Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Hukuk Sohbetleri Hukuki yorumlar, görüşler ve tartışmalar.. Soru niteliği taşımayan her türlü hukuki sohbet için.

usulsüz ticareti terk suçu yönünden artık mahkumiyet hükmü tesis edilmiyor

Yanıt
Old 13-04-2010, 13:26   #1
Bikeran

 
Varsayılan usulsüz ticareti terk suçu yönünden artık mahkumiyet hükmü tesis edilmiyor

Arkadaşlar takip borçlusunun tüzel kişi şirket olması halinde usulsüz ticareti terk suçu yönünden artık mahkumiyet hükmü tesis edilmemektedir.

Boşuna emek, zaman ve para harcamamanız için paylaşmak istedim.

İyi çalışmalar...
Old 27-05-2010, 14:48   #3
Bikeran

 
Varsayılan

T.C.

YARGITAY

16. HUKUK DAİRESİ

E. 2009/5504

K. 2009/9066

T. 28.12.2009

• TİCARETİ TERK HÜKÜMLERİNE MUHALEFET ( Kolektif Komandit Anonim Limited ve Kooperatif Şirketlerinin Müdür veya Yetkilileri Yönünden İşlemelerinin Mümkün Olmadığı )

• KOLEKTİF KOMANDİT ANONİM LİMİTED VE KOOPERATİF ŞİRKETLERİ ( Müdür veya Yetkilileri Yönünden Ticareti Terk Suçunu İşlemelerinin Mümkün Olmadığı )

• ŞİRKETLERİN MÜDÜR VEYA YETKİLİLERİ ( Kolektif Komandit Anonim Limited ve Kooperatif Şirketlerinin Müdür veya Yetkilileri Yönünden Ticareti Terk Suçunu İşlemelerinin Mümkün Olmadığı )

• MAL BEYANINDA BULUNMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ ( Ticaret Şirketleri Açısından Bunların Müdürleri veya Yetkililerinin Mal Beyanında Bulunma Yükümlülüğünün Bulunmadığı )

6762/m.14, 18, 136

2004/m.44, 337/a

5271/m.232

7201/m.32, 35

ÖZET : Türk Ticaret Kanunu'nun 136. maddesinde sayılan kolektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerinin müdür veya yetkilileri yönünden İcra ve İflas Kanunu'nun 337/a maddesinde yaptırıma bağlanan ticareti terk suçunu işlemesi mümkün değildir.
DAVA : Ticareti terk hükümlerine muhalefet etmek suçundan sanıklar Mehmet K., Ummügülsüm K., Mehmet Ş. ve Sadi K.'ın ayrı ayrı İİK'nın 337/a maddesi gereğince 3'er ay hapis cezasıyla cezalandırılmalarına karar verilmiş; hüküm yasal süresi içerisinde sanıklar vekili tarafindan temyiz edildiğinden, Yargıtay C.Başsavcılığının bozma istemli tebliğnamesiyle dosya daireye gönderilmiş olmakla, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okunarak, Gereği görüşüldü:
KARAR : 31.01.2008 tarihinde sanıkların yokluklarında verilen ve ayrı ayrı üçer ay hapis cezasıyla cezalandırılmalarına ilişkin hükme yönelik olarak vekilleri aracılığıyla Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığına gönderilmek üzere İcra Mahkemesine sunulan 11.06.2008 tarihli dilekçe ile;
Antalya 1. İcra Mahkemesince 2007/2433 esas ve 2008/220 sayılı kararıyla ticareti usulsüz terk suçundan kurulan hüküm süresinde itiraz edilmemesi nedeniyle kesinleşmiş olsa da, anılan hükmün Tebligat Yasasına aykırı olarak tebliğ edildiğinden bahisle eski hale getirme talebinin kabulü isteminin, temyiz kanun yoluyla tabi suç hakkında itiraz kanun yoluna başvurması istemini içermesi karşısında dilekçenin temyiz istemine ilişkin ve inceleme makamının Dairemiz olduğu anlaşılmakla, Antalya 2. İcra Mahkemesince talebin yargılamanın yenilenmesi olarak kabulü sonucu yapılan işlemler ile 04.02.2009 gün 2007/2433 esas ve 2008/220 sayılı yargılamanın yenilenmesinin reddine ilişkin kararı yok hükmünde kabul edilmiş ve ayrıca sanıkların mahkumiyetine yönelik olarak yokluklarında verilen 31.01.2008 tarihli hükümde CMK'nun 232/6. maddesi gereğince yasa yolu başvuru süresinin gösterilmemesi sebebiyle, sanıkların 11.06.2008 tarihinde vekilleri aracılığıyla verdikleri eski hale getirme talepli temyiz isteminde temyiz süresinin Tebligat Kanunu'nun 32. maddesi uyarınca öğrenme ile başladığının ve temyiz talebinin süresinde olduğunun kabulüyle 31.01.2008 tarihli mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz incelemesi sonucunda;
Müşteki vekili 21.05.2007 havale tarihli şikayet dilekçesiyle; borçlular S. Korkmaz Ltd. Şti ve E. Plastik Ltd. Sti. haklarında yapılan takibin, Tebligat Kanunu'nun 35. maddesine göre yapılan tebliğle kesinleştiğini şirketin ticareti terk etmesine rağmen şirket yetkililerinin İİK'nun 44. maddesi gereğince mal beyanında bulunmadıklarını ileri sürerek, İİK'nun 337/a maddesi gereğince cezalandırılmalarına karar verilmesini talep etmiş. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; Borçlu Şirketler hakkında takibin kesinleştiğini, sanıkların yetkilisi olduğu borçlu şirketin gerek yasal ikametgah adresinde gerekse başka bir adreste faaliyetlerini sürdürmediği, ticareti terk ettiği kabul edilen şirketle ilgili olarak sanıkların 15 günlük yasal süre içerisinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu Ticaret Sicil memurluğuna bildirmedikleri gerekçesiyle sanıkların cezalandırılmalarına karar verilmiştir.
İcra ve iflas Kanununun 44. maddesinin 1, fıkrasında, "Ticareti terk eden bir tacir 15 gün içinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu ticaret siciline bildirmeye ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaya mecburdur.
Keyfiyet ticaret sicil memurluğunca ticaret sicili ilanlarının yayınlandığı gazetede ve alacaklıların bulunduğu yerlerde de mutat ve münasip vasıtalarla ilan olunur. İlan masraflarını ödemiyen tacir beyanda bulunmamış sayılır." hükmü ile ticareti terk eden tacirin yapması gereken yükümlülüğü belirlenmiş, aynı Yasanın 337/a maddesinde ise 44. maddedeki yükümlülüğe aykırı davranmanın yaptırımı da, "Ticareti terk edenlerin cezası" başlığı altında, "44 üncü maddeye göre mal beyanında bulunmayan veya beyanında mevcudunu eksik gösteren veya aktifinde yer almış malı veya yerine kaim olan değerini haciz veya iflas sırasında göstermeyen veya beyanından sonra bu malları üzerinde tasarruf eden borçlu, bundan zarar gören alacaklının şikayeti üzerine, üç yıldan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Birinci fıkradaki fiillerin işlenmesinden alacaklının zarar görmediğini ispat eden borçluya ceza verilmez." şeklinde düzenlenmiştir.
İcra ve İflas Kanununun 44. maddesindeki mükellefiyet münhasıran tacirler için öngörüldüğüne göre, uyuşmazlık, kimlerin tacir sayılacakları, bir başka anlatımla "ticaret şirketini temsile yetkili ortağın veya bu konuda yetki verilen şirket müdürünün" İcra ve İflas Kanunu'nun 44. ve 337/a maddelerinin uygulanması açısından tacir sayılıp sayılmayacaklarına ilişkindir.
Kimlerin tacir olduğu 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 14. maddesinde; "Bir ticari işletmeyi, kısmen dahi olsa kendi adına işleten kimseye tacir denir.
Bir ticari işletmeyi kurup açtığını, sirküler, gazete, radyo ve sair ilan vasıtalarıyla halka bildirmiş veya işletmesini ticaret siciline kaydettirerek keyfiyeti ilan etmiş olan kimse fiilen işletmeye başlamamış olsa bile tacir sayılır.
Bir ticari işletme açmış gibi, ister kendi adına, ister adi bir şirket veya her ne suretle olursa olsun hukuken var sayılmayan, diğer bir şirket adına ( ortak sıfatıyla ) muamelelerde bulunan kimse, hüsnüniyet sahibi üçüncü şahıslara karşı tacir gibi mesul olur."
Biçiminde düzenlenmiş olup, bunun yanında ayrıca aynı Yasa'nın 18. maddesindeki, "Ticaret şirketleriyle, gayesine varmak için ticari bir işletme işleten dernekler ve kendi kuruluş kanunları gereğince hususi hukuk hükümleri dairesinde idare edilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere devlet, vilayet, belediye gibi amme hükmi şahıslar tarafından kurulan teşekkül ve müesseseler dahi tacir sayılırlar." Hükmü ile de diğer tacir sayılanlar gösterilmiştir.
Diğer taraftan anılan Kanun'un 136. maddesinde ticaret şirketlerinin nev'ilerinin, kolektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerinden ibaret, olduğu belirtilmiştir. Yukarıda sayılan ticaret şirketleri yönünden Türle Ticaret Kanunu'ndaki düzenleme incelendiğinde, bunlar için ticareti terk hususu değil, bunun yerine infisah ve tasfiyeleri öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Eş anlatımla Türk Ticaret Kanununun 136. maddesinde sayılan şirketlerde ticareti terk değil, ortaklık ilişkisi sona erdirilmektedir.
Anılan şirketlerin her biri için infisah ve tasfiye yolu ayrı ayrı gösterilmiştir. Tasfiye sırasında ticaret şirketinin alacak ve borçları belirlenir ve borçlar ödendikten sonra kalan mevcudu, esas mukavelede aksine bir hüküm olmadıkça, pay sahipleri arasında ödedikleri sermayeler ve paylara bağlı olan imtiyaz hakları nispetinde dağıtılır, tasfiyenin sona ermesi üzerine şirkete ait ticaret unvanının sicilden terkini tasfiye memurları tarafından sicil memurluğundan talep olunur. İş bu talep üzerine terkin keyfiyeti tescil ve ilan olunmakla ticaret şirketinin tüzel kişiliği sona ermiş olur. Tasfiye süreci ile tüzel kişilik sona erdirildiğinden terkin işlemi sırasında ticaret sicil memurluğuna icra ve İflas Kanunu'nun 44. maddesine göre bir mal beyanında bulunulması da söz konusu değildir. Terkin işleminden sonra ticaret şirketinden alacağı bulunduğunu iddia eden bir alacaklı bu alacağını ancak terkin edilen ticaret şirketini yasaya göre ihyasını sağlamak suretiyle tahsil edebilecektir.
Açıklamalar çerçevesinde somut olaya dönüldüğünde, ticaret şirketleri açısından, bunların müdürleri veya yetkililerinin, İcra ve İflas Kanunu'nun 44. maddesi ile getirilen mal beyanında bulunma yükümlülüğü bulunduğunu söylemek kanunu zorlama olacaktır.
SONUÇ : Hal böyle olunca, Türk Ticaret Kanunu'nun 136. maddesinde sayılan kolektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerinin müdür veya yetkilileri yönünden İcra ve İflas Kanunu'nun 337/a maddesinde yaptırıma bağlanan ticareti terk suçunun işlenmesi mümkün olmadığı gözetilmeden sanıkların beraatleri yerine cezalandırılmalarına karar verilmesi isabetsiz olduğundan temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmekle hükmün isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 28.12.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Old 27-05-2010, 14:59   #4
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Önce M.B.B., sonra karşılıksız çek şimdi bu. Malum Yargıtay, taahhüdü ihlal suçundan mahkumiyet verilmesini de, tendürdiyot tohumunu icat etmek kadar zorlaştırdı.

Demek ki, Yargıtay ekonomik suçlardan dolayı hapis cezası verilmesine karşı çıkmaya başlamıştır. Oysa 3-5 yıl önce saydığım suçlardan hepsi için ceza verilmekteydi.Ne değişmiştir?

Ne mi yapılmaktadır? Hükümetlerin/Yasakoyucunun yerine Yargıtay geçmeye çalışmaktadır. Hükümetler belki de alacaklıların tepkisi nedeniyle yasal düzenleme yapamazken, Yargıtay durumdan vazife çıkarmış görünmektedir.

Not: Mesajımın son zamanlardaki Yargı-Hükümet çatışmasına atıf olarak algılanmasını istemem. Konunun ve mesjımın o çatışma ile ilgisi yoktur. Tamamen hukuk tekniği açısından değerlendirilmesini dikkatlere sunmak isterim.
Old 03-06-2010, 22:27   #5
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Yargıtay uzun zamandır ödeme şartını ihlal suçlarıyla ilgilenmiyor Eskimiş versiyon içtihatlar, şimdilerde Ağır Cezaların denetiminde erozyon geçiriyor. İcra cezalık suçlar, her ne kadar adında "Ceza" kelimesini barındırıyorsa da, esasen icra hukukuyla ve hukuk yargılamasının disipliniyle çok daha sıkı bir ilişki içinde. Ve ne yazık ki, ceza hukukuna yıllarını vermiş yargıçlarımızdan, hukuk mahkemelerinin disiplininde işleyen ve anlamını bulan icra hukukuna ilişkin -ki bence özünde tümüyle özel hukuk mantığında işleyen- ceza davalarında, üst inceleme ve kusursuz yargı umuluyor.
Old 15-06-2010, 20:22   #6
kum

 
Varsayılan

Bu işin tadı iyice kaçtı. Türkiye dolandırıcılık cenneti haline geldi. Bir şirket kurup piyasayı dolandırmanın, şirketi kapatıp veya başkasının üstüne devredip ortadan kaybolmanın hiç bir yaptırımı olmayan başka bir hukuk sistemi varmı?
Hep söylüyorum, mal beyanı, ticareti terk, karşılıksız çekten sonra, hırsızlığıda ekonomik suç olarak kabul ederlerse hiç şaşırmayacağım.
Old 16-06-2010, 08:33   #7
Mesut Şahin

 
Varsayılan

Tam bugün bahse konu ceza için ticareti terk eden ve şirket ortağı tarafından yeni bir şirket kurarak ( ortakları kardeşi ve babası) faaliyetlerine devam eden ancak bir türlü alacağımızı tahsil edemediğimiz şirket hakkında şikayette bulunacakken bu karar karşıma çıktı. Teşekkür ederim meslektaşım. Teşekkür ederim Yargıtay!. Teşekkür ederim çünkü alacağımız işçi alacağıdır. İşçinin tam 7 yıllık emeğidir. Ayrıca işçinin 2 el parmağı kopmuştur. Bu durumdan dolayı da teşekkürler.
Lütfen artık Yargıtay kararlarında her ne kadar kanunda böyle ise de bize göre başlayan cümle istemiyorum.
Old 11-02-2011, 16:37   #8
füruzan

 
Varsayılan

T.C.

