kurdular. Tanzimat bağlamında devlet katında yapılan
reformları savunsalar da, dönemin reformcu erkekleri kadın hakları
konusunda tutucuydu, Osmanlı değerlerini kadınlar üzerinden muhafaza
etmeye çalışıyorlardı. Kadınlar, kendi adlarına konuşarak bu tavrı
çok ciddi olarak eleştirdiler.

Yirminci yüzyıl başlarında bu mücadele daha da şiddetlendi. Feminist
kadın dernekleri sayıca arttı ve çeşitlendi. Balkan Savaşları ve I.
Dünya Savaşı deneyimi kadınları siyasallaştırdı ve militanlaştırdı.
Öyle ki, Jön Türk iktidarı altında, kadınlar üniversitede okuma,
devlet dairelerinde memur, fabrikalarda işçi olarak çalışma haklarını
kazandılar. 1917 Aile Kararnamesi ile, Müslüman kadınlar da diğer
cemaatlerin yanı sıra, poligamiyi kısıtlayan ve boşanma hakkını
tanıyan ileri adımlardan yararlandılar. Bu, İslam dünyasında bir
ilkti. Oy hakkı, 1919'dan itibaren talep edilmeye başladı. Batılı
süfrajetlerden çok da geride kalmış değillerdi.

Ulusal kurtuluş savaşına aktif olarak katılan örgütlü kadınlar,
Cumhuriyetin kurulmasından sonra, ilk siyasi partiyi "Kadınlar Halk
Fırkası" adıyla kurmak istediler. Ancak kendilerine bir dernek kurma
izni verildi. Türk Kadınlar Birliği, Osmanlı kadın hareketinin
mirasını Cumhuriyet dönemine aktarmada kilit bir kurumdu. Ne var ki,
yeni kurulan ve kısa sürede bir tek parti rejimine dönüşen
Cumhuriyet, 1926'da kadınlara yıllardır savundukları medeni
haklarını; 1930 ve 1934'te siyasi haklarını tanırken, başka sivil
toplum örgütlerinin yanı sıra kadın hareketini de baskı altına aldı.
1935'te Türk Kadınlar Birliği, oy hakkının kazanılması ve ilk kadın
milletvekillerinin TBMM'ye girmelerinin ardından kendi kendini fesh
etmek zorunda bırakıldı.

1935-1975 arasında artık bir kadın hareketinden söz etmek
olanaksızdır. Kadınlar hayır derneklerinde çalışmaya teşvik edilirler
ve "Atatürk sayesinde Türk kadınları Batılı kadınların önüne
geçmiştir" yollu resmi söylem, sonunda kadınları sessiz bir çoğunluğa
dönüştürür. Kadınlar buna rağmen Türkiye'de laikliğin ve cumhuriyet
rejiminin en inanmış destekçileridir. Bu uzun dönemde üniversite
eğitimi ve meslek edinme olanaklarından yararlanabilen seçkin bir
kadın azınlığı, Türkiye'nin "vitrini"ni oluşturur. Ancak, bu
ayrıcalıklara sahip olmayan geniş kadın kitleleri, ataerkil
geleneklerin kırılamaması sonucu, tarım kesiminde ücretsiz aile
işçisi olarak çalışırlar, mülkiyet, eğitim, gelir, sosyal güvenlik
haklarından yoksun kalırlar. Toplumun en ezilen kesimi kadınlardır.

1975'te İlerici Kadınlar Derneği'nin kurulmasıyla, sol kesim
kadınları bu tabloyu sorgulamaya başlarlar. Ancak onları harekete
geçiren motif sınıf mücadelesidir ve işçi sınıfı kadınlarını
örgütleyen bu militan kadınlar, sol hareketlerin erkekleri
kadar "feminizm" karşıtıdırlar. 1980 askeri darbesinin ardından
1980'li yılları Batı ülkelerinde, "sürgünde" geçiren bu kadınların
çoğu özeleştiri yaptı ve 90'lı yıllarda yeni kadın hareketi içinde
yeniden yerlerini aldı. Sürgün yıllarında, 1970'lerde batılı
toplumları derinden etkileyen kadın kurtuluşu hareketinden çok şey
öğrendiler.

Yeni kadın hareketi, ya da feminist hareketin ikinci dalgası,
Türkiye'de, batılı ülkelere göre 10 yıllık bir gecikmeyle de olsa,
1980'lerin başında ortaya çıktı. Sol hareketleri kadın bakış
açısından eleştiren genç kadınların, eğitimlerini yurtdışında, batıda
tamamlayıp dönen genç kadınların ve YÖK yasası nedeniyle
üniversiteden istifa eden genç akademisyen kadınların
oluşturdukları "bilinç yükseltme" grupları, erkek egemen topluma ve
devlete eleştirel yaklaşan yepyeni bir tahlil geliştirdiler. 1989'da
yayınladıkları "Feminist Manifesto" da çok açık şekilde ifade
edildiği üzere, erkeklerin -ataerkil düzenin- "kadınların bedeni,
kimliği ve emeği üzerinde kurduğu" egemenliğe karşı top yekun bir
mücadele başlattılar. Bu mücadelede batılı kız kardeşlerinin
yazdıklarından, eylemlerinden, önerdikleri reformlardan, elde
ettikleri başarılardan çok yararlandılar. Bir yandan da kendi
büyükannelerinin unutulmuş tarihini keşfettiler ve kendi toplumlarına
özgü sorunlara öncelik verdiler.

Yirmi yılını geride bırakmış olan yeni kadın hareketinin önceliği
kadınların "kimliği" ve "bedeni" idi. Batılı ülkelerin çoğunda kocayı
aile reisi ve kadına üstün konumda gören eski medeni kanunlar 1950'li
yıllarda Almanya, İskandinav ülkelerinde, 60'larda Fransa, Belçika,
İngiltere'de, 70'lerde İtalya, Yunanistan'da, 80'lerde İspanya,
Portekiz'de değiştirilmiş, aile içerisinde kadın-erkek eşit konuma
gelmişlerdi.

