Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Noterin kendi namına kiraladığı iş yerinin haber vermeden terk etmesi olayı

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 30-01-2023, 01:04   #1
umutlaw

 
Varsayılan Noterin kendi namına kiraladığı iş yerinin haber vermeden terk etmesi olayı

Sayın meslektaşlarım,
X kişiye kiracıdır ve kendisine karşı uyarlama davası açılmıştır,
X Noter olarak çalıştığı iş yerini kendi namına kiralamıştır, kiralanan yerin noterlik dairesi olarak kullanılacağı kira sözleşmesinde yazılmıştır,

X daha sonra noterlikten ilişiği kesildiğinden kiralayana hiç bir bilgi vermeden kiraladığı iş yerinden ayrılarak yerine atanan noter vekili kira bedellerini kendi hesabından ödemeye devam etmiştir,

X noter ben artık o iş yerinde çalışmamaktayım, zaten orası noterlik olarak kiralanmıştı ve noterlik kanunun 47. maddesine göre ilişiğinin noterlikten kesildiğinden vekilinin kira sözleşmesinden sorumlu olacağını iddia etmektediré!

Sizce:

X noter kendi namına imzaladığı kira sözleşmesi noterlikten ilişiği kesildiğinde düşer mı?
X noterin kiralayanı bundan haberdar etmesi gerekmez mıydı?
Her ne kadar kira sözleşmesinde kiralanan yerin kullanım amacının noter dairesi olduğu yazılsa da bu hususun kira sözleşmesi tarafı olan x noteri uyarlama davasına taraf olmaması için haklı kılar mı?

Bilgi ve tecrübelerinizi paylaşmanızı saygıyla dilerim.
Teşekkür ederim,
Old 30-01-2023, 19:07   #2
Admin

 
Varsayılan

3. Hukuk Dairesi 2017/6794 E. , 2019/3679 K.
Alıntı:
Taraflar arasındaki kira alacağı ve tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı ve davalı ... tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacılar; maliki oldukları iki adet bağımsız bölümün işyeri olarak 01.01.2006 başlangıç tarihli kira sözleşmesi ile davalılardan ...'ya kiralandığını, adı geçenin daha sonra kendilerine haber vermeksizin mecuru davalı ...'e devrettiğini, kira sözleşmesinin taraflarca fesih edilmediğinden 01/01/2015 tarihine kadar uzadığını, davalıların 2014 yılı Mart ve Nisan aylarına ait kira bedelini de ödemediklerini, mecurun 17/03/2014 tarihinde itirazi kayıt ile teslim edildiğini, bağımsız bölümlerin hasarlı olduğunun ve mimari yapılarının değiştirildiğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin talep hakları saklı kalmak kaydıyla 100,00 TL tazminatın temerrüt tarihinden itibaren işlemiş faizi ile birlikte ve toplam 1.692,00 TL kira bedelinin davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı ...; taşınmazın 01/05/1997 tarihinde Exx Noterliği adına kiralandığını, Noterlik kanunu gereği yaş haddi dolayısıyla 25/10/2013 tarihinde emekli olduğunu diğer davalının 05/12/2013 tarihinde atandığını, 1 ve 4 no'lu bağımsız hükümlerin davacılar tarafından birleşik şekilde satın alındığını, zemin seramiklerinin kiraya veren ile yapılan görüşme sonucunda kendisince kaplatıldığını, zaten yırtık olan marleylerin de bedelinin istenemeyeceğini, gayrimenkuldeki pimapenlerin ve iyileştirmelerin müvekkilince yaptırıldığını savunarak, davanın reddini dilemiştir.
Davalı ...; dava konusu taşınmazın Noterlik Dairesi olarak kullanılmakta iken 06/12/2013 tarihinde Exx Noterliğine atandığını, yerin noterlik dairesinin ihtiyaçlarına cevap verecek nitelikte olmadığını görmesi üzerine, gerekli işlemleri yaparak durumu Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğüne bildirdiğini, karar gereğince de Noterlik Dairesinin 2014 yılı Ocak ayı içerisinde taşınmazın boşaltıldığını, davacılara şifai olarak 01/02/2014 tarihi itibariyle boşaltıldığının söylendiğini bu girişimin sonuçsuz kalması

