Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Hukuk Soruları Arşivi THS Hukuk Soruları alanına 2000-2007 yılları arasında gönderilmiş eski soruların arşivlendiği forum alanımız. Bu alan yeni mesajlara ve yanıtlara kapalıdır ve sadece arşiv amaçlı olarak yayında tutulmaktadır.

Hakaret İçeren Haberin Yayınlanması

 
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 04-03-2002, 21:42   #1
nuri

 
Varsayılan Hakaret İçeren Haberin Yayınlanması

eğer bir gazetede bir şahıs hakkında hakaret içeren bir haber yayınlanırsa, bir okuyucu tarafından bu haberin aynen değiştirilmeden alınıp başka bir yere aktarılması orada yayınlanması hakaret suçu oluştururmu? yani bu okuyucu bu nedenle ceza alırmı, tazminat ödermi? Teşekkürler.

04-03-2002 15:59:39
Old 04-03-2002, 21:43   #2
nuriye

 
Varsayılan

Sayın Nuri,
''Hakaret içeren bir haber'' kavramının içindeki ''hakaret'' sözcüğü ''haber''
sözcüğünden önde gelir.

Haber tek başına hakaret oluşturmaz. Hakaret
içeriyorsa, artık ona haber denmez, hakaret
denir.

Bu hakareti başka bir yayına aktaran okuyucu,
''okuyucu'' olmaktan çıkar,'yayın yoluyla hakaret
eden' haline gelir. Cezalandırılması gerekir.

Aksini düşünürsek, tazminat ödeme gücü olmayan
pek küçük bir kasaba gazetesinde hakaretler yayınlayıp,
daha sonra bu haberleri naklen ulusal televizyonlarda
yayınlayanlar hem cezadan, hem tazminat ödemekten
kurtulurlar. Hukuk o kadar kolay aşılmaz.

Saygılarımla.


04-03-2002 18:49:09
Old 28-07-2006, 20:11   #3
ibreti

 
Varsayılan

T.C.
Y A R G I T A Y
Hukuk Genel Kurulu
S A Y I
Esas Karar Y A R G I T A Y K A R A R I
-------- ---------
2005/4-170 2005/316