Oysa Türkiye'de 1926'da dönemin en modern Medeni Kanunu olan İsviçre
Medeni Kanunu'ndan yola çıkarak kabul edilen yasa değiştirilmemişti.
Evli kadın, "reis" kocaya tabi, kısıtlı bir hukuki statüde
bulunmaktaydı. Kimliği yok edilmekteydi. 1985'ten 90'lı yılların
sonuna dek, on beş yıl süreyle, "Medeni Kanun reformu" kadın
hareketinin gündeminde baş sırayı tuttu ve nihayet, 2001 yılında
2002'den itibaren yürürlüğe giren yeni Medeni Kanun kabul edildi. Bu,
kadınların ve kadın hareketinin en somut başarısı ve büyük bir
kazanımdır.

Baskı altında tutulan ve şiddete maruz bırakılan kadın bedeni,
seksenlerin sonu ile günümüz arasında kadın hareketinin öncelikli
öbür konusu oldu ve her baskı ve şiddet biçimi çeşitli kampanyalara
konu edildi: bekaret kontrolü, aile içi şiddet, tecavüz, cinsel taciz
ve namus cinayetleri bu mücadelenin odaklandığı ciddi sorunlardı.
Bazılarında kısmi başarılar elde edildi: Aile içi şiddet konusunda
kadın hareketi "kadın sığınakları" modelini oluşturdu (Mor Çatı) ve
belediyelerin hareketin geliştirdiği ilkelere uygun sığınaklar
kurması gereğini gündeme getirdi. Bu mücadele halen sürüyor. 1998'de
devlet "Aileyi Koruma Yasası"nı kabul ederek, şiddete maruz kalan
kadınları koruma gereğini tanıdı. Bu da önemli bir başarıdır.

Ancak süreç içinde aile içi şiddetin çok yaygın olduğu ortaya
çıktığından, kurulan sığınakların sayısı yetersizdir ve "muhafazakar"
siyasi partiler kadınların taleplerine direnmektedir. Tecavüz
kampanyası, Ceza Kanunu'nun "kadın karşıtı" yaklaşımını gün ışığına
çıkardı ve 1989'da 438. Madde'nin iptalini sağladı.

1998'de de, "zina" konusunda kadınlara yönelik ayrımcı cezalar
öngören 440. Madde Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi. Ancak,
birkaç maddenin değişmesiyle meselenin hallolmayacağını gören kadın
hareketi, Ceza Kanunu'nun köklü revizyonunu gündeme getirmeyi
başardı. Başta hukukçu kadınlar, kadın örgütleri platformları, halen
TBMM'nin gündeminde olan yeni yasa taslağının kadınların talepleri
doğrultusunda değiştirilmesi için çok yoğun bir lobi çalışması
yürütmektedirler. Nihayet, "namus cinayetleri" 1997'den başlayarak
çeşitli Anakültür gibi kampanyalara konu oldu (Anakültür) ve mücadele
Diyarbakır'da KAMER örgütünün kurulmasıyla ivme kazandı. Birkaç yıl
önce İsveç'i sarsan, Türkiye'den göçmüş bir ailenin kızının "namus
cinayetine" kurban gitmesi üzerine, ne yazık ki kendi de bir cinayete
kurban giden İsveç Dışişleri bakanı Anna Lindh'in Türkiye'ye kadar
gelerek KAMER (Diyarbakır Kadın Merkezi) örgütüne 25.000 dolar bağış
yapması, uluslararası kadın dayanışması adına unutulmaz bir jestti.

Kadın hareketlerinin, kısmen kendi başarılarının, kısmen ekonomik ve
siyasal bunalımların sonucu olarak tüm dünyada, özellikle batılı
ülkelerde 70'li yıllardaki etkinliğini yitirdiği bir konjonktürde,
Türkiye kadın hareketi, yeterince bilinmese de, günümüzün en etkin ve
canlı kadın hareketlerinden birisidir.

Demokratiktir, kendi içinde çoğuldur ve demokrasinin
geliştirilmesinden yanadır. Örneğin, Kadın Adayları Destekleme ve
Eğitme Derneği KA-DER, demokrasiyi kadınlar açısından iyileştirmek
üzere kurulmuş bir örgüttür.

İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlerin ötesinde, Anadolu'nun irili
ufaklı hemen tüm kentsel yerleşimlerinde kök salmıştır.

Kadınları ilgilendiren her konuyu derinliğine tartışan, çözümler
üreten yüzlerce -350'den fazla- dernek, vakıf, girişim, komisyon -
baroların kadın komisyonları-, üniversite araştırma ve uygulama
merkezi gibi örgütten oluşmaktadır.

Bu örgütler gündemdeki konuya göre değişik platformlarda bir araya
gelmekte ve etkili işbirlikleri kurmaktadırlar. Kadın örgütlerinin en
az yarım milyon kadını seferber ettiğini söylemek yanıltıcı değildir.

Ve nihayet, hemen tüm kadın örgütlerinin, batılı ülkelerdeki kız
kardeşleriyle etkili bir bilgilenme-dayanışma ağı içerisinde
bulunduğu vurgulanmalıdır. CEDAW'ın başkanı ve BM Kadına Karşı Şiddet
Özel Raportörünün birer Türkiyeli kadın olması, Türkiye kadın
hareketinin dünya kadın hareketiyle bütünleşme düzeyinin
kanıtlarıdır.

Dileğim, Avrupa Birliği üyeliği adayı ve üyelik müzakerelerinin
Aralık 2004'te başlamasını umduğumuz Türkiye'de kadınların verdiği
yüzyıllık modernleşme, eşitlik ve demokrasi mücadelesinin, batılı
kadınlarca hak ettiği ölçüde izlenmesi ve desteklenmesidir. (ŞT/ÖG)
Old 29-11-2004, 21:59   #22
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

AP’de bir Türk

Cumartesi, 27 Kasım 2004
Avrupa Parlamentosu'nun Türkiye'de Kadın Hakları raportörlüğüne Türk kökenli Hollandalı parlamenter Emine Bozkurt seçildi.

