22-06-2003, 21:50 | #1 |
|
Faili Meçhul'de İdarenin Hizmet Kusuruna İlişkin Karar
***
T.C. İSTANBUL 2. İDARE MAHKEMESİ ESAS NO : 2000/1500 KARAR NO : 2002/1153 DAVACI : Alev Özgüner VEKİLİ :Av. Dr. H. Ümit Kardaş İstiklal Cad. N:465 Nidivyal Palas K:5 D:76-77 Tünel-Beyoğlu/İST. DAVALI : İçişleri Bakanlığı – Ankara DAVANIN ÖZETİ : Dava, davacının annesi Sevinç Özgüner’in bir silahlı saldırı sonucu öldürülmesi olayında davalı idarenin failleri 20 yıllık zamanaşımı süresi içinde yakalamaması nedeniyle kusurlu olduğundan bahisle 3.000.000.000 lira manevi tazminatın başvuru tarihi olan 25/03/2000’den bu yana yasal faiziyle birlikte ödenmesine, Sevinç Özgüner’in 23/05/1980 tarihinde öldürüldüğü, faillerini yirmi yıllık ceza zamanaşımı süresi içinde yakalanmadığı, bu tarihten sonra yakalansalar dahi cezalandırılamayacakları, bunun Devlet duyulan güveni sarstığı ileri sürülerek karar verilmesi istemiyle açılmıştır. SAVUNMANIN ÖZETİ: Davacının annesinin, 23/05/1980 günü öldürüldüğü bu olayla ilgili aranan sanıkların bir kısmının yargılandığı, bir kısmının bulunmadığı, sonuç olarak bu olayla ilgili “meçhul” siyasi kaydı düşüldüğü, davada süre aşımı bulunduğu, manevi tazminat talebinin yasal ve hukuka uygun olmadığı, davanın reddi gerektiği savunulmuştur. TÜRK MİLLETİ ADINA Karar veren İstanbul 2. İdare Mahkemesince (Hakim Musa Albayrak’ın) davanın süresinde açılmadığı yönündeki karşı oyla işin gereği görüşüldü: Dava, davacının annesi Sevinç Özgüner’in bir silahlı saldırı sonucu öldürülmesi olayında davalı idarenin failleri 20 yıllık zamanaşımı süresi içinde yakalanmaması nedeniyle kusurlu oluğundan bahisle 3.000.000.000 lira manevi tazminatın başvuru tarihi olan 25/03/2000’den bu yana yasal faiziyle birlikte ödenmesine, kara verilmesi istemiyle açılmıştır. Davalı idarece süre itirazında bulunmuş, ancak itiraz oyçokluğuyla mahkememizce yerinde görülmemiştir, zira; davacının 23/05/1980 tarihinde öldüğü tartışmasız olmakla birlikte, bakılan dava, davacının annesinin “ölümü” nedeniyle uğranılan zarara ilişkin bir tazminat davası olmayıp, dava, “davacının annesini öldürenlerin 20 yıl olan ceza zamanaşımı süresinde yakalanamamalarından doğan manevi zarara” ilişkin olduğundan ve davacının ölüm tarihinden itibaren 20 yıl dolduktan sonra idareye başvurması ve isteğin zaman reddi üzerine açılan dava olduğundan, süre itirazı yerinde görülmeyerek işin esasına geçildi. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 5. maddesinde, Devletin temel amaç ve görevleri, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak, kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktadır.” Hükmü, 27. maddenin 1. fıkrasında “herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.” Hükmü, 125. maddesinin son fıkrasında ise, “İdare, kendi aylen ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.” Hükmü yer almaktadır. Yukarıya alınan 125. maddenin son fıkrası hükmü, gerek doktrinde gerekse yarısal iştikatlerde hizmet kusuruna veya kusursuz sorumluluk ilkelerine göre tazminata hükmedilmesi gerektiği şeklinde yorumlanmaktadır. İdare hukuku diğerlere göre bir olayda idarenin hizmet kusurundan söz edebilmek için, idarenin yürütmekte olduğu kamu hizmetinin kuruluşu, işleyişi, ara-gereç, personel, teftiş ve denetim gibi hizmetlerin eksik ve kusurlu işlemesi veya geç işlemesi yahut da hiç işlememsi yada hizmet gereklerine uygun ve yeterli olmaması nedenlerinden dolayı kamu hizmetlerinde bir aksaklık, bozukluk ve düzensizlik meydana gelmiş olması gerekmektedir. İdarenin tazminat ödemekle yükümlü tutulabilmesi için kamu hizmetinin kusurlu yürütülmesi neticesinde hizmetten yararlananların zarar görmesi gerekmektedir. 