Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

failin belirlenememesi

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 24-01-2007, 00:47   #1
dark

 
Varsayılan failin belirlenememesi

4 kişi maktüle bıcakla saldırır maktülün vücudunda 20 bıçak darbesi tespit edilir ancak öldürücü darbenin sanıklardan hangisine ait olduğu belirlenemez bu durumda ‘’YARDIM ETME’’ OLARAK KABULÜ İLE SANIKLAR LEHİNE 39. MADDE HÜKMÜNÜN UYGULANMASI 'na olanak varmıdır?

Kasten öldürmenin nitelikli hali söz konusu olsa yardım etme olarak kabulü ne derece doğrudur?

Yardım etme
MADDE 39. - (1) Suçun işlenmesine yardım eden kişiye, işlenen suçun ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirmesi halinde, onbeş yıldan yirmi yıla; müebbet hapis cezasını gerektirmesi halinde, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hallerde cezanın yarısı indirilir. Ancak, bu durumda verilecek ceza sekiz yılı geçemez.
(2) Aşağıdaki hallerde kişi işlenen suçtan dolayı yardım eden sıfatıyla sorumlu olur:
a) Suç işlemeye teşvik etmek veya suç işleme kararını kuvvetlendirmek veya fiilin işlenmesinden sonra yardımda bulunacağını vaat etmek.
b) Suçun nasıl işleneceği hususunda yol göstermek veya fiilin işlenmesinde kullanılan araçları sağlamak.
c) Suçun işlenmesinden önce veya işlenmesi sırasında yardımda bulunarak icrasını kolaylaştırmak.
Old 24-01-2007, 01:54   #2
mutlakadalet

 
Varsayılan

Sayın Dark, sormuş olduğunuz soruya yanıt verebilmek için, bu kişiler arasında iştirak iradesinin olup olmadığına bakmak gerekecektir. Bu bakımdan çeşitli varsayımlar altında belirlemeler yaparsak:

1- Söz konusu kişiler arasında, adam öldürmeye ilişkin olarak iştirak iradesi varsa, dört kişiden dördü de TCK m.37 bağlamında adam öldürme suçundan sorumlu olacaktır.

2- Söz konusu kişiler arasında, yaralamaya yahut tehdide ilişkin bir iştirak iradesi varsa, ölüm sonucundan sorumlu olacaklar; bu iştirak iradesine aykırı olarak hareket sergilemiş bulunanlardır; ancak iştirak iradesini aşan, bu şeriklerin davranışları diğer şerikler tarafından öngörülebilecek nitelikte ise, o zaman diğer şerikler de söz konusu sonuçtan sorumlu olacaklardır.

3- Soruda verilmiş bilgilere baktığımızda, elimizde şu veriler var:

a- Adam öldürme fiili
b- Bu fiili gerçekleştirdiğini düşündüğümüz dört fail

Bu duruma ilişkin olarak yanıt vermeden önce, benzer bir olayla konuyu genişletip, Yargıtay’ın tutumundan bahsedip, olması gerekenin ne yönde olduğuna ilişkin olarak belirlemeler yapalım.

İki kişi birbirinden habersiz olarak öldürmek istedikleri bir kişiye, aynı anda, silahlarıyla ateş ederler. Öldürülmek istenen kişi ölür; ancak bu kişinin, hangi şahsın silahından çıkan kurşunla öldüğü tespit edilemez. Yargıtay, bu durumda, her iki kişiye de adam öldürme suçunun cezasını verip, belli bir miktar indirim yapmaktaydı; ancak bu tutum, bir tarafı ödüllendirip, diğer tarafı cezalandırdığı gerekçesiyle eleştirilmiş ve şu yönde bir karar verilmesi gerektiği savunulmuştur. İlgili olayda “kuşkudan sanık yararlanır” ilkesi gereğince, adam öldürmenin tam cezasından sorumlu tutulmamalı. Söz konusu olayda bilinen, iki failin de öldürmek kastıyla hareket ettiğidir. Şu halde her iki fail de adam öldürmeye teşebbüsten sorumlu tutulmalıdır. Sizin vermiş olduğunuz örnekle bağlantı kurmaya çalışırsak; vermiş olduğum örnekte, faillerin birbirlerinden haberleri dahi yoktur; ancak sizin vermiş olduğunuz örnekte, failler, omuz omuza hareket etmektedir. Şu durumda dört failin aralarında iştirak iradesinin olmadığını iddia etmek güçtür; bununla birlikte çeşitli varsayımları değerlendirdiğimiz için, iştirak iradesinin olmadığını kabul edersek; dört faili de adam öldürmeye teşebbüsten sorumlu tutarız; ancak biraz önce de belirttiğim üzere, bu kişiler arasında iştirak iradesinin olması, kuvvetle muhtemeldir. Şu halde iştirak iradesinin ne yönde olduğuna bakmak gerekir. Şayet iştirak iradesi, adam öldürmeye ilişkin ise 1 numaralı seçenekte vermiş olduğu yanıt, yaralamaya yahut tehdide ilişkin ise 2 numaralı seçenekte vermiş olduğum yanıt uygulanmalıdır.

Sizin belirttiğiniz “yardım etme”’den sorumlu tutmak ise, hiçbir varsayım altında mümkün değildir. Mümkün değildir; çünkü ilgili olayda dört kişi de bizatihi fail olarak olaya karışmıştır. Şayet ilgili olayda üç kişi fail olarak yer alsa da 4.kişi bu kişilere bıçak temin etse, bu 4.kişiyi madde 39, fıkra 2, (b) bendi gereğince “yardım etme”’den sorumlu tutabilirdik.

Saygılarımla
Old 24-01-2007, 16:30   #3
dark

 
Varsayılan

Sayın Mutlakadalet ;
Yardımcı faillik biçimleri yasada tek tek sayılmıştır. Sanıkların eylemleri yardımcı faillik durumu olarak yasada sayılan hallere bence de uymamaktadır..yapmış olduğunuz yorumlara ve açıklamaya katılıyorum ancak bu madde uygulamasında da yanlış yorumlamalar olduğuna dair (haksız tahrik v.b maddelerin yorumu gibi)failin belirlenememesi halinde verilen 39. madde olarak (yardım etme) kabul edilen birkaçtane gerekçeli yerel mahkeme kararı inceledim ve bu yonde karar verilmiş olduğunu gördüm...yorumlama ve uygulamada verilen hükümlerin tartışılması taraftarıydım ben de 39. maddenin uygulanmaması gerektiği kanaatindeyim..

Saygılar...
Old 24-01-2007, 16:39   #4
mutlakadalet

 
Varsayılan

Pardon o zaman ben yanlış anladım O halde yukarıda yaptığım açıklamalar dolayısıyla ben de sizinle aynı düşünceyi paylaşıyorum. Yani illgili olaya ilişkin olarak yardım etme dolayısıyla cezanın tayin edilmesini isabetli bulmuyorum.

Saygılarımla
Old 26-01-2007, 01:22   #5
Mert Evrenkaya

 
Varsayılan

2. fıkranın c bendine bakarak yaptığınız yoruma katılmıyorum.Mutlaka burada müşterek faillik söz konusu fakat c bendinde anlatılmak istenenin faile saklanması husunda veya kaçmasına yardım etmek gibi anlaşılması gerektiğini düşünüyorum.Yardım etme hükümlerini dar yorumlarsak neticeye doğrudan neden olmuş kişiyi yardım eden olarak algılayamayız, ancak suça fer'i iştirak edenleri yardım eden olarak nitelendirebiliriz.
SAYGILARIMLA
Old 26-01-2007, 12:55   #6
tuğba2007

 
Varsayılan ???