Avrupa Parlamentosu'nun Türk kökenli milletvekillerinden Hollandalı Parlamenter Emine Bozkurt, Türkiye'de Kadın Hakları raportörlüğüne seçildi. Türkiye'de 1934'te kadınların seçme hakkına sahip olduklarına dikkat çeken Bozkurt, “Türkiye sürekli mucizeler gerçekleştiriyor. Son yıllardaki reformlarla bunu bir kez daha gördük” dedi.
Avrupa Birliği'ne uyum sürecinde Türkiye'deki kadın-erkek eşitliğini araştıracak olan Bozkurt, ocak ayında bir heyetle Türkiye'ye gelecek. Söz konusu raporu hazırlamakla görevlendirilmesine çok sevindiğini ifade eden Bozkurt, “Kadın ve Türkiye Avrupa'da çok gündemde (popüler) olan iki konu yan yana gelince herkes bu görevi üstlenmek istedi. Bana verildiği için çok mutluyum” dedi. Eleştirel ve yapıcı bir rapor hazırlayacağını belirten Bozkurt, sözlerini şöyle sürdürdü: “İyi şeyler görmezlikten geliniyor. Oysa Türkiye'de son dönemlerde gerçekleştirilen reformları diğer bazı ülkeler imrenmeli. Kabul edilen Türk Ceza Yasası’nda evlilik içi tecavüz suç sayılıyor. Bu yasa çoğu Avrupa ülkesinde yok. Türkiye'ye yapılan eleştirilerde eksiklikler dile getirilmeli ama yapılan ve var olan başarıların da hakkı verilmeli.”
<!--[endif]-->

Hollanda Sosyal Demokrat Partili (PVDA) Bozkurt, “Amacım, Türkiye'de kadın hakları konusunda yasal düzenlemelerin ve pratikteki uygulamanın bir an önce gerçekleşmesine katkıda bulunmak. Kadın sorunlarını ve kadın haklarını sürekli gündemde tutmak. Zaten kadın derneklerinin başarılı bir şekilde yürüttüğü toplumsal bilinçlenmeye yardımcı olmak” diye konuştu.

Hollanda hükümeti özel oturumda Türkiye'nin AB üyeliğini destekleme kararı aldı. Hollanda'nın AP'de görev yapan milletvekillerinin katıldıkları özel oturumda Hollanda Dışişleri Bakanı Bernard Bot hükümetin tutumunu açıkladı. Parlamenterlere bilgi veren Bakan Bot, "Kopenhag siyasi kriterlerini tamamlaması durumunda Türkiye'nin AB tam üyeliği için müzakerelerin başlamasını desteklediklerini" açıkladı. Oturum sonrası Lahey'de Sabah gazetesi muhabiri Fikret Aydemir’le görüşen Emine Bozkurt, Hollanda hükümetinin kararına sevdiğini ama bunun yeterli olmadığını ve daha açık bir dille Türkiye'nin desteklenmesi gerektiğini söyledi.

Avrupa Parlamentosu için hazırlayacağı rapordan önce Türkiye'ye gelecek olan Emine Bozkurt, hükümet, sendikalar, insan hakları örgütleri, sivil toplum örgütleri ve özellikle de kadın kuruluşlarıyla görüşecek. (SD)

Kaynak: Sabah, 26 Kasım 2004
Old 06-12-2004, 21:39   #23
Merhaba

 
Varsayılan Sezer 'den Kadınlara Çağrı ...

Sezer’den kadınlara çağrı

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, kadınların siyaseteki temsil oranının, Türkiye’nin hedeflerinin çok gerisinde kaldığını söyledi.

Ankara
NTV

5 Aralık 2004 — Kadına karşı ayrımcılık ve dışlanmışlığın toplumsal bilinçlenme ve eğitimle engellenebileceğini vurgulayan Sezer, kadın örgütlerini bu konuda mücadeleye çağırdı.


Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, kadınlara seçme seçilme hakkının tanınmasının 70. yıldönümü dolayısıyla yayımladığı mesajda, bölgeler arasındaki gelişmişlik farklılıkları ve sosyo- kültürel yapı, kadınların toplumsal yaşamda sorunlar yaşamasına sebep olduğunu belirtti.


Kadına karşı ayrımcılık ve dışlanmışlığın, toplumsal bilinçlenme ve eğitimle engellenebileceğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Sezer, bugün, kadınların siyasetteki temsil oranının hedeflerin çok gerisinde olduğuna dikkat çekti.


Bu amaçla kadınları ve kadın örgütlerini mücadeleye çağıran Sezer, mesajında, “Kadınların kendi hak ve özgürlükleri için verdiği savaşım, tüm yasa ve önlemlerden çok daha önemlidir” ifadesine yer verdi.


ntvmsnbc
Old 07-12-2004, 15:21   #24
nursel citil

 
Varsayılan

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, mühendislerde cinsiyet ayrımını bundan böyle kaldıracaklarını belirterek, ''Madem üniversitelere aynı şartlarda giriyorlar, aynı şekilde eğitim alıyorlar, aynı şartlarda çalışmak istiyorlar. Biz de yeni alınacak mühendislerde bu ayrımı (cinsiyet) kaldırıyoruz'' dedi.
Habertürk
Old 30-12-2004, 23:09   #25
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Gelişmeler Olumlu, Ancak İşimiz Çok

KHUM Çalışma grubu üyesi ve Mor Çatı gönüllüsü Av. Hülya Gülbahar'ın kadınlar açısından 2004 değerlendirmesi...

"Gelişmeler Olumlu, Ancak İşimiz Çok"
Avukat Gülbahar, Türkiye'de 2004'te dünya kadın hareketini etkileyecek, Avrupa Birliği normlarını dahi aşacak pek çok gelişme yaşandığını hatırlatıyor. Gülbahar 2005'ten umutlu, ancak yaşanan olumsuzlukları da unutmuyor ve ekliyor: "Yapacak çok iş var."



--------------------------------------------------------------------------------
BİA Haber Merkezi
30/12/2004 Burçin BELGE burcin@bianet.org
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (İstanbul) - Avukat Hülya Gülbahar, 2004'ü "hem Türkiye hem de dünyada kadın hareketi açısından önemli gelişmelerin yaşandığı bir yıl" olarak hatırlıyor.

Gülbahar'a göre, 2004'te Türkiye'de yaşanan pek çok gelişme, dünya kadın hareketin gelişimini etkileyecek öneme sahip.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) "soyadı davası" na ilişkin kararı; Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun namus suçlarına ilişkin kararları; Türkiye'deki kadın örgütlerinin Avrupa Kadın Lobisi'ne kabul edilmesi, Gülbahar'ın ilk anda aklına gelen gelişmelerden bazıları.

