Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Yazdıklarımız - Yazdıklarınız. Üyelerimizin yazdığı ve bizlerle paylaştığı şiir, öykü, deneme ve diğer yazınsal türler.

Aslan Terbiyecisi

Yanıt
Old 11-01-2007, 01:30   #1
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan Aslan Terbiyecisi

ASLAN TERBİYECİSİ


Kafesteki aslanlara bir kez daha baktı.
Biraz sonra gösteri başlayacaktı.

**

Her gece aynı ritüellerle kendini tekrar eden gösteri için, uzun zamandır heyecan duymuyordu. Hatta iç sıkıntısı veren bir durum bile diyebilirdi. Rastlantısal olarak gidilmiş bir yol, bilerek ve isteyerek seçilmemiş bir işti. Bir anlam ifade etmiyordu. Binlerce yaşam kazanma biçiminden biriydi, o kadar.

İlk kez kafeslerine girdiği günü anımsadı... Kalbinin duracağını sanmış, soluk almakta zorlanmıştı. İkinci adımından sonra vahşi bir pençenin altında can vereceği anı beklemiş, ama korktuğu gibi olmamıştı. Ne de olsa doğanın kanunları altında değil, insan eliyle giydirilmiş bir düzeneğin içinde buluşmuşlardı. Ve sanki aslanlar, ölümünün onları kafeslerinden kurtarmaya yetmeyeceğini biliyorlar da o yüzden saldırmıyorlar gibi bir hisse kapılmıştı. Akıldışı gelmişti ama yine de öyle hissetmişti. Bugün de öyle düşünüyordu. İlk buluşmalarından aklında kalan en keskin izlenim buydu. İnsan ve hayvan ırkı arasında aşılamayacağına inandığı en büyük farklılığın altını, göz göze geldiği ilk sürmeli bakış kopkoyu çizmişti. Onlar, yaşamsal bir seçme dayatmadığı sürece öldürmeye kalkışmıyordu.

Sakinleştirici iğnelerinden sonra, aslandan başka her şeye benzeyen kafestekiler için bir acıma duygusu yoklayıp geçti yüreğini. Daima bir kafesin içinde olmak… Yeterince sıkıntılı olmalı diye düşündü. Hiç olmazsa demirin soğuğunu duyumsamaz oluyorlardı. Tabiatlarına taban tabana zıt bir
teslimiyete ve doğal olmayan bir uysallığa büründürüyordu iğneler onları. Yaptığı işten aldığı bir haz yoktu. Sahnedekilere keyif verenin ne olduğunu da anlamıyordu. Çığlıklar atmalarına, avuçlarını patlatmak istercesine alkış tutmalarına, taşkın coşkularına neyin neden olduğunu belki binlerce kez düşünmüştü... Alt tarafı bir oyundu bu, bir gösteriydi. Dışarıda, kendinden geçmemiş, iğnelenmemiş bir aslan, onu ilk istediğinde paramparça ederdi. Sergilenen gerçek değildi. Aldatmacanın , hileye başvurmanın nesi keyifli olabilirdi ? İzleyici olarak bir sirk gösterisine hiç katılmamıştı, kendi belleğinden yardım alma umudu yoktu. Neyse ne diye geçirdi aklından. İki saat sonra bu tuhaf yerden bir sonraki geceye kadar da olsa uzak kalacağını bilmek güzeldi.

**

Ve sonra aniden, kulaklarını tırmalayan bir gürültüyle kendine geldi. Alkış sesleri! Sahnedeydi!

Ama nasıl olurdu?

**

Parmak uçlarına kadar buz kestiğini ayrımsadı. Hala az önceki gibi kırbacının simli topuzuyla oynuyor, gözde aslanı sürmeliyle konuşuyordu. Sürmelinin gözleri işte hala gözbebeklerinin içinde, aynı yerdeydi. Kare gözlerinde asılı kalmıştı.

Sürmeliyi aradı tedirginlikle. Çoktan görevine başlamış, dönen çemberin içine girmiş, esneyerek ona bakıyor , tembelce kırbacın komutunu bekliyordu. Kafes değişimi ne zaman yapılmış, aslanlar ne zaman halat tünelini geçmişlerdi? Ya kendisi ? Ne zaman kulis arkasını terk etmiş ve sahnesini almıştı… Bilinci bu kadar mı uyuşmuştu… Ama hayır! Bu “alışkanlık” olmalıydı... Normaldi. O profesyoneldi. Toparlandı.

Yaşadığı bu kısa süreli şaşkınlığın, izleyiciler tarafından yapmakta olduğu “zor” gösterinin heyecanı olarak algılandığını ayrımsayarak rahatladı. Doğrusu kendini ne denli zorlasa, böyle bir heyecan oyunu oynayamazdı. Gülümsedi…

“Gösteri” başlamıştı.