Söz konusu olayda faillerden herbirinin maktülü öldürme kastı olduğu için,faillerin herbiri kasten adam öldürmeden yargılanır.TCK 39 dan yararlanamazlar.
Old 29-01-2007, 14:39   #7
Seyda

 
Varsayılan 765 sayılı TCK ama yine de işimize yarayabilir :)

T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu

E:2003/1-82
K:2003/143
T:06.05.2003



Adam öldürmek suçundan sanıklardan M.A.'ın TCY.nın 448, 463, 51/1, 59, 81/1-3-4. maddeleri uyarınca 7 yıl 6 ay 1 gün ağır hapis, sanık İ.K.'in ise TCY.nın 448, 463, 51/1 ve 59. maddeleri uyarınca 7 yıl 6 ay ağır hapis cezasıyla cezalandırılmalarına ilişkin İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesince 02.05.2001 gün ve 109-152 sayı ile verilen kararın katılan vekilleri ve sanıklar İ. ve M. vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 16.05.2002 gün ve 1021-1884 sayı ile;
"Her iki sanığın ele geçirilemeyen tabancaları ile maktüle çok sayıda öldürmek amacıyla ateş ettikleri, bunun sonunda maktülde 13 adet ateşli silah mermi girişinin oluştuğu, bunların da 3 adedinin öldürücü etkiye sahip olduğu ve bir tanesi hariç diğerlerinin yakın mesafeden atıldığı tüm dosya kapsamından anlaşılıp, mahkemece de böyle kabul edildiğine göre; maktüle vaki isabetlerin her bir silahtan çıkan mermi sayısıyla mukayeseli değerlendirmesi de dikkate alındığında sanıkların maktülü birlikte öldürdüklerinden TCK.nun 64/1. maddesi gereğince her bir sanığın TCK.nun 448, 51/1, 59. maddeleri ile cezalandırılması gerekirken, yazılı şekilde TCK.nun 463. maddesi gereğince cezalarından indirim yapılması suretiyle sanıklar hakkında noksan ceza tayini" isabetsizliğinden, Daire Üyelerinden S.Yetkin'in, "Maktüldeki girişlerin yakın veya yakına yakın uzaklıktan yapılması sanıkların fiillerinin 64/1. madde koşulları altında işlediklerinin kabulü için yeterli olmayıp, Yerel Mahkemenin suç niteliğini belirlemede bir isabetsizliği bulunmadığından sayın çoğunluğun suç vasfına yönelik bozma kararına katılmıyorum." şeklinde kullandığı karşı oyla ve oyçokluğuyla hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise 06.11.2002 gün ve 227-322 sayı ile; "Dosyada toplanan deliller, mevcut raporlar ile maktülde 13 adet ateşli silah yarası bulunup bunlardan 3 adeti müstakilen öldürücü etkiye sahiptir. 13 adet atıştan 1 tanesi uzak atış olup diğer 12 atış bitişik atış dışındaki mesafeden dolayısı ile yakın mesafeden yapılan atışlardır. Bu husus dosyada bulunan teknik bulgularla saptanmış durumdadır. Yargıtay 1. Ceza Dairesinin bozma ilamında iki sanığın yakın mesafeden attıkları ve maktülde isabet kaydettikleri 13 adet atıştan 12'sinin yakın atış olması ve 3 adetinin müstakilen öldürücü nitelikte bulunması, sanıklar M. ile İ.'in maktülü TCK'nun 64/1. maddesi yoluyla birlikte öldürdükleri gerekçesi olarak gösterilmiştir. Oysa yine mahkememizde dava konusu olan bir öldürme olayında mahkememizin 1999/198 esas sayılı dosyasında; maktülün 3 sanık tarafından 5 adet kesici delici alet yarası ile yaralayıp ayrıca 2 adet daha yara oluşturarak toplam 7 kez bıçaklanması ve bunlardan 3 adetinin müstakilen öldürücü nitelikte bulunması karşısında 3 adetinin dosyanın 3 sanığı tarafından ve hangisi tarafından gerçekleştirildiğinin belirlenememesi gerekçesi ile öldürücü 3 adet yaranın hangisi yada hangilerinin hangi sanık yada sanıklar tarafından yapıldığının saptanamaması nedeniyle mahkememizin TCK.463. maddesi uygulanmış ve bu kararda Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 24.6.2002 tarihli kararı ile onanmıştır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2.3.1992 tarih ve 1/33-56 sayılı kararında aynen;
"...Kanunumuz asli, fer'i fail ayırımı kabul ettiğine göre asil fail kimdir?
Faillerden herhangi birinin hareketi tek başına ele alındığında "Kanuni suç tipinde" tarif edilen hareket ve sonucu yaratan ( öldürmede ölümü vücuda sokan kimse ) asıl faildir.
Bu unsurlara göre 463. maddede tarif edilen fail, asli fail değildir. zira sonuç olan "ölümü" veya ölüm husule gelmemişse "yarayı vücuda sokan kimdir" belli olmamaktadır.
Feri failler için "fiil yapma" söz konusu olmadığına göre, 463. maddedeki fail, fer'i fail değildir. Çünkü, kanun metninde "fiili yapmak" sözcüğü yer almaktadır.
Öyle ise 463. madde nedir? Faili kimdir ?
Bu madde failin belli olmaması hali değildir. Hepsi irtikap eden "tetiğe basan, bıçağı vuran" sıfatında olan kişilerden ölümde veya yaralamada hangisinin hareketinin hedefle özleştiğinin, bütünleştiğinin, ölümü veya yarayı vücuda soktuğunun saptanamamış halidir.
Öyleyse suç; suç ortaklarının faaliyetlerinin yan yana icrası sırasında, bunlardan herhangi birine kesin ve tek olarak bağlanamayacak şekilde meydana gelmişse, müstakil fail belli değildir ve eşit ceza sorumluluğu vardır. Verilecek ceza fiillerinin ortalamasıdır.
Buna mukabil, faillerin fiillerinin birleşmesinden, toplanmasından sonuç ortaya çıkıyorsa, bu durumda doğrudan doğruya beraber işleme vardır, 64. madde uygulanacaktır.
Tek yara, birden fazla yara ayırımı ile sorun çözümlenebilir mi? Öldürücü tek yara varsa 463. madde uygulanır, öldürücü yara birden fazla ise 64. madde uygulanır denilemez. Böyle bir kabulün doyurucu ve ikna edici açıklamasını yapmak olası değildir.
Örneğin; bir hedefe iki kişi çok sayıda ateş ettiler. İki isabet vaki olduğunda "bu isabetlerden her birini sanıklardan biri yaptı demek nasıl mümkündür? Bir senden, bir senden diye bu bölüştürmenin mantıki dayanağı nedir? Birisi hiç isabet kaydetmezken diğerinin hep isabet kaydetmesi neden mümkün olmasın?
Böyle bir kabul olayımızda karşılaştığımız şu soruyu cevapsız bırakmaktadır: Diyelim ki, yedi kişi ateş etti, öldürücü yarası yediden az mesela ikidir. Demek oluyor ki, bire bir ( eşit ) bölüştürmek mümkün değil, öyleyse nasıl "64. madde uygulanır" denilebilir? Ateş eden yedi kişiden veya üç kişiden isabet kaydettirmeyenleri nasıl isabet ettiren sayarız?
Böyle hallerde 463. maddenin uygulanması gerektiğine ilişkin pek çok Özel Daire ve Ceza Genel Kurulu kararları gözönünde tutulduğunda, sadece yara sayısından hareket ederek sorumluluk saptamak, hareketi sonuçtan soyutlamak ( ayrı ayrı mütaala etmek ) sureti ile Kanunumuzun kabul etmediği ceza sorumluluğunda eşitlik sisteminin; "failler kader birliği etmişlerdir. Sonuçtan hepsi sorumludur" prensibine hayatiyet vermek olur ki, bu Kanunumuzun esprisine, temeline, iştirak kaidelerine ilişkin çatısına ters düşer. Bu nedenle, öldürücü yara birden fazla olsa da, koşulları varsa 463. madde uygulanmalıdır."...