Mahkemesi : A.Asliye 20.HukukMahkemesi
Günü : 1.12.2004
Sayısı : 104-497
Davacı : Engin
Davalılar : B. Yayıncılık A.Ş.,S ve E
Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; A. Asliye 31(20).Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 10.04.2003 gün ve 2001/669-2003/297 sayılı kararın incelenmesi Davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 29.09.2003 gün ve 2003/9100-10766 sayılı ilamı ile;
(......Dava, yayın yolu ile kişilik hakkına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Yerel mahkemece davanın kısmen kabulüne ilişkin ilk kararın eksik inceleme nedeniyle bozulmasından sonra mahkemece bozma doğrultusunda işlem yapılarak bu kez davanın reddine karar verilmiş olup, kararı davacı temyiz etmiştir.
Davacı, yapılan yayının hukuka aykırı olması nedeniyle kişilik haklarının saldırıya uğradığı savı ile manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Davalılar yayının, Basın Yasasının, tanıdığı sınırlar dışına çıkılmadan, özle biçim arasındaki denge korunarak verildiğini bu nedenle davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuşlardır.
Mahkemece, istem red edilmiş, karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, yayın yoluyla kişilik haklarının saldırıya uğradığı savına dayanmaktadır. Diğer bir anlatımla dava, yapılan yayında yer alan açıklamaların kişilik değerlerine saldırı içerdiği ve böylece hukuka aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Böyle bir uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasında, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerden farklı bir yöntemin izlenmesi ve ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması gerekmektedir.
Bunun nedeni, Anayasanın 28. maddesindeki basının özgür olduğu güvencesine ve bu ilkeyi güçlendiren 5680 sayılı Basın Yasasının 1. maddesindeki düzenlemedir. Bu düzenlemede basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin nedeni; toplumun sağlıklı, mutlu ve güven içinde yaşayabilmesi içindir. Bunun için de kişinin, dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Diğer bir anlatımla basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma, yönlendirme yetki ve sorumluluğuna sahiptir. Bunun içindir ki basının yayın yaparken, yaptığı yayından dolayı hukuka aykırılık teşkil edecek olan eylemi, genel olaylardaki hukuka aykırı olan eylemden farklılıklar taşır. İşte bu farklılık ve ayrık durum gözetilerek yapılan yayının hukuka aykırılık veya uygunluk sınırı belirlenmelidir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğu kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. İşte basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır.
Ne var ki basının bu ayrıcalık taşıyan konumu ve özgürlüğü, tüm özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız değildir. Bundan dolayıdır ki, yayınlarında kişilik haklarına saygı göstermesi ve gerek Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümünde yer alan ve gerekse MK.nun 24 ve 25 maddesinde ve yine özel yasalarda güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluk ve gerekliliktir.
Açıklanan bu yasal düzenlemelerden ve yargısal uygulamalardan da anlaşılacağı üzere, basının özgürlüğü ile kişilerin, kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği, diğer bir anlatımla, hukuk düzenince koruma altına alınan yararların birbirine karşı çatışma içinde bulundukları biçiminde bir görünümün var olduğu kanısı uyanmaktadır.
Halbuki hukuk düzeninin, çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Aksi halde hukukun kendisi, kendi kuralları ile çatışmış olur. Aslında, yapılan düzenleme, hukukun diğer temel kavramları ile birlikte incelendiğinde, iki yararın aynı anda ve aynı olayda birbiri ile çatışmadıkları, somut olaydaki olgular itibariyle koruma altına alınmış bulunan bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği anlaşılacaktır. Bunun sonucunda da, daha az üstün olan yarar, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında, o olayda ve o an için hukuk düzenince korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir.
Bunun için temel ölçüt, kamu yararıdır. Diğer bir anlatımla yayın, salt toplumun yararı gözetilerek yapılmalıdır. Toplumun çıkarı dışında hiçbir kişisel çıkar, gerçeklerin yanlış olarak sunulmasına neden olmamalıdır. Haber olduğu biçimi ile verilmeli ve kişisel katkı yer almamalıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basının bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, yayında kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini ve haber verilirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Bu ilke ve kurallar gözetilmeden yapılan yayın hukuka aykırılığı oluşturur ve böylece kişilik hakları saldırıya uğramış olur. Aksi bir yayının ise, gerek Anayasa ve Basın Yasası ve gerekse basının genel işlevi karşısında hukuka uygun olduğu, kişilik değerlerine saldırı teşkil etmediği kabul edilmelidir.
Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. 0 an için o olay veya konu ile ilgili olan, görünen bilinen herşeyi araştırmak, incelemek ve olayları olduğu biçimi ile yayınlamalıdır. Bu işlevi ile gerek yazılı ve gerekse görsel basın, somut gerçeği değil, o anda belirlenen ve var olan ve orta düzeydeki kişilerce de yayının yapıldığı biçimi ile kabul edilen olguları yayınlamalıdır. 0 anda ve görünürde var olup da sonradan, gerçek olmadığı anlaşılan olayların ve olguların yayınından basın sorumlu tutulmamalıdır.
Dava konusu yayın öncesinde (2.5.2000 tarihinde) İ. DGM. Başsavcısının da içinde bulunduğu bir otomobilin yaptığı trafik kazasında otomobil sürücüsü ölmüştür.
Davaya konu edilen 5/5/2000 tarihli ve “T. uyarmıştı” başlıklı yayında; İçişleri Bakanının Adalet Bakanını arayarak O.’un karanlık ilişkileri var uyarısına ve suç örgütleri ile bağlantılı kişilerle yakın ilişki içinde bulunduğunu ileri sürmesine rağmen bunların duyumuna dayalı olması nedeniyle hakkında soruşturma açılmasına yer olmadığına karar verildiği, O’un yakın arkadaşı olan davacının soruşturma açılmasını engellediği ve oyçokluğu ile başsavcı olmasını sağladığı, Adalet Bakanının muhalefetine ve O ile ilgili iddialara rağmen ısrarını sürdürdüğü ve atanmasında en aktif rolü oynadığı haberde anlatılmıştır.
Davacı, liyakati nedeniyle başsavcının o göreve atanması yönünde oy kullandığını, toplantıda İçişleri Bakanının uyarısı hakkında bir bilgi verilmediğini ve bu konunun gündeme getirilmediğini belirterek yayının kişilik hakkına saldırı oluşturduğunu ileri sürmüştür.
Dosyadaki bilgi ve belgelerden; trafik kazasından sonra başsavcı hakkında soruşturma yapılarak disiplin cezası verildiği, soruşturma raporu içeriğinden davacının bir tüm generale çocukluk arkadaşım olur diyerek başsavcı hakkında övgülü sözler söylediği ve ölen sürücüye ait çantanın mirasçılarına iade edilmek üzere başsavcının yattığı hastane odasında üçüncü kişiye teslimi sırasında davacının başsavcıyı ziyarete geldiği; başsavcının 4/4/2000 tarihli Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu toplantısında Ş. Başsavcılığından İ. DGM Başsavcılığına oyçokluğuyla ile atandığı, Adalet Bakanı ve müsteşar ile bir üyenin muhalefeti bulunduğu, davacı ile üç kurul üyesinin olumlu oy kullandıkları; başsavcının bu göreve atanmasından önce sakıncalı kişi olup olmadığı yolunda İçişleri Bakanlığı tarafından Adalet Bakanlığına yazılı bir bilgi gönderilmediği; Adalet Bakanının 5.5.2000 günlü basın toplantısında, İçişleri Bakanının başsavcı hakkında spekülasyonlar bulunduğuna ilişkin konuşması hakkındaki soru üzerine kurul toplantısında bu konuların tartışıldığını açıkladığı ; toplantıda olumlu oy kullanan davacı ve üç kurul üyesinin ise trafik kazasından sonra yaptıkları basın duyurusunda atama kararının görüşüldüğü toplantıda başsavcı hakkında olumsuz bilgiler bulunduğuna dair bir iddianın ortaya atılmadığını ve buna ilişkin bir görüşme de yapılmadığını, başsavcının meslek kıdemi ve başarısı gözetilerek bu göreve atandığını kamu oyuna açıkladıkları anlaşılmaktadır.
Tanık olarak dinlenen Adalet Bakanı yeminli anlatımında; bir Bakanlar Kurulu toplantısında İçişleri Bakanının kendisine “O’un İ. DGM Başsavcılığına getirileceğine dair bazı söylentiler duyuyorum. Bu kişinin bazı şüpheli ilişkileri olduğuna dair duyumlarım var. Bu yönden dikkatinizi çekmek istiyorum” dediğini, somut bir olaydan söz etmediğini ve delil göstermediğini, atamaya ilişkin kurul toplantısında bu uyarıyı dile getirdiğini ve istişare edildiğini, herhangi bir delil ve somut olay gösterilmemiş olması nedeniyle oyçokluğuyla atama yapıldığını, basın toplantısında da bu atama ile ilgili bilgilerini açıklandığını söylemiştir. Yine tanık olarak dinlenen İçişleri Bakanı ise yeminli anlatımında; O’un kişiliği ve ilişkileriyle ilgili olarak herhangi bir yazı bulunmadığını, aynı konuda sözlü olarak herhangi bir bilgi naklinin ve böyle bir görüşmenin olmadığını söylemiştir.
Tarafların iddia ve savunmaları ile toplanan deliller ve tüm dosya içeriği incelenip değerlendirildiğinde; başsavcının atanmasına ilişkin kurul toplantısı sırasında başsavcının şüpheli ilişkileriyle ilgili olarak kurula bilgi ve belge intikali bulunmadığı, Adalet Bakanının anlatımının İçişleri Bakanı tarafından doğrulanmadığı, kaldı ki tanığın Adalet Bakanı olarak başsavcı hakkında trafik kazasından önce açtırdığı bir soruşturma da bulunmadığı, şu durum karşısında yayının varsayım üzerine yapıldığı ve gerçekliğinin kanıtlanamadığı gözetilerek davacının kişilik hakkına saldırı oluşturduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Açıklanan yönler gözetilmeden mahkemece delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek davanın reddedilmesi bozmayı gerektirmiştir....)
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davacı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 11.05.2005 gününde, yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
Old 28-07-2006, 20:14   #4
ibreti