Ancak 2004'te yaşananlar bunlarla sınırlı değil elbette... Kadınların çalışma hayatında ayrımcılığa karşı verdiği mücadele, Türk Ceza Kanunu'nda (TCK) kadınlar lehine yapılan düzenlemeler, Belediyeler Kanunu ile nüfusu 50 bini geçen yerel yönetimlere sığınak açma zorunluluğu getirilmesi de unutulmaması gerekenlerden...

Gülbahar, geçtiğimiz yıldan umutlu ama, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin ve siyasetçilerin "pozitif ayrımcılık", "zina", "bekaret kontrolleri" ve "kadınların siyasete eşit katılımı" konularındaki olumsuz tutumuna da dikkat çekiyor ve ekliyor: "2005'te çok işimiz var."

"İnsanlık soyunun tanınması"nda yeni bir tanım

* AİHM'nin İzmirli Avukat Ayten Tekeli'nin sadece evlenmeden önceki soyadını taşımamasına izin verilmemesinin "özel yaşama aykırı" ve "ayrımcılık" olduğu iddiasını kabul ederek; uygulamanın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 8 ve 14. maddelerine aykırı olduğu yönünde karar vermesi, insanlık soyunun tanımlanması meselesinde, bütün dünya kadınlarının önünü açabilir.

CEDAW'a ilk başvuru

* Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun Üçüncü Komitesi'nin, geçtiğimiz haftalarda aldığı, namus suçlarına ilişkin karar bütün dünya kadınları açısından çok önemli.

59. Oturumda alınan bu kararla, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı'nın 81 yıllık tarihinde kadın konusunda yaptığı ilk girişim çok başarılı sonuçlandı.

* 2004'te meydana gelen namus cinayetlerinden sonra kadınlar etkili eylemler düzenledi. İstanbul'da Güldünya Tören'in öldürülmesine ilişkin davaya müdahil olmak isteyen kadınlar, namus cinayetlerinde devletin sorumluluğunu hatırlatarak ilk kez CEDAW'a başvurdular. }

Önce kadınlar AB'ye kabul edildi

* Türkiye'deki kadın örgütlerinin, kadın erkek eşitliği ilkesinin ve kadının insan haklarının Avrupa politikalarına yerleşmesine çalışan Avrupa Kadın Lobisi'ne üyeliği de çok önemliydi.

Bu gelişme, Türkiye'de kadın hareketinin iç bağlantılarının, diğer muhalif hareketlere ya da sivil toplum hareketlerine kıyasla ne kadar güçlü olduğunu gösteriyordu.

Açık oylamada, Türkiye'nin üyeliğinin oy çokluğuyla kabul edilmesi, Selma Acuner'in derhal yönetim kuruluna seçilmesi de Türkiye kadın hareketinin uluslar arası dayanışmasının gücünün göstergesiydi.

Çalışma hayatında önemli kazanımlar

* Kadınlar, çalışma hayatında cinsiyet ayrımcılığıyla mücadelede de önemli aşamalar kaydettiler.

Devlet Su İşleri, Devlet Hava Meydanları ve Toprak Mahsulleri Ofisi genel müdürlüklerine iş başvurusu yapmak için "erkek olmak" koşulu aranmasına karşı çıkan kadınların mücadelesi sonucunda, bu koşul kaldırıldı.

Kadınlar, Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğü'ne 5 kadın, 75 erkek jeoloji mühendisi alınmasına da karşı çıktılar. Türk Mimar ve Mühendis Odaları Birliği (TMMOB), tarihinde ilk kez cinsiyet ayrımcılığına karşı çıktı; Jeofizik Mühendisleri Odası, kararın geri alınması için dava açtı.

Uygulama, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi'ne, İş Kanunu'na ve Anayasa'ya aykırı. TCK'da, işe alımlarda ayrımcılık yapılması suç sayılıyor. Kadınlar örgütlü davranarak kararın geri alınmasını, yöneticiler hakkında disiplin soruşturması açılmasını ve davanın konusuz kalmasını sağlayabilirler.

Kadınlar "zina"yı püskürttü

* 2004'ün en çok tartışılan konularından bir tanesi de, "zina" ve "Ahlak Polisliği" meselesiydi. "Genel ahlak" adı altında, toplumsal hayatı cendereye sokan, kadınların hayatını kontrol altına almaya çalışan mentalite, gündemdeydi.

Samsun Belediyesi zabıta ekiplerinin, "oturuşlarını uygun bulmadıkları" gençlere müdahalesi tepki çekti.

Emniyet Genel Müdürlüğü'ne bağlı "Ahlak Masası"nın adının "İnsan Ticareti ve Cinsel Suçlarla Mücadele Büro Amirliği" olarak değiştirilmesi de tartışılan konulardandı.

"Anadolu kadını" Ankara'ya yürüdü

* Kadınların Ankara yürüyüşü, "Bu kadınlar marjinal, Anadolu kadınını temsil etmiyor" diyenlere iyi bir yanıttı. Van, Diyarbakır, Denizli, Çanakkale, Adana, Mersin, Bursa, İzmir ve Samsun'dan gelen yüzlerce kadının, Ankara sokaklarında yürüyerek Meclis'e gitmesi son yılların en önemli olaylarındandı.

* Türk Ceza Kanunu'ndaki (TCK) değişiklikler de kadın hareketi açısından çok önemliydi.

Değişiklikle kadınlar TCK'da bağımsız bireyler olarak ele alındılar; kadınlara yönelik suçlar aile, toplum ya da töreye değil bireyin kendisine karşı suç sayıldı. Bu, kadının toplumda bağımsız bir birey olduğunun hukuk düzeninde tescili demekti. "Aile içi şiddet" konusunun TCK'da "işkence" başlığı altında düzenlenmesi, hem Türkiye hem de dünya açısından önemli bir adımdı.

Yerel yönetimlere sığınak açma zorunluluğu

* Sığınaklar, kadın dayanışma merkezleri, kadına yönelik şiddet konusunda toplumsal seferberlik oluşturma açısından da, 2004 önemli mesafelerin katedildiği bir yıl oldu.