**

Ve şimdi, aslanlar kafesin içinde, tüm izleyiciler de onun sahnesinde tutsağıydılar. Bu gece de O; tümünün efendisiydi.

**

Sahnedeyken bir tür yarı tanrıydı. Bir yanda onun/kırbacın komutunu bekleyen vahşi doğanın kral ve kraliçeleri, bir yanda doğanın en vahşi hayvanını bir sirk böceğine çeviren “O”… Yüzü buruştu yeniden. Alkış sesleri nicedir Pavlov’un komutuyla eşdeğer bir etki yaratıyordu üzerinde. Saniyelerle ölçülecek bir zaman diliminde duyumsuyor olsa da bu yanılgıyı, kapıldığı anlık güce tapınma ve hele bunun gülünç bir yanılgı oluşunun fazlasıyla farkında oluşu, her tekrarlanışında kendine biraz daha fazla kızmasına neden oluyordu.


Sürmeliyle göz göze geldi…İki ırk arasındaki aşılmaz duvarları ona ilk duyuran bakışlar onunkilerdi. Kaç acı deneyimlemişti bu kadar uysal/bu kadar yenik durabilmesi için bugün. Şiddet ve güdümleme, doğayı bile sahnelenen bir oyuna çevirebiliyordu. Bir oyun, bir kandırmaca, bir topluluğu anlamsızca nasıl bunca eğlendirebiliyordu, en çok bunu anlamıyordu.Birden paniğe kapıldı.Böyle karamsar olmak istemiyordu ama, şiddet ve itaat dengesi arasındaki şaşmaz orantıyı da görmezden gelemiyordu. Şiddet arttıkça, itaat de artıyordu. Şiddetin artması olağan dengeleri alaşağı ediyor, tüm doğal düzenekleri yerle bir ediyordu.

Ve doğal olmayan gerçekleşiyordu. Doğal olmayan, gerçek oluyordu.

Şiddetin azalması ve giderek yok olmasıysa, bu sahnenin de varolmaması demekti. Gerçekte bunu kimse istemezdi. İnsan ve hayvan ırkı arasındaki farklılıklardan bir diğeri de bu olmalıydı. Onların şiddetinde kendiliğindenlik ve şaşmaz bir ölçülülük, insanın şiddetinde ise irade ve kendi eli mahsulü öğretiler vardı. Kuşaktan kuşağa farklı öğretilere teslim olmuştuk. Olmaya da devam ediyorduk. Şiddetin tarzını öğretiler belirliyordu. Öğretiler değiştikçe şiddet de biçim değiştiriyor ama asla yok olmuyordu. Ve dahası, şiddet için zorunluluk hali gerekmiyordu. Düzen adına düzensizlikler, adalet adına adaletsizlikler, özgürlük ve barış adına ölümler yaratıyorduk. Zaman zaman farklı öğretiler bazı zaman dilimlerinde kesişiyor, birbirinin içinden geçiyor , uygulayıcılarının kafası karışıyordu. Denklemleri eşitleyecek tek bir doğru parametresi bulmak ne kadar güçtü. Ve işte o zaman, “aslolan yaşam” diyerek işin içinden çıkmaya çalışıyorduk. Aslolan yaşam…

Ama insanca yaşam, özgürlüğü de zorunlu kılıyordu. Peki ya kimin için özgürlük? Aşılması en zor soru buydu. Tüm insanlığı kaosa bulayan, kıyımlara kırımlara neden olan, nesillerden nesillere değişen sayısız farklı öğretiye can veren, beyinleri birbirine ters düşüren, insanlığı kendi içinde bitmek bilmeyen bir mücadeleye tutsak eden de buydu. Aslında herkes kendi özgürlüğünü istiyordu. Sadece sınırlarımızı belirlemek zordu. Bir coğrafi haritadaki çizim belirginliklerinden yoksun yaşamlarımıza, yapay ve görülmez haritalar çiziyor, karalıyor, yeniden ve yeniden çizip karalayıp duruyorduk. Hangi haritanın egemen olacağına da, yeni çizim kararlarını verenlerin sayısı, bakışı, şiddet eğilimleri ve yaptırım güçlerinin etkililiği karar veriyordu. Döneme egemen haritayla kişisel haritamızsa sık sık örtüşmüyordu. O zaman ya us/lanıyor ya da us/landırılıyorduk. Doğru akıl, egemen akıldı.

Şimdi bu sahnede, güçlü haritanın kendisininki olması gibi... Aslanlar, onun coğrafyasında ilerliyordu...