şeklindeki kararı da gözönüne alındığında ve 463. maddenin aynı kararda zikredilen:
1- Tahdididir, yasada sayılan adam öldürme ve yaralama suçlarına münhasırdır..
2- Ancak ve yalnız asli maddi iştirakin, irtikap nedenler grubuna dahi olanlara şu koşullarda uygulanır:
a ) Bütün dikkat ve ihtimam gösterildiği ve tüm imkanlar kullanıldığı halde asli fiilin tesbiti mümkün olmamalıdır.
b ) Failler birden fazla olmalıdır,
c ) Fillin asli unsurundan olan sonuç, irtikapçılar arasında ve fakat ortada kalmalıdır.
Şeklindeki koşulları ile örnek alınan içtihatlar bütünüyle birlikte değerlendirildiğinde, maktül D.T.'deki öldürücü her 3 yaranın suçta doğrudan silah kullanan sanıklar M.A. ile İ.K.'in hangisi tarafından meydana getirildiği kesinlikle saptanamadığına göre öldürücü 3 yaranın iki sanığa paylaştırılarak sanıkların fiili birlikte ve doğrudan işlediklerini söylemenin mümkün olmadığı gibi maktüldeki öldürücü yaraların ait olduğu atışların yakın veya yakına yakın uzaklıktan yapılmasının TCK.nun 64/1. maddesinin uygulanması için tek başına yeterli olmaması da ve herşeyden önemlisi öldürücü yaraların her iki sanıktan hangisi tarafından yapıldığının ve yara sayısından hareketle sanıkların sırf bu nedenle kesin bulgular olmadan fiili doğrudan işlemiş olduklarının kabulünün hukuken mümkün olmaması nedenleri ile mahkememizce önceki kararda direnilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır." gerekçesiyle ilk hükümde direnmiştir.
Bu kararın da katılanlar V., İ., A.S. ve Ö. T. vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay C.Başsavcılığının "bozma" istekli 26.02.2003 günlü tebliğnamesiyle Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Sanıklar M.A. ve İ.K.'in, faili belli olmayacak şekilde kasten maktul D.T.'i öldürmek suçundan cezalandırılmalarına karar verilen olayda, Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında sanıkların eylemlerinin sübutu konusunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Çözülecek sorun sanıklar hakkında TCY.nın 463. maddesinin mi yoksa, aynı Yasanın 64. maddesi delaletiyle 448. maddesinin mi uygulanacağının belirlenmesi noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlık konusunun çözümü için, suçun işleniş şekli, nedenleri ve sanıkların olaydaki konumları belirlenmelidir. Çünkü yerleşmiş yargısal kararlarda da vurgulandığı üzere, yaralama ve adam öldürme suçlarında, faillerin ve yaraların çokluğu hallerinde, bütün dikkat ve özene rağmen, tüm olanaklar kullanıldığı halde sabit olan eylemlerde cezalandırılacak sonucun, eylemi irtikap eden asli fail ya da faillerden hangisine izafe edileceğinin belirlenmesi olanaksız olursa TCY.nın 463. maddesi, faillerin eylemleri ile sonuç arasındaki bağın belirlenmesi olanağı varsa her olayın özelliklerine göre iştirakin derecesinin saptanması söz konusu olacaktır.
İncelenen dosya içeriğine göre;
Beraat eden sanıklardan İ.H.S.'ın, katılanlardan Ş. Temiz ile birlikte olayın meydana geldiği otele yarı yarıya ortak oldukları ve şirket şeklinde idare ettikleri, işlerin iyi gitmemesi nedeniyle İ.H.S.'ın hissesini satmak istediği ve durumu katılan Ş.'e bildirdiğinde bu satışa rıza göstermediği, fakat İ. Hakkı'nın buna rağmen hissesini sanıklar M.A. ve İ.K.'e devrettiği, bu sırada otelin daha önceden Mısır'lı bir kişiye kiraya verilmesi nedeniyle kiracı tarafından çalıştırılmakta olduğu, olay günü sanıklar İ.K. ve M.A.'ın yanlarında arkadaşları da olduğu halde satın aldıkları bu otele çay içmeye gittikleri, otelde oturdukları sırada sanıklardan A.İ.'in de bir meseleyi konuşmak için yanlarına geldiği, hep birlikte oldukları sırada sanıkların daha önceden tanımadıkları ve katılan Ş.'in ağabeyi olan maktül D.T.'in, kim tarafından yapıldığı belli olmayan telefon çağrısı üzerine yanında mağdur Nevruz Hasanov olduğu halde otele geldiği, sanıkların oturdukları yere gelip guruba hitaben "buraya niye geldiniz, ne işiniz var" diye söylediği ve küfür ettiği, sanıkların da buna karşılık verdikleri, sanık İ.K.'in diğer sanık M. ile birlikte oteli satın aldıklarına dair noter senedini göstermelerine rağmen maktülün üzerlerine gelmesine ve hakaret etmesine devam etmesi nedeniyle her iki sanığın tabancalarını çekerek maktüle gösterdikleri, maktülün de silahını çıkartmak için elini beline attığını görünce arkadaşı mağdur Nevruz'un engellemek için ona sarıldığı, bu sırada sanıklar M.A. ve İ.K.'in tabancalarını ateşledikleri, maktülün de tabancasını çıkartarak bunlara karşılık verdiği, ayrıca diğer sanıklar Abdülmecit ve Servet'in ellerinde de silah bulunduğu ancak bunların ateş ettiklerini gören olmadığı, sanıklar Abdülmecit ile Servet'in ve mağdur Nevruz Hasanov'un yaralandıkları, maktülün ise yaralı olarak kaldırıldığı hastanede aldığı yaralar nedeniyle öldüğü anlaşılmaktadır.
28.03.1996 tarihinde düzenlenen olay tutanaklarında; saat 17.30 sıralarında Eminönü, Aksaray caddesinde bulunan .... Otelinde, D.T. adlı kişinin silahla vurularak öldürülmüş olduğu ve Çapa hastanesine kaldırıldığının bildirilmesi üzerine olay yerine gidildiğinde, ikinci katta lobi bölümünde bir adet şarjörlü, 9 mm. çapında Smith Wesson marka tabanca, çevresinde ise 19 adet 9 mm. çapında kovan, 8 adet deforme olmuş 9 mm. çapında mermi çekirdeği, 5 adet 7.65 mm. çapında kovan, 4 adet 7.65 mm. çapında mermi, 1 adet 7.65 mm. çapında mermi çekirdeği elde edilerek elkonulduğu, otel önünde M.A. adlı kişinin yakalandığı ve olayda kullanılan ve sakladığını belirttiği 7.65 mm. çaplı Astra marka tabancanın bulunduğu yerden alınarak elkonulduğu belirtilmiştir.
Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesince düzenlenen 27.05.1996 günlü raporda; 29.03.1996 tarihinde yapılan otopside dış muayenede sırasıyla ( 1 ) solda mandibula kavisi üzerinde sol kulağın 3 cm. altında ateşli silah mermi çekirdeği çıkış deliği, ( 2 ) sağ kulak üst kenarının 1 cm. önünde etrafında vurma halkası bulunan mermi çekirdeği giriş deliği, ( 3 ) sağ kulağın 3 cm. dış alt kısmında ensede etrafında vurma halkası bulunan mermi çekirdeği giriş deliği, ( 4 ) bu deliğin 3 cm. altında mermi çekirdeğinin geçerken oluşturduğu delik, ( 5 ) sol skapula üzerinde etrafında vurma halkası bulunan mermi çekirdeği giriş deliği, ( 6 ) bu deliğin 3 cm. yukarısında mermi çekirdeği çıkış deliği, ( 7 ) sol gluteadan 12 cm. yukarıda sol paravertebral hatta etrafında vurma halkası bulunan mermi çekirdeği giriş deliği, ( 8 ) bunun 4 cm. üst dış kısmında etrafında vurma halkası bulunan mermi çekirdeği giriş deliği, ( 9 ) sağ orta koltuk altı çizgisi hizasında mermi çıkış deliği, ( 10 ) sağ meme başının 5 cm. altı iç kısmında etrafında vurma halkası bulunan mermi çekirdeği giriş deliği, ( 11 ) sağ ön koltuk altı çizgisi üzerinde sağ arkus kostadan 4 cm. yukarıda mermi çıkış deliği, ( 12 ) sol meme başının 3 cm. iç tarafında sol klavikula iç kısmı hizasında etrafında vurma halkası bulunan mermi çekirdeği giriş deliği, ( 13 ) sol ön koltuk altı çizgisi hizasında mermi çıkış deliği, ( 14 ) sağ meme başından 7 cm. yukarıda etrafında vurma halkası bulunan mermi çekirdeği giriş deliği, ( 15 ) göbek çukurunun 5 cm. solunda mermi çıkış deliği, ( 16-17-18 ) sol dirsek iç büklüm dış kısmında ile sağ uyluk üst dış tarafta ve orta üst kısmında mermi çekirdeği geçişinin oluşturduğu sıyrıklar, ( 19 ) sağ ön kol 1/3 üst kısmında etrafında vurma halkası bulunan mermi çekirdeği giriş deliği, ( 20 ) bunun 4 cm. altında çıkış deliği, ( 21 ) sağ ön kol orta dış kısmında etrafında vurma halkası bulunan mermi çekirdeği giriş deliği, ( 22 ) bunun 3 cm. üst dış kısmında çıkış deliği, ( 23 ) sağ zygoma üzerinde 2 adet 1'er cm.lik sıyrık, sağ kaşın 1 cm. üzerinde 1.5 cm. çaplı parşomenleşmiş sıyrık saptandığı, yöntemine uygun olarak yapılan otopside; kişinin vücuduna 13 adet ateşli silah mermi çekirdeği isabet etmiş olup bunlardan ( 2 ), ( 8 ) ve ( 14 ) noda tarif edilenlerin müstakilen öldürücü nitelikte oldukları, diğerlerinin öldürücü olmadıkları, ateşli silah mermi çekirdeği giriş deliği cilt, cilt altı bulgularına göre ( 2 ) nolu deliği oluşturan atışın uzak atış mesafesinden, diğer atışların ise bitişik atış mesafesi dışından yapılmış oldukları, ancak elbiseli bölgeye isabet ettiklerinden kesin atış mesafesi tayini yapılamadığı, kesin atış mesafesi isteniyorsa olay anında kişinin üzerinde bulunan ve delik ihtiva eden giysilerin yıkanmadan kuruma gönderilmesinin gerektiği, cesetten, ( 3 ) ve ( 8 ) nolu giriş deliklerinden vücuda giren ve makroskobik görünümlerine göre muhtemelen 7.65 mm. çaplı forme, gömlekli, üzerinde set izleri bulunan 2 adet mermi çekirdeğinin elde edildiği, kişinin ölümünün ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı kafatası, kaburga, yüz kemikleri ve omur kırıklarıyla müterafik iç organ delinmesinden gelişen iç kanama sonucu meydana gelmiş olduğu belirtilmiştir.
İstanbul Kriminal Polis Laboratuarınca 29.03.1996 tarihinde düzenlenen ekspertiz raporunda; 1- Maktule ait olan ruhsatlı 9 mm. çaplı Smith Wesson marka tabancanın incelenmesinde olay yerinden elde edilen yine 9 mm. çaplı 20 adet kovandan 11 adetinin ve 10 adet mermi çekirdeğinden 4 adetinin bu silahtan atılmış oldukları, arta kalan 9 adet kovan ile 6 adet mermi çekirdeğinin ise elde edilemeyen bir silahtan atılmış oldukları;
Olay yerinde sanık M.A.'ın göstermesi ile elde edilen 7.65 mm. çaplı Astra marka tabancanın incelenmesinde ise yine olay yerinden elde edilen 7.65 mm. çaplı 5 adet kovan ile 2 adet mermi çekirdeğinin bu silahtan atılmamış oldukları, henüz elde edilemeyen bir silahtan atılmış oldukları belirtilmiştir.
Aynı laboratuar tarafından düzenlenen 01.04.1996 günlü ekspertiz raporunda ise; otopsi sırasında maktulün vücudundan çıkartılan iki adet 7.65 mm. çaplı mermi çekirdeğinin olay yerinde elde edilen silahlarla atılmamış oldukları, ancak olay yerinde elde edilen 7.65 mm. çaplı diğer iki mermi çekirdeği ile henüz elde edilemeyen tek bir silahtan atılmış oldukları belirtilmiştir.
Bütün bu bilgi ve belgeler bir arada ele alınıp, değerlendirildiğinde;
Olay yerinde C.Savcısı ve kolluk görevlilerince yapılan tespitlere göre, 9 mm. çaplı 20 adet kovan ve 10 adet mermi çekirdeği ile 7.65 mm. çaplı 5 adet kovan ve 2 adet mermi çekirdeği, ayrıca otopside de 2 adet 7.65 mm. çaplı mermi çekirdeği elde edildiği sabittir. Ekspertiz raporlarına göre, 9 mm.lik kovan ve mermi çekirdeklerinden 11 adet kovan ile 4 adet mermi çekirdeği maktulün silahından atılmıştır. Diğer 9 mm.lik ve 7.65 mm.lik kovan ve mermi çekirdeklerinin tamamı sanıklar M. ve İ.'e ait olan ve elde edilemeyen silahlardan atılmışlardır ki, buna göre sanıkların silahlarından toplam 14 atış yapılmıştır. Görüldüğü gibi sanıkların silahlarından yapılan atış sayısı ile otopsi sonucunda maktulde belirlenen yara sayısı örtüşmektedir. Otopsi bulgularına göre uzak atış mesafesinden gerçekleştirilen ( 2 ) nolu atışta, mermi çekirdeğinin sağ orta kafa çukurunda kırık oluşturarak yüz kemiklerini katedip sol temporal lobu sıyırarak sol kulak altından çıktığının saptandığı nazara alındığında, yüksek ivmeye sahip bir silah ile gerçekleştirildiği açıktır. Bir başka anlatımla yaranın 9 mm.lik bir mermi çekirdeği ile gerçekleştirilebileceği saptanabilmektedir ki, bu yaranın tek başına ölüm sonucunu meydana getirecek nitelikte olduğu belirlenmiştir. Öte yandan yine tek başına ölüm sonucunu meydana getirebilecek nitelikte olduğu saptanan ( 8 ) nolu atışın, 7.65 mm.lik mermi çekirdeği ile gerçekleştirildiği açık olup, mermi çekirdeği maktulün vücudundan otopside çıkartılmıştır. Bu bulgulara göre ve maktuldeki yaraların ölüm sonucunu alabilecek bölgelere ve bir atış hariç diğerlerinin ölüm sonucunu alabilecek şekilde bitişik atış mesafesi dışından yapılmış olması karşısında, her iki sanığın eylemleri ile meydana gelen ölüm sonucu arasında ayrı ayrı doğrudan bir bağ kurulabilmektedir.
O halde, sanıkların eylemlerini birlikte gerçekleştirmelerine rağmen, meydana gelen ölüm sonucu ile her sanığın eylemi arasında bağ kurulabildiğine göre, artık sanıklar hakkında TCY.nın 463. maddesinin uygulanma olanağı bulunmamaktadır. Adam öldürme eylemini irtikap eden sanıklar hakkında TCY.nın 64/1.maddesi aracılığı ile 448. maddesinin uygulanması gerekir.Yerel Mahkemece dosya kapsamı ve kanıtların değerlendirilmesinde yanılgıya düşülmesi sonucunda TCY.nın 463. maddesinin uygulanması isabetsiz olup, direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan üç Kurul Üyesi ise, "Dosya kapsamı ve mevcut kanıtlara göre Yerel Mahkemenin direnme kararı isabetli olup, onanmasına karar verilmelidir." görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle Yerel Mahkeme direnme hükmünün BOZULMASINA, dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 06.05.2003 günü tebliğnamedeki isteme uygun olarak oyçokluğuyla karar verildi.