* Belediyeler Kanunu'nda, "Büyükşehir belediyeleri ile nüfusu 50 bini geçen belediyelere, kadınlar ve çocuklar için sığınma evi açması zorunluluğu getirilmesi" çok önemli. Avrupa Birliği'nin (AB) bile henüz böyle bir normu yokken, Türkiye'de bu kararın alınması çok sevindirici.

Biz yasada geçen "koruma evi" terimine karşı çıkıyor ve "sığınma evi" kavramının yerleştirilmesinde ısrar ediyoruz. Bunun için çalışmayı, önümüzdeki yıl da sürdüreceğiz.

CMUK'ta "kadın doktor"

* Ceza Muhakemesi Kanunu'nda, "Kadının muayenesi, istemi halinde ve olanaklar elverdiğinde bir kadın hekim tarafından yapılır" ifadesinin yer alması da önemli bir gelişmeydi. Ancak, kadınların CMUK'a ilişkin farklı talepleri sürüyor.

Valilik, şiddetle mücadelede kadınların yanında

* İstanbul Valiliği'nin başlattığı, Şiddete Karşı Koordinasyon Çalışması da çok önemliydi.

* Yargıtay'ın zina yapan kadına bardak fırlatan eşe ceza verilmesini onaylayan kararı çok önemli.

* Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, kadın hareketinin 20 yıllık mücadelesi sonunda yasalaştı.

İletişim Merkezi kuruldu

* Çanakkale'de gerçekleştirilen 7. Kadın Sığınakları Kurultayı'na 72 kadının katılması çok güzeldi. İlk kez bu kadar yaygın katılım oldu. Kurultay'da kadınlar ilk kez hükümet bütçesinden pay istediklerini bu kadar açık bir biçimde dile getirdiler. Örgütlerin bu kararı çok önemliydi.

* Kadın örgütleri arasında bilgi, belge, deneyim aktarımı sağlamak; ortak bir dil oluşturmak; iletişimi hızlandırmak ve sürekli kılmak için Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı'nın girişimiyle "İletişim Merkezi" kuruldu.

"Kadınlar yüzde 50 kota istemeli"

* Anayasa'da kadınlar lehine "pozitif ayrımcılık" yapılmasına ilişkin düzenlemenin, kadınların talepleri doğrultusunda gerçekleştirilememesi; "pozitif ayrımcılık" ilkesi ile "kota" uygulamasının anayasa ve yasalarla güvenceye alınamaması, Meclis'in bu konuda ne kadar direngen olduğunu gösteriyor.

Ancak kadınlar, siyasette eşit temsil için çalışmayı, önümüzdeki yılda da sürdürecek. Kadınlar, siyasi partiler ve seçim yasalarında kadınlara yüzde 50 temsil ve katılım hakkı getiren değişiklikler yapılmasını talep etmeli.

Kota konusunda kritik eşik, "yüzde 30". Ancak, Fransa, İspanya yüzde 50'yi kabul etmişken, biz de Türkiye kadın hareketi olarak yüzde 30 talebini revize etmeli; yaşamın her alanında yüzde 50 kota uygulanmasını istemeliyiz. (BB/EÜ)
Old 11-01-2005, 20:04   #26
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Kadınlar "Şartsız Ve Süresiz Eşitlik" İstiyor

Kadınlar "Şartsız ve Süresiz Eşitlik" İstiyor

TÜBAKKOM, Medeni Kanun'un Yürürlüğüne Dair Kanun'un 10. maddesinin iptalini, "boşanma sonrasında malların eşit paylaşımı ilkesinin 1 Ocak 2002'den önce başlayan evlilikleri de kapsayacak şekilde değiştirilmesini" istedi.



--------------------------------------------------------------------------------
BİA Haber Merkezi
04/01/2005 Burçin BELGE burcin@bianet.org
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (İstanbul) - Türkiye Barolar Birliği Kadın Hukuku Komisyonu (TÜBAKKOM), Medeni Kanun'daki "boşanma sonrasında malların eşit paylaşımı" ilkesinin, 1 Ocak 2002'den önce evlenmiş eşleri de kapsayacak şekilde değiştirilmesini istediler.

Kadınlar, milletvekillerine ve Anayasa Mahkemesi'ne "4722 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 10. maddesinin iptali" çağrısı yaptılar.

"Milyonlarca kadına ayrımcılık yapıldı"

Yeni Medeni Kanun'da evliliklerde yasal mal rejiminin, "edinilmiş mallara katılma rejimi" olarak kabul edilmesini "çok önemli bir adım" olarak nitelendiren kadınlar, 10. madde ile milyonlarca kadının bu değişikliğin kapsamı dışında bırakıldığına dikkat çektiler:

* 10 maddede "Türk Medeni Kanunu'nun yürürlüğe girdiği tarihten önce evlenmiş olan eşler arasında bu tarihe kadar tabi oldukları mal rejimi devam eder" deniyor. Bu hüküm, milyonlarca evli kadını mağdur etmiş ve yasal evlilikler arasında eşitsizlik yaratmıştır.

* Medeni kanunun bütün hükümleri, devam eden evliliklere uygulanırken, sadece yasal mal rejiminin istisna tutulması, kanunun amacına ve ruhuna aykırıdır.

Kadınlar, 10. maddenin, Anayasanın 2. ve 10. maddelerindeki "eşitlik" ilkesi başta olmak üzere Türkiye'nin imzaladığı Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi'ne (CEDAW) aykırılığını da vurguladılar.

"Kamu düzenini ilgilendiren hükümler, geriye yürür"

4722 Sayılı Yasa'nın Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki (TBMM) görüşmelerinde öne sürülen "kanunların geriye yürüyemeyeceği" hükmüne ise kadınlar, "Evlilik ile ilgili hükümler, kamu düzenini ilgilendirir. Kamu düzenini ilgilendiren hükümler ise, geriye yürür" diye yanıtladılar:

"Edinilmiş mallarla ilgili hükümlerin evlilik birliğinin ilk kurulduğu günden itibaren geçerli olması gerekir."