YARGITAY

CEZA GENEL KURULU

E. 2010/16-75

K. 2010/129

T. 1.6.2010

• TİCARETİ TERK SUÇU ( Tacir Sayılan Limited Şirketlerin Temsil ve İdareye Yetkili Müdürlerinin Şirketin Ticareti Terk Etmeleri Halinde İcra İflas Yasası'nın 44. Maddesindeki Yükümlülükleri Yerine Getirmeyeceklerine İlişkin Bir İstisna Getirilmediği )

• LİMİTED ŞİRKETLERİN MÜDÜRLERİ ( Şirketin Ticareti Terk Etmeleri Halinde İcra İflas Yasası'nın 44. Maddesindeki Yükümlülükleri Yerine Getirmeyeceklerine İlişkin Bir İstisna Getirilmediği - Gerçek Kişi Tacirler Gibi Cezalandırılabileceği )

• TİCARİ ŞİRKETİ TEMSİL VE İDAREDEN SORUMLU MÜDÜR VE YETKİLİLERİ ( Ticareti Terk Suçunu İşleyemeyeceklerinin Kabulü Halinde Ticareti Terk Suçunu İşleyen Gerçek Kişi Tacirlerin Cezalandırılmaları Gerektiği )

• ADRESİN DEĞİŞTİRİLMESİ OLGUSU ( Tek Başına Ticaretin Terk Edildiği Anlamına Gelmeyeceği de Göz Önüne Alınarak Sanığın Müdürü Olduğu Şirketin Ticareti Terk Edip Etmediğinin Araştırılması Gerektiği )