(Kaynak: Yıl: Ay: Sayfa
Old 01-02-2007, 20:51   #8
Mert Evrenkaya

 
Varsayılan

Güzel bir karar da asıl sorun da buradan çıkıyor zaten yeni TCK asli ve fer'i iştirak ayrımını kaldırdı
Old 06-02-2007, 17:43   #9
agah

 
Varsayılan

böyle bir olayla ilgili bir açıklama hatırlıyorum.kimin sonuca neden olduğu anlaşılamayan böyle bir olayda suçta asıl fiili kimin gerçekleştirdiği ile ilgili bir şüphe vardır.dolayısıyla sonucu gerçekleştirmeyen kişinin sonuçtan sorumlu tutulması ceza adaleti ile çelişir.kanımca kasten öldürmeye teşebbüsten sorumlu tutulmaları lazım.
Old 11-02-2007, 13:08   #10
E_m_r_E

 
Varsayılan

bende şu anda böyle bir dsya inceliyorum eski bir dosya aynı şekilde yerel mahkeme kararında ''maktülün kasten öldürülmesi olayına müstakil faili belli olmayan ferri failler olarak katıldıkları sabit olduğundan '' bahsediyor ancak daha sonra yargıtay kararı bozuyor ve ikinci kişinin mahkumiyetine yeter delil olmadığı gerekçesi ile bozuyor ve yerel mahkeme tekrar yargılama yapıp ikinci kişinin beraatine diğer kişinin kasten öldürme suçundan mahkumiyetine karar veriyor burda yeni kanunda yer verilmeyen bir husus var ve yeni kanunla şüpheden sanık yararlanır ilkesinin daha çok uygulanacağı kanaati oluştu bende..
Old 18-02-2007, 00:00   #11
mitrha

 
Varsayılan

eğer bu 4 kişinin arasında iştirak iradesi varsa madde/39u uygulayamayız.cunku bu durumda bu 4 kişi müşterek faildir.ama aralarında iştirak iradesi yoksa tamamen tesedüfen hareket ediyorlarsa bu durumda yine maddê/39 uygulanamaz cunku bu durumda bu 4 kişi,ŞÜPHEDEN SANIK YARARLANIR KURALI gereğince beraat ederler..hiç biri ceza almaz..yani her iki durumda da madde/39 uygulanamaz..
Old 23-02-2007, 22:46   #12
kowalevski

 
Varsayılan Müşterek Faillik

Saygıdeğer arkadaşlar, sanırım konu TCK madde 37 kapsamına girmektedir. Sorulan soruda müşterek faillik olduğu düşüncesindeyim. Müşterek faillikte, her biri suçun kanuni tarifindeki unsurları tek başına gerçekleştirmeye çalışan birden fazla fail vardır.BU noktada en önemli unsur, birlikte hareket etme karaının varlığıdır.Örneğin; bir kasten adam öldürme suçunu işlemek üzere aralarında anlaşmış beş kişi, aynı anda mağdurun üzerine ateş ederler.Ateşlenen mermilerin bir kısmı isabet eder, bir kısmı etmez(bu çok önemli değil.Hepsi de isabet edebilir, bir tanesi de).Bu durumda her bir suç ortağının katkısının eşdeğer olduğu anlaşılır. Burada önemli nokta, "şüpheden sanık yararlanır" ilkesi gereği bütün failleri adam öldürmeye teşebbüsten mi yargılayacağız, yoksa tamamlanmış adam öldürme suçundan mı yargılayacağız?
Bu beş suç ortağının ateşlediği mermilerden sadece bir tanesinin bile hedefe isabet etmesi halinde tamamlanmış adam öldürme suçunun mevcut olduğu söylenmelidir.Bu suçun failinin de tek bir kişi değil, beş kişiden oluşan bir grup olduğunu kabul etmek gerekecektir.Nasıl ki bir kişiyi öldürmek amacıyla beş el ateş edip bunlardan sadece bir tanesini isabet ettiren kişiyi bir adet adam öldürme, dört adette adam öldürmeye teşebbüs suçundan sorumlu tutmuyorsak, aynı düşünceden hareketle sorudaki olayda da bir kişiyi adam öldürmeden, diğer üç kişiyi adam öldürmeye teşebbüsten ya da bıçakla adam yaralamadan sorumlu tutmamız söz konusu olmamalıdır.Bıçakla saldıran ve darbe vuran dört kişi de müşterek fail olarak adam öldürmeden sorumlu tutulmalıdır.
ETCK 463. maddede bu tip durumlarda bütün failler için indirim öngörülüyordu.Yargıtay'da bu yönde kararlar veriyordu.Ancak YTCK ile birlikte kararlar değişecektir.
Biraz teorik bir açıklama oldu sanırım.Umarım okuyan arkadaşlar sıkılmazlar.
Saygılar, sevgiler.
Old 24-02-2007, 01:18   #13
Kemal Yıldırım

 
Varsayılan

Bir olayda suç isnad edilen kişinin fail mi yoksa yardım eden mi olduğunun ayrıt edilmesi için bakılacak kriterlerden biriside, hareketinin neticeyi gerçekleştirmedeki rolüdür. Bu olayda anladığım kadarıyla bütün faillerde bıçak var ve saldırıyorlar. Bu şekilde olmasa da eğer yapılan hareketler neticeyi gerçekleştirmeye yönelik zorunlu hareketlerse fail olarak yargılanmalıdırlar. Örneğin; bir kişi mağdurun kollarını tutarken diğerinin bıçaklaması veya tecavüz etmesi olaylarında olduğu gibi.