"AKP söz vermişti"

Kadın hukukçular, AKP milletvekillerinin muhalefette oldukları dönemde 10. maddenin değiştirileceği konusunda kadınlara söz verdiğini hatırlatarak, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul Milletvekili Birgen Keleş'in Meclis'e sunduğu kanun değişikliği teklifinin desteklenmesini istediler. (BB)
.....
.....
Old 28-01-2005, 00:28   #27
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Eşit Temsil, Eşit Katılım

KA.DER, kadınların siyasette daha iyi temsil edilmeleri için kota kampanyası başlattı. "Eşit Temsil, Eşit Katılım" başlıklı kampanya ile kadınlar siyasal karar organlarına seçilecek kişilerin belirlenmesinde uygulanan seçim usullerinde değişiklik istiyor.



--------------------------------------------------------------------------------
BİA Haber Merkezi
24/01/2005
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (İstanbul) - Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği (KA.DER), kadınların siyasal hayatta daha fazla söz hakkına sahip olmalarını ve daha iyi temsil edilmelerini sağlayacak bir kota kampanyası başlattı.

"Eşit Temsil, Eşit Katılım" (ETEK) adıyla başlatılan kampanya ile, siyasal karar organlarına seçilecek kişilerin belirlenmesinde uygulanan seçim usullerine özel hükümler eklenerek, kadınlara belli oranda yer ayrılmasının sağlanması amaçlanıyor.

Kampanyanın ilk büyük platform toplantısı, 18 Ocak Salı günü Bursa'da gerçekleştirildi. Farklı siyasal partilerden, sivil toplum kuruluşlarından ve kurumlardan temsilcilerin katılımıyla gerçekleştirilen toplantıda, kadınların Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) ve yerel yönetimlerdeki temsil oranını yükseltmek için Siyasi Partiler ve Seçim yasalarında yapılması istenen değişiklikler de tartışıldı.

Türkiye'deki durumu "Yurdumuz Anadolu - Meclisimiz baba dolu" sözleriyle özetleyen KA.DER Genel Başkanı Ayşe Bilge Dicleli, KA.DER şubelerinin ve girişimlerinin bulunduğu illerde benzer toplantıların gerçekleştirileceğini belirtti.

Türkiye kadın-erkek eşitliğinde son sıralarda

Birleşmiş Milletler Gelişme Programı'na (UNDP) göre, Türkiye siyasi katılım açısından kadın-erkek eşitliğinde son sıralarda yer alıyor.

UNDP 2004 Yılı İnsani Gelişme Raporu, Türkiye'de kadınların ekonomik ve politik yaşama katılımının son derece düşük düzeyde olduğunu ortaya koydu.

Türkiye, raporun İnsani Gelişme İndeksi'ne (HDI) göre 177 ülke arasında 88. olurken, Cinsiyete Göre Gelişme İndeksi'nde (GDI) 144 ülke arasında 70. oldu. Kadınların Ekonomik ve Politik Yaşama Katılım İndeksi'nde (GEM) ise, Türkiye 163 ülke arasında 150. sırada yer aldı.

GEM'i oluşturan ölçütlerde Türkiye, parlamentoda temsil açısından dünyada en kötü durumdaki ülkeler arasında yer alıyor. Mesleki ve teknik beceri isteyen işlerde çalışan kadın oranında yüzde 31.2 ile 84 ülke içinde 75. sırada, kamu - özel sektör yönetim ve idari kademede temsilde yüzde 6.7 oran ile 83 ülke içinde 79. sırada, kadın ve erkek ücreti oranında yüzde 60 ile 153 ülke içinde 49. sırada yer alıyor. (BB)
.....
.....
Old 29-01-2005, 12:42   #28
sbudak

 
Soru

Kadın erkek eşitliği konusunun işlendiği bu başlığı okuyunca yakın zamanda Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nin Medeni Hukuk alanındaki öğretim üyelerinden birinin yeni Türk Medeni Kanunu'nun eleştirisi amacıyla söylediği konuları anımsadım. Sayın öğretim üyesi, yeni Türk Medeni Kanunu ile eşitlik amacıyla getirilen düzenlemelerin Türk Toplumunun gerçekleri karşısında kadınları mağdur ettiğini ve Türk Kadınlarının aleyhine sonuç verdiğini, eşitlik adına bu düzenlemelerin yapılmasını savunan kadın derneklerinin ise bu düzenlemelerin gerçek hayatta kadına neler kazandırıp neler kaybettireceğini bilmediklerini buna rağmen söz konusu düzenlemeleri savunduklarını ifade ediyordu.

"Bir tezi/fikri savunurken ne kadar araştırdık, bu konuda ne kadar bilinçliyiz?" sorusunu kendi kendimize sormamız gerektiğini sayın öğretim üyesinin bu açıklamaları ışığında hatırlatmak istedim.
Old 30-01-2005, 14:00   #29
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Sn.Sbudak,

Keşke bu hatırlatmayı yaparken 4721 sayılı TMK nın hangi maddelerinin kadını zarara uğrattığı konusunu da yazsaydınız.Böylece konumuz kadın dernekleri değil de amacına uygun biçimde TMK olurdu.

Belirtilmelidir ki M.K. da yapılan değişikliklerin öncelikli kaynağı Uluslararası sözleşmeler Özellikle CEDAW( Kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın önlenmesi sözleşmesi ve ek ihtiyari protokol) gözetilmiştir.Aynı sözleşmeler daha önce Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen 743 sayılı bazı maddelerinin iptalinde de dayanak gösterilmiştir.Yasakoyucu kadın derneklerinin isteğini değil iç hukuk normu haline gelen sözleşmeler gereğinin bir kısmını yerine getirmiştir.

Kadının soyadı ve yasal mal rejiminin evlilik tarihinden itibaren uygulanmaması evlilik dışı doğan çocuğun soyadı gibi eleştirileri şimdilik bir yana bırakıp:MK da yapılan değişikliklere kısaca değinerek bunların kadının yararına olup olmadığını daha kolay tartışabiliriz.

Önemli değişiklikler:

Madde 124 - Erkek veya kadın onyedi yaşını doldurmadıkça evlenemez.

Madde 185 - Eşler, bu birliğin mutluluğunu elbirliğiyle sağlamak ve çocukların bakımına, eğitim ve gözetimine beraberce özen göstermekle yükümlüdürler.