 
Varsayılan



T.C.
Y A R G I T A Y
Hukuk Genel Kurulu
S A Y I
Esas Karar Y A R G I T A Y K A R A R I
-------- ---------
2004/4-663 2005/18


Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara Asliye 9.Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 17.11.2003 gün ve 11843-13533 sayılı ilamı ile, (...Davacı, yapılan yayının hukuka aykırı olması nedeniyle kişilik haklarının saldırıya uğradığı savı ile manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Davalılar yayının, Basın Yasasının, tanıdığı sınırlar dışına çıkılmadan, özle biçim arasındaki denge korunarak verildiğini bu nedenle davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuşlardır.
Mahkemece, istem kısmen kabul edilmiş, karar davalılar tarafından kararın düzeltilmesini istemiştir.
Dava, yayın yoluyla kişilik haklarının saldırıya uğradığı savına dayanmaktadır. Diğer bir anlatımla dava, yapılan yayında yer alan açıklamaların kişilik değerlerine saldırı içerdiği ve böylece hukuka aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Böyle bir uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasında, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerden farklı bir yöntemin izlenmesi ve ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması gerekmektedir.
Bunun nedeni, Anayasanın 28.maddesindeki basının özgür olduğu güvencesine ve bu ilkeyi güçlendiren 5680 sayılı Basın Yasasının 1.maddesindeki düzenlemedir. Bu düzenlemede basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin nedeni; toplumun sağlıklı, mutlu ve güven içinde yaşayabilmesi içindir. Bunun için de kişinin, dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Diğer bir anlatımla basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma, yönlendirme yetki ve sorumluluğuna sahiptir. Bunun içindir ki basının yayın yaparken, yaptığı yayından dolayı hukuka aykırılık teşkil edecek olan eylemi, genel olaylardaki hukuka aykırı olan eylemden farklılıklar taşır. İşte bu farklılık ve ayrık durum gözetilerek yapılan yayının hukuka aykırılık veya uygunluk sınırı belirlenmelidir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğu kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. İşte basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır.
Ne var ki basının bu ayrıcalık taşıyan konumu ve özgürlüğü, tüm özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız değildir. Bundan dolayıdır ki, yayınlarında kişilik haklarına saygı göstermesi ve gerek Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümünde yer alan ve gerekse MK.nun 24 ve 25 maddesinde ve yine özel yasalarda güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluk ve gerekliliktir.
Açıklanan bu yasal düzenlemelerden ve yargısal uygulamalardan da anlaşılacağı üzere, basının özgürlüğü ile kişilerin, kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği, diğer bir anlatımla, hukuk düzenince koruma altına alınan yararların birbirine karşı çatışma içinde bulundukları biçiminde bir görünümün var olduğu kanısı uyanmaktadır.
Halbuki hukuk düzeninin, çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Aksi halde hukukun kendisi, kendi kuralları ile çatışmış olur. Aslında, yapılan düzenleme, hukukun diğer temel kavramları ile birlikte incelendiğinde, iki yararın aynı anda ve aynı olayda birbiri ile çatışmadıkları, somut olaydaki olgular itibariyle koruma altına alınmış bulunan bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği anlaşılacaktır. Bunun sonucunda da, daha az üstün olan yarar, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında, o olayda ve o an için hukuk düzenince korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir.
Bunun için temel ölçüt, kamu yararıdır. Diğer bir anlatımla yayın, salt toplumun yararı gözetilerek yapılmalıdır. Toplumun çıkarı dışında hiçbir kişisel çıkar, gerçeklerin yanlış olarak sunulmasına neden olmamalıdır. Haber olduğu biçimi ile verilmeli ve kişisel katkı yer almamalıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basının bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, yayında kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini ve haber verilirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Bu ilke ve kurallar gözetilmeden yapılan yayın hukuka aykırılığı oluşturur ve böylece kişilik hakları saldırıya uğramış olur. Aksi bir yayının ise, gerek Anayasa ve Basın Yasası ve gerekse basının genel işlevi karşısında hukuka uygun olduğu, kişilik değerlerine saldırı teşkil etmediği kabul edilmelidir.
Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O an için o olay veya konu ile ilgili olan, görünen bilinen herşeyi araştırmak, incelemek ve olayları olduğu biçimi ile yayınlamalıdır. Bu işlevi ile gerek yazılı ve gerekse görsel basın, somut gerçeği değil, o anda belirlenen ve var olan ve orta düzeydeki kişilerce de yayının yapıldığı biçimi ile kabul edilen olguları yayınlamalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan, gerçek olmadığı anlaşılan olayların ve olguların yayınından basın sorumlu tutulmamalıdır.
Davaya konu edilen 21.11.2001 tarihli köşe yazısında, belediye başkanın avukatı olan davacının Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu sık sık ziyaret ettiği, bazı üyelerle görüştüğü, ayrıca Ankara Adliyesindeki bazı hakim ve savcılarla yakın ilişki kurduğu açıklanarak bu konu ile ilgili Hakimler Ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkan vekili E'nin sözleri aktarılmış, davacıya yönelik olarak sorular sorularak açıklaması istenilmiş davacının vekilliğini yaptığı birçok davadan söz edilmiştir.
Dava konusu yazı, tarafların iddia ve savunmaları, toplanan kanıtlar ve tüm dosya içeriği incelenip değerlendirildiğinde; yayının ana konusunun, davacının resmi görüşme dışında E ile başkaca bir özel ilişkide bulunamayacağı, bu nedenle de resmiyet dışı ilişkiler kurmasının eleştirisine yönelik olduğu, bu ilişkilendirmenin yayın konusu yapılmasındaki amacın ilişkinin olağandışılığından ve davacının görüştüğü kişilerin özel konumlarından kaynaklandığı, yayınlanan hususların HSYK Başkan vekili olan E’nin açıklamalarına dayalı olup adı geçenin tanık olarak dinletilmek istenmemesinin bu sonucu
değiştirmediği, şu haliyle yayının olayın beliriş anındaki görünür gerçeğe uygun bulunduğu gibi yayında kullanılan sözcükler itibariyle de konu ile ifade biçimi arasında düşünsel bağlılığın korunduğu, yayınlanan hususların önemi ve güncelliği nedeniyle haber verme ve kamuoyunu aydınlatma görevi sınırları içinde eleştiri hakkının kullanıldığı ve yayının hukuka uygun olduğu ve davacının kişilik hakkına saldırı oluşturmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır. Şu durum karşısında davanın reddi gerekirken mahkemece davalıların sorumluluğuna karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
Yerel mahkeme kararının bozulması gerekirken onandığı anlaşılmakla,­ bu yönü amaçlayan karar düzeltme isteğinin kabul edilmesi gerekmiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davalılar vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre,Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken,önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇavalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile,direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 2.2.2005 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