Bir örnek vereyim: İki kişi, yeni alınan bir silehı denemek için düzenek kuruyorlar. Bir hedef koyuyorlar ve sırayla ateş ediyorlar. Ve aynı yükseklikten ateş ediyorlar. Hedefin arkasındaki çalılıkların arkasında bulunan mağdurdan tek bir kurşun çıkıyor. Burada olayın kimin ateş etmesiyle gerçekleştiği konusunda bilgimiz yok bu nedenle:

1- Şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereği beraat kararı mı verilmeli?

2- Her iki kişi de taksirle ölüme neden olmaktan mı sorumlu tutulmalı?

Saygılar...
Old 03-04-2007, 16:14   #14
alp213128

 
Varsayılan

Kemal bey yazdığınız ikinci örnekle ilgili bir yargıtay kararı vardı sanırım.Ateş eden herkes adm öldürmeye teşebbüsten yargılanmıştı galiba.Bizi aydınlatır mısınız?
Saygılarımla...
Old 09-04-2007, 14:34   #15
Seyda

 
Varsayılan THEMIS soru kitabından 3 örnek

Soru 1 : (A), (B) ve (C), ortak düşmanları (M)'yi öldürmek amacıyla birbirlerinden habersiz olarak, rastgele (M)'ye ateş eder; ancak yalnızca bir kurşun isabet eder ve ölümüne neden olur.Yapılan araştırmada kurşunun hangi silahtan çıktığı ve ölümü doğuran davranışı kimin yaptığı saptanamaz.
Buna göre aşağıdakilerden hangisi doğrudur?
A)A, B ve C kasten öldürme suçundan dolayı cezalandırılır; ancak cezalarında indirim yapılır.
B) A, B ve C bağımsız fail olarak kasten öldürme suçundan dolayı cezalandırılır.
C) A, B ve C kasten öldürme suçuna teşebbüsten dolayı cezalandırılır.
D) A, B ve C ortaklaşa(müşterek) fail olarak M'nin ölümünden cezalandırılır.
E) A, B ve C'nin cezai sorumluluğu bulunmamaktadır.

Yanıt : Olaydaki verilere göre, birlikte suç işleme kararı olmayan 3 kişi ortak düşmanlarını öldürmek amacıyla aynı anda ateş etmiş ve M'ye isabet eden ve ölümüne neden olan tek kurşunun kimin silahından çıktığı saptanamamıştır.Buna göre, olayda aslında bir tamamlanmış ve iki adet de teşebbüs aşamasında kalmış kasten öldürme suçu oluşmuştur.Ancak hangi failin bu suçtan sorumlu tutulacağı belirsizdir. Bu durumda ''şüpheden sanık yararlanır'' kuralı uygulanarak bütün failler kasten öldürmeye teşebbüsten dolayı cezalandırılacaktır. (C şıkkı)

Soru 2 : Altı kişi ortak düşmanları M'yi öldürmek için anlaşmıştır.Bunlardan biri azmettiren, ikisi ortaklaşa fail, kalan üçü ise yardım edendir.M ölmüştür; ancak kimlerin fail, kimlerin yardım eden olduğu saptanamamıştır.
Buna göre aşağıdaki ifadelerden hangisi doğrudur?
A) Suça katılanların hepsi yardım eden olarak sorumlu tutulur.
B) Suça katılanların hepsi azmettiren olarak sorumlu tutulur.
C) Suça katılanların hepsi fail olarak sorumlu tutulur.
D) Yargıç vicdani kanısına göre kimin fail, kimin yardım eden sayılacağına karar verir.
E) Suça katılanların hepsi fail olarak sorumlu tutulur; ancak cezaları belli bir oranda indirilir.

Yanıt : Olayda 6 kişi üç ayrı statüde suça katılmıştır ve bunların hangi statüye gireceği belirsizdir. Böyle bir durumda bu kişilerin hepsini fail veya azmettiren olarak sorumlu tutarsak bazı kişilere hakettiğinden fazla ceza vermiş oluruz. Zira faillik ve azmettirmede verilecek ceza yardım etmede verilecek cezaya göre çok fazladır. Bu nedenle evrensel ceza hukuku ilkesi olan şüpheden sanık yararlanır kuralı uygulanarak suça katılan herkes yardım eden olarak sorumlu tutulur. (A şıkkı)

Soru 3: A, B, C ve D bir araya gelerek K'yı öldürmek amacıyla anlaşır ve pusu kurarlar.Hepsi K'ya ateş eder; ancak yalnızca bir kurşun ona isabet eder ve ölümüne neden olur.Yapılan araştırmada kurşunun kimin silahından çıktığı ve ölümü doğuran davranışı kimin yaptığı saptanamaz.
Buna göre K'nın ölümünden kim sorumlu olur?
A) A, B, C ve D dolaylı fail olarak
B) A, B, C ve D kasten öldürmeye teşebbüs hükümlerine göre, ortaklaşa(müşterek) fail olarak
C) A, B, C ve D kasten öldürme suçundan dolayı azmettiren olarak
D) A, B, C ve D kasten öldürme suçundan dolayı yardımda bulunan olarak
E) A, B, C ve D kasten öldürme suçından dolayı ortaklaşa(müşterek) fail olarak

Yanıt : Birden fazla failin katıldığı bu olayda, failler arasında iştirak iradesi vardır.Zira, aynı suçu işlemek hususunda anlaşmaya varmışlardır. Faillerin hepsi suçu oluşturan davranış üzerinde egemenlik kurduğu için olayda ortaklaşa faillik vardır. Birden çok kişinin birlikte suç işleme kararıyla ve eylem üzerinde ortak egemenlik/hakimiyet kurarak suç işlemesi durumuna ortaklaşa(müşterek) faillik denir. Ortaklaşa faillikte, birlikte suç işleme kararının yanı sıra, eylem üzerinde ortak egemenlik kurulduğu için, her bir suç ortağı fail statüsündedir. Ortaklaşa faillikten söz edebilmek için aşağıdaki koşulların bir arada bulunması gerekir:
a. Birden çok kişi suçun yasal tanımında öngörülen eylemi birlikte işlemelidir.
b. Failler arasında birlikte suç işleme kararı bulunmalıdır.
c. Failler eylem üzerinde ortak egemenlik kurmalıdır.
d. Eylem, kasten ve hukuka aykırı olarak işlenmelidir.
e. İşlenen suç, özgü suç olmamalıdır.
Olayda ortaklaşa faillik olduğu için kurşunun kimin silahından çıktığı ve ölümü doğuran davranışı kimin yaptığı önemsizdir. (E şıkkı)

** Görüldüğü gibi sorularda yer alan olaylardaki üç fark cevabı da çok farklı bir hale getiriyor.Umarım bu sorular ve cevapları durumu net açıklamaya yeter.
Saygılarımla..
Kaynak: Themis Hukuk Soruları-Ümit Kaymak ve İsmail Ercan-Savaş Yayınları-Mart 2006
Old 09-04-2007, 16:59   #16
mitrha

 
Varsayılan

sorularda herhangi bir problem yok.cevaplarda da herhangi bir problem yok.sadece ikinci soruda,yani iştirak iradesi olmayan kişilerin bir araya gelerek kişiyi öldürmeleri halinde bazı hocalar kasten öldürmeye teşebbüs vardır diyor,bazı hocalarda süpheden sanık yararlanır kuralı gereğince hepsine beraat kararı verilmelidir diyor...bu noktada bir anlaşmazlık var sadece.yoksa 1. ve 3.sorularda herhangi bir sorun yok,sorularda cevaplarda doğru.
Old 16-04-2007, 20:28   #17
Kemal Yıldırım

 
Varsayılan

Sayın alp213128;

Biraz gecikti kusura bakmayın

T.C.
Y A R G I T A Y
İkinci Ceza Dairesi

E. 1995/5270
K. 1995/7832
T. 23.6.1995

ÖZET : Olay tarihinde sanık Erdinç'in kardeşi olan sanık Halil ile yazlık
evinde birlikte otururlarken, diğer sanıklar Nuri ve Remzi'nin ziyarete
geldikleri, silahtan konuşmaya başlamaları üzerine sanık Nuri'nin bulundurma
ruhsatlı tabancasını çıkarıp diğerlerine gösterdiği, bahçe kenarındaki direk
üzerine yerden 130 cm. yüksekliğe koydukları kola kutusuna birer el atış
yaptıkları, mermilerden birinin komşu evin bahçesindeki Aydın'a isabet etmesi
sonucu öldüğü, sanıklardan hangisinin yaptığı atış sonucu Aydın'ın öldüğünün
anlaşılamadığı şeklinde oluşan olayda; sebeplerin birleşmesinden sonucun
meydana geldiği kabul edilerek, faillerin konum ve yükümlülüklerine göre
kusur derecelerini saptamalı, taksirli hareketleri oranında sonuçtan sorumlu
tutulmalıdır. Eylemlerin ağırlığı itibarıyla en az kusur derecesi 1/8
olabileceği göz önüne alınıp, kusur dağılımı gerçekleştirilmeli, bilirkişi
raporunun da gerekçesi ve sonucu itibariyle suçun öğelerine, sanıkların
olaydaki yerleri ve taksirli hareketlerine uygun olması aranmalıdır.

(765 s. TCK. m. 455)

6136 sayılı Kanuna muhalefet, tedbirsizlik ve dikkatsizlik neticesi ölüme
sebebiyet vermekten sanık Nuri, tedbirsizlik ve dikkatsizlik neticesi ölüme
sebebiyet vermekten sanık Erdinç, Halil ve Remzi haklarında yapılan duruşma
sonunda; mahkumiyetlerine, sanıklar hakkında 647 sayılı Kanunun 4 ve 6.
maddelerinin tatbikine yer olmadığına dair, (Gemlik Asliye Ceza
Mahkemesi)' nden verilen 28.10.1994 tarihli hükmün Yargıtay'ca incelenmesi
müdahiller ve sanıklar tarafından süresinde dilekçeyle istenmek ve dava
evrakı C. Başsavcılığı'nın 27.4.1995 tarihli tebliğnamesiyle Daireye
gönderilmekle okunup iş anlaşıldıktan sonra, gereği düşünüldü:

Sanık Nuri vekilinin 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçundan kurulan hükme
yönelik temyiz itirazları ile müdahiller ve sanıklar vekillerinin taksirle
ölüme sebebiyet suçundan kurulan hükme ilişkin sair temyiz itirazları yerinde
görülmemiştir.

13.6.1993 günü sanık Erdinç'in yazlık evinde, kardeşi olan sanık Halil ile
birlikte oturdukları sırada, sanıklar Nuri ve Remzi'nin eşleriyle birlikte
ziyarete geldikleri, sanıkların bahçedeki sohbetleri esnasında konu silahtan
açıldığında, sanık Nuri'nin beraberinde getirdiği bulundurma ruhsatlı
tabancasını çıkararak diğerlerine gösterdiği ve atış yapmayı önerdiği, bunun
üzerine her dört sanığın bahçe kenarındaki bir direk üzerine koydukları kola
kutusuna birer el ateş ettikleri, bir süre sonra komşu bahçede bulunan
Aydın'ın tabanca kurşunu isabeti ile yaralanıp öldüğünün öğrenildiği, ölümün
isabet eden ve vücutta kalan tek mermiden kaynaklandığı, incelenen mermi
çekirdeğinin sanıklar tarafından kullanılan tabancadan atıldığı, sanık
Erdinç'in bahçeli olan evinin etrafında aynı şekilde evler bulunduğu ve bu
evlerde yaşanlar olduğu, sanıkların atış yaptıkları kola kutusunun yerden 130
cm. yüksekliğe konulduğu, ölenin bahçesinin aynı doğrultuda olup aradaki
çalılıkların görüşü engellediği, ölenin, sanıklardan 94 metre mesafede yerde
yatar şekilde görüldüğü ve tabancanın 100 metre etkili atış mesafesinin
olduğu, anlatımlar, mahallinde yapılan keşif, bilirkişi düşüncesi, çizilen
krokiler, ekspertiz raporu gibi delillerle tespit olunduğu, sanıklarla ölen
arasında olumsuz bir ilişki, sanıkların öleni görerek veya orada olduğu halde
ateş ettikleri hususunda somut bir bulgu tespit edilmediği, mahallin meskun
olması, ateş yapılan kutunun yerden yüksekliğinin insan boyu içinde
bulunması, bu suretle gerçekleşen yatay atışların isabetinin
öngörülebilirliği sebebiyle eylemin TCK.’nın 455/1. maddesi kapsamında
değerlendirilmesi gerektiği cihetle;
Mahkemenin olayı bu şekilde kabul ederek incelemesinde, sanıkların birer el
ateş ettikleri, olayda bir tabanca kullanıldığı, ölümün bu tabancadan çıkan
ve isabet eden kurşundan kaynaklandığı, ancak, isabet eden atışı yapanın
hangi sanık olduğunun tespit edilemediğine ilişkin kanaat ve takdirinde, ölüm
sonucunu doğuran hareketin hangi sanık tarafından yapıldığının belli olmaması
ve olayın TCK.’nın 455/1. maddesi çerçevesinde irdelenmesi gerekmesi
karşısında, suçun kasıt öğesini içermemesi sebebiyle TCK.’nın 61 ve 62.
maddelerinin, maddede sayılan suçlara ilişkin olmaması nedeniyle 463.
maddenin, keza belirli bir suça yönelik irade birleşmesinden
söz edilemeyeceği, iştirak iradesinin neticeyi de kapsaması, taksirli suçta
ise neticenin istenmemiş olması gözetilerek iştirake ilişkin hükümlerin
uygulanamayacağı, çözümün taksir unsurlarının sanıkların eylemlerinde
araştırılması suretiyle çözüme ulaşılabileceği yolunda tecelli ettiği
anlaşılan görüşünde aykırılık bulunmamıştır.

Keza, failin icrai ve ihmali hareketinin zararlı neticesini mümkün olduğu
halde öngörmemesi şeklinde tanımlanabilen taksirde; istenmeyen netice, icrai
ve ihmali nitelikte iradi bir hareketten kaynaklanmaktadır. Hareket tek
olabildiği gibi birden fazla, keza hareketler tek fail tarafından olabileceği
gibi birden fazla fail tarafından da gerçekleştirilebilmektedir. Failin ve
hareketin birden fazla olması halinde; taksirli hareketlerin, bir araya
gelmesinden içtimaından söz edilebileceği gibi taksirli suça ilişkin iradi
hareketlerin her bir failin konumu ve yükümlülükleri ve bundan kaynaklanan
sorumlulukları oranında birlikte işlenmesinden söz etmek de mümkündür.