Madde 186 - Eşler oturacakları konutu birlikte seçerler. Birliği eşler beraberce yönetirler.
Eşler birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve malvarlıkları ile katılırlar.

Madde 188 - Eşlerden her biri, ortak yaşamın devamı süresince ailenin sürekli ihtiyaçları için evlilik birliğini temsil eder.

Madde 192 - Eşlerden her biri, meslek veya iş seçiminde diğerinin iznini almak zorunda değildir.

Madde 194 - Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz.

Madde 195 - Evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerin yerine getirilmemesi veya evlilik birliğine ilişkin önemli bir konuda uyuşmazlığa düşülmesi hâlinde, eşler ayrı ayrı veya birlikte hâkimin müdahalesini isteyebilirler. Hâkim, eşleri yükümlülükleri konusunda uyarır; onları uzlaştırmaya çalışır ve eşlerin ortak rızası ile uzman kişilerin yardımını isteyebilir. Hâkim, gerektiği takdirde eşlerden birinin istemi üzerine kanunda öngörülen önlemleri alır.

Madde 198 - Eşlerden biri, birliğin giderlerine katılma yükümlülüğünü yerine getirmezse, hâkim onun borçlularına, ödemeyi tamamen veya kısmen diğer eşe yapmalarını emredebilir.

Madde 199 - Ailenin ekonomik varlığının korunması veya evlilik birliğinden doğan malî bir yükümlülüğün yerine getirilmesi gerektirdiği ölçüde, eşlerden birinin istemi üzerine hâkim, belirleyeceği malvarlığı değerleriyle ilgili tasarrufların ancak onun rızasıyla yapılabileceğine karar verebilir. Hâkim bu durumda gerekli önlemleri alır.

Madde 201 - Evlilik birliğinin korunmasına yönelik önlemler konusunda yetkili mahkeme eşlerden herhangi birinin yerleşim yeri mahkemesidir.

Madde 202 - Eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin uygulanması asıldır.

Madde 216 - Eşlerden her biri, diğerinden her zaman mallarının envanterinin resmî senetle yapılmasını isteyebilir.

Görülüyor ki:
Evlilik yaşında eşit düzenleme yapıldı.
Koca birliğin reisidir sözcüğü kalktı.
Eşler birliği beraber yönetir,birlikte temsil eder düzenlemesi yapıldı.
Çocukların bakımı, evin bakımı, çocukların eğitilmesi her ikisini de ait bir görev haline getirildi.
Ortak konutun seçiminde erkeğe tanınan ayrıcalık kaldırıldı.
Kadının erkeğin konutuna bağlı olması durumu kaldırıldı.
Erkeğin konutu, kadının konutu yerine artık aile konutu kavramı getirildi
Yeni yasada, kadının evde kalarak, ev işlerini görme, kocaya, eve çocuklara bakma yoluyla harcadığı emek evlilik birliğine mali katkı olarak değerlendirildi.
Temsil ile ilgili hükümlerde de önemli değişiklikler yapıldı.
Eşlerin meslek ve sanatla uğraşması eşitliğe uygun olarak düzenlendi.
Eski yasadaki 159. madde Anayasa Mahkemesi tarafından yürürlükten kaldırılmıştı
Aile konutu olarak özgülenen taşınmaz malın maliki olmayan eş, tapu kütüğüne konutla ilgili gerekli şerhin verilmesini isteyebilir.
Eşin ev işlerini görmesi, çocuklara bakması, diğer eşin işinde karşılıksız çalışması bir katkı değeri olarak kabul edilmiştir.
Eşlerden biri hakimden diğer eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılmasını isteyebilir.

Şimdi:

Bu düzenlemelerle,(istekleri yeteri kadar dikkate alınmasa bile)
kadın derneklerinin,kuruluşlarının kadınlara nasıl zarar verdiğini iddia sahibi yanıtlamalıdır..

Saygılar
Old 27-02-2005, 00:58   #30
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan Ayrımcılığı Kaldırın, Gecikmeden Önlem Alın cedaw Komitesi Tavsiye Kararları

"Ayrımcılığı Kaldırın, Gecikmeden Önlem Alın"
CEDAW Komitesi, devletten, kadının siyasetteki etkinliğinin artırılmasını; Anayasa, TCK ve Medeni Kanun'da kadına yönelik ayrımcılık içeren maddelerin yeniden düzenlenmesini; eğitim ve sağlık alanında bölgesel farklılıkların azaltılmasını istedi.



--------------------------------------------------------------------------------
BİA Haber Merkezi
15/02/2005
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (İstanbul) - Birlemiş Milletler (BM) Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) Komitesi, 17-20 Ocak tarihlerinde sunulan Ülke Raporu ve Türkiye'den kadın örgütlerinin hazırlanan Gölge Rapor üzerine, Türkiye'ye ilişkin tavsiye kararlarını açıkladı.

Komite Türkiye'den kadınlara yönelik ayrımcılığın sona erdirilmesi için "ciddi adımlar atmasını" ve "kadının siyasetteki etkinliğinin artırılmasını" istedi.

Devletin "bilgi kıtlığına" eleştiri

Türkiye'de kadınların eğitim ve sağlık hizmetlerinden yeterince yararlanamadığına, siyaset ve iş yaşamında etkin olamadığına dikkat çeken Komite, devletin bu alanlarda tedbir almasını; kadına yönelik şiddetin önlenmesi için toplumu bilinçlendirme kampanyaları hazırlanmasını; kadın sığınmaevlerinin sayısının artırılmasını istedi.

Komite, sığınma hakkı arayan kadınların durumu hakkında devlet mekanizmasındaki bilgi kıtlığını da eleştirdi.

Anayasa'nın, Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) ve Medeni Kanun'un bazı maddelerinin kadına yönelik ayrımcılık içerdiğini vurgulayan Komite, "kadına karşı ayrımcılık" ifadesinin Anayasada net bir biçimde tanımlanmasını talep etti.

"Medya pozitif kadın imajı çizmeye yüreklendirilmeli"

Komite, medyanın kadın - erkek eşitliğini öne çıkaracak, kadınla erkeğin gerek kamusal gerek özel hayatlarındaki yükümlülüklerine vurgu yapacak, "pozitif bir kadın" imajı çizmesi için yüreklendirilmesi gerektiğini savundu.