6762/m.14,18,136

2004/m.44,337/a,345


ÖZET : Tacir sayılan limited şirketlerin, temsil ve idareye yetkili müdürlerinin, şirketin ticareti terk etmeleri halinde İcra İflas Yasası'nın 44. maddesindeki yükümlülükleri yerine getirmeyeceklerine ilişkin bir istisna getirilmediğine göre, tıpkı gerçek kişi tacirler gibi aynı Yasanın 337/a maddesi uyarınca cezalandırılmalarına da bir engel bulunmamaktadır. Diğer yandan, İİY'nın 44. maddesinde yapılan değişikliğin "ticareti terk eden kötü niyetli borçluların" bu davranışlarının önlenmesi amacıyla yapıldığı da gerekçede açıkça ifade edilmektedir.
Ticari şirketi temsil ve idareden sorumlu müdür ve yetkililerinin bu suçu işleyemeyeceklerinin kabulü halinde, ticareti terk suçunu işleyen gerçek kişi tacirlerin İİY'nın 337/a maddesi uyarınca cezalandırılmaları gerekecek, ancak aynı fiili işleyen ve İİY'nın 345. maddesi uyarınca bu fiilden sorumlu tutulması gereken ticari şirket müdür ve yetkililerinin cezai sorumluluktan muaf tutulmaları anlamına gelecektir ki bunun yasal bir dayanağı bulunmamaktadır.
DAVA : Müşteki vekilince, sanığın 2004 sayılı İcra ve İflas Yasası'nın 337/a maddesinde düzenlenen ticareti terk suçunu işlediği iddiasıyla açılan dava üzerine, sanığın suç tarihinde şirketin yetkilisi olmadığı gerekçesiyle beraatine ilişkin İzmir 7. İcra Ceza Mahkemesince verilen 05.05.2009 gün ve 2412-1988 sayılı hükmün, müşteki vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 16. Hukuk Dairesince 15.02.2010 gün ve 8393-943 sayı ile;
"... Müşteki vekili 27.06.2008 havale tarihli şikâyet dilekçesiyle; borçlu Mateksa Teknik Montaj San. ve Tic. Ltd. Şti. hakkında takip devam ederken ticareti terk ettiğini ancak İİK'nun 44. maddesi gereğince durumu Ticaret Siciline bildirmediğini, borçlu şirket yetkilisi sanığın İİK'nun 337/a maddesi gereğince cezalandırılmasına karar verilmesini talep etmiş, mahkemece yapılan yargılama sonucunda sanığın suç tarihinde şirket yetkilisi olmadığı gerekçesiyle sanığın beraatine karar verilmiştir.
İcra ve İflas Kanununun 44. maddesinin 1. fıkrasında, 'Ticareti terk eden bir tacir 15 gün içinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu ticaret siciline bildirmeye ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaya mecburdur. Keyfiyet ticaret sicil memurluğunca ticaret sicili ilanlarının yayınlandığı gazetede ve alacaklıların bulunduğu yerlerde de mutat ve münasip vasıtalarla ilan olunur. İlan masraflarını ödemeyen tacir beyanda bulunmamış sayılır' hükmü ile ticareti terk eden tacirin yapması gereken yükümlülüğü belirlemiş, aynı Yasanın 337/a maddesinde ise 44. maddedeki yükümlülüğe aykırı davranmanın yaptırımı da, 'Ticareti terk edenlerin cezası' başlığı altında, '44 üncü maddeye göre mal beyanında bulunmayan veya beyanında mevcudunu eksik gösteren veya aktifinde yer almış malı veya yerine kaim olan değerini haciz veya iflas sırasında göstermeyen veya beyanından sonra bu malları üzerinde tasarruf eden borçlu, bundan zarar gören alacaklının şikâyeti üzerine, üç yıldan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Birinci fıkradaki fiillerin işlenmesinden alacaklının zarar görmediğini ispat eden borçluya ceza verilmez' şeklinde düzenlenmiştir.
6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 136. maddesinde de ticaret şirketlerinin nevilerinin; kolektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerinden ibaret olduğu belirtilmiştir. Yukarıda sayılan ticaret şirketleri yönünden Türk Ticaret Kanunu'ndaki düzenleme incelendiğinde, bunlar için ticareti terk hususu değil, bunun yerine infisah ve tasfiyeleri öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Eş anlatımla Türk Ticaret Kanunu'nun 136. maddesinde sayılan şirketlerde ticareti terk değil, ortaklık ilişkisi sona erdirilmektedir.
Anılan şirketlerin her biri için infisah ve tasfiye yolu ayrı ayrı gösterilmiştir. Tasfiye sırasında ticaret şirketinin alacak ve borçları belirlenir ve borçlar ödendikten sonra kalan mevcudu, esas mukavelede aksine bir hüküm olmadıkça, pay sahipleri arasında ödedikleri sermayeler ve paylara bağlı olan imtiyaz hakları nispetinde dağıtılır, tasfiyenin sona ermesi üzerine şirkete ait ticaret unvanının sicilden terkini tasfiye memurları tarafından sicil memurluğundan talep olunur. İş bu talep üzerine terkin keyfiyeti tescil ve ilan olunmakla ticaret şirketinin tüzel kişiliği sona ermiş olur. Tasfiye süreci ile tüzel kişilik sona erdirildiğinden terkin işlemi sırasında ticaret sicil memurluğuna İcra ve İflas Kanunu'nun 44. maddesine göre bir mal beyanında bulunulması da söz konusu değildir. Terkin işleminden sonra ticaret şirketinden alacağı bulunduğunu iddia eden bir alacaklı bu alacağını ancak terkin edilen ticaret şirketini yasaya göre ihyasını sağlamak suretiyle tahsil edebilecektir.
Açıklamalar çerçevesinde somut olaya dönüldüğünde, İcra ve İflas Kanunu'nun 44. maddesi ile geti¬rilen mal beyanında bulunma yükümlülüğü bulunduğunu söylemek kanunu zorlama olacaktır. Hal böyle olunca, Türk Ticaret Kanunu'nun 136. maddesinde sayılan kolektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerinin müdür veya yetkilileri için İcra ve İflas Kanunu'nun 337/a maddesinde yaptırıma bağlanan ticareti terk suçunun işlenmesi mümkün değildir. İzmir Ticaret Sicil Memurluğunun 14.11.2008 tarih ve 25812 sayılı cevabi yazılarından, adı geçen sanığın 09.08.2007-09.08.2017 tarihleri arasında münferiden şirketi temsile yetkili olduğu gözetilmeksizin, suç tarihi itibariyle yetkili olmadığı gerekçesiyle beraatine karar verilmesi isabetsiz ise de, yukarıda açıklanan nedenlerle gerekçesi yanlış fakat sonucu itibariyle doğru olan hükmün isteme aykırı olarak onanmasına..." karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise, 23.03.2010 gün ve 159338 sayı ile;
"... Takibin hükmi şahıslara yönelik olması durumunda kimlerin ceza göreceği 2004 sayılı İİK'nun 345. maddesinde 'Bu kanunda yazılı suçlar, hükmi bir şahsın idare veya muamelelerini ifa sırasında işlenmiş ise ceza o hükmi şahsın müdürlerinden, mümessil ve vekillerinden, tasfiye memurlarından, idare meclisi reis ve azasından veya murakıp ve müfettişlerinden fiili yapmış olan hakkında hükmolunur' şeklinde düzenlenmiş ve maddenin gerekçesinde, 'Bu kanunda yazılı suçların hükmi şahıslar namına işlenmesi takdirinde cezai mesuliyetin kime terettüp edeceği maddede gösterilmektedir' denmektedir.
6762 sayılı Ticaret Kanunu'nda tacir,
1- Hakiki şahıslar ( 6762 s. Ticaret Kanunu'nun 14-17. maddeleri )
2- Hükmi şahıslar ( 6762 s. Ticaret Kanunu'nun 18. maddesi )
3- Donatma iştiraki ( 6762 s. Ticaret Kanunu'nun 19. maddesi )olarak belirlenmiştir.
6762 s. Ticaret Kanunu'nun 18. maddesinde 'Ticaret şirketleriyle, gayesine varmak için ticari bir işletme işleten dernekler ve kendi kuruluş kanunları gereğince hususi hukuk hükümleri dairesinde idare edilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere devlet, vilayet, belediye gibi amme hükmi şahısları tarafından kurulan teşekkül ve müesseseler dahi tacir sayılırlar' şeklinde düzenlenmiş,
6762 s. Ticaret Kanunu'nun 136. maddesi 'Ticaret şirketleri; kollektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerinden ibarettir' şeklindeki düzenlemeyle hükmi şahıs tacirleri belirlemiştir.
İİK'nun 337/a maddesinde, aynı Kanun'un 44. maddesine göre mal beyanında bulunmadan ticareti terk edip takip alacaklısının zarar görmesine sebebiyet veren borçlunun cezalandırılması öngörülmüş, takip borçlusunun 6762 s. Ticaret Kanunu'nun 136. maddesinde sayılan hükmi şahıs tacir olması durumunda cezai mesuliyetin kime yöneltileceği İİK'nun 345. maddesinde düzenlenmiştir.
538 sayılı Kanunun 22. maddesiyle değişik 2004 sayılı İİK'nun 44. maddesinin gerekçesi 'Ticareti terk etmek suretiyle alacaklıların takibinden kurtulmak isteyen kimselerle mücadele etmek kaçınılması imkansız bir zaruret halini almıştır. Bilhassa son senelerde ticareti terk eden kötü niyetli borçluların işyerlerini terk ettikleri ve ellerinde malları başkalarına devrederek alacaklılarını zarara uğrattıkları sık sık görülen hakikatlerdendir.
Ticareti terk ederek alacaklıların takibinden kurtulmak isteyen kimselerle tesirli bir şekilde mücadeleyi temin için İcra ve İflas Kanunu sistemi içinde madde tadil edilmiş ve ayrıca bu maddeye muhalefet 337/a maddesiyle cezalandırılmıştır' şeklinde düzenleme içermekte olup, düzenlenme amacına bakıldığında Ticaret şirketleri için Ticaret Kanunu gereği infisah ve tasfiye usulü belirlenmesi, takip borçlusu oldukları ve İcra ve İflas Kanunundaki hükümlere tabi oldukları durumda İİK'nun 44. maddesinde ticareti terk eden tacirler için öngörülen yükümlülükten kurtarmamalıdır. Aksini kabul halinde, infisah ve tasfiye işlemini yerine getirmeyen ve adresini terk etmek suretiyle takip alacaklısının zarara uğramasına sebebiyet veren kötü niyetli borçlu hükmi şahıs tacirlerle mücadele etmek -madde gerekçesindeki anlatımıyla imkânsız hale gelir.
İzmir Ticaret Sicili Memurluğunun 14.11.2008 ve 05.05.2009 tarihli cevabi yazılarından sanık Bilge Doğru'nun 09.08.2007 - 09.08.2017 tarihleri arasında münferiden şirketi temsile yetkili olduğunun anlaşılması ve İzmir Vergi Dairesi Başkanlığının 04.12.2008 tarihli yazılarından ticaret sicilinde kayıtlı adresinden ayrılan takip borçlusunun yeni adresinin bilinmediğinin bildirilmesi karşısında şirketin ticari faaliyetini başka bir adreste fiilen sürdürüp sürdürmediği zabıta marifetiyle usulüne uygun olarak araştırılmadan eksik soruşturma ve yazılı gerekçe ile sanık hakkında beraat kararı verilmiş olması sebebiyle bozma kararı verilmesi gerekir…" görüşüne dayalı olarak itiraz yasa yoluna başvurmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:
KARAR : 2004 sayılı İcra ve İflas Yasası'nın 337/a maddesi uyarınca hakkında dava açılan sanığın, suç tarihinde şirketi temsile yetkili olmadığı gerekçesiyle yerel mahkeme tarafından beraatına karar verilmiş, müşteki vekilinin temyizi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 16. Hukuk Dairesince, sanığın belirtilen tarihte şirketi temsile yetkili olduğu vurgulandıktan sonra; "Türk Ticaret Kanunu'nun 136. maddesinde sayılan kolektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerinin müdür veya yetkilileri için İcra ve İflas Kanunu'nun 337/a maddesinde yaptırıma bağlanan ticareti terk suçunun işlenmesi mümkün değildir" açıklamasıyla sonuç itibarıyla doğru olan hükmün onanmasına karar verilmiş, Yargıtay C. Başsavcılığı tarafından ise; "Ticaret şirketleri için Ticaret Kanunu gereği infisah ve tasfiye usulü belirlenmesi, takip borçlusu oldukları ve İcra ve İflas Kanunundaki hükümlere tabi oldukları durumda İİK'nun 44. maddesinde ticareti terk eden tacirler için öngörülen yükümlülükten kurtarmamalıdır" görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurulmuştur.
Görüldüğü gibi, Özel Daire ile Yargıtay C. Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık; Türk Ticaret Kanunu'nun 136. maddesinde sayılan ticari şirketlerin müdür veya yetkililerinin, İcra ve İflas Yasası'nın 337/a maddesinde düzenlenen ticareti terk suçunu işlemelerinin olanaklı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
2004 sayılı İcra ve İflas Yasası, bu yasa kapsamında çıkan hukuksal sorunların en kısa ve basit bir şekilde çözümlenmesi yöntemini benimsemiş ve buna bağlı olarak da, yasada düzenlenen suçlara ilişkin 346 ila 354. maddeleri arasında farklı bir yargılama usulü öngörmüştür.
Yasakoyucu 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasası ile aynı tarihte 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5358 ve 06.03.2007 tarihinde yürürlüğe giren 5582 sayılı Yasalarla, İİY'nın çeşitli maddelerinde değişiklik yapmasına karşın bu özel yargılama usulünü bazı küçük değişiklikler dışında değiştirmemiş ve korumuştur.
İcra İflas Yasası'nın 44. maddesinde, ticareti terk eden tacir açısından, muhataplarının haklarını korumaya yönelik olarak bir takım yükümlülükler öngörülmüş bu yükümlülüklere aykırı davranmanın yaptırımı da 337/a maddesinde gösterilmiştir. Yasanın "Ticareti Terk Edenler" başlıklı 44. maddesi;
"Ticareti terk eden bir tacir 15 gün içinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu ticaret siciline bildirmeye ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaya mecburdur. Keyfiyet ticaret sicili memurluğunca ticaret sicili ilanlarının yayınlandığı gazete'de ve alacaklıların bulunduğu yerlerde de mutat ve münasip vasıtalarla ilan olunur. İlan masraflarını ödemeyen tacir beyanda bulunmamış sayılır.
Bu ilan tarihinden itibaren bir sene içinde, ticareti terk eden tacir hakkında iflas yolu ile takip yapılabilir.
Ticareti terk eden tacir, mal beyanının tevdii tarihinden itibaren iki ay müddetle haczi kabil malları üzerinde tasarruf edemez.
Üçüncü şahısların zilyedlik ve tapu sicili hükümlerine dayanarak iyi niyetle elde ettiği haklar saklıdır. Ancak karı ve koca ile usul ve füru, neseben veya sıhren ikinci dereceye kadar ( Bu derece dahil ) hısımlar, evlat edinenle evlatlık arasındaki iktisaplarda iyi niyet iddiasında bulunulamaz.
Mal beyanını alan merci, keyfiyeti tapu veya gemi sicil daireleri ile Türk Patent Enstitüsüne bildirir. Bu bildiri üzerine sicile, temlik hakkının iki ay süre ile tahdit edilmiş bulunduğu şerhi verilir. Keyfiyet ayrıca Türkiye Bankalar Birliğine de bildirilir.
Bozulmaya maruz veya muhafazası külfetli olan veya tayin edilen kanuni müddet içinde değerinin düşmesi kuvvetle muhtemel bulunan mallar hakkında, tacirin talebi üzerine, mahkemece icra memuru marifetiyle ve bu kanun hükümleri dairesinde bu malların satılmasına ve bedelinin 9 uncu maddede yazılı bir bankaya depo edilmesine karar verilebilir" şeklinde olup, bu maddedeki yükümlülüklere aykırı davranmak, aynı Yasanın 337/a maddesinde "Ticareti terk edenlerin cezası" başlığı altında;
"44 üncü maddeye göre mal beyanında bulunmayan veya beyanında mevcudunu eksik gösteren veya aktifinde yer almış malı veya yerine kaim olan değerini haciz veya iflas sırasında göstermeyen veya beyanından sonra bu malları üzerinde tasarruf eden borçlu, bundan zarar gören alacaklının şikâyeti üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Birinci fıkradaki fiillerin işlenmesinden alacaklının zarar görmediğini ispat eden borçluya ceza verilmez.
Borçlunun iflası halinde, birinci fıkradaki durum ayrıca taksiratlı iflas hali sayılır" biçiminde yaptırıma bağlanmıştır.
06.06.1965 tarihinde yürürlüğe giren 538 sayılı Yasanın 22. maddesiyle değiştirilen 2004 sayılı İİK'nun 44. maddesinin gerekçesinde; "Ticareti terk etmek suretiyle alacaklıların takibinden kurtulmak isteyen kimselerle mücadele etmek kaçınılması imkânsız bir zaruret halini almıştır. Bilhassa son senelerde ticareti terk eden kötü niyetli borçluların işyerlerini terk ettikleri ve ellerinde malları başkalarına devrederek alacaklılarını zarara uğrattıkları sık sık görülen hakikatlerdendir. Ticareti terk ederek alacaklıların takibinden kurtulmak isteyen kimselerle tesirli bir şekilde mücadeleyi temin için İcra ve İflas Kanunu sistemi içinde madde tadil edilmiş ve ayrıca bu maddeye muhalefet 337/a maddesiyle cezalandırılmıştır" denilmektedir.
Takibi şikâyete bağlı olan seçimlik hareketli bu suçun oluşabilmesi için;
1- İİY'nın 44. maddesine göre mal beyanında bulunulmaması,
2- Mal beyanında mevcudun eksik gösterilmiş olması,
3- Aktifte yer alan malın veya yerine kaim olan değerin haciz veya iflas sırasında gösterilmemesi,
4- Mal beyanından sonra, beyan edilen bu mallar üzerinde tasarruf edilmesi,
Gereklidir.
Yasa maddesinde gösterilen bu seçimlik hareketlerin herhangi birisinin işlenmesiyle, diğer koşulların da gerçekleşmesi halinde suç oluşacaktır.
İİY'nın 44. maddesine uygun olarak mal beyanında bulunulduğundan sözedebilmek için; borçlunun ticareti bıraktıktan sonra 15 gün içinde durumu ticaret siciline bildirmesi ve bütün aktif ve pasifleri ile alacaklıların isim ve adreslerini içerecek şekilde mal bildiriminde bulunması zorunludur.
Bunun yanında suçun oluşabilmesi için, borçlunun yukarıda gösterilen hareketlerinden dolayı alacaklının zarar görmesi de gerekmektedir. Ancak, İİY'nın 337/a maddesinin 2. fıkrasındaki; "Birinci fıkradaki fiillerin işlenmesinden alacaklının zarar görmediğini ispat eden borçluya ceza verilmez" hükmü uyarınca alacaklının zarar görmediğini ispat etme zorunluluğu borçluya aittir.
Yine ticareti terk eden borçlunun, 6762 sayılı Türk Ticaret Yasası anlamında tacir olması gerekmektedir. 6762 sayılı Türk Ticaret Yasası'nın 14. maddesinde; "Bir ticari işletmeyi, kısmen dahi olsa kendi adına işleten kimse" olarak gerçek kişi tacirin tanımı yapıldıktan sonra, 18. maddesinde; "Ticaret şirketleriyle, gayesine varmak için ticari bir işletme işleten dernekler ve kendi kuruluş kanunları gereğince hususi hukuk hükümleri dairesinde idare edilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere devlet, vilayet, belediye gibi amme hükmü şahısları tarafından kurulan teşekkül ve müesseseler dahi tacir sayılırlar", denilmiş, 136. maddesinde de ticaret şirketleri; kolektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketleri olarak sayılmıştır.
Ticareti terk etme kavramı üzerinde de durulmasında yarar bulunmaktadır. Öğretide, "ticari işletmeyi kendi adına işletmekten vazgeçmek veya ticari işletmeyi kapatmak veya dağıtmak" olarak tanımlanan ticareti terk eyleminin, mevzuatta belirlenen hukuksal yönteme uygun olarak ticari faaliyetin sonlandırılması şeklinde ortaya çıkması olanaklı olduğu gibi, ticari işletmenin hukuksal olarak varlığını sürdürmekle birlikte fiili olarak varlığının sonlandırılması şeklinde de gerçekleşmesi olanaklıdır.
Sanığın temsile yetkili olduğu şirketin limited şirket olması nedeniyle, Türk Ticaret Yasası'nda ticari şirket çeşitleri arasında sayılan bu şirkete ilişkin hükümlerin de incelenmesi gereklidir. Anılan Yasanın 503. maddesinde; "İki veya daha fazla hakiki veya hükmi şahıs tarafından bir ticaret ünvanı altında kurulup, ortaklarının mesuliyeti koymayı taahhüt ettikleri sermaye ile mahdut ve esas sermayesi muayyen olan şirkete limited şirket denir" tanımlamasına yer verilmiş, 540. maddesinde ortakların hep birlikte müdür sıfatıyla şirketi idare ve temsile yetkili olabilecekleri gibi şirket sözleşmesi veya genel kurul kararı ile ortaklardan bir veya birkaçının da müdür olarak belirlenebileceği, 541. maddesinde şirket sözleşmesi veya genel kurul kararı ile ortak olmayan kişilerin de müdür olarak seçilebileceği hüküm altına alınmıştır.
Limited şirketin tüzel kişiliğinin sona ermesine ilgili olarak "infisah" 549 ve 550. maddelerinde düzenlenmiş olup "tasfiye" hususunda ise 552. maddesindeki yollama nedeniyle anonim şirketin tasfiyesine ilişkin kurallar limited şirketler hakkında da uygulanacaktır.