üzerine de anahtarların ... Noterliğine 04/03/2014 tarihinde teslim edilip ihtarname gönderildiğini ve anahtarların 17/03/2014 tarihinde teslim alındığını ileri sürerek davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece; Bilirkişi Kurulu raporu ve ek raporu doğrultusunda; davanın kısmen kabulü ile 4.424,74 TL hasar bedeli ve kira alacağı bedelinin 1.792 TL nin 28/03/2014 temmerrüd tarihinden itibaren , 2.632,74 TL nin ise 10/02/2016 ıslah tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalı ...'den alınarak davacıya verilmesine, diğer Davalı ... aleyhine açılan davanın hüsumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiş, hüküm davacı ve davalı ... tarafından temyiz edilmiştir.
Dava; kira sözleşmesine dayalı, ödenmeyen kira bedeli ve maddi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili istemine ilişkindir.
Taraflar arasında 01/01/2006 başlangıç tarihli ve 1 yıl süreli kira sözleşmesinin varlığı hususunda bir ihtilaf bulunmamaktadır. Sözleşmenin kiraya veren ... ve ... vekili ... ile kiracı ... Noterliği adına ...Noteri ... arasında akdedildiği, 01/01/2006 başlangıç tarihli ve 1 yıl süreli olduğu Sözleşmenin "Kiralanan şeyin ne için kullanılacağı" başlıklı bölümünde "Noterlik Dairesi" şeklinde ibareye yer verildiği görülmektedir.
Tüm dosya kapsamından; dava konusu 1 ve 4 nolu bağımsız bölümlerin noterlik dairesi olarak kiraya verildiği sonradan devralan davacılar ile noterlik adına kiracı sıfatıyla davalılardan ... arasında yeniden kira sözleşmesi akdedildiği ve kiralananın 17/03/2014 tarihinde tahliye edildiği anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle davalıların sözleşme bakımından sorumlu olup olmadıkları üzerinde durmak gerekmiş, dava konusu sözleşmenin noterlik adına yapılmış olması nedeniyle Noterlik Kanunu 'nun ilgili hükmünün değerlendirilmesi yoluna gidilmiştir.
Noterlik Kanunu'nun "Dairenin Niteliği ve Kiralanması" başlıklı 40. maddesi ; Noterlik dairesi, resmi daire sayılır. Kira sözleşmesi daire adına noter tarafından yapılır. Noterlik dairesinin her türlü gideri notere aittir. “ şeklindedir.
Yasa hükmünden noterlik dairesi olarak kullanılmak üzere kiralanan taşınmazların kira sözleşmesinin daire adına yapıldığının belirtildiği ve noterlik dairesinin giderlerinin notere ait olacağının belirtildiği bu haliyle noter olarak görev yapan kişilerin kendileri sözleşmeyi akdetmeseler dahi sözleşme ile bağlı olacakları açıktır.
Somut uyuşmazlıkta; her ne kadar kira akti davacılar ile davalı ... arasında akdedilmiş ise de adı geçenin 25/10/2013 tarihinde emekli olduğu ve noter olarak davalı ...'in atandığı anlaşılmakla, yukarıda geçen yasa hükümleri uyarınca sözleşmenin davalı ... bakımından da hüküm ifade edeceğinin kabulü gerekir.
Konunun aydınlatılması için öncelikle müteselsil sorumluluk kavramı üzerinde durulmasında yarar bulunmaktadır.
" Müteselsil borçluluk bir irade beyanı veya kanun hükmü dolayısıyla bir edimin birden ziyade borçlulardan her birinin tamamını ifa etmekle yükümlü bulunduğu, alacaklının ise tamamını ancak bir defa ifa etmek üzere edimi borçlulardan dilediği birinden talep etmeye yetkili olduğu ve borçlulardan birinin ifası veya ifa yerini tutan fiiliyle diğerlerinin bu oranda alacaklıya karşı borçtan kurtulacakları bir birlikte borçluluk halidir (Akıntürk, T.: Müteselsil Borçluluk, Ankara 1971, s.35).