Türkiye'de kadın-erkek eşitsizliğine yol açan etkenleri "ataerkil yapı, kültürel stereotipler ve gelenekler" olarak sıralayan Komite kararlarında, bunların "erken yaşta evliliklere, zorla evlendirmelere ve çokeşliliğe" yol açtığı da belirtildi. Komite, devletin bu konularda kadın örgütleriyle işbirliği yapması gerektiğini vurguladı.

"Yasalarda ayrımcılık sürüyor"

Komite kararlarında, şu noktalar öne çıktı:

* Devlet, kadına yönelik ayrımcılık konusunda toplumu bilinçlendirme çalışmaları yapmalı; özellikle hakimler ve savcılara yönelik eğitim çalışmaları gerçekleştirilmeli.

* TCK'da bekaret testlerinin veya genital testlerin kadınların rızası olmadan yapılamayacağı belirtilmeli. Bu tür testlerde, kadının rızası ön şart olmalı.

* TCK'da "namus" yerine "töre" iadesinin kullanılması ceza indirimine yol açabilir. Hem namus hem de töre cinayetlerine en ağır ceza verilmeli; töre ve namus cinayetleri, "nitelikli insan öldürme" suçu kapsamında değerlendirilmeli.

* TCK'da 15-18 yaş arası gençlerin kendi rızalarıyla girdikleri cinsel ilişkilere getirilen yasaklar özellikle kız çocuklarını olumsuz etkiler. Bu yasaklar kaldırılmalı.

* Medeni Kanun'da "edinilmiş malların ortak paylaşımını" düzenleyen Mal Rejimi, geriye doğru uygulanmalı. Yasanın bugünkü halinin yarattığı olumsuz sonuçları devlet takip etmeli.

* Aile içi şiddet sürüyor. Şiddet gören kadınlar, yasalarda yer alan korunma mekanizmalarından habersiz. Devlet, kadına karşı şiddet konusunda eylem planlarını hayata geçirmeli. "Ailenin Korunması Yasası"nın uygulanıp uygulanmadığı izlenmeli.

* Türkiye'de kadın sığınaklarının sayısı yetersiz. Belediyeler Yasası ile sığınakların yerel yönetimlere devri, kadınlar açısından yeni tehlikeler içeriyor. Devlet yeni sığınaklar açmalı, yerel yönetimlerin yeni sığınaklar açmak için mali kaynağa ve insan kaynağına sahip olup olmadığını kontrol etmeli. Ayrıca, sığınakların işletilmesi ve denetlenmesi konularında sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliğine gitmeli.
"Kota uygulanmalı"

* Devlet, kadının toplumsal ve siyasal hayata katılımını artırmak; parlamentoda, belediyelerde, kamu kurum - kuruluşlarında ve Dışişleri Bakanlığı'nda daha fazla sayıda kadının yer almasını sağlamak için "geçici özel önlemler" almalı. Kota uygulanmalı.

* Devlet, kadınların okur yazarlık oranının ve eğitime katılımının artırılması için geçici özel önlemler uygulamalı. Eğitim alanında kadınların ve kızların önündeki bölgesel, etnik, kentsel ve kırsal farklılıkları giderici önlemler alınmalı.

* Kadınların ancak geleneksel rollerine uygun eğitim alabilmesi, istihdam fırsatlarından yararlanabilmelerini engelliyor. Devlet, özellikle, mesleki ve teknik eğitim alanlarında kızların ve kadınların sayısının artırılmasını sağlamalı.

* Anadili Türkçe olmayan kadınlar, eğitim hayatlarında ayrımcılıkla karşılaşabiliyor. Devlet, bu kadınların eğitim alanında karşılaştıkları sorunların çözümü için politika üretmeli. Ayrıca, başörtüsü yasağı nedeniyle okullarından ayrılmak zorunda kalan kadınların sayısı tespit edilmeli.

"Çalışma hayatında kadına yönelik ayrımcılık önlenmeli"

* Bundan sonra komiteye sunulacak hükümet raporlarında, devletin ekonomik planlamasında toplumsal cinsiyete verilen değere ilişkin bilgiler yer almalı.

* Türkiye'de kadının işgücüne katılımı çok düşük. Kadınlar, kamu ve özel kesimde daha düşük ücretlerle çalışmak zorunda bırakılıyor. Taşrada kadın, tarım işçisi olarak karşılıksız emek sarf ediyor. Kadınlar kayıt dışı işlerde düşük ücretlerle çalışıyor, sosyal güvenlik haklarından yoksun bırakılıyor.

* Kadınların bu alanda karşılaştığı ayrımcılığın önlenmesi için "geçici özel önlemler" alınmalı. Devlet, kadınların çalışma yaşamına girmesini engelleyen geleneksel rollerin ve sosyal kısıtlamaların kaldırılması için bilinçlendirme çalışmaları yapmalı. Çocuklara yönelik, okul öncesi eğitim hizmetleri yaygınlaştırılmalı.

* Devlet kadın sağlığına kaynak ayırmalı. Özellikle üreme sağlığı ve bebek ölümleri konusunda önlemler alıp bilgilendirme çalışmaları yapmalı. Kırsal kesimde yaşayan kadınlar başta olmak üzere, tüm kadınların sağlık hizmetlerine ulaşması sağlanmalı. (BB)

* CEDAW Komitesi'nin Türkiye hakkındaki raporunda yer alan ifadeleri, Onur Ant Türkçeleştirdi.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
kadın erkek eşit mi ?yoksa kadın erkek kanun önünde eşit mi?hangisi? iustinianus Kadın Hakları Çalışma Grubu 30 24-04-2008 14:28
Af eleştirisiyle geri adım geldi ISIL YILMAZ Hukuk Haberleri 0 01-11-2006 13:33
T.c. Anayasası'nda Kadın Erkek Eşitliği İlkesi Av.Nazan Moroğlu Av.Habibe YILMAZ KAYAR Kadın Hakları Çalışma Grubu 0 25-09-2003 20:33


THS Sunucusu bu sayfayı 0,10212493 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.