İcra ve İflas Yasası'nda düzenlenen suçların tüzel kişilerin yaptığı işlemler sırasında işlenmesi halinde kimlerin sorumlu olacağı, Yasanın "Hükmi Şahısların Muamelelerinde Kimlerin Ceza Göreceği" başlıklı 345. maddesinde; "Bu kanunda yazılı suçlar, hükmi bir şahsın idare veya muamelelerini ifa sırasında işlenmiş ise ceza o hükmi şahsın müdürlerinden, mümessil ve vekillerinden, tasfiye memurlarından, idare meclisi reis ve azasından veya murakıp ve müfettişlerinden fiili yapmış olan hakkında hükmolunur" şeklinde düzenleme altına alınmış olup limited şirket müdürlerinin de bu kapsamda olduğu açıktır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Özel Daire kararında, Türk Ticaret Yasası'nın 136. maddesinde sayılan ticaret şirketlerinin ticareti terk etmelerinin söz konusu olmadığı, ortaklık ilişkisinin ancak infisah ve tasfiye yoluyla sona erdirildiği, dolayısıyla da müdür veya yetkilileri için ticareti terk suçunun işlenmesinin mümkün olmadığı belirtildiğine göre uyuşmazlık, "limited şirketi münferiden temsile yetkili müdürünün" İcra İflas Yasasının 44. ve 337/a maddeleri uyarınca ticareti terk suçunu işleyip işleyemeyecekleri noktasında toplanmaktadır.
6762 sayılı TTY'nın 14. maddesinde belirtilen gerçek kişi tacirlerin yanında, 136. maddesinde sayılan ticari şirketlerin ve bu bağlamda bir ticari şirket türü olan limited şirketin, 18. maddesi uyarınca "tacir" olduğunda kuşku bulunmamaktadır.
İİY'nın 44. maddesinde "ticareti terk eden tacir" ifadesi kullanılmış olup bu ifadenin yalnızca gerçek kişi tacirleri kapsadığına ilişkin herhangi bir kısıtlayıcı hüküm konulmamıştır. O halde tacir sayılan limited şirketlerin, temsil ve idareye yetkili müdürlerinin, şirketin ticareti terk etmeleri halinde İcra İflas Yasası'nın 44. maddesindeki yükümlülükleri yerine getirmeyeceklerine ilişkin bir istisna getirilmediğine göre, tıpkı gerçek kişi tacirler gibi aynı Yasanın 337/a maddesi uyarınca cezalandırılmalarına da bir engel bulunmamaktadır. Diğer yandan, İİY'nın 44. maddesinde yapılan değişikliğin "ticareti terk eden kötü niyetli borçluların" bu davranışlarının önlenmesi amacıyla yapıldığı da gerekçede açıkça ifade edilmektedir.
Ticari şirketi temsil ve idareden sorumlu müdür ve yetkililerinin bu suçu işleyemeyeceklerinin kabulü halinde, ticareti terk suçunu işleyen gerçek kişi tacirlerin İİY'nın 337/a maddesi uyarınca cezalandırılmaları gerekecek, ancak aynı fiili işleyen ve İİY'nın 345. maddesi uyarınca bu fiilden sorumlu tutulması gereken ticari şirket müdür ve yetkililerinin cezai sorumluluktan muaf tutulmaları anlamına gelecektir ki bunun yasal bir dayanağı bulunmamaktadır.
Diğer taraftan, İzmir Ticaret Sicili Memurluğunun 14.11.2008 ve 05.05.2009 tarihli yazılarında sanık Bilge Doğru'nun, suç tarihini de içine alacak şekilde 09.08.2007 - 09.08.2017 tarihleri arasında münferiden Mateksa Teknik Montaj Sanayi ve Tic. Ltd. Şirketini temsile yetkili olduğu ve yine şirketin ticaret siciline bildirdiği adrese çıkarılan tebligatın, bu adresten taşınılmış olması nedeniyle yapılamadığı anlaşılmaktadır. Adresin değiştirilmesi olgusunun tek başına ticaretin terk edildiği anlamına gelmeyeceği de göz önüne alınarak, sanığın müdürü olduğu şirketin ticareti terk edip etmediğinin araştırılması ve sonucuna göre, şirketin müdürü olan sanık açısından ticareti terk suçunun oluşup oluşmayacağının değerlendirilmesi zorunludur.
Bu itibarla, Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Üyeleri Mehmet Kürtül ve Ayşe Ayten Güllüoğlu; "Sanık Bilge Doğru'nun müdürlüğünü yaptığı Mateksa Teknik Montaj Sanayi ve Tic. Ltd. Şti. nin şikâyetçi şirkete olan borcu nedeniyle aleyhine başlanan icra takibi sırasında haciz için adresine gidildiğinde ticareti terk ettiğinin tespit edildiğini ve İİK'nun 44. maddesine göre durumu ticaret sicili memurluğuna bildirmediğini ileri sürerek sanığın cezalandırılması talep edilmiş, mahkemece adı geçen sanığın suç tarihinde şirket yetkilisi olmadığından beraatına karar verilmiş, katılan vekilinin temyizi üzerine dosyayı inceleyen Dairemizce özetle, 'İcra İflas Kanununun 44. maddesiyle getirilen mal beyanında bulunma yükümlülüğünün Türk Ticaret Kanununun 136. maddesinde sayılan kollektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerinin müdür ve yetkilileri için hukuken mümkün bulunmadığı gözetilmeksizin beraatine karar verilmesi gerekirken gerekçesi yanlış fakat sonucu itibariyle doğru olan hükmün isteme aykırı olarak onanmasına' karar verilmiş, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca özetle, "2004 sayılı İİK'nun 44. maddesinde yer alan 'ticareti terk eden bir tacir 15 gün içinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu ticaret siciline bildirmeye ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaya mecburdur. Keyfiyet ticaret sicili memurluğunca ticaret sicili ilanlarının yayınlandığı gazetede ve alacaklıların bulunduğu yerlerde de mutat ve münasip vasıtalarla ilan olunur ilan masraflarını ödemeyen tacir beyanda bulunmamış sayılır' şeklindeki düzenleme ile, tacir olarak kabul edilenler yönünden bir yükümlülük getirildiğini ve bu yükümlülüğe uymamanın müeyyidesinin de aynı Kanunun 337/a maddesinde '44. maddeye göre mal beyanında bulunmayan veya beyanında mevcudunu eksik gösteren veya aktifinde yer almış malı veya yerine kaim olan değerini haciz veya iflas sırasında göstermeyen veya beyanından sonra bu malları üzerinde tasarruf eden borçlu, bundan zarar gören alacaklının şikayeti üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır' şeklinde düzenlendiğini, takibin hükmi şahıslara yönelik olması durumunda kimlerin ceza göreceği ile ilgili olarak 2004 sayılı İİK'nun 345. maddesinde, "bu kanunda yazılı suçlar, hükmi bir şahsın idare veya muamelelerini ifa sırasında işlenmiş ise ceza o hükmi şahsın müdürlerinden, mümessil ve vekillerinden, tasfiye memurlarından, idare meclisi reis ve azasından veya murakıp ve müfettişlerinden fiili yapmış olan hakkında hükmolunur" biçiminde bir düzenleme yer aldığını ve maddenin gerekçesinde de "bu kanunda yazılı suçların hükmi şahıslar namına işlenmesi takdirinde cezai mesuliyetin kime tereddüp edeceği maddede gösterilmektedir' diye açıklandığını, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 136. maddesinde yer alan 'ticaret şirketleri; kollektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerinden ibarettir' şeklindeki düzenleme ile hükmi şahıs tacirlerin belirlendiğini, İİK'nun 337/a maddesinde, aynı Kanunun 44. maddesine göre mal beyanında bulunmadan ticareti terk edip takip alacaklısının zarar görmesine sebebiyet veren borçlunun cezalandırılmasının öngörüldüğünü, takip borçlusunun 6762 s.Ticaret Kanunun 136. maddesinde sayılan hükmi şahıs tacir olması durumunda cezai mesuliyetin kime yöneltileceğinin İİK'nun 345. maddesinde düzenlendiğini; 538 sayılı Kanun'un 22. maddesiyle değişik 2004 sayılı İİK'nun 44. maddesinin gerekçesinde de, 'Ticareti terk etmek suretiyle alacaklıların takibinden kurtulmak isteyen kimselerle mücadele etmek kaçınılması imkansız bir zaruret halini almıştır. Bilhassa son senelerde ticareti terk eden kötü niyetli borçluların işyerlerini terk ettikleri ve ellerinde bulunan malları başkalarına devrederek alacaklılarını zarara uğrattıkları sık sık görülen hakikatlerdendir. Ticareti terk ederek alacaklıların takibinden kurtulmak isteyen kimselerle tesirli bir şekilde mücadeleyi temin için İcra ve İflas Kanunu'nun sistemi içinde madde tadil edilmiş ve ayrıca bu maddeye muhalefet 337/a maddesiyle cezalandırılmıştır." şeklindeki düşüncenin yer almış olması nedeniyle, amacına bakıldığında ticaret şirketleri için Ticaret Kanunu gereği infisah ve tasfiye usulü belirlenmiş olmasının şirketlerin, takip borçlusu oldukları ve İcra ve İflas Kanunundaki hükümlere tabi oldukları durumda İİK'nun 44. maddesinde ticareti terk eden tacirler için öngörülen yükümlülükten kurtarmaması gerektiği, aksinin kabulü halinde, infisah ve tasfiye işlemini yerine getirmeyen ve adresini terk etmek suretiyle takip alacaklısının zarara uğramasına sebebiyet veren kötü niyetli borçlu hükmi şahıs tacirlerle mücadele etmenin madde gerekçesindeki anlatımıyla imkânsız hale geleceği' ileri sürülmek suretiyle, Dairemizin onama kararının ortadan kaldırılmasına karar verilmesi talep edilmiştir.
Dairemizin kararı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz yazısı birlikte değerlendirildiğinde, ticaret şirketlerinin 'tacir' oldukları konusunda uyuşmazlık bulunmadığı ortadadır. Uyuşmazlık, 136. maddede belirtilen ticaret şirketlerinin 'ticareti terk' suçunu hukuken işlemelerinin mümkün olup olmadığı, bir başka anlatımla İcra ve İflas Kanununun 44. maddesinde sayılan 'tacir'lerden sayılıp sayılamayacakları, bu kapsamda ticareti terk etmeleri nedeniyle mal beyanında bulunmalarının gerekip gerekmediği konularında toplanmaktadır.
Ticaret Kanunu'nda ticaret şirketleri yönünden 'ticareti terk' değil, bunun yerine infisah ve tasfiyeleri öngörülmüştür. 'İnfisah', ortaklıklar hukukunda iki manada kullanılmaktadır. Geniş manada; irade ve irade dışı fesih hallerini ve dar manada da; irade dışı yani kendiliğinden sona ermeyi ifade etmektedir. Limited şirketin infisah sebepleri Türk Ticaret Kanununun 549. maddesinde gösterilmiş olup, 550. maddesinde de, 'Müdürler, iflastan gayrı bir sebeple vuku bulan infisahı tescil ve ilan edilmek üzere ticaret siciline bildirirler' hükmü getirilmiştir. Aynı Yasanın 552. maddesine göre de, tasfiyelerinde anonim şirketlerdeki hükümlerin uygulanacağı düzenlemesine yer verilmiş olup, buna göre limited şirketin tasfiye işleri Türk Ticaret Kanunu'nun 444, 445, 446 ve 447. maddelerinde açıklanmıştır. Anılan Yasa hükümlerine göre tasfiye sürecini kısaca özetlemek gerekirse, tasfiye memurları infisah halindeki şirketin tüm aktif ve pasifinde bulunan mallarını ortaya çıkaracak, buna ilişkin olarak hazırladığı bilânçoyu onaylattıktan sonra varsa şirketin alacaklarını tahsil edecek; aktifinde mevcut malları satıp paraya çevirecek, sonra alacaklılara şirketin borcunu ödeyecek, artan bir para varsa mukaveledeki pay durumuna göre ortaklara ödeyecek, buna ilişkin bilânço örneği ile birlikte terkin ( silinme ) işlemini yaptırmak üzere ticaret sicil memuruna bir dilekçe ile başvurarak terkin işlemini gerçekleştirecektir. Tasfiye sırasında şirketin aktifindeki bütün mallar satılıp paraya çevrildiği, bununla ortaklığın borçlarının ödendiği ve varsa artan paranın payları oranında ortaklarına dağıtıldığı bilânçoda gösterildiğine ve ortada mevcut bir mal varlığı da bulunmadığına göre, mal beyanında bulunmasını gerektirecek bir durumdan söz edilemeyecektir. Nitekim Yargıtay Yüksek 8. Ceza Dairesinin 18.03.1993 tarih, 142-3564 sayılı kararı ile "C... Tavukçuluk İşletmesi Ticaret ve Sanayi Ltd. Şti. nin unvan ve işletme kaydının sicilden silindiği ve kapanış bilânçolarının İzmir Sicil Ticaret Memurluğuna verilmiş olduğu, orada yapılan incelemede 'adı geçen şirketin aktifte hesabının bulunmadığı' kuruluşun 20.07.1992 gün ve 2677 sayılı yazılarından anlaşılması karşısında, sanıkların İİK'nun 44. maddesinde yazılı yükümlülüğü yerine getirdikleri kabul edilerek sanıkların beraetlerine karar verilmesi gerekirken mahkûmiyetlerine karar verilmesi" nedeniyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Yargıtay İİD'nin 03.06.1969 tarih ve 6194-6115 sayılı kararında da, İİK'nun 337/a hükmünün, 'ticareti terk durumunun ticaret sicil memurluğuna bildirilmemesinin değil, İİY.'nın 44. maddesinde yazılı mal bildiriminde bulunmamanın müeyyidesi olduğunu' belirtmiştir. Bütün bu anlatılanlar ışığında somut olaya dönecek olursak, ticaret şirketinin tasfiyeyi müteakip terkin işlemi sırasında bir mal beyanında bulunmasına gerek olmayıp, tasfiye sonucuna ilişkin bilânço ile birlikte terkini için bir dilekçe ile ticaret sicil memurluğuna başvurması yeterli olacaktır. Bu nedenledir ki, İİK'nun 44. maddesindeki mal beyanında bulunma yükümlülüğünün gerçek kişi tacirler hakkında olduğunun kabulü zorunludur.
Olayı biraz daha basite indirgeyerek ve kategorize ederek anlatacak olursak ; örneğin, gerçek kişi ( A ) isimli bir tacir işletmesini ( B ) isimli bir kişiye devrettiğinde keyfiyeti İİK'nun 44. maddesine göre kayıtlı bulunduğu ticaret sicil memurluğuna 15 günlük süre içinde bildir¬meye ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaya mecburdur. Bildirmez ve mal beyanında bulunmazsa ticareti terk suçunu işlediği kabul edilecek ve İİK'nun 337/a maddesiyle cezalandırılabilecektir. Diyelim ki ( C ) isimli bir limited şirketin %50 pay sahibi ve aynı zamanda müdürü olan ( C ) isimli şahıs, şirketin ticareti terk ettiğini bildirerek terkin işlemini yaptırmak istemesi halinde, ticaret sicil memuru tasfiye bilânçosunu soracaktır, aksi halde terkin işlemini yapmayacaktır. Yani gerçek kişi gibi salt beyanına göre, mal beyanını alıp terkin işlemini yapamayacaktır. Tasfiye arandığına ve tasfiye sonunda da ticaret şirketi yönünden ortada bir mal varlığından söz edilemeyeceğine göre mal beyanında bulunulması gerekmeyip, sadece tasfiyeye ilişkin bilânçonun sunulması yeterli olacaktır. Konuyu biraz daha açacak olursak, ticaret şirketinin ortağı ve aynı zamanda müdürü olan ( C ) isimli şahıs, ticaret siciline başvurarak ticareti terk ettiğini söyleyemez, ticaret şirketi ortağı ancak şirketteki payını ya ortaklardan birine ya da üçüncü bir şahsa devrederek şirketten ayrılması mümkündür. Bu da, ticaret şirketlerinde hukuken 'ticaretin terk' edilemeyeceğini, ancak ortaklık ilişkisinin sona erebileceğini göstermektedir.
Bir başka örnek verecek olursak; ticaret şirketi ticari faaliyetini durdurmuş, borçları sebebiyle iş yapamaz hale gelmiş, şirketin sadece tabelası ile bir masa ve iki koltuğu kalmış ya da ticaret sicil memurluğunda faal görünmesine karşın, kayıtlı olduğu adresinden bilinmeyen bir adrese taşınmıştır. İcra ceza suçlarına bakan İcra ve İflas Dairesi, Yargıtay Yüksek 8. Ceza Dairesi, Yüksek 17. Hukuk Dairesi ve Dairemizin istikrar bulmuş uygulamalarında bu durumlar ticareti terk olarak kabul edilmemektedir. Bu fiil, olsa olsa şirketin borca batık olması, mevcudunun borçlarını karşılayamayacak durumda olması nedeniyle İcra ve İflas Kanununun 'Sermaye şirketlerinin iflasını istemek mecburiyetinde olanların cezası' başlıklı ve 'İdare ve temsil ile görevlendirilmiş kimseler veya tasfiye memurları, 179 uncu maddeye göre şirketin mevcudunun borçlarını karşılamadığını bildirerek şirketin iflasını istemezlerse, alacaklılardan birinin şikayeti üzerine, on günden üç aya kadar hapis cezası ile cezalandırılır' şeklinde düzenlenerek yaptırıma bağlanan, 345/a maddesinde yazılı suçu oluşturabilir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazını ağırlıklı olarak İcra ve İflas Kanununun 44. maddesinin gerekçesine dayandırmaktadır. Gerekçedeki '...Bilhassa son senelerde ticareti terk eden kötü niyetli borçluların işyerlerini terk ettikleri ve ellerinde malları başkalarına devrederek alacaklılarını zarara uğrattıkları sık sık görülen hakikatlerdendir...' cümlesi ile ticareti terk edenlerle mücadele yolu gösterilmiştir. Bu gerekçeye uygun olarak İcra ve İflas Kanunu'nda şirketler için yasal düzenlemeler zaten bulunmaktadır. Örneğin 'Ticari işletmede yöneticinin sorumluluğu' başlıklı 333/a maddesinin birinci fıkrasındaki, 'Ticaret şirketlerinde hukuken veya fiilen yönetim yetkisine sahip olanlar, alacaklıları zarara uğratmak kastıyla ticari işletmenin borçlarını kısmen veya tamamen ödemeyerek alacaklıları zarara soktukları takdirde, bu işlem ve eylemlerin başka bir suç oluşturmaması halinde, alacaklının şikayeti üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır' şeklindeki düzenleme ile, alacaklıları zarara uğratmak kastıyla şirket borçlarını ödemeyenlerin cezası yaptırıma bağlanmıştır. Yine 44. madde gerekçesinde belirtildiği üzere. Kötü niyetli borçlu ticaret şirketi yetkilisi/müdürü ellerindeki malları başkalarına devrederek alacaklılarını zarara uğratmaları söz konusu ise, bu kez de 'Alacaklısını zarara sokmak kasdiyle mevcudunu eksilten borçluların cezası' başlıklı, anılan Yasanın 5358 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle değişik 331. maddesinin birinci fıkrasındaki, 'Haciz yolu ile takip talebinden sonra veya bu talepten önceki iki yıl içinde borçlu; alacaklısını zarara sokmak maksadıyla, mallarını veya bunlardan bir kısmını mülkünden çıkararak, telef ederek veya kıymetten düşürerek hakiki surette yahut gizleyerek muvazaa yoluyla başkasının uhdesine geçirerek veya asıl olmayan borçlar ikrar ederek mevcudunu suni surette eksiltirse, aleyhine aciz belgesi aldığını veya alacaklı alacağını alamadığını ispat ettiği takdirde, altı aydan üç yıla kadar hapis ve bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır' biçimindeki düzenleme ile eylemi müeyyideye bağlanacaktır. Eş anlatımla, gerçek kişi tacir ticareti terk ettiğinde eyleminin karşılığı 337/a maddesinde düzenlenmişken, ticaret şirketleri yönünden eylemin özelliğine göre İİK'nun 331, 333/a veya 345/a maddelerinden biri uygulanabilecektir.
İcra ve İflas Kanunu'nun 'Hükmi şahısların muamelelerinde kimlerin ceza göreceği' başlıklı 345. maddesindeki, 'Bu kanunda yazılı suçlar, hükmi bir şahsın idare veya muamelelerini ifa sırasında işlenmiş ise ceza, o hükmi şahsın müdürlerinden, mümessil ve vekillerinden, tasfiye memurlarından, idare meclisi reis ve azasından veya murakıp ve müfettişlerinden fiili yapmış olan hakkında hükmolunur' şeklindeki düzenleme nedeniyle ticaret şirketi yetkilisi/müdürü hakkındaki şikâyetlerde ( İİK'nun 331, 332, 333, 333/a, 334, 338, 339, 340, 345/a maddelerine aykırılık iddiası ile ) mahkemece, şikâyet edilen kişinin şirket yetkilisi/müdürü olup olmadığının ticaret sicil memurluğundan sorulması gerekli olup, bu yönün gözardı edilmiş olması halinde, söz konusu eksiklik Dairemizce de bozma konusu yapılmaktadır. Kısaca, İcra ve İflas Kanunu'nun 345. maddesindeki düzenleme münhasıran 337/a maddesine ilişkin olmayıp, Dairemizce yapılan incelemelerde daima göz önünde bulundurulmaktadır.
Diğer taraftan, özel hukuk anlamında mal beyanında bulunma zorunluluğunun olmaması hali ayrık tutularak kamu güvenliği açısından ticareti terk eden ticaret şirketi yetkilisi/müdürünün eyleminin karşılıksız kalmaması gerektiği düşüncesine de katılmak mümkün değildir. Zira karşılıksız çek keşide etmek suçunda, öncelikle suça konu çekin 'özel hukuka göre' çek özelliğini taşıması gerekir. Örneğin, çekte tanzim yeri ve tarihinin bulunmaması çek vasfının olmaması sonucunu doğurur ve bunun doğal sonucu olarak da atılı suçun oluşmamasına neden olur. Bu örnekteki suçun unsurunu özel hukuk belirlediği gibi, ticaret şirketlerinde İİK'nun 44. maddesine göre mal beyanında bulunma yükümlülüğünün bulunup bulunmadığının da özel hukuk kurallarına göre saptanması gerekecektir" görüşüyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan diğer Kurul Üyeleri de; benzer düşüncelerle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 15.02.2010 gün ve 8393-943 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3- İzmir 7. İcra Ceza Mahkemesinin 05.05.2009 gün ve 2412-1988 sayılı kararının BOZULMASINA, 4- Dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 25.05.2010 günü yapılan müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından, 01.06.2010 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.
KAZANCI İÇTİHAT BANKASI