**

Kırbacının havada bilmem kaçıncı kez şaklamasıyla kendine geldi ve ansızın durdu. Oyunu bilerek sürdürmek delilikti.

**

Yavaşça kafesin kapısına doğru ilerledi. Kapıyı açtı. Kafesten çıkmakla kalmak arasında sancıyla bocaladı. Böyle bir seçme olduğuna uyanmasaydı hiç... Ama nicedir kuliste zaman geçiriyor ve artık biliyordu. Yaşamda kulisler varsa farkındalık da vardı ve yaşam bir oyuna tutsak edilecek kadar değersiz olamazdı, olmamalıydı.

Kafesin içinde kalmak ya da çıkmak... Şimdi ikisi birbirinin içinden çıkmaya uğraşıyor, alışkanlığın ve koşullanmışlığın uyuşturduğu bilincin vaad ettiği rahatlık ile, dayatmaların ve oyunun ayrımındaki uyuşturulamamış bilinç aralığının vaadi olan ve kesinlikle kolaylık vaad etmeyen gerçekliğin savaşı yaşanıyordu. Evet ikisi de zordu ama, kalmak bütünüyle anlamsızdı. Dönüp aslanlara baktı. Kımıldamıyorlardı. Sürmeliyi aradı göz ucuyla. Bakışları buluşmuyordu.

Sürmelinin gözü elindeki kırbaçta asılı kalmıştı…

**

Kırbacı usulca yere bıraktı. Kapıyı kapatmadan çıktı. İzleyicilerin şaşkın ve sabitlenmiş bakışları arasından geçip, bir izleyici koltuğuna oturdu. Aslanlarda herhangi bir kıpırdanma yoktu. Sürmeliyeyse gönül borcu vardı... Onu bekliyordu. Her bağlılık biraz da borçluluktu. Hiç olmazsa o
kaçıp kurtulsun istiyordu. Biraz daha bekledi, bekledi. Sürmeli sabitlenmiş bakışlarla yerdeki kırbaca bakıyor, kulis ardındaki öfkeli bağırışlar gitgide artıyordu. Ve nihayet, en az tüm diğerleri kadar öfkeli olan bir başka meslektaşı, öfke denizinde boğulan gösteri sahiplerinin yanından hızla ayrılıp, bir kırbaçla kafese daldı.

Sürmeli şimdi, diğer kırbaca bakıyordu…

**

Belki sürmeli haklıydı. Kafka’nın da dediği gibi belki, biz kafesleri değil, kafesler bizi aramaktaydı. Ve onlar her yerdeydi.

**

Aslan terbiyeciliği işinden o gün vazgeçti.

Bir daha hiç sirke gitmedi.






Şehper Ferda DEMİREL

11.09.2005, Ayvalık
Old 11-01-2007, 01:44   #2
ömer adaleti

 
Varsayılan

Elinize sağlık,
Aslan terbiyecisi rolünde olanlar,bazı coğrafyalarda aynı yöntemi uyguladılar ve uyguluyorlar.
Bir yerde uygulayamadılar,1918-1920 yıllarında Anadoluda,Anadolu aslanlarına karşı uygulayamadılar.Ama işlerini iyi bilenler.AB uyuşturucu iğnesini yaparak,her ne olursa olsun hedeflerine ulaşmak istiyorlar.Bilmiyorlarki Anadoluda uyuşmayan nice aslanlar var.
Sevgi ve saygılarımla
Old 11-01-2007, 20:18   #3
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Sayın Ömer Adaleti,

Yazımda hiç bir siyasi kasıt ya da işaret etme yoktur.

Aslan terbiyecisi sıradan biridir. Yegane farklılığı, sorgulayan biridir. Bu sorgulamasının nihayetinde, geçici olarak ulaştığı sonuç, oyunu terketmesidir.

Hikaye burda bitmiyor elbet. Yazının sonu bize sonrasıyla ilgili ipucu vermiyor.

Kafka mı haklı, yoksa aslan terbiyecisi mi?

Yanıtı bilinmiyor

Saygılarım ve teşekkürlerimle...
Old 11-01-2007, 21:02   #4
ömer adaleti

 
Varsayılan

Belkide yanıtı bize bırakıldı,bana göre olan yanıtı verdim,ve benim yanıtımında hiç bir siyasi mesajı yok,tarihin yazdığı gerçekler. Teşekkür ediyorum.
Saygı ve sevgilerimle...
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Kaplumbağa terbiyecisi.. cLaW Site Lokali 2 14-12-2006 22:55
Danıştay saldırısı Faili Alparslan Aslan’ın avukatlığı askıya alındı ! Av.Ayşe Hukuk Haberleri 5 13-08-2006 19:19


THS Sunucusu bu sayfayı 0,03491306 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.