Gerçekten de birden ziyade kimse, alacaklıya karşı aynı sebepten dolayı ve her biri borcun tamamı için “asıl borçlu” sıfatıyla borçlu olurlarsa, müteselsil borçluluktan bahsedilebilecektir (Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 7. Baskı, İstanbul 1993, s.285).
Müteselsil borçluluğun kaynakları, diğer bir ifadeyle birden fazla borçlular arasında teselsül ilişkisinin hangi sebeplerden ileri geldiği, 818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu’nun (BK) 141’inci maddesinde düzenlenmiştir. Maddeye göre,
“Alacaklıya karşı, her biri borcun mecmuundan mesul olmağı iltizam ettiklerini beyan eden müteaddit borçlular arasında teselsül vardır.
Böyle bir beyanın fıkdanı halinde teselsül ancak kanunun tayin ettiği hallerde olur”.
Benzer düzenleme 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 162’nci maddesinde de yer almıştır. İlgili madde,
“Birden çok borçludan her biri, alacaklıya karşı borcun tamamından sorumlu olmayı kabul ettiğini bildirirse, müteselsil borçluluk doğar.
Böyle bir bildirim yoksa, müteselsil borçluluk ancak kanunda öngörülen hâllerde doğar.” Hükmünü içermektedir.
Görüldüğü üzere hem 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 141’inci maddesinde hem de 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 162’nci maddesinde müteselsil borçluluğu doğuran iki kaynak kabul edilmiştir. Bunlardan ilki birinci fıkra uyarınca irade beyanı ile meydana gelen, “iradeden” kaynaklanan müteselsil borçluluk, diğeri ise ikinci fıkrada belirtildiği üzere kanunun öngördüğü hallerde ortaya çıkan “kanundan” kaynaklanan müteselsil borçluluktur.
Kanundan kaynaklanan teselsül müteselsil borçluluğun doğrudan doğruya bir kanundan kaynaklanması halidir. Diğer bir ifadeyle bizzat kanun koyucu tarafından öngörülen müteselsil borçluluk durumudur.
Müteselsil sorumluluk, hem maddi zararın hem de manevi zararın tazmininde söz konusu olur. Birden çok kişinin bir zarardan sorumlu olması için bu zararın tek ve aynı zarar olması gerekir. Bölünemeyen, zarar verenlerden her birine paylaştırılması mümkün olmayan zarara tek zarar denilir. Buna karşılık, zarar verenlerden her biri, bağımsız bir zarara neden olmuş veya zararın tespiti mümkün bir kısmına sebep olmuşsa, müteselsil sorumluluk değil, kısmi sorumluluk söz konusu olur. Bu taktirde zarar verenlerden her biri, sebep olduğu zararı veya kısmi zararı tazmin eder (Eren, s.833).
Müteselsil sorumluluğu doğuran sebepler 818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu’nun 50’nci maddesinde ve Türk Borçlar Kanunu’nun 61’inci maddesinde ortaya konulmuştur.
818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu’nun “Müteselsil mesuliyet” ana başlığını, “Haksız fiil halinde” alt başlığını taşıyan 50’nci maddesinin birinci cümlesi “Birden ziyade kimseler birlikte bir zarar ika ettikleri takdirde müşevvik ile asıl fail ve fer'an methali olanlar, tefrik edilmeksizin müteselsilen mesul olurlar.” şeklinde düzenlenmiştir.
Müteselsil sorumluluk iki ilkeyi beraberinde getirir. Bu ilkelerden birisi zarar verenle zarar gören arasındaki ilişki, diğer bir anlatımla dış ilişki (BK’nın 50’nci, TBK’nın 61’inci maddesi); ikincisi ise zarar verenler arasındaki ilişki, diğer bir anlatımla iç ilişkidir (TBK’nın 62’nci maddesi).
Zarar gören ile zarar veren arasındaki ilişkiyi düzenleyen dış ilişki müteselsil sorumluluğun ilk ilkesi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Müteselsil sorumluluk, zarar görene diğer borç ilişkilerine oranla zarar verenler karşısında daha güçlü ve ayrıcalıklı bir durum sağlar. Buna göre, zarar gören tazminatın tamamını, dilediği taktirde zarar verenlerin tamamından talep edebileceği gibi, bir kısmından veya sadece birinden de talep edebilir (Eren, s.840).
Diğer bir ifadeyle alacaklı, borçluların hepsini birden takip veya dava edebileceği gibi, bunların içinden dilediği birini veya bir kaçını da takip veya dava edebilir. İşte alacaklının, borçlulardan dilediğini ya da dilediklerini ifa istemine muhatap tutabilmesi, onun bir seçim hakkına sahip bulunduğunu gösterir. Alacaklının bu hakkı borç tamamen ödeninceye kadar devam eder (Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, s.285). Bu durumda kişilerin yarışmasından (Personenkonkurenz) bahsedilir (Antalya, G.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Cilt II, İstanbul 2017, s.545).
Alacaklının, ifayı borçluların birinden istemesi ya da yalnız onu dava etmesi veya ifaya mahkûm ettirmesi, diğer borçluları borçtan kurtarmaya yetmez. Diğer borçluları ifa yükümünden kurtaran şey, ifa istemine muhatap olan borçlunun ifada bulunmasıdır; sadece mahkûm olması değil! Kısaca, alacaklı, borçlulardan birini takip veya dava ettikten, hatta onu mahkûm ettirdikten sonra bile -ifayı tamamen elde etmedikçe- diğer borçlulara başvurmak hakkını muhafaza eder (Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, s.286).
Tazminatın tamamının zarar verenlerden yalnız birisine karşı açılan davada talep edebilmesi, zarar görene ispat ve tahsil kolaylığı sağlar. Buna göre, zarar gören tazminat davasını en sağlam ispat araçlarına sahip olduğu zarar verene karşı açabileceği gibi, böyle bir davayı, tazminatı ödeme gücü en fazla olan zarar verene karşı da açabilir. Bu sayede zarar gören zarar verenlerden her birini ayrı ayrı dava edip, sayısız zahmetlere katlanacağı yerde, tamamı aleyhine açacağı bir tek dava ile de kolayca sonuca ulaşabilir. Keza, zarar görenin, tazminat alacağının bir kısmını, bir zarar verenden, diğer kısmını da diğer zarar verenden istemesi mümkündür. Ancak, burada “tek zarar, tek tazminat ilkesi” geçerli olduğundan, tazminat ödeme borcu, zarar verenlerden biri tarafından yerine getirildiği oranda sona erer. Zarar verenlerden biri, tazminatın tamamını ödediği taktirde, borç ortadan kalkar, dolayısıyla, zarar gören böyle bir halde artık diğer zarar verenlerden tazminat talep edemez (Eren, s.840).
Zarar verenlerin her biri zarar görenin uğramış olduğu zararın nedeniyle doğan tazminatın tamamından sorumlu olup, bu sorumluluk borcun ödenmesine kadar devam eder.
Tazminatın kendi payına düşeninden fazlasını ödeyen kişi, bu fazla ödemesi için, diğer müteselsil sorumlulara karşı rücu hakkına sahip olur (Antalya, s.554).
TBK’nın 62’nci maddesi iç ilişkiyi düzenlemiştir. Bu maddeye göre tazminatın kendi payına düşeninden fazlasını ödeyen kişi, bu fazla ödemesi için, diğer müteselsil sorumlulara karşı rücu hakkına sahiptir ve zarar görenin haklarına halef olur ve buradaki rücuda teselsül değil, pay esası geçerlidir.
TBK. m. 62, sorumluluk hukuku yönünden bir rücu düzeni öngörmüştür. TBK. m. 167 ise, sözleşmeye dayalı müteselsil borçlarda rücu düzenini belirlemiştir. Aynı husus KTK. m. 88/II’de de araç işletenin sorumluluğu yönünden düzenlenmiştir.
Müteselsil sorumluluğa ilişkin bu açıklamalardan sonra somut uyuşmazlığa bakıldığında; davalıların noter sıfatıyla noterlik adına yapılan kira sözleşmesi nedeniyle sorumlulukları bulunmaktadır. Davacıların istemlerini müteselsil sorumlu durumunda bulunan her iki davalıdan isteyebileceği ve davalıların her birinin zarar gören davacılara karşı sanki zarara tek başına sebebiyet vermiş gibi yükümlülüğünün bulunduğu, dolayısıyla