BENDE BURADA KARARI OKUYUNCA MORALİM BOZULMUŞTU.GÜNCELLEME CD Sİ BUGÜN GELDİ.
Old 15-03-2011, 15:26   #9
gencerx07

 
Varsayılan

artık ticaret terkten tekrar dava açabileceğimiz anlamımı taşıyor bir karar. ben öyle anladım yada anlamak istedim
Old 15-03-2011, 15:47   #10
Av.Ömer Güntay

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan gencerx07
artık ticaret terkten tekrar dava açabileceğimiz anlamımı taşıyor bir karar. ben öyle anladım yada anlamak istedim

Bence o anlamı taşıyor. Daha yeni bir şikayetimde hakim 16.HD.nin kararını işaret ederek beraat kararı vermişti. Genel kurul kararından haberdar değildi hakim. Bu kararı ekleyerek temyiz ettim. Hakimle görüşmedim, ama temyiz işlemlerini yapan arkadaşım, "Kalemdekiler ufak bir şok yaşadı." dedi. Saygılar.
Old 28-03-2011, 12:27   #11
Av.Gök

 
Varsayılan Tİcaretİ Terk

Bu karara göre artık tüzel kişi şirket yetkilileri de cezalandırılabiliyor.İşin kötü tarafı daha önceki Yargıtay kararı gereği beraat kararı alan dosyalarım var.Bu dosyalar için 3 aylık şikayet süresi dolduğu için tekrar haciz işlemi uygulayıp tekrardan dava açmayı düşünmekteyim. Bu durumda kesin hüküm itirazı olur mu diyorum? Meslektaşlarım sizce de ne yapılabilir bu durumda? Fikirlerinizi bekliyorum.

Teşekkür ederim
Old 12-07-2012, 11:29   #12
Av.Ömer Güntay

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Ömer Güntay
Bence o anlamı taşıyor. Daha yeni bir şikayetimde hakim 16.HD.nin kararını işaret ederek beraat kararı vermişti. Genel kurul kararından haberdar değildi hakim. Bu kararı ekleyerek temyiz ettim. Hakimle görüşmedim, ama temyiz işlemlerini yapan arkadaşım, "Kalemdekiler ufak bir şok yaşadı." dedi. Saygılar.


Temyiz neticesi geldi, hüküm bozuldu. Böylece, özel dairenin, CGK. kararları doğrultusunda içtihat değiştirdiğini de öğrenmiş olduk.

Old 12-07-2012, 12:24   #13
kum

 
Varsayılan

Hiç merak etmeyin yakında bunun içinde bir yasa çıkarıp suç olmaktan çıkarırlar
Old 12-07-2012, 15:26   #14
Avukat Hakan Eren

 
Varsayılan

İcra ceza suçları Yargıtay'ın HUKUK DAİRELERİNİN GÖREV ALANINDAN ÇIKARTILMALIDIR!

Bir değil, iki değil...

Bu kaçıncı yorumlama hatası...

16. Hukuk Dairesi, tazyik hapsinin niteliğini anlamadan ve bilmeden, "3 aya kadar hapis olmaz, infazda tereddüt(!) yaşanır" demişti de bu hatayı da Ceza genel Kurulu düzeltmişti.

Hukuk davalarına Hukuk, ceza davalarına Ceza Daireleri bakmalıdır. Aksi uygulanırsa işte böyle olur.
Old 16-07-2012, 09:41   #15
Av.Gök

 
Varsayılan

Bu konu kapsamında 3.yargı paketi adı altında icra ceza suçlarının (taahhüdü ihlal, ticareti terk vs.)kaldırılacağı söyleniyor.Bu konuda duyumları olan arkadaşlar varsa paylaşmasını rica ederim.
Old 16-07-2012, 10:27   #16
Av.Ömer Güntay

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Raşiteser
Bu konu kapsamında 3.yargı paketi adı altında icra ceza suçlarının (taahhüdü ihlal, ticareti terk vs.)kaldırılacağı söyleniyor.Bu konuda duyumları olan arkadaşlar varsa paylaşmasını rica ederim.

6352 sayılı yasa (3. yargı paketi) içinde, böyle bir düzenleme yoktur.

Bahsettiğiniz düzenleme olasılıkları, 4. yargı paketi için söz konusu olabilir belki...
Old 04-09-2012, 21:38   #17
tiryakim

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Ömer Güntay
Temyiz neticesi geldi, hüküm bozuldu. Böylece, özel dairenin, CGK. kararları doğrultusunda içtihat değiştirdiğini de öğrenmiş olduk.


Üstadım eklediğiniz karar sizin takip ettiğiniz dosyadan mı çıktı....Ömer bey icra dosyasında sikayet etmeden hangi işlemleri yaptınız tapu trafik bankalar haciz yazdınız mı hacze çıktınız mi vb.....Yoksa borçlu şirket hakkında tebligat yapıp hemen şikayet yoluna mı gittiniz bu konuda yarıntılı bilgi verirseniz sevinirim...