Old 28-07-2006, 20:20   #5
ibreti

 
Varsayılan

İlk yayım aracında yer alan haberi kişisel yorum katmadan ve kaynak göstermek sureti ile alıp yayımlarsanız HABER KALIPLARINDA KALACAĞINDAN sorumluluk gerektirmez.
Çünkü;
Burada haber yapılan unsur, kişi ya da kişiye hakaret değil, ilk yayın organının eyleminin haber yapılmasıdır.
Old 28-07-2006, 21:14   #6
Av.Engin Özoğul

 
Varsayılan

Sevgili İbretinin bu konudaki görüşüne katılamayacağım. Yargıtay'ın genel görüşü haberin aynen yayınlanması halinde de sorumluluğun oluşacağı yönünde. Fakat eğer haber Anadolu Ajansından alınarak yayınlanmışsa AA'nın resmi bir kurum olması nedeniyle sorumluluğun oluşmayacağını düşünüyor. Fakat son tarihli kararlarda bu da artık mutlak olarak uygulanmıyor. Anadolu Ajansı kaynaklı da olsa sorumluluğun oluşacağına ilişkin kararlar da çıkmaya başladı. Röportajlarda da durum aynıdır. Röportaj verenin söylediği hakaret içeren sözlerin yayınlanması halinde hem röportaj veren kişi hem de röportajı yayınlayan gazete sorumlu tutulmaktadır.

Yargıtay'ın iktibas haber nedeniyle sorumluluğun doğacağına ilişkin görüşü yerindedir. Aksi halde olay, ilk yayın nedeniyle sorumluluk oluşacak bundan sonra artık bir daha sorumluluk oluşmayacak gibi bir noktaya gidebilir.
Old 28-07-2006, 23:13   #7
ibreti

 
Varsayılan

Yanlış anlaşılma var...

Var sayalım ki; A gazetesinde DE'nin hırsızlık yaptığı iddiası içeren haber yayımlandı... B gazetesi de bu durumu gördü. B gazetesi ikişekilde bu durumu haber yapabilir;

1) Bu haberi atladığını düşünerek A gazetesinde yer aldığı biçimde yayımlar..
Bu halde iktibas haber bile olsa sorumluluk oluşur..

2) A gazetesinde bu şekilde bir haberin yer alması başlı başına bir olaydır ve aynı zamanda B gazetesinin sunumda bulunabileceği bir haber niteliğindedir. Bu durumda iktibas haber değil, A gazetesinde yer alan sunumun başlı başına bir olay olarak haber sunumunun yapılmasıdır. Bu halde sorumluluk doğmaz.
Old 28-07-2006, 23:17   #8
Av.Engin Özoğul

 
Varsayılan

2. halde hakaret teşkil eden kısımlar çıkarılarak haber yapılırsa tabi ki sorumluluk oluşmayacaktır. Sanırım aynı düşünüyoruz.
 


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Hakaret madagaskar Meslektaşların Soruları 8 17-05-2012 15:18
Hİzmet Bedelİ İÇeren Faturanin İadesİ me_as Meslektaşların Soruları 2 02-08-2007 12:32
TV Kanalında Rıza olmadan Cep Telefonu Numarasının Yayınlanması seyitsonmez Meslektaşların Soruları 3 07-12-2006 15:55
Borç İkrarı İçeren Sözleşmede Tanık İmzasına Da Yer Verilmesinin hukuki Anlamı Nedir Av.Mehmet Saim Dikici Borçlar Hukuku Çalışma Grubu 10 31-07-2006 19:17


THS Sunucusu bu sayfayı 0,07902503 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.