zarardan sorumlu olan davalı ... ve davalı ... 'in kusur oranlarının tazminat talebinde bulunan davacıları etkilemeyektir. Bu durumda davacılar, zararın tamamını müteselsil sorumlu konumunda bulunan davalı ... da isteyebileceklerdir. Ancak, zarar verenlerin kusur oranları ancak kendi iç ilişkilerinde önem arz edecektir.
Bu itibarla; mahkemece yukarıda yazılı yasal hükümler bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin, eksik araştırma ve inceleme sonucu, yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, hükmün bu nedenlerle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz eden davacılar ve davalı ... 'e iadesine, 6100 sayılı HMK'nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440.maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 24/04/2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.



Old 30-01-2023, 20:01   #3
umutlaw

 
Varsayılan

Sayın admin her zamanki nezaketiniz için çok teşekkür ederim izninizle şahsi görüşlerinizi bu konu hakkında öğrenmek istiyorum. Teşekkür ederim.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Kiracının kiraladığı dükkanı sözleşmenin bitiminden 6 ay önce terk etmesi Av.Said ALLAHVERDİ Meslektaşların Soruları 0 27-09-2014 22:51
haber vermeden evden ayrılmak Konuk Kadınlara Hukuki Destek Merkezi (KAHDEM) 1 12-04-2013 18:58
müvekkilin, vekile haber vermeden şikayetinden vazgeçmesi, haklı istifa avukat ışık Meslektaşların Soruları 0 09-03-2012 19:11
eşim pasaportuma el koydu ve beni terk etti haber vermeden şegi Kadınlara Hukuki Destek Merkezi (KAHDEM) 1 26-07-2010 18:26
Avukatın meslektaşına haber vermeden karşı tarafla görüşmesi düzzgün Meslektaşların Soruları 2 04-03-2010 12:26


THS Sunucusu bu sayfayı 0,03849792 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.