Teşekkürler...
Old 26-09-2012, 18:31   #18
Av.Ömer Güntay

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2011/16-509
K. 2012/30
T. 14.2.2012
• TİCARETİ TERK SUÇU ( Limited Şirket Müdürünün de Bu Suçu İşleyebileceğinin Kabulü Gereği – Adresin Değiştirilmesi Olgusunun Tek Başına Ticaretin Terk Edildiği Anlamına Gelmeyeceği )
• ŞİRKET MÜDÜR VE YETKİLİLERİNİN TİCARETİ TERK SUÇUNU İŞLEYİP İŞLEYEMEYECEKLERİ ( Limited Şirket Müdürünün de Bu Suçu İşleyebileceğinin Kabulü Gereği )
• ADRES DEĞİŞİKLİĞİ ( Adresin Değiştirilmesi Olgusunun Tek Başına Ticaretin Terk Edildiği Anlamına Gelmeyeceği – Ticareti Terk Suçu )
• LİMİTED ŞİRKET MÜDÜRÜNÜN TİCARETİ TERK SUÇUNU İŞLEYİP İŞLEYEMECEĞİ ( Limited Şirket Müdürünün de Bu Suçu İşleyebileceğinin Kabulü Gereği )
6762/m.136
ÖZET : Uyuşmazlık; Türk Ticaret Kanunu’nun 136. maddesinde sayılan ticari şirketlerin müdür veya yetkililerinin, İcra ve İflas Yasası’nın 337/a maddesinde düzenlenen ticareti terk suçunu işlemelerinin olanaklı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Tacir sayılan limited şirketlerin, temsil ve idareye yetkili müdürlerinin, şirketin ticareti terk etmeleri halinde İcra İflas Yasası’nın 44. maddesindeki yükümlülükleri yerine getirmeyeceklerine ilişkin bir istisna getirilmediğine göre, tıpkı gerçek kişi tacirler gibi aynı Yasanın 337/a maddesi uyarınca cezalandırılmalarına da bir engel bulunmamaktadır. Diğer yandan, İİY’nın 44. maddesinde yapılan değişikliğin “ticareti terk eden kötü niyetli borçluların” bu davranışlarının önlenmesi amacıyla yapıldığı da gerekçede açıkça ifade edilmektedir. Adresin değiştirilmesi olgusunun tek başına ticaretin terk edildiği anlamına gelmeyeceği de göz önüne alınarak, sanığın müdürü olduğu şirketin ticareti terk edip etmediğinin araştırılması ve sonucuna göre, şirketin müdürü olan sanık açısından İİY’nın 337/a maddesinde düzenlenen suçun oluşup oluşmayacağının değerlendirilmesi zorunludur.
DAVA : Müşteki vekilince, sanığın 2004 sayılı İcra ve İflas Yasası’nın 337/a maddesinde düzenlenen ticareti terk suçunu işlediği iddiasıyla açılan davada, “TTK. 36. maddesinde sayılan kollektif, anonim, limited ve kooperatif şirketlerinin müdür ve yetkilileri yönünden İİK.nun 337/a maddesindeki yaptırıma bağlanmış ticareti terk suçunun işlenmesi mümkün olmadığı, sadece gerçek kişi tacirler hakkında uygulanabileceği” gerekçesiyle sanığın beraatine ilişkin Antalya 2. İcra Ceza Mahkemesince verilen 24.03.2010 gün ve 37-581 sayılı hükmün müşteki vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 16. Hukuk Dairesince 03.10.2011 gün ve 7081-5119 sayı ile;
“ … İcra ve İflas Kanunu’nun 44. maddesinin 1. fıkrasında, ‘Ticareti terk eden bir tacir 15 gün içinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu ticaret siciline bildirmeye ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaya mecburdur. Keyfiyet ticaret sicil memurluğunca ticaret sicili ilanlarının yayınlandığı gazetede ve alacaklıların bulunduğu yerlerde de mutat ve münasip vasıtalarla ilan olunur. İlan masraflarını ödemeyen tacir beyanda bulunmamış sayılır’ hükmü ile ticareti terk eden tacirin yapması gereken yükümlülüğü belirlenmiş, aynı Yasa’nın 337/a maddesinin birinci fıkrasında ise 44. maddedeki yükümlülüğe aykırı davranılması da, ‘Ticareti terk edenlerin cezası’ başlığı altında, ‘44 üncü maddeye göre mal beyanında bulunmayan veya beyanında mevcudunu eksik gösteren veya aktifinde yer almış malı veya yerine kaim olan değerini haciz veya iflas sırasında göstermeyen veya beyanından sonra bu malları üzerinde tasarruf eden borçlu, bundan zarar gören alacaklının şikâyeti üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Birinci fıkradaki fiillerin işlenmesinden alacaklının zarar görmediğini ispat eden borçluya ceza verilmez’ şeklinde düzenleme ile yaptırıma bağlanmıştır. Maddeden anlaşılacağı üzere ticareti terk suçunun oluşabilmesi için, ticareti terk eden tacirin bu durumu onbeş gün içinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu ticaret sicil memurluğuna bildirmemesi ve bütün aktif ve pasifi ile alacak¬lılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaması gerekmektedir.
İcra ve İflas Kanunu’nun 44. maddesindeki mükellefiyet münhasıran tacirler için öngörülmüş olup, ticaret sicil memurluğuna kayıtlı gerçek kişilerin ve ticaret şirketlerinin tacir oldukları hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, ticaret şirketlerinin ticareti terk edip edemeyeceklerine, eş anlatımla ticareti terk etmesi durumunda şirket yetkilisi/müdürünün İİK’nun 44. maddesindeki keyfiyeti kayıtlı olduğu ticaret sicili memurluğuna bildirme ve mal beyanında bulunma yükümlülüğü bulunup bulunmadığına yöneliktir.
6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 136. maddesinde ticaret şirketlerinin nevilerinin; kolektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerinden ibaret olduğu belirtilmiştir. Yukarıda sayılan ticaret şirketleri yönünden Türk Ticaret Kanunu’ndaki düzenleme incelendiğinde, bunlar için ‘ticareti terk’ değil, bunun yerine infisah ve tasfiyelerinin öngörüldüğü, diğer bir anlatımla Türk Ticaret Kanunu’nun 136. maddesinde sayılan şirketlerde ticareti terk değil, ortaklık ilişkisinin sona erdirildiği kabul edilmektedir.
Anılan şirketlerin her biri için infisah ve tasfiye yolu ayrı ayrı gösterilmiştir. ‘İnfisah’, ortaklıklar hukukunda iki manada kullanılmaktadır. Geniş manada; irade ve irade dışı fesih hallerini ve dar manada da; irade dışı yani kendiliğinden sona ermeyi ifade etmektedir. TTK’nun 439. maddesinde infisah eden şirketin tasfiyeye gireceği hükme bağlanmıştır. Tasfiye sürecinde ticaret şirketinin alacak ve borçları belirlenir, alacakları tahsil edilip, borçları ödendikten sonra varsa kalan mevcudu, esas mukavelede aksine bir hüküm olmadıkça, pay sahipleri arasında ödedikleri sermaye ve paylara bağlı olan imtiyaz hakları nispetinde dağıtılır, tasfiyenin sona ermesi üzerine şirkete ait ticaret unvanının sicilden terkini tasfiye memurları tarafından sicil memurluğundan talep olunur. İş bu talep üzerine terkin keyfiyeti tescil ve ilan olunmakla ticaret şirketinin tüzel kişiliği sona ermiş olur. Terkin işlemi için tasfiye bilançosu ile birlikte başvurulduğundan ve zaten tasfiye sonucu ticaret şirketinin herhangi bir mal varlığı da kalmadığından tasfiye memurunun ya da şirket yetkilisinin İİK’nun 44. maddesine göre mal beyanında da bulunması söz konusu olmayacaktır. Terkin işleminden sonra ticaret şirketinden alacağı bulunduğunu iddia eden bir alacaklı, bu alacağını ancak terkin edilen ticaret şirketini yasaya göre ihyasını sağlamak suretiyle tahsil edebilecektir.
Ticaret şirketlerinin vergi hukuku açısından mükellefiyetinin sona erdirilmesi de, Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre yapılması gereken işlemlere göre getirilen tasfiye ve iflasın sona erdiğinin tescil ve ilanına bağlıdır. Başka bir anlatımla, ticaret şirketinin işi bırakması ancak tüzel kişiliğinin ortadan kaldırılması ile mümkündür. Bu nedenle tüzel kişiliği sona erdirilmemiş bir ticaret şirketinin ticari işletmeyi kapattığından, dağıttığından ( terk ettiğinden ) söz edilemeyecektir. Nitekim Danıştay 4. Dairesinin 2004/602 -2021 sayılı kararında da tüzel kişiliği sona erdirilmemiş şirketin mükellefiyetinin sona erdirilemeyeceği belirtilmiştir.
Öte yandan, İcra ve İflas Kanunu’nun 44. maddesinin ikinci fıkrası, mal beyanının ticaret sicili gazetesinde ilan tarihinden itibaren bir sene içinde, ticareti terk eden tacir hakkında iflas yolu ile takip yapılabileceğini içermektedir. Buradaki tacirden maksat, gerçek kişi olan tacirlerdir. Yani, tüzel kişi tacirler ( ticaret şirketleri ) hakkında 44. maddenin 2. fıkrasının uygulama kabiliyeti yoktur. Ticaret şirketleri, ticareti terk edince tasfiyeye gireceklerinden ve tasfiye sonunda şirketin ticaret sicilindeki kaydının silinmesinden sonra tüzel kişiliği son bulacağından, artık, ticaret şirketlerini sicilden silindikten sonra iflas yolu ile takip etmeye imkan yoktur…..Esasen, ticaret şirketleri bakımından buna lüzum da yoktur. Zira, tasfiyede şirketin bütün malları tasfiye edilmiştir. ( Prof. Dr. Baki Kuru, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt XXVII, 1970, Sayı 1-2 ) Bu açıklama ile İİK’nun 44. maddesinin ikinci fıkrasındaki düzenlemenin, ticareti terk suçunun gerçek kişi tacirler için geçerli olduğunun, ticaret şirketleri yönünden geçerliliği bulunmadığının net olarak ifade edildiği anlaşılmaktadır.
Her ne kadar İİK’nun 44. maddesinin gerekçesinde, ticareti terk eden kötü niyetli borçluların işyerlerini terkederek ve ellerindeki mallarını başkalarına devrederek alacaklılarını zarara uğratmaları nedeniyle İİK’nun 337/a maddesindeki yaptırım düzenlendiği belirtilmekte ise de, ticaret şirketleri yönünden ticareti terk değil ortaklık ilişkisinin sona erdirilebileceğinden, buradaki borçlu ifadesiyle gerçek kişi tacirin kastedildiğinin kabulü zorunludur. Kaldı ki, Kanunun 345. maddesi uyarınca sorumlu tutulması gereken ticaret şirketlerinin müdür/yetkilileri tarafından alacaklıları zarara uğratmaya yönelik eylemlerinin cezasız bırakılmadığı, nitekim Kanun’un 331, 333/a, 345/a maddelerinde gerekli yaptırımlar düzenlendiği gibi, unsurları bulunduğu takdirde 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda müeyyideye bağlanan hileli iflas veya dolandırıcılık suçlarından da cezalandırılabilmeleri mümkün olduğundan, diğer bir deyişle ticaret şirketlerinin müdür/yetkililerinin alacaklıyı zarara uğratan bu tür davranışlarının yaptırımsız kaldığından söz edilemeyecektir.
Bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, İİK’nun 337/a maddesinde yaptırıma bağlanan eylem, yalnızca ticareti terk keyfiyetinin ticaret sicili memurluğuna bildirilmemesi değil, bununla birlikte İİK’nun 44. maddesine uygun olarak bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerinin bulunduğu bir mal beyanında bulunulmamasıdır. Bu durumda, Türk Ticaret Kanunu’nun 136. maddesinde sayılan ticaret şirketlerinde ticaretin terki söz konusu olmayıp, ortaklık ilişkisinin sona erdirilmesi nedeniyle İcra ve İflas Kanunu’nun 44. maddesi ile getirilen mal beyanında bulunma yükümlülüğünün, gerçek kişi tacirlere yönelik olduğu, yukarıda sayılan ticaret şirketlerini kapsamadığı, eş anlatımla ticaret şirketlerinin müdür veya yetkililerinin İcra ve İflas Kanunu’nun 337/a maddesinde yaptırıma bağlanan ticareti terk suçunu işlemeleri yasal olarak mümkün olmadığı ve bu durumda atılı suç da oluşmayacağı sonucuna varıldığından tebliğnamedeki kararın bozulması istemine iştirak edilmemiştir.
Dosya içeriğine, toplanan delillere, kararda yazılı gerektirici nedenlere, yapılan yargılama ve uygulamada isabetsizlik bulunmadığına göre yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun bulunan hükmün İİK.’nun 366. maddesi uyarınca onanmasına…” karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 23.11.2011 gün ve 138771 sayı ile;
“… 6762 sayılı TTK’nun 14. maddesinde belirtilen gerçek kişi tacirlerin yanında, 136. maddesinde sayılan ticari şirketlerin ve bu bağlamda bir ticari şirket türü olan limited şirketin, 18. maddesi uyarınca ‘tacir’ olduğunda kuşku bulunmamaktadır.
İİK’nun 44. maddesinde ‘ticareti terk eden tacir’ ifadesi kullanılmış olup bu ifadenin yalnızca gerçek kişi tacirleri kapsadığına ilişkin herhangi bir kısıtlayıcı hüküm konulmamıştır. O halde tacir sayılan limited şirketlerin, temsil ve idareye yetkili müdürlerinin, şirketin ticareti terk etmeleri halinde İcra İflas Kanunu’nun 44. maddesindeki yükümlülükleri yerine getirmeyeceklerine ilişkin bir istisna getirilmediğine göre, tıpkı gerçek kişi tacirler gibi aynı Kanunun 337/a maddesi uyarınca cezalandırılmalarına da bir engel bulunmamaktadır. Diğer yandan, İİY’nın 44. maddesinde yapılan değişikliğin ‘ticareti terk eden kötü niyetli borçluların’ bu davranışlarının önlenmesi amacıyla yapıldığı da gerekçede açıkça ifade edilmektedir.
Ticari şirketi temsil ve idareden sorumlu müdür ve yetkililerinin bu suçu işleyemeyeceklerinin kabulü halinde, ticareti terk suçunu işleyen gerçek kişi tacirlerin İİK’nun 337/a maddesi uyarınca cezalandırılmaları gerekecek, ancak aynı fiili işleyen ve İİY’nun 345. maddesi uyarınca bu fiilden sorumlu tutulması gereken ticari şirket müdür ve yetkililerinin cezai sorumluluktan muaf tutulmaları anlamına gelecektir ki bunun kanuni bir dayanağı bulunmamaktadır.
Yüksek Özel Daire kararında tüzel kişi tacirler ( ticaret şirketleri ) hakkında 44. maddesinin 2. fıkrasının uygulama kabiliyetinin olmadığını belirtmiş ise de, aynı Kanun ve 44. maddesinin 1. fıkrasındaki düzenleme göz önüne alınmamıştır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 01.06.2010 tarih ve 2010/16.HD-75 esas 2010/129 kararı da aynı yöndedir.
Belirtilen gerekçelerle, borçlu şirket hakkında 08.04.2008 tarihinde başlatılan icra takibinde takip hukukuna ilişkin bir kısım işlemler yapılmasına karşın, borçlunun ticaret sicilinde kayıtlı olduğu adresinde haciz işlemi yapılmamıştır. Bir başka anlatımla borçlunun ticareti terk edip etmediği belirlenmemiştir. Bu durumda yargılamaya devamla fiili durumun araştırılarak sanığın yöneticiliğini yaptığı şirketin ticareti gerçekten terk edip etmediği yönünde zabıta araştırması yaptırılarak ve kayıtlı olduğu Vergi Dairesi Müdürlüğünden mükellefliğinin devam edip etmediği sorularak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir edilmesi gerekirken eksik araştırma ile yazılı şekilde beraat kararı verilmesi nedeniyle bozma kararı verilmesi gerekir…” görüşüne dayalı olarak itiraz yasa yoluna başvurmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:
KARAR : 2004 sayılı İcra ve İflas Yasası’nın 337/a maddesi uyarınca hakkında dava açılan sanığın, ticari şirket yetkilileri açısından ticareti terk suçunun işlenemeyeceği gerekçesiyle beraatına karar verilen somut olayda, Özel Daire ile Yargıtay C. Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; Türk Ticaret Kanunu’nun 136. maddesinde sayılan ticari şirketlerin müdür veya yetkililerinin, İcra ve İflas Yasası’nın 337/a maddesinde düzenlenen ticareti terk suçunu işlemelerinin olanaklı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
2004 sayılı İcra ve İflas Yasası, bu yasa kapsamında çıkan hukuksal sorunların en kısa ve basit bir şekilde çözümlenmesi yöntemini benimsemiş ve buna bağlı olarak da, yasada düzenlenen suçlara ilişkin 346 ila 354. maddeleri arasında farklı bir yargılama usulü öngörmüştür.
Yasa koyucu 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasası ile aynı tarihte 01 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5358 ve 06.03.2007 tarihinde yürürlüğe giren 5582 sayılı Yasalarla, İİY’nın çeşitli maddelerinde değişiklik yapmasına karşın bu özel yargılama usulünü bazı küçük değişiklikler dışında değiştirmemiş ve korumuştur.
İcra İflas Yasası’nın 44. maddesinde, ticareti terk eden tacir açısından, muhataplarının haklarını korumaya yönelik olarak bir takım yükümlülükler öngörülmüş bu yükümlülüklere aykırı davranmanın yaptırımı da 337/a maddesinde gösterilmiştir. Yasanın “Ticareti Terk Edenler” başlıklı 44. maddesi; “Ticareti terk eden bir tacir 15 gün içinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu ticaret siciline bildirmeye ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaya mecburdur. Keyfiyet ticaret sicili memurluğunca ticaret sicili ilanlarının yayınlandığı gazete’de ve alacaklıların bulunduğu yerlerde de mutat ve münasip vasıtalarla ilan olunur. İlan masraflarını ödemeyen tacir beyanda bulunmamış sayılır.
Bu ilan tarihinden itibaren bir sene içinde, ticareti terk eden tacir hakkında iflas yolu ile takip yapılabilir.
Ticareti terk eden tacir, mal beyanının tevdii tarihinden itibaren iki ay müddetle haczi kabil malları üzerinde tasarruf edemez.
Üçüncü şahısların zilyedlik ve tapu sicili hükümlerine dayanarak iyi niyetle elde ettiği haklar saklıdır. Ancak karı ve koca ile usul ve füru, neseben veya sıhren ikinci dereceye kadar ( Bu derece dahil ) hısımlar, evlat edinenle evlatlık arasındaki iktisaplarda iyi niyet iddiasında bulunulamaz.
Mal beyanını alan merci, keyfiyeti tapu veya gemi sicil daireleri ile Türk Patent Enstitüsüne bildirir. Bu bildiri üzerine sicile, temlik hakkının iki ay süre ile tahdit edilmiş bulunduğu şerhi verilir. Keyfiyet ayrıca Türkiye Bankalar Birliğine de bildirilir.
Bozulmaya maruz veya muhafazası külfetli olan veya tayin edilen kanuni müddet içinde değerinin düşmesi kuvvetle muhtemel bulunan mallar hakkında, tacirin talebi üzerine, mahkemece icra memuru marifetiyle ve bu kanun hükümleri dairesinde bu malların satılmasına ve bedelinin 9 uncu maddede yazılı bir bankaya depo edilmesine karar verilebilir” şeklinde olup, bu maddedeki yükümlülüklere aykırı davranmak, aynı Yasanın 337/a maddesinde “Ticareti terk edenlerin cezası” başlığı altında; “44 üncü maddeye göre mal beyanında bulunmayan veya beyanında mevcudunu eksik gösteren veya aktifinde yer almış malı veya yerine kaim olan değerini haciz veya iflas sırasında göstermeyen veya beyanından sonra bu malları üzerinde tasarruf eden borçlu, bundan zarar gören alacaklının şikâyeti üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Birinci fıkradaki fiillerin işlenmesinden alacaklının zarar görmediğini ispat eden borçluya ceza verilmez.
Borçlunun iflası halinde, birinci fıkradaki durum ayrıca taksiratlı iflas hali sayılır” biçiminde yaptırıma bağlanmıştır.
06.06.1965 tarihinde yürürlüğe giren 538 sayılı Yasanın 22. maddesiyle değiştirilen 2004 sayılı İİK’nun 44. maddesinin gerekçesinde; “Ticareti terk etmek suretiyle alacaklıların takibinden kurtulmak isteyen kimselerle mücadele etmek kaçınılması imkânsız bir zaruret halini almıştır. Bilhassa son senelerde ticareti terk eden kötü niyetli borçluların işyerlerini terk ettikleri ve ellerinde malları başkalarına devrederek alacaklılarını zarara uğrattıkları sık sık görülen hakikatlerdendir. Ticareti terk ederek alacaklıların takibinden kurtulmak isteyen kimselerle tesirli bir şekilde mücadeleyi temin için İcra ve İflas Kanunu sistemi içinde madde tadil edilmiş ve ayrıca bu maddeye muhalefet 337/a maddesiyle cezalandırılmıştır” denilmektedir.
Takibi şikâyete bağlı olan seçimlik hareketli bu suçun oluşabilmesi için;
1- İİY’nın 44. maddesine göre mal beyanında bulunulmaması,
2- Mal beyanında mevcudun eksik gösterilmiş olması,
3- Aktifte yer alan malın veya yerine kaim olan değerin haciz veya iflas sırasında gösterilmemesi,
4- Mal beyanından sonra, beyan edilen bu mallar üzerinde tasarruf edilmesi,
Gereklidir.
Yasa maddesinde gösterilen bu seçimlik hareketlerin herhangi birisinin işlenmesiyle, diğer koşulların da gerçekleşmesi halinde suç oluşacaktır.
İİY’nın 44. maddesine uygun olarak mal beyanında bulunulduğundan sözedebilmek için; borçlunun ticareti bıraktıktan sonra 15 gün içinde durumu ticaret siciline bildirmesi ve bütün aktif ve pasifleri ile alacaklıların isim ve adreslerini içerecek şekilde mal bildiriminde bulunması zorunludur.
Bunun yanında suçun oluşabilmesi için, borçlunun yukarıda gösterilen hareketlerinden dolayı alacaklının zarar görmesi de gerekmektedir. Ancak, İİY’nın 337/a maddesinin 2. fıkrasındaki; “Birinci fıkradaki fiillerin işlenmesinden alacaklının zarar görmediğini ispat eden borçluya ceza verilmez” hükmü uyarınca alacaklının zarar görmediğini ispat etme zorunluluğu borçluya aittir.
Yine ticareti terk eden borçlunun, 6762 sayılı Türk Ticaret Yasası anlamında tacir olması gerekmektedir. 6762 sayılı Türk Ticaret Yasası’nın 14. maddesinde; “Bir ticari işletmeyi, kısmen dahi olsa kendi adına işleten kimse” olarak gerçek kişi tacirin tanımı yapıldıktan sonra, 18. maddesinde; “Ticaret şirketleriyle, gayesine varmak için ticari bir işletme işleten dernekler ve kendi kuruluş kanunları gereğince hususi hukuk hükümleri dairesinde idare edilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere devlet, vilayet, belediye gibi amme hükmü şahısları tarafından kurulan teşekkül ve müesseseler dahi tacir sayılırlar”, denilmiş, 136. maddesinde de ticaret şirketleri; kolektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketleri olarak sayılmıştır.