3152 sayılı İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun, İçişleri Bakanlığının görevlerini düzenleyen 2. maddesinin(d) bendinde, “Suç işlenmesini önlemek, suçluları takip etmek ve yakalamak” Bakanlığın görevleri arasında sayılmıştır. Polis Vazife ve Selahiyet Kanunun 1. maddesi 1. fıkrasında, “polis asayişi amme, şahıs, tasarruf emniyetini ve mesken masumiyetini korur. Halkın can ve malını muhafaza ve ammenin istirahatini temin eder.” 2. maddesinin (A) bendinde, “Kanunlara, tüzüklere, yönetmeliklere, hükümet amirlerine ve kamu düzenine uygun olmayan hareketlerin işlenmesinden önce bu kanun hükümleri dairesinde önünü almak” (a) ilgili görevleri arasında sayılmıştır. Dosyanın incelenmesinden; 23/05/1980 tarihinde davacının anne ve babasının yaşadığı Mecidiyeköy, Behlivan sok, 37/10 sayılı eve kimliği meçhul şahıslar tarafından yapılan silahlı saldırı sonucunda davacının annesinin öldüğü, babasının yaralandığı, ölüm olayının meydana geldiği tarihten itibaren 20 yıl içinde olayın faillerinin bulunamadığı, olayla ilgili olarak İstanbul Emniyet Müdürlüğü Suç kaydı defterine “Meçhul, siyasi” olarak kayıt düşüldüğü, davacının ölüm tarihinden itibaren yirmi yıl sonunda, 21/07/2000 tarihinde davalı idareye başvurarak, annesinin faillerinin bulunamaması nedeniyle uğradığı manevi zararı talep ettiği, talebinin zımmen reddi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmıştır. Yukarıya alıntısı yapılan Anayasa hükümlerinin birlikte değerlendirilmesinde; Türkiye Cumhuriyetinin sosyal bir hukuk devleti olduğu, yaşam hakkının temel kişilik haklarından olduğu ve Devletin temel görevlerinden birinin kişinin temel hak ve hürriyetlerini, tanımak, korumak ve geliştirmek olduğu ortaya çıkmaktadır. Devletin temel amaç ve görevleri ile kişilerin temel hak ve ödevleri bir paralellik arz eder ve kişiler, Anayasanın tanıdığı ve tanımladığı tüm kişilik haklarının korunduğu güvencesi altında yaşarlarken, vatandaşlık ödevini yerine getirirler. Vatandaşın, Devlete ve hukuka duyduğu güven kavramı içinde, kimsenin kişilik haklarına zarar veremeyeceği, Devletin buna engel olacağı fakat her nasılsa bu korunmadan yararlanamaz ve zarar görürse devletin zarar vereni cezalandıracağı inancı da yer almaktadır. Zarar gören vatandaşın, kendi hakkını kendisinin aramayarak bu görevi devlete tevdi etmesinin ve devletçe zarar verene verilecek ceza ile yetinmesinin nedeni, sosyal bir hukuk devletinde yaşıyor olmasından kaynaklanmaktadır. Dava konusu olan davacının annesinin öldürüldüğü, en temel hakkı olan yaşam hakkının elinden alındığı olayda, ölendin yakınlarının ve toplumun vicdanını rahatlatacak yegane sonucun, öldürenleri yakalanması ve cezalandırılmasıdır ki, dava konusu olayda Türk Ceza Kanunu’nun 102. maddesinde belirlenen 20 yıllık zamanaşımı süresinde failler yakalanamamıştır. Başka bir anlatımla, bu tarihten sonra yakalasalar dahi, yargılanamayacak ve ceza verilemeyecektir. Bir ölüm olayı sonunda faillerin 20 yıl boyunca yakalanamaması İçişleri Bakanlığı’nın hizmet kusurunun açık olduğunu göstermektedir. Bu sonuç, vatandaşın ve toplumun, Devlete ve hukuka duyduğu güveni sarsacak ve manevi zarar yol açacak niteliktedir. Bu nedenle; davacının annesini öldürenlerin yakalanamayıp yargılanamamaları ve cezasız kalmaları nedeniyle, davacının derin bir üzüntü duyduğu kuşkusuz olup, olayın niteliği göz önüne alındığında davacının manevi zararının tazmin edilebilmesi için takdiren istemi kadar manevi tazminata hükmedilmesi uygun bulunmuştur. Açıklanan nedenlerle; DAVANIN KABULÜNE, 3.000.000.000 TL. manevi tazminata hükmedilmesine, hükmedilen manevi tazminata faiz yürütülmesine yer olmadığına, hükmedilen toplam 3.000.000.000 TL. tazminat miktarı üzerinden hesaplanan 162.000.000 TL. nisbi karar harcından peşin alınan 31.670.000 TL’nin mahsubu sonucu kalan 130.330.000 liranın davacıya tamamlatılmasına, hüküm tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca hesaplanan 300.000.000 TL. avukatlık ücreti ile aşağıda dökümü yapılan 48.750.000 TL. yargılama giderinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, 30/09/2002 gününde usulde oyçokluğu esastan oybirliği ile kara verildi BAŞKAN ÜYE ÜYE OĞUZ ÖZKAN MUSA ALBAYRAK ZUHAL YAVUZ 26359 32693 37828 |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Hizmet Satın Almak - Hizmet Satmak | Av. Hulusi Metin | Meslektaşların Soruları | 6 | 03-08-2012 13:31 |
Belediyelerden "hizmet kusuruna dayalı tazminat alacaklarını" nasıl tahsil edeceğiz? | ibreti | Meslektaşların Soruları | 3 | 14-01-2011 13:43 |
hizmet kusuruna dayanarak tüketici mahkemesinde dava açmak mümkün mü | SMK38 | Hukuk Soruları Arşivi | 3 | 12-10-2006 19:18 |
Danıştay saldırısı Faili Alparslan Aslan’ın avukatlığı askıya alındı ! | Av.Ayşe | Hukuk Haberleri | 5 | 13-08-2006 19:19 |
Mahkemeler İdarenin Yerine Geçip Karar Almamalı! | sbudak | Meslektaşların Soruları | 1 | 07-10-2004 15:23 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |