Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Site Lokali Edebiyat, Müzik, Spor, Sinema, Bilgisayar.. Site üyelerimizin hukukla ilgisiz konularda sohbetleri için. [Siyaset ve din bu sitede konu dışıdır!]

Bir Nostalji/ 80'li Yıllar

Yanıt
Konu Notu: 7 oy, 5,00 ortalama. Değerlendirme: Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 08-01-2007, 17:35   #1
Caglayan K.

 
Varsayılan Bir Nostalji/ 80'li Yıllar

Bir arkadaşın çocukluk yıllarımızı anımsatan yazısını sizlerle paylaşmak istedim. Neydik ne olduk. Neler yaşanıyordu, şimdi ne kaldı geride. Gülümsemeli mi, gözlerimiz yaşarmalı mı, ben karar veremedim. Yaşları 30-40'ları geçmiş sizler ne hissedeceksiniz?

Saygılarımla

Alıntı:
En de tura bir iki üç.....

Şimdilerde şairin tabiri ile yolun yarısına gelmiş olan nesil, çocukluğunu ya da ilk ergenlik yıllarını 1982, yani Özal öncesi yaşamış kişiler.
30 ile 40 yaşları arasındaki Türk insanı üzerinde, yaşadıkları dönemin çok büyük etkisi olmuştur. Onca olumsuzluğa, onca yokluğa rağmen o yıllara karşı müthiş bir özlem taşır içinde. Özlem, çocukluk ya da gençliğe midir yoksa o yılların masumiyeti ve saflığına mıdır bilinmez.

Yıl ya 78 ya da 79. Erkek kardeşim bir- iki yaşında, ben ilkokuldayım.


Evimizin karşısındaki müstakil evde üniversiteli gençler yaşıyordu ve ev arada sırada silahlı kişiler tarafından basılıyordu. Biz, kaza kurşununa hedef olmamak için ailecek yerde yatıyorduk. Polis evlerde olur olmaz aramalar yapıyor diye, babam kütüphanemizdeki tüm sol içerikli yayınları divandaki iki yatağın arasına saklıyordu. Yolda yürürken bile birileri sizi durdurup kimlik soruyordu. Her hafta sonu, evimizin duvarına yazılan yazıları boyuyorduk.

Okuduğum ilkokulun kantininde simit ve Çamlıca gazozu dışında bir şey yoktu, zaten o zamanlar çocuğa haftalık vermek diye bir şey de yoktu. Gene de bakkala gidişlerimde kalan para üstlerini haftalarca biriktirip, tüpte şokella alıyordum. Onca zaman para biriktirilerek alınan ve bitmesin diye gıdım gıdım yenen o tüpte şokellanın tadını hala hiçbir şeyde bulamıyorum.
Ben şanslıydım, babam denizciydi. Seyir dönüşleri bana envai çeşit oyuncak getiriyordu Avrupa'dan. Ama o zamanın çocukları bile bir tuhaftı, ben mahalledekilerle paylaşmayınca o oyuncaktan da zevk almıyordum. Hala gazoz kapaklarını taşla düzeltip, bugünün TASO'larına benzeyen şeyler yapıyordum. Dokuztaş, misket, kukalı saklambaç, hele o "en de tura bir iki üç güzellik", unutulur gibi değildi.


İnşaatlardan sökülen paslı çivilerle oynanan toprağa çivi saplamaca gibi tamamen yokluğun tetiklediği yaratıcılık örnekleri. Sokaklar bizim, dert yok, tasa yok, oyuncak yoktu, olsa da devir hesap devri alacak para yoktu ve eğlence yaratıcılığımıza kalmıştı.
Yaz günleri, sabahtan akşama kadar sokaktaydık. "SokağaÇıkmak" diye bir deyim vardı.

Hayat o kadar güzeldi ki, ilk aşkıma dört yaşında vurulmuştum. Net hatırladığım bir sahne var: Adi Yalın. Babası ona iki tekerlekli bisiklet almış ve bana "Yarın seni de bindireceğim" diye söz vermişti. Bindim mi? Hatırlamıyorum, sonra taşındılar mahallemizden. İkinci aşkım, alt katımızda oturuyordu. Bir gün incir toplayacağız diye, Çengelköy sırtlarında kaybolmuştuk birlikte.

Diyarbakırlı Kürt bir Karpuzcumuz vardı. Salı Cuma karpuz, kavun getirirdi kamyonla. "Kavun ye bal ye" diye bağırırdı. Hakikaten de o kavun bal gibiydi. Hele o zamanın çilekleri, bir reçel kaynadı mı, değil apartman mahalleyi sarardı o nefis çilek kokusu. Reçel yapılacak çilek neredeyse bir gün boyunca beş altı kez suyu değiştirilerek kovalarda bekletilirdi toprağı çıksın diye. Üstelik suya da rengi geçmezdi. Şimdi çilekler toprakta yetişiyor ama toprağa değmeden büyüyor. Belki de o yüzden ne tadı var ne de kokusu.

Siyah beyaz ve tek kanallı televizyon, küçücük parmaklarımızın arasında kaybolana dek bıçakla yontulan kalemler -ki kalemtıraş kullanmak israftı, sınıflardaki çöp kovası onu kalem açma kuyruklarını unutan var mı?

Plastik ilkel beslenme çantaları ve okula götürülmesi yasak olan muz. Hele iç içe gecen halkalardan oluşan ve her zaman akıtan o plastik bardaklar, kâbusumdu benim. Uçlu kalem geldiğinde memlekete, uzay mekiği gibi bakmıştık ve onun ucu da uzay mekiği fırlatma rampası gibi kavrardı kapkalın kalem uçlarını.

Bunların her biri güzel birer anı, 30 lu yıllarını sürenler için.40 lı yıllarını sürenler için o dönem, terörle özdeş. Zira çoğu Üniversiteyi ya zar zor bitirdi, ya da ayrılmak zorunda kaldı. 50 üzeri için ise hatırlanmak bile istenmeyen günler. Çünkü onlar çocuk okutmak ve yaşam mücadelesi vermek zorundaydı, onca yokluğa, parasızlığa ve kardeş kavgasına rağmen. Sadece çocuklar o yılların tadını çıkardı, sadece çocuklar mutlu ve umarsızdı ve sadece çocuklarda hatırlanası güzellikler bıraktı.


O dönemin çocukları, şimdi çocuk yetiştiriyor. Sahip olamadıkları oyuncaklarla dolu çocuklarının odaları. Yedikleri dayakların inadına seslerini bile yükseltmiyorlar çocuklarına. Dizlerinden, dirseklerinden yara kabuğu eksik olmayan o zamanın çocukları, çocuklarından kan alınırken fenalaşıyorlar. Ancak hava karardığında ve babası işten geldiğinde eve giren şimdinin ana babaları, çocuklarını kapı dışarı çıkaramıyorlar, zaman zaman haklı sebeplerle. Annelerinin bir bakışı ile mum kesilen, akşama babana söylerim tehditleri ile büyümüş o çocuklar, bugün kendi çocuklarının psikolojisini bozar diye HAYIR bile diyemiyorlar
.


O zamanın çocuklarının, şimdiki çocukları doyumsuz, çoğu bilgisayar başında patates cipsi yediği için şişman, hepsi zehir gibi akıllı ama onca imkâna rağmen okulu pek azı seviyor. Çelik çomağı, kukalı saklambacı ve hatta uçurtma uçurtmayı bilmiyor. Onların uçurtmaları marketlerde hazır yapılmış olarak satılıyor ve babayla bir Pazar günü saatlerce uğraşarak uçurtma yapmanın zevkini ve yeşil tepelerde uçurtma uçurmanın tadını bilmiyorlar.


Okulun açılacağı haftanın öncesinde önceleri zevkle başlayan ama sonra işkence halini alan, defter kaplamanın ne demek olduğundan habersizler, defterlerin kaplanmaya ihtiyacı yok çünkü. Kâğıt onlar için buruşturulup atılabilecek bir şey, defterden kâğıt koparmanın nasıl olup da YASAK olabileceğini akılları almıyor.

Hiç dut silkelemediler, bembeyaz çarşaflara ve hiç incir ağacının ince dalına basıp yuvarlanmadılar komşunun bahçesine.

Mutlular mı?

Umarım öyleler.

Peki, çocukluklarını bizler gibi, özlemle anacaklar mı?


Umarım...

Old 09-01-2007, 00:03   #2
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Evet, sokağa çıkardık.

Evet, eve akşam babamız işten dönünce girerdik.

Hava karardığında babamın gelişini uzaktan devriye edasıyla tetikte izleyen annem çağırırdı beni, "Şehper, çabuk eve gel, baban geliyor!"

Yetmedi masa örtülerini çekiştirip sarkıtır, altına girer ev yapardık. Bilyelerimiz vardı, sakızlardan çıkan futbolcu kartlarımız, aktör-aktrist kartlarımız vardı. Feri Cansel kartı çıktığında tuhafıma giderdi. Kim olduğunu sorduğumda babam sadece gülerdi. Tozun toprağın içinde oynardık. Yağmur yağınca sek sek oynamak neden daha güzel gelirdi, ıslanan topraktaki yağmurun kokusundan mı, limon çiçeklerinin rayihasından mı, bilemezdik.

Bilyeyle düşürüp, yenip yenildiğimiz, yenişemediğimiz sokak oyunlarında, galibiyeti kabaran kağıt destesinde ararken ilk suçlarımızı işledik. Sümüklü bir oğlana annemin evden yürüttüğüm cep fotoramanını verdim gizlice, o da bana 30 eski ve pis sakız kartı verdi, ödeştik.

İlk çocuktum ben. Benden sonraki ikiden şanslıydım. Her ay bir ayakkabı alınırdı bana. Onları başucuma koyar uyurdum. Ama elbisede bunca şanslı değildim. Bayramdaaan bayrama. İlk kardeşimle birlikte ayakkabılar da azaldı. Bilmem neden ayakkabımı ihmal etmedi babam hiç, belki onun da geçmişinden bir yarası vardı.

2,5 liraydı harçlığım okula başladığımda. Horoz şekeri alırdım, daha neler alırdım ama, horoz şekeri kalmış aklımda, bir de emzikli şekerler.

Evet, plastik beslenme çantalarımız vardı.

Evet, muz yasaklıydı. Kaynamış yumurtanın beslenme saatini beklerkenki kokusu, aklımızı başımızdan alırdı.

Dizlerimiz paramparçaydı. Koşmayı da, düşmeyi de biliyorduk. Yorulmayı, sahiden acıkmayı. Üşümeyi ve yanan sobaların yanına kıvrılmayı.

Ya yılbaşıları? Yalnızca o gece içli pilav, hindi pişerdi. Rus salatası denen , bugün her yemeğe meze olan salatayı annem sadece o gece ve kendisi yapardı. Tadı bambaşkaydı. Saatlerce masanın başından kalkılmazdı. Herkes "sahiden" mutluydu. Aile ne demek, biliniyordu.

Annemin okul çıkışlarımda evde olmasının nasıl bir mutluluk kaynağı olduğunu bugün daha iyi anlıyorum. Önce anneanne, sonra kreş, sonra okulda büyüyen kızımın anneannesinin yemeklerini neden daha çok sevdiğini, en iyi ben biliyorum...

Evet, belki de sadece çocuklar o yılların tadını çıkardı, sadece çocuklar mutlu ve umarsızdı ve sadece çocuklarda hatırlanası güzellikler bıraktı.

Umarım dünün ve bugünün karması 30'lar, bir sonraki 30'larca güzellik ve mutluluk duygularıyla anımsanırlar.

Dilerim...
Old 09-01-2007, 01:38   #3
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Alıntı:
Okuduğum ilkokulun kantininde simit ve Çamlıca gazozu dışında bir şey yoktu,
Alıntı:
Evet, plastik beslenme çantalarımız vardı.

Bizim ilkokulun kantininde de simit ve gazoz dışında bir şey yoktu. Ama bizim plastik beslenme çantamız da olmadı hiç. Öğlenleri eve gider annemizin yemeklerini yerdik. 60'lı yılların çocukları olarak şanslıydık.

Ama inanmazsınız, o zamanlarda da test usulü sınavlar vardı. Şimdilerde anadolu lisesi denilen, o zamanlar Maarif Koleji diye bilinen yabancı dille eğitim yapan devlet ortaokulları-liseleri için, ders saatleri dışında da çalıştık; test usulü sınava girdik.

Galiba 50'li yıllarda çocuk olmak daha iyiymiş.
Old 09-01-2007, 06:22   #4
Cest la vie

 
Varsayılan

80'li yillarin sonlarina dogru rasrlamis olsa da cocuklugum, bunlarin cogu bana da cok tanidik geldi ve bir anda sanki ilkokulumun kokusu geldi burnuma. Yillar sonra bile oraya gittigimde beni gecmise donduren oyle degisik bir kokusu vardi ilkokulumum..

Ikinci tenefus, 20 dakikalik, en uzun tenefusumuzdu. Zil calar calmaz once kalabaligin cikmasini bekler, sonra kenardan kenardan kantine giderdim. Simitle gazoz en buyuk ziyafetimdi-simdiki gazozlarda bulunmayan bir tadi vardi Camlica ve Ankara gazozunun. Bizde de cok fazla secenek yoktu, gazoza ek olarak yedigun ve yine tadi simdikinden degisik olan kola-hepsi bu. Ama ramazanda Ramazan Gulu gelirdi kantine-hepimizin bayildigi ve sadece ramazanda cikmasina anlam veremedigi horoz seklinde acmalar. Simdi ramazanda bile olmasina raziyim oysa...

Ulusal bayramlarda ve yeniyilda sinifimizi 'kendi yaptigimiz suslerle' suslerdik. O susleri yapmak icin bir gun onceden bulabildigimiz renkte elisi kagitlari alir, ertesi gunu iple cekerdik. Bayramlar o yuzden ayri bir eglencenin isaretiydi bize, daha okuldan baslayan.

Okul pikniklerimiz olurdu, her birimizin cantasinda 'yumurta, haslanmis patates(ya da patates salatasimsi birsey) ve elmanin bulundugu. Hep beraber oturup bu ziyafeti cekmek hepimiz icin buyuk heyecandi. Yine hala var mi bilmiyorum ama yerli mali haftasinda da hepimiz evden yiyecek getirirdik, genellikle ayni menuden olusan. Evde belki cok da cazip gelmeyecek bu yiyecek arkadaslarimiz ve ogretmenimizle beraber dunyanin en lezzetli menusune donusurdu.

Siralarda uclu oturur, ilk yerlestirildigimizde ortada(her iki arkadasimiza da yakin oldugumuzdan) ya da en azindan en sag kosede(genelde sag elle yazdigimizdan) oturmak icin yalvarirdik. Yazililarimizda bir de aramiza canta koyardik-kopya cekmenin ne demek oldugunu bile bilmesek de...

En buyuk luksumuz ari mayali renkli ve super kokulu silgilerimizdi. Uclu kalem vardi ama ogretmenimiz onlari kullanmamiza izin vermezdi ki!

Ucurtmalarin yaninda yaptigimiz en guzel oyuncak-ruzgarguluydu. Kendi yaptigimiz ruzgargulunun ruzgarda her donusu, yuregimizi de dondurur, gulumsememizi saglardi. Yine okul kapisinin disinda satilan ivir-zivirlar vardi. Mesela ipe gecirilmis kare birseyi, ipi sallayip cekerek dondurmek en cok sevdigimiz seylerden biriydi. Firik nohut mevsimi (ki cok kisa surerdi) en cok sevdigimiz donemdi. Alip eve kadar yiye yiye gitmek buyuk zevkti. Yine hicbir zaman yemeye cesaret edemedigim 'seker kamisi' satilirdi bazen okulun dis kapisinda.

Mavi piknik termoslarinda limonlu dondurma satan dondurmacilar gecerdi-ama ondan da hic tadamamis, almak icin izin koparamamistim ya hastalanirsam diye.

Ilk ozel kanal 90lilarda kuruldugundan, cumartesi sabahlari bizim icin senlik gunuydu. Korka korka izledigim ama izlemekten de vazgecemedigim Clementine (ki ben dahil 80-81-82 dogumlu cocuklarda birazcik psikopatlik varsa hep o korkunc cizgi filmin eseridir!), pembe panter, monciciler, voltran, agackakan woodie ve bir kac cizgi film daha (hatta melankoli yasamak isteyenler icin soyle bir iyilik de yapabilirim , sonrasinda kurtarma 911(ki burda benzin bitip de yolda kaldigimizda bu diziden ogrendiklerimi hatirlayip direkt aradim ve gercekten de kurtardilar ) ve unutulmaz Kara Simsek.. Pazar sabahi da birseyler vardi sanirim ama oglen 12.00-13.00 gibi orkestranin basladigini ve sikilip tvnin basindan kalktigimi hatirliyorum. O orkestra sefi hala yasiyor mudur bilmem ama o zamanlar bir cok cocugun dusmani oldugunu rahatlikla soyleyebilirim. ) Klasik muzik o saate konulur mu canim!
Pazar ogleden sonralari da rahmetli Cenk Koray'in yarisma programi olurdu, ailece ekran basinda oturup izlemekten zevk aldigimiz.. Boylece biterdi tv keyfimiz..

Ah ahhh... Ne gunlerdi gercekten...
Old 09-01-2007, 10:11   #5
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Alıntı:
En buyuk luksumuz ari mayali renkli ve super kokulu silgilerimizdi.

Sarı, yeşil ve pembe olmak üzere üç seçeneği olan bu silginin kokusunu (ortaokuldaydım), kokladığım bahçeyi, durduğum yeri bile hatırlıyorum. Neden aynı ikonlar, böylesine yer etti ki belleğimizde.

Dallas vardı bizim zamanımızda (o zaman çok şaşırıyorduk olan bitene, şimdi tüm dünya o dizi gibi, acaba bu clementine benzeri bir etki yapmış olmasın yeryüzüne ), Şeker Kız Candy... İlk renkli tv zamanlarıydı yalnız sanırım bunlar. S.Wonder'ın part time lover'ı, Thomas Anders ve grubunun (neydi adı) brother louis şarkıları çalardı. İlk dil öğrenme çalışmalarına, bu şarkıları ezberlemekle başlamıştım

Bu forum nasıl başladı, nasıl devam edecek bilmiyorum. Geçmişe özlem sendromunun da bir karşılığı vardı psikolojide "anımsadığım" kadarıyla ))
Old 10-01-2007, 11:14   #6
cLaW

 
Varsayılan

Sn. Engin arkadaşınıza teşekkür ederim,yarım yamalak hatırladığım çocukluk yıllarımı ne kadar özlediğimi hatırlattı bana..Bende Ahu gibi sonlarına yetişsemde,yazınızda paylaştığınız birçok şeyi yaşamış olmaktan buruk bir gurur duyuyorum.Evet yokluk dönemleriydi,fast food,internet,bu kadar sefa yoktu..700'den fazla kanal var şimdilerde,uydunuz varsa ne kadar olduğunu bilemem,eskiden sadece trt de dallas,hayat ağacı,yalan rüzgarı,siyah beyaz filimler,belgin doruk daha su anda aklıma gelmeyen bir sürü isim..
Şimdinin ilköğretim yada lise öğrencilerine bunlar pek bi anlamsız gelir,anlatamazsınızda kanımca,anlayamazlarda..
Ufak bir anım:Her okuldan sonra eve gelir 14.30 da başlayan çizgifilm kuşağını istisnasız seyreder bittikten sonra yemeği (sadece annemin hazırladığı ekmek arasını) alır az ilerdeki cami avlusuna top oynamaya kaçardım,akşam ayaz olmuş,el yüz şiş,sırt sucuk gibi eve gelir bir temiz azarı işitir ertesi aksam yine ya 9aylık yada mile oynardım..Favori yabancı isimler modern talking,mc hammer..
Old 19-04-2007, 04:44   #7
Cest la vie

 
Varsayılan

http://youtube.com/watch?v=gQmyvJzFMc8
http://www.youtube.com/watch?v=ekjW93Uk4ms

Ozellikle ikinci videoda gozlerim doldu...

Ayrica bir de yazi buldum anonim yazilmis:

Alıntı:
Eger;
- dis fircalamanin onemini “tam iki dakika” adli klipten, karsidan karsiya gecerken saga sola bakmayi trafik kurallari ogreten bir kaplumbaga ve tavsandan ogrendiyseniz

- fiş isteme aliskanligini zeki ve metin in kdv fiş kampanya skeci sayesinde edindiyseniz-- "once alisveris sonra fis"

- Michael Jackson’in Macaulay Culkin’li black or white klibini ezbere biliyorsaniz

- Super Baba’nin Turkiye’de gelmis gecmis en iyi dizi olduguna inaniyorsaniz

- Ipek’in Amerika’ya gittigi bolumde Fiko’yla beraber hungur hungur agladiysaniz

- Fiko ve Ipek'ten once Sakir'in Perihan Abla'yla olan iliskisine gipta ettiyseniz

- Geometriyi Kurbaga Kermit'den, arkadasligi Voltran'dan ogrendiyseniz

- 'Cikolata renkli sanatci' lakabinin mucidinin Sezen Cumhur Onal oldugunu biliyorsaniz

- “Mujde mujde size” denildiginde gozunuzun onune Parizyen reklami ve bir cift bacak geliyorsa

- Cocuklugunuz, hava kararana yada bocek ilaclama kamyonu gecene kadar mahallede istop, birdirbir, saklanbac yada lastik oynayarak gectiyse

-Uzun sure cennetin Famecity gibi bir yer oldugunu zannedip, kapandiginda artik neye inanicaginizi sasirdiysaniz

- Ilkokul onluklerinin siyahtan maviye donususune sahit olduysaniz

- Icten ice hep Adile Nasit ve Munir Ozkul keske evli olsa diye dilediyseniz

- Cenk Koray’in “kutunuzu aciyorum” sozuyle heyecan kattigi, yarismacilarini isikli kutular ustunde yuruttugu yarismasini hatirliyorsaniz

- Bay Merakli’nin kim oldugunu biliyorsaniz ve konusmasina bayiliyorsaniz

- Her pazar gununuz Linda Ronstadt ve Aaron Neville’in All my life sarkisi esliginde-Parliament Sinema Klubu filminin baslamasiyla sona erdiyse

- “Yakalayin yesil isigi-hesapli parlak bulasigi” sloganli, jel deterjan mintaks reklamini hatirliyorsaniz "mintaksla canim mintaksla"

- Kara Simsek’te ki Kit cocuklugunuz boyunca ruya arabaniz olduysa

- A Takimi denince akliniza Savas Ay yerine George Peppard ve Mr. T’nin muthis dizisi geliyorsa

- Zagor, Teksas, Tommiks ve Mandrake’nin kimler oldugunu biliyorsaniz (onlara daha sonrasinda Asterix, Red-kit ve Tenten uclusude eklendi tabii)

-ilk bilgisayariniz commodore 64 ise ve bilgisayarda oyun oynamak icin kaset sarmaniz gerektiyse

- Uzaktan kumandasiz televizyon izlemenin nasil bir sey oldugunu ve sadece beta kaset alan video calarlari hatirliyorsaniz

- Kelebekli tokalarla saci yukardan toplamamayi Serpil Cakmakli’dan ogrendiyseniz

- Burak Kut’un Benimle Oynama’sini ve Yonca Evcimik’in Aboneyim Abone kliplerini hatirliyorsaniz

- Bir zamanlar sizin icin Basketbol demek Chicago Bulls ve Michael Jordan demek idiyse

- Turbo sakizdan cikan araba resimlerini biriktirip arkadaslariniza ‘bende daha fazla var’ diye hava attiysaniz

- Tsubasa’nin kartal vurusu, Yakari'nin sevimli yuzu, She-ra nin seksi kiyafeti, He-man’in “Guc Bende Artik” diye haykirisi hala gozunuzun onundeyse

-Kendinizi Donatello, Leonardo, Michelangelo yada Raphael'le ozdeslestirip, Splinter'i Ninja Turtles'in Yoda'si olarak benimsediyseniz

- Beverly Hills cizgi filmindeki Bianca’dan hala nefret ediyorsaniz ve gobeklerinden kalp cikan ayiciklari animsiyorsaniz (carebears)

- 10 yuz bin milyon baloncuklu fruko reklamindaki kizin su anki halini merak ediyorsaniz

-Bugun hala kutupanede duran Temel Britannica'larin orada olma nedeni haftalarca kestiginiz kuponlar ise

- Politikayi Ozal ve Demirel’le ozdeslestirebiliyorsaniz

- Kirk yillik ‘Panco’nun adini ‘Doritos’a deistiren ve Panco’ya Doritos diyen insanlara kil oluyorsaniz

- Hey George versene borc, olmaz Michael bendede yok sarkisini soyleyen siyah deri ceketli Hakan Peker hatirliyorsaniz

- Kartal marka bir arabanin bagajinda kardeslerinizle yada tek basiniza uyuyarak yolculuk ettiyseniz

- Cuma geceleri yayinlanan ‘Alaca Karanlik Kusagi’ programi yuzunden yillarca kabus gorduyseniz

- Super Mario’nun 12 bolumunu birden gectiyseniz ve bununla hala gurur duyuyorsaniz

- Big in Japan, The Final Countdown ve Eye of the Tiger parcalarini ezbere biliyorsaniz, Ace of Base ve Dr. Alban'in sarkilarini ozluyorsaniz

- Babaneleriniz yada ananelerinize, henuz yesile donusmemis yada cicek desenleriyle suslenmemis halk otobuslerinde bankaya kadar eslik ettiyseniz

-Onlarin Cesur ve Guzel, Dallas ve Yalan Ruzgari cilginligina sahit olmakla kalmayip, katildiysaniz

-Bir kumbaraniz olduysa, harclik biriktirmeye calisip hicbir zaman beceremediyseniz

- Ilkokulda bakkaldan aldiginiz leblebi tozlariya olum tehlikeleri atlattiysaniz, sari pembe ve acik yesil renklerde, ustunde ari maya olan silgilerden kullandiysaniz

- Hisseli Harikalar Kumpanyasinin buyusunu hatirliyorsaniz, Cem Yilmaz'dan once bir Metin Akpinar ve Zeki Alasya klasigi oldugunun farkindaysaniz

- Yaklasik on sene boyunca her pazar gunu Bizimkiler dizisini izlediyseniz

- Zeki Muren’in vucudunun alt kisminin televizyonda hicbir zaman gorememis olmak sizde yillarca merak uyandirdiysa...

- Baris Manco'yu sarkilarindan cok 7'den 77'ye adli programi yuzunden sevdiyseniz...

80’li yillar Turkiye'sinde dogmus, 90’li yillarda buyumussunuz demektir. 80’lerin kusagindan olmak demek gecirdiginiz cocuklukla gurur duymak ve zaman zaman bahcede bisiklete binmek, agaclara tirmanmak istemektir. Hem eski hem yeni olmaktir. Hayatla 80’li yillarda merhabalasmak yeni neslin dejenereligine uzulmek ve o gunleri hatirlarken gulumsemektir.
Old 19-04-2007, 20:51   #8
Cest la vie

 
Varsayılan



Iste sayesinde annemle babamin elinden alamadigim, kara kutu seklindeki ilk atarimin favori oyunu!

Ah ah bu oyun yuzunden ne kadar beklerdim siramin gelmesini!
Old 19-04-2007, 23:09   #9
Av.H.Sancar KARACA

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Armağan KONYALI
Alıntı:
Ama bizim plastik beslenme çantamız da olmadı hiç. Öğlenleri eve gider annemizin yemeklerini yerdik. 60'lı yılların çocukları olarak şanslıydık.

İskarpin ve kol saati ile tanışan nesil olarak da şanslıydık.
Old 19-04-2007, 23:43   #10
Heybe Hukuk

 
Varsayılan 80 li yıllara dair...

80 li yıllarda;ilk okuldaydım. Okulda fındık ve süt dağıtıldığını anımsıyorum. Çamlıca gazozunu ben de bilirim. Bir de sensun vardı ki ben onu daha çok severdim. Yabancı kültür ile yeni yeni tanışmaya başlamıştım sanırım. Bilmem anımsar mısınız; Lambada diye bir şarkı çıkmıştı. Yılını ve söyleyen grubu tam anımsayamıyorum. Yılbaşında, çok sevdiğim için annem kasedini hediye etmişti. Ne çok sevindiğimi hatırlıyorum. Sonra evimize ilk defa telefonun bağlanışını ve yine ne kadar çok mutlu olduğumu. O zamanlar platonik olarak aşık olduğum çocuğun, arabasıyla evimizin önünden her geçişini nasıl da her defasında fark ederdim. Arabasının motor sesi kazınmıştı hafızama ve hiç yanılmazdım. İşte "yine o geçiyor" la başlayan tahminlerim hep doğru çıkardı. Aşık olduğum çocuk benden yaşça hayli büyük olduğundan; arkadaşlarımın benimle dalga geçişini, ama o dalga geçişlerde bile dostane bir yan olduğunu ve onlara hiç kızmadığımı da anımsıyorum. Bayramlarda İzmir'e Kemeraltına alışverişe giderdik. Bir de eğitim yılı başlamadan hemen öncesinde. Alınan her eşya ile sarmaş dolaş uyuduğumu anımsıyorum geceler boyu. Ne denli büyüktü mutluluklarım. Bir erkeğin bir kıza, bir erkeğin bir kıza bakması bile büyük olaydı. Öğretmenlerimize saygıyla karışık bir korku duyardık. Eve şu saatte geleceksin diyen annelerimize verilecek cevabımız yoktu. Harçlıklarımızı harcamaz, biriktirir de öğretmenimize hediye alırdık. Hepimiz, her duygu ne kadar samimiydik. Ne kadar insandık.. Ne kadar çocuktuk.. Ne kadar, koppus koccamandık...

Öylesine çalakalem işte...
80 li yıllar...
Old 25-04-2007, 05:46   #11
Cest la vie

 
Varsayılan

Bakin bakalim akliniza hangi anilariniz gelecek:

S U P R I Z
Old 25-04-2007, 11:49   #12
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Cin Ali'yi küçükken de sevmezdim. Kitapçıya gittiğimde tercih nedenim olmadı hiç. Bu sadelik karşıtlığı değil de, özensizlik düşmanlığıydı sanırım daha çok, ya da "bizi küçük mü sanıyorlar ki!" tepkisiydi belki de. Kemalettin Tuğcu'lar, Ökkeş'in maceraları ve bilumum teksas tommiks zagor tenten red kit vs. nin yanı sıra annemin cep fotoramanları, hey ve bilahare blue jean dergileriyle geçti o fasıllar. Şimdi geriye dönüp bakıyorum da, Kemalettin Tuğcu'da insan ruhuna zarar veren bir şeyler olduğunu düşünüyorum. Bunu başka bir forumda bilahare tartışırız

Özetlemek gerekirse, "çocukları Cin Ali'yle geçiştirmeye kalkmayın!" duygumu anımsattı sadece
Old 25-04-2007, 15:35   #13
mutlakadalet

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Şehper Ferda DEMİREL
Bu forum nasıl başladı, nasıl devam edecek bilmiyorum. Geçmişe özlem sendromunun da bir karşılığı vardı psikolojide "anımsadığım" kadarıyla.))


Ne yalan söyleyeyim. Benim de kendi çocukluğuma dair özlemlerim var. 70’leri 80’leri çok fazla bilmem; ama özlediğiniz şeyler bana çok yabancı değil. O yüzden burada yazma gereği duydum.

80’li yılların sonlarına ancak yetişebildim…

Simit ve gazozun olduğu dönemi bilmem; ama tüpte şokellayı çok iyi bilirim. (Yemeği beceremeyip yüzümün yarısını çikolataya boyadığımdan annemin terliğini az yememişimdir. )

Şimdinin tasoları yerine misketlerimiz vardı; ama misketi tutmasını bir türlü beceremezdim. Haa bir de sporcu kâğıtlarımız vardı; ama onlar eskimedi sanırım. Hâlâ sokak aralarında oynayanları görürüm.

Şimdilerdeki gibi eve hapsolunmazdı. Sokak aralarında tek kale maç oynamak vardı. Akşama doğru da saklambaç…

Üç tekerlekli sarı bir bisikletim vardı. Bir de bisikletimle gezdiğim sokaktaki meyve ağaçları. (Aaah! Süeda Teyze de olmasaydı)

Susam Sokağı başladığında gözüm hiçbir şeyi görmezdi. Minik Kuş vardı. Kurabiye Canavarı, Edi ile Büdü ve evlerinin penceresindeki güvercinler.

A Takımı (kilolarca ağırlıkta kolyeler takan karakterin hastasıydım) ve Karaşimşek vazgeçilmezdi zaten. Yalan Rüzgârına gelince, annem hastasıydı ama dizinin müziğini duyar duymaz benim içim bayılırdı.

Barış Amca’mız vardı. Adile Teyze’ye yetişemedim maalesef.

Babam işten geldiğinde annemin yemek hazır diye bağırması vardı. Bir de yemekte yoğurtlu, soslu makarna yemesi.

Memlekette dut ağaçlarımız vardı… Sabah erkenden kalkıp eşeklerle bahçeye gidip dutu silkelemek sonra da akşama kadar o dutu kaynatıp pekmez haline getirmek vardı. Dedem bir dutun dahi kıymetini bilip dut ağacının sarktığı her yere cecim serdirirdi. (Şimdi ise dut ağaçlarının olduğu bahçe satıldı. Yerine belediye tarafından çay bahçesi ve çocuk parkı yapıldı.)

Geçmiş gerçekten güzeldi ya da gerçekten geçmişe özlem sendromum var
Old 25-04-2007, 21:22   #14
Cest la vie

 
Varsayılan

Alıntı:
hey ve bilahare blue jean dergileriyle geçti o fasıllar. Şimdi geriye dönüp bakıyorum da, Kemalettin Tuğcu'da insan ruhuna zarar veren bir şeyler olduğunu düşünüyorum.

Aaaah!

Bluejean kolleksiyonum hala duruyor! Walkman dergisi de vardi bir aralar hastasi oldugum! Kral TV oncesi MTV cocuguydum ben... KralTV MTV'ye darbe yapip ciktiginda nasil uzulmus, sinirlenmis, isyan etmistim! (Gerci bu olay 90'larda oldu ama olsun) Bu nedenle hic sevemedim ve hic de izlemedim KralTV'yi...

Kemalettin Tugcu konusuna katiliyorum. Hatta benim bir ahdim vardir: eger bir gun cocugum olursa ona asla 'Kemalettin Tugcu eserleri' ve'Kucuk Kirbitci Kiz' hikayesini okutmayacagim!!! O "Kucuk Kibritci Kiz" ozellikle, nasil bir sadizm hikayesidir, sanki sirf uzmek icin yazilmis gibi!

Alıntı:
Susam Sokağı başladığında gözüm hiçbir şeyi görmezdi. Minik Kuş vardı. Kurabiye Canavarı, Edi ile Büdü ve evlerinin penceresindeki güvercinler.

Susam Sokagi icin biraz buyuktum aslinda ama bu yasimda bile cizgi film hastasi olan biri olarak, o yasta da elbette Susam Sokagi'ni izlerdim. Hatta hala olsa, sanirim yine izlerim.
Ama bu yil ogrendigim birsey beni cok hayal kirikligina ugratti: megerse bizim donemin ABD cocuklugu onunla buyumus! Hatta benden buyukler de! Bizim kirk yillik "Edi ile Budu" megerse "Ernie and Bert"mus! Kurabiye Canavarimiz, bunlarin 'Cookie Monster'iymis! Acaba ordaki gercek insan karakterler bize aitmiydi bilmiyorum ama acikcasi ogrenmek istemiyorum.. Hayir ya, banane, onlar Edi ile Buduuuuuu!!!
Old 25-04-2007, 22:09   #15
Cest la vie

 
Varsayılan

Ay bir sarki vardi:

Kik kik kii Kok kok kooo
Gulugulu gulugulu u vak vak

Kim soyluyordu bu anlamli sarkiyi?
Hatirlayan var mi, sarkinin adini, kim soyledigini falan? Bir ipucu?
Old 25-04-2007, 22:11   #16
Av. Şehper Ferda DEMİREL

 
Varsayılan

Ku vak vak olacaktı Ama kim söylüyordu hatırlayamadım
Old 26-04-2007, 00:15   #17
mutlakadalet

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Ahu
Ay bir sarki vardi:

Kik kik kii Kok kok kooo
Gulugulu gulugulu u vak vak

Kim soyluyordu bu anlamli sarkiyi?

Ahu Hanım, şarkının Türkçe karşılığı "ki ki ki, ko ko ko" olup "ku vak vak" şarkısından ayrı bir eser niteliğindedir.

Şarkıyı Türkiye'de Cenk Erdem ve Aysun Kocatepe'nin seslendirdiği ileri sürülmektedir. Şarkının orijinal ismi "chi chi chi, cho cho cho" olup Pippo Franco tarafından seslendirilmektedir.

Alıntı:
Ama bu yil ogrendigim birsey beni cok hayal kirikligina ugratti: megerse bizim donemin ABD cocuklugu onunla buyumus! Hatta benden buyukler de! Bizim kirk yillik "Edi ile Budu" megerse "Ernie and Bert"mus! Kurabiye Canavarimiz, bunlarin 'Cookie Monster'iymis! Acaba ordaki gercek insan karakterler bize aitmiydi bilmiyorum ama acikcasi ogrenmek istemiyorum.. Hayir ya, banane, onlar Edi ile Buduuuuuu!!!

Ahu Hanım yine hayal kırıklığına uğramazsınız umarım. Bu şarkıyla önceleri İtalyan çocukları sonra da Türk çocukları (hatta gençleri ) eğlenmiş.

Ayrıntılı bilgi için birkaç link bırakıyorum:

http://www.anilarim.net/mazi/konu_oku.asp?konu=ki%20ki%20ki%20ko%20ko%20ko&sayf a=1

http://www.eksisozluk.com/show.asp?t=ki+ki+ki+ko+ko+ko+glu+glu+vak+vak+vak&n r=y&pt=ki+ki+ki
Old 26-04-2007, 06:59   #18
Cest la vie

 
Varsayılan

Alıntı:
Ku vak vak olacaktı

Alıntı:
şarkının Türkçe karşılığı "ki ki ki, ko ko ko" olup "ku vak vak" şarkısından ayrı bir eser niteliğindedir

Birakin o kadar yil icinde sarki hafizamda bu kadarcik degisiklige de ugrasin ama canim, aaa!

Mutlak_adalet, bu kadar arastirma yetmez, sarkiyi da istiyorum! Italyan olsun, baska dil olsun farketmez

Bir de yine hatirlar misiniz; 'da da da, aha aha aha' diye bir sarki vardi. Onun da sadece bu kismi aklimda, umarim o aklinda kalan kismi da dogrudur.
Old 26-04-2007, 22:17   #19
mutlakadalet

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Ahu
Bir de yine hatirlar misiniz; 'da da da, aha aha aha' diye bir sarki vardi. Onun da sadece bu kismi aklimda, umarim o aklinda kalan kismi da dogrudur.

Müthişsiniz Ahu Hanım. Bu sefer tam isabet. Yıllar geçmiş ama hafızanızda kalıcı bir iz bırakmış bu parça. (Gerçi çok fazla sözü de yok parçanın. Sürekli olarak da da da ile geçiyor parça )

Şarkıyla ilgili bilgilere geçersek; şarkı, Alman Trio grubunun 80'li yıllarda yapmış olduğu bir parça. Şarkıyla ilgili ayrıntılı bilgilere şu adresten ulaşabilirsiniz:
http://www.anilarim.net/mazi/konu_oku.asp?konu=da%20da%20da%20aha%20aha%20aha

Yine şarkıyı you toube'dan da dinleyebilirsiniz:
http://www.youtube.com/watch?v=15YZUXL_ULU

"Ki ki ki ko ko ko" parçasını dinleyebileceğiniz bir link bulamadım maalesef.
Old 27-04-2007, 05:41   #20
Cest la vie

 
Varsayılan

Yasa mutlak_adalet! Seni yilin arastirmaci-gazeteci odulune aday gosteriyorum! Dun acikcasi ben 'ki ki ki ko ko ko'yu her turlu yazip Youtube'ta aramistim ama 'da da da aha aha aha'yi aramak nedense aklima gelmedi. Bilmedigim sadece bir kac sozu varmis, onu da en kisa zamanda ezberleyecegim.

Tesekkurler tekrar!
Old 11-05-2007, 20:49   #21
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Evet, muz yasaklıydı.

Muz mu? Muz' u göremiyorduk ki yasaklı olsun! Sevgili Aydın Bilen, muz var mıydı bizim zamanımızda?
Old 11-05-2007, 20:57   #22
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Mehmet Saim Dikici
Muz mu? Muz' u göremiyorduk ki yasaklı olsun! Sevgili Aydın Bilen, muz var mıydı bizim zamanımızda?

Yaaaa, şarkısı bile var artık. Çikita muz, çikita muz...Tırınım tırınım.

Çok geliştik canım çookkk.

Not: Telif haklarına aykırı davrandıysam adı her neyse o şarkıcıdan(!) özür dilerim. Mesajım silinebilir.
Old 12-05-2007, 08:10   #23
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Kajdar'a ayıp olmasın! Nasıl ki "Eser ahlaka aykırı da olsa korunmalıdır" dediysem, "Eser,Esere hakaret teşkil edecek kadar tahammül sınırını zorlasa da korunmalıdır!" demek zorundayım.
Old 12-05-2007, 10:07   #24
Admin

 
Varsayılan

80'li yıllar ve nostalji denilince ilk akla gelenlerden biri de Eurovision değil mi? En azından benim aklıma o geliyor. 0 puan aldığımız kahredeci geceler, "gene birbirlerine oy verip, hakkımızı yediler" söylemleri, her ülke puanını açıklarken özellikle 1 ve 2 puanlarına dikkat kesilip "Turkey" diyebilir mi diye beklemek, alınan her puana bayram yapmak, aile arasında bugünkü "iddia" oyununun temelini oluşturan kim kazanacak tahminleri yapmak vs.

Bu arada nostalji yapmak isteyenler için hatırlatma: Eurovision bu gece..
Old 12-05-2007, 12:39   #25
HÜLYA ÖZDEMİR

 
Varsayılan

Çocukluğum ve gençliğim bahçeli bir evde geçti.Burada yetiştirdiğimiz nane,maydanoz,turp,tere,asma yaprağı,pekçok meyve ve sebzenin tadını , güllerin,zambakların,nergislerin,yaseminlerin kokusunu hiç unutamam.
Güzel havalarda yemeklerimizi bahçemizde ağaç gölgesinde yer, hatta misafirlerimizi bile burada ağırlardık.
Apartmanda yaşayan ahbaplarımız çocuklarını park yerine, bizim ( salıncaklı )bahçeye getirirlerdi.
Bu güzelim bahçeli evin yerinde şimdi bir apartman mevcut.

Ve müteahitle anılarımızı yokeden bu sözleşmeyi ben yapmıştım hiç istemediğim halde.
Old 12-05-2007, 12:53   #26
Ahmet Turan

 
Varsayılan

80 li yıllar diyince aklıma üniversite geliyor. ( başka şöylerde geliyorda yazamam kesin yasaktır NETEKİM)

iSTANBUL ÜNİVERSİTESİ VE O MUHTEŞEM GİRİŞ KAPISI. DAR-UL UMURU ASKERİYE yazıyordu kapısında. Meğerse burası Savunma Bakanlığı ( Harbiye nezareti) imiş zamanında.

Giriş yolundaki o güzel ağaçların arasında yürümek.. Ne güzeldin sen üniversitem
Old 12-05-2007, 16:52   #27
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

70'li yılların ortalarında ; İzmir-Yenişehir(Tepecik)'de Büyük Sinema'nın önünde elimizdeki teksas, tommiksleri; yine okumadıklarımızla değiştirmek için, meraklısını arardık.
Old 12-05-2007, 17:14   #28
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Başlığı 60'lı- 70'li ve 80'li yıllar yapalım... böyle olmuyor ki.
Old 12-05-2007, 22:54   #29
Ahmet Turan

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Suat Ergin
70'li yılların ortalarında ; İzmir-Yenişehir(Tepecik)'de Büyük Sinema'nın önünde elimizdeki teksas, tommiksleri; yine okumadıklarımızla değiştirmek için, meraklısını arardık.

Biz de öyle aynen

Hatta aklıma geldikçe gülüyorum. Bazankendimi tommiks yerine koyardım. Bir keresinde ona özenerek bir arkadışımla kavga ederken yere nasıl çakıldığımı tahmin edebilirsiniz
Old 14-05-2007, 15:45   #30
Ayşe BİLGİÇ TAHTACI

 
Varsayılan

Çocukluğum Türkiye'nin değişik yerlerinde geçti. Adana'da doğmuşum.Konya'da büyümüşüm. Edirne'de ilkokula başladığımı ise hatırlıyorum. Televizyon ilk çıktığında komşuya merakla gitmiştik.Merak ettiğimiz tek şey ise reklamlardı. İlk seyrettiğim reklam ise "-Bisküvi deyince akla, -Tamam şimdi buldum...." şeklinde bir tekerleme eşliğinde söylenen bizküvi reklamıydı. Üstümüz başımız paralanıncaya kadar oynar, annemizin bize seslenmesi ile saatin ne kadar geç olduğunun farkına varırdık. İşin doğrusu şimdiki çocuklar gibi takım takım kıyafetlerimiz yoktu. Okul formamız, yatak kıyafetimiz, gezmeye giderken giyeceğimiz düzgün bir kıyafet, bir de günlük kıyafet o kadar. Annemim diktiği mendili kaybedince ne kadar üzüldüğümü anlatamam. Eski kahverengi bir pantolonum vardı. Günlük onu giyerdim. Yeni çok kıymetliydi o zaman. O zamanlar LCW nerdeeee... Babam birgün beni terziye götürerek bir de gri pantolon diktirdi. O kadar güzeldi ki. Duvarda asılıydı. Gözüm gibi bakıyordum ona. Annem yeni kıyafetlerimi günlük kullanmama izin vermezdi. Gri pantolonumu da günlük kullanmama izin vermedi. Gezmeye giderken giy dedi hep. O günler hiç gezmeye gitmedik. 10-12 yaş suları galiba. Pantolon kışlıktı. Yaz geldi. Yazları Adana çok sıcak olur.Pantolonu yazın giymek mümkün değil. Yani anlayacağınız provalar dışında gri pantolonumu giyemedim. Yaz geçti kış geldi. Birgün gezmeye gideceğiz. Annem "hadi gri pantolonunu giy!" deyince o kadar çok sevinmiştim ki.. Giydim ama birkaç santim uzamıştım ve oldukça da kilo almıştım Pantolon dar ve kısa geliyordu. Şimdi gardrobumdaki gri pantolon sayısını ben bile bilmiyorum.

Pantolona ne mi oldu? Kardeşim kullandı.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Mutlu Yıllar. macerkez Site Lokali 16 02-01-2010 13:06
Yıllar Öncesine Ait Alacak Bugünkü Değerden İstenebilir mi? Av. Salim Meslektaşların Soruları 5 31-12-2006 00:58


THS Sunucusu bu sayfayı 0,10598493 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.