Ticareti terk etme kavramı üzerinde de durulmasında yarar bulunmaktadır. Öğretide, “ticari işletmeyi kendi adına işletmekten vazgeçmek veya ticari işletmeyi kapatmak veya dağıtmak” olarak tanımlanan ticareti terk eyleminin, mevzuatta belirlenen hukuksal yönteme uygun olarak ticari faaliyetin sonlandırılması şeklinde ortaya çıkması olanaklı olduğu gibi, ticari işletmenin hukuksal olarak varlığını sürdürmekle birlikte fiili olarak varlığının sonlandırılması şeklinde de gerçekleşmesi olanaklıdır.
Sanığın temsile yetkili olduğu şirketin limited şirket olması nedeniyle, Türk Ticaret Yasası’nda ticari şirket çeşitleri arasında sayılan bu şirkete ilişkin hükümlerin de incelenmesi gereklidir. Anılan Yasanın 503. maddesinde; “İki veya daha fazla hakiki veya hükmi şahıs tarafından bir ticaret ünvanı altında kurulup, ortaklarının mesuliyeti koymayı taahhüt ettikleri sermaye ile mahdut ve esas sermayesi muayyen olan şirkete limited şirket denir” tanımlamasına yer verilmiş, 540. maddesinde ortakların hep birlikte müdür sıfatıyla şirketi idare ve temsile yetkili olabilecekleri gibi şirket sözleşmesi veya genel kurul kararı ile ortaklardan bir veya birkaçının da müdür olarak belirlenebileceği, 541. maddesinde şirket sözleşmesi veya genel kurul kararı ile ortak olmayan kişilerin de müdür olarak seçilebileceği hüküm altına alınmıştır.
Limited şirketin tüzel kişiliğinin sona ermesine ilgili olarak “infisah” 549 ve 550. maddelerinde düzenlenmiş olup “tasfiye” hususunda ise 552. maddesindeki yollama nedeniyle anonim şirketin tasfiyesine ilişkin kurallar limited şirketler hakkında da uygulanacaktır.
İcra ve İflas Yasası’nda düzenlenen suçların tüzel kişilerin yaptığı işlemler sırasında işlenmesi halinde kimlerin sorumlu olacağı, Yasanın “Hükmi Şahısların Muamelelerinde Kimlerin Ceza Göreceği” başlıklı 345. maddesinde; “Bu kanunda yazılı suçlar, hükmi bir şahsın idare veya muamelelerini ifa sırasında işlenmiş ise ceza o hükmi şahsın müdürlerinden, mümessil ve vekillerinden, tasfiye memurlarından, idare meclisi reis ve azasından veya murakıp ve müfettişlerinden fiili yapmış olan hakkında hükmolunur” şeklinde düzenleme altına alınmış olup limited şirket müdürlerinin de bu kapsamda olduğu açıktır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Özel Daire kararında, Türk Ticaret Yasası’nın 136. maddesinde sayılan ticaret şirketlerinin ticareti terk etmelerinin söz konusu olmadığı, ortaklık ilişkisinin ancak infisah ve tasfiye yoluyla sona erdirildiği, dolayısıyla da müdür veya yetkilileri için ticareti terk suçunun işlenmesinin mümkün olmadığı belirtildiğine göre uyuşmazlık, “limited şirketi münferiden temsile yetkili müdürünün” İcra İflas Yasasının 44. ve 337/a maddeleri uyarınca ticareti terk suçunu işleyip işleyemeyecekleri noktasında toplanmaktadır.
6762 sayılı TTY’nın 14. maddesinde belirtilen gerçek kişi tacirlerin yanında, 136. maddesinde sayılan ticari şirketlerin ve bu bağlamda bir ticari şirket türü olan limited şirketinin de, 18. maddesi uyarınca “tacir” olduğunda kuşku bulunmamaktadır.
İİY’nın 44. maddesinde “ticareti terk eden tacir” ifadesi kullanılmış olup bu ifadenin yalnızca gerçek kişi tacirleri kapsadığına ilişkin herhangi bir kısıtlayıcı hüküm konulmamıştır. O halde tacir sayılan limited şirketlerin, temsil ve idareye yetkili müdürlerinin, şirketin ticareti terk etmeleri halinde İcra İflas Yasası’nın 44. maddesindeki yükümlülükleri yerine getirmeyeceklerine ilişkin bir istisna getirilmediğine göre, tıpkı gerçek kişi tacirler gibi aynı Yasanın 337/a maddesi uyarınca cezalandırılmalarına da bir engel bulunmamaktadır. Diğer yandan, İİY’nın 44. maddesinde yapılan değişikliğin “ticareti terk eden kötü niyetli borçluların” bu davranışlarının önlenmesi amacıyla yapıldığı da gerekçede açıkça ifade edilmektedir.
Ticari şirketi temsil ve idareden sorumlu müdür ve yetkililerinin bu suçu işleyemeyeceklerinin kabulü halinde, ticareti terk suçunu işleyen gerçek kişi tacirlerin İİY’nın 337/a maddesi uyarınca cezalandırılmaları gerekecek, ancak aynı fiili işleyen ve İİY’nın 345. maddesi uyarınca bu fiilden sorumlu tutulması gereken ticari şirket müdür ve yetkililerinin cezai sorumluluktan muaf tutulmaları anlamına gelecektir ki bunun yasal bir dayanağı bulunmamaktadır.
Diğer taraftan, sanığın suç tarihini de içine alacak şekilde Özmaş Gıda Temizlik Maddeleri İnşaat Taahhüt Turizm Tekstil Ürünleri Ticaret Taşımacılık Limited Şirketini temsile yetkili olup, şirket aleyhine yapılan icra takibi sırasında Antalya 2. İcra Dairesince çıkartılan tebligatın şirketin ticaret siciline kayıtlı adresinden taşınmış olması nedeniyle iade edildiği, bunun üzerine Tebligat Yasasının 35. maddesine göre tebliğ işleminin yapıldığı, yargılama aşamasında ticaret sicili müdürlüğüne, vergi dairesine ve emniyet müdürlüğüne yazılan yazı cevapları beklenmeden beraat kararı verildiği anlaşılmaktadır. Adresin değiştirilmesi olgusunun tek başına ticaretin terk edildiği anlamına gelmeyeceği de göz önüne alınarak, sanığın müdürü olduğu şirketin ticareti terk edip etmediğinin araştırılması ve sonucuna göre, şirketin müdürü olan sanık açısından İİY’nın 337/a maddesinde düzenlenen suçun oluşup oluşmayacağının değerlendirilmesi zorunludur.
Bu itibarla, Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyeleri M. Kürtül ve N. Güleç; “Limited şirket yetkilisi sanık hakkında ticareti terk etmek suçundan cezalandırılması istemiyle yapılan şikayet nedeniyle Antalya 2. İcra Ceza Mahkemesince yürütülen yargılama sonunda, 24.03.2010 tarih ve 37-581 sayı ile, Dairemizin 2009/5504-9066 sayılı bozma kararına uyularak sanığın beraatine dair verilen karar, Dairemizin 03.10.2011 gün ve 7081-5119 sayılı kararı ile onanmış olup, bu karara karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca gündemde belirtilen nedenlerle itirazda bulunulmuştur.
6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 136 ncı maddesinde sayılan ‘Kolektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerinin tacir oldukları hususu Dairemizin de kabulünde olup, bu konuda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Ancak;
İcra ve İflas Kanununun 337/a maddesi ile yaptırıma bağlanan eylem, tacirin ticareti terk etmesi değil, 44 ncü maddesine göre terk keyfiyetini 15 günlük süre içinde kayıtlı bulunduğu ticaret sicili memurluğuna bildirmemesi ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini içeren bir mal beyanında bulunmamasıdır. Nitekim Dairemizce de benimsenen Yargıtay İİD’ nin 03.06.1969 tarih ve 6194-6115 sayılı kararında da, ‘İİK’nun 337/a hükmünün, ticareti terk durumunun ticaret sicili memurluğuna bildirilmemesinin değil, İİY’nın 44 ncü maddesinde yazılı mal bildiriminde bulunmamanın müeyyidesi’ olduğu belirtilmiş olup, Yargıtay Yüksek 8. Ceza Dairesinin 18.03.1993 tarih, 142-3564 sayılı kararı da bu yöndedir.
Hal böyle olunca, ticaret şirketlerinin ticareti terk edip edemeyecekleri ve buna bağlı olarak mal beyanı vermelerinin mümkün olup olmayacağının irdelenmesi gerekmektedir.
6762 sayılı Türk Ticaret Kanununda ticaret şirketleri yönünden ‘ticareti terk’ değil, bunun yerine infisah ve tasfiyeleri öngörülmüştür. ‘İnfisah’, ortaklıklar hukukunda iki manada kullanılmaktadır. Geniş manada; irade ve irade dışı fesih hallerini ve dar manada da; irade dışı yani kendiliğinden sona ermeyi ifade etmektedir. Aynı Kanunun 68 nci maddesinin ikinci fıkrasındaki, ‘Hakiki şahıs olan tacirin ölümü halinde mirasçıları ve ticareti terk etmesi halinde kendisi defter ve kağıtları birinci fıkra gereğince saklamakla mükelleftirler…’, aynı maddenin ikinci fıkrasındaki, ‘Kolektif ve adi komandit şirketlerin her ne suretle olursa olsun infisahı halinde bunlara ait defter ve kağıtlar, şirket merkezinin bulunduğu yerdeki salahiyetli mahkeme tarafından 1 nci fıkra gereğince saklanmak üzere ortaklardan birine veya notere, diğer şirketlerin infisahı halinde ise, notere tevdi olunur…’ şeklindeki düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere, gerçek kişi tacir için ‘ölüm’ ve ‘ticareti terk etme’ ifadeleri kullanılırken, şirketlere yönelik ikinci fıkrasında, “infisah” ifadesi kullanılmıştır. Kanun koyucunun bu ifadeleri tesadüfen kullandığının söylenmesi gerçekçi olmayacaktır. Anılan Yasada limited şirketin infisah sebepleri 549 ncu maddesinde gösterilmiş olup, 550 nci maddesinde de, ‘Müdürler, iflastan gayrı bir sebeple vuku bulan infisahı tescil ve ilan edilmek üzere ticaret siciline bildirirler’ hükmü getirilmiştir. Aynı Yasanın 552 nci maddesine göre de, tasfiyelerinde anonim şirketlerdeki hükümlerin uygulanacağı düzenlemesine yer verilmiş olup, buna göre limited şirketin tasfiye işleri Türk Ticaret Kanunu’nun 444, 445, 446 ve 447 nci maddelerinde açıklanmıştır. Anılan Yasa hükümlerine göre tasfiye sürecini kısaca özetlemek gerekirse, tasfiye memurları infisah halindeki şirketin tüm aktif ve pasifinde bulunan mallarını ortaya çıkaracak, buna ilişkin olarak hazırladığı bilânçoyu onaylattıktan sonra varsa şirketin alacaklarını tahsil edecek; aktifinde mevcut malları satıp paraya çevirecek, sonra alacaklılara şirketin borcunu ödeyecek, artan bir para varsa mukaveledeki pay durumuna göre ortaklara ödeyecek, buna ilişkin bilânço örneği ile birlikte terkin ( silinme ) işlemini yaptırmak üzere ticaret sicil memuruna bir dilekçe ile başvurarak terkin işlemini gerçekleştirecektir. Tasfiye sırasında şirketin aktifindeki bütün mallar satılıp paraya çevrildiği, bununla ortaklığın borçlarının ödendiği ve varsa artan paranın payları oranında ortaklarına dağıtıldığı bilânçoda gösterildiğine ve ortada mevcut bir mal varlığı da bulunmadığına göre, mal beyanında bulunmasını gerektirecek bir durumdan söz edilemeyecektir.
Nitekim Prof. Dr. Baki Kuru bir makalesinde ; ‘Ticareti terk eden ( eski ) tacir, ticareti terk keyfiyetinin yukarda görüldüğü şekilde ilânından itibaren bir sene içinde, iflasa tabi olmakta devam eder, yani aleyhine iflas yolu ile takip yapılabilir ( İİK m.44, fıkra 2 )…. Kanaatımızca, buradaki tacirden maksat, gerçek kişi olan tacirlerdir. Yani, tüzel kişi tacirler ( ticaret şirketleri ) hakkında 44 ncü maddenin 2 inci fıkrasının uygulama kabiliyeti yoktur. Ticaret şirketleri, ticareti terk edince tasfiyeye gireceklerinden ve tasfiye sonunda şirketin ticaret sicilindeki kaydının silinmesinden sonra tüzel kişiliği son bulacağından, artık, ticaret şirketlerini sicilden silindikten sonra iflas yolu ile takip etmeye imkân yoktur. İsviçre’de, tüzel kişiliği olan ticaret şirketleri ( özel anonim şirket ) hakkında bizim 44 ncü maddenin 2 inci fıkrasının karşılığı olan İsviçre İcra ve İflas Kanununun 40 ıncı maddesi hükmünün uygulanamayacağına karar verilmiştir. İsviçre’de bu maddenin kolektif ve komandit şirketler hakkında uygulanacağı kabul edilmekte ise de, bunun gerekçesi, bu iki şirketin İsviçre’de esasen tüzel kişiliğe sahip olmamasıdır. Bizde ise, kolektif ve komandit şirketlerin tüzel kişiliği vardır ; bu tüzel kişilik şirketin ticaret sicilinden silinmesi ile son bulacağından, artık bu tarihten itibaren taraf ehliyetleri son bulmuş olan bu şirketlerin iflas yolu ile takip edilmelerine imkan yoktur. Esasen, ticaret şirketleri bakımından buna lüzum da yoktur. Zira, tasfiyede şirketin bütün malları tasfiye edilmiştir. Tasfiyeden sonra şirkete ait mal bulunması halinde, tasfiye devam ediyormuş gibi şirketin yeniden ticaret siciline tescili ve bulunan malın tasfiye edilmesi mümkün olduğundan, şirketi İİK m. 44, fıkra 2 hükmüne göre bir sene içinde iflas yolu ile takip etmenin pratik bir faydası da yoktur. Bu sebeplerle, kolektif ve komandit şirketler hakkında İİK m. 44 ( fıkra 2 ) hükmünün uygulanabileceği yolundaki görüşümüzden ( Bkz. Baki Kuru, Şahıs Şirketleri ve Ortaklarının İflası, Ankara 1963, sayfa 4 ) rücu etmek ihtiyacını duyuyoruz.’ ( Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt XXVII 1970, sayı 1-2 ) şeklinde kaleme makalesinde, ticaret şirketlerinin ticareti terk suçunu işleyemeyeceklerini kabul etmiştir.
Bu nedenledir ki, İİK’nun 44 ncü maddesindeki mal beyanında bulunma yükümlülüğünün gerçek kişi tacirler hakkında olduğunun kabulü zorunludur.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, ticari şirketi temsil ve idareden sorumlu müdür ve yetkililerinin bu suçu işleyemeyeceklerinin kabulü halinde, ticareti terk suçunu işleyen gerçek kişi tacirlerin İİK’nun 337/a maddesi uyarınca cezalandırılmaları gerekecek, ancak aynı fiili işleyen ve İİY’nın 345 nci maddesi gereğince bu fiilden sorumlu tutulması gereken ticari şirket müdür ve yetkililerinin cezai sorumluluktan muaf tutulmaları anlamına gelecektir ki bunun kanuni bir dayanağının bulunmadığını belirterek, İcra ve İflas Kanununun 44 ncü maddesinin gerekçesindeki ‘…Bilhassa son senelerde ticareti terk eden kötü niyetli borçluların işyerlerini terk ettikleri ve ellerinde malları başkalarına devrederek alacaklılarını zarara uğrattıkları sık sık görülen hakikatlerdendir…’ şeklindeki anlatımı dayanak göstermiş ise de, itirazında gösterilen endişeyi karşılayacak şekilde İcra ve İflas Kanununda ticaret şirketleri için yasal düzenlemeler zaten bulunmaktadır. Örneğin, gerekçedeki, ‘…ellerindeki malları başkalarına devrettikleri..’ ifadesine uygun olarak, ‘Alacaklısını zarara sokmak kasdiyle mevcudunu eksilten borçluların cezası’ başlıklı, anılan Yasanın 5358 sayılı Kanunun 1 nci maddesiyle değişik 331 nci maddesinin birinci fıkrasındaki, ‘Haciz yolu ile takip talebinden sonra veya bu talepten önceki iki yıl içinde borçlu; alacaklısını zarara sokmak maksadıyla, mallarını veya bunlardan bir kısmını mülkünden çıkararak, telef ederek veya kıymetten düşürerek hakiki surette yahut gizleyerek muvazaa yoluyla başkasının uhdesine geçirerek veya asıl olmayan borçlar ikrar ederek mevcudunu suni surette eksiltirse, …’ biçimindeki düzenleme ile bu eylemi müeyyideye bağlamış, diğer taraftan, ‘Ticari işletmede yöneticinin sorumluluğu’ başlıklı 333/a maddesinin birinci fıkrasındaki, ‘Ticaret şirketlerinde hukuken veya fiilen yönetim yetkisine sahip olanlar, alacaklıları zarara uğratmak kastıyla ticari işletmenin borçlarını kısmen veya tamamen ödemeyerek alacaklıları zarara soktukları takdirde, …’ şeklindeki düzenleme ile, alacaklıları zarara uğratmak kastıyla şirket borçlarını kısmen veya tamamen ödemeyenlerin cezası gösterilmiş, bu maddeye ilişkin 4949 sayılı Kanunun Hükümet Tasarısı Gerekçesindeki, ‘Burada bir ticari işletmede hukuken veya fiilen yönetim yetkisine sahip bulunan kişilerin alacaklıları kasten zarara sokmaları suç haline getirilmektedir. Alacaklıları zarara uğratmaktan maksat, ticari işletmenin borçlarını kısmen veya tamamen ödememekti…. İşte bu kişilerin ticari işletme adına yaptıkları işlem veya eylemlerle alacaklıları kasten zarara sokmaları suç haline getirilerek alacaklıların haklarına önemli bir koruma getirilmiştir…’ şeklindeki anlatımdan da anlaşılacağı üzere, 44 ncü maddedeki gerekçenin bu madde ile karşılandığı görülmektedir. Öte yandan, sermaye şirketinin borca batık olması halinde iflasının istenmesi mecburiyeti getiren İİK’nun 179 ncu maddesi ile Türk Ticaret Kanununun 324 ncü maddesine riayet edilmemesi 345/a maddesi ile yaptırıma bağlanmış olup, böylece, sermaye şirketinin, yeterli sermayesi olmaksızın iktisadi ilişkilerde bulunmaması ve böylece üçüncü kişilerin zarara uğratılmaması amaçlanmıştır. ‘Borca batıklığın amacı, şirket alacaklılarının korunması, borca batıklık bildiriminin doğrudan amacıdır. Borca batıklık bildirimi, şirketin yeterli sermayesi olmaksızın iktisadi ilişkilerde bulunmasına ve böylece üçüncü kişilerin zarara uğratılmasına engel olacağından, şirketin mevcut alacaklılarını koruduğu gibi şirketin gelecekteki alacaklılarını ve kamuyu da korur.’ ( Doç. Dr. Timuçin Muşul, İcra ve İflas Hukuku, Yetkin Yayınları 3. Baskı, Ankara-2008, sayfa :1029 ).
Diğer taraftan taksirli iflas suçu, Türk Ceza Kanununun 162 nci maddesinde, ‘Tacir olmanın gerekli kıldığı dikkat ve özenin gösterilmemesi dolayısıyla iflasa sebebiyet veren kişi, iflasa karar verilmiş olması halinde, iki aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.’ İfadesi ile düzenlenerek yaptırıma bağlanmıştır. ‘İcra ve İflas Yasasının 310 ncu maddesinde sayılan hallerden biri kendisinde bulunan, tacir olmanın gerekli kıldığı dikkat ve özeni gösterememiş demektir. ’ ( Haydar Erol, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, 2. Cilt, sayfa: 1847 ). Bu durumda İİK’nun 310 ncu maddesinin 8. bendindeki, ‘İşlerini terk ederek kaçmış ise’ halinin, yine İİK’nun 44 ncü maddesinin gerekçesindeki ‘…kötü niyetli borçluların işyerlerini terk ettikleri ..’ biçiminde belirtilen durumu karşıladığı kabul edilmelidir. ‘İşlerini terk ederek kaçan müflis; borçlunun kaçması alacaklıların haklarına kavuşmasını tehlikeye sokacağı için kanun koyucu borçlunun bu hareketine bir takım hukuki ve cezai sonuçlar bağlamıştır. Mesela, iflasa tabi bir borçlunun taahhütlerinden kurtulmak maksadıyla kaçması takipsiz ( doğrudan doğruya ) iflas sebeplerinden birini teşkil edeceği ( m.177/b.1 ) gibi, borçlunun bu davranışı vadesi gelmemiş borçtan dolayı istisnaen ihtiyati haciz istenebilecek hallerden birini ( m.257/b.2 ) de ifade eder. İşlerini terk ederek kaçan borçlunun iflas etmesi halinde ise, m.310/b.8 uyarınca taksiratlı müflis sayılıp TCK. na göre cezalandırılacağı da kabul edilmiştir…’ ( Doç. Dr. Timuçin Muşul, age, sayfa: 1336 ). Bütün bu anlatımlardan sonra ortaya çıkan sonuç; gerçek kişi tacir ticareti terk ettiğinde eyleminin karşılığı 337/a maddesinde düzenlenmiş iken, ticaret şirketlerinin müdür veya yetkilileri yönünden bir cezasızlık hali söz konusu olmayıp, eylemin özelliğine göre İİK’nun 331, 333/a, 345/a veya TCK’nun 162 nci maddelerinden birisinin uygulanmasının mümkün olduğudur.
İcra ve İflas Kanununun ‘Hükmi şahısların muamelelerinde kimlerin ceza göreceği’ başlıklı 345 nci maddesindeki, ‘Bu kanunda yazılı suçlar, hükmi bir şahsın idare veya muamelelerini ifa sırasında işlenmiş ise ceza, o hükmi şahsın müdürlerinden, mümessil ve vekillerinden, tasfiye memurlarından, idare meclisi reis ve azasından veya murakıp ve müfettişlerinden fiili yapmış olan hakkında hükmolunur’ şeklindeki düzenleme tek başına ticareti terk eden ticaret şirketi müdür veya yetkililerine ilişkin olmayıp, İcra ve İflas Kanununun cezai hükümlerin düzenlendiği 16 ncı Bap’taki suçları işleyen tüzel kişilerin ( ticaret şirketleri dahil ) müdür veya yetkililerine yönelik olup, mahkemece, şikâyet edilen kişinin şirket yetkilisi/müdürü olup olmadığının ticaret sicil memurluğundan sorulması gerekli olup, bu yönün göz ardı edilmiş olması halinde, söz konusu eksiklik Dairemizce de kararın bozulması yönünde uygulama yapılmaktadır.
Bütün bu açıklamalardan sonra kısaca tekrarlayacak olursak; İcra ve İflas Kanununun 337/a maddesi ile yaptırıma bağlanan eylem, tacirin ticareti terk etmesi değil, 44 ncü maddesine göre terk keyfiyetini 15 günlük süre içinde kayıtlı bulunduğu ticaret sicili memurluğuna bildirmemesi ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini içeren bir mal beyanında bulunmaması olup, ticaret şirketleri için ticareti terk değil, infisah ve tasfiye söz konusu olduğundan ve tasfiye sonrasında ticaret şirketine ait bir mal kalmayacağından, mal beyanında bulunulmasının da bir anlamı olmayacaktır.
Açıklanan nedenlerle çoğunluk görüşüne katılamıyoruz” düşünceleriyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan dört Genel Kurul Üyesi ise; “Özel Daire kararında isabetsizlik bulunmadığından itirazın reddine karar verilmesi gerektiği” düşüncesiyle karşıoy kullanmışlardır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 03.10.2011 gün ve 7081-5119 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3- Antalya 2. İcra Ceza Mahkemesince 24.03.2010 gün ve 37-581 sayılı kararının BOZULMASINA,
4- Dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 14.02.2012 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.
Old 30-01-2013, 16:37   #19
muratmert