Bu çerçevede olaya bakıldığında, sanık Erdinç'in etrafı kendisininki gibi
bahçeli yazlık evlerle çevrili ve meskun olan yerde, karşısında bahçeli bir
evin mevcudiyetine ve çalılıklar dolayısıyla görüşün kısıtlılığına, gelip
geçen veya bahçesinde olabileceklere rağmen 130 cm ve insan boyu içinde bir
yüksekliğe kutu konulup tabanca ile ateş edilmesine yer ve imkan hazırlaması,
sanık Nuri'nin bu ortamda uygun ruhsatı olmadığı halde olay yerine getirdiği
tabancayı çıkarıp atış yapmayı önermesi, yapması ve yaptırması, sanıklar
Halil ve Remzi'nin belirgin tehlikeli ortama rağmen uyarıda bulunmadıkları
gibi oluşmasına katkı sağlamaları, her birinin birer el atış yapmaları, ölüm
sonucunu doğuran atışı yapan saptanamasa bile, ölüm sonucunun
gerçekleştirilen bu hareketler zinciri yüzünden meydana geldiğini
göstermektedir.

Yukarıda belirtilen çevre ve atış koşulları nazara alındığında, sonucun
sanıklarca öngörülebilirliği belirgin olup, failin saptanan hareketini
yapmaması halinde sonucun meydana gelmemesinin mümkün olması veya ihtimal
dahilinde bulunması belirlenebildiğinde, illiyet bağının da mevcut olacağı
gözetildiğinde; sanık Erdinç ile sanık Nuri'nin yukarıda belirtilen
hareketleri yapmamaları durumunda, ölüm sonucunun doğmayacağı
anlaşılabilmekte, her ne kadar sanıklar Halil ile Remzi'nin oluşan tehlike
ortamı karşısında uyarıda bulunmamaları hukuki bir yükümlülük olarak
düşünülmese bile, atış koşullarının oluşması ile ilgili ve taksirli olan
hareketlerin yapılmasında işbirliği sergilemeleri ve kendilerinin de birer el
atış yapmış olmaları, sonucu yaratan hareketler zinciri içinde yer
aldıklarının ve bu hareketleri ile sonuç arasında sebebiyet bağı bulunduğunun
kabulünü gerekli kılmaktadır.

Diğer taraftan, isabet eden mermi atışı son icrai hareketi teşkil etmekte ve
bu hareketin faili belirlenememekte ise de, bu atışı yapan dışındaki
sanıkların taksirli hareketlerini yapmamaları veya gerekli özen ve önlemlerle
yapmaları durumunda netice meydana gelmeyeceği cihetle, sanıkların taksirli
hareketleri ile netice arasındaki illiyet bağının kesildiğinden de
söz edilemez.

Bu itibarla, sanıkların olayda kusurlu olduklarının kabulünde, bir isabetsizlik bulunmamış ve tebliğnamedeki isabet eden atışı yapan belli olmadığından beraatleri gerektiğine dair görüşe iştirak edilmemiştir.
Ancak; TCK.’ nın 455/son maddesinin, cezaların kusurun derecesine göre 1/8’ e kadar indirilebileceğini öngörmesi, taksirli suçta failin kusurlu olduğunun saptanması yanında bunun derecesinin de belirlenmesi de gerektirmektedir. Failin birden fazla olduğu hallerde, aynı sorumluluk derecesi; aynı konumda ve yükümlülükte olanlar için sorumluluktaki tam ortaklık dolayısıyla düşünülebilir, taksirli hareketler; faillerin ayrı konum ve yükümlülüklerinden doğuyorsa, sebeplerin birleşmesi sonucun meydana geldiğini kabul etmek ve her birini taksirli hareketleri oranında neticeden sorumlu tutmak gereklidir.
Olayda, sanıklardan Erdinç’ in ev sahibi, Nuri’ nin silah sahibi olarak belirtilen taksirli hareketleri, ayrı sebeplerden kaynaklanmakta, sanıklar Halil ve Remzi belirtilen ve aynı olan hareketleri dolayısıyla aynı konumda ve yükümlülükte görülmektedir. Bu durumda, neticeye sebep olan ve sanıklar tarafından gerçekleştirildiği belirlenmiş ve ayrı sebeplerden kaynaklanan hareketlerin birleşmesi sonucu ölüm neticesinin meydana geldiği kabul edilerek sanıkların belirlenmiş kendi taksirleri oranında sorumlu tutulmaları, eylemlerinin ağırlığı itibariyle en az kusur derecesinin 1/8 olabileceği nazara alınıp kusur dağılımı gerçekleştirilmeli ve bilirkişi raporunun da, gerekçesi ve sonucu itibariyle taksirli suçun öğelerine ve sanıkların, olaydaki yerleri ve taksirli hareketlerine uygun olması aranmalıdır.
Açıklanan nedenlerle, mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunun gösterdiği sonuç itibariyle yukarıda açıklanan ve taksirli suçu gerçekleştiren taksirli hareketlerin sebeplerine ve sanıkların kendi taksirli hareketlerinden sorumlu olmaları gereğine uygun düşmediği ve keza oluşa aykırı olarak sanık Nuri’ yi tam, diğerlerini 7/8 oranında kusurlu sayan bir sonuç içerdiği gözetilip sanıkların kusur derecelerinin belirtilen hususlara göre tesbiti ve hukuki durumlarının takdir ve tayini gerekirken, noksan inceleme ile yazılı gerekçelerle hüküm kurulması, bozmayı gerektirmiş, müdahiller ve sanıklar vekillerin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA 23.06.1995 gününde oybirliği ile kara verildi.

Saygılar...
Old 25-04-2007, 14:25   #18
Hasan Bahadır Büyükavcı

 
Varsayılan

Olaya ihtimaller dairesinde yaklaşmak gerekmektedir.

Eğer kişiler arasında adam öldürme yönünde bir plan,önceden oluşturulmuş kollektif bir irade varsa;
bu irade olmamakla birlikte adam öldürme fiili dışında başka bir fiilin icrası yönünde kollektif irade olmakla birlikte bu sınırın aşılıp adam öldürme fiili ika edilmiş ve fakat diğer 3 kişi bu suça göz yummuş,veya bu sınırın aşılabileceğini önceden kestirebilecek iseler:müşterek faillik söz konusu olacaktır.

Ancak sınırın aşılması halinin kestirilememesi veya önceden bir adam öldürme iradesinin ortaya çıkmamış olması hali sözkonusu ise
4 kişide kasten adam öldürmeye teşebbüs suçundan sorumlu olacaklardır.

Saygılar...
Old 23-06-2008, 16:50   #19
Av.Mehmet TOPRAK

 
Varsayılan

bence olaya birde şu açıdan bakmak gerekir;elinde bıçak olan tek kişi olsa bile...elindeki bıçakla ilk darbeden sonra adamı öldürbilir mi?evet öldürebilir.ama tek darbedeb sonra eğer maktul kaçmaya çaılışır ve diğerleride onun kaçmasını engellemk için bıçak darbesi uygulasalar burada 39 uygulanır.dolayısyla olayın bütün gelişini bilmediğim için bence 39 un uygulanması kuvetle muhtameldir.sonuçta kaçmasını yada karşılık vermesini engellemk için hamlede bulunmuş olabilirler.
Old 24-06-2008, 22:47   #20
g:)

 
Varsayılan

Bu 4 kişi arasında iştirak iradesi yoksa teşebbüsten sorumlu olacaklardır. Maktülün vücudunda 20 bıçak darbesinin olması en iyi ihtimalle yaralama kastının varlığını gösterir. Böyle bir durumda beraat kararı verilemeyeceği fikrindeyim.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi


THS Sunucusu bu sayfayı 0,08725309 saniyede 13 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.