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
16. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/6405
KARAR NO : 2012/8525
TEBLİĞNAME NO: 2010/141836

TÜRK MİLLETİ ADINA
YARGITAY İLAMI

MAHKEMESİ : İZMİR 8. İCRA MAHKEMESİ
TARİHİ : 12/04/2010
NUMARASI : 2009/471-2010/493
DAVACI : S. K.
SANIKLAR : S. O., S.O, A. O.

Ticareti terk hükümlerine muhalefet etmek suçundan sanıklar S. O., S.O, A. O.’ın beraatlerine karar verilmiş, hüküm şikayetçi vekili tarafından temyiz edildiğinden, Yargıtay C.Başsavcılığının sanık S. O. yönünden bozma, diğer sanıklar yönünden onama istemli tebliğnamesiyle dosya gönderilmekle Dairemizce yapılan inceleme sonunda 17/10/2011 tarihli karar ile mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmiş, sadece sanık S. O. yönünden verilen karara karşı Yargıtay C.Başsavcılığının 29/12/2011 tarihli itirazı üzerine, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 10/07/2012 tarih ve 2011/853 Esas, 2012/645 sayılı kararı ile 6352 sayılı yasanın 99 ve 101. maddeleri uyarınca itirazın Dairemizce değerlendirilmesi için dosya yeniden gönderilmiş olmakla, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okunarak;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ
Somut olayda, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz yazısında; İİK'nun 44. maddesinde “ticareti terk eden tacir” ifadesi kullanılmış olup bu ifadenin yalnızca gerçek kişi tacirleri kapsadığına ilişkin herhangi bir kısıtlayıcı hükmün bulunmadığı, bu sebeple limited şirketlerin temsil ve idareye yetkili müdürlerinin de, şirketin ticareti terk etmeleri halinde İİK'nun 44. maddesindeki yükümlülükleri yerine getirmeyeceklerine ilişkin bir istisna getirilmediğine göre, tıpkı gerçek kişi tacirler gibi cezalandırılmalarına da bir engel bulunmadığı; diğer yandan, İİK'nun 44. maddesinde yapılan değişikliğin “ticareti terk eden kötü niyetli borçluların” bu davranışlarının önlenmesi amacıyla yapıldığının da gerekçede açıkça ifade edildiği, Yüksek Özel Dairenin kararında tüzel kişi tacirler hakkında 44. maddesinin 2. fıkrasının uygulama kabiliyetinin olmadığı belirtilmiş ise de, aynı maddenin 1. fıkrasının gözönüne alınmadığına değinilmiş ve bozma kararı verilmesi gerekirken onama kararı verilmesinin isabetsizliği ileri sürülerek hükmün bozulması talep edilmiştir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının aynı konudaki itirazına ilişkin Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 14/02/2012 tarih ve 2012/16.HD - 505, 509 ve 513 Esas sayılı dosyalarında özetle; ticareti terk eden borçlunun 6762 sayılı Türk Ticaret Yasası anlamında tacir olmasının gerektiği, 6762 sayılı Kanunun 18. maddesinde ticaret şirketlerinin de tacir olduğunun belirtilmesi nedeniyle ticaret şirketlerinin ve bu anlamda limited şirketin anılan Kanunun 18. maddesi
./...
2012/6405-8525 S/2
uyarınca tacir olduğunda kuşku bulunmadığı, İİY'nın 44. maddesinde 'ticareti terk eden tacir' ifadesi kullanılmış olup, bu ifadenin yalnızca gerçek kişi tacirleri kapsadığına ilişkin herhangi bir kısıtlayıcı hükmün konulmadığı, o halde tacir sayılan limited şirketlerin temsil ve idareye yetkili müdürlerinin, şirketin ticareti terk etmeleri halinde İcra İflas Yasasının 44. maddesindeki yükümlülükleri yerine getirmeyeceklerine ilişkin bir istisna getirilmediğine göre, tıpkı gerçek kişi tacirler gibi aynı Yasanın 337/a maddesi uyarınca cezalandırılmalarına da bir engel bulunmadığı, diğer yandan İİY'nın 44. maddesinde yapılan değişikliğin “ticareti terk eden kötü niyetli borçluların” bu davranışlarının önlenmesi amacıyla yapıldığının da gerekçede açıkça ifade edildiği, ticari şirketi temsil ve idareden sorumlu müdür ve yetkililerinin bu suçu işleyemeyeceklerinin kabulü halinde, ticareti terk suçunu işleyen gerçek kişi tacirlerin İİY'nın 337/a maddesi uyarınca cezalandırılmaları gerekecek, ancak aynı fiili işleyen ve İİY'nın 345. maddesi uyarınca bu fiilden sorumlu tutulması gereken ticaret şirketi müdür ve yetkililerinin ise cezai sorumluluktan muaf tutulmaları anlamına gelecektir ki bunun yasal bir dayanağı bulunmadığı gerekçesiyle oyçokluğuyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne karar verilmiştir.
Yargıtay C. Başsavcılığının itirazı yerinde görüldüğünden kabulü ile Dairemizin 17/10/2011 tarih ve 2010/7252 Esas, 2011/5765 sayılı kararının sanık S. O. yönünden kaldırılmasına karar verilerek yapılan inceleme sonunda;
Sanığa isnat edilen suçun oluşabilmesi için tacirin fiili olarak ticareti terk etmesi ve bu durumu on beş günlük süre içerisinde kayıtlı olduğu ticaret sicili memurluğuna bildirmemesi ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaması gerekmekte olup, somut olayda, sanığın vergi mükellefiyetinin devam edip etmediği kayıtlı olduğu vergi dairesi müdürlüğünden sorularak, ticareti terk ettiğinin anlaşılması halinde hangi tarihte terk ettiği, buna göre de şikayetin süresinde olup olmadığının tespiti ile sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir edilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde beraat kararı verilmesi isabetsiz olup, temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün istem gibi BOZULMASINA, 31.10.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Başkan Üye Üye Üye Üye
Old 26-10-2013, 11:57   #20
omav

 
Varsayılan ceza veriliyor

önceki içtihatlar artık değişmiştir ve ceza verilmektedir.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
ticareti terk gencerx07 Meslektaşların Soruları 28 25-11-2015 12:21
Ticareti Terk Suçunun Başlangıç Zamanı? avkt Meslektaşların Soruları 12 18-10-2012 09:18
Ticareti Terk avturker Meslektaşların Soruları 3 09-05-2011 18:05
Ticareti terk 337/a mdelen82 Meslektaşların Soruları 9 09-05-2011 17:32
Mahkumiyet hükmü henüz kesinleşmeden yargı harcı için ödeme emri gelmesi. Mert_ Meslektaşların Soruları 1 07-02-2010 13:34


THS Sunucusu bu sayfayı 0,08919597 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.